Yada nın Gizil gücü-Gülten Dayıoğlu Sayfaya git: 1, 2, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Yada’nın bir bilim adamı olan babası Apam, Çinli Beyin Avı Örgütü’nden kaçarken birdenbire ortadan kaybolur. Bir Çin casusu in annesi de onu yetimhaneye terk edip Çin'e döner.
Kısa bir süre sonra babaannesi ve dedesi küçük çocuğu yetimhaneden kaçırarak çiftliklerine götürürler. Artık Yada'nın bakımını bu yaşlı çift üstlenmiştir.
Yaşadıkları çiftliğin kahyası Temir, alabildiğine gizemli bir adamdır. O, bu yaşlı çiftin sırdaşı ve can yoldaşıdır.
Temir, zaman geçip Yada büyüdükçe babasının ölmediğini, bir yerlerde gizemli bir yaşam sürdüğünü söyleyip durur. Ama küçük kıza hiçbir zaman gerçekleri söylemez.
Yada, babasını merak eder ve bulmaya karar verir.
Ondört yaşına geldiğinde, karanlık geçmişinden habersiz, babasının peşine düşer. Bunun için internette açılan 'Babamı Arıyorum” adlı bir siteye babasıyla ilgili ipuçları vererek onu aramaya başlar.
Ancak Yada bu hareketiyle hem kendini, hem de tüm ailesini büyük bir tehlikeye sürükler.
--------------------------------------------------------------
süper bi kitap ben soluksuz okudum mükemmel
Ryuzaki L . You're the only one that I love for real...
Gülten Dayıoğlu, (d. 1935, Emet-Kütahya). Türk roman ve öykü yazarı. Daha çok yazdığı çocuk kitaplarıyla tanınır.
İstanbul'da eski adıyla Atatürk Lisesi olan Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi'ni bitirdi. Bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenim gördü. Daha sonra okulu bıraktı. Dışarıdan sınavlara girerek ilkokul öğretmeni oldu. On beş yıllık hizmetten sonra 1976'da istifa etti.
İlk eseri "Bahçıvanın Oğlu" adını taşıyan bir çocuk kitabıydı. 1963'te yayınlandı. Ayrıca yirmiden çok radyo ve televizyon oyunu yazdı. 1965'ten beri eğitim ve öğretim sorunlarıyla ilgili görüşlerini Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleri başta olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerdeki yazılarıyla dile getirmektedir. Daha çok çocuk edebiyatıyla uğraşmıştır. 1963-1971 yıllarında çocuklar için, birer hikayelik yirmi altı küçük kitap yayınladı. Altı-dokuz yaş grubu için yirmi kitaplık "Ece ile Yüce" isimli bir de dizi hazırladı.
Evli ve iki erkek çocuk annesidir.
İstanbul'da eski adıyla Atatürk Lisesi olan Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi'ni bitirdi. Bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenim gördü. Daha sonra okulu bıraktı. Dışarıdan sınavlara girerek ilkokul öğretmeni oldu. On beş yıllık hizmetten sonra 1976'da istifa etti.
İlk eseri "Bahçıvanın Oğlu" adını taşıyan bir çocuk kitabıydı. 1963'te yayınlandı. Ayrıca yirmiden çok radyo ve televizyon oyunu yazdı. 1965'ten beri eğitim ve öğretim sorunlarıyla ilgili görüşlerini Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleri başta olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerdeki yazılarıyla dile getirmektedir. Daha çok çocuk edebiyatıyla uğraşmıştır. 1963-1971 yıllarında çocuklar için, birer hikayelik yirmi altı küçük kitap yayınladı. Altı-dokuz yaş grubu için yirmi kitaplık "Ece ile Yüce" isimli bir de dizi hazırladı.
Evli ve iki erkek çocuk annesidir.
Ryuzaki L . You're the only one that I love for real...
ewt bu başlığı ben zaten açmıştım
Yada Taşı
Türklerin, "Yada taşı" adını verdikleri bir taşı kullanmak suretiyle, bugün anladığımız manada, yada taşı ile bir nevi sihir yaparak, yağmur yağdırdıkları bilinmektedir. Türklerin bu taşı kullanarak, Türk tarihinin en eski devirlerinden XVIII. yüzyıl sonlarına kadar yağmur, kar ve dolu yağdırıp fırtına ve tufan çıkardıklarına dair kaynaklarda pek çok bilgi vardır. Ancak bu taş, daha çok yağmur yağdırmakta kullanıldığı için "Yağmur taşı" adıyla da bilinir. Bu taşa Arapça yazılmış kaynaklarda, "Hacer-i metar, hacerü’l-metar, hacerü'l-berd", Farsça kaynak ve eserlerde, "Seng-i yede, seng-i metar, büzürk mühre", Moğolca'da, "Bezoar, dzada yağmurlu" isimleri kullanılmıştır. Türkçenin çeşitli lehçe ve şivelerinde de farklı söyleniş tarzlarına rastlanır. Bunlar, "yat, yet, yada, yade, yeda, yede; cada, ced, ceda, cede, cata, cay ve sata" şeklindedir. Yağmur yağdırma ameliyesine "yada yapma", bu işi yapanlara da, "yadacı" bazen de “yagmurcu” denirdi.
Yada taşının menşei hakkında kaynaklarda farklı bilgiler vardır. Kimi kaynaklara göre bu taş, Tufanı müteakip Ulu Tanrı tarafından Nuh Peygamber'e, Türklerin atası sayılan Yafes için bir ihsan olarak verilmiştir. Miras yolu ile sonraki Türk nesillerine intikal etmiştir. Kimilerine göre bu taş Çin'in uzak hududlarında bulunan madenlerin mahsülüdür. Kimi kaynaklar taşın, Türk ülkesinde bir dağdan alındığını, hatta bu dağ civarındaki vadilerden geçenlerin, geçiş esnasında taşların birbirlerine sürtünmesinden mütevellit yağmur, kar, dolu yağıp, fırtına ve tufan çıkmasın diye hayvanların ayaklarını yün ve benzeri yumuşak şeylerle sardıklarını kaydetmektedirler. Yada taşının kaynağının Karluk ülkesi olduğunu ifade edenler olduğu gibi, daima rüzgâr esen dağlar olduğunu, bu taşı yıldırım isabet eden yerlerde aramak lâzım geldiğini söyleyenler de vardır. Bunun yanında, atIarın, öküzlerin, ayıların, kurtların, köpeklerin, ördeklerin, kazların, kartal ve sairenin karınlarının içinde oluştuğunu iddia edenler, Çin hududunda bulunan, sürhab adlı kırmızı kanatlı büyük bir kuşun mahsulüdür, diyenler de vardır. Kimine göre koyunun karnında, kimine göre kaban denilen yabanî domuzun erkeğinin başında bulunur. XVIII. yüzyıl Osmanlı Türk hekimlerinden Şaban Şifâî, hacer-i berf ü bârân u tûfan (yağmur, kar ve tûfân taşı) adını verdiği bu taşı mâdenî ve hayvânî taşlar arasında ele almıştır. Kısaca menşei ne olursa olsun, Türklerin yağmur yağdırma vasıtası olarak kullandıkları her taş, yada taşı mahiyetindedir.
Hemen her renkte olabilen yada taşının şekli genel olarak yuvarlak veya yuvarlağa yakın, fındık büyükIüğünde, yumurta şeklinde ve büyüklüğünde, sülün yumurtası büyüklüğünde diyenler de vardır.
Yada taşının yağmur yağdırma işleminde kullanılış şekli hakkında farklı rivayetler vardır. Genel görüş, bu işi yalnız Türklerin bildikleri ve yaptıkları hakkındadır. Bununla birlikte en sağlam görünen rivayet, Tûsû’nin bir hekimden yaptığı nakildir. Buna göre yadacı, iki adet yada taşını bir kaba doldurulmuş suya batırarak birbirine sürter. Sonra kaptan avuçla aldığı suyu etrafa serper. Bir yandan da dualar okuyup Tanrıya yalvarır. Bu böyle aralıksız yedi defa tekrarlanır. Sonunda yağmur yağar.
Yada taşı yalnız yağmur yağdırmak için kullanılmayıp, bulutlan dağıtmak, kar ve soğuk kasırgalar ile fırtınalar koparmak, tufan derecesinde bol miktarda yağmur, kar, dolu yağdırmak ve sis getirmek; gök gürültüsü ve şimşekler çaktırmak; yaz aylarında yapılan yolculuklarda sıcağın defi için de kullanılırdı.
Yadanın, genelde savaş halinde düşmana karşı bir silah olarak kullanıldığı sıkça görülmektedir.Bunun son örneğine 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşında rastlanmıştır. Bu savaş sırasında Osmanlı ordusunun uğradığı Hotin bozgununun sebebi, Ruslarla işbirliği eden Kalmukların çıkardığı tufandır...
Türklerin, "Yada taşı" adını verdikleri bir taşı kullanmak suretiyle, bugün anladığımız manada, yada taşı ile bir nevi sihir yaparak, yağmur yağdırdıkları bilinmektedir. Türklerin bu taşı kullanarak, Türk tarihinin en eski devirlerinden XVIII. yüzyıl sonlarına kadar yağmur, kar ve dolu yağdırıp fırtına ve tufan çıkardıklarına dair kaynaklarda pek çok bilgi vardır. Ancak bu taş, daha çok yağmur yağdırmakta kullanıldığı için "Yağmur taşı" adıyla da bilinir. Bu taşa Arapça yazılmış kaynaklarda, "Hacer-i metar, hacerü’l-metar, hacerü'l-berd", Farsça kaynak ve eserlerde, "Seng-i yede, seng-i metar, büzürk mühre", Moğolca'da, "Bezoar, dzada yağmurlu" isimleri kullanılmıştır. Türkçenin çeşitli lehçe ve şivelerinde de farklı söyleniş tarzlarına rastlanır. Bunlar, "yat, yet, yada, yade, yeda, yede; cada, ced, ceda, cede, cata, cay ve sata" şeklindedir. Yağmur yağdırma ameliyesine "yada yapma", bu işi yapanlara da, "yadacı" bazen de “yagmurcu” denirdi.
Yada taşının menşei hakkında kaynaklarda farklı bilgiler vardır. Kimi kaynaklara göre bu taş, Tufanı müteakip Ulu Tanrı tarafından Nuh Peygamber'e, Türklerin atası sayılan Yafes için bir ihsan olarak verilmiştir. Miras yolu ile sonraki Türk nesillerine intikal etmiştir. Kimilerine göre bu taş Çin'in uzak hududlarında bulunan madenlerin mahsülüdür. Kimi kaynaklar taşın, Türk ülkesinde bir dağdan alındığını, hatta bu dağ civarındaki vadilerden geçenlerin, geçiş esnasında taşların birbirlerine sürtünmesinden mütevellit yağmur, kar, dolu yağıp, fırtına ve tufan çıkmasın diye hayvanların ayaklarını yün ve benzeri yumuşak şeylerle sardıklarını kaydetmektedirler. Yada taşının kaynağının Karluk ülkesi olduğunu ifade edenler olduğu gibi, daima rüzgâr esen dağlar olduğunu, bu taşı yıldırım isabet eden yerlerde aramak lâzım geldiğini söyleyenler de vardır. Bunun yanında, atIarın, öküzlerin, ayıların, kurtların, köpeklerin, ördeklerin, kazların, kartal ve sairenin karınlarının içinde oluştuğunu iddia edenler, Çin hududunda bulunan, sürhab adlı kırmızı kanatlı büyük bir kuşun mahsulüdür, diyenler de vardır. Kimine göre koyunun karnında, kimine göre kaban denilen yabanî domuzun erkeğinin başında bulunur. XVIII. yüzyıl Osmanlı Türk hekimlerinden Şaban Şifâî, hacer-i berf ü bârân u tûfan (yağmur, kar ve tûfân taşı) adını verdiği bu taşı mâdenî ve hayvânî taşlar arasında ele almıştır. Kısaca menşei ne olursa olsun, Türklerin yağmur yağdırma vasıtası olarak kullandıkları her taş, yada taşı mahiyetindedir.
Hemen her renkte olabilen yada taşının şekli genel olarak yuvarlak veya yuvarlağa yakın, fındık büyükIüğünde, yumurta şeklinde ve büyüklüğünde, sülün yumurtası büyüklüğünde diyenler de vardır.
Yada taşının yağmur yağdırma işleminde kullanılış şekli hakkında farklı rivayetler vardır. Genel görüş, bu işi yalnız Türklerin bildikleri ve yaptıkları hakkındadır. Bununla birlikte en sağlam görünen rivayet, Tûsû’nin bir hekimden yaptığı nakildir. Buna göre yadacı, iki adet yada taşını bir kaba doldurulmuş suya batırarak birbirine sürter. Sonra kaptan avuçla aldığı suyu etrafa serper. Bir yandan da dualar okuyup Tanrıya yalvarır. Bu böyle aralıksız yedi defa tekrarlanır. Sonunda yağmur yağar.
Yada taşı yalnız yağmur yağdırmak için kullanılmayıp, bulutlan dağıtmak, kar ve soğuk kasırgalar ile fırtınalar koparmak, tufan derecesinde bol miktarda yağmur, kar, dolu yağdırmak ve sis getirmek; gök gürültüsü ve şimşekler çaktırmak; yaz aylarında yapılan yolculuklarda sıcağın defi için de kullanılırdı.
Yadanın, genelde savaş halinde düşmana karşı bir silah olarak kullanıldığı sıkça görülmektedir.Bunun son örneğine 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşında rastlanmıştır. Bu savaş sırasında Osmanlı ordusunun uğradığı Hotin bozgununun sebebi, Ruslarla işbirliği eden Kalmukların çıkardığı tufandır...
Ryuzaki L . You're the only one that I love for real...
1. sayfa (Toplam 2 sayfa) [ 16 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |