İnfazcı~ 3. Bölüm-
Sailor Moon Forum -> Fanart ve Fanfic
 
Yazar
Mesaj
Neo_Queen_Serenity
O Bir Yıldız!
O Bir Yıldız!



Yaş: 26
Kayıt: 07 Ekm 2009
Mesajlar: 1,415
Nerden: Araf~
Teşekkür: 169

Durumu: Çevrimdışı

Neo_Queen_Serenity
O Bir Yıldız!
İnfazcı~ 3. Bölüm- Konu: İnfazcı~ 3. Bölüm-
Alıntıyla Cevap Gönder
*lütfen okuyun.
Spoiler:



Bu kapı, Araf’a açılır.


Aradığı enerjinin buralarda bir yerde olduğundan yüzde doksan dokuz nokta dokuz emindi. Ona söylendiği gibi, çok güçlü bir kaynaktan geliyordu ve her hissettiğinde saç diplerinden ayak tırnaklarına kadar titriyordu. Bu bir insan olamazdı, kendisi gibi biri de değildi. Bir insanda bu kadar çok enerji olamazdı, bir infazcıda da öyle. Daha üstün bir şeyden geliyordu, bir iblis olabilirdi. Yüzünü ufak bir tebessüm kapladı, bu kötüydü. Eğer iblisse görevi gereğince onu öldürmesi gerekirdi. Ama iblis dışındaki hiçbir ihtimal bu gibi bir enerjiye uymuyordu. Bu kadar yoğun bir enerji kendisinde olsaydı, kılıcını Büyük Goblin olmasına yetecek seviyeye kadar çıkarabilirdi. Bu kulağa çok hoş geliyordu, ancak en yüksek rütbe olan Büyük Goblin, şu an sadece 7. Takım’da öğrenci olan kendisi için neredeyse imkansızdı. Yardımcı kaptan bile değildi, öğrenciydi. Kaptan, adını dört bir yana duyurmuş Tsukino Hanabi’ydi. Patron Souke olarak bilinirdi. Bir kadına göre büyük bir ruhsal enerjiye ve savaşçı ruhuna sahipti. Yardımcı kaptan ise Patron Souke’nin atanmasını bizzat Büyük Goblin’den istediği Hachibi Yakuza idi. Aralarında ne tür bir ilişki olduğu kimse tarafından bilinmiyordu, fakat Patron Souke onun atanmasını özellikle istediği için herkes tarafından merak edilen bir konuydu. Özellikle bunu istemek için bizzat Büyük Goblin’in karşısına çıkması ayrı bir cesaret konusuydu. Evli olduklarını söyleyenler bile vardı fakat Patron Souke gibi güzel bir kadının o suratsız Hachibi Yakuza ile evlenmesi olacak iş değildi.

Ama on beş yaşında olan genç kız çatıda öylece dikilmiş dururken neden takım kaptanını düşündüğüne akıl sır erdirememişti. Gecenin bir vaktiydi ve durduğu apartmanın çatısı sokak lambalarıyla aydınlatılmış loş bir sokağa bakıyordu. Üzerinde modern dünyadan onu oldukça soyutlayan, cüppeye benzer bir giysi vardı. Tam bel hizasında, kınının içinde kılıcı duruyordu. Tehlikeli bir durum olmadığı için onu çıkarma gereği duymamıştı. Ayak bileklerine kadar uzanan, simsiyah bukleli saçları vardı. Buz rengi gözleri kişiliğinin her zerresini ortaya döküyordu. Kibir, agresiflik, nedeni belli olmayan bir kederden muzdarip, intikamcı, zeki. Bunlar gözlerine bakınca insanın ilk aklına gelen şeyler olurdu. Enerjiye odaklanması gerektiğini hatırladı. Bu görevi başaramadan Ruhlar Dünyası’na geri dönerse 7. Takım’ı utandırır ve gözden düşer, yardımcı kaptan olabilme şansı aşağılara çekilirdi. Bu sınava benzer bir şeydi ve ondan istenilen, bu büyük enerjinin kaynağına gitmesiydi. Eğer bir iblisse öldürmekle görevliydi. Ondan daha tehlikeliyse bu onun yetki alanına girmiyordu ve işaret göndermeliydi, böylece Ruhlar Dünyası’ndan işinin ehli olanlar gelip yaratığı durduracaklardı. Oysa dersine çalışmıştı. Bütün yaratıkları biliyordu, onları nasıl durduracağını. Bir an keyiflendi, eğer iblisten daha güçlü bir yaratığı öldürürse daha çabuk mezun olabilir ve yardımcı kaptan olabilirdi. Bir terfi, Goblin’liğe bir adım daha yaklaşmak demekti çünkü. Böyle bir şey olursa işaret göndermeye niyeti yoktu, kendisi başa çıkabilirdi. Güçlüydü, zekiydi.

Gözlerini kapattı ve enerjiyi hissetmeye çalıştı. Sağ çaprazından gelen yoğun sinyalleri fark edince aradığı şeyin çok yakınında olduğunu anladı. Sonra anladı, tam çatıdan baktığı sokakta olmalıydı. Evet, orada bir şey vardı. Yukarıya doğru bakıyordu. Bu kesinlikle iblis olmalıydı. Öyleyse neden onu gördüğü halde yukarı zıplayıp savaşmıyordu? İlk adımı ondan mı bekliyordu? Akıllıcaydı. O da aynı taktiği deneyebilirdi fakat burada hiçbir şey yapmadan saatlerce beklemeyecekti. Yirmi üç katlı apartmanın çatısından yola atladı. Tam yolu yarıladığı zaman iblis bağırdı. “ GERİZEKALI, KENDİNİ ÖLDÜRECEKSİN! ÇABUK BİR YERE TUTUN! “ İyi de apartman dümdüzdü. Ayrıca o bir insan değildi, yola kapaklanmayacaktı ve iç organları parçalara ayrılmayacaktı. İki ayağı üzerine yumuşak bir iniş yaptıktan sonra kılıcı Soushiken’i çekip iblisi ikiye ayıracaktı. Aynen de böyle oldu. Sıyrık bile almadan yumuşak bir iniş yaptı ve Soushiken’i iblise doğru tuttu. Oysa iblis, pek de iblise benzemiyordu. Erkekti, ona bir kirpi havası veren siyah saçları ve yeşil gözleri vardı. Üzerine de gayet fani dünyaya ait bir insan kıyafeti giymişti. Ayrıca etrafında beyaz bir ışık parlıyordu. Dışarıya taşacak kadar güçlü demek ki, diye düşündü kız. Kılıcını daha da yaklaştırdı. O yaklaştırdıkça iblis bir adım geriliyor ve olduğu yere büzülüyordu. “ Onu indirmek isteyebilirsin. “ dedi tereddütle kılıcı işaret ederek. Korktuğu her alinden belliydi. İşte böyle, kork, diye düşündü tekrar kız. Seni parçalara ayıracağım!

“ Kapa çeneni iblis! Japonca’yı nerden öğrendin?! “ diye böğürerek Soushiken’in ucuyla iblisin göğsüne dokundu. “ Ne iblisi ya? Ayrıca bu benim ana dilim. “ dedi iblis. Sanki korkusu bir anda geçmişti. Kılıcın ucu hala göğsüne değiyordu. “ Şu birkaç blok ötedeki deliler hastanesinden kaçtın, değil mi? Seni geri götürmemi ister misin? Bu arada illüzyonun etkileyiciydi, daha önce hiç böylesini görmemiştim. Üstelik David Copperfield’ı izlemeye bile gittiğim halde. “

“ Kimi izlemeye gittin? “ dedi kız şaşkınlıkla. Yine de kılıcı indirmemişti. İblis ise ondan daha şaşkındı. “ Sakın bana David Copperfield’ı bilmediğini söyleme! Dünyanın en harika illüzyonistlerindendir o! “

“ Beni bir tür illüzyonist mi zannediyorsun sen? “ Kızın tepesi bir anda attı ve kılıcı daha sert tuttu. İblis iyice büzüldü bu sefer. Sonra aklına gelmiş gibi yine sırtını dikleştirdi. “ Bir dakika ya… Deli değil miydin sen? Öyleyse bu da gerçek bir bıçak değildir. Hahaha! Plastiktir bu! “ dedikten sonra elini Shoushiken’e doğru vurdu. Plastiğe vurduktan sonra aşağı yukarı birkaç kez hareket etmesini bekledi ama onun yerine elinde boylu boyunca bir kesik açılıp şakır şakır kanamaya başlayınca elini tuttu ve böğürdü. “ GERÇEK BİR BIÇAKLA DELİLERİ SOKAĞA SALARKEN NE YAPTIKLARINI SANIYORLAR BUNLAR?! “

Kız ona yumruğu geçirdi ve iblis cadde boyunca uçtu. Yine de enerjisi etkisine devam ediyordu. Kılıcı hala aynı pozisyonda tutarak temkinli bir şekilde yerde yatan iblise doğru yaklaştı. “ Yalanlarını yeterince dinledim, iblis. Bu bir bıçak değil. Bu Shoushiken. “ İblis kaşlarını çatıp kılıca aldırmadan ayağa fırladı. “ Ben de senin saçmalıklarını yeterince dinledim, deli kız. Ne iblisinden bahsediyorsun? Orada ne veriyorlar size? “ Kız kılıcı iblisin göğsüne doğru savurdu. Bunu başka birine yapmış olsa göğsü ikiye ayrılır ve kan kaybından beş dakikada göçerdi. Oysa ona hiçbir şey olmadı. Sadece tokat atılmış gibi kırmızılaştı. “ Hey, o elindeki şeye dikkat etsen iyi olur. Beni öldürebilirdin! “ Bu kadar yoğun bir iblis enerjisi… Ama elleri çok kolay yara almıştı. Bir an kafasına dank etti. Elleri zayıf noktası, diye düşündü ve gülümsedi. Kılıcı kaldırdığını görünce iblis beş adım kadar geriye zıpladı. “ Yahu iblis falan değilim, insanım ben İNSAN! “ deyince kız olduğu yerde donup kaldı ve kılıcını indirdi fakat kınına geri koymayıp elinde tuttu.

“ Sana kolay ve acısız bir ölüm verecektim, işleri zorlaştırıyorsun. Eğer yalan söylüyorsan Shosiken’le her bir kasını teker teker dilimleyeceğim. “

O yanına yaklaşırken insan olduğunu iddia eden iblisin kaçmak istiyormuş gibi bir havası vardı. Bu doğruydu fakat kaslarının dilimlenmesini de istemiyordu. Olduğu yerde beklerken kız kılıcını kınına geri koydu ve sol elini kaldırıp onun göğsüne yerleştirdi. Elinin altında atan kalbi hissedince sağ eli hemen kılıcına gitti. “ Bir kalbin var, sen bir iblis değilsin. Nesin sen? “ Daha mı tehlikeliydi? Ama hiç bu görünümde bir şeyi kitaplarda okumamıştı. İşaret göndermeli miydi?

“ İnsanım. “
“ Bir insanda bu kadar çok enerji olması imkansız. “
“ Ben Kuchiraku Kippei. 12 Mayıs 1996 tarihinde doğdum. On beş yaşındayım. Harinmaru Lisesi’ne gidiyorum. Kendimi bildim bileli insanım, Japon’um, Japonya’da ailemle yaşıyorum. Hayatımda hiçbir zaman kullandığın o iblis ve Shoushiken kelimelerini duymadım. O kılıcı taşımanı doğru bulmuyorum. Hala diğer sokaktaki deliler hastanesinden kaçtığına yüzde yüz inanıyorum ve eve gitmek için deliriyorum. Evdekilere alışveriş yapacağıma söz verdim. “

O bunu söyleyince kız, sağ elinde tuttuğu alışveriş torbasını fark etti. Ardından çocuğun kararlı gözlerine baktı. Çok şey düşünüyordu ama bunların ne olduğunu anlamak çok zordu. “ Seninle ne yapacağımı bilmiyorum, bu yüzden benimle geliyorsun. Merak etme, alışveriş torbasıyla bir kopyanı eve göndereceğim. “ Kılıcını havaya kaldırdı ve bağırdı. “ Shoushiken! İkiz aslanların yumruğu! “ Mavi bir ışık parladı. Kılıçtan iki adet mavi, ışıldayan yumruk parlayarak çıktı ve dosdoğru Kippei’nin ellerine doğru uçarak onları sardı. Ellerini oynatamıyordu. Alışveriş torbası aynı anda yok oldu ve Kippei’nin gözleri kızgınlık, hayranlık ve şaşkınlık karışımı bir duyguyla koskocaman açıldı. “ Seninle hiçbir yere gitmiyorum! Nesin sen, adın ne?! Gecenin bir vakti bir binadan atlayarak önüme çıkıyorsun ve acayip şeyler yapıyorsun! “ Kız mizah bakımından yoksun bir gülümseme takındı. “ Sana bir tavsiye; araştırılmak istemiyorsan gerçek adını ilk tanıştığın kişilere hiçbir zaman söyleme. “ Sonra kılıcını çocuğun gömleğinin yakasına geçirip boşta kalan iki elini birbirine çarptı. “ Sen bana İnfazcı de. “ Mavi, kör edici bir ışık çaktı. Kippei kendini kurtarmak istedi ama yakasındaki kılıç onu tutuyordu, kılıcı da İnfazcı tutuyordu. Bir saniye sonra benliği sanki yok olmuş gibi hissetti, karanlık bir boşluğa doğru çekiliyordu. Nefes almıyordu ama hala rahatça yaşıyordu. Kalbi de atmıyordu ama sorunu yoktu. Kesin hala sabahtı ve derste uyuyakalmıştı, bu da bir rüya olmalıydı. Bir süre sonra siyah boşluk sarı oldu. Ardından mavi, sonra yeşil. Belirsiz bir döngü içinde hayal bile edemeyeceği renkler içinde değişip duruyordu boşluk. En sonunda bütün renkler birleşip patladı ve beyaz renk bütün boyutu kapladı. Beyazlıkların arasında yavaş yavaş üç büyük cisim oluşmaya başladı. Onlar büyüyüp devasa boyutlara ulaştıkça Kippei bunların kapılar olduklarını anladı. En sağ tarafta bembeyaz, üzerinde iki adet altın yay ve ok olan bir kapı vardı. En soldaki kapı simsiyahtı, iki tane iskelet kapının iki yanında bekçi gibi dikilmişlerdi, hareket etmiyorlardı. Ortalarında ise gri bir kapı vardı. Üzerinde diğer iki kapıya kıyasla hiç koruyucu yoktu. Süsleme veya başka bir şey de yoktu. Sadece dümdüz, gösterişsiz, gri bir kapı. Anahtar deliği veya tokmağı da yoktu ama sımsıkı kapalıydı.

İnfazcı belirir belirmez Kippei’ye bir saniye bile bakmadan yüzünü kapılara döndü. Aynı zamanda Kippei’ye arkasını da dönmüştü. Bir anda çocuk önünde beliren kıyafeti fark etti. Daha doğrusu cüppeye benzeyen şeyi. Şekli İnfazcı’nın kıyafetiyle tastamam aynıydı, ama renkleri ve kuşağı farklıydı. İnfazcı’nın cüppesi beyazdı, kuşağı ise gözleriyle aynı renk olarak buz mavisiydi ve üzerinde kanatlı çita desenleri vardı. Kendi önünde beliren cüppe yeşil renkteydi, beyaz kuşağı üzerinde kelepçe desenleri vardı. Ellerini tutan o yumrukların kaybolduğunu ve onları oynatabildiğini fark etti. “ Giy onu. “ dedi İnfazcı son derece kesin bir sesle. Kippei ise görmediğini bile bile ona doğru yumruğunu salladı. “ Bu çok saçma bir kıyafet! Kendi kıyafetlerimle durabilirim! “ İnfazcı sinirden saçını başını yolarak arkasını dönmeden böğürdü. “ Aptal, keyfimden mi arkamı döndüm zannediyorsun? Şu an çıplaksın! “ Kippei şöyle bir kendine baktı ve çığlık attıktan sonra büyük bir istekle o saçma bulduğu kıyafeti üzerine geçirdi. “ Az önce kıyafetlerin üstümdeydi, şimdi nereye gittiler ki?! “

“ Sana bir kopyanı eve göndereceğimi söyledim. Kıyafetlerin ve üzerinde bulunan tüm eşyaların kopyana gitti. Ayrıca fani dünyadaki kıyafetler burada bir işine yaramaz. “

Kippei dişlerini sıktı.

“ Rüyadan uyanmak için ne yapmam gerekiyor? “
“ Bunu bir rüya mı zannediyorsun? Gerçekten gülünçsün. “
“ Başka ne olabilir ki? Yirmi üç katlı bir binadan hiç sıyrık almadan yola atladın, üstelik bu oldukça yumuşak ve hızlı bir inişti. Gözlerimi bir kere kırptım ve sen çoktan dibimdeydin. Ayrıca o tuhaf bıçağın – Soushiken miydi neydi – onu kullanarak manyak manyak şeyler yaptın. İblislerden konu açtın. Böyle bir şey gerçekte yaşanamaz. “
“ Tanrı’ya inanır mısın, Kippei? “
“ Ne zamandan beri bana ilk adımla seslenebileceğin kadar samimi olduk? “
“ Ne bekliyordun? Kuchiraku-kun dememi mi? Karşında bir infazcı var, tek bir hareketimle ölürsün. “
“ Hey, giyindim, artık arkana dönebilirsin. “
“ O aptal suratını görmektense bu yüce kapılara bakmayı tercih ederim. “

Bir süre sessizlik oldu. Sonra Kippei, İnfazcı’ya doğru yürüyüp tam yanında durdu ve onunla beraber kapılara baktı. Ardından kurukafaların koruduğu kapıya doğru yaklaşıp ona elini uzattı. “ Dokunma. “ dedi İnfazcı. Kippei de ona güvenmenin yerinde olacağını düşünerek elini geri çekti. Etrafında üç yüz altmış derece dönerek diğer kapılara göz attıktan sonra İnfazcı’nın yanına geri gitti. “ Bunlar… nedir bunlar? “ dedi kuşkulu bir sesle. İnfazcı sanki bunu sormasını bekliyormuşçasına kılıcını çekti ve beyaz kapıyı işaret etti. “ Bu, Cennet Kapısı. “ Sonra siyah kapıyı gösterdi. “ Bu, Cehennem Kapısı. “ Ardından ortalarındaki gri kapıyı işaret etti. “ Bu kapı, Araf’a açılır. “

“ Ne demek bu? “
“ Fani dünyada öldükten sonra ruhun Ruhlar Dünyası’na geçer. Fani dünyada insanken yaptığın iyi şeyler ve kötü şeyler, bir terazide tartılır. Eğer iyi işler ağır gelirse, Cennet’in kapıları sana açılır. Kötü işler ağır gelirse, Cehennem seni içine çeker. Eğer yaptığın iyi şeyler, ve kötü şeyler terazide eşit gelirse, Araf’a gönderilirsin. Araf fani dünyanın Ruhlar Dünyası’ndaki biçimi gibidir. Cennet kadar mutluluk verici, Cehennem kadar acı verici değildir. Araf’ta bir ruhani denge hakimdir. Ayrıca ben ve benim gibiler de Araf’ta yaşarız. “
“ Sen ve senin gibiler derken, ne demek istiyorsun? “
“ Araf’ta ruhani bir dengenin hakim olduğunu söyledim. Bu dengenin sağlanması ve korunması için benim gibiler vardır. Ruhani denge kadar güç dengesi de vardır. Bu güç dengesinde bir sıralama egemendir. Eğitim Öncesi Antrenmanlar, bu işin akademisine başlamadan önce aldığın temel bilgilerdir, bu aşamada sana hiçbir rütbe verilmez ve rütbesiz olduğun için ne kadar güçlü olursan ol listenin en altındasındır. Akademiye başladığın zaman seni artık ilk edindiğin rütbe olan Omaye olarak çağırırlar. Akademinin ilk sekiz yılından sonra öğrenci infazcı olarak atanırsın. On adet takım, iki adet bölük vardır. Her bir bölük beş takım kapsar. Birinci takım, Suzuke Kai’nin kaptanlığındadır. Suzuki Kai aynı zamanda birinci bölüğün de kaptanıdır, Goblin’den hemen önce gelen rütbeye, yani Orihara’ya sahiptir. Büyük Usta olarak da çağrılır. İkinci takım, Yamanaka Hitsu’nun kaptanlığındadır. Kaptan Yamanaka da Goblin’den bir düşük rütbe olan Orihara’ya sahiptir. Üçüncü takım, Hanru Jet kaptanlığında hareket eder. Hanru Jet de Yamanaka Hitsu’yla aynı rütbede. Dördüncü takıma Ururu Hajime kaptanlık yapıyor. O da bir Orihara. Birinci bölüğün son takımı, beşinci takım, Gyatso Olric’in kaptanlığındaydı. Kaptan Gyatso da bir Orihara’ydı, fakat birkaç gün önce katıldığı savaşta bir iblis tarafından öldürüldü. Şu an beşinci takımın bir kaptanı yok, atanma bekleniyor, bu yüzden herhangi bir göreve kaptansız oldukları için katılamıyorlar. Böyle bir şey olduğunda kurallara göre yardımcı kaptan onun yerine geçmeli, ancak beşinci takımın yardımcı kaptanı bu yönden yetersiz bulundu. İkinci bölüğün birinci takımı, yani altıncı takımın kaptanı Tensei Atsushi. İki bölük kapsamındaki en genç takım kaptanıdır, henüz on iki yaşında fakat olağanüstü bir gücü var ve en yüksek rütbe olan Büyük Goblin’den bir düşük rütbeye sahip, yani bir Goblin, aynı zamanda ikinci bölük kaptanı. Onu Megazeka diye saçma bir isimle çağırırlar fakat bundan nefret eder. Yedinci takımın kaptanı Tsukino Hanabi. Patron Souke olarak da bilinir, kaptanlar arasındaki tek kadındır, aynı zamanda ben de yedinci takımın öğrencisiyim ve benim ustamdır, bir Orihara’dır. Sekizinci takımın kaptanı Moshi Lee, kendisi bir Orihara. Dokuzuncu takım ve onuncu takımın kaptanları ikiz kardeşler. Kirinsu Zoro ve Kirinsu Hara. İkisi de birer Orihara. İşte böylece iki bölük olarak Araf’taki dengeyi sağlamak bizim görevimizdir. Aynı zamanda fani dünyaya kaçan yaratıkları öldürmekle de yükümlüyüz. Dünyaya senden sızan bu enerji sebebiyle gönderildim, ama kalbin olduğuna göre bir iblis değilsin ve ne olduğunu bilmiyorum. Ama buna karar verilecek. “

Bu kadar uzun bir açıklama beklemediği için Kippei neredeyse sıkıntıdan bayılacaktı. Tekrar umutsuzca açıklamaya girişti. “ Sana yalvarıyorum, ben bir insanım. Beni eve götür. “ İnfazcı kızgın gözlerini ona çevirdi. “ İnsan olduğun onaylanana kadar hiçbir yere gitmiyorsun! “ Kippei ofladı, sinirden İnfazcı’nın kılıcını çekip kendine saplayası gelmişti. “ Hey İnfazcı? “

“ Ne var? “
“ Senin gözlerin gerçekten çok güzel. “
“ Kapa çeneni. “

Yanakları kızarmamıştı, hiçbir şey olmamıştı, göz bebekleri bile oynamamıştı.

“ Sen gerçekten duygusuzsun. “ dedi Kippei biraz da çekingen bir şekilde.
“ Kendini suçlama, duygularım uzun zaman önce benden çalındı. Onları geri getiremezsin. “
“ Birkaç soru sorabilir miyim? “
“ Hm? “
“ Neden kuşağında kanatlı çitalar var? “
“ Benim için ne dediğini hatırlıyor musun? Hızlı ve yumuşak bir iniş. Ben Araf’ta böyle tanınırım. Nasıl bazılarını Büyük Usta, Megazeka ya da Patron Souke olarak biliyorlarsa, beni de Çita olarak tanırlar. Düşmana sezdirmeden hafifçe yaklaşma yeteneğim keşfedilince bir kelebek kadar hafif özelliği de hızıma eklendi. İlk başta sadece çita vardı, bu yüzden kanatlı çita oldu. “
“ Anladım. Peki benimkinde neden kelepçeler var? “
“ Çünkü sen benim tutsağımsın. “
“ Öyle mi?! “
“ Evet, yeni mi fark ediyorsun? Seni sokakta gördüğüm andan beri tutsağımdın. “

Kippei cevap vermedi. Sonra kızın ayak bileklerine kadar uzanan siyah saçlarına takıldı gözü ve elini onlara değdirdi. “ Saçlarını neden bu kadar uzattın? “ derken İnfazcı kılıcını saniyenin on beşte biri kadar bir sürede çekip Kippei’nin boğazına dayadı. “ Saçlarıma bir kez daha değecek olursan seni öldürürüm. “ Kippei on adım geriye sıçradı. Sonra besbelli şirin olduğunu düşündüğü ve ortamı yumuşatacağını umduğu bir sesle cevap verdi. “ Tamam, tamam, sakin ol. Hemen sinirlenme. İndir onu, indir onu, lütfen indir onu. “ İnfazcı kılıcını kınına geri soktuktan sonra Araf kapısının önünde durdu. “ Hadi. “ dedi kararlı bir şekilde. Kippei omuzlarını silkti. “ Ben hiçbir yere gitmiyorum. “

“ Ah, öyle mi? Peki öyleyse. Eve benim gücüm olmadan dönemezsin ve bu kapıdan girdiğim anda senin için geri gelmem. Ömür boyu burada kalmaktansa buraya gelmeni öneririm, en azından eve dönme şansın olur. “
“ Lanet olsun, geliyorum. “

İnfazcı onu kolundan yakaladı. “ Bu kapıyı nasıl açmayı düşünüyorsun? “ dedi Kippei tek kaşını kaldırarak. Kız ona cevap vermeye bile tenezzül etmedi, boşta kalan elini bir şeyler mırıldanarak gri kapının üzerine koydu. O tuhaf, mavi ışık tekrar parıldadı ve kapı ağzına kadar açıldı. İşte yine sürükleniyorlardı. Ama bu seferki daha az etkiliydi. Bir saniye içinde ayakları yeniden toprağa değdi.

Min-Hyeok Gang aşksın seeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeen >.<
tipini yerim oy oy "unni!" >.< Bana Hande unni de evlenelim <3 Sasuke ve Hitsugaya baskılı yastıklarda uyuruz beraber <3 Sana yemek ısmarlayayım ablan olayım <3

not: you've fallen for me dizisindeki Lee Shin'den bi tane de ben istiyorum. evcil hayvan gibi lan.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
26 Eyl 2011 23:33, Değiştirme: 02 Ekm 2011 18:54 (Toplamda 3 kere)
özgür
Üye
Üye



Yaş: 30
Kayıt: 22 Ksm 2010
Mesajlar: 52
Cinsiyet: Erkek
Teşekkür: 18

Durumu: Çevrimdışı

özgür
Üye
İnfazcı~ 3. Bölüm- Konu: Yanıt: İnfazcı~
Alıntıyla Cevap Gönder
Wahh... Bittim... Hakkatten bittiim.... Harika yazmışsın!

Betimlemelerin müthişti! Okurken ekrana kilitlendim resmen!!

Kızın da cesaretine bittim..Her yiğitte olmaz o Çok Mutlu

Süper yazıyorsun harika bir yetenek var ,devam et ! Dediğin şeyi okumadım ama çakması olsa bile harika!! Hemen devam et ! Heyecandan ölücem!

Edit: İlk yorum benden hıh Çok Mutlu

ParAmoRe
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
26 Eyl 2011 23:38
Neo_Queen_Serenity
O Bir Yıldız!
O Bir Yıldız!



Yaş: 26
Kayıt: 07 Ekm 2009
Mesajlar: 1,415
Nerden: Araf~
Teşekkür: 169

Durumu: Çevrimdışı

Neo_Queen_Serenity
O Bir Yıldız!
İnfazcı~ 3. Bölüm- Konu: Yanıt: İnfazcı~
Alıntıyla Cevap Gönder
Spoiler:



Onu buraya getirecek kadar bir iblisin işini bitirmekten aciz miydin?


Bambaşkaydı.
Kız buranın fani dünyanın Ruhlar Dünyası’ndaki eşi olduğunu savunmuştu. Fakat uzun süredir burada yaşadığı için aradaki farkı göremiyor gibiydi. Şehrin fiziği ise gerçekten kayda değerdi.

En iç kısımda surlar devasa bir alanı daire şeklinde çevirmişti. Bu devasa alanın tam ortasında büyük bir arena vardı. Geri kalan kısımda ise o alana ait olduğu belli olan yüksek, koskocaman binalar ve yapılar vardı. Kuzey ve güney kapıları olmak üzere iki adet kapı içeriye giriş ve çıkışı kontrol ediyordu. Bu surların dışındaysa binlerce birbirinin tıpatıp aynısı ev vardı, sadece renkleri farklıydı. Nadiren de aralarda bu evlere kıyasla daha büyük ve yüksek evler vardı. Tüm bu iç surları ve dışındaki binlerce evi daire şeklinde kaplayan iç kısım surlarından çok daha büyük surlar vardı, kısaca tüm şehri çevreliyorlardı. Burada da kuzey, güney ve doğu kapıları bulunmaktaydı. Ve bütün bunların dışında uçsuz bucaksız ormanlık bir alan vardı. Onlar da kapıdan geçer geçmez bu ormanlık alanın yakınlarındaki bir dağın üzerine konmuşlardı. O daha ne olduğunu anlamadan da İnfazcı, Kippei’yi kollarından yakalayıp dağın tepesinden şehir surlarının üzerine doğru atladı. “ NE YAPTIĞINI SANIYORSUN SEN? İKİMİZİ DE ÖLDÜRECEKSİN! “ demesine kalmadan bir kilometreyi üç saniyede aşıp doğu kapısının önüne indiler. Kippei hala olayın şokundaydı. “ Sen kafayı yemişsin. Gerçekten kafayı yemişsin. Ayrıca madem bu kadar mesafe gidebiliyorsun, neden direk surları geçip şehrin içine inmedik ki? “

“ Eğer öyle bir şey yapabiliyor olsaydık surların bir anlamı kalmazdı. İblisler surları görüyorlar ve bizim gerizekalı olduğumuza kanaat getirip direkt şehre uçmaya çalışıyorlar. Oysa şehrin üzerindeki korumayı düşünmüyorlar. “
“ Pekala. Bu kapıyı da mı üzerine elini koyarak açacaksın? “
“ Hayır, yararı olmaz. Geldiğimizi zaten biliyorlar. “

O bunu söylerken devasa kapı ultra yavaş bir şekilde açılmaya başladı. Kapı açıldıkça dağın tepesinden küçük görünen evlerin aslında büyük, iç surların ise daha yüksek göründüğü fark ediliyordu. Ayrıca sokaklarda binlerce insan dolaşıyordu. Tabii ki aslında onlar ölmüş insanların ruhlarıydılar, fakat Kippei’nin hep düşündüğü gibi gri ve saydam değildiler. Tıpkı normal insanlar gibi görünüyorlardı, fakat saydam olmadıkları gibi etten ve kemikten de değillerdi. Onlar da aynı cüppelerden giyiyorlardı fakat hiçbirinin kuşağı yoktu. Burası cidden fani dünyanın Ruhlar Dünyası’ndaki versiyonuydu, İnfazcı haklıydı.

Kapı tam olarak açılınca Kippei önlerince duran üç kişiyi fark etti. Onlar da biri dışında aynı cüppelerden giyiyorlardı, fakat onların da renkleri ve kuşakları birbirlerinden farklıydı. Tiplerini inceledi Kippei. İki erkek ve bir kadındılar. Erkeklerden biri uzundu. Sol gözünde bir göz bandı vardı. Saçları sarıydı ve açıktaki sağ gözü lacivertti. Yakışıklı sayılabilirdi. Sırtında koskocaman bir kılıç taşıyordu ve sağ eliyle sanki her an saldırabilecekmiş gibi onu tutmuştu, buna rağmen çok sakin bir havası vardı. Cüppesi siyahtı ve kolsuzdu, beyaz kuşağını cüppesi yerine koluna bağlamıştı ve üzerine ise kılıç resimleri işlenmişti. Kadın da koca kılıçlı adamla aynı boydaydı. Cüppesinin iki kolunu önünde birbirine yapıştırmıştı, bu yüzden elleri görünmüyordu. Tebessüm ediyordu fakat o görünmeyen ellerin de bir kılıç tuttuğuna emindi Kippei. Beline kadar, dümdüz kırmızı saçları vardı. Gözleri de şaşırtıcı bir biçimde saçları gibi kırmızıydı. Beyaz kuşağı ten rengi cüppesi yerine saçlarına bir bant gibi bağlamıştı, üzerinde shiruken desenleri vardı. Diğer erkek ise henüz ona ‘erkek’ denilebilecek bir görünüşten ziyade bir delikanlıydı. Boyu diğerlerinin beline geliyordu. Buna rağmen bir yetişkinin hislerine sahipmiş gibi duruyordu. Saçları siyahtı, gözleriyse gri. Kaşları çatıktı, sanki ömür boyu böyle gezmiş gibi hiç duraksamadan taşıyordu o kızgın ifadeyi yüzünde. İki tane birbirinin eşi kılıcı vardı, kılıçlar ince ve uzundu, kını tıpkı İnfazcı’nınki gibi belindeydi. Fakat kınından çıkarmıştı ve elleriyle ileriye doğru tutuyordu. Cüppesi, Kippei’nin şimdiye kadar gördüklerinden farklıydı. Fildişi rengindeydi, aynı zamanda bol bir kapüşonu vardı. Üzerine tuhaf, kıvrımlı desenler işlenmişti, tıpkı nakışa benziyorlardı. Cüppesinin içine bol bir tişört ve şalvara benzeyen siyah bir pantolon giyilmişti. İki tane kuşağı vardı ve iki kuşağının da üzerine bir örüntü gibi ampul ve ejderha işlenmişti ve onları kılıçlarının kabzalarına bağlamıştı. Sakin ve kendinden emin olduğu yüzünden okunuyordu.

İnfazcı onları görür görmez belini reverans yapar gibi büktü ve önlerinde eğildi. “ Büyük Usta, Patron Souke ve Megazeka’yla tanış. “ Kippei, İnfazcı’nın şu bücür olan için bile eğilmesine bir anlam verememişti önce. Fakat onun şu on iki yaşındaki Goblin ünvanına sahip olan ikinci bölük kaptanı olduğunu duyunca biraz şaşırdı. Anlam veremiyordu.

“ Onu buraya getirecek kadar bir iblisin işini bitirmekten aciz miydin? “ deyince Kippei şu bücüre iyiden iyiye bir kin beslemeye başladı. Tamam, rütbesi İnfazcı’dan çok çok yüksek olsa da sonuçta yine de büyüklerine saygı diye bir şey olması gerekmez miydi? “ Korkarım öğrenciniz bir iblisin işini bitirme konusunda yeterli eğitim almamış. “ dedi göz bandı takan adam. O bunu söyleyince İnfazcı çaresizce o adama baktı. Sanki ona derinden derine büyük bir saygı besliyormuş gibiydi. “ Merak etmeyin Kaptan Suzuke, öğrencim bu konuda sizden daha fazla şey bilir. Eminim onu tutsak almasının bir nedeni vardır, öyle değil mi – “

“ İsmimi söylemeyin, efendim, bilmesini istemiyorum. “ dedi İnfazcı, Patron Souke de devamını getirmedi.
“ Çevresindeki enerjiyi siz de hissedebiliyorsunuz. Hissetmekten öte görüyorsunuz. Çevresindeki beyaz ışık dışarıya taştığını gösteriyor. Bu bir iblis. Sende bir Shoushiken olduğunu sanıyordum. Bir darbede işi biterdi. “
“ Işıldıyor muyum? “ dedi Kippei ama onu takan yoktu.

Kippei’nin deyimiyle Bücür’ün son lafı bittikten sonra İnfazcı, Kippei’nin cüppesini tutup belden yukarısını açtı ve göğsündeki kırmızı izi işaret etti. “ Shoushiken onu kesemedi bile. Elleri tam bir zayıflık noktası. Onları hedef alacaktım ki, bana bir insan olduğunu söyledi. “ Bunu duyunca Goblin dışındaki diğer ikisinin gözlerinden bir şaşkınlık ifadesi geçti. Ama o hala sakin ve tepkisizdi. “ Saçma. Bir insanda bu kadar çok enerji olamaz. Onu hemen öldür yoksa senin yerine ben yapacağım. “ İnfazcı çaresizce Kippei’ye baktı. Sonra aklına gelmiş gibi tekrar Goblin’e döndü. “ Kalbi… kalbi atıyor. “ Bunu duyunca Patron Souke birleştirdiği kollarını serbest bıraktı. Tıpkı Kippei’nin düşündüğü gibi, bir tane kendi kolu uzunluğunda kılıç taşıyordu. Onu yerine yerleştirdikten sonra daha Kippei ne olduğunu anlamadan cüppesinin kollarından yaklaşık on tane shiruken çıkarıp onları Kippei’ye doğru fırlattı. Kippei de en yakınındaki ağaca uçtu. Shirukenler cüppesinin çeşitli yerlerini ağaca tutturmuştu, bu yüzden hareket edemiyordu. Dişlerini sıktı, neler oluyordu? Kaptan Suzuke de o koskocaman kılıcını çekmişti. O ve kadın geride beklerken, Goblin yüzünde en ufak bir ifade olmaksızın yaklaştı ve İnfazcı’nın kılıcını bir saniyeden daha az bir sürede kaptı, şimdi elinde üç kılıç vardı. “ Kaptan Tensei… “ dedi İnfazcı. Gözlerinden okunabilen tek duygu korkuydu. Goblin, Shoushiken’i İnfazcı’ya doğru tuttu. “ Kalbinin attığını söyledin. Eğer yalan söylüyorsan, seni kendi kılıcınla yok ederim, anlıyor musun? “

Gerçekten de bir bücür olabilirdi ama yaptığı işin hakkını veriyordu. Ona boşuna o saçma isimle seslenmiyorlardı anlaşılan. “ Evet. “ dedi titreyen sesiyle İnfazcı. “ Öğrencime elinizi süremezsiniz, Kaptan. “ dedi Patron Souke. Kaptan Tensei ise bu süreç boyunca ilk defa güldü. Ama samimi bir gülüş değildi, aşağılayıcı bir gülüştü. “ Öyle mi düşünüyorsun? “ dedi. Bunu söylerken kadına bakmamıştı bile. Kaptan Tsukino dişlerini sıktı. Elinde olsa saldıracaktı ama bunu yaptığı an kendi idam cezasını imzalamış olurdu. O bunu düşünürken Goblin kendi kılıçlarından birini Kippei’nin boğazına yasladı. “ Benim kılıçlarım Shoushiken’e benzemez. Kat be kat daha güçlüdür. “ Diğer eliyle de tıpkı İnfazcı’nın daha önce yapmış olduğu gibi Kippei’nin göğsüne dokundu. Bir süre bekledikten sonra geri çekti ve kılıçlarını yerlerine koyup Shoushiken’i İnfazcı’ya fırlattı. O da sanki doğduğundan beri bu işi yapıyormuşçasına bir refleksle kılıcını yakaladı ve parmak uçlarından başlayıp ayaklarına kadar yayılan o sıcaklığı hissetmekten son derece memnun oldu. “ Tebrikler, Kaptan Tsukino, en azından öğrencinize yalan söylememeyi öğretmişsiniz. Sanırım olağanüstü hal ilan ediyoruz. Bütün kaptanları, yardımcı kaptanları, öğrencileri… Kısaca bütün bölüklerin bütün takımlarını tam takım istiyorum. Tıbbi personeller de dahil. Büyük Goblin’i bunun için rahatsız etmeyeceğiz, bu yüzden herkes emirlerime uyacak. “ dedi Kaptan Tensei. Sonra dördüne birer bakış atıp arkasını dönüp iç surlara doğru ilerlemeye başladı. “ O iblis enerjisine sahip insan olduğunu iddia eden insan görünümlü ne olduğu belirsiz şeyi de getirin. “ Kippei içindeki öfkenin dalga dalga yükselip boğazını geçtiğini hissetti. “ Neden bu kadar küstahsın? Onlardan daha rütbe sahibi olman saygı kavramının anlamını değiştirmez! “

İnfazcı ona, kafayı mı yedin sen, gibilerinden bir bakış attı. Kaptan Suzuke kollarını bağlamış manzarayı izliyordu, eğlenmiş gibi bir havası vardı, dudaklarının köşeleri iyice yukarıya kalkmıştı ve durumu daha kötüye götürmemek amacıyla gülmemek için olağanüstü bir çaba gösteriyordu. Kaptan Tsukino’nun gözleri korku ve şaşkınlık karışımı bir ifadeyle açılmıştı. Tensei Atsushi ise arkasına bakmadan yürümeye devam ederken kapüşonunu başına geçirdi, yine arkasını dönmeden bağırdı. “ İkisi birbiriyle bağlantılı! “

“ Bazen gerçekten küçük bir pislik olabiliyor fakat şu an hissettiğin o ruhani baskı onun gücünün çeyreği bile değil. Her neyse, seninle oturup dostça sohbet etmeyeceğim. Adamı duydunuz, hadi gidelim. “

Böylece Patron Souke ve Büyük Usta bir saniye içerisinde Goblin’e yetişmişlerdi. Onlar gider gitmez İnfazcı, Kippei’ye dönerek sinirden kıpkırmızı bir şekilde bağırmaya başladı. “ Sen gerizekalı mısın? “

“ Bu doğru değil! “
“ Hey, haklısın, bu doğru değil. Sende geri olabilecek zeka bile yok ki. Beyinsiz! Öyle ufak tefek göründüğüne bakma. Kılıcının ucuyla dokunsa sinir uçlarında çığır açar. Düşün bir de, onda iki tane var onlardan. “
“ Yaşamış gibi konuşuyorsun. “
“ Yaşamadım, ama şahit oldum. Ve inan bana, hiç hoş bir görüntü değildi. Onun sinirini bozmak istemezsin. “

İnfazcı, Kippei’yi ağaca saplamış olan shirukenleri çıkardı ve diğerlerinin arkasından yavaş yavaş gitmeye başladılar. Ama İnfazcı yavaş birine göre bile bayağı hızlı sayılırdı. Onun attığı her adım için Kippei üç adım atıyordu. “ Bir tutsağa göre oldukça uslu sayılırsın. Bazıları var ki, şehrin etrafına dağılıp arıyoruz. “

“ Senin önünde kaçmaya pek cesaret edebileceğimi sanmıyorum. “
“ İnsan olduğuna hala inanmıyorum. “
“ Sayenizde artık ben de inanmamaya başladım. “

Kız gülmedi, başını salladı. “ Küstahlığını görmezden gelmeyi öğrenmen lazım. Çoğu insanın dediğine göre eskiden böyle değilmiş. “ Kippei kaşlarını çattı. Ama onun ne soracağını tahmin eden İnfazcı hemen cevaplamaya girişti. “ Dokuz yaşındayken bir Orihara’ydı. Benim henüz Omaye diye çağrılmaya başladığım yaşlarda. Diğerleriyle beraber bir görevdeydi, o bu görev sırasındayken bütün klanı katledildi. “

“ Ne – nasıl? Kim - ? “
“ İblisler. Ve emin ol, bu yüzden senden nefret ediyor ve bu yüzden onu kızdırmayı aklının ucundan bile geçirme. Herkes bu olaydan önce eğlenceli biri olduğunu söylüyor. Ama öğrendikten sonra bu onu hissizleştirmiş. Yüzüne baktığım zaman bu genç yaşına rağmen tek gördüğüm duygu aşağılama. Eve geri döndüğünde iblislerin çoğu hala oradaydı. Tek başına onlarla savaştı, yaklaşık on iblisten dokuzunu öldürdü, fakat bir tanesi Kaptan Tensei’ye ölümcül bir yara verip kaçtı. Sağlık ekibinde de tıpkı onun gibi olan bir kız var, aynı yaştalar ve o kız da daha bu kadar küçük olmasına rağmen tıbbı yetenekleri inanılacak gibi değil. Kızın adı Yuzuru. O gün onu bulan oydu. Eğer o olmasaydı Kaptan Tensei şu an burada olamazdı. Onu iyileştiren de o. Şans eseri hayatta ve bu şansı sonuna kadar kullanmaya kararlı gibi. Uyandığı zaman ben de benden küçük ama benden daha büyük rütbeli çocuğa şaşkınlıkla bakıyordum. Çoğu kişi oradaydı ve uyanır uyanmaz, ‘Hayatım pahasına da olsa o kaçanı bulacağım ve hesabımı göreceğim’ gibilerinden bir şey dedi. Yara gerçekten kötüydü, ve hala o izle yaşamaktan nefret ediyor. Ayrıca artık kanamıyor olsa bile hala son derece acı verici. “

Kippei aklına gelen her şeyi hazır vakti varken sormaya karar verdi. “ O adam neden göz bandı takıyordu? “

“ Kaptan Suzuke mi? Onu tanıdığımdan beri göz bandı vardı. Kimse henüz onu kaldırdığını görmemiş, çocukluğundan beri takıyormuş. O gözünün kör olduğunu söyleyenler var, ama değil. Onu herkesten daha iyi tanıyorum. “
“ Biraz şüpheli gibi. “
“ Bize problem yaratmadığı sürece kimsenin umrunda değil. “
“ Peki bücürün cüppesi neden farklı? Ayrıca neden iki kuşağı ve iki kılıcı var? “
“ Ona böyle seslendiğini duymasın. Gerçekten anlamadığın belli, Goblin ve Büyük Goblin sıradan rütbeler değildir. Cüppe farklılığı rütbeyi belli eder, iki kuşak ise güç farklılığını. İki kılıca gelince, onlar pek önemli bir ayrıntı değil. İkiz kılıç çok nadir bulunur. Bu kılıçların onu seçmiş olması bana göre pek ilginç değil. Kaptan Tensei’nin kendisi nadir bulunur zaten, kılıcı da ona benziyor. Ayrıca unutma, sen kılıcını kendin satın almazsın. Kılıç sana gelir. Diğer bir deyişle, efendisini kendisi seçer. “

Kippei şaşkınlıkla başını salladı. Hala rüya görüp görmediğini merak ediyordu, fakat her şey çok gerçekçiydi. “ Hadi, kıpırdayalım biraz. “ dedi İnfazcı. Kippei gözlerini faltaşı gibi açtı. “ Kıpırdamaktan kastın - ! “ demesine kalamdan kız onu yakasından tutup bir koşu kopardı. İç surların kuzey kapısının dibine geldiler. Kız bir ter damlası bile dökmezken Kippei nefes nefese kalmıştı. Elini göğsüne bastırdı. Alnından terler boşalıyordu. “ Senden nefret ediyorum. Senden gerçekten nefret ediyorum. “ dedi soluk almaya çalışarak. “ Ben de sana bayılmıyorum. KAPIYI AÇIN! “ diye kükredi İnfazcı ve Kippei olduğu yere büzüldü. Bir kıza göre oldukça sert olduğunu düşündü. Okulda Kippei’ye hasta olan kızlar vardı, ama o kimseyle ilgilenmezdi. Tek yaptığı önüne bakmaktı. Sınıfında ikinciydi, öğretmenler tarafından sevilirdi. Tek uyuduğu ders matematikti. Bu derste uyumalar yüzünden ya okuldan sonra cezaya kalır, ya da ihtiyacı olmasa bile yaz okuluna gitmek zorunda kalırdı. Böylece tatili heba olsa da pek umrunda sayılmazdı. Yine de hiçbir zaman hiçbir kıza ilgisi olmamıştı. Bir kızla olan tek bağı annesiyleydi, onu da Kippei on iki yaşındayken kaybetmişlerdi, yaklaşık üç yıl olmuştu. Şimdi bir kızla kurduğu tek bağ sanki karşısında duran şu canavarmış gibi hissediyordu. O da pek sevgi dolu bir bağ sayılmazdı. “ Kippei, kıpırda yoksa seni arena duvarına çarparım. “ Dalıp gittiğini fark etmemişti ama kapı açılmıştı ve dağdan daha küçük görünen arena, önlerinde devasa bir şekilde duruyordu. Kippei’nin gözleri pörtledi fakat İnfazcı onu takmadı. Arenanın etrafındaki binalara baktı. Üstlerinde bir sürü tabela çakılıydı. Eğitim Öncesi yazan bir binadan arada ağlama sesleri ve çocuk bağırışları geliyordu. Omaye yazan bir binadan görünüşlerine bakılacak olursa 7 – 15 yaş arası bir sürü kişi çıkıyordu. Hara yazan bir binanın tam girişinde birkaç yetişkinliğe yeni adım atmış gibi görülen kız, yargılayıcı bakışlarını onlara doğru yöneltmişlerdi, sessizlik içindeydiler. Bir süre göz teması kurdular fakat İnfazcı gözlerini kaçırdı. Orihara yazan bina ve Goblin yazan bina ise tamamen boştu, oradan hiç ses çıkmıyordu.

Kippei bu manzarayı izlerken İnfazcı kolundan çekiştirdi. “ Kıpırda. Bana öyle bakmalarından hoşlanmıyorum. Hemen gidelim şu toplantıya. “ Onu hiç dikkat çekmeyen bir kanalizasyon kapağına kadar sürükledi. “ Bu kadar önemli insan kanalizasyonda mı toplanıyorsunuz? “

“ Kapa çeneni, Kippei. “

Etrafına baktı, kimsenin onları görmediğinden emin olunca kapağı kaldırdı. Çok estetik bir merdiven yeraltına iniyordu. Aşağısı karanlıktan görünmüyordu. “ Şey… karanlıktan pek hoşlanmadığımı söylemiş miydim? “ İnfazcı, Kippei’yi önden itti ve ilk basamağa indirdi. “ Umrumda olmadığını söylemiş miydim? “ dedikten sonra Kippei’yi biraz daha dürtükledi, o da kaderine razı olup kalan dört basamağı da inip zemine ayak bastı. İnfazcı da merdivene bile gerek duymadan aşağı zıpladı ve üstlerinden kapağı tekrar yerine oturttu. Burası kanalizasyon değildi. Önlerinde upuzun, kıvrımlı bir taştan koridor uzanıyordu. Sadece iki meşale karşılıklı taştan duvarlara monte edilmişti. İnfazcı birini alıp Kippei’nin eline tutuşturdu, diğerini de kendisi aldı. “ Yürü. “ Daha birkaç santim bile gitmeden kendi elindeki meşaleyi de Kippei’ye verdi. O da kahkaha atmaya başladı. “ Ateşten mi korkuyorsun yoksa? “ İnfazcı cevap vermedi, ama sanki dudağının sağ köşesi yukarı çıkar gibi olmuştu. Kippei iki meşaleyi tek eliyle tutup kızın önüne atladı ve sol eliyle onu işaret etti. “ O neydi öyle? “ Kız, o önüne atlayınca duraksadı ve sonra kararlı bir şekilde Kippei’yi kenara itip yürümeye devam etti. “ Ne neydi? “ Kippei ona yetişmek için koştu. “ Az önce gülümsediğine yemin edebilirim. “ İnfazcı sağ elini kaldırdı ve Kippei’ye okkalı bir yumruk geçirdi. O da birkaç metre ileriye uçunca kız elini salladı. “ Vay, beni geçtin. Ne zaman bu kadar hızlandın yahu? “ dedi dalga geçercesine. Kippei yanağını ovuşturarak somurttu ve ayağa kalktı, şimdi yine yan yana yürüyorlardı. “ Hey, o kızlar sana neden öyle bakıyorlardı? Ayrıca Hara da neyin nesi? “

“ Rütbe sıralamasını söylememiştim, değil mi? Eğitim Öncesi, Omaye, Hara, Orihara, Goblin ve Büyük Goblin. Kısaca Hara da rütbelerden biri. Sizin dünyanızda, üniversitenin son senesinde staj yapmak gibi düşünebilirsin. Dünyanızda bazen istedikleri Profesör’ün yanında tez hazırlayamazlar mesela, bu da öyle bir şey. Bir sürü bu rütbede insan olmasına rağmen sadece on tanesi bu fırsatı takım kaptanlarıyla beraber değerlendirebilir. Ben de bir Hara’yım ve on şanslı kişiden biriyim diyebilirim. Güç farklılığı. Diğerleri standart kişilerle yaparken ben bir kaptanla yapıyorum. Üstelik sıradan bir kaptan da sayılmaz. Bu yüzden öyle bakıyorlar bana, zaten arkadaşlık kurmak en büyük beceriksizliğimdir. Bir de bu üstüne binince aramızda uçurumlar oluştu. Ben böyle önemli toplantılara katılabilirken onlar oradalar. Aslında asıl mesele bu değil tabii. “
“ Ha? Asıl mesele ne? “
“ Kaptan Suzuke. “

Kippei tek kaşını kaldırdı. “ Kaptan Suzuke mi? Neden? “ Kız utana sıkıla bir süre olduğu yerde kıvrandı. “ Şey… Bilirsin, ağab – yani, Kaptan Suzuke’nin tipi ve ünü üst üste binince onu biraz… Çekici yapıyor, anlatabildim mi? Bu yüzden benim yaşımdaki herkes ona daha yakın olabilmek için bu on kişi arasına girme peşinde. Kaptan Suzuke’nin takımında olmasam da onu görüyor olmam bile başlı başına bir sinirlenme sebebi olabilir onlar için. Asıl neden o olmalı, Kaptan Suzuke’ye onlardan daha yakınım falan filan. “ Çocuk bir süre boş boş baktıktan sonra konuştu. “ Sen onu çekici buluyor musun? Yani bu yüzden mi – “

“ Hayır, aptal. Sarışınlardan hoşlanmam ben. Ayrıca başka gerekli nedenlerim de var. “
“ Neymiş o nedenler? “
“ Senin işin değil. Geldik işte. “

En sonunda o uzun tünel bitmişti. Bir tahta kapının önündelerdi. Kippei elindeki meşaleleri oradaki boş yerlere geri taktı. İnfazcı elini kapının tokmağına koydu. “ İşte başlıyoruz. “ Tokmağı çevirdi.

Min-Hyeok Gang aşksın seeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeen >.<
tipini yerim oy oy "unni!" >.< Bana Hande unni de evlenelim <3 Sasuke ve Hitsugaya baskılı yastıklarda uyuruz beraber <3 Sana yemek ısmarlayayım ablan olayım <3

not: you've fallen for me dizisindeki Lee Shin'den bi tane de ben istiyorum. evcil hayvan gibi lan.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
27 Eyl 2011 17:00
OleSea
Aşk'ın Koruyucusu
Aşk'ın Koruyucusu



Yaş: 30
Kayıt: 24 May 2011
Mesajlar: 1,239
Cinsiyet: Erkek
Nerden: ...
Teşekkür: 550

Durumu: Çevrimdışı

OleSea
Aşk'ın Koruyucusu
İnfazcı~ 3. Bölüm- Konu: Yanıt: İnfazcı~ 2. Bölüm-
Alıntıyla Cevap Gönder
İnanmıyorum....Baya beğendim..Devamını da istiyorum..

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
01 Ekm 2011 23:56
Neo_Queen_Serenity
O Bir Yıldız!
O Bir Yıldız!



Yaş: 26
Kayıt: 07 Ekm 2009
Mesajlar: 1,415
Nerden: Araf~
Teşekkür: 169

Durumu: Çevrimdışı

Neo_Queen_Serenity
O Bir Yıldız!
İnfazcı~ 3. Bölüm- Konu: Yanıt: İnfazcı~ 2. Bölüm-
Alıntıyla Cevap Gönder
Spoiler:


" Mahkuma bakıcılık yapmak zorunda değilsin. "



Daha geniş bir alan bekliyordu Kippei, saray odası gibi bir yer. Ama küçüktü, dünyadaki şirketlerin kullandığı sıradan toplantı odaları gibiydi. Uzun bir masanın en başında Bücür oturuyordu. Onun dışında dokuz sandalye daha vardı. Bunlardan bir tanesi masanın diğer ucundaydı, onda Kaptan Suzuke oturuyordu, dirseklerini sıkılmışçasına masaya yaslamıştı. Diğer sekiz sandalye dörder dörder karşılıklı yerleştirilmişti. Sağ taraftaki dört sandalyede Yamanaka Hitsu, Hanru Jet, Ururu Hajime oturuyordu. Herkesin önündeki ayaklı künyelerde isimleri yazıyordu ve boş olan dördüncü sandalye anlaşıldığı kadarıyla Gyatso Olric’e aitti. Sandalyede birkaç gül vardı. Diğer dört sandalyede ise Tsukino Hanabi, Moshi Lee, Kirinsu Zoro ve Kirinsu Hara oturuyorlardı. İkizliğin hakkını veriyorlardı, cüppe ve kuşakları da dahil olmak üzere her şeyleri tıpatıp aynıydı. Önlerindeki künyeler olmasa ayırt edilemezlerdi. Bütün kaptanların yanıbaşlarında, ayakta, ellerini arkalarında bağlamış birer kişi daha vardı. Bunların yardımcı kaptanlar olduğu hemen belli oluyordu. Tam onların yanındaysa, yine ayakta, daha çekimser duran birer öğrenci vardı, Patron Souke hariç. Odadaki tek ışık kaynağı masanın ortasındaki üçlü şamdandı. “ Mahkuma bakıcılık yapmak zorunda değilsin. “ dedi sertçe Ururu Hajime. Bal rengi gözleri Kippei’yi sanki röntgen ışınları altına sokuyordu. İnfazcı mesajı almışçasına yürüdü ve Patron Souke’nin arkasında, ayakta beklemeye başladı, böylece yedinci takım da tamamlanmıştı. Kippei orada, yirmi yedi çift göz onu izlerken çok rahatsız hissediyordu. “ Bu gülleri ne zaman alacaksınız? “ dedi Kaptan Tensei kendinden emin bir sesle. Gyatso Olric’in sandalyesinin başındaki yardımcı kaptan ve öğrenci kaşlarını çattılar. “ Ne demek istiyorsunuz? “ dedi Yamanaka Hitsu sertçe. Son kısmı özellikle vurgulamıştı. Anlaşılan babası yaşında olduğu bir çocuğa siz diye hitap etmek biraz koyuyordu. “ Güller dedim kaptan, güller. Kokularından hoşlanmıyorum, en kısa zamanda kurtulun onlardan. “ Kaptan Yamanaka da aynı kararlılıkla cevap verdi. “ Kaptan Gyatso çok iyi bir korumacı, infazcı ve dövüşçüydü. Bunu bizden istemeniz ona olan yasımıza bir hakarettir. “ Goblin kafasındaki kapüşonu indirdi ve gözbebeklerini Hitsu’ya çevirdi. “ Yeterince yas tuttum, Kaptan Yamanaka. O acıyı yeterince tattım ve bağışıklık kazandım. Artık birisi ölünce matemim sadece beş dakika sürüyor. Burası bir toplantı odası, bir gizli üs. Mezarlık değil. Bu görevi kabul ettiğiniz anda ölümlere de hazırlıklı olmalısınız demektir. Ayrıca güllerden kurtulmanızı rica etmedim, güllerden kurtulmanızı emrettim. Bu demektir ki bir daha geldiğimde buraya tekrar eski taş kokusunun sinmiş olmasını istiyorum. Anladınız mı? “ Kaptan Yamanaka bakışlarını masaya indirdi ve dişlerini sıktı. “ Evet. “

“ Güzel. Şimdi asıl konularımıza dönebiliriz. Kolay olandan başlamak istiyorum. “ Durdu ve anlamsız bir inilti çıkarıp elini göğsüyle karnı arasındaki noktaya bastırdı. O bahsi geçen ölümcül yaranın orada olduğunu o zaman anladı Kippei. “ Özür dilerim. Tekrar ediyorum, kolaydan başlamak istiyorum. Gyatso Olric’in yerinde sonsuza kadar bitkiler oturamaz, beşinci takıma yeni bir kaptan atanmalı. Bunu günlerdir düşünüyordum, sonunda Hachibi Yakuza’yı önermeye karar verdim. Beşinci takımın yardımcı kaptanı Nakaochi Suzuki’den çok daha yetenekli ve bu konuma çok daha uygun. Eğer Kaptan Tsukino da ondan yardımcı kaptanını çalmamıza hayır demezse bunun en iyi seçim olacağını düşünüyorum. Tabii yine onun onayıyla öğrencisi Suzuke Karin’i onun yardımcı kaptanlığına atamak istiyorum. “

Suzuke Kai, olduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. İnfazcı da öyle. Kippei ise bir İnfazcı’ya bir Büyük Usta’ya bakıyordu. Hayır, aptal. Sarışınlardan hoşlanmam ben. Ayrıca başka gerekli nedenlerim de var… Kippei elinde olmadan tebessüm etti. Onunla kardeş olduğunu neden gizlemişti ki? Ama içinden istemsiz bir kahkaha geliyordu. Böyle ciddi bir ortamda da gülemezdi ki. Kendini tutmaya çalıştı ve başardı. Ama hiç de benzemiyorlardı. “ Ne diyorsunuz? “ dedi Kaptan Tensei sessizliği bölerek. Patron Souke kollarını bağladı ve arkasına yaslandı, sonra omuzlarını silkti. “ Sizin için uygun olan benim için de uygundur. Yakuza eminim ki bu işi hakkıyla yapacaktır. Karin’e gelince, bunun olma vakti geldi de geçiyor zaten. Yeteneklerini hepiniz defalarca gördünüz. “

Kippei onları dinlemiyordu o an. Karin… Güzel isimdi aslında. Sonra Kaptan Tensei’nin yine yaranın olduğu yeri tutan elini gördü. Gözleri ızdırap içinde olduğunu haykırıyordu, ama dikkatli bakmayan biri bunu anlamazdı. Bir an ona acıdı ama tipine biraz daha bakınca acınacak bir tarafı olmadığına karar verdi. Gözlerini onun arkasındaki yardımcı kaptana ve öğrenciye çevirdi. Yardımcı kaptan, Goblin’e kıyasla yumuşak gözüküyordu. Öğrenci ise bir kızdı ve gözlerindeki kararlılık çocuğun onu etkilediğini gösteriyordu. Ayrıca orada biri daha vardı, yine Goblin’in başındaydı fakat biraz geri durmuştu. Baştan aşağı beyaz giyinmiş, onun yaşlarında bir kız. Kippei, Karin’in anlattıklarından yola çıkarak onun Yuzuru olduğuna kanaat getirdi.

“ İzin verir misiniz? “ dedi Hanru Jet. Kaptan Tensei başını sallayınca devam etti. “ Bayan Suzuke’nin çok iyi bir yardımcı kaptan olacağına inancım tam, fakat beşinci takım kaptanlığı için Hachibi Yakuza’yı onaylamıyorum. Bana soracak olursanız benim yardımcı kaptanım Asakura Yukio, bu iş için biçilmiş kaftandır. “ Bunu duyunca Goblin sinsice gülümsedi ve Hachibi’ye döndü. “ Beşinci takım kaptanlığını istiyor musun? “ Adam başını salladı. “ Evet efendim! “ Goblin başını tekrar Kaptan Hanru’nun yanıbaşındaki Asakura Yukio’ya çevirdi. “ Ya sen? Beşinci takım kaptanlığını istiyor musun? “

“ Çok istiyorum efendim! “

Goblin tekrar önüne baktı ve mizahsızca kıkırdadı. “ Bu ilginç olacak öyleyse. Yarın arenada dövüşeceksiniz. “ Patron Souke ve Kaptan Hanru’nun suratları olağanüstü bir hızla asıldı. “ Kaptan Tensei – ama – “ diyecek oldu Kaptan Hanru. Ama bücür, sorulmamış soruyu hemen cevapladı. “ Merak etmeyin kaptan, ölümüne bir dövüş olmayacak. Yetenekli dövüşçüleri kaybetmek istemeyiz. Güneş batmaya başladığında arenada olun. “ Bunu duyduklarında Tsukino Hanabi ve Hanru Jet’in yüz kasları gevşedi.

“ Bunu hallettiğimize göre ikinci olayımıza geçebiliriz. “

Şimdi gözler yine Kippei’ye çevrilmişti. Onun orada olduğunu sonunda hatırlamışa benziyorlardı. “ Kaptan Kirinsu Zoro! “ dedi Goblin beklenmedik bir anda. Kirinsu Zoro kafasını çevirdi ve ona baktı. “ Ona bakın ve bana ne gördüğünüzü söyleyin. “ Kaptan Kirinsu, Kippei’ye şöyle bir baktı. Birkaç dakika sonra eli kılıcına gitti. “ Bir iblis. Öldürmemi ister misiniz? “ Kaptan Tensei beklediği cevap buymuş gibi sırıttı. Sonra ikiz kardeşine döndü. “ Kaptan Kirinsu Hara, bakın ve ne gördüğünüzü söyleyin. “ O da ikiz kardeşi gibi bal rengi gözleriyle Kippei’yi uzaktan mercek altına aldı. Onun incelemesi daha uzun sürdü. “ Bu auraya bakarak rahatlıkla bir iblis olduğunu söyleyebilirim, ama… “

“ Ama? “ dedi Kaptan Tensei kaşlarını kaldırarak.
“ Ama iblise de benzemiyor pek. “

Goblin’in ağzı iyice kulaklarına varmıştı artık. “ İki kardeş. İki farklı düşünce. Sizce? “ deyip diğer altı kaptana göz attı. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra ofladı. “ Sizi buraya sessizce oturun diye çağırmadım. “ Yine kimseden ses çıkmayınca öfkeli bakışlarını Kippei’ye yöneltti. “ Sen, o günkü adamla aynısın. “ Kippei ise kaşlarını çattı. Ne demek ‘o günkü adam’? Goblin bu bakışları fark etti. “ O gün, klanımı katlettikten sonra bir iblis hariç hepsini öldürdüm, ama o kaçtı. İblislerin neye benzediğini biliyor musun? “ Bu sırada kendini kontrol edemeyip ayağa fırladı. “ Kocaman, ışıltılı kırmızı gözleri, ürkütücü sivri dişleri vardır. Etrafa inanılmaz, karanlık, soğuk ve dehşet verici bir enerji yayarlar. Bazıları o kadar güçlüdür ki doğru idare etmeyi bilmezsen seni sadece baskı uygulayarak felç eder. “ Kippei’ye doğru birkaç adım attı. “ O gün kaçan adam sadece iblis veya sadece insan değildi, o da senin gibi iblis gücüyle doğmuş bir insandı. Ve o adam benim bütün bağlarımı yok etti. Aynı senin gibiydi. Senin gibi parlıyordu, senin gibi görünüyordu. “ Şüphe yoktu, artık resmen Kippei’nin üzerine yürüyordu ve gözlerinden ateşler saçıyordu. “ Kaptan Tensei! “ diye ayağa kalktı Patron Souke. Sesi uyarıcı bir şekilde çıkmıştı. Kippei, Goblin’den uzundu ancak şimdi onun karşısında küçülüp gitmişti. Atsushi Tensei yumruğunu sıktıktan sonra tekrar kapüşonunu başına geçirdi. “ Nana, Artemis, Yuzuru. “ dedi ve üçü de onu takip ettiler. Kapıyı açtı ve o kıvrımlı koridora tekrar dalmadan önce son kez dönüp Karin’e baktı. “ O bir insan. Bu güçle doğmuş olsa da bir insan. Bir daha kimse onunla irtibata geçmeyecek. Bu gece burada dinlensin, sabah evinde uyanacak. “ Kapıyı arkasından çarptı ve arkasında sessiz bir kalabalıkla şok olmuş bir Kippei bıraktı.

Birisinin cüppesinin kolunu çekiştirdiğini hissetti. “ Kıpırda… gidelim, hadi. “ Ses Karin’e aitti. Tanıdık bir ses duymaktan memnun olmuştu. Burada ne işi vardı? Neden o caddeden geçmişti? Ama bu düşünce saçmaydı, o oradan geçmese bile Karin nasılsa onu gelip bulurdu. Bir iblis gücüyle doğmuşsa onun suçu muydu yani? O şurdan şuraya adım atamayacak hale gelmişken Karin onu çekiştirip kapıya kadar götürdü. Tam kapıyı arkalarından kapatacakken Kaptan Suzuke’nin sesi geldi. “ Goblin’in emirlerine karşı gelmeyi bile düşünme, Karin. Yarın evinde uyanacak. “ Sonra hemen ekledi. “ Tek başına. “ Karin itaatkar bir şekilde başını salladı. “ Evet, Nii-sama. “ Kapıyı kapatmaya yeltendiğinde ağabeyi tekrar sanki her gün olan, çok doğal ve rutin bir şeymiş gibi ekledi. “ Bu arada, arkadaşın bayılmış. “

“ Ne? “ dedikten sonra hemen arkasına döndü Karin. Kippei taş koridora boylu boyunca serilmişti. Beynindeki bütün şalterlerin attığını hissetti. “ Ah, Kippei… “

Min-Hyeok Gang aşksın seeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeen >.<
tipini yerim oy oy "unni!" >.< Bana Hande unni de evlenelim <3 Sasuke ve Hitsugaya baskılı yastıklarda uyuruz beraber <3 Sana yemek ısmarlayayım ablan olayım <3

not: you've fallen for me dizisindeki Lee Shin'den bi tane de ben istiyorum. evcil hayvan gibi lan.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
02 Ekm 2011 18:52
CB
O Bir Yıldız!
O Bir Yıldız!



Yaş: 26
Kayıt: 22 Tem 2010
Mesajlar: 1,418
Cinsiyet: Kız
Nerden: Crystal Tokyo
Teşekkür: 388

Durumu: Çevrimdışı

CB
O Bir Yıldız!
İnfazcı~ 3. Bölüm- Konu: Yanıt: İnfazcı~ 3. Bölüm-
Alıntıyla Cevap Gönder
Vay hande vaay...
O japonca isimlerin hiçbirini anlamasam da (hatta megazekanın ilk başta mega zeka oldugunu anlamayıp japonca isim zannetsemde) bunları es geçiyorum çünkü muhteşem bir hikaye bu dsfghuds
anlatış tarzı.. harika ya betimlemeler falan çok hoş yani.. Çok Mutlu
kurgusu ilgince benziyor ben genelde bu tarz şeyleri sevmem ama ilgimi çektiğini söylemem lazım ^^ infazcı.. şirin ama ürkütücü birisi Çok Mutlu ama çok sevdim v.v
yeni bölümü bekliyorum Çok Mutlu
yorum yazdım artık dersanemi basmakla tehdit etme beni asdf


imza için vinvin'e, ikon için de michiru-chan'a teşekkürleer <3
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
02 Ekm 2011 19:33
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Neo_Queen_Serenity

Neo_Queen_Serenity
O Bir Yıldız!
O Bir Yıldız!



Yaş: 26
Kayıt: 07 Ekm 2009
Mesajlar: 1,415
Nerden: Araf~
Teşekkür: 169

Durumu: Çevrimdışı

Neo_Queen_Serenity
O Bir Yıldız!
İnfazcı~ 3. Bölüm- Konu: Yanıt: İnfazcı~ 3. Bölüm-
Alıntıyla Cevap Gönder
Son yazdığın şey her ne kadar karınca duası gibi olsa da ve ancak Microsoft Word'e yapıştırıp boyutunu büyüterek okuyabilsem de tamam dersaneni tehdit etmem >.< Teşekkür ederim u.u

Min-Hyeok Gang aşksın seeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeen >.<
tipini yerim oy oy "unni!" >.< Bana Hande unni de evlenelim <3 Sasuke ve Hitsugaya baskılı yastıklarda uyuruz beraber <3 Sana yemek ısmarlayayım ablan olayım <3

not: you've fallen for me dizisindeki Lee Shin'den bi tane de ben istiyorum. evcil hayvan gibi lan.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
02 Ekm 2011 19:35
Neo_Queen_Serenity
O Bir Yıldız!
O Bir Yıldız!



Yaş: 26
Kayıt: 07 Ekm 2009
Mesajlar: 1,415
Nerden: Araf~
Teşekkür: 169

Durumu: Çevrimdışı

Neo_Queen_Serenity
O Bir Yıldız!
İnfazcı~ 3. Bölüm- Konu: Yanıt: İnfazcı~ 3. Bölüm-
Alıntıyla Cevap Gönder
Spoiler:


not. bölüm spoiler içinde-

Spoiler:


Min-Hyeok Gang aşksın seeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeen >.<
tipini yerim oy oy "unni!" >.< Bana Hande unni de evlenelim <3 Sasuke ve Hitsugaya baskılı yastıklarda uyuruz beraber <3 Sana yemek ısmarlayayım ablan olayım <3

not: you've fallen for me dizisindeki Lee Shin'den bi tane de ben istiyorum. evcil hayvan gibi lan.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
06 Ekm 2011 11:02
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder  
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 8 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız