Gümüş Bin Yıl |
Yazar
Mesaj
Minna, mooncrisis'i çoğunuz tanırsınız=) Kendi sm için dahz önce de dile getirdiğim üzere yeni bir sezon yazmakta. Kendisi burda olamadığından benden sizlerle paylaşmamı rica etti. Umarım beğenirsiniz benim çok hoşuma gitti *.* Yorumlarınzı eksik etmeyin diyerekten işte hikaye =)
"Mühür Kalkıyor!Peki ya Haruka ve Michiru?!"
“Luna.. Gümüş binyıla gittin ve seni ne kadar çok özlediğimi tahmin bile edemezsin. Mamoru Los Angeles’ta. Elimde Chibiusa’ dan kalma bir resim var sadece… Hayatsa çok durağan. Üniversite’nin ilk ayı bitti yakında sınavlarımız var. Amy bir doktor olacak ve şu an Amerika’da. Rei ise Çin’e gitti, tabii ki geri gelecek. Makoto ve Minako ise zorlukla görüşebiliyorum. Makoto dünyaca ünlü bir aşçı olmaya kararlı ve Minako ise hem tenis hem de modellik ile uğraşıyor. Bense ileride bir anasınıfı öğretmeni olacağım. Aslında olmayı istediğim şey de tam olarak bu.” dedi ifak bir tebessüm ederek Usagi ve şimdi yeni doğan güneşi perdenin arasından izlerken. Eski Usagi’den eser kalmamıştı. Artık ağlamıyor, derslerine asla gecikmiyordu. Uzun düz parlak sarı saçları artık odangolu değil tamamiyle açıktı ve serbestti. O artık bir yetişkin olmuştu ve 20 yaşına gelmişti. Eskisi kadar hareketli geçmeyen bir hayatı vardı ve pek çok alışkanlığını bırakmış ve olgun biri haline gelmişti. Eski Usagi olsa, yalnız kaldığı için durmadan ağlardı. Ancak artık gözyaşları her şeye dökülmüyordu.
Tokyo da ise sıradan bir sabah yaşanmakta idi. Günler oldukça rutindi. Son 2 yıldır hiçbir olağanüstü vaka yaşanmamıştı. Galaxia ve Starlights gittiği günden bu yana her şey huzur içindeydi ve Sailor Moon bile artık Usagi’ye veda etmiş, o da Gümüş binyıla gitmişti.
Usagi, uyuyan ev toplumunu uyandırmamak için yavaş yavaş aşağı iniyordu. Tam o sırada annesi onu gülen bir yüz ile karşıladı ve “ Usagi, çok değiştin tatlım. Artık kahvaltını ederek okula gidebiliyorsun” dedi ve gülümsedi. Sonra da kızartılmış ekmek makinesine iki dilim ekmeği koydu ve tost için malzemeleri hazırladı. Usagi ise yeniden kıyafetini giyip hazırlanmak için yukarı kata çıktı.
Üstünde dar bir kot ve penme renk tişört ve şık beyaz bir yelek vardı saçlarını at kuruğu şeklinde toplamış, makyaj yapmıştı. Lise çağındaki Usagi’den eser kalmamıştı.
Kahvaltı masasına ilerledi ve bir sandalyeyi kendine çekerek oturdu, artık çizgi roman okumak yerine Televizyonlardaki haberleri izlemeyi tercih ediyordu. Gözüne uzun zaman önce aklından çıkan iki kişi geldi ve televizyondaki bu haber de onların hakkındaydı. Rusya’ da Moskova’da iki ünlü starın adı geçiyordu. Ünlü atlet ve yarışçı Haruka Tenou ve diğeri de ünlü keman virtüözü Michiru Kaioh’du. Bu isimleri neredeyse unutmak üzereydi. Haruka ve Michiru’dan hiç haber alamamıştı. Kanalı değiştirmek isteyen annesine çok hızlı bir şekilde “Anne dur! O kanala geri döne lütfen!” dedi heyecanla. Annesi ise bir anlam verememiş ve şaşkın bir ifadeyle eski kanala geri dönmüştü. Bu iki dünya starının Tokyo’da gösterileri vardı, haber bunun hakkında idi. Yanlızca 2 gün sonra Moskova’dan uçakla gösteri için Tokyo’ya gelecekti. Mutlaka onları görmeliydi. Zaten kimseyi görememişti… Bu sırada içinde yeniden bir kıpırtı hissetti ve son lokmasını da ağzına atarak acele ile erkenden bilet bakmak için dışarı çıktı.
RUSYA / Moskova
“Vade doluyor değil mi ?” dedi sarı saçlı uzun boylu sert görünümlü erkeksi kız, önündeki görkemli Kremlin Sarayı’nda kasvetli ve kara bulutların hakim olduğu bir günde gözleri buğulu şekilde. Arkasından gelen el ile aniden sağına baktı ve Karadeniz gibi koyu mavi gözlü dalgalı saçlı kıza baktı, kız ise, “Gerçekten gitmek istiyor muyuz? Bu Dünya’yı terk etmek zorunda mıyız. Bizi sonsuza dek uyutmak için götürecekler mi? Çok korkuyorum Haruka… Zamanımız doluyor.” Haruka ilk defa güçsüz ve umutsuz bir şekilde Michiru’ya karşılık vermişti. “Muhtemelen bu son günlerimiz.” dedi şimdi güçlü olamaya çalışır şekilde ve bu cevap kesin ve de netti. Michiru ise Haruka’ya aniden sarılarak “İstemiyorum… Ölmek istemiyorum. Korkuyorum!” dedi gözlerinden yaşlar dökülerek. Haruka ise daha sert bir yüz ifadesiyle, “Anlamıyor musun Michiru! Güçlü olmak zorundayız! Biz yenildik! Yakında diğer kızlar da ölecekler! Durum çok ciddi yapabileceğimiz bir şey yok artık!” dedi Haruka ve son cümledi sesi düğümlenmişti. İlk defa masum bir kız gibi görünmüştü ve onunda yanaklarından iki damla yaş akıyordu. Birden kara bulutlar dağılmıştı ancak hava çok soğuktu ve Michiru açık gökyüzüne bakarak, “Bu mümkün değil. Neptün karanlıklar altında. “ diye hıçkırıverdi. Haruka da şiddete kapılmıştı ve beyninden vurulmuş bir şekilde, “Artık Uranüs, ışığını yansıtamıyor. Yeni çağ geliyor Michiru… Artık bize düşen planımızı uygulamak. Gösteriyi yarına alıyoruz! Ne olursa olsun artık hızlı davranmalıyız!” dedi ve telefonunu kavrayarak Rusça talimatlar verdi ve Kızıl Meydan’da kalabalığa karıştılar….
Ertesi güne geçerlerken uyumamışlardı. Michiru, saf ve duru güzelliğini kaybetmiş gözlerindeki ışık sönmüş, dalgalı ve hoş görünümlü saçları yıpranmıştı. Haruka’nın ise gözleri kızarmıştı. Üstlerinde Normal günlük bir kıyafet vardı. Haruka kalın ve kürkünü ve giydi. Güneş gözlüğünü ve beresini kafasına geçirdi. Michiru ise Kalın bir bot giymiş ve beyaz bir mini etekle yine kalın bir kaban ile binmeleri gereken uçağa ilerliyorlardı.Uçağı Haruka kullanacaktı.Uçağa binmeden önce birbirlerine son defa bakar gibi baktılar. Haruka , tatlı bir gülümsemeyle Michiru’ya bakarken Michiru ise gözleri yaşlı Haruka’ya baktı ve özel uçağa bindiler.
Son kontrollerden sonra magazinleri selamladılar ve kameralara sahte mutluluk pozları verdiler. Bu onların son pozu olacaktı çünkü. Daha sonra el sallayarak uçağa bindiler…
Uçak havalanmaya başlamıştı ve de Michiru tedirgin bir şekilde artık Moskova’yı terk eden uçağın içinden minicik minicik görünen şekilleri inceleyerek hüzünleniyordu. Aradan saatler geçmişti ve şimdi okyanusun üzerinden geçmek üzereydiler. Haruka otomatik pilotu devreye sokmuş ve Michiru’nun ellerini sımsıkı tutarak, “Artık mutlu sona geldik. Buradalar!” dedi Michuru’ya ağlamaklı bir şekilde ve Michiru ise “Biliyorum. Takip ediyorlar. Ama savaşamaz mıyız Haruka, deneyemez miyiz?! Ölmek istemiyorum!” dedi hıçkırıklar içinde haykırarak. “Bizim gücümüz onlara asla yetmez. Ayrıca gezegenler öldü. Işığımız söndü, kalplerimiz mühürlendi! Çaresiz ve savunmasızız…” dedi gözlerinden yaşlar boşalarak ve Michiru iyice yıpranmış bir sesle “Neptün’ün kristal gücü! Harekete geç!” diye bağırdı ve bundan hemen sonra acı dolu bir feryat tüm gökyüzünde yankılandı… Gökte usulca süzülen uçak artık bir alev topuna dönüşmüştü ve etrafını aydınlatarak okyanusun derinliklerine ilerlerken, peşlerinden onları takip eden iki tanımlanamaz gölge ile suya çakıldılar….
1. Bölüm Sonu
"Mühür Kalkıyor!Peki ya Haruka ve Michiru?!"
“Luna.. Gümüş binyıla gittin ve seni ne kadar çok özlediğimi tahmin bile edemezsin. Mamoru Los Angeles’ta. Elimde Chibiusa’ dan kalma bir resim var sadece… Hayatsa çok durağan. Üniversite’nin ilk ayı bitti yakında sınavlarımız var. Amy bir doktor olacak ve şu an Amerika’da. Rei ise Çin’e gitti, tabii ki geri gelecek. Makoto ve Minako ise zorlukla görüşebiliyorum. Makoto dünyaca ünlü bir aşçı olmaya kararlı ve Minako ise hem tenis hem de modellik ile uğraşıyor. Bense ileride bir anasınıfı öğretmeni olacağım. Aslında olmayı istediğim şey de tam olarak bu.” dedi ifak bir tebessüm ederek Usagi ve şimdi yeni doğan güneşi perdenin arasından izlerken. Eski Usagi’den eser kalmamıştı. Artık ağlamıyor, derslerine asla gecikmiyordu. Uzun düz parlak sarı saçları artık odangolu değil tamamiyle açıktı ve serbestti. O artık bir yetişkin olmuştu ve 20 yaşına gelmişti. Eskisi kadar hareketli geçmeyen bir hayatı vardı ve pek çok alışkanlığını bırakmış ve olgun biri haline gelmişti. Eski Usagi olsa, yalnız kaldığı için durmadan ağlardı. Ancak artık gözyaşları her şeye dökülmüyordu.
Tokyo da ise sıradan bir sabah yaşanmakta idi. Günler oldukça rutindi. Son 2 yıldır hiçbir olağanüstü vaka yaşanmamıştı. Galaxia ve Starlights gittiği günden bu yana her şey huzur içindeydi ve Sailor Moon bile artık Usagi’ye veda etmiş, o da Gümüş binyıla gitmişti.
Usagi, uyuyan ev toplumunu uyandırmamak için yavaş yavaş aşağı iniyordu. Tam o sırada annesi onu gülen bir yüz ile karşıladı ve “ Usagi, çok değiştin tatlım. Artık kahvaltını ederek okula gidebiliyorsun” dedi ve gülümsedi. Sonra da kızartılmış ekmek makinesine iki dilim ekmeği koydu ve tost için malzemeleri hazırladı. Usagi ise yeniden kıyafetini giyip hazırlanmak için yukarı kata çıktı.
Üstünde dar bir kot ve penme renk tişört ve şık beyaz bir yelek vardı saçlarını at kuruğu şeklinde toplamış, makyaj yapmıştı. Lise çağındaki Usagi’den eser kalmamıştı.
Kahvaltı masasına ilerledi ve bir sandalyeyi kendine çekerek oturdu, artık çizgi roman okumak yerine Televizyonlardaki haberleri izlemeyi tercih ediyordu. Gözüne uzun zaman önce aklından çıkan iki kişi geldi ve televizyondaki bu haber de onların hakkındaydı. Rusya’ da Moskova’da iki ünlü starın adı geçiyordu. Ünlü atlet ve yarışçı Haruka Tenou ve diğeri de ünlü keman virtüözü Michiru Kaioh’du. Bu isimleri neredeyse unutmak üzereydi. Haruka ve Michiru’dan hiç haber alamamıştı. Kanalı değiştirmek isteyen annesine çok hızlı bir şekilde “Anne dur! O kanala geri döne lütfen!” dedi heyecanla. Annesi ise bir anlam verememiş ve şaşkın bir ifadeyle eski kanala geri dönmüştü. Bu iki dünya starının Tokyo’da gösterileri vardı, haber bunun hakkında idi. Yanlızca 2 gün sonra Moskova’dan uçakla gösteri için Tokyo’ya gelecekti. Mutlaka onları görmeliydi. Zaten kimseyi görememişti… Bu sırada içinde yeniden bir kıpırtı hissetti ve son lokmasını da ağzına atarak acele ile erkenden bilet bakmak için dışarı çıktı.
RUSYA / Moskova
“Vade doluyor değil mi ?” dedi sarı saçlı uzun boylu sert görünümlü erkeksi kız, önündeki görkemli Kremlin Sarayı’nda kasvetli ve kara bulutların hakim olduğu bir günde gözleri buğulu şekilde. Arkasından gelen el ile aniden sağına baktı ve Karadeniz gibi koyu mavi gözlü dalgalı saçlı kıza baktı, kız ise, “Gerçekten gitmek istiyor muyuz? Bu Dünya’yı terk etmek zorunda mıyız. Bizi sonsuza dek uyutmak için götürecekler mi? Çok korkuyorum Haruka… Zamanımız doluyor.” Haruka ilk defa güçsüz ve umutsuz bir şekilde Michiru’ya karşılık vermişti. “Muhtemelen bu son günlerimiz.” dedi şimdi güçlü olamaya çalışır şekilde ve bu cevap kesin ve de netti. Michiru ise Haruka’ya aniden sarılarak “İstemiyorum… Ölmek istemiyorum. Korkuyorum!” dedi gözlerinden yaşlar dökülerek. Haruka ise daha sert bir yüz ifadesiyle, “Anlamıyor musun Michiru! Güçlü olmak zorundayız! Biz yenildik! Yakında diğer kızlar da ölecekler! Durum çok ciddi yapabileceğimiz bir şey yok artık!” dedi Haruka ve son cümledi sesi düğümlenmişti. İlk defa masum bir kız gibi görünmüştü ve onunda yanaklarından iki damla yaş akıyordu. Birden kara bulutlar dağılmıştı ancak hava çok soğuktu ve Michiru açık gökyüzüne bakarak, “Bu mümkün değil. Neptün karanlıklar altında. “ diye hıçkırıverdi. Haruka da şiddete kapılmıştı ve beyninden vurulmuş bir şekilde, “Artık Uranüs, ışığını yansıtamıyor. Yeni çağ geliyor Michiru… Artık bize düşen planımızı uygulamak. Gösteriyi yarına alıyoruz! Ne olursa olsun artık hızlı davranmalıyız!” dedi ve telefonunu kavrayarak Rusça talimatlar verdi ve Kızıl Meydan’da kalabalığa karıştılar….
Ertesi güne geçerlerken uyumamışlardı. Michiru, saf ve duru güzelliğini kaybetmiş gözlerindeki ışık sönmüş, dalgalı ve hoş görünümlü saçları yıpranmıştı. Haruka’nın ise gözleri kızarmıştı. Üstlerinde Normal günlük bir kıyafet vardı. Haruka kalın ve kürkünü ve giydi. Güneş gözlüğünü ve beresini kafasına geçirdi. Michiru ise Kalın bir bot giymiş ve beyaz bir mini etekle yine kalın bir kaban ile binmeleri gereken uçağa ilerliyorlardı.Uçağı Haruka kullanacaktı.Uçağa binmeden önce birbirlerine son defa bakar gibi baktılar. Haruka , tatlı bir gülümsemeyle Michiru’ya bakarken Michiru ise gözleri yaşlı Haruka’ya baktı ve özel uçağa bindiler.
Son kontrollerden sonra magazinleri selamladılar ve kameralara sahte mutluluk pozları verdiler. Bu onların son pozu olacaktı çünkü. Daha sonra el sallayarak uçağa bindiler…
Uçak havalanmaya başlamıştı ve de Michiru tedirgin bir şekilde artık Moskova’yı terk eden uçağın içinden minicik minicik görünen şekilleri inceleyerek hüzünleniyordu. Aradan saatler geçmişti ve şimdi okyanusun üzerinden geçmek üzereydiler. Haruka otomatik pilotu devreye sokmuş ve Michiru’nun ellerini sımsıkı tutarak, “Artık mutlu sona geldik. Buradalar!” dedi Michuru’ya ağlamaklı bir şekilde ve Michiru ise “Biliyorum. Takip ediyorlar. Ama savaşamaz mıyız Haruka, deneyemez miyiz?! Ölmek istemiyorum!” dedi hıçkırıklar içinde haykırarak. “Bizim gücümüz onlara asla yetmez. Ayrıca gezegenler öldü. Işığımız söndü, kalplerimiz mühürlendi! Çaresiz ve savunmasızız…” dedi gözlerinden yaşlar boşalarak ve Michiru iyice yıpranmış bir sesle “Neptün’ün kristal gücü! Harekete geç!” diye bağırdı ve bundan hemen sonra acı dolu bir feryat tüm gökyüzünde yankılandı… Gökte usulca süzülen uçak artık bir alev topuna dönüşmüştü ve etrafını aydınlatarak okyanusun derinliklerine ilerlerken, peşlerinden onları takip eden iki tanımlanamaz gölge ile suya çakıldılar….
1. Bölüm Sonu

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): ~Athena~





onun dışında güzel olmuş ama bir soru;usagi artık sailor moon olamıyomu?



1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 7 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |