Bekle Beni JAPONYA Sayfaya git: 1, 2, 3, 4, Sonraki |
Yazar
Mesaj
İçimde Her An Kaçıp Gitmek İsteyen Biri Var
İlk önceleri şu camdan öteye bir uçup gidebilsem diyordum.Ve sonra pencerenin ucunda yavaşça yükselip iki duvar arasındaki o boşluğa oradan da sokağa fırladım ve nihayet kaçıp gittim. Çantam da hazırdı. Bekle beni uzak doğu bekle beni Japonya. Ve Dünya duy sesimi yakında aşina olacağın ismimi sakın unutma.neler de başaracağım göreceksin. Şahit ol Ya Rab! Bir gün tüm dünya adımı sanımı duyacak. Öylesine bir çiklet gibi ağızlarında mı kalacağım. Hayır! Asla. Her birinin yüreğine işleyeceğim ve bir gün tüm dünya karanlıklardan aydınlığa çıkacak. İnanıyorum ki bahar bir gün mutlaka gelecek. İşte beni böylesine uzaklara süren tek neden. Neden Japonya? Onu da daha sonra anlatırım neyse
Özel bir kurum başarılı bulduğu öğrencileri Yurt dışına burslu olarak götürüyordu. Ben de defalarca geri çevrilmeme rağmen bir gün kendimi zor da olsa kabul ettirdim bıktırmış olmalıyım ki ısrarlarıma dayanamadılar. He he! Ve şimdi Japonya benim için hayalden ibaret bir dünya ülkesi değil. Orası artık benim yeni savaş alanım. Çalışmak çalışmak ve yine bıkıp usanmadan çalışmak; En başından haykırıyorum dünya! Seninle mücadeleye hazırım ve gerekirse bir tek canımı da bu yolda feda edeceğim. Neyse saat 15te kalkacaktı uçağım ve saat henüz 12ydi . ben ise çoktan vakit öldürmeye başlamıştım bile Önce koridorda voltalar atıyor sonra da aniden durup geriye dönüyordum eşyalarımı bir kez daha kontrol etmek için. Bu yolculuk fikri beni heyecanlandıracağı yerde iyicene psikopatlaştırmıştı ne bileyim işte korkuyordum sanırım. Voltalarım fazla mı dikkat çekiyordu yoksa bana mı öle gelmişti çünkü bir an için izlendiğim hissine kapıldım neyse aslında çıkardığım tak tuklarda affedilir cinsten değildi hani ayakkabım biraz büyük geliyordu da topuğum tam tabana yerleşemediği için işte böle acayip sesler çıkarıyordu. Japonyada yenisini almak gerek diye düşündüm.
Bu arada neden kapıdan değil de pencereden sıvıştığımı anlatıyım. Ailem ; kız başıma; ta uzak doğulara gönderemezmiş beni. Ya bir koca bulacakmışım ;tabi bu benim için mümkün değil- ya da hocamdan ricada bulunup peşime adam taktıracakmışım. Yani velhasıl benim gidiş işi bayağı masraflı oldu. Ailemi çiğneyip geçmek zorunda kaldım. Ancak merak etmeyin anne baba! Kızınız artık koskoca bir kadın. Onu şimdi hangi dağ devirebilir ki? Fuji mi?
Sonra biri yanıma oturdu. Hafif göz ucuyla batkımda aman allahım bu da kimdi böyle! Simsiyah düz saçları yandan taranmış gibi olsa da aslında dağınıktı. Ve saçlarıyla uyumlu kapkara, düşünceli gözleri vardı. Sarıya çalan kumral teni çok acı çekmiş izlenimi uyandırıyordu. O şimdi düşünceliydi onu böylesine kestiğimi bile fark etmedi. Hafif kalkık burnu ince dudaklarını öne çıkarıyordu. Rengi biraz soldundu. Dedim ya çok acı çekmişti belli yanakları bile dümdüzdü ama çökmüş de denemezdi. Ayrıca gözleri Japonları anımsatmasına rağmen Türk olduğunu haykıran bir büyülükle bana bak dercesine insanı kendine çekiyordu. Ya rabbim ben ne yapıyordum böyle
;ya anladıysa?;
Hemen gözlerimi camdan yana çektim ve yanaklarım al al onu tanılama çalışmalarıma devam ettim
Sonra ise tüm cesaretimi topladım ve;
(daha sonraları çok düşünmüşümdür; nasıl becermiştim ben bu işi ya? )
- Merhaba ben Meryem ya sen? (dikkatinizi çekerim siz değil sen off ya! Çok utanıyorum. )
o önce şaşırmış gibi bana baktı(e tabi normal böyle birden damdan düşer gibi; ) sonra gülümseyerek;
- ben de Yusuf
Sustuk. Bu suskunluğun üzerinden bir iki dakika geçmemişti ki, yine ben;
- Japonya;ya gidiyorum
O ben daha ;sen?; diyemeden
- ben de deyivermişti. (ne güzel tesadüf) bunu fısıldar gibi söylemişti ama ben yüksek frekanslı alıcılarım sayesinde bunu duymuştum ama çaktırmadım.
Elimi sıktı ve;
- Neyse benim biraz işim var. Daha sonra tekrar görüşürüz belki o zamana dek kendine iyi bak; Gitmişti.
Ne kısa bir tanışma faslıydı bu böyle. Onu bir daha görebilecek miydim? Tam da o an bu sorudan oluşmuş bir okyanusta kayboldum. Dalmışım.
Sonra uçağımın anonsu beni kendime getirdi. Biraz irkilmiştim. heyecanlı ve sersemlemiş olduğum için de elim ayağım birbirine dolandı neyse ki zamanında toparladım. Ve çantam sırtımda kimlik kontrol sırasına girdim. Ya rabbi sırtımda çantam cebimde az bir parayla ne yapıyordum ben böyle. Sanırım delilik dedikleri şey buydu (bu kısmı ay savaşçısı Büşra;ya atıftır ). Başka türlü yaptığıma ne tür bir açıklama getirilebilirdi ki;
yorumlarınızı bekliyorum ilerde daha da ilginç şeyler olucak ama önce yorum eğer beğenmezseniz yazmam
İlk önceleri şu camdan öteye bir uçup gidebilsem diyordum.Ve sonra pencerenin ucunda yavaşça yükselip iki duvar arasındaki o boşluğa oradan da sokağa fırladım ve nihayet kaçıp gittim. Çantam da hazırdı. Bekle beni uzak doğu bekle beni Japonya. Ve Dünya duy sesimi yakında aşina olacağın ismimi sakın unutma.neler de başaracağım göreceksin. Şahit ol Ya Rab! Bir gün tüm dünya adımı sanımı duyacak. Öylesine bir çiklet gibi ağızlarında mı kalacağım. Hayır! Asla. Her birinin yüreğine işleyeceğim ve bir gün tüm dünya karanlıklardan aydınlığa çıkacak. İnanıyorum ki bahar bir gün mutlaka gelecek. İşte beni böylesine uzaklara süren tek neden. Neden Japonya? Onu da daha sonra anlatırım neyse
Özel bir kurum başarılı bulduğu öğrencileri Yurt dışına burslu olarak götürüyordu. Ben de defalarca geri çevrilmeme rağmen bir gün kendimi zor da olsa kabul ettirdim bıktırmış olmalıyım ki ısrarlarıma dayanamadılar. He he! Ve şimdi Japonya benim için hayalden ibaret bir dünya ülkesi değil. Orası artık benim yeni savaş alanım. Çalışmak çalışmak ve yine bıkıp usanmadan çalışmak; En başından haykırıyorum dünya! Seninle mücadeleye hazırım ve gerekirse bir tek canımı da bu yolda feda edeceğim. Neyse saat 15te kalkacaktı uçağım ve saat henüz 12ydi . ben ise çoktan vakit öldürmeye başlamıştım bile Önce koridorda voltalar atıyor sonra da aniden durup geriye dönüyordum eşyalarımı bir kez daha kontrol etmek için. Bu yolculuk fikri beni heyecanlandıracağı yerde iyicene psikopatlaştırmıştı ne bileyim işte korkuyordum sanırım. Voltalarım fazla mı dikkat çekiyordu yoksa bana mı öle gelmişti çünkü bir an için izlendiğim hissine kapıldım neyse aslında çıkardığım tak tuklarda affedilir cinsten değildi hani ayakkabım biraz büyük geliyordu da topuğum tam tabana yerleşemediği için işte böle acayip sesler çıkarıyordu. Japonyada yenisini almak gerek diye düşündüm.
Bu arada neden kapıdan değil de pencereden sıvıştığımı anlatıyım. Ailem ; kız başıma; ta uzak doğulara gönderemezmiş beni. Ya bir koca bulacakmışım ;tabi bu benim için mümkün değil- ya da hocamdan ricada bulunup peşime adam taktıracakmışım. Yani velhasıl benim gidiş işi bayağı masraflı oldu. Ailemi çiğneyip geçmek zorunda kaldım. Ancak merak etmeyin anne baba! Kızınız artık koskoca bir kadın. Onu şimdi hangi dağ devirebilir ki? Fuji mi?
Sonra biri yanıma oturdu. Hafif göz ucuyla batkımda aman allahım bu da kimdi böyle! Simsiyah düz saçları yandan taranmış gibi olsa da aslında dağınıktı. Ve saçlarıyla uyumlu kapkara, düşünceli gözleri vardı. Sarıya çalan kumral teni çok acı çekmiş izlenimi uyandırıyordu. O şimdi düşünceliydi onu böylesine kestiğimi bile fark etmedi. Hafif kalkık burnu ince dudaklarını öne çıkarıyordu. Rengi biraz soldundu. Dedim ya çok acı çekmişti belli yanakları bile dümdüzdü ama çökmüş de denemezdi. Ayrıca gözleri Japonları anımsatmasına rağmen Türk olduğunu haykıran bir büyülükle bana bak dercesine insanı kendine çekiyordu. Ya rabbim ben ne yapıyordum böyle
;ya anladıysa?;
Hemen gözlerimi camdan yana çektim ve yanaklarım al al onu tanılama çalışmalarıma devam ettim
Sonra ise tüm cesaretimi topladım ve;
(daha sonraları çok düşünmüşümdür; nasıl becermiştim ben bu işi ya? )
- Merhaba ben Meryem ya sen? (dikkatinizi çekerim siz değil sen off ya! Çok utanıyorum. )
o önce şaşırmış gibi bana baktı(e tabi normal böyle birden damdan düşer gibi; ) sonra gülümseyerek;
- ben de Yusuf
Sustuk. Bu suskunluğun üzerinden bir iki dakika geçmemişti ki, yine ben;
- Japonya;ya gidiyorum
O ben daha ;sen?; diyemeden
- ben de deyivermişti. (ne güzel tesadüf) bunu fısıldar gibi söylemişti ama ben yüksek frekanslı alıcılarım sayesinde bunu duymuştum ama çaktırmadım.
Elimi sıktı ve;
- Neyse benim biraz işim var. Daha sonra tekrar görüşürüz belki o zamana dek kendine iyi bak; Gitmişti.
Ne kısa bir tanışma faslıydı bu böyle. Onu bir daha görebilecek miydim? Tam da o an bu sorudan oluşmuş bir okyanusta kayboldum. Dalmışım.
Sonra uçağımın anonsu beni kendime getirdi. Biraz irkilmiştim. heyecanlı ve sersemlemiş olduğum için de elim ayağım birbirine dolandı neyse ki zamanında toparladım. Ve çantam sırtımda kimlik kontrol sırasına girdim. Ya rabbi sırtımda çantam cebimde az bir parayla ne yapıyordum ben böyle. Sanırım delilik dedikleri şey buydu (bu kısmı ay savaşçısı Büşra;ya atıftır ). Başka türlü yaptığıma ne tür bir açıklama getirilebilirdi ki;
yorumlarınızı bekliyorum ilerde daha da ilginç şeyler olucak ama önce yorum eğer beğenmezseniz yazmam
blog'um ^_^
http://ayseelifersoy.blogspot.com/
her şey bunun için
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=455663#455663
http://ayseelifersoy.blogspot.com/
her şey bunun için
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=455663#455663
süper vay be bende karışmışım işin içine.her yerden çıkyorum taşın altından bilene öhöm neyse delilik bana delilikden çok benim arkilerle tanışma faslıma benziyor... bende hiç tanımadığım insana hopadanak soruveririm(utanmaz arlanmaz da olduk bu sayede başka bi hikaye o ya boşverin)devamını bekliyorum cnm^^
Tesadüfler.....
Gösterilen koltuğa şöyle güzelce yerleştim.Ayakkabılarımı da çıkarıp bağdaş kurdum.Bayağı bir yayılmıştım yani. Sonra yavaştan soyunmaya bile başladım.Taşıması kolay olur düşüncesiyle kışlık neyim var, neyim yoksa üzerimdeydi. Hava da inadına çok sıcaktı rahatlarım düşüncesiyle önce ceketimden ve boyunlu kazağımdan kurtuldum ancak pantolonlarımdan kurtuluşum pek mümkün değildi tabiii. bu yüzden de ortaya şöyle garip bir manzara çıkıyordu. Üzerimde t-shirt ve altımda bir iki pantolon birden Düşünüyorum da bu halim çok komik olmalıydı.
Sonra yanımdaki varlığı farkedip baktım ki -tahmin edersiniz- yine o ; yusuf. Allahım ne dehşet bir şeydim ben böyle yaa hiç durmaz rezil oluyordum. Bu kılıkta ve hem de onun yanında... Off! Çok saçmaydı tüm bunlar yaa. O ise yine gülümsüyordu. Bu hali biraz sinirime dokunmuştu. Ne diye habire sırıtıp duruyordu ki. Yetti artık bee... Tabi bunlar içimden , sesli olarak ise:
-Ne oldu bir şey mi var? Bayağı sert bi çıkıştı bu. Önceki karşılaşmamıza göre tamamen farklıydım. Çünkü şu an öfkeden gözüm dönmüştü.
O, hemen;
-Yo..... Öylesine.Seni izlerken nedense hep gülesim geliyor da ondan.
Yine içimden,
Aslında hak vermiyor değilim. Bu komik burna, tombiş yanaklara ve yamuk yumuk dudaklara gülmemek elinden gelmiyordu tabi. Ben ne kadar çirkinsem o da olabildiğine yakışıklıydı Ve tüm bu tesadüfler hem de üst üste iki kere, tam da şu an bir dosta muhtaç iken... N e demek oluyordu? Aslında sinirlerimi bozan asıl sebep buydu onun tavırları ise sadece basit bir tetikleyici görevi görüyordu o kadar.
-Hıh! demişim. O ise yine sırıtıyordu.
Ben de bir cinayete sebep olmamak için ondan tarafa bakmamaya karar verdim.Ancak birden başım dönmeye başladı. Midem ise bindiğimden beri allak bullaktı zaten. Bu benim uçağa ilk binişimdi böyle olacağını nerden bilebiliridm ki. O ise farketmiş olmalı;
-İstersen cam kenarına geçebilirisin. İyi görünmüyorsun. Faydası olabilir. Hadi kalk yer değiştirelim.
Çoktan kalmış beni de kalkmaya zorluyordu.Ben ise ayak diretiyor boş yere debeleniyordum.
- İstemez! senden gelecek yardım eksik olsun
O;
-Ne asi bişiysin sen böyle ya! dedi ve kollarımdan tuttuğu gibi beni zorla! kendi yerine oturttu
Ve ben artık kafayı yemiş olarak:
-Çok gıcıksın, biliyor musun?
Sonra boş verdim her şeyi ve camdan uçağın kalkışıyla birlikte giderek küçülen o koca gökdelenleri ve şimdi bir karıncadan farksız o çok mühim! insanların komikleşen acayipliklerini izlemeye koyuldum. Nihayet pistten ayrıldık ve şimdi gökyüzündeyiz. Düşündüm "Aslında uçak... Sevmiştim bu uçağı ve bu aniden gerçekleşen kaçışımı da." Ancak hala inanamıyordum "Ben şimdi Japonya'ya mı gidiyordum." İçim kıpır kıpırdı. Heyecan bedenimdeki zirvesine ulaşmıştı. Mutluydum. "Bekle beni Japonya" demek geliyordu içimden. Ancak bir kez daha rezil olmak istemiyordum ve mecburen susturdum içimdeki o yaramazı.
Şimdi ise biraz daha iyi hissediyordum kendimi. Bulantım ise yavaş yavaş yok oluyordu. Kabul ediyorum gerçekten de iyi gelmişti bu yer değişikliği. Ancak bir sorun daha vardı. Teşekkür etmeliydim Ve ben bu işi pek beceremem. "Ne yapsam? Ne yapsam?" diye düşünürken;
Çatal küpemi çıkardım ve iki avucunun arasına bırakıverdim. O ise şaşkınlıktan "gerek.. yok..." diye kekelemeye başlamıştı. Bir yandan da geri vermeye çabalıyordu ki;
Ben aniden;
-Ben teşekkürü pek beceremem o yüzden lütfen bunu al!
Almıştı....
umarım beğenirsiniz sonraki bölümlerde sizleri daha çok şaşırtacağım........
Gösterilen koltuğa şöyle güzelce yerleştim.Ayakkabılarımı da çıkarıp bağdaş kurdum.Bayağı bir yayılmıştım yani. Sonra yavaştan soyunmaya bile başladım.Taşıması kolay olur düşüncesiyle kışlık neyim var, neyim yoksa üzerimdeydi. Hava da inadına çok sıcaktı rahatlarım düşüncesiyle önce ceketimden ve boyunlu kazağımdan kurtuldum ancak pantolonlarımdan kurtuluşum pek mümkün değildi tabiii. bu yüzden de ortaya şöyle garip bir manzara çıkıyordu. Üzerimde t-shirt ve altımda bir iki pantolon birden Düşünüyorum da bu halim çok komik olmalıydı.
Sonra yanımdaki varlığı farkedip baktım ki -tahmin edersiniz- yine o ; yusuf. Allahım ne dehşet bir şeydim ben böyle yaa hiç durmaz rezil oluyordum. Bu kılıkta ve hem de onun yanında... Off! Çok saçmaydı tüm bunlar yaa. O ise yine gülümsüyordu. Bu hali biraz sinirime dokunmuştu. Ne diye habire sırıtıp duruyordu ki. Yetti artık bee... Tabi bunlar içimden , sesli olarak ise:
-Ne oldu bir şey mi var? Bayağı sert bi çıkıştı bu. Önceki karşılaşmamıza göre tamamen farklıydım. Çünkü şu an öfkeden gözüm dönmüştü.
O, hemen;
-Yo..... Öylesine.Seni izlerken nedense hep gülesim geliyor da ondan.
Yine içimden,
Aslında hak vermiyor değilim. Bu komik burna, tombiş yanaklara ve yamuk yumuk dudaklara gülmemek elinden gelmiyordu tabi. Ben ne kadar çirkinsem o da olabildiğine yakışıklıydı Ve tüm bu tesadüfler hem de üst üste iki kere, tam da şu an bir dosta muhtaç iken... N e demek oluyordu? Aslında sinirlerimi bozan asıl sebep buydu onun tavırları ise sadece basit bir tetikleyici görevi görüyordu o kadar.
-Hıh! demişim. O ise yine sırıtıyordu.
Ben de bir cinayete sebep olmamak için ondan tarafa bakmamaya karar verdim.Ancak birden başım dönmeye başladı. Midem ise bindiğimden beri allak bullaktı zaten. Bu benim uçağa ilk binişimdi böyle olacağını nerden bilebiliridm ki. O ise farketmiş olmalı;
-İstersen cam kenarına geçebilirisin. İyi görünmüyorsun. Faydası olabilir. Hadi kalk yer değiştirelim.
Çoktan kalmış beni de kalkmaya zorluyordu.Ben ise ayak diretiyor boş yere debeleniyordum.
- İstemez! senden gelecek yardım eksik olsun
O;
-Ne asi bişiysin sen böyle ya! dedi ve kollarımdan tuttuğu gibi beni zorla! kendi yerine oturttu
Ve ben artık kafayı yemiş olarak:
-Çok gıcıksın, biliyor musun?
Sonra boş verdim her şeyi ve camdan uçağın kalkışıyla birlikte giderek küçülen o koca gökdelenleri ve şimdi bir karıncadan farksız o çok mühim! insanların komikleşen acayipliklerini izlemeye koyuldum. Nihayet pistten ayrıldık ve şimdi gökyüzündeyiz. Düşündüm "Aslında uçak... Sevmiştim bu uçağı ve bu aniden gerçekleşen kaçışımı da." Ancak hala inanamıyordum "Ben şimdi Japonya'ya mı gidiyordum." İçim kıpır kıpırdı. Heyecan bedenimdeki zirvesine ulaşmıştı. Mutluydum. "Bekle beni Japonya" demek geliyordu içimden. Ancak bir kez daha rezil olmak istemiyordum ve mecburen susturdum içimdeki o yaramazı.
Şimdi ise biraz daha iyi hissediyordum kendimi. Bulantım ise yavaş yavaş yok oluyordu. Kabul ediyorum gerçekten de iyi gelmişti bu yer değişikliği. Ancak bir sorun daha vardı. Teşekkür etmeliydim Ve ben bu işi pek beceremem. "Ne yapsam? Ne yapsam?" diye düşünürken;
Çatal küpemi çıkardım ve iki avucunun arasına bırakıverdim. O ise şaşkınlıktan "gerek.. yok..." diye kekelemeye başlamıştı. Bir yandan da geri vermeye çabalıyordu ki;
Ben aniden;
-Ben teşekkürü pek beceremem o yüzden lütfen bunu al!
Almıştı....
umarım beğenirsiniz sonraki bölümlerde sizleri daha çok şaşırtacağım........
blog'um ^_^
http://ayseelifersoy.blogspot.com/
her şey bunun için
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=455663#455663
http://ayseelifersoy.blogspot.com/
her şey bunun için
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=455663#455663
ay savaşçısı büşra yazmış:
ben bu delilik işlerinde senin kadar becerikli değilim ama elimden geleni yaparım sen de bana yardım et tamam mııııııııııııııııııı
blog'um ^_^
http://ayseelifersoy.blogspot.com/
her şey bunun için
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=455663#455663
http://ayseelifersoy.blogspot.com/
her şey bunun için
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=455663#455663
kaptım üstat
ayrıca değer verip de okuyan hatta bir de yorumlayan tüm arkadaşlara domoooooo arigatooooooooooo
ayrıca değer verip de okuyan hatta bir de yorumlayan tüm arkadaşlara domoooooo arigatooooooooooo
blog'um ^_^
http://ayseelifersoy.blogspot.com/
her şey bunun için
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=455663#455663
http://ayseelifersoy.blogspot.com/
her şey bunun için
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=455663#455663
arkadaşlar klavyede biraz yavaşım da ondan yenisini eklemek zaman alıyor
Ramen Yemeyi Seviyorum
İki yerde daha gerçekleşen yorucu aktarmaların ardından nihayet Japonya sınırlarındaydık
-Bak işte bu Fuji... Efsane Yanardağ. Japonya’dasın der gibi ama değil mi?
Baktım.Ürpeticiydi. Yaklaştıkça daha bir iyi anlıyordum. Dehşet verici bir zirvesi vardı.Ne kadar büyüktü? Tahmin edebilmek zor... Uçak bile zirvesine erişemiyor gibiydi. Gövdesini bulutlar saklamıştı ancak zirvesi çıplak gözle dahi çok rahat seçilebiliyordu. Ben;
-Biliyor musun? Ağzımın suyu aktı şimdi?
-Hı... Bana mı dedin?
-Evet baksana; ters dönmüş bir külahı andırmıyor mu?
-Hoş sen zaten her şeyde mutfaktan bir şey bulabiliyorsun. Gerçekten de çok ilginç birisin. (Her geçen dakika beni kendine daha bir bağlıyorsun) bunu da fısıldar gibi söylemişti. Tabi ben yine alıcılarımı ona yönlendirmiş bulunuyordum. Bu sebeple...
Türkiye'den ayrılalı bayağı bir vakit geçmişti. Biz ise aramızdaki tüm o buzullara rağmen yavaş yavaş kaynaşmaya başlamıştık. Birbirimize daha iyi tanıyorduk artık.
O; Türkiye'deki büyük bir laboratuarın Japonyadaki temsilcisiydi. Ama söylediğine göre tüm bunlar emri vakiyniş. Yoksa bir dakika olsun durmazmış Japonya'da. Her halinden belliydi Türkiye'yi bırakıp gitmek ona acı veriyordu ve bu acının sebebi; gerçekten büyük ,irin dolu, pis bir yaraydı.
Yılda sadece bir hafta tatili varmış ve bu ara gidebilirse gidiyormuş Türkiye'ye. Şu Japonlar gerçekten de karınca gibiler kardeşim. Ne biçim bir çalışma aşkı bu ya! Dur durak bilmezler mi ya hu? Düşünsenize yılda sadece bir hafta. Ne demek? Bir an Türkiye'deki tatilleri düşündüm de... neyse! Bu Japonya işi yorucu olacak galiba...
Onu daha yeni tanıyordum ama nedense tüm bu anlattıkları beni tatmin etmeye yetmedi. Hala anlatmadığı eksik bir şeyler varmış da mutlaka bilmem gerekmiş gibi hissettim.Sonra işte böyle.... uçağın "indik" anonsuna kadar konuştuk da konuştuk. Nerdeyse kanka olduk diyebilirim. Zaman nasıl geçti anlamadım bile. Sanki bir dakika önce binmiştim de şimdi iniyordum. Tüm o uçak korkum da yok olup gitmişti. Ben de şaşıyorum ancak gerçek bu!
Neyse sonra uçak nihayet pistin üzerine inebilmişti ve şimdi artık Türkiye'den; anam , babam ve herşeyden çoook uzaklardaydım. Burası Japonya'ydı. ; dünyanın bir diğer ucu. Bir el... Omzuma...
-Hayyah!
Tek hamlede Judo kurslarından öğrendiğim bir teknikle rakibimi yere çalmıştım.
Off! Ama bu... Gene yapmıştım yapacağımı. Yerde Yusuf.
- Ooo baya güçlüymüşüz
Tabii ben kıpkırmızı
-Kusura bakma refleks işte.
-Hımm bir gün seninle kuşak kuşağa dövüşmek isterim.
-Ya kızdırma beni! Özür diledik işte.
-Hem suçlu hem güçlü.-bunu gerçekten çok kısık bir sesle söylemişti.-
Ben, anlamamazlıktan gelerek;
-Bak bu Ramen, orada bulunan mini dükkanlardan birini göstrerek, Biraz yiyelim mi? Ben çok acıktım.
-Yuh kızım ya, sende de nee kursak varmış be! Uçakta benim yemeğimi de sen yedin, maşallah hala yiyebiliyorsun. Nasıl bu kadar zayıf kalabildiğine şaşıyorum. Tabi yüzün hariç o bir tonluk kadınların yüzü gibi...
Ben birazcık cılızımdır da.Ancak yüzüm o bir garip her an için tombiş, al al yanaklarımla bir lolipopu andırırım.İnce bir dal üzerindeki bir top gibidir yüzüm.Allahım ben ne biçimsiz bir şeyim böyle ya...
Canım sıkılmıştı. O ise hiç istifini bozmadan çoktan dükkana girmişti bile. Hatta şu aralar siparişini vermekle meşguldü. Ben de peşinden gittim ve tam karşısına oturdum.İnadına sırıtıyordum. Türkiye'den ayrılırken bir söz vermiştim kendime " ne olursa olsun üzülmeyecektim." Yanlız şu an fazla abartmış olmalıyım ki o çok yüksek bir sesle;
-Pişmiş kelle Ne sırıtıyorsun kızım ya???
Allahtan Türkçe söylemişti tüm bunları.
Ben;
-Hiiiç
Yemek oldukça lezzetliydi. Ben ise yemek esnasında lokantayı inceleme fırsatı bulmuştum.Zihnime bir kopyasını erleştirip hızlı hızlı silip süpürdüm masayı. Tam üç tabak ramen yemiştim.
O ise az kaldı kusacaktı.
-Ya ben seni izlerken yoruldum. Daha doymadın mı ha?
Daha sonra aniden bir şey hatırlamış gibi sordu:
-Kalacak bir yerin var mı?
Ağzım tıka basa dolu,
-Evet. Tokyo Üniversitesi Öğrenci Yurdu.5. kat ; oda numarası 30
Neden bu kadar ayrıntılı bir adres verir gibi cevaplamıştım bu soruyu bilmiyorum.
-İstersen seni bırakayım.-bay centilmenden beklenmedik bir atak daha-
-İstemez senden gelecek yardım eksik olsun
Ya anlayamıyorum kendimi. Niye bu çocuğu tersleyip duruyordum ki?Bu davranışıma ben bile anlam veremiyordum, o napsındı?
-Peki sen bilirsin ancak Tokyo çok büyük bir şehir ve tekrar hatırlatayım istersen; burası Japonya, yazılar Japonca.İnsanları çekik gözlü kısa Japonlar. Evet cana yakın oldukları kesin ama anlaşamadıktan sonra sevecenlik de bir işe yaramaz.
Nerden anlamıştı Japoncamın pek de iyi olmadığını.Sonra ben yumuşadım tabii. Mahcup mahcup
-Şeyyy... Aslında beni bırakırsan sevinirim.
Bu konuşmanın üzerinden yeteri kadar zaman geçmişti ki yurdun bahçesine girdik.O kadar yerden sadece bu yurdu ve bahçesini hatırlıyorum öylesine büyülenmişim yani.
Yemyeşil çimenler üzerine serpiştirilmiş olağan üstü güzellikteki japon akça ağaçları, insana gün batımını anımsatır bir kızıllıktaydı.Eski ve modern Japonya'dan izler taşıyan bu tatlı yurt binası ise içimi rahatlatmaya yetmişti.Binada kırmızı ve beyazın uyumlu birlikteliği hakimdi.
-Ahh! Biri kolumu çimdiklemişti.
-Acıttın ya sen naptığını...
Yusuf birini gösteriyordu.Tam da önümdeydi hani.Fazla dalmış olmalıyım ki çocuk mecbur bu yola başvurmuş.Önümde çınar gibi bir kadın, oldukça uzundu.Geniş omuzları ve korkunç irilikte gözleri vardı.Bu kadın bir Japon olamayacak kadar iri yapılıydı.
Biraz sonra onun yurt sorumlumuz olduğunu öğrendim ve bu beni biraz korkutmuştu-biraz mı dedim? -
Neyse sonunda kayıt işlemlerini tamamlayabildik. Ve ben ilk iş dışarı attım kendimi.Ellerim ellerinde;
-Şimdi burası Japonya öyle değil mi, tüm bunlar gerçek değil mi? O yediğimiz gerçekten de Ramendi de mi, de mi? Ha!
İçimdeki çocuk yeniden canlanmıştı sanki ve haykırdım tüm dünyaya:
-Ramen yemeyi gerçekten çoook seviyorum
Aniden.... Haayııır!
evt arkadaşlar bu bölümden itibaren acılar ve keder karışacak hikayeme yorumlarınızı bekliyorum
Ramen Yemeyi Seviyorum
İki yerde daha gerçekleşen yorucu aktarmaların ardından nihayet Japonya sınırlarındaydık
-Bak işte bu Fuji... Efsane Yanardağ. Japonya’dasın der gibi ama değil mi?
Baktım.Ürpeticiydi. Yaklaştıkça daha bir iyi anlıyordum. Dehşet verici bir zirvesi vardı.Ne kadar büyüktü? Tahmin edebilmek zor... Uçak bile zirvesine erişemiyor gibiydi. Gövdesini bulutlar saklamıştı ancak zirvesi çıplak gözle dahi çok rahat seçilebiliyordu. Ben;
-Biliyor musun? Ağzımın suyu aktı şimdi?
-Hı... Bana mı dedin?
-Evet baksana; ters dönmüş bir külahı andırmıyor mu?
-Hoş sen zaten her şeyde mutfaktan bir şey bulabiliyorsun. Gerçekten de çok ilginç birisin. (Her geçen dakika beni kendine daha bir bağlıyorsun) bunu da fısıldar gibi söylemişti. Tabi ben yine alıcılarımı ona yönlendirmiş bulunuyordum. Bu sebeple...
Türkiye'den ayrılalı bayağı bir vakit geçmişti. Biz ise aramızdaki tüm o buzullara rağmen yavaş yavaş kaynaşmaya başlamıştık. Birbirimize daha iyi tanıyorduk artık.
O; Türkiye'deki büyük bir laboratuarın Japonyadaki temsilcisiydi. Ama söylediğine göre tüm bunlar emri vakiyniş. Yoksa bir dakika olsun durmazmış Japonya'da. Her halinden belliydi Türkiye'yi bırakıp gitmek ona acı veriyordu ve bu acının sebebi; gerçekten büyük ,irin dolu, pis bir yaraydı.
Yılda sadece bir hafta tatili varmış ve bu ara gidebilirse gidiyormuş Türkiye'ye. Şu Japonlar gerçekten de karınca gibiler kardeşim. Ne biçim bir çalışma aşkı bu ya! Dur durak bilmezler mi ya hu? Düşünsenize yılda sadece bir hafta. Ne demek? Bir an Türkiye'deki tatilleri düşündüm de... neyse! Bu Japonya işi yorucu olacak galiba...
Onu daha yeni tanıyordum ama nedense tüm bu anlattıkları beni tatmin etmeye yetmedi. Hala anlatmadığı eksik bir şeyler varmış da mutlaka bilmem gerekmiş gibi hissettim.Sonra işte böyle.... uçağın "indik" anonsuna kadar konuştuk da konuştuk. Nerdeyse kanka olduk diyebilirim. Zaman nasıl geçti anlamadım bile. Sanki bir dakika önce binmiştim de şimdi iniyordum. Tüm o uçak korkum da yok olup gitmişti. Ben de şaşıyorum ancak gerçek bu!
Neyse sonra uçak nihayet pistin üzerine inebilmişti ve şimdi artık Türkiye'den; anam , babam ve herşeyden çoook uzaklardaydım. Burası Japonya'ydı. ; dünyanın bir diğer ucu. Bir el... Omzuma...
-Hayyah!
Tek hamlede Judo kurslarından öğrendiğim bir teknikle rakibimi yere çalmıştım.
Off! Ama bu... Gene yapmıştım yapacağımı. Yerde Yusuf.
- Ooo baya güçlüymüşüz
Tabii ben kıpkırmızı
-Kusura bakma refleks işte.
-Hımm bir gün seninle kuşak kuşağa dövüşmek isterim.
-Ya kızdırma beni! Özür diledik işte.
-Hem suçlu hem güçlü.-bunu gerçekten çok kısık bir sesle söylemişti.-
Ben, anlamamazlıktan gelerek;
-Bak bu Ramen, orada bulunan mini dükkanlardan birini göstrerek, Biraz yiyelim mi? Ben çok acıktım.
-Yuh kızım ya, sende de nee kursak varmış be! Uçakta benim yemeğimi de sen yedin, maşallah hala yiyebiliyorsun. Nasıl bu kadar zayıf kalabildiğine şaşıyorum. Tabi yüzün hariç o bir tonluk kadınların yüzü gibi...
Ben birazcık cılızımdır da.Ancak yüzüm o bir garip her an için tombiş, al al yanaklarımla bir lolipopu andırırım.İnce bir dal üzerindeki bir top gibidir yüzüm.Allahım ben ne biçimsiz bir şeyim böyle ya...
Canım sıkılmıştı. O ise hiç istifini bozmadan çoktan dükkana girmişti bile. Hatta şu aralar siparişini vermekle meşguldü. Ben de peşinden gittim ve tam karşısına oturdum.İnadına sırıtıyordum. Türkiye'den ayrılırken bir söz vermiştim kendime " ne olursa olsun üzülmeyecektim." Yanlız şu an fazla abartmış olmalıyım ki o çok yüksek bir sesle;
-Pişmiş kelle Ne sırıtıyorsun kızım ya???
Allahtan Türkçe söylemişti tüm bunları.
Ben;
-Hiiiç
Yemek oldukça lezzetliydi. Ben ise yemek esnasında lokantayı inceleme fırsatı bulmuştum.Zihnime bir kopyasını erleştirip hızlı hızlı silip süpürdüm masayı. Tam üç tabak ramen yemiştim.
O ise az kaldı kusacaktı.
-Ya ben seni izlerken yoruldum. Daha doymadın mı ha?
Daha sonra aniden bir şey hatırlamış gibi sordu:
-Kalacak bir yerin var mı?
Ağzım tıka basa dolu,
-Evet. Tokyo Üniversitesi Öğrenci Yurdu.5. kat ; oda numarası 30
Neden bu kadar ayrıntılı bir adres verir gibi cevaplamıştım bu soruyu bilmiyorum.
-İstersen seni bırakayım.-bay centilmenden beklenmedik bir atak daha-
-İstemez senden gelecek yardım eksik olsun
Ya anlayamıyorum kendimi. Niye bu çocuğu tersleyip duruyordum ki?Bu davranışıma ben bile anlam veremiyordum, o napsındı?
-Peki sen bilirsin ancak Tokyo çok büyük bir şehir ve tekrar hatırlatayım istersen; burası Japonya, yazılar Japonca.İnsanları çekik gözlü kısa Japonlar. Evet cana yakın oldukları kesin ama anlaşamadıktan sonra sevecenlik de bir işe yaramaz.
Nerden anlamıştı Japoncamın pek de iyi olmadığını.Sonra ben yumuşadım tabii. Mahcup mahcup
-Şeyyy... Aslında beni bırakırsan sevinirim.
Bu konuşmanın üzerinden yeteri kadar zaman geçmişti ki yurdun bahçesine girdik.O kadar yerden sadece bu yurdu ve bahçesini hatırlıyorum öylesine büyülenmişim yani.
Yemyeşil çimenler üzerine serpiştirilmiş olağan üstü güzellikteki japon akça ağaçları, insana gün batımını anımsatır bir kızıllıktaydı.Eski ve modern Japonya'dan izler taşıyan bu tatlı yurt binası ise içimi rahatlatmaya yetmişti.Binada kırmızı ve beyazın uyumlu birlikteliği hakimdi.
-Ahh! Biri kolumu çimdiklemişti.
-Acıttın ya sen naptığını...
Yusuf birini gösteriyordu.Tam da önümdeydi hani.Fazla dalmış olmalıyım ki çocuk mecbur bu yola başvurmuş.Önümde çınar gibi bir kadın, oldukça uzundu.Geniş omuzları ve korkunç irilikte gözleri vardı.Bu kadın bir Japon olamayacak kadar iri yapılıydı.
Biraz sonra onun yurt sorumlumuz olduğunu öğrendim ve bu beni biraz korkutmuştu-biraz mı dedim? -
Neyse sonunda kayıt işlemlerini tamamlayabildik. Ve ben ilk iş dışarı attım kendimi.Ellerim ellerinde;
-Şimdi burası Japonya öyle değil mi, tüm bunlar gerçek değil mi? O yediğimiz gerçekten de Ramendi de mi, de mi? Ha!
İçimdeki çocuk yeniden canlanmıştı sanki ve haykırdım tüm dünyaya:
-Ramen yemeyi gerçekten çoook seviyorum
Aniden.... Haayııır!
evt arkadaşlar bu bölümden itibaren acılar ve keder karışacak hikayeme yorumlarınızı bekliyorum
blog'um ^_^
http://ayseelifersoy.blogspot.com/
her şey bunun için
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=455663#455663
http://ayseelifersoy.blogspot.com/
her şey bunun için
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=455663#455663
ok yeni delilik ve iğrenç espri taktiklerine ihtiyacım olacak yardımcı olursan sevinirim üstelik bi karar verdim kendi karakterinizi tanımlarsanız baş roldeki karaktere sizin karakterinizden de bişiyler katarım (mesela büşranın deilik hallerini anımsatması gibi) ve böylece daha eğlenceli olur ve üstelik içimizden birini okuyomuş hissiyle okuruz yani bu eğlenceye varmısınz öyleyse bekliorum yorumlarınızı ayrıca okuyan tüm arkadaşlarıma zamanlarını ayırıp okudukları için teşşekkürrrleeerrrrr
blog'um ^_^
http://ayseelifersoy.blogspot.com/
her şey bunun için
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=455663#455663
http://ayseelifersoy.blogspot.com/
her şey bunun için
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=455663#455663
aslında çok iyi bir fikir canım valla başrolde acık kendimizden bişiler görürsek çok mutlu oluruz hikayeyi okudum çok beğendim tebrik ederim güzelim
bu arada benden biraz utangaçlık katabilirsin başrole zira reeldede çok utangaçımdır ilham perileri yakınında olsun
bu arada benden biraz utangaçlık katabilirsin başrole zira reeldede çok utangaçımdır ilham perileri yakınında olsun
Spoiler:
1. sayfa (Toplam 4 sayfa) [ 54 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |