gece bekçileri Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 8, 9, 10 ... 16, 17, 18, Sonraki |
Yazar
Mesaj


Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): bezgin







Eve geldiğimde karanlık çökmüştü. Annemin mutfaktan sesleri geliyordu. Babamla konuşuyorlardı. Yanlarına gittim. “geciktin” dedi babam. “kütüphaneye uğramam gerekiyordu” dedim. Odama geçip üstümü değiştirdim. Ellerimi yıkayıp mutfak masasına oturdum. Masadaki dantele kaymıştı gözüm. Bir çift mavi göz vardı aklımda.
“ödevin mi vardı?”
“ne, benim mi?”
“annen ders almadığına göre sana sordum” dedi babam gülerek.
“yok… Ödevim yoktu”
“neden kütüphanedeydin” dedi annem. Bir yandan da önüme dopdolu bir tabak koydu.
Kütüphane lafını duyduğumda yüzümdeki tebessüm genişledi. Yeniden kalbim çarpmaya başladı.
Mahcup bakışlar, üzerimdeki kitapları toplamaya çalışan uzun biçimli eller ve yüz… o yüzü tarif etmek imkansızdı.
Annemin bakışını hissedince sorduğu soruyu hatırlayıp cevap verdim.
“aradığım bir kitap vardı onu almak için gitmiştim”.
“bulabildin mi”?
Gülümsedim “buldum”. Kitapları yere düşürmüştüm. Önümdeki yemeğe odaklanmaya çalıştım ama iştahım yoktu. Bir iki lokma attım ağzıma.
“iştahın yok gibi” dedi babam. Niye beni izleyip duruyorlardı.”yoruldum odama geçiyorum” deyip kalktım masadan. “eline sağlık”.
Odama geçip yatağıma uzandım. Düşünceler yağmur gibi düşüyordu beynime. Yeniden düşünmeye başladım beynime kazıdığım o yüzü…
Kalın kavisli siyah kaşlar, kaşların altında ise iki mücevher parçası…
Kulaklığı takıp müzik dinlemeye başladım. Pencereden pat pat sesler geliyordu. Yağmur yağıyor olmalıydı. Bir şal alıp balkona çıktım.
Gökhan Süpermen gibi uçuyor olmalıydı. Uçmanın verdiği hazzı hatırlayarak gülümsedim. İçim rahattı. Gecesi kolay geçecekti. Sert esen bir rüzgâr iliklerime kadar üşümeme neden oldu. Şala daha sıkı sarılıp sandalyelerden birine oturdum. Karşı köylerdeki ışıklara baktım. Yere düşmüş yıldız kümeleri gibi görünüyordu köyler. Dalıp gitmişken aklıma yine gelmeye başladı görüntüler. Buğday yanığı renginde bir ten, hafif belirgin elmacık kemikleri, köşeli bir çene, keskin bir ağız ve yüze görkem veren düz bir burun. Yeniden görebilecek miydim acaba? Niye kaçıp gitmiştim sanki. Kendimi aptal gibi hissediyordum. Kendisinden vebalı gibi kaçan bir kızı yeniden gördüğünde ne tepki verecekti ki. Keşke zamanda geriye dönmenin bir yolu olsaydı. Annemin dizilerde izlediği kızlar gibi davranabilir miydim? Sanmıyordum. Saçmalamaktansa kaçmak daha iyi bir yoldu.
Acaba onda nasıl bir izlenim bırakmıştım. Kalkıp koşarak koridora geçtim. Odamda ayna yoktu. Kendime bakmaktan hoşlanmıyordum. Boy aynasının karşısına geçip kendimi dikkatle incelemeye koyuldum. Hiçbir zaman ilgi çekici bir kız olamazdım. Aynadaki yüz sadece asık suratlı bir böcekti. Bir böcek… Hayal kurmanın bir anlamı yoktu. Yalnızca yıkılmak üzere kurulan bir hayal. yeniden odama geçtim. Gözlerim dolmuştu. Kafamı dağıtmama ihtiyacım vardı. Elime bir kitap alıp okumaya başladım. Çok geçmeden pes edip yorganımı üstüme çekip uyumaya çalıştım.
Tam uykuya daldığım anda başucumdaki telefonun titremesi beni uyandırdı. Miraç ismini görünce panikle “Gökhan ?” diyerek telefonu açtım.
“selam uykucu tosba” derin bir “oh” çektim.
“merak etme bir sorun yok seni merak ettik”. Ettik?
“ne kim?”
“yedi cüceler” arkadan gelen gülme seslerinin arasında devam etti. “hadi üzerine kalın bir şeyler al seni aşağıda bekliyoruz”
Dış kapıyı araladığımda ortalık hafif aydınlanmaya başlamıştı. Anlaşılan bütün gecemi aptalca hayallerle geçirmiştim. Gecenin soğuğu hala “ben buradayım” diyordu. Miskin miskin merdivenlerden indim.
Miraç, Sami, Emin ve Gökhan bahçe duvarına yaslanmış beni bekliyorlardı. Koşup Gökhan a sarıldım.
“heeey dinlenmen gerekmiyor mu senin?”.
“ yorulmadım ki Melek” deyip suratını astı. Beklediğim gibi…
“biz de bu konu hakkında konuşmaya geldik” dedi Sami.
“bu kadar düşünmenize gerek yok farkındayım” dedim.
“korktuğunu biliyoruz” dedi Emin. Elini omzuma dolamış, destek vermek istiyor gibiydi.
“bu da nerden çıktı” şaşkın şaşkın bakıyorlardı. Ah tabi ya evdeki kuşlar haber vermiş olmalıydılar.
“her hareketimi bu olaya bağlamasanız olmaz mı?”
Herkes diğerlerinin konuşmasını bekliyordu. Sonuçta deli gibi kendi kendime konuşuyordum.
“evdekiler ne anlattı size?” grubun en konuşkan elemanı Emin e çevirdim gözlerimi “dinliyorum”.
“elin belindeyken tıpkı babaannene benziyorsun” dedi Emin.
“konuyu dağıtma ne söylediler?” sesimi sinirli çıkarmaya çalışıyordum.
“sadece meraklanmışlar”. Bakışım hala sürüyordu. “eee”.
“tuhaf görünüyormuşsun, soğukta dışarı çıkmalar, bir dalgın bir üzgün bakışlar…”
“bir de sürekli tuhaf sesler çıkarıyormuşsun” dedi Miraç. “of, tüh ah” evin içindeki halimi gösterir gibiydi.
Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Acil durumlarda yalan uydurma adlı bir ders olsaydı kesin kalırdım.
“bu kadar yeter” dönüp Sami ye baktım. “her hareketinin anlamını bize söylemek zorunda değil”. Oh kurtuldum galiba dedim içimden.
“evet, Samiciğim” dedim yanına gidip koluna girerek.
Gülümseyerek “çok üstüme geliyorlar” dedim. O da bakıp gülümsedi. Sonra da diğerlerine dönüp dil çıkardım. “artık benim kanatlarımın altındasın” dedi Sami “dağılın”. Film aktörleri taklidi hepimizi güldürmüştü.
“şu soğukta çektiğimiz eziyete bak” dedi Miraç. Suratını asmaya çalışıyordu. “dondum dondum”.
“hadi bize çay yap” dedi Gökhan. “gerçi bana soğuk su lazım”. Emin Gökhan ın sırtına vurarak “taktı ya! Hadi benim canım da melemen istiyor”.
Hep beraber mutfağa geçip güzel bir melemen yaptık. Bir de çay demledik yanına.
“güya kahvaltı hazırlayacaktı her şeyi biz yaptık yahu” dedi Miraç.
“Samiciğim” dedim kafamı kaldırmadan.
“akıllı olun” dedi Sami tek kaşını kaldırarak.
“evlenince kocasına da bakamaz bizi çağırır artık”.
Ekmek boğazıma tıkanmıştı. Belli etmemeye çalışıp gülmelerine katıldım.
“ödevin mi vardı?”
“ne, benim mi?”
“annen ders almadığına göre sana sordum” dedi babam gülerek.
“yok… Ödevim yoktu”
“neden kütüphanedeydin” dedi annem. Bir yandan da önüme dopdolu bir tabak koydu.
Kütüphane lafını duyduğumda yüzümdeki tebessüm genişledi. Yeniden kalbim çarpmaya başladı.
Mahcup bakışlar, üzerimdeki kitapları toplamaya çalışan uzun biçimli eller ve yüz… o yüzü tarif etmek imkansızdı.
Annemin bakışını hissedince sorduğu soruyu hatırlayıp cevap verdim.
“aradığım bir kitap vardı onu almak için gitmiştim”.
“bulabildin mi”?
Gülümsedim “buldum”. Kitapları yere düşürmüştüm. Önümdeki yemeğe odaklanmaya çalıştım ama iştahım yoktu. Bir iki lokma attım ağzıma.
“iştahın yok gibi” dedi babam. Niye beni izleyip duruyorlardı.”yoruldum odama geçiyorum” deyip kalktım masadan. “eline sağlık”.
Odama geçip yatağıma uzandım. Düşünceler yağmur gibi düşüyordu beynime. Yeniden düşünmeye başladım beynime kazıdığım o yüzü…
Kalın kavisli siyah kaşlar, kaşların altında ise iki mücevher parçası…
Kulaklığı takıp müzik dinlemeye başladım. Pencereden pat pat sesler geliyordu. Yağmur yağıyor olmalıydı. Bir şal alıp balkona çıktım.
Gökhan Süpermen gibi uçuyor olmalıydı. Uçmanın verdiği hazzı hatırlayarak gülümsedim. İçim rahattı. Gecesi kolay geçecekti. Sert esen bir rüzgâr iliklerime kadar üşümeme neden oldu. Şala daha sıkı sarılıp sandalyelerden birine oturdum. Karşı köylerdeki ışıklara baktım. Yere düşmüş yıldız kümeleri gibi görünüyordu köyler. Dalıp gitmişken aklıma yine gelmeye başladı görüntüler. Buğday yanığı renginde bir ten, hafif belirgin elmacık kemikleri, köşeli bir çene, keskin bir ağız ve yüze görkem veren düz bir burun. Yeniden görebilecek miydim acaba? Niye kaçıp gitmiştim sanki. Kendimi aptal gibi hissediyordum. Kendisinden vebalı gibi kaçan bir kızı yeniden gördüğünde ne tepki verecekti ki. Keşke zamanda geriye dönmenin bir yolu olsaydı. Annemin dizilerde izlediği kızlar gibi davranabilir miydim? Sanmıyordum. Saçmalamaktansa kaçmak daha iyi bir yoldu.
Acaba onda nasıl bir izlenim bırakmıştım. Kalkıp koşarak koridora geçtim. Odamda ayna yoktu. Kendime bakmaktan hoşlanmıyordum. Boy aynasının karşısına geçip kendimi dikkatle incelemeye koyuldum. Hiçbir zaman ilgi çekici bir kız olamazdım. Aynadaki yüz sadece asık suratlı bir böcekti. Bir böcek… Hayal kurmanın bir anlamı yoktu. Yalnızca yıkılmak üzere kurulan bir hayal. yeniden odama geçtim. Gözlerim dolmuştu. Kafamı dağıtmama ihtiyacım vardı. Elime bir kitap alıp okumaya başladım. Çok geçmeden pes edip yorganımı üstüme çekip uyumaya çalıştım.
Tam uykuya daldığım anda başucumdaki telefonun titremesi beni uyandırdı. Miraç ismini görünce panikle “Gökhan ?” diyerek telefonu açtım.
“selam uykucu tosba” derin bir “oh” çektim.
“merak etme bir sorun yok seni merak ettik”. Ettik?
“ne kim?”
“yedi cüceler” arkadan gelen gülme seslerinin arasında devam etti. “hadi üzerine kalın bir şeyler al seni aşağıda bekliyoruz”
Dış kapıyı araladığımda ortalık hafif aydınlanmaya başlamıştı. Anlaşılan bütün gecemi aptalca hayallerle geçirmiştim. Gecenin soğuğu hala “ben buradayım” diyordu. Miskin miskin merdivenlerden indim.
Miraç, Sami, Emin ve Gökhan bahçe duvarına yaslanmış beni bekliyorlardı. Koşup Gökhan a sarıldım.
“heeey dinlenmen gerekmiyor mu senin?”.
“ yorulmadım ki Melek” deyip suratını astı. Beklediğim gibi…
“biz de bu konu hakkında konuşmaya geldik” dedi Sami.
“bu kadar düşünmenize gerek yok farkındayım” dedim.
“korktuğunu biliyoruz” dedi Emin. Elini omzuma dolamış, destek vermek istiyor gibiydi.
“bu da nerden çıktı” şaşkın şaşkın bakıyorlardı. Ah tabi ya evdeki kuşlar haber vermiş olmalıydılar.
“her hareketimi bu olaya bağlamasanız olmaz mı?”
Herkes diğerlerinin konuşmasını bekliyordu. Sonuçta deli gibi kendi kendime konuşuyordum.
“evdekiler ne anlattı size?” grubun en konuşkan elemanı Emin e çevirdim gözlerimi “dinliyorum”.
“elin belindeyken tıpkı babaannene benziyorsun” dedi Emin.
“konuyu dağıtma ne söylediler?” sesimi sinirli çıkarmaya çalışıyordum.
“sadece meraklanmışlar”. Bakışım hala sürüyordu. “eee”.
“tuhaf görünüyormuşsun, soğukta dışarı çıkmalar, bir dalgın bir üzgün bakışlar…”
“bir de sürekli tuhaf sesler çıkarıyormuşsun” dedi Miraç. “of, tüh ah” evin içindeki halimi gösterir gibiydi.
Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Acil durumlarda yalan uydurma adlı bir ders olsaydı kesin kalırdım.
“bu kadar yeter” dönüp Sami ye baktım. “her hareketinin anlamını bize söylemek zorunda değil”. Oh kurtuldum galiba dedim içimden.
“evet, Samiciğim” dedim yanına gidip koluna girerek.
Gülümseyerek “çok üstüme geliyorlar” dedim. O da bakıp gülümsedi. Sonra da diğerlerine dönüp dil çıkardım. “artık benim kanatlarımın altındasın” dedi Sami “dağılın”. Film aktörleri taklidi hepimizi güldürmüştü.
“şu soğukta çektiğimiz eziyete bak” dedi Miraç. Suratını asmaya çalışıyordu. “dondum dondum”.
“hadi bize çay yap” dedi Gökhan. “gerçi bana soğuk su lazım”. Emin Gökhan ın sırtına vurarak “taktı ya! Hadi benim canım da melemen istiyor”.
Hep beraber mutfağa geçip güzel bir melemen yaptık. Bir de çay demledik yanına.
“güya kahvaltı hazırlayacaktı her şeyi biz yaptık yahu” dedi Miraç.
“Samiciğim” dedim kafamı kaldırmadan.
“akıllı olun” dedi Sami tek kaşını kaldırarak.
“evlenince kocasına da bakamaz bizi çağırır artık”.
Ekmek boğazıma tıkanmıştı. Belli etmemeye çalışıp gülmelerine katıldım.
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Minako-chan
9. sayfa (Toplam 18 sayfa) [ 259 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |