Geçmiş'in Hediyesi-Tanrılar Savaşı 16. Bölüm EKLENDİ :) Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4, 5 ... 16, 17, 18, Sonraki |
Yazar
Mesaj


yeni bölüm gerçekten güzel bayıldımm.usagi ağladığına göre onun beryl (yanlış yazdıysam kusura bakmayın)olma olasılığı var çünkü o olmasaydı usagi ağlamaz içeri girip onlara çay filan yapmazmıydı?bu arada hala tanrılar işi biraz karışmış doğrusu neyse bu arada geçmiişlerinde yaşadığı olay tekrar canlandı resmen.Usaginin heyecanıda gözümden kaçmadı değil hani yeni bir bölümü dört gözle bekliyorum





Bana bir kelime söyle sonsuzluğa ulaşan.
Bana bir hikaye anlat asla unutulmayan.
Bana bir gökyüzü göster karanlıktan daha koyu olan.
Bana bir hayal ver zamanın kalbini kıskandıran.



yoksa o kızılşın ben miyim choppp:)
he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.




5.Bölüm-Uyuyan Güzel
-Bunun bedelini ödeyeceksiniz.
Araftan çaldığınız her soysuz sizin sonunuzu getirecek.
Yüzyıllardır insanoğlunun yaptığı gibi
Ve her seferinde yeniden ve yeniden yapacakları gibi
Ölümle dilediğiniz gibi alay edebilirsiniz.
Biliyorsun ki sevgili kardeşim asla ama asla
Ölümü kandıramazsınız.
Yitirilen her ruh Hypnos’un nefesini tadacaktır.
Cehennemin dibine yeniden dönecektir.
Planlarınız son bulacak ve sen sevgili kardeşim.
Yeniden benim yanımda nefes alacaksın.
Yeniden ölümün sadık hizmetkarı olacaksın!
Kalbi küt küt atıyordu. Rüyalar çok sıklaşmaya başlamıştı. Hypnos nasıl oluyordu da onun hafızasında bu kadar iyi hüküm sürebiliyordu. Oysa kendisini ona kapatmıştı. Bundan emindi aksi halde kardeşi söylediği gibi soluğu onun yanında alırdı. Yalnızca sesi rüyalarında yankılanıyordu. Tehditkar ve korkutucu. Bahsettiği konu hakkında hiçbir fikri yoktu. Tek bildiğiyse Hypnos’un her uyuyuşunda kendisine bir adım daha yaklaştığıydı. Kötü çok kötü… Hem bu soğuk yere sıfır noktasına geleli ne kadar zaman olmuştu? O büyük tanrı her gece bir şey için uğraşıp duruyordu. Ona güvenmek yüzyıllar sonra ve üstelik yeniden büyük bir delilikti ama gidebileceği başka bir yer yoktu. İş kaçışa geldiğinde en iyi yapabildiği buydu. Doğruldu yeniden uyumamak için ateşin içerisine baktı. Yavaş yavaş sönüşünü izledi. Uykusundan kaçmak için onun yanına gitti.
- bir yaz gecesinde eğleşmeyi sever ses:
kül rengi akşamın mırıltısını dinlemeyi, vaktiyle,
Vahşi yıldız- bakıcıların kulağına çalınan,
ve o adamın işittiği
düşünerek uzak karanlıklara bakan ,
ve yaklaşan bir bulut halinde görür karanlığı
onun görüntüsü, sesi değil midir
en kolay hissedilen ve duyulan?
Rüyaların sana rahat vermiyor öyle değil mi sevgili dostum?
-Yerimi bulamıyor belki de biliyor. Yine de sesiyle beynim e işkence etmeyi ve rüyalarımla oynamayı tercih ediyor. Bu da onun savaşma tarzı biliyorsun.
-Araf hem inançsızlığımızın, hem de korkaklığımızın imidir, insan, cennetle cehennemden başka bir şey daha olsun istemiştir.
-Tam da bu konudan bahsediyordu. Gerçekten kızgındı. Onu kandırmanın imkansızlığından bahsedip durdu.
-Dediler ki:
bir sözcük, bir cümle, bir satır bekler dönmek için yüzünü. Beklerken umut besler içinde.
Beklerken ağlayan çocukları teselli eder, geçecek, bitecek diye.
Çok zaman.
Çok zaman Araf’tan daha kötü ne olabilir diye düşünürken. Bulur kendini cehenneminde.
Yeniden dirilecekler ve yeniden savaşacaklar yüce tanrıları için. Kazanmak için sonsuzluklarını yeniden kurban edecekler insanları.
-Yapmış olamazsın? Yüce Hades’in yeni efendisinin kayıp ruhların ve bilinmeyenin tek yeri içerisinde çığlıkların en sessizi Araf’a müdahale de bulunmuş olamazsın.
-Güven bana dostum yüzyılları evrene hükmetmekle geçmiş bir Tanrı’nın yapamayacağı bir şey yoktur gücü tam yerinde olmasa bile. Senin sevgili kardeşin acemiliğinin bedelini bu şekilde ödeyecek. Şimdi sessizliği sağlamalıyız. Dolunay belirdi zamanı geldi.
Dolunayın ışığı aydınlatıyor kar tanesini
O ki ölümsüzlere edilmiş en büyük hakarete maruz kalmış
Arafta ruhunu yüzyıllar boyunca sorgulamış
Yeniden can bulma vaktidir
Efendisi belirsiz topraklardan evrenin gerçek efendisine dönüş vaktidir.
Uyan yüce Ceres yeniden canlanma vaktidir.
Tanrıların hükmedeceği çağın yeniden başlama zamanı gelmiştir.
Dolunay tüm ışığı ile kar tanelerini aydınlattı. Yer büyük bir gürültü ile sarsıldı. Oluşan çatlaktan cılız bir ışık süzüldü. Önce dolunaya ardından karın altına girdi. Sonrasında siyah saçları ile bir kadın içine derin bir nefes çekti. Çevresine dikkatle baktı ve ilk görüşünde onu tanıdı.
-Uzun zaman oldu sevgilim çok uzun zaman ve yeniden seninleyim.
Usagi biraz daha temiz hava için yürüyordu. Mide bulantıları yetmezmiş gibi bugün eklenen baş dönmeleri işin içinden çıkılamaz bir hal almıştı. Derin nefes aldı yeniden ve kapadı gözlerini biliyordu birazdan geçecekti. İyi olacaktı yine de karışık rüyaları ve içinde hissettiği derin acı anlaşılır gibi değildi. Hali içler acısıyken tiz bir çığlık böldü dikkatini. Sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladı ve ilk aklına gelen şeye uzandı. Broşu elindeydi bu kadar erken olmasını beklemiyordu ama zamanı gelmişti demek. Bu sefer kaybetmeyecekti bu sefer değer verdiği her nefesi koruyacaktı. Ceres siyah saçlarını havada savurdu. Enerjilerini al ve geri dön. Dikkat çekmeden olay yerini terket. Bir defa enerjilerine sahip olduğunda hepsini isteyecektin. Zavallı insanların ölümleri sorun değildi. Önemli olan dikkat çekmemekti. Ama bu zavallı varlıklar çığlıklar içerisinde bağırıyordu. Ölüm gelince kapılarına o uyuşuk beyinlerinin bu denli bağırıtısı Ceres için sadece eğlence kaynağı olmuştu.
Usagi broşunu yavaşça elinden düşürdü…zaman durmuştu, bedeni ve ruhu tarifsiz bir yorgunuluğu emanet ediyordu kendini…gözlerini usulca kapatırken dünyaya hatırladığı en son şey ise…karşısındakine değen bir gül oldu…
Olanlara seyirci kalan bir erkek…
Mamoru soluğunu Usagi’nin yanında aldı…
Sarstı bir kaç defa sevdiğini, gözlerini açmasını diledi içinden…umut etti ama çabaları faydasızdı…
Usagi…fısıldadı…
Usagi…bağır Mamoru ama işte öylece yatıyordu…
Şimdi arafta olan Mamoru idi…
Ölümü hiç bu kadar yakınında hissetmemişti…
Neredeyim ben…
Bu sessizlik ne nereden çıktı?
Ölüm bu denli sıcak mı yapardı insanın bedenini, ruhunu…
Kaybettiklerim mi beni savurdu buraya…
Neredeyim ben…
Bilemiyorum, korkularımdan arınamıyorum…
Taşıdığım hediyeyi koruyamadım mı?
Gördüklerim mi köreltti beni…
Neredeyim ben?
Mamoru evinin salonunu defalarca arşınlamıştı…Savaşçılar dahi karısını uyandıramıyordu…Bu sessizlik, bu bilinmezlik onu öldürüyordu! Ne olmuştu, neler yaşanmıştı bir rüzgar gibiydi kafasında, hissizleşmişti sanki…Ya da duyduğu acı ve endişe onu kapatmıştı bir şekilde…
Olanları defalarca tekrarladı kafasında…
Neden işe yaramamıştı?
Herkesi koruyan savaşçı, kendisini korumanın gerekliliğinde neden gizlendiği dünyadan günyüzüne çıkmamıştı?
Hata kimindi?
Hata gerçekten var mıydı?
Kafasında dönün onca sorudan bir ses onu uyandırdı…Ateşin kızı idi…ama Mamoru’nun aklı sadece kendi kalbindeki yangındı…
-Mamoru, lütfen otur artık…
-Rei, onu yine koruyamadım…ben ben ne işe yarıyorum ha!
-Mamoru, kimsenin hatası değil bu…bak Ami eninde sonunda Usagi’nin uyanacağını söyledi, kendine öfkelenmen hiç bir şeyi değiştirmez…
-Neden olmadı! Neden dönüşemedi!
Kızlar sessizce birbirlerine bakarlar, ortada bir gerçek vardı evet tama bu gerçek, gizli kalmalı idi değil mi? Yoksa verieln sözlerin en anlamı kalırdı ki?
-Mamoru, Usagi uyanında her şeyi anlayacağız merak etme…
-Ami…lütfen sende bana sakin olmamı söyleme…
Beklentinin karmaşasını bölen ise saatlerdir, yerinde sabırla duran bir çift patik oldu…
-Bunlar ne?
Minako durumu farkettiğinde her şey için çok geçti…Asıl fırtına şimdi kopuyordu
-Mamoru…Bu akşam Usagi sana bir şey söyleyecekti…
-Bunlar…bunlar…
-Mamoru Usagi…Prenses ve sen anne ve baba olacaksınız…
Mamoru bir kez daha yıkıldı, koruyamadığı sadece eşi değildi…bir de doğmamış bebeği vardı artık resim çerçevesinin içinde…Chibi-Usa diye fısıldadı usulca…Gözleri eşine doğru döndü...
-neredeyim ben?
-Bunun bedelini ödeyeceksiniz.
Araftan çaldığınız her soysuz sizin sonunuzu getirecek.
Yüzyıllardır insanoğlunun yaptığı gibi
Ve her seferinde yeniden ve yeniden yapacakları gibi
Ölümle dilediğiniz gibi alay edebilirsiniz.
Biliyorsun ki sevgili kardeşim asla ama asla
Ölümü kandıramazsınız.
Yitirilen her ruh Hypnos’un nefesini tadacaktır.
Cehennemin dibine yeniden dönecektir.
Planlarınız son bulacak ve sen sevgili kardeşim.
Yeniden benim yanımda nefes alacaksın.
Yeniden ölümün sadık hizmetkarı olacaksın!
Kalbi küt küt atıyordu. Rüyalar çok sıklaşmaya başlamıştı. Hypnos nasıl oluyordu da onun hafızasında bu kadar iyi hüküm sürebiliyordu. Oysa kendisini ona kapatmıştı. Bundan emindi aksi halde kardeşi söylediği gibi soluğu onun yanında alırdı. Yalnızca sesi rüyalarında yankılanıyordu. Tehditkar ve korkutucu. Bahsettiği konu hakkında hiçbir fikri yoktu. Tek bildiğiyse Hypnos’un her uyuyuşunda kendisine bir adım daha yaklaştığıydı. Kötü çok kötü… Hem bu soğuk yere sıfır noktasına geleli ne kadar zaman olmuştu? O büyük tanrı her gece bir şey için uğraşıp duruyordu. Ona güvenmek yüzyıllar sonra ve üstelik yeniden büyük bir delilikti ama gidebileceği başka bir yer yoktu. İş kaçışa geldiğinde en iyi yapabildiği buydu. Doğruldu yeniden uyumamak için ateşin içerisine baktı. Yavaş yavaş sönüşünü izledi. Uykusundan kaçmak için onun yanına gitti.
- bir yaz gecesinde eğleşmeyi sever ses:
kül rengi akşamın mırıltısını dinlemeyi, vaktiyle,
Vahşi yıldız- bakıcıların kulağına çalınan,
ve o adamın işittiği
düşünerek uzak karanlıklara bakan ,
ve yaklaşan bir bulut halinde görür karanlığı
onun görüntüsü, sesi değil midir
en kolay hissedilen ve duyulan?
Rüyaların sana rahat vermiyor öyle değil mi sevgili dostum?
-Yerimi bulamıyor belki de biliyor. Yine de sesiyle beynim e işkence etmeyi ve rüyalarımla oynamayı tercih ediyor. Bu da onun savaşma tarzı biliyorsun.
-Araf hem inançsızlığımızın, hem de korkaklığımızın imidir, insan, cennetle cehennemden başka bir şey daha olsun istemiştir.
-Tam da bu konudan bahsediyordu. Gerçekten kızgındı. Onu kandırmanın imkansızlığından bahsedip durdu.
-Dediler ki:
bir sözcük, bir cümle, bir satır bekler dönmek için yüzünü. Beklerken umut besler içinde.
Beklerken ağlayan çocukları teselli eder, geçecek, bitecek diye.
Çok zaman.
Çok zaman Araf’tan daha kötü ne olabilir diye düşünürken. Bulur kendini cehenneminde.
Yeniden dirilecekler ve yeniden savaşacaklar yüce tanrıları için. Kazanmak için sonsuzluklarını yeniden kurban edecekler insanları.
-Yapmış olamazsın? Yüce Hades’in yeni efendisinin kayıp ruhların ve bilinmeyenin tek yeri içerisinde çığlıkların en sessizi Araf’a müdahale de bulunmuş olamazsın.
-Güven bana dostum yüzyılları evrene hükmetmekle geçmiş bir Tanrı’nın yapamayacağı bir şey yoktur gücü tam yerinde olmasa bile. Senin sevgili kardeşin acemiliğinin bedelini bu şekilde ödeyecek. Şimdi sessizliği sağlamalıyız. Dolunay belirdi zamanı geldi.
Dolunayın ışığı aydınlatıyor kar tanesini
O ki ölümsüzlere edilmiş en büyük hakarete maruz kalmış
Arafta ruhunu yüzyıllar boyunca sorgulamış
Yeniden can bulma vaktidir
Efendisi belirsiz topraklardan evrenin gerçek efendisine dönüş vaktidir.
Uyan yüce Ceres yeniden canlanma vaktidir.
Tanrıların hükmedeceği çağın yeniden başlama zamanı gelmiştir.
Dolunay tüm ışığı ile kar tanelerini aydınlattı. Yer büyük bir gürültü ile sarsıldı. Oluşan çatlaktan cılız bir ışık süzüldü. Önce dolunaya ardından karın altına girdi. Sonrasında siyah saçları ile bir kadın içine derin bir nefes çekti. Çevresine dikkatle baktı ve ilk görüşünde onu tanıdı.
-Uzun zaman oldu sevgilim çok uzun zaman ve yeniden seninleyim.
Usagi biraz daha temiz hava için yürüyordu. Mide bulantıları yetmezmiş gibi bugün eklenen baş dönmeleri işin içinden çıkılamaz bir hal almıştı. Derin nefes aldı yeniden ve kapadı gözlerini biliyordu birazdan geçecekti. İyi olacaktı yine de karışık rüyaları ve içinde hissettiği derin acı anlaşılır gibi değildi. Hali içler acısıyken tiz bir çığlık böldü dikkatini. Sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladı ve ilk aklına gelen şeye uzandı. Broşu elindeydi bu kadar erken olmasını beklemiyordu ama zamanı gelmişti demek. Bu sefer kaybetmeyecekti bu sefer değer verdiği her nefesi koruyacaktı. Ceres siyah saçlarını havada savurdu. Enerjilerini al ve geri dön. Dikkat çekmeden olay yerini terket. Bir defa enerjilerine sahip olduğunda hepsini isteyecektin. Zavallı insanların ölümleri sorun değildi. Önemli olan dikkat çekmemekti. Ama bu zavallı varlıklar çığlıklar içerisinde bağırıyordu. Ölüm gelince kapılarına o uyuşuk beyinlerinin bu denli bağırıtısı Ceres için sadece eğlence kaynağı olmuştu.
Usagi broşunu yavaşça elinden düşürdü…zaman durmuştu, bedeni ve ruhu tarifsiz bir yorgunuluğu emanet ediyordu kendini…gözlerini usulca kapatırken dünyaya hatırladığı en son şey ise…karşısındakine değen bir gül oldu…
Olanlara seyirci kalan bir erkek…
Mamoru soluğunu Usagi’nin yanında aldı…
Sarstı bir kaç defa sevdiğini, gözlerini açmasını diledi içinden…umut etti ama çabaları faydasızdı…
Usagi…fısıldadı…
Usagi…bağır Mamoru ama işte öylece yatıyordu…
Şimdi arafta olan Mamoru idi…
Ölümü hiç bu kadar yakınında hissetmemişti…
Neredeyim ben…
Bu sessizlik ne nereden çıktı?
Ölüm bu denli sıcak mı yapardı insanın bedenini, ruhunu…
Kaybettiklerim mi beni savurdu buraya…
Neredeyim ben…
Bilemiyorum, korkularımdan arınamıyorum…
Taşıdığım hediyeyi koruyamadım mı?
Gördüklerim mi köreltti beni…
Neredeyim ben?
Mamoru evinin salonunu defalarca arşınlamıştı…Savaşçılar dahi karısını uyandıramıyordu…Bu sessizlik, bu bilinmezlik onu öldürüyordu! Ne olmuştu, neler yaşanmıştı bir rüzgar gibiydi kafasında, hissizleşmişti sanki…Ya da duyduğu acı ve endişe onu kapatmıştı bir şekilde…
Olanları defalarca tekrarladı kafasında…
Neden işe yaramamıştı?
Herkesi koruyan savaşçı, kendisini korumanın gerekliliğinde neden gizlendiği dünyadan günyüzüne çıkmamıştı?
Hata kimindi?
Hata gerçekten var mıydı?
Kafasında dönün onca sorudan bir ses onu uyandırdı…Ateşin kızı idi…ama Mamoru’nun aklı sadece kendi kalbindeki yangındı…
-Mamoru, lütfen otur artık…
-Rei, onu yine koruyamadım…ben ben ne işe yarıyorum ha!
-Mamoru, kimsenin hatası değil bu…bak Ami eninde sonunda Usagi’nin uyanacağını söyledi, kendine öfkelenmen hiç bir şeyi değiştirmez…
-Neden olmadı! Neden dönüşemedi!
Kızlar sessizce birbirlerine bakarlar, ortada bir gerçek vardı evet tama bu gerçek, gizli kalmalı idi değil mi? Yoksa verieln sözlerin en anlamı kalırdı ki?
-Mamoru, Usagi uyanında her şeyi anlayacağız merak etme…
-Ami…lütfen sende bana sakin olmamı söyleme…
Beklentinin karmaşasını bölen ise saatlerdir, yerinde sabırla duran bir çift patik oldu…
-Bunlar ne?
Minako durumu farkettiğinde her şey için çok geçti…Asıl fırtına şimdi kopuyordu
-Mamoru…Bu akşam Usagi sana bir şey söyleyecekti…
-Bunlar…bunlar…
-Mamoru Usagi…Prenses ve sen anne ve baba olacaksınız…
Mamoru bir kez daha yıkıldı, koruyamadığı sadece eşi değildi…bir de doğmamış bebeği vardı artık resim çerçevesinin içinde…Chibi-Usa diye fısıldadı usulca…Gözleri eşine doğru döndü...
-neredeyim ben?


Gülsümcüm hala açıklayıcı olmadı o kısım o kızılın kimliği açıklanmadı ayrıca bu bölümde buharmı oldu acaba o ayrıntıyı unutmuşsunuz.Ayrıca hamile hamile neyşi var sokaklarda usaginin.Biraz daha dikkat etmeliydi.Hala son bölümle şimdiki bölümü birleştiremedim tam olarak birkaç yer eksik bir dahaki bölümde yada özel bölümde belirtirseniz sevinirim.Bu arada küçük hatalar kaçmadı değil sanırım tekrar okumadınız yada yazarken hata oldu.Çünkü sizin gibi müthiş yazarlar hata yapacağını sanmıyorum.Bu arada bir ara benim fanficimide okursanız sevinirim.Sizlerin yorumu benim için çok önemli
yeni bölümler bekliyorum 



Bana bir kelime söyle sonsuzluğa ulaşan.
Bana bir hikaye anlat asla unutulmayan.
Bana bir gökyüzü göster karanlıktan daha koyu olan.
Bana bir hayal ver zamanın kalbini kıskandıran.


prensesbenim yazmış:
Mamoru cevap dahi veremeden kapının çarpılışı işe sustu…kader ona en büyük oyununu oynamıştı…tıpkı binlerce zaman önceki yalnız prense oynadığı oyunlar gibi…Geçmiş’in Hediyesi artık yola çıkmıştı…fakat bu bir çok taşın daha yerinden oynayacağının habercisiydi…
kapının çarpılışı ile Usagi'nin evi terkettiği sinyalini alıyoruz. Bu durumda zaten sokakta yürüyordu. Bir bölümde her şeyi açıklayacaksak o zaman yazmamızın bir anlamı olmaz öyle değil mi?O kızın kimliğini zamanı gelince zaten açıkça belli edeceğiz. Yeterince ip ucu bıraktığımızı düşünüyoruz.
Özel bölüme lüzum yok ben senin yerine birleştireyim. Başlangıçta Ceres'in kim olduğu ve amacının ne olduğuna dair bilgiler verildi. Bölümün 2. kısmında da zaten şimdiki zamanda olan olaylar anlatılıyor. Usagi Kato'yu görünce biraz sarsılmıştır. Üstelik hamileliğini açıklayacağı gecede görüntü ona ağır gelmiş olacak ki kendisini sokağa attı. Bu sırada yürürken Ceres'in saldırısını duyuyor ve oraya gidiyor. Eh bir şey olmuş olacak ki dönüşemiyor. Hayır illa belirtmemiz gerekiyorsa Mamoru karısının bu tepkisinden sonra Kato'yu evine gönderip eşinin peşine düştü herhalde o sırada da zaten baygın buldu. Yeterince dikkatli olduğumuzu düşünüyoruz. Biraz da dikkatli okunursa yeterince açıklayıcı bölümler. Bu konuda Anahbeth şahane

Sailor Silver Star yorumun için teşekkür ederiz. Yeni bölüm yakın zamanda gelecek elbet okuyuşun için teşekkürler
0704b okuduğun için teşekkürler. Daimi okuyucular mutlu ediyor:)


yeni bölümü sabırsızla bekliyorum
Spoiler:


Aşkolsun gülsümcüm kalbimi parambarça ettin kristal gibi kırıldım sana senin gibi şahane bir yazar okuyucusunun kalbini nasıl kırar hiç mi okuyucusunu(beni)düşünmedin?sebebini sorarsan son yaptığın yorumu bir daha okursan anlarsın. 


Bana bir kelime söyle sonsuzluğa ulaşan.
Bana bir hikaye anlat asla unutulmayan.
Bana bir gökyüzü göster karanlıktan daha koyu olan.
Bana bir hayal ver zamanın kalbini kıskandıran.

4. sayfa (Toplam 18 sayfa) [ 262 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |