gece bekçileri Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 9, 10, 11 ... 16, 17, 18, Sonraki |
Yazar
Mesaj
bezgin yazmış:
Ama ama -- ama.. be..n ben.. miraç'ı istiyordum




özelliklerimi ÖM'den yollarım

tabi tamamıyla dolmamışsa

Edit:Bölümde Çok güzeldii...Komik di daha doğrusu Sami'nin taklitleri hele

ee anladığıma göre
Spoiler:



O çok tatlı.♥
Spoiler:
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin

bu bölümü çok sevdim
-ah tüh of adsdfsf
çok koptum
helede menemene melemen deyişine yanlış anlama dalga geçmiyorum ama yazım hatası buldum ilk defa adasds
süper ötesi bi bölümdü
bu arada özel mesajda yazdığın ilişkinin öyle olmadığını biliyorum canım =3
ama ne bilim aşıkmı oldu orda onu anlayamamıstım
o yüzden kız mı erkek mi diye sorudm ya adsffs
hani heran baska bişy olabilr baska kız bir bekçi çıkabilr falan işte ne bilim kendi kendime kurgu oluşturmustum afsffd
gene güzeldi bölüm *-*
eline sağlık
yenisini bekliyorum
bekletme bizi =3
-ah tüh of adsdfsf
çok koptum
helede menemene melemen deyişine yanlış anlama dalga geçmiyorum ama yazım hatası buldum ilk defa adasds
süper ötesi bi bölümdü
bu arada özel mesajda yazdığın ilişkinin öyle olmadığını biliyorum canım =3
ama ne bilim aşıkmı oldu orda onu anlayamamıstım
o yüzden kız mı erkek mi diye sorudm ya adsffs
hani heran baska bişy olabilr baska kız bir bekçi çıkabilr falan işte ne bilim kendi kendime kurgu oluşturmustum afsffd
gene güzeldi bölüm *-*
eline sağlık
yenisini bekliyorum
bekletme bizi =3
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin
minako-chan yazmış:

yine de dikkat etmene çok sevindim eğer hata görürsen uyar yine sen:)))

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin
bezgin yazmış:
ahahah iyice koptum adsfsf
teşekkür ettim düzelttiğin için xD
benim hatam adsdfs
olsun canımb ilmemek değil öğrenmemk ayıp dimi .d
valla nedense benim çevremdekiler menemen dediği için şey etitm ben anam kapak oldum afsf

neyse canım yeni bölüm isterim

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin
yeni bölüm geliyoooorrr:)))
Saat öğlen sonrasını gösterince sessizlik çöktü hepimize. Ben annem babam ve ekip salonda kahve içiyorduk. Güncel konularla birlikte kahveler de bitmişti. Kahveler bitince boş fincanları toplayıp mutfağa götürdüm. Salona döndüğümde ekip ayaklanmıştı. “biz artık gitsek iyi olacak” dedi Gökhan. “gece iyi uyuyamamışsın biraz dinlenmende yarar var” dedi Sami. “siz bilirsiniz ben iyiyim aslında” dedim. “senden bir isteğim var” dönüp Emin e baktım. Çatık kaşlarıyla başını yana doğru çevirmiş konuşuyordu. “bizi üzme”. Alt dudağı aşağı sarkmış titreyen çenesini durdurmaya çalışıyordu. Yanına gidip göz göze gelebilmek için kafamı olabildiğince arkaya attım. “yarına mangal yapacağımıza söz verebilirsen bende sizi üzmemeye gayret edebilirim”. Gülümseyip düşünür gibi gözlerini yukarı kaldırdıktan sonra “iyi peki” dedi ve sarıldı. “yarına görüşürüz” dedi Miraç. Gülümseyeme çalışırken yüzünün zorlanmasını hissedebiliyordum. Hepsi birden ellerini omzuma atmış bana bakıyorlardı. Bırakmaktan korkuyor gibilerdi… Gözlerimin dolmasına fırsat vermeden “hadi uykum var benim” deyip kendimi geriye çektim. Sonra da odama geçtim.
Toplam dört saatim vardı. Bunun iki saatini yatakta dinlenerek geçirecektim. Normal halimdeki enerji kaybı dönüşümden sonrakine de yansırdı ve zayıf bir bünye ile dolaşmak benim için felaket olabilirdi. Yatağımın içine girip gözlerimi yumdum. Düşünmek istemediğim birkaç görüntüyü çabucak gönderdim kafamdan. Kısa bir zaman sonra beynimin içinin tamamen karanlık olduğunu hissettim.
Tam iki saat sonra uyandım. Biyolojik saatim yine devredeydi anlaşılan. Kalkıp ılık bir duş aldım. Üzerime basit bir şeyler geçirdikten sonra saçlarımı kurutup sert bir kahve hazırladım kendime. Annem ile babam yanıma gelmişlerdi. Arkamı döndüm. Dram ya da öğüt sözleri isteyeceğim en son şeylerdi. “sizden bir şey isteyebilir miyim” dedim. Annem endişe dolu gözlerini babama çevirip “elbette” diye cevap verdi. Babam “tabii ki” dedi. “sadece bana sarılıp susmanızı isteyecektim”.
Yanıma gelen ilk kişi annemdi. Annem buz gibi eliyle yanağımı okşadıktan sonra kollarını bana doladı. Babam ise yerinden hareket edemiyor gibi gözüküyordu. Tahmin ettiğimden daha çok benziyordum babama. Duygusal özelliklerimizin yanı sıra fiziksel olarak da benziyorduk. Esmer teni, iri koyu kahve gözler geniş omuzlar ve her an seni azarlayacakmış gibi duran bir sert bir çehreye sahipti babam. Bir erkeği yakışıklı gösteren özellikler ne yazık ki söz konusu bir kız olunca tuhaf biçimsiz bir şey çıkıyordu ortaya. Annem ise beyaz teni, hafif kızarmış elmacık kemikleri ve yuvarlak yüz hatlarıyla oldukça alımlı ve sempatik bir görünüm sergilerdi. Bir dakika geçtikten sonra babam da yanıma gelip başımın üzerinden öptü ve kollarıyla annemle beni sıkıca sardı. Çok korktuğunu biliyordum babamın. İkisinin de üzerinden yayılan gerginliği, stresi sıkıntıyı hissedebiliyordum. İkisinin de gözleri dolu dolu olmuştu. Ağlamak şu an bana çok uzaktı. Sadece ailem için üzülüyordum. Normal bir yaşantıları olmadığı için. Kollarımı çekip sandalyeye bıraktığım çantamı aldım. Biraz daha kalırsam akıllarından geçirdikleri her sözü duyacağımdan emindim. Tek kelime etmeden arkama bakmadan çıktım evden.
Yarım saatlik yürüyüşün ardından gece oteline varmıştım. Etrafındaki yaban otlarıyla ürkütücü bir şatoyu andıran bu binanın, sahibi tarafından inşaatına ara verildiğinden bu yana uzun yıllar geçmiş olmalıydı. Yerli halk yaramazlık yapan çocukları korkutmak için binada geceleri korkunç varlıklar olduğu efsanesini uydurmuşlardı. Belli bir müddet sonra da kendilerinde inandığı bu hikâyeden yola çıkarak “gece oteli” adını vermişlerdi. Kendisiyle aramda tuhaf bir bağ varmış gibi hissettiğim bu yer hem kasabanın en yüksek binası olması hem de ıssız bir yer olması bakımından dönüşümlerimizi tamamlamak için en uygun yerdi.
Merdivenlerden hızla çıkıp beklemeye koyuldum. Bir yandan da neler yapacağımı tasarlıyordum. Kollarıyla beni tutmalarını engellediğim sürece işim kolaydı. Fakat çok çevik davranmam gerekiyordu. Aynı zamanda hem kendimi hem uyuyan halkı düşünüp ona göre tedbirler almalıydım.
Güneşin batmasına kısa bir zaman kala sırt çantamdaki yıllarca kullanıldıktan sonra bile asla eskimeyip solmayan kıyafetimi çıkardım. Ne kadar yıpransa da eski haline dönen bir elbiseydi.
Güneş ışıları kendini çektiğinde müthiş acıyı bedenimde hissedip saplanan milyonlarca bıçak sancısını atlatmaya çalıştım. Çıkardığım normal kıyafetlerimi çantama koyup çantamı çatıdaki her zamanki yerine sakladım.
“lütfen kendimi aşağılamama izin verme” dedim içimden beni duyduğunu bildiğim sese. Sonra kendimi binadan atıp gecenin karanlığına doğru uçtum.
Saatlerdir kontrol etmeme rağmen hiç kimse yoktu etrafta. Burnumu koku alması için zorluyor hiçbir kötü koku alamıyordum. Pes edip şehrin ortasındaki bir binaya uçup beklemeye başladım. Bu gece geleceklerdi gelmeleri gerekiyordu. Enerji almadan yaşayamazlardı.
Güneşin doğmasına az zaman kalmıştı. Birden çok güçlü bir koku hissedip takibe başladım. Ve aynı anda pek çok koku daha. En uzakta hissettiğim kokuyu takip edip hızla yanına giderek kaçmasına fırsat vermeden kırmızı toprak çıkarıp üzerine fırlattım. Kafasını kopardıktan sonra arkamı dönüp diğer kokunun yanına gittim. Özellikle diğerlerinden ayrılan canavarı bulup yok etmem gerekiyordu. Bu işimi kolaylaştırırdı.
Üç canavar daha öldürüp diğerlerinin kokusunu takip etmeye başladığım sırada arkamda benimle beraber hareket eden iki yaratığı gördüm. Bir saniye sonra önüme çıkan üçüncüsü ve hemen ardından üzerime gelen dördüncüsü. Yere doğru hızlandım. Yeniden takip ediyorlardı. Yere konup hızla sıçradım ve yeniden hızla yukarı doğru uçtum ve hepsine kırmızı toprak fırlattım. En arkadakini tutup hızla başını kopardım. Diğer üçü çabucak toparlanmaya çalışırken ardı ardına tekme savurdum ikisine. Kalan diğerinin de kafası çoktan elimdeydi. Dikkatle takip ediyorlardı. Güneşin doğmasına dakikalar kalmış olmalıydı. Elimden kaçırmak istemiyordum. Tıslar gibi bir sesle “halkının üstündeki en büyük lanet sensin” dedi biri. Gözleri şeytani ışıkla parlıyordu. “ne demek istiyorsun” dedim. Birden birisi boğazımdan yakaladı. Dalgınlığımdan istifade edip arkamdan bir diğeri gelmiş olmalıydı. Diğer üçü de yanıma gelip boğazıma sarıldılar. Pençelerini vücuduma geçirip derimi dağlıyorlardı. Normal bir insanda hiçbir işe yaramayan vücutları bizleri öldürmeye yeterdi. Aklımın bir kısmı yoğun acıyla meşgulken diğer kısmı öleceğimi düşünüyordu. Ölecek olan her kişi gibi arkamda bıraktıklarımı düşünüyordum.
Yaşadığım ve yaşamak istediğim tüm insanlar gözümün önünden geçiyordu. Dayanacak gücüm kalmamıştı. Ölemezdim. Ölmek istemiyordum.
Gök gürültüsü ile birlikte acıdan yumduğum gözlerimi araladım. Yalnız başına yerde yatıyordum. Etrafta kimsecikler yoktu. Bedenim hala çektiği acıların etkisinde titriyor ve sarsılıyordu. Ayağa kalkmaya çalıştım fakat kalkamadım. Gözlerimin önünde bir siluet belirdi. Hayal mi gerçek mi olduğunu anlamam imkânsızdı. Son gücümle yüzüne bakmaya çalışıyor kim olduğunu seçebileceğimi düşünüyordum. Üzerindeki yeşil ve kırmızı renklerini seçip elimi istemsizce ona doğru uzattım. İçimden bir ses onun sayesinde ölmediğimi söylüyordu. Yüzü hala göremiyor ama yabancıdan yayılan güven duygusunu hissedebiliyordum. İşaret parmağını dudağına getirip bana baktı sonra da gözden kayboldu. Ben de yağan yağmur ile birlikte orada kandan bir gölün içinde kendimi bıraktım. Bana sus işareti yapan bu yabancıyı tekrar görebileceğimi düşünüyordum acı içinde...
Saat öğlen sonrasını gösterince sessizlik çöktü hepimize. Ben annem babam ve ekip salonda kahve içiyorduk. Güncel konularla birlikte kahveler de bitmişti. Kahveler bitince boş fincanları toplayıp mutfağa götürdüm. Salona döndüğümde ekip ayaklanmıştı. “biz artık gitsek iyi olacak” dedi Gökhan. “gece iyi uyuyamamışsın biraz dinlenmende yarar var” dedi Sami. “siz bilirsiniz ben iyiyim aslında” dedim. “senden bir isteğim var” dönüp Emin e baktım. Çatık kaşlarıyla başını yana doğru çevirmiş konuşuyordu. “bizi üzme”. Alt dudağı aşağı sarkmış titreyen çenesini durdurmaya çalışıyordu. Yanına gidip göz göze gelebilmek için kafamı olabildiğince arkaya attım. “yarına mangal yapacağımıza söz verebilirsen bende sizi üzmemeye gayret edebilirim”. Gülümseyip düşünür gibi gözlerini yukarı kaldırdıktan sonra “iyi peki” dedi ve sarıldı. “yarına görüşürüz” dedi Miraç. Gülümseyeme çalışırken yüzünün zorlanmasını hissedebiliyordum. Hepsi birden ellerini omzuma atmış bana bakıyorlardı. Bırakmaktan korkuyor gibilerdi… Gözlerimin dolmasına fırsat vermeden “hadi uykum var benim” deyip kendimi geriye çektim. Sonra da odama geçtim.
Toplam dört saatim vardı. Bunun iki saatini yatakta dinlenerek geçirecektim. Normal halimdeki enerji kaybı dönüşümden sonrakine de yansırdı ve zayıf bir bünye ile dolaşmak benim için felaket olabilirdi. Yatağımın içine girip gözlerimi yumdum. Düşünmek istemediğim birkaç görüntüyü çabucak gönderdim kafamdan. Kısa bir zaman sonra beynimin içinin tamamen karanlık olduğunu hissettim.
Tam iki saat sonra uyandım. Biyolojik saatim yine devredeydi anlaşılan. Kalkıp ılık bir duş aldım. Üzerime basit bir şeyler geçirdikten sonra saçlarımı kurutup sert bir kahve hazırladım kendime. Annem ile babam yanıma gelmişlerdi. Arkamı döndüm. Dram ya da öğüt sözleri isteyeceğim en son şeylerdi. “sizden bir şey isteyebilir miyim” dedim. Annem endişe dolu gözlerini babama çevirip “elbette” diye cevap verdi. Babam “tabii ki” dedi. “sadece bana sarılıp susmanızı isteyecektim”.
Yanıma gelen ilk kişi annemdi. Annem buz gibi eliyle yanağımı okşadıktan sonra kollarını bana doladı. Babam ise yerinden hareket edemiyor gibi gözüküyordu. Tahmin ettiğimden daha çok benziyordum babama. Duygusal özelliklerimizin yanı sıra fiziksel olarak da benziyorduk. Esmer teni, iri koyu kahve gözler geniş omuzlar ve her an seni azarlayacakmış gibi duran bir sert bir çehreye sahipti babam. Bir erkeği yakışıklı gösteren özellikler ne yazık ki söz konusu bir kız olunca tuhaf biçimsiz bir şey çıkıyordu ortaya. Annem ise beyaz teni, hafif kızarmış elmacık kemikleri ve yuvarlak yüz hatlarıyla oldukça alımlı ve sempatik bir görünüm sergilerdi. Bir dakika geçtikten sonra babam da yanıma gelip başımın üzerinden öptü ve kollarıyla annemle beni sıkıca sardı. Çok korktuğunu biliyordum babamın. İkisinin de üzerinden yayılan gerginliği, stresi sıkıntıyı hissedebiliyordum. İkisinin de gözleri dolu dolu olmuştu. Ağlamak şu an bana çok uzaktı. Sadece ailem için üzülüyordum. Normal bir yaşantıları olmadığı için. Kollarımı çekip sandalyeye bıraktığım çantamı aldım. Biraz daha kalırsam akıllarından geçirdikleri her sözü duyacağımdan emindim. Tek kelime etmeden arkama bakmadan çıktım evden.
Yarım saatlik yürüyüşün ardından gece oteline varmıştım. Etrafındaki yaban otlarıyla ürkütücü bir şatoyu andıran bu binanın, sahibi tarafından inşaatına ara verildiğinden bu yana uzun yıllar geçmiş olmalıydı. Yerli halk yaramazlık yapan çocukları korkutmak için binada geceleri korkunç varlıklar olduğu efsanesini uydurmuşlardı. Belli bir müddet sonra da kendilerinde inandığı bu hikâyeden yola çıkarak “gece oteli” adını vermişlerdi. Kendisiyle aramda tuhaf bir bağ varmış gibi hissettiğim bu yer hem kasabanın en yüksek binası olması hem de ıssız bir yer olması bakımından dönüşümlerimizi tamamlamak için en uygun yerdi.
Merdivenlerden hızla çıkıp beklemeye koyuldum. Bir yandan da neler yapacağımı tasarlıyordum. Kollarıyla beni tutmalarını engellediğim sürece işim kolaydı. Fakat çok çevik davranmam gerekiyordu. Aynı zamanda hem kendimi hem uyuyan halkı düşünüp ona göre tedbirler almalıydım.
Güneşin batmasına kısa bir zaman kala sırt çantamdaki yıllarca kullanıldıktan sonra bile asla eskimeyip solmayan kıyafetimi çıkardım. Ne kadar yıpransa da eski haline dönen bir elbiseydi.
Güneş ışıları kendini çektiğinde müthiş acıyı bedenimde hissedip saplanan milyonlarca bıçak sancısını atlatmaya çalıştım. Çıkardığım normal kıyafetlerimi çantama koyup çantamı çatıdaki her zamanki yerine sakladım.
“lütfen kendimi aşağılamama izin verme” dedim içimden beni duyduğunu bildiğim sese. Sonra kendimi binadan atıp gecenin karanlığına doğru uçtum.
Saatlerdir kontrol etmeme rağmen hiç kimse yoktu etrafta. Burnumu koku alması için zorluyor hiçbir kötü koku alamıyordum. Pes edip şehrin ortasındaki bir binaya uçup beklemeye başladım. Bu gece geleceklerdi gelmeleri gerekiyordu. Enerji almadan yaşayamazlardı.
Güneşin doğmasına az zaman kalmıştı. Birden çok güçlü bir koku hissedip takibe başladım. Ve aynı anda pek çok koku daha. En uzakta hissettiğim kokuyu takip edip hızla yanına giderek kaçmasına fırsat vermeden kırmızı toprak çıkarıp üzerine fırlattım. Kafasını kopardıktan sonra arkamı dönüp diğer kokunun yanına gittim. Özellikle diğerlerinden ayrılan canavarı bulup yok etmem gerekiyordu. Bu işimi kolaylaştırırdı.
Üç canavar daha öldürüp diğerlerinin kokusunu takip etmeye başladığım sırada arkamda benimle beraber hareket eden iki yaratığı gördüm. Bir saniye sonra önüme çıkan üçüncüsü ve hemen ardından üzerime gelen dördüncüsü. Yere doğru hızlandım. Yeniden takip ediyorlardı. Yere konup hızla sıçradım ve yeniden hızla yukarı doğru uçtum ve hepsine kırmızı toprak fırlattım. En arkadakini tutup hızla başını kopardım. Diğer üçü çabucak toparlanmaya çalışırken ardı ardına tekme savurdum ikisine. Kalan diğerinin de kafası çoktan elimdeydi. Dikkatle takip ediyorlardı. Güneşin doğmasına dakikalar kalmış olmalıydı. Elimden kaçırmak istemiyordum. Tıslar gibi bir sesle “halkının üstündeki en büyük lanet sensin” dedi biri. Gözleri şeytani ışıkla parlıyordu. “ne demek istiyorsun” dedim. Birden birisi boğazımdan yakaladı. Dalgınlığımdan istifade edip arkamdan bir diğeri gelmiş olmalıydı. Diğer üçü de yanıma gelip boğazıma sarıldılar. Pençelerini vücuduma geçirip derimi dağlıyorlardı. Normal bir insanda hiçbir işe yaramayan vücutları bizleri öldürmeye yeterdi. Aklımın bir kısmı yoğun acıyla meşgulken diğer kısmı öleceğimi düşünüyordu. Ölecek olan her kişi gibi arkamda bıraktıklarımı düşünüyordum.
Yaşadığım ve yaşamak istediğim tüm insanlar gözümün önünden geçiyordu. Dayanacak gücüm kalmamıştı. Ölemezdim. Ölmek istemiyordum.
Gök gürültüsü ile birlikte acıdan yumduğum gözlerimi araladım. Yalnız başına yerde yatıyordum. Etrafta kimsecikler yoktu. Bedenim hala çektiği acıların etkisinde titriyor ve sarsılıyordu. Ayağa kalkmaya çalıştım fakat kalkamadım. Gözlerimin önünde bir siluet belirdi. Hayal mi gerçek mi olduğunu anlamam imkânsızdı. Son gücümle yüzüne bakmaya çalışıyor kim olduğunu seçebileceğimi düşünüyordum. Üzerindeki yeşil ve kırmızı renklerini seçip elimi istemsizce ona doğru uzattım. İçimden bir ses onun sayesinde ölmediğimi söylüyordu. Yüzü hala göremiyor ama yabancıdan yayılan güven duygusunu hissedebiliyordum. İşaret parmağını dudağına getirip bana baktı sonra da gözden kayboldu. Ben de yağan yağmur ile birlikte orada kandan bir gölün içinde kendimi bıraktım. Bana sus işareti yapan bu yabancıyı tekrar görebileceğimi düşünüyordum acı içinde...
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Minako-chan
içimden bir ses o yabancının kütüphanedeki çocuk olduğunu söylüyor .d
mükemmel bi bölümdü *-*
ya o kadar uzun yazıyorsun ama bana kısacık geliyor *-*
yeni bölümü bu gece bekliyorum *-*
gene güzel bi bölümdü eline sağlık
bu arada meleği fena kavradılar
her yerini sardılar kızcağızın o.O
kan gölü deyince çok üzüldüm üü.
ama bizim meleğimiz üstesinden gelir *-*
onun dağ gibi arkadaşı benim erkek arkadaşım miraç var *-*
korur onu adsafsf
yeni bölüm isterimmm
mükemmel bi bölümdü *-*
ya o kadar uzun yazıyorsun ama bana kısacık geliyor *-*
yeni bölümü bu gece bekliyorum *-*
gene güzel bi bölümdü eline sağlık

bu arada meleği fena kavradılar
her yerini sardılar kızcağızın o.O
kan gölü deyince çok üzüldüm üü.
ama bizim meleğimiz üstesinden gelir *-*
onun dağ gibi arkadaşı benim erkek arkadaşım miraç var *-*
korur onu adsafsf
yeni bölüm isterimmm


çok saol canım elimden geldiğince çabuk olmaya çalışıyorum:))) artık hikaye ilerledikçe göreceksin neler olduğunu:)))) bende tırsmaya başladım açıkçası malzeme çoğaldı çünkü nerden ne çıkacak şaşıyorum:)))
bir de kendin dışındaki bir insandan bahsetmek çok zor keşke kendim olarak yazsaydım dedim
))) neyse ki yavaş yavaş değiştirecem meleği
)))
beni takip edin anacığım
))
bir de kendin dışındaki bir insandan bahsetmek çok zor keşke kendim olarak yazsaydım dedim


beni takip edin anacığım



Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin

Bak bak acaba o yabancı kim ve neyin nesi...
Arkadaşlar siz de yani hemen direk Yabancının o çocuk olduğunu düşünüyorsunuz ve inşallah o çocuk değildir. Yani hep tahmin ettiğim şeyler çıkınca heyecanı kalmıyor ancak gene de merak etmiyorum değil hani 



KALBİMİN ANAHTARINI BULUP İÇİMDEKİ MANZARAYI KEŞFEDEBİLEN HERHANGİ BİR KİŞİ İÇİMDE HAPSOLMAYI GÖZE ALMIŞTIR


Vay canına müthiş olmuş.....Tek kelimeyle harika ötesi!!!!(Tek kelime değil ama napalım idare et
)
Katılıyorum..Sanki benimde burnuma geliyor


Alıntı:
Katılıyorum..Sanki benimde burnuma geliyor

Kore Tesadüfleri Sever.. :
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=444205#444205
http://www.venusforum.net/viewtopic.php?p=444205#444205

Spoiler:
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin
10. sayfa (Toplam 18 sayfa) [ 259 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |