~~Eternal Lullaby~~ Sayfaya git: 1, 2, 3, Sonraki |
|
Yazar
Mesaj
Eveeett...İlk denemem, uzun süre bekledim,benim sağım solum belli olmuyo bazen tüm yazdıklarımı (en fazla 2 bölüm olabildiler) siliorum.
4 bölüm oldu.ben de artık koyayım artık en azından eleştirilere göre yazarım daha düzgün olur dedim.
Bu arada teşekkür etmek istediğim bi kaç kişi var;
İlk önce Semih abi (Lord Kunzite) ve Gözde ablaya(SaILoRSuN) fanfic imi okuyup değerlendirdikleri için teşekkür ediyorum.Eğer onlar olmasa muhtemelen başlığı açmaya cesaret edemezdim.Ardından Baharıma(hepsigunes) tüm bölümleri okuyup yorum yaptığı için,ve son olarak okumak için sürekli bekleyen nazanıma(mako)teşekkür ediorum
çok uzatmadan diyemiycem baya uzadı o yüzden bölümü yazıyorum artık ^^"
Bu bölüm nazan için olsun
----------------------------------------------------------------------------------------
BÖLÜM 1
Gözlerini zorlayarak açtı.Karanlık…damlayan suyun sesi…ve işte o ses, uyanmasına engel olan;onu oraya bağlayan.Daha fazla dayanamadı.Ses uyumasını emrediyordu.Uyanamazdı.Yüzünden ılık bir şey süzüldü.Ağlıyordu.Belki de oraya geldiğinden beri ilk kez ağlıyordu.İnsani her şeyden uzak olması gerekmez miydi? Buraya bunun için hapsedilmemiş miydi?Yoksa başka sebeplerden mi?
Ne önemi vardı ki?Sorular,sadece cevapsız sorular.Gözlerini kaparken sadece soruları düşündü.Şıp…şıp…şıp…şıp…Damlalar şimdi melodiye eşlik ediyordu.Ama bu sefer acı verici değildi.Zincirlerinin kırıldığını hissetti.Özgürdü.Hissediyordu.Melodi şimdi ona güç veriyordu.Neden?Acaba başından beri onun yanında mıydı?
Karanlıkta bilinçsizce yürümeye başladı.Hiç ışık yoktu.Bu yer altı mağarasında sıkışıp kalmıştı.Melodi güçlenmeye başladı.Çıkışa yaklaştığını hissediyordu ama nerede?Ne kadar yürüdüğünü bilmiyordu; zaman kavramını yitirmişti.Hiç durmadan yürüdü, yerde göremediği bir şeye takılıp düşünceye kadar.El yordamıyla takıldığı şeyin bir kolye olduğunu anladı.Bu kaderin bir oyunu muydu?Küçük bir kolye düşmesine sebep olamazdı.Belki saatlerce devam etti.Sonunda ışığı gördüğünde, gözlerini alan parlaklığa inat baktı.Kurtuluşunu görüyordu. Karanlık ve sonsuz geceye ilk adımını atarken bilmediği o kadar çok şey vardı ki…
- * - * - * - * - * - *- * - * - * - * - * - *- * - * - * - * - * - *- * - * - * - * - *
Elindeki kitabın yere düşerken çıkardığı sesle uyandı.Yine pencerenin önünde kitap okurken uyuyakalmıştı.Oturduğu mermerden zıplayarak indi.Kitabını yerden alıp kitaplığına koydu ve kalktığı yere tekrar oturdu.Başını cama yaslayıp dışarıyı seyretmeye başladı.Derin,koyu mor renkli gözleri dışarıyı tararken aslında bulmayı umduğu şeyi kendi bile bilmiyordu.
Hiçbir şey düşünmüyordu.Düşünmenin ne anlamı vardı ki?Parmaklarıyla camda bir ritim tutturdu.Kopuk anılar beyninde canlanırken acılarını hissetti yeniden.Bu hayatta istenmeyen diye bir şey varsa sadece kendisi olabilirdi.Neden?Cevabı yoktu.İşte bu yüzden uzun zamandır düşünmüyordu.İstediği tek şeyse ölmekti.Ölüm o kadar dost canlısı geliyordu ki ona.Geçmişi yoktu,bugünü yoktu,geleceğinin olmasının anlamı neydi? Yaşamak var olmasının bir cezası gibiydi.Yalnızlık tek dostu olmuştu bu hayatta.
Gözü masanın üzerindeki takvime kaydı.”Lanet olsun,eziyet başlıyor.” diye mırıldandı. Ertesi gün okullar açılacaktı.İkinci dönemin de ilk dönem kadar berbat olacağını hissediyordu.Ama o öğrenmişti bu dünyadan bir şey beklememeyi.Şimdi sıra tüm öğrendiklerini uygulamakta ve umutlarını toprağa gömmekteydi.Okuldaki hayalet konumuna geri dönmeli,herkes kendisi hakkında fısıldaşırken o sadece sırasında günlük eziyetin bitmesini beklemeliydi.Aydınlık dünyada bir gölgeydi o…Bu kadar.Kimsenin bilmediği benliği boşlukta savrulurken o sadece oturup bekliyordu.Karşı çıkmanın bir anlamı yoktu çünkü…Duygularını dışa vurmamayı, umursamıyor gibi davranmayı öğrenmişti çoktan.Güven ona göre saçma bir şeydi.En ufak umut kırıntısıyla geçinmeyi,sonsuz güveni silmişti o.Aile, arkadaşlık, sevgi…o kadar uzun zamandır görmediği şeylerdi ki unutmuştu.
Yağmur yağmaya başlamıştı.Hemen camı açtı.İçeri giren rüzgâr upuzun,gece kadar siyah saçlarını uçuşturmaya başladı.Elini dışarıya uzattı.Damlalardan birkaçı eline düşüp sıçrarken yağmurun altında koşuşmaya başlayan insanlara baktı.Yağmur hızlanmaya başladı ve bir anda gök gürledi.Küçük bir kız korkuyla annesine sarılırken gözlerinde özlemle onlara baktı.Ani bir hareketle camı kapayıp döndü ve üstünü bile değiştirmeden kendini yatağa bıraktı.
Acaba çocukluğunda mutlu muydu?O zaman da böyle miydi?“Geçmişi düşünmenin bir anlamı yok.Nasıl olsa hatırlayamıyorum,değil mi?Geçmişim yok,bugünüm yok,yarının bir anlamı yok.” Birden soğukla ilgili olmayan bir titreme geldi.Gerçekten geçmişi nasıldı?Nereden gelmişti?Ve en önemlisi o "kimdi"?
-------------------------------------------------------------------------------------------
NOT: Bölüm kısa gelebilir ama yazdığımda öyle durmuyodu,ikinci bölüm de kısa ama üçten sonra birazcık daha uzun ^^
4 bölüm oldu.ben de artık koyayım artık en azından eleştirilere göre yazarım daha düzgün olur dedim.
Bu arada teşekkür etmek istediğim bi kaç kişi var;
İlk önce Semih abi (Lord Kunzite) ve Gözde ablaya(SaILoRSuN) fanfic imi okuyup değerlendirdikleri için teşekkür ediyorum.Eğer onlar olmasa muhtemelen başlığı açmaya cesaret edemezdim.Ardından Baharıma(hepsigunes) tüm bölümleri okuyup yorum yaptığı için,ve son olarak okumak için sürekli bekleyen nazanıma(mako)teşekkür ediorum
çok uzatmadan diyemiycem baya uzadı o yüzden bölümü yazıyorum artık ^^"
Bu bölüm nazan için olsun
----------------------------------------------------------------------------------------
BÖLÜM 1
Gözlerini zorlayarak açtı.Karanlık…damlayan suyun sesi…ve işte o ses, uyanmasına engel olan;onu oraya bağlayan.Daha fazla dayanamadı.Ses uyumasını emrediyordu.Uyanamazdı.Yüzünden ılık bir şey süzüldü.Ağlıyordu.Belki de oraya geldiğinden beri ilk kez ağlıyordu.İnsani her şeyden uzak olması gerekmez miydi? Buraya bunun için hapsedilmemiş miydi?Yoksa başka sebeplerden mi?
Ne önemi vardı ki?Sorular,sadece cevapsız sorular.Gözlerini kaparken sadece soruları düşündü.Şıp…şıp…şıp…şıp…Damlalar şimdi melodiye eşlik ediyordu.Ama bu sefer acı verici değildi.Zincirlerinin kırıldığını hissetti.Özgürdü.Hissediyordu.Melodi şimdi ona güç veriyordu.Neden?Acaba başından beri onun yanında mıydı?
Karanlıkta bilinçsizce yürümeye başladı.Hiç ışık yoktu.Bu yer altı mağarasında sıkışıp kalmıştı.Melodi güçlenmeye başladı.Çıkışa yaklaştığını hissediyordu ama nerede?Ne kadar yürüdüğünü bilmiyordu; zaman kavramını yitirmişti.Hiç durmadan yürüdü, yerde göremediği bir şeye takılıp düşünceye kadar.El yordamıyla takıldığı şeyin bir kolye olduğunu anladı.Bu kaderin bir oyunu muydu?Küçük bir kolye düşmesine sebep olamazdı.Belki saatlerce devam etti.Sonunda ışığı gördüğünde, gözlerini alan parlaklığa inat baktı.Kurtuluşunu görüyordu. Karanlık ve sonsuz geceye ilk adımını atarken bilmediği o kadar çok şey vardı ki…
- * - * - * - * - * - *- * - * - * - * - * - *- * - * - * - * - * - *- * - * - * - * - *
Elindeki kitabın yere düşerken çıkardığı sesle uyandı.Yine pencerenin önünde kitap okurken uyuyakalmıştı.Oturduğu mermerden zıplayarak indi.Kitabını yerden alıp kitaplığına koydu ve kalktığı yere tekrar oturdu.Başını cama yaslayıp dışarıyı seyretmeye başladı.Derin,koyu mor renkli gözleri dışarıyı tararken aslında bulmayı umduğu şeyi kendi bile bilmiyordu.
Hiçbir şey düşünmüyordu.Düşünmenin ne anlamı vardı ki?Parmaklarıyla camda bir ritim tutturdu.Kopuk anılar beyninde canlanırken acılarını hissetti yeniden.Bu hayatta istenmeyen diye bir şey varsa sadece kendisi olabilirdi.Neden?Cevabı yoktu.İşte bu yüzden uzun zamandır düşünmüyordu.İstediği tek şeyse ölmekti.Ölüm o kadar dost canlısı geliyordu ki ona.Geçmişi yoktu,bugünü yoktu,geleceğinin olmasının anlamı neydi? Yaşamak var olmasının bir cezası gibiydi.Yalnızlık tek dostu olmuştu bu hayatta.
Gözü masanın üzerindeki takvime kaydı.”Lanet olsun,eziyet başlıyor.” diye mırıldandı. Ertesi gün okullar açılacaktı.İkinci dönemin de ilk dönem kadar berbat olacağını hissediyordu.Ama o öğrenmişti bu dünyadan bir şey beklememeyi.Şimdi sıra tüm öğrendiklerini uygulamakta ve umutlarını toprağa gömmekteydi.Okuldaki hayalet konumuna geri dönmeli,herkes kendisi hakkında fısıldaşırken o sadece sırasında günlük eziyetin bitmesini beklemeliydi.Aydınlık dünyada bir gölgeydi o…Bu kadar.Kimsenin bilmediği benliği boşlukta savrulurken o sadece oturup bekliyordu.Karşı çıkmanın bir anlamı yoktu çünkü…Duygularını dışa vurmamayı, umursamıyor gibi davranmayı öğrenmişti çoktan.Güven ona göre saçma bir şeydi.En ufak umut kırıntısıyla geçinmeyi,sonsuz güveni silmişti o.Aile, arkadaşlık, sevgi…o kadar uzun zamandır görmediği şeylerdi ki unutmuştu.
Yağmur yağmaya başlamıştı.Hemen camı açtı.İçeri giren rüzgâr upuzun,gece kadar siyah saçlarını uçuşturmaya başladı.Elini dışarıya uzattı.Damlalardan birkaçı eline düşüp sıçrarken yağmurun altında koşuşmaya başlayan insanlara baktı.Yağmur hızlanmaya başladı ve bir anda gök gürledi.Küçük bir kız korkuyla annesine sarılırken gözlerinde özlemle onlara baktı.Ani bir hareketle camı kapayıp döndü ve üstünü bile değiştirmeden kendini yatağa bıraktı.
Acaba çocukluğunda mutlu muydu?O zaman da böyle miydi?“Geçmişi düşünmenin bir anlamı yok.Nasıl olsa hatırlayamıyorum,değil mi?Geçmişim yok,bugünüm yok,yarının bir anlamı yok.” Birden soğukla ilgili olmayan bir titreme geldi.Gerçekten geçmişi nasıldı?Nereden gelmişti?Ve en önemlisi o "kimdi"?
-------------------------------------------------------------------------------------------
NOT: Bölüm kısa gelebilir ama yazdığımda öyle durmuyodu,ikinci bölüm de kısa ama üçten sonra birazcık daha uzun ^^

By Hotaru_Usagi

I’ve been looking in the mirror for so long.
That I’ve come to believe my souls on the other side.
EVANESCENCE~~





Harikaaaaa








Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): sailor chibi chibi moon



çok teşekkürler öm ni bekliorum
e artık 2. bölümü de yazıym 0-0
---------------------------------------------------------------------------------
BÖLÜM 2
Her zamanki sıkıcı yolda yürümeye başladı.Çantası ona hep saçma gelen ders kitaplarıyla doluydu.Okulun yeşil boyalı dış duvarlarını görünce yavaşladı.Arkadan gelen bir kız ona omuz atarak geçti,yanındakiler kıkırdarken Freya onlara acıyan bir bakış attı.Nasıl bir insan türü başkalarını kızdırarak ya da ezerek eğlenebilirdi ki?Öte yandan aklında bir ses “En azından onlar mutlular.” diye fısıldadı,”Senin aksine…”.
3. kata çıktı,sınıfın kapısının önüne gelince durmak zorunda kaldı.Bir kaç kız durmuş konuşuyordu.
-Pardon,geçebilir miyim?
Kız ona aşağılayıcı bir bakış attı.
-Ezikleri sınıfa almıyoruz.O yüzden giremezsin.
-Demek ezikleri almıyorsunuz.
-Evet,bir de anlama sorunun mu var?Yazıııkkk.
Sınıftakiler kahkaha atarken Freya yüzüne tatlı bir gülümseme kondurdu ve:
-Eğer öyleyse hepinizin bu sınıftan çıkması gerek, dedi ve yol vermek amacıyla kenara çekildi.Şimdi gülmeyi kesmişlerdi.
-Madem sizin gibi ezikler çıkmıyor sınıftan,o zaman ben de girebilirim,dedi ve kızı iterek içeri girdi.Sırasına oturdu ve açık olan saçlarını dolan gözlerini saklamak için kullanarak camdan dışarı bakmaya başladı.Niye cevap vermişti ki?Tek yapması gereken beklemek ve cevap vermeden sırasına geçmekti.İçinde bir şey buna şiddetle karşı çıksa da, o artık iyice alışması ve umursamamasını söylüyordu kendine.Sonuçta nedenini bilmediği bu davranışlar tüm teneffüslerde ve çoğu zaman derslerde kâğıt uçaklarla devam etmeyecek miydi?Düşünceleri öğretmenin içeri girmesiyle bölündü.Kısa boylu,esmer ve siyah gözlü öğretmenleri tiz sesiyle konuşmaya başladı.İkinci dönemin zorluğundan,notların yükselmesini istediğinden,yer değişiklikleri ve daha başka birçok konudan bahsettikten sonra ikinci dönem iki kişinin sınıfa katıldığını,birkaç gün içinde başlayacağını söyleyerek konuşmasını bitirdi ve direk derse geçti.
Gayet sıkıcı ve sinir bozucu bir günün ardından eve ulaşmayı başarmıştı.Çantasını odasının bir köşesine fırlattı.Üstündeki okul formasını çıkarıp salona geçti.Televizyonu açtı.Birşey izleyeceğinden değil,evde ses olsun diye.Yapacak bir şey bulamadığı için önce uyumayı denedi.Ama rüyalarında hep kâbus görüyordu.Sonunda sıkıldı ve dışarı çıkmaya karar verdi. Sonuçta evde kalmasının bir anlamı yoktu.
İlk önce parka gitmeyi düşündü ama sonra vazgeçti.Amaçsızca yürümeye başladı.Defalarca yürüdüğü yollarda ayakları kendiliğinden hareket ediyordu.Nereye gittiğini bilmiyordu. Yağmurun altında öylece yürüyordu.Üstüne mont bile almadan çıkmıştı evden.Sanki acelesi varmış da, yetişmeye çalışırmış gibi.Uzun bir süre yürüdükten sonra durdu.Denize gelmişti. Sonsuz mavilik şimdi yağmur bulutları gibi kasvetli, gri bir renge bürünmüştü.”Aynı benim gibi…”diye mırıldandı kendi kendine.Banklardan birine oturdu ve dalgalı denizi seyretmeye başladı.Yağmur ise hızını iyice artırmışı.Ama o orada öylece oturuyor,denizi seyrediyordu. Sanki yağmurun farkında değil gibiydi.Hızla koşuşan insanlar,arada durup ona bakıyor,bu yağmurda neden orada oturduğunu merak ediyorlardı.Freya’nın gözünden bir damla yaş süzüldü ve yüzündeki yağmur damlalarına karıştı.Neden ağlıyordu ki şimdi?Saçmalık.Bir nedeni yok.Ya da var mı?Ne fark eder…O ağlamamalıydı.Güçlü olmalıydı.
Yağmurun durduğunu fark etti.Ama yo,ileride yağıyordu.Başını kaldırdı,biri elinde şemsiye yanında duruyordu.Baktığını fark edince yanına oturdu.Şemsiyeyi hâlâ tutuyordu.Freya “Ne istiyorsun?” der gibi baktı.
-Yağmurda kalırsan hastalanırsın.
-Sana ne?
-Yakında öleceksin.
-Her insan bir gün ölecek, dedi Freya umursamadan.
-Ölmekten korkmuyor musun?
-Yaşamaktan daha fazla değil.
-Mutlu değilsin.
-Büyük tespit. Freya ayağa kalktı ve yürümeye başladı.Dünya garip insanlarla doluydu.Neden akıllı bir insan da ona denk gelmiyordu?
- * - * - * - * - * - *- * - * - * - * - * - *- * - * - * - * - * - *- * - * - * - * - *
-Konuştun mu? diye sordu tatlı bir kız sesi.Bu Miyu’ydu.
-Evet.
-Ne dedi?
-Sana ne.
-Merak ediyorum.
-Sana ne,dedi. Miyu kıkırdadı.
-Öleceğini söyledin mi? Şimdi ciddi geliyordu sesi.
-Evet. Evet, söylemişti.Öleceğini söylemişti.Ama karşısındaki kız buna üzülmekten çok sevinmiş gibiydi.Neden?O istemiyordu,ölmesini istemiyordu.Bu yaşaması için yeterli bir sebep değil miydi?
-Yarın okula gidecek miyiz?
-Belki…
-Hep tembel oldun zaten.
-Kim ben mi?
-Burada başka insan yok,değil mi?Gerçi sana da insan denemez ama…
-Kapat çeneni!
-Beni kovalamadığına göre gerçekten etkilenmiş olmalısın.
-Neden?
-Allen?
-Efendim?
-Allen?
-Ne?
-Allen?
-NE VAR?!
-Hiiçç…Sadece,akşam yemeğini kaçırdın.
-Napıym?
-Bugün tatlı olarak çikolatalı pasta vardı ,ayrıca yanında dondurma da yedik.Senin en sevdiğinden…
-………
e artık 2. bölümü de yazıym 0-0
---------------------------------------------------------------------------------
BÖLÜM 2
Her zamanki sıkıcı yolda yürümeye başladı.Çantası ona hep saçma gelen ders kitaplarıyla doluydu.Okulun yeşil boyalı dış duvarlarını görünce yavaşladı.Arkadan gelen bir kız ona omuz atarak geçti,yanındakiler kıkırdarken Freya onlara acıyan bir bakış attı.Nasıl bir insan türü başkalarını kızdırarak ya da ezerek eğlenebilirdi ki?Öte yandan aklında bir ses “En azından onlar mutlular.” diye fısıldadı,”Senin aksine…”.
3. kata çıktı,sınıfın kapısının önüne gelince durmak zorunda kaldı.Bir kaç kız durmuş konuşuyordu.
-Pardon,geçebilir miyim?
Kız ona aşağılayıcı bir bakış attı.
-Ezikleri sınıfa almıyoruz.O yüzden giremezsin.
-Demek ezikleri almıyorsunuz.
-Evet,bir de anlama sorunun mu var?Yazıııkkk.
Sınıftakiler kahkaha atarken Freya yüzüne tatlı bir gülümseme kondurdu ve:
-Eğer öyleyse hepinizin bu sınıftan çıkması gerek, dedi ve yol vermek amacıyla kenara çekildi.Şimdi gülmeyi kesmişlerdi.
-Madem sizin gibi ezikler çıkmıyor sınıftan,o zaman ben de girebilirim,dedi ve kızı iterek içeri girdi.Sırasına oturdu ve açık olan saçlarını dolan gözlerini saklamak için kullanarak camdan dışarı bakmaya başladı.Niye cevap vermişti ki?Tek yapması gereken beklemek ve cevap vermeden sırasına geçmekti.İçinde bir şey buna şiddetle karşı çıksa da, o artık iyice alışması ve umursamamasını söylüyordu kendine.Sonuçta nedenini bilmediği bu davranışlar tüm teneffüslerde ve çoğu zaman derslerde kâğıt uçaklarla devam etmeyecek miydi?Düşünceleri öğretmenin içeri girmesiyle bölündü.Kısa boylu,esmer ve siyah gözlü öğretmenleri tiz sesiyle konuşmaya başladı.İkinci dönemin zorluğundan,notların yükselmesini istediğinden,yer değişiklikleri ve daha başka birçok konudan bahsettikten sonra ikinci dönem iki kişinin sınıfa katıldığını,birkaç gün içinde başlayacağını söyleyerek konuşmasını bitirdi ve direk derse geçti.
Gayet sıkıcı ve sinir bozucu bir günün ardından eve ulaşmayı başarmıştı.Çantasını odasının bir köşesine fırlattı.Üstündeki okul formasını çıkarıp salona geçti.Televizyonu açtı.Birşey izleyeceğinden değil,evde ses olsun diye.Yapacak bir şey bulamadığı için önce uyumayı denedi.Ama rüyalarında hep kâbus görüyordu.Sonunda sıkıldı ve dışarı çıkmaya karar verdi. Sonuçta evde kalmasının bir anlamı yoktu.
İlk önce parka gitmeyi düşündü ama sonra vazgeçti.Amaçsızca yürümeye başladı.Defalarca yürüdüğü yollarda ayakları kendiliğinden hareket ediyordu.Nereye gittiğini bilmiyordu. Yağmurun altında öylece yürüyordu.Üstüne mont bile almadan çıkmıştı evden.Sanki acelesi varmış da, yetişmeye çalışırmış gibi.Uzun bir süre yürüdükten sonra durdu.Denize gelmişti. Sonsuz mavilik şimdi yağmur bulutları gibi kasvetli, gri bir renge bürünmüştü.”Aynı benim gibi…”diye mırıldandı kendi kendine.Banklardan birine oturdu ve dalgalı denizi seyretmeye başladı.Yağmur ise hızını iyice artırmışı.Ama o orada öylece oturuyor,denizi seyrediyordu. Sanki yağmurun farkında değil gibiydi.Hızla koşuşan insanlar,arada durup ona bakıyor,bu yağmurda neden orada oturduğunu merak ediyorlardı.Freya’nın gözünden bir damla yaş süzüldü ve yüzündeki yağmur damlalarına karıştı.Neden ağlıyordu ki şimdi?Saçmalık.Bir nedeni yok.Ya da var mı?Ne fark eder…O ağlamamalıydı.Güçlü olmalıydı.
Yağmurun durduğunu fark etti.Ama yo,ileride yağıyordu.Başını kaldırdı,biri elinde şemsiye yanında duruyordu.Baktığını fark edince yanına oturdu.Şemsiyeyi hâlâ tutuyordu.Freya “Ne istiyorsun?” der gibi baktı.
-Yağmurda kalırsan hastalanırsın.
-Sana ne?
-Yakında öleceksin.
-Her insan bir gün ölecek, dedi Freya umursamadan.
-Ölmekten korkmuyor musun?
-Yaşamaktan daha fazla değil.
-Mutlu değilsin.
-Büyük tespit. Freya ayağa kalktı ve yürümeye başladı.Dünya garip insanlarla doluydu.Neden akıllı bir insan da ona denk gelmiyordu?
- * - * - * - * - * - *- * - * - * - * - * - *- * - * - * - * - * - *- * - * - * - * - *
-Konuştun mu? diye sordu tatlı bir kız sesi.Bu Miyu’ydu.
-Evet.
-Ne dedi?
-Sana ne.
-Merak ediyorum.
-Sana ne,dedi. Miyu kıkırdadı.
-Öleceğini söyledin mi? Şimdi ciddi geliyordu sesi.
-Evet. Evet, söylemişti.Öleceğini söylemişti.Ama karşısındaki kız buna üzülmekten çok sevinmiş gibiydi.Neden?O istemiyordu,ölmesini istemiyordu.Bu yaşaması için yeterli bir sebep değil miydi?
-Yarın okula gidecek miyiz?
-Belki…
-Hep tembel oldun zaten.
-Kim ben mi?
-Burada başka insan yok,değil mi?Gerçi sana da insan denemez ama…
-Kapat çeneni!
-Beni kovalamadığına göre gerçekten etkilenmiş olmalısın.
-Neden?
-Allen?
-Efendim?
-Allen?
-Ne?
-Allen?
-NE VAR?!
-Hiiçç…Sadece,akşam yemeğini kaçırdın.
-Napıym?
-Bugün tatlı olarak çikolatalı pasta vardı ,ayrıca yanında dondurma da yedik.Senin en sevdiğinden…
-………

By Hotaru_Usagi

I’ve been looking in the mirror for so long.
That I’ve come to believe my souls on the other side.
EVANESCENCE~~





1. sayfa (Toplam 3 sayfa) [ 45 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |