gece bekçileri Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4, 5 ... 16, 17, 18, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Eve geldiğimde akşam olmak üzereydi. Kapıda annemle babamın tartıştıklarını duydum. Adım geçiyordu. Tartışmaya katılacak gibi hissetmiyordum. Geldiğimi anlasınlar diye ayaklarımı yere vurarak girdim. Sustular. “Hoş geldin” dedi ikisi de. “hoş bulduk” dedim ve odama gittim. Kıyafetlerimi çıkarıp ders tekrarı yapmaya koyuldum. Aradan bir saat geçmiş olmalıydı ki etrafa karanlık çöktü. Yatağımda uzanmış Sami yi düşünüyordum. Bildiğim bütün duaları sıralamaya başladım. Elimden gelen tek şey buydu. Ekibin çalıştığı bütün günleri dua ile geçirirdim. Ve sabah gün doğumunda hemen telefona sarılır durumları öğrenirdim.
Annem kapıyı açtı, masada beni aradı bulamayınca gözleri yatağıma kaydı. Beni karanlıkta öylece uzanmış görünce “hasta mısın” diye sordu.
“hayır”
“neden yatıyorsun”
“halsizim” klasik bir yalandı.
“yemeği hazırladım mutfağa gel baban bekliyor” dedi ve toparlanmam için odamdan çıktı.
Ayaklarımı sürüyerek mutfağa geçtim. Ses çıkarmadan masaya oturdum. Annem ve babam da sessizce yemek yiyorlardı. Biraz zaman sonra kendi aralarında konuşmaya başladılar.
Babam:
“son zamanlarda ilçe epey kalabalıklaştı”
“duyuyorum daha da artabilir devlet daireleri çok alım yapmaya başladı açılan özel sektörlerde de aynı durum geçerli”
“ilçe kalkınıyor artık alışveriş için il merkezine gitmek zorunda değiliz her şey ayağımızın altında” babam durumdan hoşnut görünüyordu. İlçe dışına çıkmaktan hoşlanmazdı.
Annem “sinema bile geldi hatta bir gün sen ben melek gidebiliriz” dedi.
“olabilir sen ne düşünüyorsun Melek?” cümle babamdan çıkmıştı.
Adımı duyunca irkildim. Konuşmaları duyuyordum fakat dikkat etmiyordum. Kafamı kaldırıp “hı?” dedim.
“annen sinemaya gitmek istediğini söyledi. Beraber gidebiliriz öyle değil mi, ister misin?”
Hayda… dedim içimden bu da neyin nesi? Ne işimiz var sinemada bizim tek eğlencemiz bekçiler toplantısı değil mi?
“olur” dedim ve çorbamdaki pirinçleri kaşıkla avlama işine döndüm.
Sami etrafı inceliyor olmalıydı. Her gece “bir bekçi görebilir miyim” diye düşünerek dışarı bakardım. Hiçbir zaman da göremezdim fakat genellikle hissederdim. İçgüdü gibi bir şeydi. Ve konuşmalardan anladığım kadarıyla bu hepimizde olan bir şeydi. Birbirimizi hissedebiliyorduk. Bu bana ayrı bir güven veriyordu. Başka birinin gününde bir diğeri değişemese de birbirimizin varlığını hissetmek güven verirdi. Gözlerimi kapatıp tek başına geceye daldığımda diğerlerinin de benimle beraber avlandığını düşünürdüm. Tabi uyanıklarsa ve benim gecemde herkes geç yatardı. Malum ben zayıf elemandım.
Okuduğum romanı bıraktığımda saat bir civarıydı. Evdekiler uyumuştu. İçimde bir huzursuzluk hissettim. Giderek artıyordu. Pimpirikli birisi değildim ve bazen hislerime uymam gerektiğini bilirdim. Yine o kuvvetli hislerin çöktüğü bir zamandı. Boş duramayacağımı anladım birini aramalıydım. Sami den sonra ekipteki en ciddi bekçi Miraç ı aradım.
“Melek…” dedi sessizce. Ses tonundan zaten uyanık olduğu anlaşılıyordu.
“Miraç çok huzursuzum, Sami…”diyebildim.
“Samilerdeyim Melek sizi uyandırmak istemedim” diye fısıldadı anlamıştım. Telefonu bıraktığım gibi babamın yanına koştum. Çoktan uyanmışlardı. Annem hırkamı uzattı.
Dünyadaki en hüzünlü olaylardan biri sevdiğiniz bir insanı yatakta solgun gördüğünüz anlardır. Özellikle de o kişi iri yapılı, kolay kolay halden düşmeyecek, her zaman sapasağlam duran biriyse… mavi gözleri kapalı, bembeyaz kesilmiş yüzü ile öylece uzanmış olan Sami yi ilk gördüğümde aklımdan geçen cümle şuydu: “keşke orada ben yatıyor olsaydım”…
Babam her aileye tek tek telefon etmişti. Aileler dışında yaşlı fertlerde orada hazır bulunuyordu. Babaanneler ve dedeler… dualar ve gözyaşları arasında gecenin tehditkar sessizliği ile birlikte oturuyorduk. Emin ile göz göze geldiğimizde bakışlarındaki intikam duygusunu görebiliyordum. Kendi gözlerimdeki öfke zaten kendini belli ediyordu. Gökhan ve miraç ise ellerini yumruk yapmışlardı. Kendi gecelerinde Azrail gibi olacaklarını tasarladıklarından emindim, tıpkı benim düşündüğüm gibi…. Gün ağarmaya başlayınca herkes rahatladı. Saat yedi civarı da Sami kendine gelmeye başladı. Yatakta yatmayı gururuna yedirememiş olacak ki bir bardak pekmez isteyip salondaki koltuğa oturdu sessizce. Kimseden çıt çıkmıyordu, sakince Sami yi izliyorduk. Bardaktaki son yoğun yudumu içip gözlerini bana dikti. Ve ağzından şu cümleler döküldü:
“seni beklediklerini söylediler küçüğüm”
Öfkem yerini garip bir duyguya bırakmıştı. Dudaklarım kendiliğinden gerildi ve parmak uçlarıma kadar yanmaya başladım. Titriyordum aynı zamanda da gülümsüyordum.
“fazla bekletmemeyi umuyorum” dedim. “Umarım sayıları çok olur”
Salondakilere bakmadım zaten ne düşündüklerini tahmin edebiliyordum. Şefkat ya da merhamet duygularına ihtiyacım yoktu. Artık sabırla beklediğim tek bir şey vardı. O kırmızı gözlerle tekrar bir araya gelebilmek.
Annem kapıyı açtı, masada beni aradı bulamayınca gözleri yatağıma kaydı. Beni karanlıkta öylece uzanmış görünce “hasta mısın” diye sordu.
“hayır”
“neden yatıyorsun”
“halsizim” klasik bir yalandı.
“yemeği hazırladım mutfağa gel baban bekliyor” dedi ve toparlanmam için odamdan çıktı.
Ayaklarımı sürüyerek mutfağa geçtim. Ses çıkarmadan masaya oturdum. Annem ve babam da sessizce yemek yiyorlardı. Biraz zaman sonra kendi aralarında konuşmaya başladılar.
Babam:
“son zamanlarda ilçe epey kalabalıklaştı”
“duyuyorum daha da artabilir devlet daireleri çok alım yapmaya başladı açılan özel sektörlerde de aynı durum geçerli”
“ilçe kalkınıyor artık alışveriş için il merkezine gitmek zorunda değiliz her şey ayağımızın altında” babam durumdan hoşnut görünüyordu. İlçe dışına çıkmaktan hoşlanmazdı.
Annem “sinema bile geldi hatta bir gün sen ben melek gidebiliriz” dedi.
“olabilir sen ne düşünüyorsun Melek?” cümle babamdan çıkmıştı.
Adımı duyunca irkildim. Konuşmaları duyuyordum fakat dikkat etmiyordum. Kafamı kaldırıp “hı?” dedim.
“annen sinemaya gitmek istediğini söyledi. Beraber gidebiliriz öyle değil mi, ister misin?”
Hayda… dedim içimden bu da neyin nesi? Ne işimiz var sinemada bizim tek eğlencemiz bekçiler toplantısı değil mi?
“olur” dedim ve çorbamdaki pirinçleri kaşıkla avlama işine döndüm.
Sami etrafı inceliyor olmalıydı. Her gece “bir bekçi görebilir miyim” diye düşünerek dışarı bakardım. Hiçbir zaman da göremezdim fakat genellikle hissederdim. İçgüdü gibi bir şeydi. Ve konuşmalardan anladığım kadarıyla bu hepimizde olan bir şeydi. Birbirimizi hissedebiliyorduk. Bu bana ayrı bir güven veriyordu. Başka birinin gününde bir diğeri değişemese de birbirimizin varlığını hissetmek güven verirdi. Gözlerimi kapatıp tek başına geceye daldığımda diğerlerinin de benimle beraber avlandığını düşünürdüm. Tabi uyanıklarsa ve benim gecemde herkes geç yatardı. Malum ben zayıf elemandım.
Okuduğum romanı bıraktığımda saat bir civarıydı. Evdekiler uyumuştu. İçimde bir huzursuzluk hissettim. Giderek artıyordu. Pimpirikli birisi değildim ve bazen hislerime uymam gerektiğini bilirdim. Yine o kuvvetli hislerin çöktüğü bir zamandı. Boş duramayacağımı anladım birini aramalıydım. Sami den sonra ekipteki en ciddi bekçi Miraç ı aradım.
“Melek…” dedi sessizce. Ses tonundan zaten uyanık olduğu anlaşılıyordu.
“Miraç çok huzursuzum, Sami…”diyebildim.
“Samilerdeyim Melek sizi uyandırmak istemedim” diye fısıldadı anlamıştım. Telefonu bıraktığım gibi babamın yanına koştum. Çoktan uyanmışlardı. Annem hırkamı uzattı.
Dünyadaki en hüzünlü olaylardan biri sevdiğiniz bir insanı yatakta solgun gördüğünüz anlardır. Özellikle de o kişi iri yapılı, kolay kolay halden düşmeyecek, her zaman sapasağlam duran biriyse… mavi gözleri kapalı, bembeyaz kesilmiş yüzü ile öylece uzanmış olan Sami yi ilk gördüğümde aklımdan geçen cümle şuydu: “keşke orada ben yatıyor olsaydım”…
Babam her aileye tek tek telefon etmişti. Aileler dışında yaşlı fertlerde orada hazır bulunuyordu. Babaanneler ve dedeler… dualar ve gözyaşları arasında gecenin tehditkar sessizliği ile birlikte oturuyorduk. Emin ile göz göze geldiğimizde bakışlarındaki intikam duygusunu görebiliyordum. Kendi gözlerimdeki öfke zaten kendini belli ediyordu. Gökhan ve miraç ise ellerini yumruk yapmışlardı. Kendi gecelerinde Azrail gibi olacaklarını tasarladıklarından emindim, tıpkı benim düşündüğüm gibi…. Gün ağarmaya başlayınca herkes rahatladı. Saat yedi civarı da Sami kendine gelmeye başladı. Yatakta yatmayı gururuna yedirememiş olacak ki bir bardak pekmez isteyip salondaki koltuğa oturdu sessizce. Kimseden çıt çıkmıyordu, sakince Sami yi izliyorduk. Bardaktaki son yoğun yudumu içip gözlerini bana dikti. Ve ağzından şu cümleler döküldü:
“seni beklediklerini söylediler küçüğüm”
Öfkem yerini garip bir duyguya bırakmıştı. Dudaklarım kendiliğinden gerildi ve parmak uçlarıma kadar yanmaya başladım. Titriyordum aynı zamanda da gülümsüyordum.
“fazla bekletmemeyi umuyorum” dedim. “Umarım sayıları çok olur”
Salondakilere bakmadım zaten ne düşündüklerini tahmin edebiliyordum. Şefkat ya da merhamet duygularına ihtiyacım yoktu. Artık sabırla beklediğim tek bir şey vardı. O kırmızı gözlerle tekrar bir araya gelebilmek.
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Minako-chan
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin



Salı günü hiç kimse okula gitmedi. Samilerden ayrıldığımızda saat öğlene geliyordu. Her Salı öğlen Miraçlarda geçerdi. Akşam da bekçilik sırası Miraç taydı. Sami nin bile baş edemediği bir grup ağır gelebilirdi fakat pek umursamıyor gibiydi. Çünkü Sami nin anlattığına göre olayda kendinin de hatası vardı. Dikkatsizlik edip ikisini birden yakalamaya çalışmıştı. Arkadan gelen üçüncü yaratık onu zayıflatmış üçü birleşince de Sami tamamen savunmasız kalmıştı. Sami nin bir zayıf noktası vardı. Aşırı özgüven sahibi bir insandı. Hepimiz bunun farkındaydık. Korku nasıl bir zehirse kibir de öyleydi. Bizi yenebilecek tek düşmanlar bunlardı.
Miraç, Emin ve Gökhan olabilecekler hakkında konuşuyorlardı. Miraç ın evine doğru ilerliyorduk. Sami bize katılmak istese de birkaç gün evden çıkmasına izin verilmemişti. Dördümüz kalmıştık. Yetim gibi hissettiriyordu. Evlerine vardığımızda Miraçın annesi ve babası Mahmut amca ile Zübeyde, teyze çok kaygılı görünüyorlardı. Olabilecek en kötü ihtimali düşündükleri belliydi. Miraç ın soğukkanlı hali ise alay eder gibiydi. İştahımız olmadığı için masa erkenden toplandı. Mahmut amca koltukta ellerini birbirine kenetlemiş başı önünde oturuyordu. Eşi Zübeyde teyze ondan da kötü durumdaydı. Kapıya yaslanmış bizlere bakıyordu. Dün geceden beri yas tutuluyormuşçasına bir sessizlik peydah olmuştu. Kimse konuşmak istemiyordu. Nasihat mi verecektik. Biliyorduk ki Miraç zaten her şeyin farkındaydı. Gökhan “hadi bize müsaade Miraç biraz dinlensin” deyip kalktı. Akabinde bizler de kalktık. Miraç a sarıldık hepimiz. “Sami yi kıskandıracak bir performans bekliyoruz senden” dedi Gökhan. “onları benzetirken de ki siz asıl Emin i bekleyin yüzyılın bekçisi geliyor! Çarşamba akşamı sizlerleyim sayın seyirciler!” gözleri fıldır fıldır klasik kung fu hareketleri yapıyordu. “yarın okulda görüşürüz sağlam gel” dedim. “emin olabilirsin” diye cevap verdi Miraç. “Emin benim” diye parmağını kaldırdı Emin. Kusma hareketi yaparak oradan ayrıldık.
Miraç ı gün 5. aradığımda gün tamamen doğmuştu. İyi haberi alınca kendimi yatağa öyle bir attım ki rahatlıktan bir saat uyuyasım gelmedi. Sadece bir canavar ile mücadele etmişti. Bunun anlamını biliyordum fakat yine de huzurluydum Meriç sağlamdı.
Perşembe günü gelmişti. Bu gün kutsal bir gün olduğu için hiçbir kötü varlık dünyaya inemez insanlara zarar veremezdi. Gülümseyerek yataktan kalktım. Evdekiler iyi haberi almış olmalıydılar. Hazırlandıktan sonra mutfağa geçtim. Annemle babam baş başa vermiş düşünüyorlardı. Beni görünce “aaa günaydın tatlım” dedi annem “g-günaydın” dedim boş boş bakarak. Sabahları suratları asık olmaz mıydı bunların. “annen senin için patatesli gözlemelerden yaptı” dedi babam. “hadi otur da soğumadan ye” siz kimsiniz yahu. Babam sandalyeyi altıma çekip oturttu. Önüme kola getirip “iç bakalım” dedi. Sabahları kola içmeyi çok seviyordum fakat babam sadece sabahları değil günün herhangi bir saatinde dahi olsa kızardı. Özellikle sabahları çok zararlı olduğu konusuna dikkat çekip elimden alırdı. Besmele çektim. Baktım duruyorlardı. Bardağı tepeme diktim. Bir gözlemeyi de hızlıca yedikten sonra “teşekkür ederim” deyip kalktım. İkisi de gözümün içine bakıyordu. “görüşürüz” diyerek evden çıktım. Merdivenlerden inerken aklım başıma geldi. Kendi kendime gülüp sokağa geçtim.
Miraç köşede beni bekliyordu. Koşarak yanına gittim. “selam tosbacık” dedi gülerek. “selam mankafa” dedim ağzım kocaman. Sarıldık. “parfümü boca etmişsin yine” diye söylendim. “en azından tezek gibi kokmuyorum” dedi. Çantamı kafasına doğru salladım. “dur dur” diye bağırdı. Sonra birden durgunlaştı. Elini omzuma atıp başımı omzuna yasladı. Korumak ister gibi bir hali vardı. “küçükken kız kardeşim yok diye üzülürdüm” dedi. Gülümsedim. Kendimi o yoğun duygusallığa hazırlıyordum. “çok aptalmışım” “ne! Seni mankafa” tekmelerimden kurtulmaya çalışıyordu.
Miraç, Emin ve Gökhan olabilecekler hakkında konuşuyorlardı. Miraç ın evine doğru ilerliyorduk. Sami bize katılmak istese de birkaç gün evden çıkmasına izin verilmemişti. Dördümüz kalmıştık. Yetim gibi hissettiriyordu. Evlerine vardığımızda Miraçın annesi ve babası Mahmut amca ile Zübeyde, teyze çok kaygılı görünüyorlardı. Olabilecek en kötü ihtimali düşündükleri belliydi. Miraç ın soğukkanlı hali ise alay eder gibiydi. İştahımız olmadığı için masa erkenden toplandı. Mahmut amca koltukta ellerini birbirine kenetlemiş başı önünde oturuyordu. Eşi Zübeyde teyze ondan da kötü durumdaydı. Kapıya yaslanmış bizlere bakıyordu. Dün geceden beri yas tutuluyormuşçasına bir sessizlik peydah olmuştu. Kimse konuşmak istemiyordu. Nasihat mi verecektik. Biliyorduk ki Miraç zaten her şeyin farkındaydı. Gökhan “hadi bize müsaade Miraç biraz dinlensin” deyip kalktı. Akabinde bizler de kalktık. Miraç a sarıldık hepimiz. “Sami yi kıskandıracak bir performans bekliyoruz senden” dedi Gökhan. “onları benzetirken de ki siz asıl Emin i bekleyin yüzyılın bekçisi geliyor! Çarşamba akşamı sizlerleyim sayın seyirciler!” gözleri fıldır fıldır klasik kung fu hareketleri yapıyordu. “yarın okulda görüşürüz sağlam gel” dedim. “emin olabilirsin” diye cevap verdi Miraç. “Emin benim” diye parmağını kaldırdı Emin. Kusma hareketi yaparak oradan ayrıldık.
Miraç ı gün 5. aradığımda gün tamamen doğmuştu. İyi haberi alınca kendimi yatağa öyle bir attım ki rahatlıktan bir saat uyuyasım gelmedi. Sadece bir canavar ile mücadele etmişti. Bunun anlamını biliyordum fakat yine de huzurluydum Meriç sağlamdı.
Perşembe günü gelmişti. Bu gün kutsal bir gün olduğu için hiçbir kötü varlık dünyaya inemez insanlara zarar veremezdi. Gülümseyerek yataktan kalktım. Evdekiler iyi haberi almış olmalıydılar. Hazırlandıktan sonra mutfağa geçtim. Annemle babam baş başa vermiş düşünüyorlardı. Beni görünce “aaa günaydın tatlım” dedi annem “g-günaydın” dedim boş boş bakarak. Sabahları suratları asık olmaz mıydı bunların. “annen senin için patatesli gözlemelerden yaptı” dedi babam. “hadi otur da soğumadan ye” siz kimsiniz yahu. Babam sandalyeyi altıma çekip oturttu. Önüme kola getirip “iç bakalım” dedi. Sabahları kola içmeyi çok seviyordum fakat babam sadece sabahları değil günün herhangi bir saatinde dahi olsa kızardı. Özellikle sabahları çok zararlı olduğu konusuna dikkat çekip elimden alırdı. Besmele çektim. Baktım duruyorlardı. Bardağı tepeme diktim. Bir gözlemeyi de hızlıca yedikten sonra “teşekkür ederim” deyip kalktım. İkisi de gözümün içine bakıyordu. “görüşürüz” diyerek evden çıktım. Merdivenlerden inerken aklım başıma geldi. Kendi kendime gülüp sokağa geçtim.
Miraç köşede beni bekliyordu. Koşarak yanına gittim. “selam tosbacık” dedi gülerek. “selam mankafa” dedim ağzım kocaman. Sarıldık. “parfümü boca etmişsin yine” diye söylendim. “en azından tezek gibi kokmuyorum” dedi. Çantamı kafasına doğru salladım. “dur dur” diye bağırdı. Sonra birden durgunlaştı. Elini omzuma atıp başımı omzuna yasladı. Korumak ister gibi bir hali vardı. “küçükken kız kardeşim yok diye üzülürdüm” dedi. Gülümsedim. Kendimi o yoğun duygusallığa hazırlıyordum. “çok aptalmışım” “ne! Seni mankafa” tekmelerimden kurtulmaya çalışıyordu.
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): Minako-chan, Neo Queen Serenity


yaaa çok güzel yazıyosun yemin ederim okurken çok keyifleniyorum
ama...
bu da ne?
Miraç ı gün 5. aradığımda gün tamamen doğmuştu. İyi haberi alınca kendimi yatağa öyle bir attım ki rahatlıktan bir saat uyuyasım gelmedi. Sadece bir canavar ile mücadele etmişti. Bunun anlamını biliyordum fakat yine de huzurluydum Meriç sağlamdı.
ilk önce miraç demişsin paragrafın sonunda meriç demişsin
olsun çok da tın

ama...
bu da ne?
Miraç ı gün 5. aradığımda gün tamamen doğmuştu. İyi haberi alınca kendimi yatağa öyle bir attım ki rahatlıktan bir saat uyuyasım gelmedi. Sadece bir canavar ile mücadele etmişti. Bunun anlamını biliyordum fakat yine de huzurluydum Meriç sağlamdı.
ilk önce miraç demişsin paragrafın sonunda meriç demişsin


olsun çok da tın

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin

4. sayfa (Toplam 18 sayfa) [ 259 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |