Amber The Vampire Hunter
Sailor Moon Forum -> Fanart ve Fanfic
 
Yazar
Mesaj
minakochan
Üye
Üye



Yaş: 30
Kayıt: 23 Hzr 2011
Mesajlar: 50
Nerden: İstanbul
Teşekkür: 3

Durumu: Çevrimdışı

minakochan
Üye
Amber The Vampire Hunter Konu: Amber The Vampire Hunter
Alıntıyla Cevap Gönder
Ben vampirleri seven bir kız olarak dün vampir ile ilgili bir hikaye yazmaya başladım Gülücük Dağıtıyor Şimdi sizlere ufak bir tanıtım var Gülücük Dağıtıyor ( Sadece 2 karakter ve bir ön söz den başlayacağım )
***
KARAKTERLER:
Amber HUNTSMAN: 25 Ağustos 1990 tarihinde Kansas/Wichita El Dorado'da doğdu.Vampir Avcısı ölümcül bir güzel. Huntsman ailesinin en yeni ve tek kız Vampir Avcısı. Nesillerdir ailesinin yaptığı bu göreve şimdi oda dahil oluyor. Meslektaşları olan kızlar arasında en küçüğü olduğu için ezilmek ona zor geliyor.

Fiziksel Özellikleri: Mavi rengi gözlere, simsiyah uzun saçlara sahip. 55 kg. ve 1.70 boyunda. Ten rengi beyazdır.

Leonardo BLADE: 19 Nisan 1836'da Washington Kent'te doğdu. Kansas Bölge Başkanı. 20 yaşında iken ailesi vampirler tarafından katledilmiştir. Katleden Vampir grubunun içinde bulunan bir dişi vampir onu beğenip kendine saklamıştır. Ve onu 5 kez ısırarak vampir yapmıştır. Kendini vampir yapan kadını öldürerek diğerleri arasında göz önüne çıkmıştır.

Fiziksel Özellikler: Siyah gözleri ve mavi saçları vardır. 85 kg. ve 1.90 boyundadır. Kaslı bir yapısı vardır. Ten rengi soluk beyazdır.

ÖN SÖZ:
Hayat her zaman istenilen gibi olmaz. Gülerek, ağlayarak, üzülerek, umut ederek, severek, isteyerek, acı çekerek ve çok daha fazla duyguyu yaşayarak bir hayat geçiriz. Benim hayatım çok sıradan ve normal olmadı hiçbir zaman. Dövüşerek, kendimi korumayı öğrenerek, her yere düştüğünde azimle tekrar kalkmayı öğrenerek geçti. Ellerinde kazıklarla, bellerinde gümüş kurşunlarla gezen bir aileye sahipseniz, hayatınız asla normal olmaz.

Kimin amcaları, abileri ve diğer erkek aile üyeleri bunları yaparki. Tabii ki HUNTSMAN ailesi. Yüzyıllardır ölmesi, temizlenmesi istenilen vampirleri öldürdüğümüz için "AVCI" anlamına gelen "HUNTSMAN" soyadını kullanıyoruz. Amerika keşfedildiğinde atalarım buraya gelmişler. Ve İtalya'da da yaptıkları gibi engizisyon mahkemesinin ortadan kaldırılmasını istediği vampirleri öldürmüşler. Tabii Amerika'ya gelince işler değişmiş. Artık parayla istenilen kişileri öldürüyoruz.

Annem Yahudi babam ise Hristiyan kökenli. Ama ben ikisinide istemediğim için dinsizim. Ateist olarak algılayabilirsiniz. Hiç bir din gerçekle örtüşemez. Vampir kitaplarında Kutsal Su ve Haç saçmalıklarını hep duyarsınız. Ama asla gerçek olmaz. Ve benim onlarla hiç bir alakam yoktu. O lanet gün gelene kadar.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
24 Hzr 2011 18:28
minakochan
Üye
Üye



Yaş: 30
Kayıt: 23 Hzr 2011
Mesajlar: 50
Nerden: İstanbul
Teşekkür: 3

Durumu: Çevrimdışı

minakochan
Üye
Amber The Vampire Hunter Konu: Yanıt: Amber The Vampire Hunter
Alıntıyla Cevap Gönder
Evet hikayeme başlıyorum.Biraz kısa ama...

Vampir Avcısı Amber 1. Bölüm/Lanet Gün

Hayatımın normal yani bana göre normal günüydü. Küçük Kate'i okuldan almış, alış-veriş merkezine gitmiştim. Birkaç abur cubur alıp arabama binmiştim. Kate yol boyunca okulda yaptıklarını anlatmıştı. 9 yaşında ve çok şekerdi. Benim aksime sarışın bir çocuktu. Aslında ailemizin en cins çocuğu bendim. Siyah saçlarım ve Mavi gözlerimle hep dikkat çekmiştim.

Eve geldiğimde bütün aile toplanmış bir şekilde bahçede bizi bekliyorlardı. El Dorado'nun merkezinden biraz uzakta, büyük göle yakın bir yerde yaşıyorduk. Küçük Kate koşarak babası Diego'nun kollarına atlamıştı. Aralarında farklı bir bağ vardı. Şimdi ki çocukları hiç anlamıyorum. Benim bildiğim kadarıyla daha çok anne falan sevilir. Yada anne ile özel sırlarını paylaşırsın. Ama yeni nesil 21. yüzyıl çocukları.

En büyük kuzenim Diego bana başımın belada olduğunu gösteren bakışını attı. Kolunu belime dolayıp içeri odaya, aile toplantılarını yaparken oturduğumuz ahşap masaya yönlendirdi. Evet! Bu masada konuşulan hiçbir şeyi duymamıştım. Ne zaman aile toplantılarına katılmak istesem "Bayanların bu masada işi yok" denilerek geri çevirilmiştim. Ama şimdi, şimdi ise beni bu masaya yönlendiriyorlardı. Bu boku yedim demek oluyor. Ama ne yapmıştım ki. Ben sorun yaratan biri değilimdir. Sakin ve sessiz takılmayı bana denilenleri yapan biriyim.

Masaya oturup ellerimi önğmde birlaştirdim. Parmaklarımı çıtlatmaya başladığımda en azılı vampir avcıları bana gözlerini diktiler. Gözlerimi de ellerimi çevirip parmaklarımı birbirini geçirdim.

Büyük amcam Pedro "Zamanı gelmişti. Artık onunda diğerlerinni arasına katılması gerek. Ailemiz amerikaya geldiğinden beri tam 100 yıldır bunu geçiktirmek için uğraştı. Ama artık zamanı geldi. Amber sıradaki sensin"

Kaşlarımı kadlırıp yüzlerine baktım. "Ne sırasından bahsediyorsunuz? Neyi geciktirdiniz?"

Diego elini koluma koydu. "Tatlım, biliyorsun ki bütün kızlar avcı olmadığı halde avcılık konusunda eğitilir. Ve Amerika'da her yıl bir kız Vampir Avcısı seçilir. Her şehirde ayrı olarak. Ve bu sene El Dorado'da seçilen sensin. Tabii diğer kendi istekleriyle avcı olanları saymazsak"

"Ben, ben... bu işi istemiyorum. Başkasını seçsinler" başımı hızlıca iki yana salladım.

Diego'nun eli kolumda titredi. "Amber eğer sen kabul etmezsen Kate 11 yıl sonra bunu zorunlu olarak kabul edecek. Onunda hayatının kararmasını istiyor musun? Normal bir hayat yaşamasını istemez misin?" Pedro amcam bam telime basmıştı. Kate'in normal bir şekilde yaşaması için elimden geleni yapıyordum. Onun eğitimini en alt seviyede tutuyorduk. Diego ve ben Kate'i diğer bütün çocuklardan üstün tutuyorduk. O bizim bir tanemizdi. Babası sırf onun için aile geleneklerimizi bozarak Vampir Avcılığını bırakmıştı.

Vee... kararımı verdim. "Kabul ediyorum. Kate yerine ben yapacağım. Yeter ki onu bu işten uzak tutun"

Babam Maxwell başını ağır- ağır salladı. "Breanna'ya ben haber veririm" Ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Amcam Pedro arkasından seslendi. "Max ona birşey olmayacak. Güven bana"

"Tabii, tabii" deyip kapıdan çıkıp annem Breanna'nın yanına doğru ilerledi.

Diego olayın şokunu atlatmış olacak ki bana sıkıca sarıldı. Minnet dolu sözcükler söyledi. Bende ona sarıldım. "O bu işten uzak duracak. Bu herşeyden önemli" dedim.

Bütün işlemler -Hey! Vampir avcılığının yasal olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Adımın yasal olarak Vampir Avcısı'na çıkması lazım- tamamlandıktan sonra Kate'e masal anlattım. Annesi bir vampir tarafından ölmüş bir çocuğu vampirlerden uzak tutmaktan başka birşey yapamazsınız. Onun masalları içinde hep güzel saraylar, byeaz atlı prens vardı. Pislik bir vampirin o masla girmesine izin veremezdim.

Ve bu Lanet Gün benim Kate'e masal anlatırken yanında uyuyp kalmamla son buldu. Ama sorun şu idi ki bu Lanet Günlerin başlangıcıydı. Devamı vardı.

1.Bölüm Sonu

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
25 Hzr 2011 15:48
sailor V
Venus Fan
Venus Fan



Yaş: 29
Kayıt: 21 Şub 2009
Mesajlar: 666
Nerden: Konoha Gakureden
Teşekkür: 127

Durumu: Çevrimdışı

sailor V
Venus Fan
Amber The Vampire Hunter Konu: Yanıt: Amber The Vampire Hunter
Alıntıyla Cevap Gönder
Cok güzel yaziyorsun devamini da beklerim ben de vampirli hikayeleri cok severimm

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
25 Hzr 2011 17:19
minakochan
Üye
Üye



Yaş: 30
Kayıt: 23 Hzr 2011
Mesajlar: 50
Nerden: İstanbul
Teşekkür: 3

Durumu: Çevrimdışı

minakochan
Üye
Amber The Vampire Hunter Konu: Yanıt: Amber The Vampire Hunter
Alıntıyla Cevap Gönder
teşekkür ederim Gülücük Dağıtıyor

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
25 Hzr 2011 18:08
minakochan
Üye
Üye



Yaş: 30
Kayıt: 23 Hzr 2011
Mesajlar: 50
Nerden: İstanbul
Teşekkür: 3

Durumu: Çevrimdışı

minakochan
Üye
Amber The Vampire Hunter Konu: Yanıt: Amber The Vampire Hunter
Alıntıyla Cevap Gönder
Evet 2. bölüm geldi Gülücük Dağıtıyor
Vampir Avcısı Amber 2. Bölüm/İlk İş

Sabah Lady Gaga ve Lemon’un “Vak-vak” sesleriyle uyandım. Yataktan fırlayıp ikisini de olmaları gereken yere kutularına koydum. Lady Gaga’nın kutusu metallerle çilek şeklinde idi. Lemon’un ise sarı ve limon şeklinde idi. Lady Gaga ve Lemon, Kate ve benim yavru ördeklerimiz. Geçen hafta almıştık. Lady Gaga, Kate’in ördeği, Lemon ise benim. İkisinin de boynunda kendilerini temsil eden kurdeleler var.
Küçük plastik kaplarına su ve yem koydum. Çok tatlılardı ama sabahları kutularından çıkıp evin içinde geziyorlardı. Yatağa çıkıp gagaları ile bizi ısırmaya çalışıyorlardı. Saat 08.13’dü. Diego, Kate’i birazdan uyandırmaya gelirdi. Kate’in yanına oturup sarı saçlarını okşadım. “Kate tatlım, hadi uyan. Yoksa Lady Gaga’ya seni gagalatırım”
“Ah! Hayır Amber. Biraz daha uyumama izin ver. Lütfen...” deyip başını yorganın içine soktu.
Lady Gaga’yı alıp Kate’in yatağının üstüne bıraktım. Küçük ördek Kate’in ayaklarını gagası ile dürttü. Ve sonra serçe parmağını ağzına aldı. Kate ayağını hızla çekerek yataktan dışarı fırladı. Lady Gaga’yı kucağına aldı. Bana ters bakışlar fırlattı. “Amber insanda biraz acıma duygusu olur. Sadece birazcık daha uyuyacaktım. Çok kötüsün” Küçük ördeğin başını okşadı. “Lady Gaga inanamıyorum sana. Gerçekten adını aldığın tipe çekmişsin. Manyak, çatlak ve arsız”
Omuz silktim. “Ona bu ismi veren sensin tatlım. Sana daha düzgün bir isim koyalım demiştim”
“Ama Gaga olunca güzel durdu. Hem Lady Gaga’nın şarkılarını seviyorum. Bu senin bütün kuzenlerin kızdığı halde düşük bel pantolonu sevip giymen gibi” Zafer kazanmış bir bakışla Lady Gaga’yı kutusuna bıraktı. Banyoya doğru ilerledi. Bende onun peşinden gittim.
Bana bakınca somurtarak “Haha! Çok komik Kate. Gülmekten ağlayacağım” dedim.
Diş fırçasını alıp dişlerini fırçalamaya başladı. “Ben gelene kadar hazır ol. Diego seni okula bırakmadan gitmeyeceğim” Sözlerimle eş zamanlı başını salladı.
Odadan çıkıp kendi odama girdim. Ceviz rengi mobilyalarla döşenmişti. Büyük eskiyi anımsatan bir yatak vardı. Duvarlarım yeşilimsi bir renkti. Kapımda devasa bir Leonardo Wilhelm DiCaprio posteri vardı. Aslında odamın büyük çoğunluğunda Leonardo posterleri asılıydı. O adama aşıktım. İlk ve tek aşkım olmuştu. Titanic filmi ile tanıdığım bu yakışıklının filmlerini hastaydım. En son olarak izlediğim INCEPTİON filminde ona bir kez daha hayran kalmıştım. Her ne kadar sarışın adamları yakışıklı bulmasam da Leonardo benim için ayrıydı. O dünyanın en şeker adamıydı!!
Dolabımdan D&G’nin 2010-2011 yaz ve ilkbahar koleksiyonundan aldığım taşlanmış düşük bel dar kot ve beyaz dar büstiyer çıkardım. Kahverengi deri kemerimi bulup kıyafetlerle beraber yatağın üstüne koydum. Ve yine D&G’den aldığım hasır dolgu topuk ayakkabılarımı giydim. Son olarak kemerime uyacak kahverengi deri yandan çantamı çıkardım. İlk iş günüm için nasıl olur bilmem ama benim tarzı bu tür şeylerdi.
Büstiyer giydiğim için bütün herkes kızacaktı, ama yinede seviyordum. Her ne kadar erkekleri etkilemek için giyilen iç çamaşırlarının kombinasyonu olarak kullanılsa da ben normal hayatta giymeyi seviyordum. Hem bir sevgilim bile yok ki onun için giyeyim. Bana göre erkekler için giyinmek saçmalık. Bir kadın için giyinmelisiniz. O kadından daha da güzel olmak için.
“Kate, Kate gelip bana yarım eder misin?” diye bağırım. Kate önden ardından ördekler paytak yürüyüşle içeri girdi. Tişörtümü ve sutyenimi çıkarıp büstiyerimi giydim. Kate sıkıca arkasındaki bağcıkları bağladı. “Teşekkür ederim, tatlım”
Kate başını iki yana sallayıp “Babam ve amcalarım seni böyle görsün; evde kıyamet koparacaklar. Tanrı seni korusun, Amber”
“Asla. Biliyors...” sözümü bitiremeden Kate sözümü kesti. “Biliyorum ve anlıyorum. Yahudi bir anne ve Hıristiyan bir babanın çocuğu olarak hangi dine kime inanacağını bilmiyorsun. 10 kuralla Musa’ya mı, yoksa İncil ile İsa’ya mı? Ama dinsiz olmak, ateist olmak bana göre saçma. Benim inandığım 3 kişi var. Tanrı, Meryem Ana ve onların oğlu İsa. Yüce Meryem Ana’ya senin için dua ediyorum. Ruhunu boşluktan kurtarması için”
Başımı iki yana sallayıp pantolonumu giydim. “Hayır, benim ruhum boşlukta falan değil. Sadece sizin saçmalıklarınıza inanmıyorum. Tanrı denilen kavram o kadar yüksek ise nasıl İsa onun oğlu olur. Ve bir insanoğlu ile çiftleşir. Eğer Tanrı varsa bence İsa onun oğlu falan değil. Sadece insanları doğru yola götürmek için dünyaya gelen bir elçi. Musa için de, diğer bütün elçiler içinde aynısı geçerli”
“Düşünce özgürlüğü olan bir ülke de yaşıyoruz, Amber” Diego’nun sesiyle yerimden sıçradım. “Düşüncelerine saygım var. Ama 9 yaşındaki küçük bir kızı bu tür konuşmalara dahil etmemelisin. Kate ne yaparsan yap sana Hıristiyanlığı savunacak. Pedro amcamın isteğiyle Katolik bir okulda okudu hatırlatırsam. Sonunda Mary öldüğünde son isteği olarak onu o okuldan almamızı istemeseydi, hayatta normal bir okula yazılmazdı”
“Biliyorum, biliyorum. Neyse bu din konusundan çıkalım. Vampir Avcısı olarak ilk günüm” etrafımda döndüm. “Sence nasıl görünüyorum”
“Üstündeki o dapdar ve göğüslerini ortaya çıkaran şey yerine düzgün bir şey giysen daha güzel olursun, vampirleri cazibenle falan mı yakalamayı düşünüyorsun? Kazık saklayacak bir yeri bile yok” onaylamaz bir şekilde parmağını salladı.
Ayakkabılarımı giyip kemerimi taktım. Aynanın karşısına geçip Diego’ya gülümsedim. Kate çoktan gitmişti. Büyüklerin konuşmasına girmemesi gerektiği öğrenmişti. Simli çikolata rengi parlatıcımı sürdüm. Çikolata rengi hiç belli olmuyordu. Sadece benim pembe biçimli dudaklarım simle parlıyordu.
Gözlerimin yanlarına doğru ince bir çizgi ile eye-lineer çektim. Sırıtarak Diego’ya döndüm. “Vampirler seni yiyecek” deyip odadan çıktı.
Çantamın içine paramı, ehliyetimi, Audi TTS Roadster’ımın anahtarını ve güneş gözlüğümü koydum. Uzun siyah saçlarımı salaş bir şekilde ördüm. Başıma incecik beyaz bir taç taktım. Ve ta tam hazırdım.
İçeriye gittiğimde bütün aile geniş avlumuzda yemek yiyordu. Evimiz çiftliğe benziyordu. Sadece tek fark hayvan değil, Vampir Avcısı yetiştiriyordu. (Bu repliğin değişini hatırlayan Çok Mutlu)
Beni görebilecekleri bir mesafeye geldiğimde kuzenlerim kafalarını kaldırmıştı. Benden 3 yaş büyük olan kuzenim Samuel’i öksürük krizi tuttu. Diğer kuzenlerim ise gözleri faltaşı gibi açılmış bana bakıyorlardı. İşte ailede ki tek kız olmanın dezavantajları. Kate’i tabii ki saymıyorum. O daha küçüktü. Ben ise... boşverin. Demek istediğimi anladınız. Onların isteyeceği türden büyüklükteydim.
Diego gülerek Samuel’in sırtına vurdu. Bana dehşet verici bir bakış atınca nedenini anlamakta güçlük çektim. Ama sonra sekizgen olan jetonum düştü. Bizim ailede masa da her zaman herkesin yeri bellidir. Misafir gelmediği sürece değişmez. Ve benim yanım Samuel’in yanıydı.
Çantamı sandalyenin koluna asarak “Günaydın” dedim. Samuel hala bana bakıyordu. “Hey’ Sam. Neye bakıyorsun, açıkta bir yer mi gördün?” Aha! Boku yediğimin sözlü halidir. Samuel’in vereceği cevap büyüklerin dikkatini üzerime çekecekti.
Samuel başını salladı. “Hem de çok büyük bir açıklık kuzen, çok büyük. Şu an sana sarkacak durumda olduğumu söylesem dayak yerim değil mi?”
Sandalyeye oturup meyve suyun uzandım. Büyük bir yudum içip ne diyeceğime karar verdim. “O kadar da büyük değil, Sam. Ve dayak yiyip yemeyeceğini bilmiyorum”
Samuel sandalyemi tutup kendininkine yaklaştırdı. “O zaman sarkıyorum, kuzen. Dayak olayı sonraya kalmış”
Diego Samuel’in ensesine bir tane patlattı. “Kuzenin yani aile bağınız var”
Samuel omuz silkip “O kadar da yakın kuzen değiliz. Hatta en uzağıyız” dedi.
Babam kaşlarını kaldırmış gözlerini üzerimizde gezdirmeye başladı. Sıra bana gelince lokması boğazında kaldı. Samuel’den daha beter öksürmeye başladı. “Breanna bu kız beni katil edecek. Tanrı aşkına!”
Annem babamı su verip diğer büyüklerle beraber bana gözlerini dikti. “Amber bu halin ne?”
Omuz silktim. “Her zamanki halim anne”
“Vampir Avcıları vampirlerin içine gireceği zaman açık hedef gibi giyinmez” dedi büyük amcam Pedro. Kuzenlerim ve diğer aile üyeleri onunla beraber başını salladı.
“Daha içlerine girmedim ki...” dedim. Ellerimle uğraşmaya başlamıştım. Elimi ağzıma götürüp tırnaklarımla uğraşmaya başladım.
Büyük amcam Pedro “Samuel HALL” dedi. Adı ve Soyadını beraber söylüyorsa önemli bir şey vardır demektir.
Samuel cebinden bir zarf çıkardı. “Bu sabah El Dorado’nun merkezinde bulunan ofisimize bu faks gelmiş. Jake sabah 6’da getirdi”
Zarfı bana uzattı. Tanımadığım farklı bir mühürle mühürlenmişti. Faksı açıp okumaya başladım.
“Sy. Amber HUNTSMAN,
Özel bir iş için Wichita El Pueblo’da bulunan Blade Lowriders Car Circus’a [Blade Lowriders Araba Sirki] gelmenizi istiyoruz. İş için istediğiniz miktar sorun olmayacaktır.
Blade Lowriders Car Circus müd.”
“Bu Blade Lowriders Car Circus’da neyin nesi?” dedim. Samuel uzun bir ıslık çaldı. “Amber orası yüksek amortisörlü arabaların diyarı. Miami’da bulunur ama adamlar buraya da açmışlar. Herkesi de içeri almıyorlarmış. Gerçek bir araba sirki yani!!”
“Sam orayı biliyorsan benimle gel. Ben işimi halledene kadar sende Burger King’te yemek yersin yada Connie’s Cookies’te yersin. Veya Starbucks’ta kahve içer kız tavlarsın olmadı Sweetbriar alış-veriş merkezinde elektronik eşyalara bakarsın olur mu?”
Samuel zeytinlerden biri havaya atıp ağzıyla yakaladı. Ayağa kalkıp “hadi o zaman gidelim” dedi.
Ayağa kalkıp çantamı boynuma taktım. “Hey! İlk vampir işimi aldım sevinin” Kimseden ses çıkmayınca Samuel’in koluna girip arabama doğru ilerledik.
Audi TTS Roadster’ım siyah renkli üstü açık bir arabaydı. 18. Doğum günümde almışlardı. Aslında babam bir galericinin istediği 3 vampiri öldürmüştü. Adam vampir başına bir araba vermişti. 18. Doğum günüme de gelince aradan çıkarmış oldular.
Kapının üstünden atlayıp sürücü koltuğuna geçtim. Samuel’de aynısını yaptı. Ve ilk Avcılık deneyimim için yola çıktık.

2.Bölüm Sonu

Yorumlarınızı bekliyorum Gülücük Dağıtıyor

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
28 Hzr 2011 18:29
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder  
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 5 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız