Yaş: 31 Kayıt: 24 May 2011 Mesajlar: 1,239 Cinsiyet: Erkek Nerden: ... Teşekkür: 550
Durumu: Çevrimdışı
OleSea Aşk'ın Koruyucusu
Konu: Yanıt: ...Jasmin ...
hp*star yazmış:
sırf senin ff nin yeni bölümüne bakabilmek için,uzun zaman sonra girdiğim forumda böyle bir mesajla karşılaşmak üzdüyse de aynı fikirde olduğumuzu görmek biraz olsun teselli ediyor.
forumdan olmasa bile sonra mutlaka görüşelim Olea.
Kalbim seninle dostum (:
Bana özelden telini atarsan daha mutlu olurum.
Malum,msn ,facebook kullanmıyorsun,ki ben de yakında bunlara zaman ayıramayacağım.En azından telefondan sana ulaşabilirim değil mi
Bölümü yayınlamadım çünkü bu düşüncem uzun zamandır kafamda vardı,yine de forumun gidişatı adıma daha önemliydi.Kararımdan emin olmak,tam anlamıyla''öyle olacak''demek adına cesareti bulmam gerekiyordu.
Seninle aynı fikirde olmak bir onurdur.
Elimden gelenin en iyisini yapacak,senin düşüncelerini haksız çıkarmayacağım;yanımda olup da yazmam adına verdiğin o harika önerilerini asla unutmayacağım.
Teşekkürler..
Siyah Kelebek kadar olmasa da Lucien-Jasmin'i de iyi bir şekilde,benden bekleneceği şekilde bitirmek görevim bilirim.
Forum dağılıyor muhabbetleri hep olur benim için rutin bir muhabbet oldu...ha durgunlaşınca elbette ben de üzülüyorum ama bazı döneler var insanların yoğun olduğu...mesela ben şu an normalda makale yazıyorum doktora için ama kontrol edeyim dedim forumu. Aslında zaten hergün kotrol ediyorum bakmayın siz yazmadığıma birçok kişi de böyle giriyor bakıyor çıkıyor... bu ay hem mezuniyetler hem sınavlar filan var haliyle durgun. Bir de şey olur belli dönemlerde birileri bırakır forumu başkaları gelir olur böyle şeyler. Eh bir de sailor moon hakkında yıllar boyunca yaptığımız yorumlar var üstüne eklenecek çok orijinal bir şey yok. Ha farklı uygulamalarda sm ile ilgili şeyler yapıyoruz. Ona da herkes yanaşmayabiliyor biraz fazla emek gerektirdiği için. Çünkü vakit de alıyor... Bunların dışında aslında forum tenhadan ziyade sessiz şu an bir de ülkenin surumu var malum. Kimse foruma girecek havada değil. Herkes facede durumları konuşuyor filan. Her şey normalleştiğinde ve yazın belli bir dönemi ile okul döneminin başlarında hareketlenir forum. Ben de elimde ngeleni yapacağım. Bir de şöyle bir gerçek var. Kimse yok kimse yok deyip biz de yok olursak haliyle kimse olmaz Yani böyle işte durum...
Hikayeye gelince çok fazla takip edemedim ama ilk fırsatta bakacağım *-* pekala iyi sabahlar forum
Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
SaILoRSuN : "Hayallerimin gerçeğiniz olması dileğiyle..."
14 Hzr 2013 4:58
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): Kohana Mai, OleSea
OleSea Aşk'ın Koruyucusu
Yaş: 31 Kayıt: 24 May 2011 Mesajlar: 1,239 Cinsiyet: Erkek Nerden: ... Teşekkür: 550
Durumu: Çevrimdışı
OleSea Aşk'ın Koruyucusu
Konu: Yanıt: ...Jasmin ...
Ben de seninle aynı fikirdeyim.Yine de ,dediğin gibi böyle olması can sıkıcı.
Ülkenin durumu ayrı konu..
Elbette ben de uğrarım ancak zamanım olacak mı bilemiyorum.
Hikayeye gelirsem..umarım beğenirsin Sailorsun-sama.
Teşekkürler
14 Hzr 2013 6:46
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): Kohana Mai, SaILoRSuN
ercan Misafir
ercan Misafir
Konu: Yanıt: ...Jasmin ...
Bu forumu çok sevdim herkes bilsin sadece burda çok iyi dostluklarımda oldu hepinizde eşine az rastlanır nadir insanlarsınız sizleri ve bu forumu seviyorum bir çok siteye üye oldum ama venüs forum gibi sıcak bir forum bulamadım
Ole bu kararına üzüldüm bunun sebebi siteye girmeyen insanların birçok sebebi olabiliyor.Bende üzülmüyor değilim sitenin durgunlaşmasına ama bu kararını saygıyla karşılasamda içimdeki derin hüznü yok edemiyorum.Sınavlar,finaller vs. sebeplerle girememelerini suçlayamayız insanları.Dahası sen gönüllerin tahtına oturmuş kişilerden birisin seni seven ya da yazılarını seven seni takip edecektir senin haberin olmadan.Ama bu kararla takip edemeyecekler,takip edemeyeceğiz.Face ,twitter vs. şeyler olsada bu site öyle kolay kolay unutulmaz.Bu forum bir aile gibi.İnsanlar siteye girmiyor diye hiç girmeyeceklerini söyleyemeyiz değil mi?Umarım bu düşüncenden vazgeçersin.Vazgeçmesende önemli değil.Yinede şunu bil ki seni ve fanficlerini her zaman sevdiğimi bil.
Bana bir kelime söyle sonsuzluğa ulaşan.
Bana bir hikaye anlat asla unutulmayan.
Bana bir gökyüzü göster karanlıktan daha koyu olan.
Bana bir hayal ver zamanın kalbini kıskandıran.
15 Hzr 2013 13:21
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): OleSea, Kohana Mai
OleSea Aşk'ın Koruyucusu
Yaş: 31 Kayıt: 24 May 2011 Mesajlar: 1,239 Cinsiyet: Erkek Nerden: ... Teşekkür: 550
Durumu: Çevrimdışı
OleSea Aşk'ın Koruyucusu
Konu: Yanıt: ...Jasmin ...
Uzun zaman sonra burada olmak ne hoş...
Prensesbenim..merajını düşüneceğim.
Açıkçası ''özetleme''kararını aldığımdan beri bana ulaşabilen ve Jasmin'i okuyan kim varsa tepki yağdırdı.
Ben de bunu oylamaya sunmaya karar verdim. Sanırım en doğrusu bu.
Bu gecemi ,normalde yazmayı planladığım şekilde bölüm özetleriyle ilgilenmeye ayırdım. Buradaki karara göre hareket edeceğim artık...
Herkese teşekkürler.
10 Tem 2013 3:13
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Kohana Mai
OleSea Aşk'ın Koruyucusu
Yaş: 31 Kayıt: 24 May 2011 Mesajlar: 1,239 Cinsiyet: Erkek Nerden: ... Teşekkür: 550
Durumu: Çevrimdışı
OleSea Aşk'ın Koruyucusu
Konu: Yanıt: ...Jasmin ...
Uzun zaman sonra yazmaya başladığım yeni Jasmin bölümünün yazdığım kadarını yayınlayacağım. Bölüm çok uzun olacağı için -bir manada olayları ilerletmek adına- olayların biraz daha ilerlemiş olacağı bu uzun bölümü ikiye bölüp öyle yayınlama kararı aldım.
Umarım beğenirsiniz..
Desteğini eksik etmeyen,okuyan,zaman ayıran herkese şimdiden teşekkürler.
Bir Önceki Bölümün Sonu:
‘’…
Ateşe dalmış donuk gözlerimi,boş düşüncelerimi dağıtan bu sese teslim ederek babamın yanıma geçmesi için yer açtım,merhamet ettiğim kişiden nefret ediyordum.
Arkamdan bana sarılmış olan babam ve üstümüzdeki bu iki battaniye ile soğuktan kurtulabilirdik.Küçük Hime’nin üstündeki o yorganları düşününce ,üşümesi muhtemel bile değildi.
Ateşe daldığım bir sırada:
-Neden ateşe baktığın gibi,bana hiç bakmadın?..
Gözlerimi babamın gözlerine çevirip baktım;bir şeyler ters gidiyordu..’’
Yeni Bölüm Şimdi düşününce nasıl bir dünyada yaşadığımı bilmiyorum. Aslında ’’dünya’’ denen, adı insan takması olan bu gezegenin tam anlamıyla çöplerden oluştuğu kanısındayım ;’’Bu gezegendeki ruh haricindeki hiçbir şey canlı değildir….’’diye konuşmasına devam eden ünlü kişi de dediğim şeyi doğrular gibi ne dersiniz?
Ne olduğumu bilmiyorum. İnsanlar toprak veya maymundan gelmelerini çok umursuyor; ikisi de topraktan gelme değil midir ;daha doğrusu: ikisi de aynı yere gitmiyor mu?
İnsanların içlerine çekilip dertleriyle boğuşmalarına çok şahit oldum, ne için var olduğumu da bilmiyorum, izlemekten başka bir şey yapamayacakmışım gibi çünkü..
Bu gezegende, böyle bir kişiyken ne işe yaradığımı bilmiyorum; kırıp dökmek, acıtmaktan başka…
‘’Ve…’’…
‘’Acıyordu.’’…
‘’Onun canı ‘’acıyordu’’.’’…
-Anlamadığım o kadar çok şey var ki ba…
-Kızgınsın .
Susup nefesimi içimden uzun bir iç çekişle serbest bıraktım.Kızgın mı? Hayır…hissettiğim şey kızgınlıktan çok daha öteydi;nefretti.
-Bu şey..kızgınlıktan öte…
Bana iyice yaklaşıp alnıma dudaklarını bastırırken , elmacık kemiklerime ilişen iki damlayı hissedebiliyordum;
-Derler ki Lusien..’’Nefret sıkıştırılmış sevgiden ibarettir.’’…Eğer ki bir umudum olmasaydı,sanırım tüm bunlara cesaret edemezdim..
Başımı onun göğsüne yaslayıp gözlerimi kapadım.Nefesini duyabiliyordum,nefesini hissedebiliyordum,sıcaklığını,duygularını…
-Sana acı veren şey nefretim değil..Sana acı veren şey : elimi tutabiliyor,bana sarılabiliyorken hatta gülümseyebiliyorken seninle,içimde sana karşı sevgi beslemediğimi bilmek..Bana dokunabiliyorsun ,soluyamıyorsun ancak;içine alamıyorsun.
Peki neydi gerçeğinde sevgi?
Neydi aşk,
Korku neydi?
İnsanlar ne hissettiğini bilmeden,hissettiklerini söylüyorlar.Soyut bir şeyi,kalıplaştırmak kadar mantıksız bir şey daha görüşmüş müdür?
Bu benim için bir kutuya sığamayacak hatta kutuyu patlatacak kadar fazla eşya (veya her neyse) doldurmak gibiydi:onların anlattığı şeyler,o kelimelerden taşıyordu.’’Kelimeler’’taşıyamıyordu onların gerçekliklerini ve insanlar ‘’kelimelerin’’mahiyetlerini bilmeden kullanırlar kendilerini kaldırabileceklermiş gibi.
Dakikalar önceki durumu nasıl dağıtacağımı bilemeden çıkmıştım yukarıya ve şimdi de inemiyordum.Birden bir şarkı yankılanır oldu evde:
‘’Kulaklarım patlıyor sessizliğinden,
Yorgunluğundan ölüyorum..
Sinekler yapışıyorlar vücuduma gitmiyorlar,yayılıyor kanları vurduğumda..’’..
Tanıdık olan tınıyla aşağıya düşüncesizce,çekime karşı koyamadan inerken buldum kendimi.
‘’Bazen ne yaparsan yap,
Olmuyor bazen…
Bazen..
Ne yaparsan yap;olmuyor bazen…’’…
Babamın da eşlik ettiği bu şarkıyı elindeki içkisi tamamlıyordu.Son basamakta öylece kalakalıp ,fırtınaya ,fırtınanın ortasındaymışçasına bakan babama baka kaldım.Ardından basamağa adım atmaya hazırlanırken şarkıya eşlik eden bir ses daha belirdi havadaki şarkıda;
‘’Bir yapbozu tamamlarken bakıyorum
Büyük parçam eksik;
Kalbin olduğu…’’
Ayakları masanın üzerinde olan beyaz takımını ilk defa bu kadar dağılmış gördüğüm adam ,salaş haliyle bana bakıyordu arkaya eğmiş olduğu başıyla.Bana neler oluyordu bilmiyorum;bunca zamandır yaşıyorum ama sanki boşuna çünkü aslında bunca zaman hiçbir şey öğrenememişim gibi..
Nameler sürerken babam yerinden kalkıp beni es geçerek merdivenlerden yukarı çıktı,odasının ışığına bastığını duydum ; ardından çarşafının ,ne tür duygularla çektiğini belirten o hışırtısını.Hava konuşuyordu,hava sakindi ama endişeli..
Hava yavaşça bana ilerleyip dokunuyordu,gözlerime bakıp beni süzüyordu.
Gözlerimden kim olduğumu anlayamayan hava bu defa bedenimi sarıyor ve beni yok etmek istermişçesine içine alıyordu.
Ardından içime girip içimde yok oluyordu..
Yanan şöminenin yanına melodiyi mırıldanarak gittikten sonra etrafı toplamaksızın oturdum.Kız uyuyordu,yukarı götürmeli miydim?
Bu fikirden vazgeçip onu izlemeye başladım.Saçlarını..masum suratını..
‘’Masum olmak ‘’neden şey neydi pekala?
Masumluk doğduğumuzdaki o ,şuan birçok insanın yapmak adına bin bir uğraş verdiği ‘’beyin susturmak’’olayından başka neydi?
Bir şeyi bilmezsek,masum mu oluruz?
Bir şeye kalkışmazsak?...
Savaşmazsak?...
Kim masumdur,kime göre ne masumdur?
Babamın içki bardağını alıp elimde çevirmeye başladım.Gökgürültüsü eşlik ediyordu şarkıya.Bir fırtına ancak bu kadar güzel uyabilirdi bir şarkıya ve bir kelime bütünü ancak bu kadar ağır gelebilirdi bir insana…
Annem müziğe bayılan bir kadındı, Teoman’ı da çok dinlerdi. Babam ile bu şarkıyı defalarca söylediklerine şahit olmuştum ve şimdi kafamın içinde ‘’annem’’ dediğim o kadının sesi yankılanmaya, içmeden sarhoş etmeye başlamıştı beni.
‘’Artık yalnız senin için üzülüyorum,
Bitti..
Bitti..
Zor oldu ama bitti..’’..
-Çok güzel söylerdi… kelimeler dudaklarımdan betona çakılırmışçasına çıktı. Arkamdaydı, onunla, tanımadığım hatta kimsenin görüp-duymadığı bu adamla konuşmaktan ne memnundum ne de memnun değildim. Belki deliriyordum , oysa o an tek düşündüğüm; ‘’ ağızımdan dökülen’’ şeylerdi.
‘’Benim de zaten hiç gücüm yok
Yüzüm yok
Hiç umudum yok.
Ama bil ki farklı bir hayaldi ,
İşkenceydi bazen,
Bazen çok güzeldi.
Ama anlıyorum sesinden kurtulmuşsun sen,
Nokta konmuş ve bitmiş ‘’en güzel hikayem..’’ ‘’..
Siyah gömleğinin birçok düğmesi açık ,kolları gelişi güzel katlıydı. Saçları, ne çok uzun ne çok kısaydı, ilk defa bunca dağınıktı. Gözlerinden ateşler fışkırıyordu; belki de bana öyle geliyordu.
Şarkının bitmesiyle, ağaçların yağmurla olan dansı ile şömineden gelen çıtırtıların melodisiyle baş başa kaldığımı , tüm o anıların birden içimden sökülüp atıldığını hissediyordum. Çok boş, çok yalnız bir o kadar da kalabalık…
Ayağa kalkıp evde dolanmaya, mutfakta veya evin herhangi bir kısmında dağınıklık varsa toparlamaya başladım. Ev topluydu, yine de…
Yine de ben içimdeki bu şeyi durdurmak için oyalanmaya çalışıyordum. Zaten en iyi olduğum iş temizlikti, evin odam dışındaki her yeri bal dök yala olurdu ve bu annemin gurur duyduğu bir özelliğimdi diyebilirim.
Annem çok güzel bir sese sahipti, piyano çalmaya bayılan ,sanatla ruhunu okşayan biriydi. Beni hep piyanosunun üzerine oturtur ve sorardı ‘’Bugün ne çalalım?’.. Ona hep aynı cevabı verirdim :’’ Twinkle Twinkle Little Star’’ ..
Çok koyu bakan o gözleri, müzikle birleştiğinde evreni anımsatıyordu bana. Ondaki, annem olması dışında bir şey, birçok şey beni ona hayran bırakıyordu. Ona tapıyordum ve onun gibi biri olmak içim her şeyi yapabilirdim. Nadiren çıktığı konserlerde ,geceyi süsleyen Ay’ı kıskandıracak bir ışıltısı oluyordu, kollarını sallayışı insanların yüreklerini hoplatırdı ,kırılacakmışçasına narin görünmesi sebebiyle.
Bazen ise geceleri evimizin çatı katında oturmuş buluyordum onu. Mevsimi belli olmayan bir oturuştu bu , aynı şekilde otururdu birkaç minik farkla; bir kahve, soğuk ise yorgan ,sıcak ise de bir yelpaze.. Mevsimsiz otururdu orada işte, yerde o parkelerde bir bacağını dizden bükerek çekmiş diğerini uzatmış olurdu, sırtı her zaman dik ve kolları bir hanımefendi gibi önde; nazikçe.. Ay ışığında dans eden saçları onu resmedilemeyen bir tabloya bürüyordu.
Onun o güzelliğini, nezaketini asla kıskanmadım. Tek dileğim onu memnun edebilecek biri olabilmekti; yapabildiğim de söylenemezdi… Okul notlarım her zaman çok düşüktü ama konu yemeğe, temizliğe geldiğinde benden iyisi de yoktu. Her zaman ‘’Odan eve, karakterine hiç uymuyor Lucien!’’ diye itiraz ederdi. Bana hiçbir zaman bağırmadı; vurmadı da. Gerçi ben de öyle ‘’şımarık’’ denilebilecek biri de olmamıştım hiç.
Bu ev de , annem ile küçüklüğümden beri neredeyse her boş vaktimiz olduğunda geldiğimiz evdi. Son bir-iki sene gelemediğimizden ötürü olsa gerek anımsayamadım olduğum yeri.
Hiç unutmuyorum, balık hafızama rağmen, yine böyle bir gecede babam ve annem oturmuş şömineyi izliyorlarken annem yerinden kalkmış ‘’Haydi Lucien, bizi mutlu edecek bir şey yapalım!’’ demişti neşe dolu sesiyle. Beni yukarıya, şu sıralar kilitlediğim ve girmeye cesaret edemediğim ( bir duygu patlaması yaşamaktan kaçıyorum…) çok eski bir piyanonun olduğu odaya götürüp piyanonun önüne oturacakken beni durdurup ‘’Senin yerin artık piyanonun üzeri değil.’’ Demişti. O an bana kızdığını zannetsem de bir tabure çekip dolaptan çıkardığı bir çelloyu bana uzatmıştı.
-Sen de annen gibi okul konusunda çok kötüsün, müzik konusunda da bana çekmişsin… Sanırım sanat senin için daha iyi bir dal Lucien..
Kendisi çello çalmayı bilmiyordu ama hep bir gün çalmayı istediğini söylerdi. Bana verdiği çello ise kendine aldığı , çalmayı öğrenme fırsatının olmadığı çelloydu. Açık tonlara aşıktı; turkuazlar, açık yeşiller, göz yormayan narin pembeler… Ve bana verdiği kendi çellosu da , onu yansıtan bir çelloydu.
Çalmayı mükemmel bir hızla öğrendiğimde , bunu zaten beklediğini söylerdi. Oturur ve babama düetler çalardık. Zamanla ikinci vokale girmem konusunda beni ikna etmişe benziyordu ki bazen kendimi tutamadan onun vokallerine eşlik ederken buluyordum kendimi. Ve çokça zaman vardı ki çelloyu tek başıma çalmamı ister ve beni hayatında hiç görmediği bir şeymiş gibi izlerdi.
Bana.. bir anneden çok bir dost olmuştu. Onu.. kaybettiğimi öğrendiğimde… kendime gelemeyeceğimi ve korkunç bir kara deliğe sürüklendiğimi düşündüm.
Çünkü… her şeye rağmen babamı bazı sebeplerden ötürü sevmiyordum. Ve artık sadece nefret hissettiğim bir adamla yaşayacağımı anlamak, çok değer verdiğim birini kaybetmiş olmak dayanamayacağımı düşündüğüm bir acı veriyordu.
Şimdi buradaydım, bu fırtınalı gecede ,salonun ortasında hiç tanımadığım minik bir kızla, ne olduğunu bilmediğim bir adamla oturuyordum. Adını hala bilmediğim bu adam boynuma doladığını kollarıyla değen sıcak nefesini çekip babamın koltuğuna yayıldı.
-Ziyaretçilerin var..
Fırtınanın yavaşça dindiği sıralarda saatlerdir süren o sessiz atmosferi ,pencereyi çalan ritimli ses bozdu. Başımı pencereye çevirdiğimde upuzun kıvırcık saçlarıyla sarışın bir kadının bana baktığını gördüm. Saçlarının ucu siyahımsıydı, sırılsıklamdı. Ayağa kalkıp hızla kapıya yöneldim, kapıyı açınca kadın yüzünden akan suyla bana bakıp;
-Hime…burada…?
Sesi endişeden çok huzuru taşıyordu. Neden korkmuşluktan, endişeden bir eser yoktu da derin gözleriyle gülümseyen bir ifadeyle duruyordu karşımda?
-Uyuyor…Buyurun lütfen.. içeri…
Üzerinde uzun, kendisine en az 4 beden büyük olduğunu düşündüğüm çamurla karışmış siyah üzerine ince ayrıntılarla zenginleştirilmiş kırmızı kelebeklerin bulunduğu sırılsıklam kimonosuyla girdi.
-Kızımızı bulduğunuz için müteşekkiriz… diyen başka bir sesle irkildim bu defa. Bu adam upuzun boyuyla, gür siyah saçları ve derin gözleriyle içeri üzerinde kadınınkinin aynısı olan bir yukatayla girip uyuyan küçük kıza doğru yürümeye başladı.
-Onu ıslakken alamayız ..Hasta olmasını istemiyorum..Ben…
-Kızlarını alıp def olmalarını söyle. Onlar buraya ait değiller…
Babamın koltuğuna yayılmış olan adam başını arkaya atmış göz ucuyla bana bakıyordu. Bilmediğim bir duyguyu taşıyordu bu defa bakışları. Onu duymazlıktan gelip ( onu görmedikleri ve duymadıklarını düşünüyordum.) ;
-Gün doğana dek burada kalmanızı önerebilir miyim? Giysilerinizi yukarıdaki kurutma makinasına koyarım , size giyecek bir şeyler verebilirim sanırım…Bu fırtınada kahve iyi gider…
Sözünü kesmeye cüret ettiğim adam bana dönüp baktığında kırmızıya döndüğümü hissedebiliyordum. Muhtemelen gecenin bu saatinde kim olduklarını bilmediğim bu insanları evime almam, hatta kalmalarını istemem hataydı .Peki.. kimin umurundaydı?
Ölmekten korkuyor muydum gerçekten?
Ne için insanlar ölmekten korkuyorlar….?
Konuşmaya, kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı ve onlar gözümde şuan göklerden inen melek misaliydiler.
Kadın, babamın koltuğuna dönüp ;
-Gelecekte olabilecekleri hesaplayabilecek kabiliyetin var. Bizim burada olmamızın sebebi açık, yeri burası olmayan sensin.
Sesi buz gibiydi. Yanındaki adam, kadını sakinleştirmek istercesine koluna dokunup gözlerini bana çevirdi ;
-Kahve teklifin hala geçeliyse.. leğen gibi bir şey verebilir misin Lucy? Ah…havlu da getirirsen fevkalade olur..
-Evet.. elbette.. arkamı dönmüş alt kattaki banyodan orta boylarda olan minik bir leğeni içeri getirmek üzere aşağıya uzanan merdivenlere ilerlerken birden şokla duraksadım;
-Adımı nereden biliyorsunuz?
-Bu ormanda yaşayan iki aile var; biz ve de siz. Annen ile tanışıyoruz…Bir gün buraya geleceğini biliyorduk. Dedi sakince kadın bana derin bir içtenlikle gülümserken. Kafam binlerce soruyla dolup taşmaya başlamıştı; öncelikle sadece benim görüp duyduğumu zannettiğim o adamı nasıl gördüler? Annem neden onlarla beni hiç tanıştırmamıştı? Kimdi bu insanlar? Gerçekten.. gerçekten de onları içeri alarak yanlış mı yapıyordum?
Tedirginlikle leğeni getirip adamın rica ettiği yere koydum. Alt katta bulunan iki havluyu da kollarımda tutuyordum.
-Misa, kimononu çıkar.
‘’Misa’’ demek.. Japonlar mıydı? Ve de kadın bu adamın dediğini, tanımadığı bir evin ortasında üzerindeki kimonoyu çıkartıp yapacak mıydı?
-Anlıyorum…diyen adının Misa olduğunu anladığım kadın üzerindeki kimonoyu çıkarıp adama uzattı. Adam kimonoyu aldıktan sonra nazikte elimden bir havluyu alıp kadına uzattı. Kadının bacağına dikkat ettiğimde dehşete kapıldım.
Kadının sağ bacağında deriden bir kemer ve o kemerin her bir santimetresinde de minik bıçaklar bulunuyordu. Anladığım kadarıyla birkaç tanesi eksikti, üstelik de yaralıydı.
-Yaralısın, aman Tanrım!
Kadın sessizce omuzuma dokunup gülümsedi. ’’Her şey yolunda.’’ diyordu gözleri. Bu kadının konuşmaya ihtiyacı yokmuş gibiydi.
Adam eline aldığı sırılsıklam kimonoyu ikiye katlayıp leğene doğru eğerek sıkmaya başlayınca kadın:
-Kendini zorlama..
Anlıyordum.. Adam yukarıda makinaya sokmadan önce yapacağım işi benim yerime yapıyordu. Bu eşyalarının daha hızlı kurumasını da sağlayacaktı. Ancak yaralı olan tek kadın değildi, adamın kolu uzun kollu yukatanın ardından asil bir kırmızı tonuyla boyalıydı.
Onlar aralarında bakışırlarken yukarıya çıkıp ilk yardım çantasını kaptığım gibi aşağıya inecekken giyecek bir şeyler de ayarlayıp öyle indim. İndiğimde çoktan ikisi de kurulanmışlardı.
-Babam eskiden büyük beden giyerdi, şimdi zayıfladı, umarım size olur..(Misa denilen kadına dönüp annemin elbisesini uzattım başımı sağa çevirirken, acı çekiyordum..) Bunlar annemin..o pek pantolon giymekten hoşlanmazdı bundan ötürü….
-Sorun değil. Teşekkür ederiz.
Böyle minik cümleler birkaç dakika sonra birer paragrafa oradan da kahve keyfiyle birleşen öykülere bürünmüştü. Misa 23,Suijitsuna ise 37 yaşını almış bir adamdı. Ancak her nedense görünümleri ile ,karakterleri ile birbirilerine çok uyumlu olduklarını gözlemlemiştim. Misa, Suijitsuna’nın 37 yaşında olduğunu söylediğinde buna inanamamıştım. ’’En fazla 30’’diyeceğiniz bir görünümü vardı.
10 yaşlarında olduğunu zannettiğim kızları yakında beşine girecek bir çocuktu.
-Muhtemelen boyundan ötürü öyle zannetmişsindir.. diyordu Misa
-Yaşını büyük göstermesini sağlayan giysiler de giydiriyor olabiliriz belki.. ekledi Suijitsuna.
Onlara ‘’abla-abi’’ diye seslenmemi istememişlerdi.
Bu ormanda üç sene kadardır yaşıyorlardı, Misa daha önce de hep buraya geliyormuş ;saçlarının uçlarındaki siyahlığı ‘’Bazen bir şey oluyor ve sen bir şeyleri feda etmek zorunda kalıyorsun, o şeyleri korumak adına…Bu da öyle bir şeydi.. ’’diyerek açılıyordu.
Kahveleri bittiğinde Misa , küçük kızları Hime’yi kucağına alıp eşine gülümsedi. Bu gülümseme ‘’gitme vakti’’ diyordu. İşimi bitirdiğim ilk yardım çantasını ve havluları alıp yukarıya kurutma makinasından giysilerini çıkarmaya gittim.
Hime, annesinin kucağında bir şeyler sayıklamaya başlayınca Misa gülümseyerek :’’ Demek böyle oldu..’’ diyordu. Yukarıya bu sevimli ailenin kıkırdama sesleri gelirken makinanın işini henüz bitirmemiş olduğunu gördüm. Aşağıya inip :
-Makine henüz işini bitirememiş.. Ben size daha sonra onları getirsem olur mu?
Suijitsuna bana gülümseyerek yaklaştı ve başımı okşarken memnuniyet dolu bir sesle konuşmaya başladı:
-Öncelikle Hime ‘yi evine aldığın ve sahip çıktığın için teşekkür ederiz. Kahveler için de.. giysiler için de.. sen gerçekten de ‘’onun’’ kızısın. ( elini dizine dayayıp gözlerini gözlerime dikti) Hiç ona ne kadar benzediğin söylendi mi?
....
DÜZENLENMİŞTİR.
Dön gel , yine sev beni.
Sar sevgine , sevgimi.
Nefes gibi muhtacım sana...
Spoiler:
Zaman diye birşey yoksa eğer
Nedendir bu farklı hissedişler..
Nedendir bu farklı yaşayışlar ve farklılıklar..
Bu vahşetler ve ihanetler..
Sensizlik ve boşluk..
Bunların tümünün yok mu sonu??
Yok mu birlikte güleceğimiz bir gün??
20 Ağu 2013 17:24
OleSea Aşk'ın Koruyucusu
Yaş: 31 Kayıt: 24 May 2011 Mesajlar: 1,239 Cinsiyet: Erkek Nerden: ... Teşekkür: 550
Bölüm harikaydı ama başlarda biraz anlamakta güçlük çektiğimi itiraf etmeliyim.Misa ve Suijitsuna' nın gelmesi iyi oldu.Onları özlediğimi söyleyebilirim. Bu arada neden dizine dayanıyor?Umarım zarar vermez.O takım elbiseli adamın hayal ürünü olmadığına gerçekten memnunum.Varlığıyla içimde bir güven hissi oluşturdu.Devamını bekliyorum.
Bana bir kelime söyle sonsuzluğa ulaşan.
Bana bir hikaye anlat asla unutulmayan.
Bana bir gökyüzü göster karanlıktan daha koyu olan.
Bana bir hayal ver zamanın kalbini kıskandıran.
22 Ağu 2013 18:05
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): OleSea
OleSea Aşk'ın Koruyucusu
Yaş: 31 Kayıt: 24 May 2011 Mesajlar: 1,239 Cinsiyet: Erkek Nerden: ... Teşekkür: 550
Durumu: Çevrimdışı
OleSea Aşk'ın Koruyucusu
Konu: Yanıt: ...Jasmin ...-YENİ BÖLÜM.-
prensesbenim yazmış:
Bölüm harikaydı ama başlarda biraz anlamakta güçlük çektiğimi itiraf etmeliyim.Misa ve Suijitsuna' nın gelmesi iyi oldu.Onları özlediğimi söyleyebilirim. Bu arada neden dizine dayanıyor?Umarım zarar vermez.O takım elbiseli adamın hayal ürünü olmadığına gerçekten memnunum.Varlığıyla içimde bir güven hissi oluşturdu.Devamını bekliyorum.
Misa ile Suijitsuna'yı kullanmayı iyi akıl ettiğimi söyleyebilirim. Misa ve eşi olduğu zaman zaten olaylar karışacak demek değil midir?
Lusien'in gözlerine bakabilmek için dizine kolunu koyuyor. Hani minik bir çocuğa eğilmek istersiniz ama ellerinizi dizlerine koyarsınız ya onun gibi düşün. Anlatamadım ama anla ..
O takım elbiseli adam (ismi böyle kaldı haydi hayırlısı..) elbette Lucien'in bir hayal ürünü değildi. Daha neler yapacak bir bilsen...
En yakın zamanda turbo hızıyla döneceğim inşallah. Haydi hayırlısı..
Okuduğun,zaman ayırdığın için teşekkürler..
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız