Yaş: 31 Kayıt: 09 Hzr 2007 Mesajlar: 2,406 Cinsiyet: Kız Nerden: fiziksel olarak Antalya, ruhsal olarak Satoshi'min yanından *.* Teşekkür: 33
Durumu: Çevrimdışı
umi Efsane Üye
Konu: Yanıt: 18 Ağustos - Benimle Paylaş!
Eski bir hikayeye göre bir gün, oldukça hasta olan bir adam tekerlekli sandalyeyle, cam kenarındaki bir yatakta yatan başka bir hastanın bulunduğu hastane odasına getirilir. İki hasta arkadaş olduktan sonra, cam kenarında yatan hasta saatlerce pencereden dışarısını seyredip yatalak arkadaşına dış dünyanın canlı tasvirini yapar. Bazı günler hastanenin karşısındaki parkta ağaçların ne kadar güzel göründüğünü ve rüzgarda nasıl dans ettiklerini anlatır. Bazı günler de, hastanenin etrafında yürüyen insanların neler yaptıklarını bire bir anlatarak arkadaşını eğlendirir. Ancak zaman geçtikçe yatalak hasta, arkadaşının ona anlattığı güzellikleri bizzat göremediğinden hayal kırıklığı yaşamaya başlar. Gitgide ondan hoşlanmamaya başlar, nihayetinde de ondan iyice nefret eder.
Bir gece, kötü bir öksürük krizi esnasında cam kenarında yatan hastanın nefesi tıkanır. Diğer hasta düğmeye basıp yardım çağırmak yerine, hiçbir şey yapmamayı tercih eder. Ertesi sabah, camdan dışarıda olan biteni anlatarak arkadaşını mutlu etmek için onca çaba göstermiş olan hastanını öldüğü açıklanır ve sedyeyle hastane odasından çıkarılır. Diğer hasta vakit kaybetmeden yatağının pencere yanına yerleştirilmesini rica eder ve hemşire bu ricasını kabul eder. Ama adam camdan dışarıya baktığında gördükleri karşısında derinden sarsılır: Pncere tuğla bir duvara bakmaktadır. Eski oda arkadaşı canlandırmaya çalıştığı o inanılmaz manzaraları, sadece arkadaşını zor zamanlarında biraz rahatlatmak için sevgisinin bir göstergesi olarak hayal etmiştir; ona çıkarsız bir sevgi sunmuştur.
bu yazıyı bana merkür prensesi yolladı teşekkürler
Yaş: 39 Kayıt: 08 Hzr 2007 Mesajlar: 1,194 Nerden: Ay Krallığı Teşekkür: 142
Durumu: Çevrimdışı
prenses serenity Sevgi'nin Koruyucusu
Konu: Yanıt: 18 Ağustos - Benimle Paylaş!
prenses serenity yazmış:
Aquamarin=> Sen var ya... Ağlattın beni... Çok kötü oldum çok güzel bir şey...ifade etmek zor gerçekten ama bunu benimle paylaştığın için çok teşekkürler... Çok güzel bir hikayeydi...(Bana bir Aşk Hikayesi gönderdi...)
hikaye
Spoiler:
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da
kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adama "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep... Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten.... Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...." Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...
Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...." "Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları adına nasıl sarıldığını gördü adamın...
Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...
İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.
Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..."
Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:
"Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
Ayrıca*-*
Gece yıldızı=> Gönderdiğin kedi çok şeker Ama aşk hikayesinin yerini tutamaz sanırım*-* Ama çok şekerrrrrrrrrrrrrrr Teşekkürler
Ayrıca*-*
Pretty Angel=> Bana çok özel bir sırrını açtı*-* Photoshop için bruslarla ilgili bir site verdi*-* ama onu burda veremem*-*Ve bu gerçekten özel bir şeydi*-* Çünkü daha önceden istiyordum yeni değişik fırçalar sağolsun onun sayesinde koca bir site biliyorum artık teşekkürler pretty Teşekkürler Ayrıca ufak tefek resim ve videolar paylaştığı için
gezegensavascilari=> Oldukça güzel bir hikaye paylaştı benimle Ama ben o hikayeyi daha önce okumuştum*-* Ama yine de teşekkür ederim
merkür prensesi=>Bana ilk önce Vanessa Hudgens'in Say Ok parçasını paylaştığı sonrada güzel bir hikayeyi paylaştığı için merkür prensesine Şarkı çok güzel Ve hikayede oldukça hoştu
hikaye
Spoiler:
Eski bir hikayeye göre bir gün, oldukça hasta olan bir adam tekerlekli sandalyeyle, cam kenarındaki bir yatakta yatan başka bir hastanın bulunduğu hastane odasına getirilir. İki hasta arkadaş olduktan sonra, cam kenarında yatan hasta saatlerce pencereden dışarısını seyredip yatalak arkadaşına dış dünyanın canlı tasvirini yapar. Bazı günler hastanenin karşısındaki parkta ağaçların ne kadar güzel göründüğünü ve rüzgarda nasıl dans ettiklerini anlatır. Bazı günler de, hastanenin etrafında yürüyen insanların neler yaptıklarını bire bir anlatarak arkadaşını eğlendirir. Ancak zaman geçtikçe yatalak hasta, arkadaşının ona anlattığı güzellikleri bizzat göremediğinden hayal kırıklığı yaşamaya başlar. Gitgide ondan hoşlanmamaya başlar, nihayetinde de ondan iyice nefret eder.
Bir gece, kötü bir öksürük krizi esnasında cam kenarında yatan hastanın nefesi tıkanır. Diğer hasta düğmeye basıp yardım çağırmak yerine, hiçbir şey yapmamayı tercih eder. Ertesi sabah, camdan dışarıda olan biteni anlatarak arkadaşını mutlu etmek için onca çaba göstermiş olan hastanını öldüğü açıklanır ve sedyeyle hastane odasından çıkarılır. Diğer hasta vakit kaybetmeden yatağının pencere yanına yerleştirilmesini rica eder ve hemşire bu ricasını kabul eder. Ama adam camdan dışarıya baktığında gördükleri karşısında derinden sarsılır: Pncere tuğla bir duvara bakmaktadır. Eski oda arkadaşı canlandırmaya çalıştığı o inanılmaz manzaraları, sadece arkadaşını zor zamanlarında biraz rahatlatmak için sevgisinin bir göstergesi olarak hayal etmiştir; ona çıkarsız bir sevgi sunmuştur.
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız