Karanlıkta Aydınlık Arayışı
Sailor Moon Forum -> Fanart ve Fanfic
 
Yazar
Mesaj
sailor maron
Üye
Üye



Kayıt: 09 May 2008
Mesajlar: 53
Cinsiyet: Kız

Durumu: Çevrimdışı

sailor maron
Üye
Karanlıkta Aydınlık Arayışı Konu: Karanlıkta Aydınlık Arayışı
Alıntıyla Cevap Gönder
Ve bu benimm ilk göz ağrımm ilkk öykümm o kadar ii deill ama bunun için çok uğraşmıştım Şaşırmış Durumda Şaşırmış Durumda şimdi hiçç uğraşmıyomm dierk kyazıyomm... Nesee ve başlıyorum...
Rolü Alanın İlk Kavgası
bölüm1
Elinde eskimiş on yıl önceden kalma diyebileceğimiz, koyu mangal rengi pahalı ama gösterişsiz bir çanta vardı. Elbiselerinin durumu çantasının durumundan pek parlak görünmüyordu. İnce siyah bir bluzu vardı. Bir eli çantasında, diğer eli çantasının üstünde, dirseğini koyarak çenesine dayamıştı. Siyah bluzunun üstünde rengi solmuş siyah bir palto vardı. On dördünden büyük göstermeyen, açık tenli, siyah saçlı, alık mavi gözlü bir kızdı. Saçları hafif dağınıktı. Gözleri belli belirsiz bir merakla çevresine bakınıyordu. Saçını atkuyruğu şeklinde toplamıştı. Renksiz koyu dudaklarını ikide bir dişleriyle ikide bir kemiriyordu. Gözleri birini arar gibiydi. Hafifçe oturduğu yerden kalktı. Adeta bir kuş gibi sekiyor, sanki yürümüyordu. Kâkülleri yeni çıkan rüzgârın etkisiyle savruluyordu. Yürümeye devam etti. Mangal rengi çantasını açtı ve içinden buruşuk bir kâğıt çıkardı. Kâğıda biraz göz gezdirdikten sonra tekrar çevresine bakınmaya başladı. Buruşuk kâğıtta yalnızca üç kelime yazılıydı. Kargacık burgacık el yazısında yalnızca şunlar okunuyordu “Nerede olduğumu biliyorsun”. O da biliyor olmalıydı ki sakindi. Zaman zaman huzursuz gibi görünse de çabuk geçiyordu. Harap bir binanın önüne gitti ve durdu. Gri renkli yer yer is görüntüsüyle insanın içini kasvet kaplatan binanın giriş kapısına doğru yürüdü. Giriş kapısının paslı demirlerini elleriyle dokundu. Süt beyazı elleriyle kapıyı inceledi. Kapının kilitli olduğuna kanaat getirdikten sonra getirdikten sonra, alık mavi gözlerini kapıya dikti. Sonra bakışlarını yere indirdi. Yerdeki eski parkelere göz attı. Parkelerin birinde gördüğü ok işaretiyle başını hızla o yöne çevirdi. Laciverte dönüşen parlak gözleriyle parkeye baktı. Mangal renkli çantasından buruşuk kâğıdını çıkardı. El yazısında görülen hayal meyal görülen oku parkedeki okla karşılaştırdı. Tam ok işaretine benzemeyen ama andıran sembolü inceledi. Aynı şekil olduğunu anladıktan sonra bakışlarını yerden gökyüzüne dikti. Gözlerini kıstı ve koyu dudaklarından şu sözcükler döküldü.
- Seni buldum… Yakında… Dedi.
Koyu lacivert bakışlarıyla ahşap binaya baktı. Oraya bıraktığı çantasını almak için kalktığında soğuk nefesi ensesinde hissetti. Bir şey olmamış gibi çantasını alarak arkasına bakmadan yürümeye başladı. Ocak’ın sekizinde olmalarına karşın hava yalnızca soğuktu. Eskimiş siyah potinlerini yere sağlam basarak kararlı adımlarla yürüyordu. Siyah saçları daha fazla dağılmıştı. Ensesinde hissettiği soğuk nefesi unutmuyordu. Ahşap binadan epey bir uzaklaşmıştı. Hava çok soğumuştu. Amacına… Babasına ulaşmasına az kalmıştı.

Yeni bir gün, yeni bir gökyüzü ve yeni umutlar. Mangal çantalı, solgun çehreli, on dört yaşındaki kız elinden hiç düşürmediği buruşuk kâğıdıyla bir dükkânın önünde durdu. Hem kâğıda hem de dükkâna baktı. Dükkânın sağ penceresinin yanında küçük bir ok işareti vardı. Çocuksu düşlerinden sıyrılmaya zorlanmış billur gözleriyle oka baktı. Gözler kalbin aynasıdır derler. Evet, küçük kızın gözleri umutla parıldayıp söndü. Dükkânın yanında şişman minyatür bir aşçı elindeki levhayla, yılışık gülümsemesiyle “hoş geldiniz” diyordu. Küçük kız siyah potinleriyle merdivenlerden indi. Mangal rengi çantasına elinden hiç düşürmediği buruşuk kâğıdını koydu. Mavi gözleri dimdik dükkân diye nitelendirdiği kafenin camından baktı. İçeride mini bir bar vardı. Barda çok zayıf, yüzü kemikli, hafif esmer, sakalsız, ellisinde olan bir adam duruyordu. Bar hafif bir Fransız esintisi taşıyordu. Ama bu barın döşeniş şekli kendi ülkesinin stilleriydi. Barın içi yavruağzı rengindeydi. Piyano ve keman nameleri kafenin her bir yanında dalganıyordu. Barın yavruağzı duvarlarına insana huzur veren tablolar yerleştirilmişti. Masalar meşe kabarmalıydı ve siyah rengindeydi. Ama güneş ışığı vurduğunda loş maviye dönüşüyordu. Mini barın tam yanında küçük bir kadın heykeli vardı. Olağanüstü bir zıtlıkla büyük özen gösterilen ve pahalı eşyalarla donatılmış kafenin en değersiz ögesi gibiydi. Heykeldeki kadın mizahi bir gülüşle size bakıyordu. Gözlerinde hafif bir alaycılık vardı. Mini barda ise birbirinden pahalı içki vardı. Bar sahibi adam sıcak bir gülümseyişle:
- Hoş geldiniz hanımefendi. Ne arzu edersiniz? Diye sordu. Bar sahibinin bu soruyu söyleyiş biçimi yüksek bir kademeden geldiğinin bir göstergesiydi. Katıksız bir İstanbullu ağzıyla konuşuyordu. Küçük kız süt beyazı elleriyle deri kaplama menüyü eline aldı. Biraz göz gezdirdikten sonra:
- Bana bunlardan hangisini tavsiye edebilirsiniz? Dedi. Kafe sahibi şarkı söyler gibi saydı. Küçük kız bir tane Frappoucino istedi. Birkaç dakika sonra kıza istediğini getirdi. Kız içeceğinden bir yudum aldı ve dün karşılaştığı olayları düşünmeye başladı. Birkaç dakika sonra bar sahibi kızın yanına geldi:
- Benim kafemden bir şey alıp dokunmayan nerdeyse hiç yoktur. Sanırım siz ilk olacaksınız. Beğenmediyseniz başka bir tane getireyim. Dedi.
Küçük kız bir an anlamamış gibi adamın yüzüne baktı. Sonra mavi gözleri hayretle açıldı.
- Aaa… Hayır… Hayatımda görüp görebileceğim en güzel Frappoucino idi.


İmza ve avatar için kendime teşekkür ederim Dil Çıkartıyor
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
28 May 2008 18:12
rei hino
Venus Fan
Venus Fan



Yaş: 30
Kayıt: 22 Ağu 2007
Mesajlar: 601
Cinsiyet: Kız
Nerden: canımımn istediği yerdenn
Teşekkür: 3

Durumu: Çevrimdışı

rei hino
Venus Fan
Karanlıkta Aydınlık Arayışı Konu: Yanıt: Karanlıkta Aydınlık Arayışı
Alıntıyla Cevap Gönder
ilk yorumun benden jijimm Çok Mutlu çok hoş olmuş yaww Çok Mutlu merak ettim şimdi bu kız babasını mı arıyo.. Soru mrak uyandırıcı gerçektenn. devamını sabırsızlıkla bekliyorumm .. Çok Mutlu


küçük melek'e sonsuz teşekkürlerr....
yuichirou's dreams
Spoiler:
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
28 May 2008 18:27
sailor maron
Üye
Üye



Kayıt: 09 May 2008
Mesajlar: 53
Cinsiyet: Kız

Durumu: Çevrimdışı

sailor maron
Üye
Karanlıkta Aydınlık Arayışı Konu: Yanıt: Karanlıkta Aydınlık Arayışı
Alıntıyla Cevap Gönder
çok teşekkürler canımm beğenmene çok sewindim dewamı iştee
Benim kusuruma bakmayın. Ben yavaş içerim.
Adam hoş bir gülümsemeyle:
- Yaşınız bana pek büyük görünmedi. Ama siz gerçekten çok güzel konuşuyorsunuz. Acaba bu aciz kulunuza kim olduğunuzu söyler misiniz? Müşterilerimle her zaman arkadaş olmayı başarmışımdır.
Küçük kız billur gözleriyle adama baktı. Soluk dudakları can alıca bir gülümsemeyle adama döndü.
- İki şartım var. Bir; bana “siz” ile hitap etmeyeceksiniz. İki; ilk başta siz adınızı söyleyeceksiniz.
Adam düşünür gibi yaparak kıza baktı ve ona dönerek:
- Pekâlâ, istediğin gibi olsun. Yalnız her şey karşılıklıdır. Sende bana “siz” ile hitap etmeyeceksin.
Kız tamam der gibi başını salladı. Adam rahatlamış gibi göründü.
- Ben Bahri Akar. Güneş Işığı kafesinin otuz yıldır daimi çalışanı ve müdürüyüm. Elli bir yaşındayım. Kız hafif bir gülümsemeyle adamı dinledi.
- Bende İrem Beyza Olcay. Tanıştığıma memnun oldu. On dört yaşındayım. Güneş Işığı kafesinin daimi bir müşterisi olacağım, söz veriyorum dedi.
Adam hafif bir muziplikle
- Pekâlâ, İrem, daimi müşterin olacağım dedin. Bu Güneş Işığına bir kez daha geleceğin anlamına mı geliyor?
- Belki evet, belki hayır. Ama daimi bir müşterin olacağım. (deminler de yanlış yazmışım) Frapouppicino için teşekkürler. Çok güzeldi. İyi Günler Bahri amca. Dedi Masaya parayı bıraktı ve adama baktı.
- Sana da İyi Günler İrem Beyza… Dedi adam. Küçük kız hafif bir kuş sekişiyle yerinden kalktı. Siyah potinleriyle kafeden yavaş yavaş uzaklaştı. Adam kız gidince onun belli belirsiz görüntüsüne baktı. Yüzü kırışmış, gözleri dimdik kıza bakıyordu.
- Olcay… Bu yüz, mimikler… Bu kızı daha önce gördüm ama nerde? Diye sordu kendi kendine ama düşünceleri yeni bir müşterinin gelmesiyle dağıldı. Hoş gülümsemesiyle:
- Hoş geldiniz Canan Hanım ne arzu ederdiniz? Diye sordu.
İrem kafeden ayrıldığında düşünmeye başladı. Ahşap döküntü bir ev,Fransız stiliyle döşenmiş modern bir kafe,… İrem kısır bir döngünün içerisinde olduğunu hissedebiliyordu. Bir şey yapmalıydı ama ne? Babası niye ona bulunduğu yeri direkt olarak söylememiş ve dolandırmıştı? İrem’in lacivert gözleri siyaha yakın bir renk almıştı. Dağınık saçları ve kâkülleri tokasına isyan ediyordu. İrem yolda dalgınca yürümeye başladı. Babası gelmişti aklına…

İrem çok küçükken babası, İrem’i sırtına alırdı. İrem babasını atı, kendisini kovboy farz ederek, küçük işaret parmağıyla ileriyi gösterir ve babasına “daha hızlı daha hızlı” derdi. Babası ona siyaha çalan kahverengi gözleriyle gülümser, bir kanun kaçağı varmış edasıyla daha hızlı koşardı. İrem tamda babasının kızıydı. Babası polisti İrem’in. İrem gibi siyahlar içinde dolaşır, bebeksi yüzünü daha korkunç göstermek için sakalla gezerdi. Oysa kızının bu tür eklemelere ihtiyacı yoktu. Solgun teni, kızdığı zaman lacivertten siyaha dönüşen gözleri, soluk dudakları vardı. Normalde bu onu tatlı gösterse de kızdığı zaman kötü olabiliyordu.
Anılarla uzun zamandır boğuşmayan İrem, bu anısından da çabuk sıyrıldı. Siyah potin ayakkabılarıyla kuş gibi sekiyordu. Kestirme diye nitelendirdiği sokak araları onu kalabalıktan kurtarıyordu. Kalabalıktan ve insanlardan asla hoşlanmazdı İrem. Elleri üşüdüğü için paltosunun cebine koydu ellerini. Siyah saçlarını güneşe doğru savurdu. Saçlarına güneş vurdukça ışıldıyor, kızılımsı bir renk alıyordu. Küflü ve kan kokulu sokaklara daldı İrem. Sokak rezalet haldeydi. Çöp kutuları oraya buraya savrulmuştu. Sokakta ağır ve leş bir koku vardı. Başıboş hayvanlar sokakta devriye geziyorlar ve aynasızların sesi her yerde yankılanıyordu. İrem soğuk nefesin arttığını hissedebiliyordu. Hızla arkasını döndü. Sokağa lanetlermişçesine bakıyordu. Sonra tekrar önüne döndü ve yoluna devem etti. İrem Sokak arasını keşfetmeye çalışıyordu. Hafızası gerçekten çok iyiydi. Yavaşça yürüyordu ki ayağı bir şeye bastı. İrem ayağını yavaşça çekti. Eski bir madalyondu yerdeki. İrem süt beyazı ellerini uzatarak madalyonu aldı. Madalyonun kapağını açtı eski bir bale melodisi kulaklarına geldi. Gözleri buğulandı ve ileriye baktı

bu önceki bölümünn dewamıı umarımm beğenirsiniss Gülücük Dağıtıyor

İmza ve avatar için kendime teşekkür ederim Dil Çıkartıyor
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
24 Hzr 2008 11:02
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder  
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 3 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız