EFSUN ÖĞRETİSİ
Sayfaya git: 1, 2, 3 ... 62, 63, 64, Sonraki

Sailor Moon Forum -> Fanart ve Fanfic
 

Efsun Öğretisi Hikayesini Nasıl Buldunuz?
Bayıldım her şeyi ile harika...Tek geçerim!
89%
 89%  [ 50 ]
Güzel olmuş ama minik eksiklikleri var sanki (Bana ne olduğun söylerseniz sevinirim^^)
5%
 5%  [ 3 ]
Yani...zaman geçirecek kadar idare eder
1%
 1%  [ 1 ]
Çoook çalışman gerekiyor daha...
1%
 1%  [ 1 ]
Üzgünüm ama beğenmedim
1%
 1%  [ 1 ]
Toplam Oylar : 56

Yazar
Mesaj
SaILoRSuN
Senshi
Senshi



Yaş: 38
Kayıt: 09 Hzr 2007
Mesajlar: 3,842
Nerden: Güneş'in Yüreğinden
Teşekkür: 820

Durumu: Çevrimdışı

SaILoRSuN
Senshi
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder


EFSUN ÖĞRETİSİ


“Sessizce beklemek geleceği…Usulca gelmesini ummak o kırılma anının…hep bir şeyleri değişeceği o eşsiz anın hayalini kurmak…Böylece geçiyor benim için hayat böylece usulca değmeden tenime, dokunmadan ruhuma…sadece geçip gidiyor…Bugünün dünden farkı neydi bilmiyorum ya da yarının bugünden farklı ne olacak?O kadar da önemli değil aslında benim için gelecek çünkü o benim beklediğim gelecek bu değil…her gelen gün giden kadar değersiz…O kadar ki rüyalarım bile monotonlaşmaya başladı…
Klasik günler bilirsiniz işte…sabah 6.00’da kalk , kahvaltı et, okula git, teneffüslerde lak lak ya da test çözme zorunluluğu…tek çocuk gibiyim abim eve uğramaz, üniversitesinin olduğu şehir daha çok sarıyor onu.Ama birli ki ne kadar istendiğim önüme konsa da sevgiyle konmaz.O her geldiğinde onunla duyulan gururun farkında değilmişim gibi davranmaya zorluyorum kendimi.Ama…ama artık olmuyor…gelmesini istemiyorum sanki.Bir kardeş için çok haince bir düşünce değil mi?Bunun her düşündüğümde kendimden nefret ediyorum.Belkideee…gitmesi gereken kişi benimdir.Olabilir…ama bizimkiler bana pek güvenmez işte…lise için başka şehre gitmek istediğimde abime izin verdikleri gibi izin vermediler bana.Neymiş kız çocuğuymuşum…o da bir bahane gerçi.Aralarında Hina kadar olgun olsam izin verebileceklerini konuşuyorlardı.inanamıyorum en yakın arkadaşımla bile kıyaslıyorlar beni.Keşke gidebilsem…bir anda…bir sebepten…”puff” diye yok olabilsem…tıpkı…tıpkı son gördüğüm rüyadaki gibi…hani demiştim ya rüyalarım bile monotonlaştı diye…bu rüya son zamanlardaki tek heyecanım.
Rüyamda yolda yürürken sözde en iyi arkadaşımla yani Hina ile tartışıyormuşuz ve trafik ışıklarında aniden bir araba kontrolünü kaybettiği için duramıyor ve önden giden sinirle giden Hina’ya çarpacakmış.Ama o anda onu bir sihirle kurtarıyordum.Parmağımda bir yüzük vardı.Çok güzel bir yüzük.Sade ve şık.Ortasında kırmızı bir taş vardı.Hina’yı kurtardıktan sonra ona “Artık beni unutacaksınız…önemsiz olan varlığımı hiç hatırlamayacaksınız…” diyor ve bir sembolün içinde kayboluyordum.
Keşke her şey bu rüyadaki gibi aniden değişebilse…ama…hey…bir dakika…ben…”
Palomita sıçtayarak kendine gelmişti resmen.Karmakarışık uzun kahverensaçlarını geriye attırdı…”Ben gelecekle ilgili planlarımı anlatan bir kompozisyon yazacaktım yaaaa…” diye sızlandı ve kağıdı buruşturarak çöpe fırlattı.Donuk bakışlı olarak ailesince nitelendirilen gözlerini devirdi ve kompozisyonuna ne gibi bir yalan uydurabileceğini düşünmeye başladı.Yazı yazmayı severdi ama ne zaman eline kalem kağıt alsa hep başka şeyler dökülürdü kalemden.Ona ait olmadığını hissettiği kelimeler…o monoton bir hayata sahipti ama yazdıkları bambaşkaydı.Hatta bir birincilik kazanmıştı vaktinde arkadaşının ondan gizli çalıp gönderdiği kompozisyon ile ama ailesine söylememişti bile…Gerçi söylese de bir şey değişmez diye düşünüyordu.
Sonuçta her edebiyat ödevinde olduğu gibi normal şeyler yazıverip uymaya gitti. Bir kere içinden geçtiğine yakın bir kompozisyon yazdığında neredeyse tüm okula rezil olacaktı çünkü.”18 yaşında koca bir bebeğe” çıkacaktı adı.Neyse ki yalanına öğretmenler inanmıştı da onun komşunun çocuğuna yardım ettiği ödev olduğu bahanesi tutmuştu.O günden beri kendisi olmamaya karar verdi Palomita.Zaten sıradan görünüşlü , sıradan hayatlı bir kızdı niye farklı hayaller kuruyordu ki?
Bu düşünceler içinde uykuya daldı…
-Palomitaaa…Palomitaaaa…
Bir sızıyla uyandı ve beline uzana saçlarını attırdı.göğsünü üstünde kavuşturdu ellerini.İçinde sanki biri vardı.Kalbinde…ona sesleniyordu…ona acı veriyordu…Günün ağardığını fark edince uyumaktan vazgeçti ve hazırlanmaya koyuldu…saçlarını her zamanki gibi topuz yaptı.Bir şekilde toplardı saçlarını çünkü Hine uzun saçarlın onu çok göze batırdığını söylerdi ve bir türlü yakışmadığını da eklerdi; ama o nedense vazgeçememişti saçlarından.Bir türlü kestirememişti.Tek sevdiği yönü klasik bir şekilde kahverengi olsa da ona göre güzel görünen uzun saçlarıydı.Bu yüzden toplardı hep saçlarını.Yani sıradanlığına devam etmek için.
Kahvaltısını da yaptıktan sonra okulun yolunu tuttu ve har zamanki gibi köşe başında Hina ile karşılaştı.Simsiyah saçlı mavi gözlü bir kızdı Hina.Zekası ve güzelliği ile herkes ona hayrandı.Palomita genellikle neden onunla arkadaş olduğunu anlamazdı ama tek bildiği yıllarını onunla geçirdiğiydi.Hep onunlaydı ama birkaç adım gerisinde.Hina çok realist bir kızdı ve Palomita ne zaman hayalleriyle ilgili içini dökmeye kalksa ona kızardı.
Yine de tutamadı kendini Palomita:
-Bir hafta önce…
-Eeee?,meraklı bakışlarla döndü Hina
-Bir hafta önce bir rüya gördüm…
-Bu çok doğal bir olay…insan uyurken rüya görür.
-Öyle değil çok değişikti gerçek gibi ama …
-Ama?
-Ama sihirliydi…
Aniden duraksadı Hina. Kollarını kavuşturdu ve ayağını yere vurmaya başladı.Yine o soğuk hali bürümüştü Hina’yı:
-Yine mi hayallere dalıyorsun Pally?
-Dalmıyorum bir rüyaydı…istem dışı…
-Bunları bilinç altına sen yerleştirdin. Bu yüzden şimdi koca bir çocuk oldun.Ne zaman büyüyüp geleceğini düşüneceksin?Ailene yazık ediyorsun!
Hep böyleydi…sanki ailesinden biri gibi onu azarlamaya başlıyordu Hina, söz konusu hayal kurmak olunca.Palomita ona “sadece rüyayı öylesine anlatacaktım” demeye çalıştıkça Hina’nın siniri bir kat daha arttı.
-YETER PALLY!BIKTIM SENİN UMURSAMAZLIĞINDAN!
Ve hızla trafik ışılarına yönelen arkadaşına sinirle baktı Palomita. Aslında adını böyle söylemesinde nefret ederdi.Ama diğer türlü çok garip bir isim olarak görünüyor olduğu için ses çıkarmıyordu ismine.Gerçi bu da onun şahsi fikri değildi.Ama bir anda gözleri kocaman açıldı, nefesini kesik kesik almaya başladı ve terlemeye başladı. İşte…İşte tam böyleydi…tıpkı rüyasındaki gibi hırsla, sinirle ışıklara gidiyordu Hina.Ama…ama sihir filan yapamazdı ki Palomita…Bu gerçeğin çabucak aklına gelmesiyle koşmaya başladı ve bir anda geriye çekti Hina’yı.Yere düşen kız acıyla bağırdı.
-Neyin var senin?
-işte rüyam!Tam böyleydi sen –koşarak yaya geçidinde durdu; ışıklar yayalara yeşildi- tam buradaydın ve bir araba…kontrolünü kaybetmiş geliyordu ve ben seni sihirle kurtarıyordum!
-FARKINDAYSAN SADECE BENİ YERE DÜŞÜRMÜŞ OL-
Hina cümlesini tamamlayamadan bir fren sesi duyuldu.Karşıdan bir araba hızla geliyordu.Şöforü belli ki korkuyla sürekli korna çalıyordu ama korkuyla donakalan Palomita yerinden kıpırdayamıyordu.İşte tam o anda oldu her şey…bir filmin ağır çekime alınmış hali gibi…Arabanın geçtiği dört yol ağzında sarışın bir genç adam gördü, gizemli bir gülümsemesi buz rengi gözleri vardı…Sonra birinin onu sarmaladığını hissetti…ve ayaklarının yerden kesildiğini.Kafasını kaldırdığında kısa gümüş rengi saçları olan kızıl gözlü bir adam gördü.Adamın bakışlarıyla kesişti bakışları ve yine o acıyı hissetti yüreğinde.
- Aaaaaahhhhhhhh!!!!!!
Acıyla haykıran genç kız, etrafına bakındı…etrafını insanlar sarmıştı hemen baş ucunda Hina vardı.
-Aptal!Kendini öldürecektin!
-O…onlar…nerdeler?
-Kimler?
-Buz bakışlı adam ve gümüş saçlı adam…
-Neler saçmalıyorsun sen yine? Kendini korkuyla kenara atmasaydın öteki tarafta sonsu dek hayal kuracaktın!Neyse ki bari reflekslerin iyiymiş.
-Ben atlamadım kenara!
-Şoka mı girdi acaba?, diye atıldı yaşlı bir kadın.Zavallı kız ben kendi gözlerimle gördüm kenara atladığını.Ucuz atlattın.
-Yok hanım efendi bu onun klasik hali hatta iyi olduğunun göstergesi.
-Ama-ama…
-Kes şunu da okula yetişelim! Yoksa sınavı kaçıracağız!
Kafasını diğer yöne çevirdiğinde ona doğru kontrolsüzce gelen arabanın bir kamyona çarptığını gördü. İşte gerçek buydu.Sihir yoktu.Kurtarıcı yoktu.Gerçek dünya böyleydi.Arabanın içindeki şöforün ölü bedenini görünce bunu bir kez daha anladı Palomita.
-Palomita!Sana diyorum.Hiçbir şeyin yok hadi gidelim!
Kazandan kurtulduğuna sevineceğine içini bir hüzün kaplamıştı.Bu hüznün hayal kırıklığından mı yoksa yüreğinde yankılana sese o kadar yakınlaşmışken yardım edememesinden mi kaynaklandığını anlayamıyordu yine de…Gerçek dünya yine ona perdelerini açmıştı.Belki de başka bir dünyanın perdelerini kapamıştı.
Hina’nın azarlarıyla okula doğru ağır ağır yürümeye devam etti. Son kez kazaya baktı.Onlar uzaklaşırken Henüz gelmiş ambulanstan çıkan sarışın bir doktor ölü adamın alnına dokundu:
-Ailesine haber verin…,dedi soğuk kanlı bir şekilde. “Gereksiz bir can…” diye mırıldandı ve ambulansın arka tarafında dolaşmaya gitti.
Sağlık görevlilerinden biri:
-Doktor nerde?
-Ambulansa doğru gitti, diye yanıtladı diğer görevli.Oysa orda doktorun beyaz önlüğünden başka bir şey yoktu.


Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
18 Tem 2009 2:36, Değiştirme: 23 Oca 2010 14:04 (Toplamda 5 kere)
Bu mesaja teşekkür edenler (6 kişi): prensesbenim, Neo Queen Serenity, Tsukino-Usagi, <3, sıkıdost, irma

Tornado
Efsane Üye
Efsane Üye



Yaş: 31
Kayıt: 30 Oca 2009
Mesajlar: 2,472
Cinsiyet: Erkek
Teşekkür: 122

Durumu: Çevrimdışı

Tornado
Efsane Üye
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
Vayyy çok güzel Sun (yine) *-* Şu adamları merak ettim gümüş saçlı falan Neee?

Devamını bekliyorum *-*


by me~



teşekkürler tusako~ ^-^
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
18 Tem 2009 2:53
SaILoRSuN
Senshi
Senshi



Yaş: 38
Kayıt: 09 Hzr 2007
Mesajlar: 3,842
Nerden: Güneş'in Yüreğinden
Teşekkür: 820

Durumu: Çevrimdışı

SaILoRSuN
Senshi
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
Sağol Tornado bugün yeni bölümü tamamlayabilrisem koyacağım olmadı yarın^^


Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
18 Tem 2009 21:42
Buki
Süper Üye
Süper Üye



Yaş: 31
Kayıt: 27 Hzr 2007
Mesajlar: 872
Teşekkür: 78

Durumu: Çevrimdışı

Buki
Süper Üye
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
Uvvv *-* bende sevdim senin yazdıkların zaten süper oluyor her zaman bekliyorum yeni böl. *-*

Lacrimis struit insidias cum femina plorat. 🌙
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
19 Tem 2009 16:29
SaILoRSuN
Senshi
Senshi



Yaş: 38
Kayıt: 09 Hzr 2007
Mesajlar: 3,842
Nerden: Güneş'in Yüreğinden
Teşekkür: 820

Durumu: Çevrimdışı

SaILoRSuN
Senshi
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
Öğreti 1: Doğumuna ya da Ölümüne Karar Veremezsin ama Yaşam Tarzını Sen Seçersin.
Öğle yemeğini yemeye çalışıyordu. Ama nedense son günlerdeki iştahsızlığı bir türlü geçmemişti.Kalkıp boy aynasının karşısına geçti ve kendini incelemeye başladı.Fiziği dört dörtlük değildi.Biraz sıska olduğunu sanıyordu hatta bir tahta gibi filan olduğunu düşünüyordu. 1.70 boyundaydı ama uzamasın sanki artık durmuş gibiydi.Gür kahverengi saçlarını saldı tokasını çıkarıp ama bir türlü tatmin olmuyordu.Elini çenesine götürdü… “Hmmm burnum normal, dudaklarım da ne çok kalın ne çok ince…” kendisini tepeden tırnağa süzdü.Ayaklarına gelince yüzünü ekşitti “Üfff niye böyle taraklı ayaklarım var ki?Hem…yüzüm de solgun sanki…”
Kapıdan giren annesi düşüncelerini okumuş gibi “Eğer düzenli olarak yemeklerini yeseydin böyle solgun olmazdın.”
-Ama anne! Yiyemiyorum biliyorsun!
-Hayır küçük hanım bilmiyorum! Daha üç ay öncesine kadar böyle değildin şimdi ise doğru düzgün seni sofraya oturtamaz olduk.
-Ders çalışıyorum…
-Nerden geldi bu ders şevki acaba?
-Gerçeklerin farkına vardım diyelim.
Kendini sandalyeye atıp Palomita’ya döndü:-Neymiş o gerçekler?
-Hayal kurmanın gereksizliği…gerçek hayatın akıp gittiği…
Yan bir gülümseme ile kalkıp ocaktan tabağına çorba alırken:-Demek Hina sonunda aklını başına getirmeye başladı.
Lafı ağzına tıkanmıştı yine…ama artık vazgeçmişti.Artık laf dalaşına girmeyecekti ailesi ile.Hayaller anlatıp durmayacaktı.Çünkü üç ay önce gördüğü kaza onun aklını başına getirmişti ve hep göz ardı etmeye çalıştığı gerçekleri sonunda kabullenmişti.
-Peki sen niye geldin?Öğlenleri eve uğramazdın pek…
-Çünkü öğleden sonra izinliyim.Akşam bir iş toplantım var onun içi kuaföre filan gideceğim.Bir de son belge kontrolleri falan.
Palomita’nın annesi Anna Warmshine oldukça alımlı bir kadındı.Büyümekte olan bir reklam şirketinin önemli çalışanlarından biriydi.Oldukça da hırslı bir kadındı.Bu nedenle olsa gerek öğlenleri bile iş yeri eve yakın olsa da uğramaz; akşam da geç vakitlere kadar çalışırdı.Kestane rengi dalgalı saçlarını oldukça düzgün bir topuz yapmıştı.Gözlerine baktığındaysa hiçbir şey anlayamıyordu Palomita.Annesinin mutlu mu yoksa kızgın mı olduğunu anlamak zaten onun için her zaman sorun olmuştu.
-Ne oldu şimdi de benim analizimi mi yapıyorsun?
-Bilmem öyle gözüm dalmış
-Üzgünü kızım ama sen bana çekmemişsin.Aslına bakarsan kime çektiğini bir türlü anlayabilmiş de değilim babana da hiç benzememişsin.
Palomita aklında babasını geçirdi.Öyle çok yapılı olmasa da sportif bir adamdı.Bu yüzden olsa gerek dağa tırmanıştan asla vazgeçememişti.Böyle düşününce eğlenceli biri gibi görünse de aslında babasına da çok uzaktı.Çünkü partideki toplantılarından ayırdığı boş zamanlarını da tamamen bu spora harcardı ve ailesine geceden geceye vakit ayırırdı.Babasının politikacı olmasından her zaman nefret etmişti genç kız.Ne sorarsa sorsun; ciddi olarak ne konuşmaya çalışırsa çalışsın hep politik cevaplar verip kızının sorumluluğunu üstünden atmasını bilirdi ve netice kötü olunca da ya Bayan Warmshine ile tartışır ya da Palomita’ya iyi bir azar çekerdi.Yanlardan kırlaşmaya yüz tutmuş gür saçlarını düşündü “Belki saçımın gürlüğünü ondan almışımdır” diye mırıldandı.yine bu bir teselli gibi geldi sanki.Bir kere Rafael Warmshine’ın gözleri simsiyahtı ama Palomitanın kahverengiydi, yüz yapıları da oldukça farklıydı.bir iç çekişle arkasına yaslandı sonunda.
-Sanırım haklısın abim size daha çok benziyor.
-Ah tabii…Zekasını kesinlikle benden almış karizması da babana benziyor hani-hafif bir kıkırdama geçirdi- ama daha ziyade gençliğine diyelim.Ama Wilson kesinlikle onun gençliğinden daha zeki…dedim ya aynı benim zekam.Acaba sen halana mı çekmişsin?
-Anne, halam evlatlıktı…
-Ah…doğru…Üzgünüm hayatım hastanede de karıştırılmadıysan çok mantıklı bir açıklama bulamıyorum.
-Bu cevabın için teşekkür ederim, suratını asıp odasına yöneldi.
Annesi ise hemen arkasından gelip omzuna dokundu:-Hadi ama sadece biraz takılıyordum.
Konuyu ilgili anne tavırlarına çekip; yine kendisini hayırsız evlat konumuna düşürmeden önce bu durumdan sıyrılmak istiyordu.
-Tamam anneciğim.Ben biraz daha soru çözsem iyi olur.Sınava oldukça az kaldı malum
-Ah evet evet…sendeki şu son zamanlardaki azmi keşke daha önceden de görseydik.Bakalım nereyi tutturacaksın?
“Tutturmak!?” gözlerinin sinirle kısıldığını annesi fark etmesin diye hemen masasına geçip ders çalışır gibi yapmaya başladı.Abisi için asla böyle tabiler kullanmamışlardı.Önündeki resme baktı abisi ile kol kola idi…Mükemmel kardeşler…ama bu foroğraf4 yıl öncesinden bir anıydı sadece.Şimdi durumları o kadar farklıydı.Kestane rengi gür saçları olan şu an 1.80 boylarında olan abisi oldukça havalı ve zekiydi.Üniversitede de tıpkı lisede olduğu gibi popüler olduğunu anlamıştı tatillerde uğradığında anlattıklarından.Babasından daha sportif annesinde daha zekiydi aslında.Kimi zaman neden tüm güzel özelliklerin onda toplandığını düşünüyordu Palomita ama yapacak bir şey de yoktu.Bu geniş apartman dairesi abisi yokken çok büyük ve ıssız ; o varken ise çok dar ve kalabalıkmış gibi geliyordu ona ve sınavından bir iki gün sonra o günleri yaşayacaktı.Annesi kuaföre gittiğini belirtip çıkarken Palomita kapının kapanmasıyla aynı anda abisiyle olan resmi çerçevesinden tutup masaya ters bir şekilde çarpması bir oldu.Kendini tam bir hataymış gibi hissediyordu.Ve en iyi arkadaşı bile ona yardımcı olmuyordu.Aksine yarına kadar bitirmeleri gerektiğini söyleyerek bir sürür test yığmıştı önüne…Çaresiz testlere gömüldü.
* * *
Zar zor uyanan Palomita üzerinde inanılmaz bir ağırlık hissediyordu.Yataktan hiç çıkmak istemiyordu; ama hazırlanıp Hina’nın evine gitmezse de aralarında ciddi bir tartışma çıkacağını biliyordu.Bu nedenle giyinip kitaplarını ve testleri çantasına attı.Evden daha erken çıkıp kahvaltısını dışarıda yapmaya karar verdi.Çok bunaldığı zamanlarda gittiği bir kafe vardı.Sahil kenarındaki bu sevimli kafe onu sanki şimdiki hayatından, gerçekliğin boğuculuğundan uzaklaştırıyordu.
Sırt çantasını alıp, kapıyı çekti.Evlerinin kapısını süzdü.Kapıdan bile evinin kalitesi anlaşılıyor olmalıydı.Güvenli, zarif işlemeli üzerine kapıcının ana kapıya bırakılan postaları koyması için minik bir posta kurusu asılıydı.Yine de Palomita hiçbir zaman kendini buraya tam olarak ait hissetmemişti.”Keşke şu an bu kapıyı evden kaçmış için çekmiş olsaydım.” Diye iç geçirdikten sonra apartmanın dışına çıktı ağır adımlarla ve sahil kenarından kafeye doğru yürümeye başladı.
“Nötr” isimli kafe çok zarif ve sade bir tasarıma sahipti.Kapıdan girildiğinde solda yani denize bakan kısımda uzun masalar ve karşılıklı konulmuş uzun çoklu koltuklar sıralanmıştı, sağda ise bar tarzında bankoya sıralanmış tekli oturma yerleri vardı.Hemen dışarıda güzel havalarda oturmaya bire bir çiçeklerle bezeli bir bahçesi de mevcuttu.
Burayı sevme sebeplerinden bir diğeri de çalışanlarıydı.Çok cana yakın insanlardı ve Palomita’yı hep buraya geldiği için benimsemişlerdi.Özellikle Silvia, Palomita ile kimi zaman oturup sohbet ederdi.Ondan üç yaş kadar büyük olan Silvia kafenin sahibini kızı hem de bir garsondu.Kafenin her şeyi ile ilgilenirdi.Oldukça zeki ve becerikli biri olmasına rağmen üniversiteye gitmemişti.Her zaman küçük dünyasında mutlu olduğunu söylerdi.Üniversiteye gitmese de kendini geliştirmişti.Çok kitap okuyan kültürlü biriydi.Palomita’yı görünce sevinçle yanına koştu:
-Pa-lo-mi-taaaaa!!!!
-Selam Silvia.
-Nasılsın hayatım? Ah, seni görmeyeli o kadar uzun zaman geçti ki.Sınav hazırlıkları nasıl gidiyor?
-Eh işte…
-Yapma böyle…senin ne kadar zeki olduğunu hepimiz biliyoruz, değil mi?-arkasındaki birkaç garsona döndü .Hepsi de gülümseyerek onayladı-Eminim çok iyi bir yeri kazanacaksın.-Bir yandan da Palomita’nın her zaman oturduğu en köşedeki deniz kıyısına bakan masaya oturmuşlardı- Bu arada yazıların nasıl gidiyor?
-Yazmayı bıraktım…
-OLAMAAAZZZ!!!
-Oldu bile, buruk bir tebessümle baktı yer yer tutam tutam uzun saçları olan kısa sarı saçlı yeşil gözlü kıza.
-Ama nasıl olur?Ben senin yazdıklarını okumaktan zevk alıyordum
-Öyle olsa bile hiçbir zaman tamamlanmadılar biliyorsun.
-Çünkü hep tam ortasında saçma diye bıraktın.Ve şimdi tamamen vazgeçiyorsun.Seni anlamıyorum…
-Benim yaşamım buna hiç uygun değil Silvia.Benim dünyam bu değil.Yaşamım benim ellerimde değil.Bilemiyorum belki de ben bu dünyaya uygun değilim.
Neşeli kızın yüzü ciddileşmişti.Şimdi Palomita’ya bir abla edasıyla bakıyordu.Uzanıp üzgün kızın ellerini avuçlarına aldı:
-Doğumuna ya da ölümüne karar veremezsin ama yaşam tarzını sen seçersin.Bu öğretiyi sakın unutma.
-Öğreti mi?
-Benim neden burada, bu kafede çalıştığımı, yapabilecek olmama rağmen üniversiteyi bitirmek gibi birçok şeyi neden yapmadığımı sormuştun hatırladın mı?
-Şeyyy…evet
-İşte bu yüzden.Benim istediğim yaşam tarzı bu Palomita.Tam burası olmak istediğim yer.Başka hiçbir yer değil.Ne dünyanın karmaşası ne de…neyse…demek istediğim Nötr’de ben mutluyum.Sloganımızı biliyrosun, dedi gülümseyerek ve iki kız ile tüm garsonlar aynı anda
-“Dinginlikle gelen huzurun olduğu yer; cevapların yeri.”
Gülüşmeden sonra Silvia ayağa katlı enerji ile:
-Şimdiiii öncelikle sana her zaman ki gibi bir portakal suyu ve müthiş omletimden getiriyorum, benden ve sen buraya bir daha geldiğinde eski neşeli halinle bana yeni yazılarını getirmeye söz veriyorsun karşılığında, anlaştık mı?
Palomita sadece gülümsedi.Sanırım babasından kaptığı bir şeydi.Kesin cevaptan kaçındığı zamanlarda sessiz kalır ve gülümserdi.Silvia uzaklaşırken.Tekli oturma yerlerinden birinde başına kapşonunu geçirmiş sırtı dönük bir adam gördü.Sadece yavaş yavaş kahvesini yudumluyordu.Silvia yanına gelince gülümsemesi sanki azaldı ve bir iki laf ettikten sonra adam kalkıp çıktı.Silvia tekrar gülümseyip servisi getirdi.
-Kimdi o?
-Kim kimdi?
-O kapşonlu siyah uzun ceketi giyen adam…çok ciddi bir şeyler konuştunuz.
-Boşver. Burda olmaması gereken biriydi ve gitti.
-Sanırım burnumu sokmamam gereken işlere soktum affedersin.
-Hayııır canııım!Sen benim arkadaşımsın olur mu öyle şey?Gerçekten önemli biri değildi.Kapımız herkese açık olduğundan buraya uğramış biri işte .Şimdi gitmeliyim tatlım tekrar görüşürüz.Sözünü unutma!
Bu cevap onu pek tatmin etmese de pek deşmek istemedi.Belki de eski sevgilisi filandı.Silvia’nın özel hayatı hakkında pek az şey biliyordu ne de olsa.Gelenleri bitirip bir süre denizi seyre daldıktan sonra toparlanıp herkesle selamlaştı ve Hina’nın evine doğru yola koyuldu.Dönüp kafe ye tekrar baktığında belki de onun da olmak istediği tek yer burasıymış gibi gelmişti.Yine de Silvia’nın sözünü ettiği öğretiyi kendisinin uygulayabileceğinden şüpheliydi.
Gözü hemen paralel caddeye kaydı ve garip bir hisle oraya yöneldi.Bir süre sonra tam tüm hayallerinden üç ay önce vazgeçtiği noktada duruyordu.Kazanın olduğu yerde.Gümüş saçlı kızıl gözlü adamın onun hayatını kurtardığı ve köşede sarışın buz rengi gözlü adamı gördüğü yerde.Başını iki yana salladı.”Hayır…yine kendimi kaptırıyorum.Yine-“ aniden aylardır hissetmediği yüreğindeki acı şiddetle kendini hatırlattı ve öksürüklere boğularak yere kapaklandı.Öksürüklerin ardı arkası kesilmiyordu, o kadar çok ve derinden öksürüyordu ki sonunda ağzından inanılmaz bir kan gelmeye başladı.Palomita çok korkuyor ama kendini engelleyemiyordu.Yüreğindeki acı sanki boğazında sertleşti ve bir anda eline kan kırmızı bir taş geldi.Gözlerine inanamayan Palomita aptallaşmış gibiydi.Bir yandan etrafına bir yandan yerdeki kana bakıyordu.Aniden yerdeki kanlarda yükselerek taşın içine girdi.Geride hiçbir şey kalmamıştı, avucundaki kırmızı taş dışında…


Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
20 Tem 2009 10:13
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Neo Queen Serenity

Tornado
Efsane Üye
Efsane Üye



Yaş: 31
Kayıt: 30 Oca 2009
Mesajlar: 2,472
Cinsiyet: Erkek
Teşekkür: 122

Durumu: Çevrimdışı

Tornado
Efsane Üye
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
Vayy çok güzel olmuş *-*
Devamını bekliyorum, her zamanki gibi çok güzel *-*

Şu iki adamı daha çok merak etmeye başladım o.O Ve tabi şu içine kan dolan kırmızı taş o.O Çabuk yaz =3


by me~



teşekkürler tusako~ ^-^
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
20 Tem 2009 13:12
Buki
Süper Üye
Süper Üye



Yaş: 31
Kayıt: 27 Hzr 2007
Mesajlar: 872
Teşekkür: 78

Durumu: Çevrimdışı

Buki
Süper Üye
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
Cidden güzel *-* O *Kanlı Kırmızı Taş* cidden korktum bir an kıza noluyo ya diye.. o *Silvia* da bir işler var ama hadi hayırlısı.. xD Yeni böl. bekliyorum.. <3

Lacrimis struit insidias cum femina plorat. 🌙
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
20 Tem 2009 13:33
SaILoRSuN
Senshi
Senshi



Yaş: 38
Kayıt: 09 Hzr 2007
Mesajlar: 3,842
Nerden: Güneş'in Yüreğinden
Teşekkür: 820

Durumu: Çevrimdışı

SaILoRSuN
Senshi
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
Öğreti 2:Giz incecik bir perdedir, onu görmeyi imkansız kılan bizim her gerçek saydığımız yanılsamalarlar tuğla tuğla ördüğümüz duvardır.

“Ders çalışmak…ders çalışmak…ders çalışmak…” bir türlü konsantre olamıyordu aklını başına toplamak için kağıda tekrar ettiği kelimeler bir süre sonra harflere bölündü ve gözünün önünde uçuşmaya başladı.Sonra sanki yeni kelimeler oluştu “…t..k..ı..ş..a..r..m…z..ı..” “kırmızı taş”
-Kırmızı taş! Kan!
Palomita korkuyla sıçradı ve etrafında ki sınıf arkadaşları ona şaşkınlık hatta korkuyla baktılar.O ise önce nerde olduğunu anlamaya çalışırcasına etrafına daha sonra ise defterindeki karalamalara baktı.Sonra gözü elindekine kaydı.
-Palomita neler olu-
Öğretmeninin sözünü tamamlamasına izin vermeden hızla defterini kapadı elindekini cebine attı.Tüm eşyalarını bir telaş çantasına tıkmaya başladı.”Hemen gitmeliyim…hemen…gitmeliyim…”
Zaten sınava az kaldığı için sınıfta az kişi vardı. Palomita’nın bu garip tavırlarıyla sırtına çantasını atıp sınıftan fırlaması olan kişilerin de onun peşinden sınıftan çıkmasına sebep oldu.Hızla koşuyordu.Nereye gittiğini bilmeden koşuyordu.Koridorda zaman zaman birilerine çarpıp geçiyor, arkasından bağıranları duymuyordu bile.Bir süre sonra kendini caddede sanki acilen bir yere yetişmesi gerekir gibi koşarken buldu.Sanki yakalayamasa bir daha bulamayacağım bir şeyi kaçıracakmış gibi…Son şans gibi…Neden biraz sonra sakinledi ve hemen bir ara sokağa girdi.Korku dolu kahverengi gözleri etrafı telaşla kontrol etti.Sonra ağır ağır elini cebine attı.Sanki cebinde hiçbir şey bulamayacak ve Hina’nın her zaman dediği gibi bu onun saçma hayallerinden biri olacaktı ama öyle değildi.Ordaydı, cebinde…Tüm kızıllığı ile duruyordu.Avucunun içinde hafifçe oynattı.Bu neyin nesiydi?İçinden nasıl çıkmıştı?Daha önemlisi içinde ne işi vardı?Tüm bu soruları düşünürken gittikçe sakinleşti…Normalde zor duruma düştüğünde de böyle olurdu refleks gibi birden sorular sormaya başlar ve detayları düşünürken telaşı azalır diğer yandan ise merakı artardı…
Ama şimdi ne kadar merak etse de ne kadar çok soru sorsa da cevap bulamıyordu ve bu onu korkutuyordu…Elinden bir şey gelemeyeceği kanaatine üç gün içinde belki de bir milyonuncu kez vardığında ara sokağın çıkışına doğru adım adım ilerledi.Düşünmekten bitkin düşmüştü.Gölgeler içindeki ara sokaktan çıktığında güneşin de gözünü almasıyla gelenlerden biri ile çarpıştı.Palomita yere düştü ama adam sadece bir an duraksadı
-Ö-Özür dilerim efendim…
Gözünü güneş almaya devam ederken kız adamın yüzünü seçmeye çalışıyordu ama bir türlü göremiyordu. Sesini çıkarmadan yoluna devam eden adamın arkasından şaşkınlıkla bakarken söylenmeyi de ihmal etmedi…Bir an sonra az önce çarpıştığı kişinin Nötr’de gördüğü adam olduğunu fark etti.Aynı kapşonlu uzun ceketi giyiyordu.Ve yine o duyguya kapılmıştı…merak…Bu bir yandan onu sakinleştirse de diğer yandan da zaafı haline gelebilecek bir özelliğiydi.Bir şeyi merak etti mi onu sormadan soruşturmadan edemezdi.Ve başta kendi ile alakası olmayan bu adamı boş vermeye çalışıp merakına hakim olsa da bu tesadüf yeniden o duyguyu uyandırmıştı.Nedense bu adamı gerçekten merak etmişti.
İkidir karşılaştığı halde yüzünü gözünü görmediği bu sıcak havada bu garip bunaltıcı ceketi giyen adam hakkında hiçbir fikri yoktu.Ama içindeki merakı uyandırmıştı bir kere kim olduğunu öğrenmeden rahat edemezdi.
Arkadaşlarının, annesinin, babasının ve hatta çok anlayışlı olan abisinin bile yaka silkmesine sebep olurdu bu özelliği hep. Bir keresinde genç tarih öğretmeni bayan Hidomi ‘nin sadece her zamankinden farklı bir gülümsemesini yakaladı diye yine bu duyguya kapılmıştı.Ve onu daha iyi gözlemlemeye başlamıştı.Okulda kimlerle konuşuyor, normalin dışında bir şeyle ilgileniyor mu; okul dışında neler yapıyor?Bunları hepsini takip etmeye başlamıştı bir dedektif edasıyla.Üstelik inatçıydı da tutturdu mu bırakmazdı bir şeyin peşini…ta ki işi sonuçlandırıncaya kadar.Öyle de olmuştu.Bayan Hidomi’nin matematik öğretmeni ile çıktığını öğrenmişti nihayetinde.Elbette kimseye bir şey söylememişti.Özel hayattı neticede ama kimseye sır vermese de kendi sırları öğrenmeden edemezdi işte.Daha sayısız sırlar edinmişti Palomita merakı sayesinde…
Şimdi ise başka bir sırrın peşinde gibi hissediyordu kendini.Adam aniden bir kalabalığın arasına daldı.Genç kız hızla onu takip etse de gözden kaçırmıştı.Her tarafa bir telaş bakındı.”Bir insan bu kadar hızlı nasıl kaybolabilir?Acaba beni fark mi etti?Ama çok uzağındaydım, imkansız…Fark etse bile nereye gider ki?Görünmez olacak hali yok ya?Ner-“Hızla bir kol boynuna dolanmış ve bir yerlere sürüklemişti…hatta resmen uçurmuştu.Çünkü o kadar hızlı şekilde o boş dükkanın içine nasıl girdiği hakkında hiçbir fikri yoktu.Dükkan olduğunu kırık dökük tezgahtan çıkarmıştı ama bellikli uzun zamandır boştu.Boynunu yakalayan kolun sahibini etrafta göremezken ne zaman oraya çekildi , kapı ne ara açıldı kapandı kimse nasıl fark etmedi, bunları düşünüyordu ve bir yandan da acıyan boğazını sıvazlıyordu.
Üç gün önceki ders çalışmalarında berbat görünen ve bu nedenle Hina’nın da ders çalışmasına engel olan kız arkadaşından iyi bir azar yemişti zaten.Bugün de ders çıkışı gidecekti ve ders çalışacaklardı.Hina son zamanlarda okulu boş vermiş kendini tamamen dersane ve testlere kaptırmıştı. “Bugün de kesinlikle kavga edeceğiz gibi görünüyor…” diye mırıldandı.Aynı anda köşede gölgelerin için yüzünü yere eğmiş kapşonu yüzünü örten uzun siyah ceketli adamı gördü.
-Kimsin sen!?, derken bir telaş kırık bir masanın savrulmuş bacağını kaptı ve sımsıkı kavradı.
-Senin bir sapık gibi takip ettiğin adamın biriyim boyundan büyük işlere kalkışan velet…
-Ben sapık filan değilim!Ama sen hiç de tekin biri gibi durmuyorsun.
-Öyleysem niye beni takip ediyorsun?
-Çünkü bana iyi davranan tek kişinin canını sıkan birisin ve kim olduğunu, onun canını neden sıktığını öğrenmek istedim…
Öne bir adım atan adamı takiben elindekine daha bir sıkı sarıldı.
-Yani beni kafeye kadar da takip etmedin mi?Anlaşılan seni fazla önemsemişim…-öne bir adım daha attı-
-Ne?
-Gerçiii kendini kontrolünü kaybetmiş bir arabanın önüne atan birinden nasıl oldu da bu beceriyi bekledim…
Gölgelerin arasından son adımıyla da çıkan genç adam yüzünü kaldırdığında Palomita olduğu yere çivilenmişti.”Sen…” diyebildi sadece.Karşısında duran onu tam üç ay önce o kazadan kurtaran daha doğrusu kurtardığını düşündüğü gümüş saçlı kızıl gözlü adamdı.Kapşonunu arkasına attırtmıştı.O uzun ceketin içinde dümdüz siyah bir t-shirt ve pantolon giymişti.Dümdüz siyahların içinde tek dikkat çeken boynunda sallanan gümüş işlemeli madalyondu.Genç adamın soğuk sesiyle kendine geldi.
-Beni neden takip ediyordun?,diye tekrar etti tıslarcasına adam, seni Slithliam mı taktı peşime? O günkü kaza bir tuzaktı değil mi?! Sen sadece bir yemdin! KONUŞ!
Korkuyla elindeki sopayı adama savuran kız acıyla dizlerinin üstüne çöktü çünkü adam onu bileğinden yakalamış ve burkmaya başlamıştı.
-Senin incecik kemiklerini çöp gibi kırarım değersiz piyon!
-Ben…ben..sıradan bir lise öğrencisiyim…
-Yalan söylemenin bedelini bilmiyor musun?
-AaaaHHH yemin ederim!!!YEMİN EDERİM YALAN SÖYLEMİYORUM!!!!
Bir hamlede kızı karşı duvara yapıştıran adam çarpmanın etkisiyle dökülen sıvanın ve etrafı kaplayana tozun arasından tekrar ona doğru yürümeye başladı.
-Sıradan insanlar benim efsun hislerimi harekete geçirmez…Buna daha iyi bir kılıf bulamadı mı efendin?Hem hani Lithyasis’lere (Kızıl Efsunculara) tenezzül etmezdi? ÇABUK KO-
Kız da adamda aynı yöne doğru baktı.Genç kız aklından düşüncesini geçirene kadar adam hareket ettiğini bile göstermeyecek bir hızda kan kırmızısı taşı eline almıştı bile.
-İşlenmemiş ve mühürlenmemiş bir taşı kullanan Lithyasis mi?
- Lithyasis mi? O da ne?
-Sen…benimle dalga mı geçiyorsun?-bir süre baktıktan sonra hırsla taşı yere attı aynı anda kız da atılıp taşı geri aldı.Adam kızım haline bakıp onun doğru söylediğini düşünmeye başladı ama hala bazı şüpheleri vardı- KAHRETSİN! ONU NERDEN ÇALDIN?!
-Ben çalmadım! İçimden çıktı! Kazanın olduğu yerde!
Dalgın anlık bir bakış sonrası kızın ne bir ayakçı ne de bir hırsız olduğuna kanaat getirmişti.Hala boşluklar olsa da artık kızdan şüphe etmiyordu.
Yere yığılmış kız taşı göğsüne acıyla bastırdı.Her yanı ağrı içindeydi ve büyük ihtimalle bileği çıkmıştı.Sessizce ağlıyordu.Kendinde konuşabilecek gücü bulduğunda mırıldanmaya başladı
-Nasıl kendi derdimi düşünmem gerekirken senin peşine düşerim…kendi içimden çıkan bu şeyi merak etmek yerine neden seni merak ettim ki?Şimdi bu koca aptallığım yüzünden burada öleceğim…Üç ay önce o kazanın olacağını görmem benim başıma dert açtı…Beni kurtardığında her zaman hissettiğim acının artmasından anlamalıydım senin ölüm demek olduğunu…Lanet olsun…lanet..lanet…anne…baba…
Gümüş saçlı adam kızıl gözlerini kıstı ve kıza yaklaşmaya başladı…Kız ailesini mırıldanıyordu artık…gözlerini sımsıkı kapamış taşı göğsüne bastırmış ölümü bekliyordu…Adamın dudaklarından şu kelimeler döküldü “Gereksiz bir can…”


Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
24 Tem 2009 0:38
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): irma

Tornado
Efsane Üye
Efsane Üye



Yaş: 31
Kayıt: 30 Oca 2009
Mesajlar: 2,472
Cinsiyet: Erkek
Teşekkür: 122

Durumu: Çevrimdışı

Tornado
Efsane Üye
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
Anam Çıldırmış Durumda Neler oluyor öyle o.Ô
Gereksiz bir can diye rahat bırakıcak galiba *-*
Eheh o garsonda ne var çok merak ettim Gizli Planlar Yapmaktadır O da mühürlenmiş bir taşın sahibi falan mı o.Ô
Çok fazla teori üretiyorum neyse hepsini buraya dökmiyim xD Gelecek bölümü bekliyorum merakla =3


by me~



teşekkürler tusako~ ^-^
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
24 Tem 2009 0:48
SaILoRSuN
Senshi
Senshi



Yaş: 38
Kayıt: 09 Hzr 2007
Mesajlar: 3,842
Nerden: Güneş'in Yüreğinden
Teşekkür: 820

Durumu: Çevrimdışı

SaILoRSuN
Senshi
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
Palomita kıvrılmıştı ama ses çıkarmıyor yalvarmıyordu. Sadece bekliyordu…Adam bir an ona baktı ve eğildi.Aynı anda duvarda asılı raf çarpmanın etkisiyle tamamen gevşemiş ve kızın üzerine düşecekti ama genç adam bir hamle ile rafı koluyla savurdu ve onun üzerine düşmesini engelledi.
-Öldürülmeyecek kadar gereksiz bir can…
Palomita şaşkınlıkla adama baktı.Tepkisiz donuk gözlerle ikinci kez göz göze gelişiydi bu.İlk kendine gelen adam olmuştu ve hızla arkasını dönmüştü. Dışarı çıkmak üzere yürümeye başlamıştı. Palomita o yok olmadan önce sormalıydı yoksa bir daha asla cevabı bulamayacaktı belki de.Hızla doğruldu ve adamın kolundan tuttu bir an yine o acıyı hissetti yüreğinde ama bu sefer hafif bir sızı ve garip bir mutluluk hissediyordu .Kendini toparlayıp kararlılıkla ona baktı:
-O kimdi?,Adam ona anlamsızca baktı, yüreğimdeki ses! Benim adımı çağıran ses! O kim?
-Sen…onu mu duydun?
Sessizleşen ortamın gerginliğini bozan pencerenin olduğu duvarın yıkılması oldu.
-LANET OLASI BU DA NE!!!, dumanlar çökerken genç adam anlık bir şaşkınlığa bürünse de hemen kendini toparladı.Karşısındaki sapsarı saçlı beyaz tenli adama zayıf görünmek istemiyordu.Bir an olsa bile…
-Selam Zainin! Bakıyorum da küçük hanımı bulmuşsun ve bana haber vermiyorsun, buz mavisi gözleri boynundan tutup havada tuttuğu kıza kaydı, merhabalar küçük hanım…
-N..ee…ıııggghhh…
-O önemsiz biri Lord Slithliam…gereksiz bir can…
-Gereksiz canlar hakkındaki düşüncemi bilirsin Zainin, gereksizseler gerekli canları besleyerek bir anlam kazanabiliriler.-Kızın boynunu biraz daha sıktı.Palomita’nın gözleri kararmaya başlamıştı.Kurtulduğunu düşünürken bu buz gözlü adam onun canını almak üzereydi.Eli gevşedi ve kan kırmızı taş elinden düştü.Yüksek makamlı olduğu konuşmalarından ve havalı tavırlarından anlaşılan adam eğildi ve taşı eline adlı.Çarpık bir gülümsemeyle aniden kızı yere saldı- ama ikimizin de hisleri onun gereksiz olmadığını zaten bize söylüyor değil mi?
-Ama Lordum o işlenmemiş bir taş…
-Ama buna rağmen bu kız kutsal hanımı duyabiliyor…Bu işleri daha da ilginçleştiriyor.Onu duyabilen bir insanoğlu…
-Bunu nerden biliyorsunuz?
-Uyurken zihinleri oldukça savunmasız oluyor bazı insanların.Ona küçük bir gelecek ihtimali sunarken bana küçük bir sırrını gösterdi diyelim.Onu kurtarman iyi oldu yoksa bir ip ucunu kaybedecektik.
“Demek onu yapan sendin…” diye aklından geçirdi Zainin kızgınlığını bastırarak.Palomita ise iyice serseme dönmüştü.”Kutsal Hanım” da kimdi? Ve ne hakkında konuşuyorlardı.Boğazı o kadar acıyordu ki sesini çıkaramıyordu tüm bunları çok merak etse de. Lord Slithliam olarak adını öğrendiği adama çevirdi bakışlarını.Soğukluğunu tamamlayan altın işlemeli buz mavisi asil bir komutan giysisi gibi duran üniforma giyiyordu.Beyaz üzeri altın işlemeli eldivenleri vardı.Altın işlemeler bir çeşit sembol oluşturuyor gibiydi.Üniformasını altın bir kemer tamamlıyordu.Kızı kolundan yakalayıp ayağa kaldırdı hızla
-Bizimle geliyorsunuz küçük hanım…Bizim pusulamız olacaksın…
Kızıl bakışların kalbini yakarak acı verdiğini sanan kız şimdi buzların battığını düşünüyordu yüreğine.Tam çekilerek götürülecekken Zainin kızı kendin doğru çekip Lord Slithliam’dan uzaklaştırdı.
-Efendim pusulanın izni olmadan bir yere götürülemez.İstediği kişiye yol gösterir, eminim ki siz de…
-BİLİYORUM!, sinirini yutarak sesini eski hale getirdi, ama bana olumsuz bir tepki vermedi, değil mi?
Zainin kızdan uzaklaşıp ona döndü:
-Pusula…bizimle gelmek istiyor musun?
Korkuyla onun peşinde olan iki adamın yüzlerine baktı.Ne yapmalıydı?Ne söylemeliydi…Öğrenmek istediği çok şey vardı ama korku tüm bedenini sarmıştı.Sonunda kararını verdi ve tüm gücüyle yıkılan duvardan gerçek kaçmaya başladı.Ölüm hemen arkasında gibi kaçıyordu.Hiç bu kadar hızlı koştuğunu hatırlamıyordu.Olanlar…onun hayal edebileceğinden de büyük , çok daha karışıktı…


Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
29 Tem 2009 14:41
Tornado
Efsane Üye
Efsane Üye



Yaş: 31
Kayıt: 30 Oca 2009
Mesajlar: 2,472
Cinsiyet: Erkek
Teşekkür: 122

Durumu: Çevrimdışı

Tornado
Efsane Üye
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
Off işler iyice karışıyor o.O Ben sorular yanıtlanır derken daha da soru ortaya çıkıyor T-T Ay benim de kafam karıştı ya o.O
Yeni bölümü bekliyorum *-*


by me~



teşekkürler tusako~ ^-^
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
29 Tem 2009 20:52
SaILoRSuN
Senshi
Senshi



Yaş: 38
Kayıt: 09 Hzr 2007
Mesajlar: 3,842
Nerden: Güneş'in Yüreğinden
Teşekkür: 820

Durumu: Çevrimdışı

SaILoRSuN
Senshi
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
-Efendim müsadenizle yeni bir pusulanın peline düşmeliym, selam vererek o da hızlı adımlarla dışarı çıktı.
Lord Slithliam bıkkın bir nefes verdi “Bıktım bu asinin yoluma çıkmasından”
-Fsang!
Bakır rengi toz parçaları etraftan süzülerek yıkık dükkana girdi ve usulca birleşmeye başladı.Hafif bir ışımayla bakır tozlardan bir adam meydana geldi.Üzerinde yırtık pırtık kıyafetler vardı ve derisinde yanık şeklinde bir mühür.
-Emredin Lordum!
-Kızın peşine düş ve onu bana getir.Onu Zainin’den önce bul ki kızı benden önce ele geçirmesin.
-Elbette lordum…
Hızla yine toza dönüşen adam Palomita’yı her yerde aramaya başlamıştı.Palomita ise yorgunluktan bitap düşmüş kendini bir parka atmıştı.Hava kararmaya başlamıştı ve park ıssızlaşmıştı.Kendine gelemeye çalışırken olanları düşünüyordu.Olanları kimseye anlatamaz, yardım isteyemezdi, deli olduğunu düşünürlerdi.Ailesi ve arkadaşları küçük hayalleri hazmedemezken bu hikaye ile onu bir akıl hastanesine kaldırmalarına kesin kanaat getirirlerdi.Yine de bir yol bulmalıydı yoksa bu adamlar onu tekrar bulabilir öldürebilirlerdi.Ama adı Slithliam olan adam onun gerekli olduğunu söylemişti ve diğeri de pusula istemeden onu götüremeyeceklerini.Belli ki Zainin’in başta bahsettiği Slithliam bu adamdı.Ama hem ondan nefret edip hem de nasıl itaat edebiliyordu? Bunun yanında kızı başta öldürmek isterken az önce onun hayatını ikinci kez kurtarmıştı.
-Buldum seni pusula…
Arkasından gelen sesle yerinde sıçrayan kız korkuyla bekliyordu çünkü kaçmanın faydasız olduğunun farkındaydı.Bu adam bildiği her şeyden daha hızlıydı.
-Bana zarar verecek misin?
-Hayır…
-Beni götürecek misin?
-Hayır…
-O halde neden buradasın?
-İşlenmemiş ve mühürlenmemiş bir taş sahibisin…üstelik pusulasın…aslında Slithliam’ın tam da istediği gibi bir kölesin.Normalde senin dilini koparmalı ve böylece kanunun kırıldığını anlatmanı önleyerek Lord’a itaat etmeliydim.
-N…neee…
-Korkma.Sadece taşı bana ver.
-Neden?
-Böylece seni takip edemez.Zihnine uzaktan erişti ama bir daha okula gitmesen iyi olur.Okul dediğiniz yerde hepiniz aynı üniformayı giyiyorsunuz ve bu yerinizi belli ediyor.
-Ba..bana yardım mı ediyorsun?
-Konuşacak vakit yok…taşı ver ve hemen kaç.
Palomita geriye birkaç adım attı. Ona güvenemezdi.Neden güvensindi ki? Ne olursa olsun gerçekte yapması gerekeni söylemişti ve bu belki de bir numaraydı…
-ONU BEN ALIRIM ZAİNİN!
Hızla birleşen bakır tozlarla Fsang denen adam görünür olmuştu.Elinde bir topuz tutuyor ve tehditkar biçimde sallıyordu diğer elinde ise hemen birleşmeden önce ele geçirdiği kan kırmızısı taş vardı.
-Fsang! Senin dünyaya geleme iznin yok!
-İznim olmasa burada olamazdım değil mi?
-O halde beni takip eden sendin…
-Doğru.Bilirsin günahkarlara Lordumuz güvenmez…Benden bile değerin düşük.Şimdi kızı da alıp gideceğim ve sen uslu uslu duracaksın.Bu arada dilini koparmayı da ihmal etmeyeceğim tabi.
Her sallanışta bakır bir ışıma yayan topuza karşılık, Zainin de gümüş saplı bir kılıç çıkardı elinde oluşturduğu gümüş alevin içinden.Kılıcını oluştururken giysileri de etrafını saran gümüş alev çemberleriyle değişti.Üzerinde hala siyah uzun kollu olduğunu tahmin ettiği bir kıyafet,altında belini ve ayak biletlerini sımsıkı kavrayan ama kalanı oldukça bol olduğunda sarkan pantolon gibi bir şey vardı.Ve tüm bunların üzerine yine uzun etekleri pelerin gibi geniş bir ceket giyiyordu.Tüm giysileri gümüş işlemeliydi ve sadece sol elinde olan kızıl parmaksız eldiven giyen adamın eldiveninin üzerinde bir sembol işliydi.
-Demek uslu durmayacaksın?Yazık…
-Seninle muhabbet etmek gibi bir niyetim yok kanı bozuk…-Palomita’nın göz kırpmasıyla Zainin’in diğer adamın elinden kırmızı taşı alması bir oldu.- Sıra senin canını almak da, bu taşı almaktan daha kolay.
-Onu kendi kölen yapıp kutsal hanımı sen bulmak istiyorsun!Ama o lordumuzun kölesi!
-Kimsenin kölesi değil.
-Pusula olan ve kırmızı taşa sahip biri başka ne yapılır ki?-Topuzu sallayarak Zainin’e fırlattı ama topuz canlı gibiydi sanki.Hızla adamın etrafını sardı hemen topuzun zincirinin oluşturduğu çemberin içinde beliren sembol bir bıçak gibi gümüş saçlı savaşçının içine girmeye başlamıştı.Savaşçı acıyla haykırmayı reddediyordu ve bir an gözlerini sımsıkı kapadı.Etrafını eldiveninde işli semboller zinciri sarmaya başladı ve gittikçe genişleyerek orta yaşlı çirkin adamın sembolünü kırarak yok etti.
-Beni bu şekilde yenemeyeceğini öğrenmen gerekirdi.
-Babanla dövüşürken çok şey öğrendim…, hain bakışların neticesi savaşçının sırtına inen topuz oldu, mesela düşmanını saldırılarına her an hazır olman gerektiği gibi.
-Ben…ce…pek öğrenememişsin…,hızlı bir hareketle adamın çelme ile dengesini bozup yere düşürdü., gümüş simgenin gücü ile birleşen rüzgar ruhu karanlık arzularla aşınmış ruhunun acısına son versin.
-HAYIIIIIIRRRRR!!!!
Yerdeki adamın üzerinde oluşan gümüş sembolün içinden kılıcı geçirerek adamın göğsüne sapladı genç savaşçı.Gözlerini yumduğunda adam çoktan yine bakır toz tanelerine dönüşmüş ve esen rüzgar ile savrulmuştu.Yavaşça doğruldu ve kıza döndü.Palomita bir savaşa şahit olmasını şaşkınlığından öte bir şaşkınlığa sahipti
-O…yaptığın…neydi?
-Efsun sanatı…
-Yani sihirli bir savaş…sihir yaptınız…
-İnsanlar sadece bunun savaş yönünü, güç yönünü düşünüyor işte!Böyle zamanlarda Lord Slithliam’ın köle olmanız ya da öldürülmeniz konusunda haklı olduğunu düşünüyorum…
-Ama beni kurtardın…
-Bunu üstüne alınmasan iyi edersin.Kötü ellere geçmeni istemedim diyelim.Yoksa az önce başka bir can aldığımı fark etmedin mi?
-Ama…
-Şimdi git!Taşın sonsuza dek bende kalacak ve sen eski sıradan hayatına devam edeceksin.
-Eski hayatıma…sıradan hayatıma…,diye tekrarladı Palomita, ait olmadığım bir hayata…, o hayat içinde kendini hayatını kendini ne kadar değersiz hissettiğini; Silvia ile konuştuklarını düşündü.Az önceki savaştaki sihri ve yüreğindeki sesi duyumsadı.”Benim ait olmak istediğim yer…” diye mırıldandı…
-Hadi defol artık!
-Ben..
-…
İçinde bir şeyler artık buna dayanamıyordu.Sıradan hayatı sıradanlıktan da anlamsız hale gelmişti asla gerçek kendi olamamıştı.Karşısında duran bu genç adam ise ne kadar duygusuz ne kadar emir altında olsa da istediği takdir de kendi kararlarını uygulayabiliyordu.Karşı çıkabilecek, engelleri aşabilecek kadar güçlüydü ve beklide Palomita’nın doğduğundan beri hayal edemeyeceği bir sihirli güce sahipti.Kendisi de bunun bir parçası olabilirdi.Köle olmak onu ürkütüyordu ama şu anki haliyle de bir köleden farksızdı.Üstelik karşı bile koyamıyordu.Kanıyla bir olan o taştan gözlerini ayıramıyordu.Duyduğu sesi unutamıyordu.Genç adamın onu kurtardığındaki, ve gitmeden onu kolundan yakaladığındaki duyguları unutamıyordu.Tüm olanlar ne anlama geliyordu?Merak duygusu durdurulamaz hale gelmişti bir kez daha üstelik şu an bundan daha fazlası da vardı.Bunu hissediyordu.İşte beklediği kırılma anı, değişim noktası tam da şu andı ve bu anı kaçırmak istemiyordu.
-BEN SENİNLE GELMEK İSTİYORUM!
-Ne!?
-SIRADAN HAYATIMA DÖNMEK İSTEMİYORUM! SENİNLE GELMEK İSTİYORUM! EFSUNU ÖĞRENMEK İSTİYORUM! SENİN GİBİ OLMAK İSTİYORUM!GELMEK İSTİYORUM!
-Sen ne istediğinin farkında mısın?Lanet olsun!Tabiyki değilsin!Çabuk git çabuk!
-SENİNLE GELMEK İSTİYORUM!
-HAYIR!
-EFSUNU ÖĞRENMEK İSTİYORUM!
-HAYIR!
Uzaklaşmak için bir hamle yapacakken elindeki kan kırmızısı taş parlamaya başladı ve kan tüm parlaklığıyla ikisini bir çember içine aldı.Çemberden çıkmaya çalışsa da başarısız oluyordu adam her seferinde.Her seferinde kan onu yakalayıp geriye atıyordu.Sonunda sakince kıza döndü.Acıyarak ona bakıyor gibiydi…
-Vazgeç…
-Gelmek istiyorum…
-Pişman olursun…
-Umurumda değil.
-Neden?
-Çünkü olmak istediğim yer burası değil.,kan daha güçlü bir ışık yaymaya başlamıştı.
- “Giz incecik bir perdedir, onu görmeyi imkansız kılan bizim her gerçek saydığımız yanılsamalar tuğla tuğla ördüğümüz duvardır.”Sen o duvarın sadece bir tuğlasından açtığın delikle öteyi gördün.Giz sana beklemediğin şeyleri gösterir, efsun sana sadece güç getirmez… Doğumunla başladığın hayata devam et.
Aklına gelen en uygun cevabı verdi Palomita:
- “Doğumuna ya da ölümüne karar veremezsin ama yaşam tarzını sen seçersin.” Ben bu yaşamı seçiyorum.
Kan inanılmaz bir ışık yaymaya başladı ve adamın eldivenin deki gümüş sembole dokunup kızın etrafını sarmaya başladı. Yüreğindeki ses ona tekrar sesleniyordu “Palomita…Sonunda…” ve kızın giysileri dizlerine kadar uzanan gümüş zincirli askıları olan soluk kırmızı bir elbise ve üzerinde geniş yakalı uzun aynı genç savaşçınınki gibi etek kısmı geniş, kolsuz bir cekete dönüştü.Kan kırmızısı taşı da biraz daha solgun hale gelerek eline düştü.
Gümüş saçlı savaşçı kafasını iki yana salladı.
-Senin kadar inatçı birini hiç görmedim.


Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
29 Tem 2009 23:05
Tornado
Efsane Üye
Efsane Üye



Yaş: 31
Kayıt: 30 Oca 2009
Mesajlar: 2,472
Cinsiyet: Erkek
Teşekkür: 122

Durumu: Çevrimdışı

Tornado
Efsane Üye
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
Mu.. mu.. Muhteşem bir bölüm!
Savaş sahnesini çok beğendim. Özellikle betimlemelerin o kadar iyiydi ki herşeyi net olarak gözümde canlandırabildim *-*
Daha ne diyeyim ki... Çok Beğendim! Devamını büyük bir merakla bekliyorum *-*


by me~



teşekkürler tusako~ ^-^
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
30 Tem 2009 0:26
SaILoRSuN
Senshi
Senshi



Yaş: 38
Kayıt: 09 Hzr 2007
Mesajlar: 3,842
Nerden: Güneş'in Yüreğinden
Teşekkür: 820

Durumu: Çevrimdışı

SaILoRSuN
Senshi
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
Öğreti 3: Özgürlüğün seçtiğin yollarla kısıtlıdır lakin bazen yollar seni seçer.
Manzara o kadar güzeldi ki…Uçsuz bucaksız bir çayırlık alan görüyordu.Her taraf bilemediği sayıda ve türde çiçeklerle bezeliydi.Gökyüzü masmavi bembeyaz bulutlara sahiplik ediyordu.Oldukça uzakta ise bir duvarı belli belirsiz seçebiliyordu.Yüzünü sıcacık bir gülümseme kaplamıştı Palomita’nın koştu, çiçeklere dokundu, sevimli bir kelebek korkmadan parmağına bile kondu.”Cennette olmalıyım” diye düşünüyordu genç kız.”Doğru bir seçim yaptım” BU güzelliklere doyamayacağını anlayınca kendini sakinleştirdi ve aptal gibi göründüğünü düşünüp utanarak birlikte geldiği genç savaşçıya baktı.
Ona bakan acı dolu gözler gördü bir an ve yine yüreğinde o acıyı hissetti ama kendini zapt etti; zaten tekrar ona baktığında şimdi yine donuk bakışlar görüyordu.Az önce gördüğü gözler bir hayal miydi? Zainin ona yaklaştı usulca ve eğildi
-Yanlış bir seçim yaptın.
Kız anlayamamıştı.Şaşkın şaşkın baktı sadece.
-O kadar kolay kaptırıyorsun ki kendini yalanlara.O kadar safsın ki…
-Ne demek istiyorsun?
-Burayı beğendin değil mi?
-Evet, elbette.Neden beğenmeyeyim ki? Ne kadar güzel ne kadar muhteşem…
-Peki önündeki manzaradan bir an gözlerini alıp arkandakine de baktın mı?
Palomita’nın sırtına sağ elini koyup sol eliyle tam tersi yönü gösterdi: İşte başkent…
Gözlerine inanamıyordu…nasıl olurdu?Bir sınır gibi keskin bir şekilde belli bir noktadan sonra o güzel çayır çoraklaşmıştı, gök yüzü griydi ve bunaltıcıydı.çok uzaklarda derin bir sisin içinde büyüklü küçüklü binalar görüyordu.
-Ama…nasıl olur?
-Başkent…normalde Kutsal hanımın kontrolündedir.Elbette genel olarak tüm gezegeni etkiler kutsal hanım ama şehirlerin yönetimleri başka başka kişilerin elindedir.Şehrin güzelliği de oranın yöneticisine aittir.Şehrin güzelliği, huzuru ve mutluluğu yöneticinin o şehre verdiği efsuna göre değişir.Ama şu an başkent şehri de Kutsal hanımın yokluğu yüzünden el değiştirdi.kutsal Hanımın kalan gücü saray bölgesine yoğunlaştırıldı ki buralar güven içinde olsun.Şu an bizim gibi görevlendirilmiş kişilerin güvenle geçiş yapabilmesi için hazırlanmış bir noktada; korunması gereken bir bölgedeyiz.O nedenle buralar bu kadar güzel.
-Peki ya halk?
-Onların güvenliğinden oranın yöneticileri ve onların emrindekiler sorumlu.Bizim görevimiz ise Kutsal Hanımı bulmak olacak.Sen bu yüzden önemlisin.Onu duyabiliyorsun.
Mutluluğu kursağında kalmıştı kızın.Şehrin üzüntüsünü sanki tüm ruhunda hissediyordu ve ağlamaklı olmuştu.
-Peki başkenti şimdi kim yönetiyor?,diye soruverdi öğrense de bir işe yaramayacağını bilerek içinden bir dürtüyle.
Zainin ağzını açamadan altın yıldırımlar düştü yanı başlarına.Kız korkup Zainin’in arkasına sığındı bir çırpıda.Zainin ise gözlerini kısıp o yöne doğru baktı ve siluet görünür olunca selam verdi eğilerek:
- Lord Slithliam…
-Ben yönetiyorum başkenti, bir yandan da doğrulabileceğini anlatacak şekilde başını salladı, nereden geliyor bu merakın küçük hanım?
Palomita korksa da artık bu adamdan kaçışı olmayacağını biliyordu.Ne de olsa onun adamının emrine girmişti.Zainin’in ardından çıkıp bir adım öne geçmek istedi ki Zainin onu geri itti “İnsanoğlu birkaç adım geride durur…” Buna anlam veremese de şimdilik bu kuralları anlamayı boş vermişti vakti gelince Zainin anlatacağını söylemişti.
-Merak ettim…aradığınız o önemli kişi kendi şehrini bu halde görmek ister miydi?
Sanki yıldırımlar şimdi o gözlerindeydi.Bir önceki karşılaşmalarında olduğu gibi onun boğazına sarılacağını düşünmüştü kız.Öyle hiddetli bakıyordu.
-Kutsal Hanımı bulmak için gereğinden fazla efsun bahşetmiyorum başkente.Şu an efsunu ona bulmaya yönlendirmek çok daha önemli.Aksi takdirde şehri bile kalmaz beklide.Ki sana hesap vermek zorunda olmayı bir kenara bırak sen bana bunu sormaya cüret bile edecek seviyede değilsin.Yine deee…belki sarayda fikrini değiştirip benim himayeme geçersin diye şu an sana esnek davranıyorum.İnan bana bu adam seni iyi koruyamaz pusula.
Zainin hiç ses çıkarmamıştı.Yüzünün ifadesi bile değişmemişti. Lord Slithliam ise gülümseyerek uzaklardaki ardında sarayın bulunduğunu anlaşılan duvara doğru yürümeye başladı.
-Çabuk olsanız iyi olur.Konsül bekletilmeyi sevmez.
-Evet efendim…
Lord Slithliam yeterince uzaklaşınca Zainin konuştu.
-Bilmelisin.Ben onun adamı değilim.Ona olan saygım sadece benden yüksekte olması nedeniyle.Ben bağımsızım .Bana bu görevi veren konsüldür.Sen benimle geldiğin için benim himayemdesin.
-Olsun o adamı pek sevmedim zaten.
-O adam dediğin bu diyardaki en güçlü lordlardan biri…ve sana en iyi imkanları sağlayabilcek kişi.Az önceki sorun için seni öldürmeyi deneyebilirdi.
-Ama sen beni korurdun değil mi?
-Şansını zorlamasan iyi edersin.Benim gerçek adım Zainin değildir.Bu bana uzun zaman önce verilmiş bir isim.Zainin ne demek biliyor musun?-kız hayır anlamında başını salladı- Zainin, günahkar demektir.Ben bir günahkarım.Sen günahkar bir efsun kılıç ustasının himayesindesin.Bunu anlayabiliyor musun?
-Sen…ne yaptın da…
-Bu soruda tıpkı Lord Slithliam’a sorduğun gibi cüretkar bir soru.Merakına hakim olmayı öğrenmelisin.Dünyanızda fazla merak kediyi ölüdürür diye bir söz duymuştum ama anlaşılan onu bile duymamışsın.-Palomita başını yere eğdi üzüntüyle.Ne çok sır vardı etrafında…Bir an başının üstünde bir şey hissetti –bunu ikinci kez hissediyordu-ama kafasını kaldırdığında Zainin’i sarayın olduğu tarafa doğru bakarken gördü- İyi düşün.Sarayda fikir değiştirebilirisin. Lord Slithliam’ın himayesine girebilirsin. Sır bekçilerinin sana verdikleri öğretiyi hatırla…
Daha buraya gelmeden yaşadığı garip bir olaydı bu.Parkta kararını verdikten sonra yerde onları içine alan bir sembol belirmişti.Renkten renge geçen sembol onların etrafını sararak başka bir boyuta göndermişti.Zainin oranın bir ara boyut olduğunu söylemişti.”Her yere ulaşabilen hiçlik”ti orası.Ayaklarının bastığı bir yer yoktu ama düşmüyorlardı.Zainin bileğinden sıkıca tutmuştu Palomita’yı bir aksilikle ayrı düşmemek için.Çünkü orda her an başka bir boyuta geçebilirmişsin ya da sonsuza dek orda kaybolabilirmişsin.Birkaç metre olduğunu düşündüğü yürüyüşten sonra karşılarında yokluktan bir kapı belirdi.Hayatında bu kadar devasa bir kapı görmemişti genç kız.iki yanındaki sütunların biri güzel bir kıza diğer ise iğren bir yaratığa benziyordu.Uzandıkları noktada ise bir oyuk vardı sanki orda olması gereken bir şey eksikmiş gibi.Kapının üzeri bin bir çeşit irili ufaklı taşlarla süslüydü.Desenlerin belli noktalarına oturtulmuş gibiydi.Kapıyı daha fazla inceleyemeden iki yandan Gri Kukuletalı iki kişi belirdi.Konuşmaya başladıklarında kulaklarının yanıldığını düşünmüştü bir süre çünkü iki adam birlikte konuşsa da tek bir ses çıkıyordu.
-Burada oluş gayeniz nedir?
-Kendi boyutuma geri dönüş içini buradayım, diye yanıtladı sakince Zainin.
-Peki ya insanoğlu?
İrkilerek başını kardırdı Palomita.Alışamamıştı anlam verememişti bu duruma.Onlara bakmaya dahi korkuyordu ve korkusu yersiz değildi.Bir şeyler oluyordu.Ondan başka kimsenin farkına varmadığı bir şeyler…
Tam ağzını açmıştı ki Zainin onu susturdu.
-İnsanoğlu Kutsal Hanımı bulma pusulamız, bu sefer sesinde bir tedirginlik hissediliyordu.
-Bir pusula…ilginç…
-Onu kendi yolunuza çekmeye çalışmayın sakın.O bizim yolumuzu izlemeyi seçti.
-Belki de bunu ona sormalıyız,dedi yüzleri kukuletalarının karanlığından görünmeyen adamalar, ne de olsa pusulanın seçimine siz müdahale edemezsiniz.
“Lanet olsun” diye mırıldandığını duydu Zainin’in ama o anda kendini alamadığı başka şeyler oluyordu etrafında ve sesini çıkaramıyordu.Sanki bir şeyler onu esir alıyordu.etrafın gri bulutlu karanlık boşlukta duran ayaklarının altında gri bir su belirdi.Kukuletalı adamların olduğu yerden onlara doğru dalgalanıyordu sular…ama bir birine karışan hafif dalgalanmanın üçüncü bir kaynağı daha vardı. Kendine hakim olmaya çalışsa da kafası yavaş yavaş kapıya doğru kalktı hala gözlerini yere eğmeye çalışıyordu azimle bu sırada uzaklardan çok uzaklardan Zainin’in sesini duyuyordu sanki “Seçimin nedir Pusula?” gözlerine de hakim olamıyordu artık Palomita ağır ağır bakışlarını da kapıya yönlendirdi.Adamlar ve kapı saydamlaşmaya başlarken ileride başka bir siluet göründü ve gittikçe belirginleşti.İrkilerek geri bir adım attı kız korkuyla.Oysa böyle bir güzellik karşısında irkilmeye hiç gerek yok gibiydi…Beyazlar içinde bir gelin vardı karşısında.Saydam kapının ardında yüzünü örten duvağın ardından ona baktığını hissediyordu.Hafif bir rüzgar esmeye başladı ona doğru olan dalgalanma tersi yöne olmaya başladı.Korkuyla yanındaki Zainin in kolunu tutmaya çalıştı ama sesi gib o da bulanıktı ve ulaşılamıyordu.”Cevabını ver.” Diye geldi tekrar sesi.Konuşmaya çalışsa da sesi çıkmıyordu.Tekrar geline baktı ve duvağının altından parlayarak düşen göz yaşlarını gördü.O saf güzellik derin bir keder içinde ağlıyordu ve yardım istiyordu.Biri ona ulaşmalı bu gizemli yerden kurtarmalıydı ve Palomita’da başka kimse onu görmüyor gibiydi.Bu sefer kukuletalı adamlarının tek çıkan sesini duydu tıpkı Zaininkini duyduğu gibi “Bizi mi seçiyorsun pusula?” kukuletalı adamların ardındaki kapının arkasında duran geline doğru bir adım attı Palomita.Tam elini kaldırıp ona ulaşmayı istediğini belirtecekti ki yüreğindeki sesi duydu içinde “Palomita vazgeçme!Kendini bu derin gazaba kaptırma!”
Sesle birlikte içinde yeniden kendini bulmaya başladı sanki.Gelini hala hissediyordu ama hayır gitmesi gerek yol bu değildi.Şu an değildi.Bu çekişme içinde tekrar kendini kaptırma korkusuyla Zainine sarildı sıkıca.Zainin ne olduğunu anlayamamıştı ama ters giden bir şeyler olduğunu hissetmişti.Bazı insanlar sır bekçileri tarafından seçilir ve yanlarına çekilirdi.Belki de Pusulaya da bu yapılmaya çalışılmıştı.
-Ben…BEN SENİNLE GELMEK İSTİYORUM!, diye haykırdı kız korkuyla.İşte ilk kez sanki başına biri dokunacakmış gibi hissetmişti.Ama o kadar korkuyordu ki gözlerini açamıyordu.
-Duydunuz Pusulayı, dedi Zainin ferahlamış bir şekilde.
-Pusulanın seçimi buysa gayenizi engelleyemeyiz, dedi adamlar.,ama pusula eğer bizim gerçeğimizi biliyorsa elbet yolu yine buraya düşecektir bunu unutmasın.
-Si…sizin hakkınızda hiçbir şey bilmiyorum.Beni rahat bırakın., gözlerini açmış onlara bakıyordu ama hala Zainin’den elini çekmeye korkuyordu.
-Unutma pusula “Özgürlüğün seçtiğin yollarla kısıtlıdır lakin bazen yollar seni seçer.” Seni seçen yol seni bulur…er ya da geç…
-Ben…Kutsal Hanımı bulmayı seçiyorum, Zaininle birlikte.Beni yolumdan ayırmayın.
-Madem kararın bu…
Kapını hemen önünde duruyor gibi görünseler de sanki geçiş sandığından çok daha uzun sürdü.Kapı yavaş yavaş aralanırken.Palomita’nın yanı başında Zainin mırıldanarak ona anlatmaya başladı.
-Sır bekçileri olara bilinirler.Zamanın birinde burada olagelmişler. Kapıyı bekleyiş gayelerini kimseye açmamışlar.Ancak zaman zaman buradan geçen bazı insanları kendi yanlarına davet ettikleri hatta çekmeye çalıştıkları söylenir.Bilinmeyen zamanlardan beri birçok kişi kapıyı geçemeden onların gizemli yollarında yok olup gitmiştir.Özellikle pusula yeteneği olanlar.Sende de bu yetenek olduğu için sana bu seçeneği sundular.Ancak her pusula her yolu göremez hedef hedefi gösteremez sadece kendi içindeki hedefin yerini görebilir.Sen onların hedefini göremezdin.Gitmeyi seçseydi kuvvetle ihtimal sende o yolda kaybolacaktın.Yine de özgürlükle alakalı söyledikleri öğreti doğrudur.
Palomita tüm bunları kapıdan geçerken düşündü ve sol tarafındaki sır bekçisine şüpheyle baktı.Bu onu çekmek için uyguladıkları bir hile miydi?yoksa onların hedefi miydi?Ama eğer her pusula her hedefi göremezse o bunu nasıl görmüş olabilirdi? Onların verdiği öğretinin sonunda uyarı gibi görünen cümle ne demekti?Sır bekçilerine gitme dürtüsüyle boğuşarak kafasın kapıya yöneltti. Devasa kapının içinden geçerken bir an olsun tekrar saf güzellikteki kederli gelini gördü ancak artık Kutsal Hanımı bulma yoluna adımını atmıştı Palomita.

“Özgürlüğün seçtiğin yollarla kısıtlıdır lakin bazen yollar seni seçer.” Diye tekrar aklında geçirdi Palomita saraya doğru ilerlerken.Bir günahkarla birlikte olduğunu şu ana kadar bilmiyordu.Yani itaat eder gibi göründüğü adam dahi bir bağlılığı yoktu Zaininin.Konsül dedikleri grup onu davetmiş oda bu görevi kabul etmişti.Ne karşılığında? Eğer bir günahkar olarak görülüyorsa bu adam neden seçilmişti bu göreve? Neden o buz bakışlı adamdan önce onu bulmak istediği hakkında bir fikri vardı şimdi.Belki kutsal hanımı önce bulunursa günahkarlığı affedilecekti ama pek de bunu umursuyor gibi görünmüyordu.Başka ne olabilirdi ki nedeni?En çok merak ettiği ise işlediği günahtı.Tüm bunlar onun seçimini tekrar sorgulamasına yol açmıştı.Onun hayatını kurtarsa da sadece onu kullanmak istediği için olabilirdi bu aynı zamanda Lord dedikleri adam nazik konuşması ve set tavırlarındaki çelişki ne olursa olsun her zaman kıza açık davranmıştı.Üstelik onun Zainin’den çok daha üstün yetki ve yeteneklere sahip olabileceği gerçeği de vardı.Sarayda yeniden bir seçim yapması gerekecekti.


Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
08 Ağu 2009 13:02
ay savaşçısı büşra
Süper Üye
Süper Üye



Yaş: 29
Kayıt: 20 Ağu 2007
Mesajlar: 820
Nerden: kitaplar diyarından
Teşekkür: 24

Durumu: Çevrimdışı

ay savaşçısı büşra
Süper Üye
EFSUN ÖĞRETİSİ Konu: Yanıt: EFSUN ÖĞRETİSİ
Alıntıyla Cevap Gönder
çook önceden okudum ama ancak yorum yazabiliyorum^^ve şunu diyorum ki seni en yakın yayıncılık adresine teslim etmeyi düşünüyorum.itiraz seçeneklerin arasında yoktur.tüm masraflar benden...



En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
15 Ağu 2009 20:22
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder Sayfaya git: 1, 2, 3 ... 62, 63, 64, Sonraki
1. sayfa (Toplam 64 sayfa) [ 955 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız