NPONS
Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, Sonraki

Sailor Moon Forum -> Fanart ve Fanfic
 
Yazar
Mesaj
dArk JeaNNe
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 30
Kayıt: 16 Tem 2008
Mesajlar: 786
Teşekkür: 33

Durumu: Çevrimdışı

dArk JeaNNe
Ay Savaşçısı
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder
Lord Kunzite yazmış:
Alıntı:
Küçükken hep kötülerin çirkin ve pis olduğunu sanırdım


Demekki önce dünyalarına girmek gerekiyor Zarif

neyse hikayeniz göz kamaştırıcı tebrik ederim...


galiba evet inş kötüler bölümünü iyi yansıtabileceğim
bu arada akicim ne yapıcan ya bende böyle bir adama aşık oldum
aşk söz dinlemiyor merak etme burnundan fitil fitil getireceğim hehe Çok Mutlu
görsün bakam neler yapıcam dağıtıcam ortamı beh Çok Mutlu Çok Mutlu
bu arada baş belam yeni bölüm aslında 5 sayfa olacaktı bu kısatılmış hali Çok Mutlu Çok Mutlu
yorumlarınız için teşekkürler Çok Mutlu

Pasión de los cielos...
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
31 Tem 2009 18:52
dArk JeaNNe
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 30
Kayıt: 16 Tem 2008
Mesajlar: 786
Teşekkür: 33

Durumu: Çevrimdışı

dArk JeaNNe
Ay Savaşçısı
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder

...
Çığlık çığlığa uyandım.Korkularım her zamanki gibi ortaya çıkmıştı ve rüyalarımı ele geçirmişti.Artık rahat uyamıyordum.
Koyu renkli yatağımdan doğruldum.Her şey koyu siyah karanlıktı.Oda’nın bir yerinde renkli cıvıl cıvıl bir şey görülemezdi.Ancak şık ve lüks’tü aynı saray ve gezegenin olduğu gibi.Küçükken hep kötülerin çirkin ve pis olduğunu sanırdım.Bu gezegen tüm yargılarıma karşıydı.Siyahların hâkim olmasına rağmen güzeldi hatta müthişti.
İlk geldiğimde şaşırmıştım.Buraya geldiğim ilk günden beri aslında şaşırmaya alışıktım.Her dakika yeni bir olaya şok olmuş yüzümle bakıyordum.Çünkü buradaki insanların cömertliği saygısı hatta sevgisi iyi bir kişi olabilecek kadar fazlaydı.Nasıl onları kötü olarak değerlendirdiğimizi anlayamıyordum.Daha sonraları fark ettim ki onlar kötü değildi sadece istedikleri huzur mutluluktu.
Elbette ki kötüler de vardı.Bu güzel sarayı düşünceleriyle kirleten insanlar vardı.Bu gezegenin meclisi ve cadı Irina’ydı başta.Cadı Irina…Onunla ilgili pek çok şey duymuştum..Birçok söylentiden bir kaçı ki doğru olamazdı; Bilge Atsutomo’nun kardeşiymiş –ne saçmalık ama- ya da onun sevgilisiymiş ama ihanet etmiş aslında o da eskiden bilgeymiş.O kadının nasıl iyi olabileceği hayal bir edemiyordum. Şu ana kadar kanıtlanan tek bir söylenti vardı ; o kadın gerçekten kötüydü ve gücü inanılmazdı.Bunu vücudumdaki her hücreyle hissedebiliyordum.
Ayağa kalktım.Gördüğüm kâbuslar yüzünden başıma ağrılar girmişti.Acele etmeden üstüme siyah bir elbise giydim.Elimden geldiğim kadarıyla yavaş hareket ediyordum.Çünkü her akşam ve sabah o cehennemden çıkmış zebani düşünceli insanlar yemek yemek zorundaydım.
Odam kapkaranlık soluk renklerle doluydu.Perdelerim ve tüllerim siyah ve gri arası renklerle süslenmiş yatağım koyu mavi ve koltuklarım koyu kahverengi.Her şey siyahtı.zaten bu gezegende canlı cıvıl cıvıl renklerin hayalini kurardınız.Evimle kıyaslanmazdı bile ya da Ateş Krallığıyla...
Evim…Orayı ne kadar özledim.Sarayın en üst katındaki odamdan bakıyordum her gün solan ve siyahlaşan evime…Uzun yıllardan beri orayı görmemiştim;savaşın acımasızlıkları yüzünden.13yaşımda doğum günü partimde aceleyle –Keita’nın kucağında çırpınarak- Ateş Krallığına götürülmüş ve o günden beri Ateş Krallığında yaşıyordum 1 yıldan beri de burada…Bir prensestim ama evimi koruyamıyor göremiyordum bile.Kendimi aciz ve güçsüz hissediyor ve her dakika kendime lanet ediyordum ve üstünde yaşadığım gezegene de.İçimdeki acı susmak bilmiyordu nefretimle.Her dakika büyüyor ve kaplıyor içimi.Ama her ne kadar Kara Büyü Krallığından nefret etsem burada kalmak zorundaydım hayatım için o lanet iksir yüzünden…
Kara Büyü Krallığı Ateş Krallığı ile bu sefer Işık Krallığı için savaşıyordu.Evim için gezegenim için ve Npons taşı için –Bütün Npons Gücü için-…Hangi tarafın kazanılacağı bilinmiyordu ama bence yakında bu savaş iyiliğin kazanmasıyla bitecekti.Bu savaşı ya ben ya da Azuna bitirecekti ve İyiliğin gücü Kara Büyü Krallığını tekrar eski haline döndürecekti.Bu kesindi bence.
Kapıdan hafif birkaç tıklatma geldi.Bu ses benim çok geç kaldığımı acele etmem için bir uyarıydı.Odam da geçirdiğim kısmi özgürlüğü bitmiş bir tutsaklığım başladığının işaretiydi.Aslında B-burada tutsak yaşıyordum ama normal savaş esirleri gibi değil.Sanki buranın prensesiydim; bana karşı alınan tavır bu şekildeydi.Zindanda uyumuyordum ya da kötü yemekler yemiyordum.Asil ve soylularla yemek yiyor sarayda gezebiliyordum tabi yanımda asker birliği ile…Bunun nedenini gayet iyi biliyordum; bir kere kaçamazdım eğer bu gezegenin sınırları dışına çıkarsam ölürdüm, ayrıca güçlerimi de kullanamazdım eğer başımda birlikleri yok edersem bütün saray peşimde olacaktı kaçamadığıma göre ne anlamı vardı ki…
Çaresizlik içinde olsam bile en azından soyluları sinir ediyor cadıya birkaç laf söylüyor; keyiflerini söndürüveriyordum.Bu aslında bir bakıma eğlenceliydi.Buruşmuş ya da sinirli suratlar yumruk yapılan eller ya da nefret dolu bakışlar…Ancak soylulardan hiçbiri bana dokunamazdı.Keita tarafından koruyordum; öyle ki çok sert bir cevap gelse he zamanki sakinliği ile uyarıyor ve rezil ediyordu o kişiyi…Eğleniyordum en azından…
Kapı yavaşça açıldı ve içeriye 6 yaşlarında bir kız girdi.Siyah uzun saçları gri bir kurdele ile bağlanmış ve gri pelerinin arkasına saklanmıştı.Koyu kahverengi gözleri küçük burnu ve dudakları yüzüne masumluğu yansıtıyordu.Bu yüzü gayet iyi tanıyordum; benim küçük arkadaşım Hina idi.Onu seviyorum çünkü her zaman dürüst ve masum bir kız aynı zamanda da sakar.Bana küçüklüğümü hatırlatır hep.
Gri pelerinin altından kocaman siyah gözleriyle bana bakıyordu.Her sabah yaptığı gibi bana tatlı sesiyle ‘Günaydın’ demesine bekliyordum.Ancak konuşmuyordu.Ona doğru eğildim.En sıcak gülüşümle ‘Günaydın’ deyip işaret parmağımla küçük burnuna dokundum.Tatlı tatlı gülümsedi; bir anda içim o kadar huzurla doldu ki bütün gün gülebilirdim.Hala konuşmuyordu.Üzülmüş gibi yaparak ‘Neden bu gün konuşmuyorsun küçüğüm?’ dedim.
Arkasından güçlü ve sert bir ses geldi; ‘Benim yüzümden olmasın?’ Merakla yukarıya baktım ve iki kahverengi şaşkın göz, kaşın üstünden yanağa doğru kırmızı bir dövme, ifadesiz yakışıklı bir yüz ve kahverengi karışık saçları gördüm.Hızlıca doğruldum ve Hina’mdan iki adım uzaklaştım.Karşımda bir doksan boylarında iri kaslı kollarını göğsünde birleştirerek kapıya yaslanmış, bakışlarıyla beni süzen, asil duruşuyla birçok genç kızın hayranlıkla bakakalacağı kişi; Kara Büyü Krallığının gelmiş geçmiş an güçlü lideri, hain eski Ateş Krallığı Generali ve bir zamanlar- galiba hala- sırılsıklam âşık olduğum adam ‘Keita’ duruyordu.
Yüzü her zamanki gibi ifadesizdi ama bu sefer gözleri yüzüne uymuyordu.Bana şaşkınlıkla bakıyor sanki yaptığım çok anormalmiş gibi.Deli olup olmadığımı sorguluyor gibiydi.Ellerimi arkamda birleştirdim,Gergin ve sinirliydim ki olmalıydım da zaten.Ona dik dik bakıyor ‘Burada ne yapıyorsun’ gibi bakıyordum.Ancak hala umursamazlığını devam edip orada duruyordu.
En sonunda sinirimi hiç saklamadan sert bir tavırla
‘Burada ne yapıyorsun?’diye sordum .
Umursamaz bir tavırla ‘Sana da Günaydın.Ne kadar güzel bir gün değil mi?’.
Tanrım elime keskin bir şey verseler bu adamı şuracıkta öldürebilirdim.Pis ukala kibirli varlık…Bu gün beni sinir etmek için buraya gelmişti.Ve başarmıştı da arkada ellerimi onu boğmamak için yumruk yapmıştım.
‘Seni görmeden önce gayet normal bir gündü.’
Burada güzel gün olamazdı ki?Düşmanın yanında ne zaman iyi bir gün olabilirdi ki?
Şimdi sırıtıyordu.Ne kadar kötü laf söylesem her zaman tepkisi gülmek olurdu.İçimde birçok laf geçiyordu ama kendimi tutuyordum bu sözleri kahvaltı masasında kullanacaktım.Onları bu gün sinirden deli edecektim.
Kahverengi gözleri şimdi bana ve Hina’m arasında gidip geliyordu.En sonunda bende durdu ve birkaç adım yaklaştı.Aramızda Bir kol uzunluğu kadar uzaklık vardı.Onun bu kadar yakına gelmesiyle huzursuz olmuştum ama kendimi tuttum.Dik durarak ona baktım.Kalbim daha hızlı çarpmaya başlamıştı.
‘Görüyorum ki buraya alışmışsın’ dedi.Gözleri kuşkuyla kısılmıştı. ‘
Bu çok anormal mi sence?’ dedim.
Sesimin titremesine engel olabilmiştim.Şu anda tek istediğim daha yakına gelmemesiydi. Bunu evet olarak algılamıştı.
‘Hayır, aslında elinde sonunda buraya alışacağını biliyordum Hina’dan başka kimlerle konuşuyorsun?’ dedi büyük bir ilgisizlikle.
Ama içinde büyük merak mı vardı bu gözlerinden belliydi.
‘Bu seni pek alakadar etmiyor gibi görünüyor değil mi?’
Onunla inatlaşacaktım.Bu ters cevabım karşısında merakının daha çok artacağını biliyordum ve bu çok eğlenceliydi.
‘Hayır.Bu sarayda olan her şey beni gayet ilgilendirir özellikle senin ile ilgili olanlar’
Senin kelimesine ne çok vurgu yapmıştı görende sanki karşımda duran patavatsızın beni koruduğunu düşünürdü.
‘Birinin sana benimle ilgileneceğini emrettiğini hatırlamıyorum ya da ilgileneceğini.’
Bir adım daha yaklaştı ve kalbim daha hızlı atmaya ve beynim kaçış yolu bulmaya başlamıştı.
‘Eğer seninle bu kadar ilgilenmeseydim ya da korumasaydım burada bir ay yaşayamazdın.’
Sesi bu sefer daha sert çıkmıştı.Aslında alttan almaya niyetim yoktu daha fazla tartışabilirdim.Ama sonuç ne olurdu ben ölür müydüm işte bunu bilmiyordum.
O yüzden sesimdeki nefreti azaltarak ‘Bunu biliyorum hatırlatmana gerek yok şimdi önümde çekil kahvaltıya gitmek istiyorum.’
Tek kaşını kaldırdı ve bir adım daha yaklaştı artık aramızda sadece yaklaşık on santim vardı.
‘Çekil…Bu bir emir miydi?’ diye sordu.
‘Hayır, sadece istekti Keita şimdi lütfen önümden çekilir misin?’
Sırıttı ve önümden çekildi.O ukalaya karşı kibar olmak beni yaralıyordu.Arkasını dönüp yürümeye başladı.Derin nefes verip küçüğümün yanına gelip elini tuttum.Her sabah bana bu şekilde eşlik ederdi.Keita’nın arkasında yürümeye başladık.Normal Hinam olduğunda hep neşeli olurdum ama bu kez yüzümdeki ifadeyi değiştirmeye korkuyordum.Eğer gülersem beni gıcık etmek için daha uğraşacaktı.Bunu biliyordum eskiden hep böyle yapardı.
Ama onu umursamayabilirdim.Bu hain gölgeyi…Bu daha mantıksaldı.Yol boyunca Hina’m ile konuştum.Ve onu görmezden geldim.eskiden olsa hemen lafa karışır beni sinir ederdi.Ama her şey eskisi gibi değildi.Asla olmayacaktı.
‘Seira-chan!’
Miniğim sesleniyordu.Büyük ihtimal kafamdaki düşüncelerimle uğraşırken onu duymamıştım.Ona baktım kaşlarını çatmıştı.Onu sinir etmiştim.
‘Kusura bakma küçüğüm.Efendim?’
‘Bu gün bahçeye gidelim mi Netta’yı da alıyız.’
Düşünür gibi yapmaya başladım.
’Boş muyum acaba?’
Aslında bu koskocaman saraydı her zaman yalnızdım.
‘Pekâlâ bitanem. Şu iç karartıcı kahvaltıdan kurtulup hemen geleceğim.’
Kahvaltı her zaman iç karartıcı olurdu. O kendilerini soylu sanan geri zekâlıların ve sinsi bakışlarla beni izleyen cadıyla iç yaşamak iç karartıcı lafı çok iyi kalırdı.İğrenç, berbat, mide bulandırıcı daha iyi olurdu aslında.Ama Howl kahkahası ve arkadaşlığı iç karartıcı yapıyordu işte.Eğer Howl olmasaydı bütün gün iğrenç durumlarda olurdum.Belki bu kötü ve kendimi yalnız ihanete uğramış hissettiğim yerde Hina Netta ve Howl yaşama isteğimi yaşatıyorlar. Ve şuanda çok nefret ettiğim sırılsıklam âşık olduğum adam da bu gruba dâhildi.
Ancak onu asla affetmeyeceğim şeyleri yaptı.Onu affetmek için şu anda daha büyük bir yüreğe sahip olmam gerekiyordu.Eğer kocaman bir yüreğe sahip olsaydım onu affeder miydim? Bilmiyorum.Galiba biraz umursamaz ve gurursuz olmak gerekiyor. Onu asla…Asla affetmeyeceğim.Kocaman bir kalbe sahip olsam da ya da gurursuz olsam da onu asla affetmeyecektim.Bundan kesinlikle eminim.Ona her ne kadar âşık olsam da âşık olduğum adam gitmişti ve asla geri gelmeyecekti.
En sonunda siyah mücevherlerle süslü kapıya varmıştık...

Spoiler:
[/i]

Pasión de los cielos...
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
31 Tem 2009 18:59
aki
Güzelliğin Savaşçısı
Güzelliğin Savaşçısı



Yaş: 35
Kayıt: 26 Ağu 2007
Mesajlar: 1,389
Nerden: Eİ-chan No Harem u.u
Teşekkür: 182

Durumu: Çevrimdışı

aki
Güzelliğin Savaşçısı
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder

3 gündür geceleri uyumuyorum.hal ve hareketlerimde sürekli bir telaş ve düşünce yoğunluğu... zihnimde binlerce soru...
en büyük sorun ise kehanet! Bilge Atsumoto'nun o meşhur kehaneti...
"ışığın gücü iki kardeşten biri ile geri gelecek ve ateş krallığının mavi saçlı bir prensesi olacak.ve bu iki kişinin tercihleriyle bu savaşın kazanan tarafları belli olacak!"
nihayet npons yıldızı batıyı hafifçe kızıla boyadı (npons yıldızı ateş gezegeninde batıdan doğar doğudan da batardı...) ve yavaş yavaş ateş gezegeninin kızıl göğünde yerini almaya başladı.
odama ellerinde gümüş tepsilerle üç hizmetli girdi.biri giyinmeme yardımcı olurken diğer ikisi uzun upuzun mavi saçlarımın bakımıyla ilgileniyordu.
aynaya baktım:
bu mavi masmavi saçlar benim miydi?öyleyse ben o kehanette adı geçen prensestim.ancak inanmak öyle zordu ki; özellikle de benim için.ben böylesine güçsüz ve biçare iken nasıl olur da kazanan tarafı belirleyebilirdim?
ellerimi mavi saçlarıma götürdüm.hafif ıslaktı. huzursuz ve kabus dolu gecelerin bitiminde hep böyle olurdu saçlarım.nadiren daldığım ,çok az uyuyup daha çok uyuklanıdığım bir geceydi ve sürekli yinelenen o kabusu bu gece de görmüştüm.kraliyet doktorlarının teşhisine göre zindanda geçirdiğim kötü anların yansımasıydı bu kabus ancak içime doğan söylenenlerden çok farklı:"tüm bu gördüklerim sanki gelecekten bir kesit de yüce olan bana bir takım işaretler yolluyor gibi..."
bazı bazı bu düşünce beni öylesine ürkütüyor ki uyumaya bile çekiniyorum.işte uykusuz gecelerimin asıl kaynağı da bu; belirsiz, acı dolu, ve ancak hüzün veren bir kabus
ani bir kararla tüm bu gördüklerimi Atsumoto'ya anlatmaya karar verdim Atsumoto? biliyorsunuz, npons bilgesi.
ateş çölünün en kızgın vahasında pek bi gösterişi olmayan orta büyüklükteki bir klubede yaşıyordu Atsumoto.çok az yer içer sürekli okurdu.susmak en iyi yaptığı şeydi.kimi zaman aradığınız cevap bile suskunluğuna gizlenirdi.ona soru sormak ayrı bir maharet ise cevabı bulmak maharetten öte kaderdi.
demir kapıyı geçip bulunduğu odadan içeri adımımı attım.hemen yanı başına diz çöküp oturdum.bir an için okuduğu kitap ilgimi çekmişti.hafifçe göz gezdirdim ve... inanılır gibi değil!kitap gerçeklik derecesinde kabuslardan bahsediyordu.
Atsumoto- niçin geldiğinizi biliyorum ekselansları!
-...
irkildim.
Atsumoto-kabusunuzu son bir kez daha anlatmalısınız.
("son bir kez daha" derken..). şaşkınlığımı artık gizleyemiyordum.
Atsumoto-zihninizi okumak öyle zor ki...
-bulamaç gibi... öyle değil mi?
artık şaşırmıyordum bile.alışmıştım.o gerçekten tam bir bilgeydi.
Atsumoto-anlatacak mısınız?
-peki öyleyse;
kabus şöyle başlıyor: bir anda kendimi hiç tanımadığım iki ordunun arasında buluyorum.çok büyük bir savaşın ortasında kalakalmışım.ancak kimsenin beni farkettiği yok.her yanda patlayan alev topları,silahlar,el bombaları... ve ışığı ile her iki ordunun birden kökünü kurutmaya ant içmiş altın saçlı bir prenses.sonra az ilerden minik bir kız çocuğu bana doğru geliyor.eteğimi, saçlarımı çekiştiriyor.ona doğru eğiliyorum.kulağıma bir şeyler fısıldayor ve sonra ışığın tesiriyle o da yokluğa karışıyor.bu devasa ışık tam beni de etkisi altına alacakken biri atlıyor ışığın önüne...hayatımı kurtarıyor.onu çok iyi tanıyorum; hani ruhlarımız ta ezelden beri tanışıyormuş gibi... ancak nedense kim olduğunu tam olarak kestremiyorum.önce acaba Keita mı diyorum? ancak hemen vazgeçiyorum.Yok! yok, bu mümkün değil. o olamaz.sonra kucağımda yavaş yavaş son nefesini de verirken, gözleri çekiyor dikkatimi.derin ateş moru rengiyle murasaki okyanusunu andıran gözleri var.mor mosmor ve öyle derin ki...
bir an durakladım.gözlerim nedense o sıra yanımda duran General Taishi'ye ilişti.dalgındı.nemli gözleri benim üzerimde takılıp kalmış gibiydi.sonra devam ettim:
ardından yanaklarımdan iki damla gözyaşı süzülüyor ve kendimi murasaki okyanusunun ortasında bir kırık sandalla yapayalnız buluyorum. ellerimde kızıl kıpkızıl npons taşı...
işte böyle, sürekli yinelenen gece ve gündüz bir an olsun gözümün önünden gitmeyen o kabus.
Bilge Atsumoto, etraflıca bir düşündü önce.sonra tam bir kelam edecekken birden tekrar dalıp gitti.bir müddet sonra:
Atsumoto- hala anlamadınız mı?
-... evet... anlamadım
Atsumoto- kader ağını çoktan ördü ekselansları.almış olduğunuz kararla Kraliçe Seira ve siz ekselansları npons birliğinin geleceğini belirlediniz.
-almış olduğum kararla mı?
(ancak ben henüz herhangi bir konuda herhangi bir karara varmış değilim...)
Atsumoto- hayır ekselansları siz kararınızı henüz var olmadan evvel Npons ruhu iken vermiştiniz.
(ne demekti şimdi bu?)aklım şimdi tamamen karmakarışıktı. var olan cevaplar bile şimdi anlıyorum ki aslında asıl soruymuş.
-şey peki ya o; beni kurtaran, hayatını hayatıma tercih eden kimdi?
-...
soru sormakla öyle meşguldüm ki şu an olduğum yeri farketmemişim.çölün ortasında general taishi ve bir kaç asker bi başımıza kalakalmıştık.karşımızda ise ne Atsumoto vardı ve ne de şu an Atsumoto'nun klubesindeydik.
sonra düşündüm;
(yani aslında ben 12 Npons'tan ateş ruhuydum. öyle mi?)
Spoiler:


En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
01 Ağu 2009 9:18, Değiştirme: 01 Ağu 2009 14:54 (Toplamda 1 kere)
Mavi Jüpiter Savaşçısı
Üye
Üye



Yaş: 35
Kayıt: 21 Tem 2009
Mesajlar: 72
Cinsiyet: Kız
Nerden: Bilgeliğin,Gizemliğin,Sezginin ve Bereketin Gezegeni: Jüpiter

Durumu: Çevrimdışı

Mavi Jüpiter Savaşçısı
Üye
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder
Devam arkadaşlar, çok iyi gidiyor.


Spoiler:

Spoiler:

PMM-SBJ
R.Y.K.
Düş Savaşçısı
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
01 Ağu 2009 11:04
fat old sun
Master Otaku
Master Otaku



Yaş: 28
Kayıt: 21 Hzr 2009
Mesajlar: 409
Nerden: I'm on the highway to hell
Teşekkür: 8

Durumu: Çevrimdışı

fat old sun
Master Otaku
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder
Özel Bölümler LANETLİ KRALİÇE


Karakterler




1. Özel Bölüm: Saraydaki Huzursuzluklar
Güneşin kavurucu ışıkları tüm şehri aydınlattı aniden. İnsanlar birer birer gözlerini açmaya başlıyorlardı, uyanma vakti gelmişti herkes için. İhtişamlı elbisesiyle evinin içinde gezinen bir bayan ise çoktan uyanmış gibiydi. Topuklu ayakkabılarının sesi birkaç koridor boyunca yankılandı ve sonunda ahşap kapılı bir odanın önünde durdu. Kapının ahşabının üzerinde pek çok cisim vardı. Öncelikle odanın sahibinin ruh haline göre değişen, son teknoloji bir resim vardı. Resimde bir savaş alanı resmediliyordu. Eğer odanın sahibi olan kişi öfkeliyse savaş alanındaki tüm savaşçılar ölü ve kanlar içinde olarak resmedilirdi. Mutlu ise, savaşçıların elinde zafer bayrakları dalgalanırdı. Bir başka resim ise oda sahibinin birkaç ay önce çekilmiş bir fotoğrafıydı. Elinde ışıklar saçan, uzun bir kılıç vardı ve kılıcın ucunu göğe yükseltmişti, yüzüne ise kurnaz bir gülümseme yerleştirmiş idi. Son olarak da odanın kapısına asılmış büyük ve elektronik bir tabela vardı. Sürekli içindeki yazıları değişen tabela sahibinin yazdığı mesajlarla doluydu “SAKIN GİRMEYİN!”, “ÖNCE KAPIYI ÇALIN”, “RAHATSIZ ETMEYİN” Bu yazılar kapının önüne gelmiş olan kadını durdurmaya yetmedi ve hızlıca kapıyı açtı. Odanın ortasındaki bir yatakta 10 yaşlarında bir çocuk yatmaktaydı.
“Uyan bakalım, kahvaltı vakti!” dedi kadın, çocuğa.
“Kalkmıyorum” diye inatçı bir şekilde konuştu çocuk yattığı yerden. Bir daha asla açmamak istercesine gözlerini sımsıkı yummuştu. Kadın onun bu küstah cevabı karşısında hafif şaşırsa da kendini toplayarak yeniden atağa geçti.
“Hayır, hemen kalkıyorsun! Yoksa bu hafta silahlarını elinden alırım” dedi öfkeli bir sesle. Çocuk aniden gözlerini açtı ve kin dolu bir şekilde kadına bakarak ayağa kalktı. Evet, bu onun en zayıf noktasıydı. Küçük bir çocuk olmasına rağmen konu silahlar olunca bir dahi kesiliyordu. Evlerinin avlusunda boş zamanlarını silahlarla antrenman yaparak geçirirdi, bir de her hafta sonu gittiği silah kursu vardı tabi. Silahları arasında özellikle en son aldıkları 360 derece dönen baltayı severdi. Onu ve diğer aletlerini kaybetmeyi asla göze alamazdı. Çocuğun ayağa kalktığını gören kadın zaferle gülümsedi ama susmaya niyeti yoktu anlaşılan.
“Bu kadar kaba ve küstah bir çocuk olma. Ailene karşı saygılı ol! Biraz önce odana yolladığım hizmetçileri kovmak da ne oluyor ayrıca? Bu kadar saygısızlaşırsan silah kursunu iptal etmem gerekecek”
Bu sözleri işitir işitmez çocuğun gözleri korkuyla büyüdü ve yalvaran bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
“Lütfen yapmayın! Elimden geldiğince size karşı saygılı olacağım, anne” dedi hemencecik. Kadın memnun olmuşa benziyordu. Yüzüklerle dolu elini çocuğun kafasına koydu.
“Aferin Lee” dedi çocuğa ve “Hadi kahvaltıya inelim” diyerek yürümeye başladı. Lee boynu bükük bir şekilde annesinin ardından yürürken aniden açılan bir kapı nedeniyle yolu kesildi. Upuzun saçları olan ve gözlerinden zeka fışkıran bir kızdı kapıyı açan.
“Huysuz Lee’cik uyanmış mı sonunda?” dedi ve gamzelerini ortaya çıkaran bir kahkaha attı. Lee sinirle “Kapa çeneni Shie!” diye haykırdı. O sırada onlardan birkaç adım ilerde olan annesi bunu duydu ve “Ablana adıyla hitap etme Lee!” dedi. Lee annesine karşı gelirse silahlarını yitirebileceğini hatırladı ve “Özür dilerim abla” dedi kendini zorlayarak. Shie bir kahkaha daha atarak ve Lee’yi sinirden kudurtan bir tekerleme söyleyerek oradan uzaklaştı.
“Küçük Lee huysuzlanıyor
Ablasına karşı çıkıyor
Annesi ona bağırıyor
Lee de ağlayıp zırlıyor”
Tekerlemeyi aklından çıkarmaya çalışarak, hareketli merdivenlerden aşağı indi Lee. Bu sırada dışarıdan evin ihtiyaçlarını alarak dönmüş olan bir hizmetçi biraz ilerde ışınlanarak belirmişti. Lee’nin annesi “Işınlanma için özel bir alan yaptırmak gerekiyor sanırım” diye mırıldanmaya başlarken kahvaltı salonuna ulaştıkları için ikisi de bir an durakladılar. Masadaki kişiyi görünce Lee olduğu yerde donup kalmıştı adeta.
“Ah, sanırım sana misafirimiz olduğunu söylemeyi unutmuştum Lee” dedi Lee’nin annesi. Hafiften kızaran Lee “Söylememiştin” dedi ve masaya doğru yürüdü. Bir yandan da ablasına bağırdığı zaman çileden çıkmış sesinin buraya ulaşmamış olduğunu umuyordu.
“Merhaba Lee” dedi misafir. Lee kıpkırmızı yanaklarla kıza bakarak “Selam Mimi” dedi. “Eh ben de yemeğimi bitiriyordum, sen de acele edip kahvaltına başlasan iyi edersin” dedi kız hafif kibirli bir şekilde. Lee hızlıca yemeğini bitirdi ve sonra kız ile beraber sarayın avlusuna çıktılar. Mimi henüz çok küçük bir kızdı fakat ileride ne kadar güzel olacağı şimdiden belli oluyordu. Avluda Lee ile beraber yürürlerken bir yandan da avludaki hizmetçilere selam veriyordu. Hizmetçilerden birinin küçük erkek çocuğu Mimi’ye kocaman gözlerle baktı, etkilenmişe benziyordu. Mimi bunu görse de çocukla hiç ilgilenmeyerek yürümeye devam etti.
“Ee ne bağırıp çağırıyordun yukarıda?” dedi Mimi. Sinirlenen Lee ne diyeceğini şaşırdı. Mimi’ye rezil olmak korkunç bir şeydi, en azından Lee için. Hemen bunu yüzüne vurur ve kavga çıkmasına sebep olurdu. Bu iki küçük çocuk hep böyle gereksiz konularda tartışıp dururlardı. “Seni ilgilendirmez küçük lady” dedi Lee ona. Mimi elini ağzına götürerek şok olmuşa benzeyen bir ses tonuyla cevap verdi. “Benimle böyle konuşamazsın! Biraz saray terbiyesine uygun davran, küçük saygısız!” Lee yumruklarını sıkarak “Ben senden dört yaş büyüğüm bücür, sen bana karşı saygılı ol!” dedi. Bunun üzerine Mimi bir şey demedi fakat saçlarını geriye savurarak ters yönde koşmaya başladı. Lee ise onun arkasından kötü bakışlar attıktan sonra sarayın kapısına doğru gitti. Şu küçük Mimi hiç de umurunda değildi.

Spoiler:


eski bonibonlardan kim kaldı ??????????? .... :s
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
02 Ağu 2009 20:39
Mari
Eternal Sailor Moon
Eternal Sailor Moon



Yaş: 16
Kayıt: 03 Şub 2008
Mesajlar: 2,867
Nerden: not honolulu for sure
Teşekkür: 417

Durumu: Çevrimdışı

Mari
Eternal Sailor Moon
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder
tabii cnm hiç usta deilsn
rpglere ne oldu XD
her neyse
tek ifade " Hayranlık Besliyor "

look at all of the damage you've done in time

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et  
02 Ağu 2009 21:01
fat old sun
Master Otaku
Master Otaku



Yaş: 28
Kayıt: 21 Hzr 2009
Mesajlar: 409
Nerden: I'm on the highway to hell
Teşekkür: 8

Durumu: Çevrimdışı

fat old sun
Master Otaku
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder
Sweet Witch yazmış:
tabii cnm hiç usta deilsn
rpglere ne oldu XD
her neyse
tek ifade " Hayranlık Besliyor "


Onlar kadar usta değilim ama Dil Çıkartıyor uu beğendin demek şaşırdım xD beklemiyodum beğenilmesini ^^'' arigatou bebek ^_~

eski bonibonlardan kim kaldı ??????????? .... :s
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
02 Ağu 2009 21:04
aki
Güzelliğin Savaşçısı
Güzelliğin Savaşçısı



Yaş: 35
Kayıt: 26 Ağu 2007
Mesajlar: 1,389
Nerden: Eİ-chan No Harem u.u
Teşekkür: 182

Durumu: Çevrimdışı

aki
Güzelliğin Savaşçısı
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder
ben kadar mı? ehu ehu teşekkür ettim Dil Çıkartıyor
yalnız sen belki benden öte akıcı yazıosun hakkaten akıcılığın çok hoşuma gitti
karakter tanıtımların da güsell
ve ben de gayet beğendim etkileyici olmuş Hayranlık Besliyor

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
03 Ağu 2009 8:29
fat old sun
Master Otaku
Master Otaku



Yaş: 28
Kayıt: 21 Hzr 2009
Mesajlar: 409
Nerden: I'm on the highway to hell
Teşekkür: 8

Durumu: Çevrimdışı

fat old sun
Master Otaku
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder
Çok saol aki-chan moralim düzeldi *_* Yeni bölümü büyük ihtimalle yarın koyamam ama sonraki gün koyarım ^.^

Spoiler:


eski bonibonlardan kim kaldı ??????????? .... :s
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
04 Ağu 2009 0:04
dArk JeaNNe
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 30
Kayıt: 16 Tem 2008
Mesajlar: 786
Teşekkür: 33

Durumu: Çevrimdışı

dArk JeaNNe
Ay Savaşçısı
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder

...
En sonunda siyah mücevherlerle süslü kapıya varmıştık.Kaliteli bir ahşap üstüne atılan siyah boya kapıyı duvarlarla birleştiriyor.Üstündeki altın işlemeli resimler ve parlak elmaslar kapının yerini belli ediyordu.Kapının yanına vardığımızda Keita’nın davranışlarında belli değişiklikler oldu.Gülen gözleri ser ve soğuk rüzgârları hapsetmiş bir çöl gibiydi.Ukala yüz ifadesi umursamaza dönmüştü.Artık arası beni takip eden bakışları şimdi kapıya odaklanmıştı.İşte şimdi o ‘Kral’ dı.Benim nefret ettiğim hain duygusuz taş kalpli bir adam olmuştu.Şimdi soylulara ettiğim bütün o iğneliyeci lafları ona da söyleyebilirdim.
Kapı açıldı ve yine siyah oda duvarlara sahip olan büyük odaya girdik.Gümüşi ışık üstümüzde ve karşıda havada parlıyordu.Bu ışık yüzlerinde salak bir ifade olan gereksiz soylular ve güç meraklısı cadı beni görüyor ve aynı kahrolası ışık yüzünden bende onların iğrenç yüzünü görüyordum.
Odanın ortasında boyu eninden kat kat uzun gümüş masa ve çevredeki duvarlarda yine işlemeler – gümüş- yukarıdaki yapma ışığı –ki Işık Krallığına lanet yaptıklarından dolayı sonsuza kadar ışıksız kalmışlardı- masaya yansıtıyordu.Odada birçok kapı ve geçit vardı –bizim girdiğimiz Kral için yapılmış olandı burada general soylular ve cadı giriyordu- ve bunlarda kralın görebileceği şekilde ayarlanmıştı.
Gümüş masanın üstünde siyah ve parlak işlemeler vardı.Toplantılarda gümüşi masa üstünde Krallığın işareti olurdu.Ancak kahvaltı ve ya yemekler için anlamsız işlemelerle süslü olurdu.Bu hayliyle bile çok lüks ve güzel gözüküyordu.Bu masada on bir sandalye eşlik ediyordu.Kral için olan en başta onun solunda general için sağında ne yazık benim için generalin hemen için cadı için ve geri kalan yedisi soylular içindi.Bu düzen ya da bu sayı 1 yıldan beri değişmedi ve ben kaldığım sürece değişmeyecek ya da bu sayı.Şimdi sadece iki sandalye boş görünüyordu.Benim ve yanımdaki salak için olanlar…
Keita hızla yerine geçti ve gözlerini Howl’a çevirip en son bilgileri istedi.Biraz sonra ben oturduğumda bana hızlıca bakıp tekrar Howl’a döndü.Ben ise ona bakmaya gerek duymadan o sırada servis yapan Netta’ya çevirmiştim bakışlarımı…Bana baktı ona en sıcak ve güzel gülümsememle teşekkür ettim.Bu davranışıma karşı utangaç kız hemen kızardı ve bana gülümseyerek mutfağa gitti.Ah…buraya yeni bir adet getirmiştim; ‘Teşekkür etmek’ Bana bakan soyluların kullanmadığı bir sözcük.Dalgın dalgın önümdekileri yemeye koyuldum.Masa her zamanki sıkıcılığını almıştı.Cadı soylularla tartışacak konu bulmuş zaten Howl da Keita’ya hala bilgi veriyordu.İçimi çektim; sıkılmıştım.Yüzümü ekşittim.Bu davranışım Howl’un dikkatinin bana yönelmesine neden olmuştu.
‘Günaydın Seira.Ne normal bir gün değil mi?’
Hemen ona baktım.Gülüyordu.Gülümsemesi yakışıklı yüzüne ne güzel de uyum sağlıyordu.Ona hemen gülümsedim.Beni ne kadar da iyi tanıyordu.Buradaki sıkıcı ve iğrenç yaşamıma heyecan katan tek arkadaşımdı.
Howl oldukça anlayışlı arkadaş canlısı ve nazik bir insandı.Bazen onunla bu iğrenç gezegende olduğumu unutuyor ve gülebiliyordum. Mekânda Howl varsa zaten tebessüm yüzümden eksik olmuyordu.
‘Bu gün normalden kötüye doğru yol aldı desek’
‘Hımm kim sinir etti bu agresif kızı?Tahminimce abim olabilir mi?’
‘Tam üstüne bastın Howl’ dedim Keita’ya söz hakkı tanımadan.Şimdi Howl’a biraz kızgındım.Agresif olduğumu biliyordum ama böyle sesli bir şekilde dile gelmesi utanç vericiydi.
Keita’ya baktım; yüzünde bozgun bir ifade görmek istiyordum.Tanrım!Bana bakıp sırıtıyordu.Ellerim kaşınmaya başlamıştı.Acaba onu boğarak kaç dakikada öldürebilirdim?
‘Neden güldüğünü öğrenmemde bir sakınca var mı?
‘Hayır, yok.Eğer sana eşlik etmem seni bu kadar sinir ettiyse her gün eşlik etmekten büyük zevk duyarım.’
Yo yo, hayır!Ne saçmalıyordu bu salak?Her gün mü?Onunla mı?Sinir krizinden ölmemi mi istiyordu?Pis gıcık…
‘Hayır, teşekkür ederim.Gerçekten yani senin her gün yüzünü görürsem…’Ters psikoloji denemek daha iyi olacaktır. ‘Fazla sevinirim sonra bir bakarsan, kim bilir…Hem ben baya geç kalkıyorum.Howl’un verdiği o önemli bilgileri daha erken öğrenmek isteyeceğinden kesinlikle eminim.’
Ne kadar saçma bir cümle kurmuştum.Gerçekten saçmalamıştım.
‘Hımm doğru söylüyorsun…’ Kazanmıştım.Ha ha!Şu geri zekâlı ‘Kral’ın yüzünü görmekten kurtulmuştum!En azından sabahları…
‘… O zaman seni daha erken kaldırmalıyım’
Kısa bir sessizlik oldu.Zafer dolu yüzüm şaşkınlığa dönüşmüştü.Ben mi? Erken mi? Ne diyordu bu adam ya.HAYIR! Geri zekâlı olman yetmiyormuş gibi bir de üstüne anormalsin sen.Anormal Geri zekâlı!
Yüzümü astım.Anlaşılmıştı; bu salaktan, ikiyüzlü hainden kurtuluş yoktu.Sandalyeden kalkıp kapıya doğru yürümeye başladım.İzim almaya gerek duymuyordum; sonuçta izin alacağım insan hem kişilik hem de asillik bakımından benden kat kat düşüktü. Zaten bunu da sırf onu sinir etmek için yapıyordum; ama hiçbir zaman umursamıyordu.
‘Seira…’ dedi; sesi sert ve soğuktu.
İlginç; belki de bu sefer sinir olmuştu.Memnun bir şekilde arkamı dönüp alaycı yüz ifademle ona baktım.
‘Evet?’
‘Öğlene doğru lütfen dışarı çıkma.’
‘Neden bu emre uymam gerekiyor?’
‘Bu gün soylularla toplantı var Seira.’ dedi Howl…Soylular…Buradakilerin on katı salak insanlar…Hırslarından dolayı bu gezegeni ve bu galaksiyi hiçliğe götüren kişilikler…Beni görünce hemen oracıkta öldürmeye çalışacak şahıslar…Ne olacağını gözümde canlandırabiliyordum; beni gibi savunmasız kıza karşı yaklaşık elli askerini getirip karşımda duracaklardı ilk önce.Sonra o elli askerin mezarını nereye kazacaklarını düşüneceklerdi.
‘Benim güvenliğimi bu kadar önemsemen beni oldukça şaşırttı.’
‘Aslında senin değil , korkak soyluların Seira.Anladığım kadarıyla senden baya korkuyorlarmış’ dedi Howl.Bu durumdan zevk alıyor gibiydi.
‘Hımm oldukça garip.Benim gibi tatlı şeker kızdan korkuyorlar öyle mi?O kadar korkunç muyum?’
Keita derin bir iç çekti.
‘Kesin gevezeliği Howl!Seira dediğimi yapacağından oldukça eminim.Bu yüzden iki asker ve Howl toplantıdan önce odanı kontrol edecek.’
‘Aslında…onları odama kadar yormaya gerek yok.Odama uslu uslu gideceğim ama bir şartla…’
Belki bu soylular ziyaretini değerlendirebilirim.Sonuçta her şeyi denemeye değerdi.
‘Evet; şartını söyle!’
Sesi baya bıkkın çıkıyordu.Zorluk çıkarmayı sevdiğimi biliyordu.
‘Sabahları direk buraya gelecek ve bana eşlik etmeyeceksin.’
‘Bunu yapamam; en azından toplantılar bitene kadar.’
‘Kimi koruyorsun onları mı beni mi?’
‘Elbette onları!’
Ya bu soylular korkağın önde gideniydiler ya da ben çok vahşi bir katildim.
‘Ben eşlik etsem Keita?’ dedi Howl bana göz kırparak.’En azından yüz metre yanımıza yaklaşamazlar ne dersin?’
Yüzümdeki zafer gülümsemesiyle bir saat önce geçtiğim kara kapıya doğru ilerledim.İşte normal gün güzele doğru ilerliyordum.Hızlıca mutfağa doğru yol aldım; bu gün çok şanslı bir insandım.

Spoiler:


Pasión de los cielos...
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
06 Ağu 2009 17:34, Değiştirme: 07 Ağu 2009 6:02 (Toplamda 1 kere)
Mari
Eternal Sailor Moon
Eternal Sailor Moon



Yaş: 16
Kayıt: 03 Şub 2008
Mesajlar: 2,867
Nerden: not honolulu for sure
Teşekkür: 417

Durumu: Çevrimdışı

Mari
Eternal Sailor Moon
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder
yapmicam Dil Çıkartıyor
şaka şaka
jeanne bu sefer okuyabildim fanfic bölümünü dieri çok uzundu

look at all of the damage you've done in time

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et  
06 Ağu 2009 18:05
Dady Longlegs
Lanetli
Lanetli



Yaş: 30
Kayıt: 10 Hzr 2007
Mesajlar: 448
Cinsiyet: Erkek

Durumu: Çevrimdışı

Dady Longlegs
Lanetli
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder
Paylaşım için teşekkürler.

üyeliğimin silinmesini istedim ama haalaaa silinmedi. artık ne zaman silinir bilmiyorum.
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
06 Ağu 2009 21:44
Mavi Jüpiter Savaşçısı
Üye
Üye



Yaş: 35
Kayıt: 21 Tem 2009
Mesajlar: 72
Cinsiyet: Kız
Nerden: Bilgeliğin,Gizemliğin,Sezginin ve Bereketin Gezegeni: Jüpiter

Durumu: Çevrimdışı

Mavi Jüpiter Savaşçısı
Üye
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder
Hey! Bu bölümler de çok güzeldi...


Spoiler:

Spoiler:

PMM-SBJ
R.Y.K.
Düş Savaşçısı
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
22 Ağu 2009 2:01
dArk JeaNNe
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 30
Kayıt: 16 Tem 2008
Mesajlar: 786
Teşekkür: 33

Durumu: Çevrimdışı

dArk JeaNNe
Ay Savaşçısı
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder
ehem ehem okuyucular için güzel bir sözlük hazırladık...
Hikaye ilerledikçe sözlük sayfalarımızda çoğalacaktır.





bunsan sonra sözlük eklendiği zamanlarda ilk sayfaya koyacağım.Oradan bakarsınız artık...

Pasión de los cielos...
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
22 Ağu 2009 11:13
dArk JeaNNe
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 30
Kayıt: 16 Tem 2008
Mesajlar: 786
Teşekkür: 33

Durumu: Çevrimdışı

dArk JeaNNe
Ay Savaşçısı
NPONS Konu: Yanıt: NPONS
Alıntıyla Cevap Gönder

...
Öğlene kadar her şey güzel geçti.Ben Netta ve miniğim Hinam ile bahçede dolaştık durdu; eğlenceliydi.Ancak öğleden sonra ilk uzay aracını gördüğümde ayaklarımı odama sürümeye başladım.Ne sıkıcı bir olacaktı.Acaba birkaç soyluya ‘Böö’ falan mı desem?Baya korkacaklardı; doğru ya onlara göre ben gözünü kan bulamış bir prensestim.Sanki daha önce yüz kişi filan öldürüp gelmiştim.Küçücük bir kahkaha attım; ne kadar kötüydüm! Kötü Seira!
Odama geldiğimde umursamaz bir şekilde kapıya yaslanmış gülen gözlerle bana bakan karizma Howl’u gördüm.Yüzüm tebessüm ile aydınlandı ve adımlarımı sıklaştırıp iki-üç adım ötesinde durdum.
Gülümseyerek ‘Günün nasıl geçti Seira-chan? Güzele ilerliyor mu bari?’
Seira-chan demişti; beni kızdırmak için yapardı beni.Gıcıklığı tutmuştu.
‘Evet diyebilirdim ta ki seni görünceye kadar!’
‘Hımm yüzündeki bu bıkkın ifadenin şu biraz önce inen E60 olduğunu düşünüyordum’
E60’lar savaş için tasarlanmış uzay araçlarıydı.Oldukça tehlikeli bir araçtı ki yıkım aracı denebilirdi.Zamanında bundan baya üretilmişti üstün özellikleri yüzünden..Hala da kullanıyordu.Bunları pek sevmiyordum özellikle de armasını Kara Büyü olunca…
‘Belki onunda küçük bir katkısı olabilir.’
Bir adım yaklaştı.Ağır ve güzel parfümü burnumda hoş hisler bırakıyordu.
‘İstersen bu sıkıcı hayatına birazcık heyecan katabilirim’
‘İstemez, kalsın.Senin heyecan olduğunda ne kadar mantıksız olabileceğini biliyorum.Eh ayrıca düşündüğümü düşünüyorsan Keita soylulara ‘Böö’ yapmamam için uyardı.’ Deyip odama doğru ilerlemeye başladım.Tam içeri girecekken kolumdan tutup beni durdurdu.
‘Sence saçlarını siyah yapmak için ne kadar güçlü büyüye ihtiyacımız var?’
‘Saçlarımla ne sorunun var senin?’ dedim ters ters.
‘Eh böyle sarı sarı gidersen Lordlar seni hemen tanır?’
‘Nereye gidersem?Ne saçmalıyorsun sen?’ Ona deli olup olmadığını sorgulayan gözlerle baktım.Beni pek de ciddiye almış değildi.
‘Bana o şeklide bakma!Delirmiş falan değilim’
‘Eminim ki değilsin’
‘Toplantıya sarı saçlarını sallayarak gidecek değilsin değil mi?’
Aha! İşte korktuğum başıma gelmişti.Yine manyak düşüncelerinden biri.Toplantıda yakalanırsam ne olacağı hakkında bir fikri var mıydı? Öldürebilirdim ya da işkence ya da rezil etme…Her biri ayrı ayrı gözümün önüne geldi. Tanrım! Keita’nın hiddeti ve benim umursamazlığım…Katliam mı olurdu yoksa komedi oyunu mu?
‘Toplantıya gizlice giremem.Keita hemen beni tanır…Çok riskli!’
‘Tüh öyle mi! Demek korkuyorsun, çok yazık Işık Prensesi!’
Sinirlerime dokunuyordu.Böyle yapacaktı.Korkak değildim ama…Kahretsin, seni gıcık şey!
‘iyi iyi gideceğim.’
‘eh bu kadar ısrar ediyorsan..’
Sinir…Seni öldürmeden önce bir ateşe atmak gerek.Ah tanrım!Keita’ya olan hıncımı bu salaktan çıkarmalıydım.Pis gıcık…
Hemen arkasına sakladığı siyah pelerini verdi.Hızlıca giydim.Ardından güçlü bir büyü yapıp saçlarımı siyaha çevirdi.Böyle çok çirkin olmuştum, bunu hissedebiliyordum.Yüz ifadesi önce karamsar bir hal aldı ve daha sonra tebessüm ile aydınlandı.
‘Ne var çok mu komik oldum?’
‘Yooo ne alaka.Lordlar seni bu güzelliğinden hemen tanıyacaklar bence.Çok güzelsin…..Hala…’
Kızardım ve başına sert bir yumruk indirdim.Acıdı taklidi yaparak devam etti.
‘Netta olacaksın tamam mı?’
Şaşırdım.Üstümdeki bu karanlık pelerinle bile Netta’dan oldukça farklı gözüküyordum.Bir kere ondan uzun ve zayıftım.Beni tanıyacaklardı…Belki de o toplantı benim ölümüm olacaktı…Yüzümdeki endişeyi görüp beni rahatlatmak için konuşmaya başladı.
‘Merak etme!Kimse seni tanıyamaz.Lordlar…Imm.Lordlar Netta’tanın kim olduğunu bilmiyorlar.Keita….Zaten dikkatini ona vermemiştir.Cadı ise..’
İşte en büyük sorun oydu; güç meraklısı cadı Irina…Beni hemen fark edecekti bunu biliyordum.Of Tanrım! Bu toplantıdan sağ çıkmam oldukça imkânsızdı.
‘Cadı seni orada olmanı istiyor…Nedenleri varmış’
Cadı mı?Beni mi istiyormuş..Oldukça garipti.Benden nefret eden bir kadın nasıl önemli bir toplantının içinde bir casus gibi-ki kesinlikle öyle gözüküyordum- orada olmamı ister ki?
‘Bu oldukça tehlikeli olacak’
Elinin tersiyle yüzümdeki inatçı saçları yüzümden çekerken gülümsedi.
‘Merak etme ben orada olacağım, güzelim’
Elini aldığım gibi sert bir şekilde büktüm.Başına hızlıca ve kuvvetlice bir yumruk ve sonuç; acı dolu bir inleme…
‘Diline ve eline sahip çık Howl!Yoksa bir daha konuşamayıp o elinle hiçbir şey tutamazsın!’
Bana bu şekilde dokunması ve bu şekilde konuşması oldukça sinirime gitmişti.Şu anda onu içimdeki hiddetle gebertebilirdim.Bana baktı yüzü acıdan buruşmuştu.
‘Emretmek ve ya tehdit etmek senin doğanda var değil mi?’
Sinirli bir şekilde ona baktım.Bana öyle tatlı bakıyordu ki özür dilememek için kendimi tutmak zorunda kaldım.
‘Howl!’
‘Tamam, haydi bir yerimi kırmadan git!’
Özür borcum vardı bunu biliyordum ve belki bu toplantıdan çıkamayacaktım.Tatlı tatlı ona gülümsedim.
‘Teşekkürler Howl..Bu arada özür dilerim…’
Deyip ağzı açık bir şekilde onun yanından hızlıca ayrıldım.Hızlı hızlı yürümeye başladım.Mutfağa geldiğimde Netta’ya çok teşekkür edip geçitlere doğru yöneldim.’
Bu toplantı benim için önemliydi; buradan kaçışımı sağlayabilir, Shin’in nasıl olduğunu öğrenebilirdim.Belki de buradan aldığım bilgileri onlara verebilirdim.
Şu an her şey bana bağlıydı.Bir düzine hizmetçinin bulunduğu sıranın sonuna geçtim ve beklemeye başladım.Tek isteğim heyecanımı ya da sinirimi –burada duyacaklarımdan dolayı büyük ihtimal sinir krizi geçirebilirdim- kontrol edebilmekti.Heyecanım sorun değildi ama sinirim?İşte burada çok büyük bir soru işareti vardı.
Sabah girdiğim siyah süslü kapı açıldı.İşte toplantı başlıyordu.

Spoiler:


Pasión de los cielos...
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
22 Ağu 2009 11:24
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, Sonraki
2. sayfa (Toplam 3 sayfa) [ 32 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız