HAYATIMIN MİRASLARI (1. bölüm) |
Sailor Moon Forum -> Fanart ve Fanfic |
Yazar
Mesaj
hikayeyi yeniden düzenledim... inş. beğenirsiniz. canınızı sıkarsa söyleyin devam etmeyeyim ...
bu müziği de dinleyin
çok güzel hikayeye yetmez ama olsun
HAYATIMIN MİRASLARI
Bölüm 1
İki gün önce, bu kasabaya eski bir trenle gelmişti. Mavi gözleri, siyah hafif dalgalı saçları vardı. Teni çok açıktı. Üstünde siyah bir palto, dar siyah bir pantolon ve pantolonunun üstüne çıkan siyah çizmeleri vardı. Siyah omuza asılan bir çantası, iki bavulu ve hepsinin üzerinde değişik rozetler vardı. Onun adı Cho Hiroshi’ydi. Kız 17’sine yeni basmıştı.
Kasabanın biraz yukarısında bir ev vardı. Eski, ahşap, köşk gibi büyük bir evdi. Rengi siyah ile kahverengi arasındaydı. Cho’nun büyükbabası bu evde yaşardı. Adı Hoshi’ydi. Tamamen beyaza bürünmüş saçları, masmavi gözleri, kırışık ama çok güzel bir yüzü vardı. İnsanlara mutluluk saçardı. Birkaç gün önce ölmüştü. Vasiyetinde bütün mal varlığını Cho’ya bırakmıştı. Kim 17 yaşındaki bir kıza bütün mal varlığımı bırakırdı ki? Neyse, Cho rayların çıkarttığı sesle beraber bu kasabaya ulaşmıştı. Direk eve gitti. Eve gelince başını kaldırdı ve uzun süre eve baktı. Aslında çok güzel bir evdi ama bakıma ihtiyacı vardı. Sonra anahtarı aldı ve kapıyı açtı. Kapıyı açar açmaz bir köpek üstüne atladı. Bu büyük babasını köpeğiydi. Büyükbabası hayvanlara isim koymazdı bu yüzden o köpeğin bir adı yoktu. Cho gelene kadar o köpek nasıl dayanmıştı acaba? Belki insanlar vermiştir yemini... Cho gülümsedi ve köpeği sevmeye başladı. Türü Husky’ydi. Sonra beraber içeri girdiler. İçeriye ilk girdiğinde karşısına büyükbabası Hoshi’nin büyük bir portresi çıktı. O portreye bakarken gözleri parlıyordu. Köpeğin havlamasıyla kendine geldi Cho. Kendine bir oda aramaya başladı. Birçok oda kilitliydi. Sonunda üst katta tam kendisine uygun bir oda buldu. Odada bir tane eski, tek kişilik yatak, kahverengi, desenli bir komidin, yine kahverengi bir çalışma masası, çalışma masasının önünde büyük oval bir ayna, aynanın yan taraflarında kahverengi raflar, dolap ve büyük, gürültülü bir saat vardı. Cho yarım yumalak yerleştikten sonra eline bir defter bir kalem aldı ve kendini koridora attı. Uzun karanlık koridorda yürümeye, koridoru çizmeye, kapıları saymaya, kilitli olup olmadıklarına başlamıştı. Geçtiği yerlerin pencerelerini de açıyordu. Pencerelerden giren güneş evi öylesine güzel aydınlatıyordu ki... Güneş ışığının altında dans ediyordu tozlar adeta... Koridorun sonundaki dönen merdivenden indi, çıktı... Sonunda bütün evi gezmişti. Odasına döndü ve kendini yatağa attı. Defterine bir rapor yazmaya başladı. Raporunda evde bir bodrum, 3 kat ve 1 teras olduğunu, toplanda 82 oda bulunduğunu, bunlardan sadece 12’sinin açık olduğunu ancak elinde sadece 8 anahtar olduğunu ve buna benzer daha bir sürü şey yazdı. O gün Cho evi keşfetmek ve temizlemekle uğraştı.
Ertesi gün Cho dışarıya, yiyecek almaya çıkmıştı. Çıktığında kendisi hakkındaki dedikoduları duymuştu. “Yeni gelen kızı duydun mu? Hani şu yukarıda eski evdeki Hoshi diye nazik bir yaşlı adam vardı, işte o ölmüş. Gelen kız onun torunuymuş. Adı Cho Hiroshi. Ailesi yanında değilmiş, tekmiş. Anne ve babası miras için dedeyi öldürmüşler. O yüzden buraya gelmiyorlarmış. Kızı da dikkat çekmemek için göndermişler. Yok, neymiş çok işleri olduğundan gelememişler. Şu bahaneye bak.” Gibi konuşmalar geçiyordu aralarında. Cho hiçbir şeye aldırmadan yürüyor, yürürken onu fark edenler tip tip bakıyordu. Cho eve gelince büyük bir sinirle eşyaları mutfağa bıraktı . Köpek yanına gelip havlamaya başladı. Cho köpeğe yemeğini verdikten sonra salondaki koltuğa oturup yakınmaya başladı.
- Yok neymiş babamla annem katilmiş. Merak ediyorum söylediklerini kulakları duyuyor mu acaba ? Hem tek yaşıyorsam size ne !
Böyle uzun bir süre kendi kendine yakındıktan sonra köpek yanına geldi, koltuğun ilerisinde Cho’yu görebilecek şekilde uzandı ve kafasını eğdi. Cho onu fark edince gülümsedi.
-Gel, hadi dışarı çıkalım. Sanırım seni çok ihmal ettim. Affet beni. dedi.
Cho köpekle arka bahçede uzun bir süre oynadı. Öylesine eğleniyordu ki akşam olduğunu karnı guruldayana kadar fark etmemişti. Karnı guruldadığında havaya baktı ve köpeği de alarak eve girdi. Kendine yemek hazırladı ve yedi. Ev sakin ve sessizdi. Sadece evdeki büyük saatlerin sesi duyuluyordu. Tik tak tik tak... Cho yemeğini bitirince yarın buranın okuluna başlaması gerektiğini hatırladı ve yukarıya çıkıp hazırlanmaya başladı. Yanına sadece bir defter ve kalemlerini çantasına koydu. Eşyalarını yerleştirdikten sonra bavulunu açıp iki tane fotoğraf çıkarttı. Birinde annesi ve babası diğerinde ise büyükbabası vardı. Onlara uzun süre baktı. Kim bilir ne düşünüyordu... Sonra iki fotoğrafı da alıp yatağa uzandı. Fotoğrafları eleriyle sıkı sıkı tutarak uyuya kaldı.
Ertesi gün yüzüne gelen güneş onu uyandırdı. Daha okulun başlamasına 1 saat vardı. Kalktı ve hazırlanmaya başladı. Okulun formasını henüz alamamıştı. O yüzden yine aynı kıyafetleri giydi. Köpek uyanmış mı diye baktı ancak köpek yatağın gölgesi altında huzurla uyuyordu. Sonra sakince odadan ayrıldı, kahvaltısını ve diğer işlerini yaptı. Okulun başlamasına 10 dakika kala yola çıktı. Evinin yokuşundan aşağıya sakince indi. İnsanların yüzlerini görmek istemediğinden ara sokaklardan yürüdü. Okula yaklaşınca ise bir durup düşündü. Gitmek istemiyordu. Görmek istemiyordu insanların ona bakışlarını... Ama gerekiyordu gitmesi, ne kadar istemesede... Okula adımını attığı anda korktuğu başına geldi. Herkes ona öyle bakıyordu ki, hepsini teker teker boğası geliyordu. İçinde fırtınalar kopuyordu. Öylesine sinirlemişti ki şu anda birisine vursa param parça edebilirdi. Sınıfa girince aynı bakışlar onu karşıladı. Sınıfın en arkasının duvar tarafındaki en karanlık sıraya oturdu. Defterini ve kalemlerini sıraya koydu. Rastgele bir sayfa açtı ve sinirini o sayfadan çıkartmaya başladı. Sınıfta büyük bir uğultu vardı. Bu uğultu sinirlerini daha fazla geriyordu. Tam patlayacaktı ki sınıfa hocanın girdiğini fark etti. Ancak sınıftaki uğultu devan ediyordu. Kimisi sıranın üstünde kimisi başka yerde. Hoca sınıfa girdiğini belli etmek için “Hey!” diye bağırdı ama nafile. Sonra hoca elindeki kitabı masaya sertçe vurdu ve aynı zamanda “Oturun yerlerinize!” diye bağırdı. Sınıftakiler hocayı fark eder etmez yerlerine dağıldılar. Hoca tam derse başlayacaktı ki Cho’yu gördü.
-En arkadaki yeni kız. diye seslendi.
Cho yüzünü hocaya döndü .
-Hoş geldin. Adın Cho’ydu değil mi? Lütfen ayağa kalkıp kendini tanıtır mısın? Dedi hoca.
Cho gözlerini devirerek:
-Bence hiç gerek yok. Siz zaten dedikodulardan beni tanıyorsunuzdur. Dedi
Bunun üstüne sınıfta büyük bir uğultu başladı. Hoca bunun üstüne çok şaşırdı diyecek bir şey bulamadı. Sonra sınıftan bir çocuk:
-Yani senin hakkındaki bütün iddialar doğru mu?
-Hayır.
Sonra Cho’nun çaprazında gözlerinin önüne gelen kahverengi, düz saçlı, kahverengi gözlü bir çocuk kafasını ona doğru çevirdi ve sinir bozucu bir bakışla:
-Peki, annenle babanın katil olduğu doğru mu? diye sordu.
Cho kaşlarını çattı.Hızla ayağa kalktı ve masasına vurdu. Öylesine sinirlenmişti ki...
- Ağzından çıkanı kulağın duysun. diye bağırdı.
Ve o çocuğun yanına gelerek ona elinin tersiyle bir şalak yapıştırdı. Bunu görünce hoca:
-Yuiko ve Bayan Cho hemen müdüre gidin! diye bağırdı.
Sınıftan ses çıkmadı. Sessizce birkaç saniye durduktan sonra hoca tekrar bağırdı.Bu sefer sesi daha gürdü. İkisi de sınıftan ister istemez ayrıldı. Birbirlerine ters ters bakarak müdürün odasına geldiler. Kapıyı tıklattılar ve içeri girdiler.
- Bu ne hız Bayan Hiroshi. Sizi tebrik mi etmem lazım? Çok hızlı davrandınız... Neyse hemen anlatın sorun nedir? dedi müdür.
- Annemle babamın katil olduğunu söyledi. dedi sinirli bir şekilde Cho.
- Ben sadece bir soru sordum. Bu bana tokat atmanı gerektirmezdi. dedi Yuiko.
Sonra Cho ve Yuiko’nun konuşmaları birbirine karıştı. Biri bir şey diyor diğeri başka bir şey diyordu. Sesleri o kadar yüksekti ki dışarıda yankılanıyordu sesleri.
-Tamam! Kesin şunu. Kimin karşısındasınız, kaç yaşındasınız farkına varın. Çıkın hemen sınıfınıza gidin. Hocaya izin verdiğimi söylersiniz. diye bağırdı müdür.
Cho hemen kapıya ilerledi. Tam çıkacaktı ki müdür onu durdurdu.
- En yakın zamanda okul formalarınızı alın Bayan Hiroshi. dedi müdür.
Cho cevap vermeden kapıyı çarptı ve gitti. Arkasından Yuiko çıktı. Sonra Cho’ya :
- Bari müdüre saygın olsun. dedi ve sınıfa girdi.
Cho iyice sinirlenmişti ancak sınıfa girmesi gerekiyordu. Çaresiz girdi. Hoca hemen yerine oturmasını söyledi. Karanlık sırasına oturdu ve okulun bitmesini bekledi. Bütün gün orada defterine bir şeyler karaladı, çizdi, yazdı... Sınıfa hocalar girdi, Cho’ yu görmediler bile... Sınıftakiler onu görünce sınıftan çıktı. İşte böyle sinir bozucu bir okul günü geçirmişti. Okuldan sonra yine ara sokaklardan gitti. O farında değildi ama takip ediliyordu. Onu takip eden Yuiko’ ydu. Cho evinin yokuşunu çıktı ve eve geldi. Anahtarı deliğe soktuğu anda kapı titremeye başladı. Kapıyı açtığı anda o köpek Cho’nun üstüne atladı. Cho köpekle beraber yere düştü. Çantasındaki bazı şeyler döküldü. Cho kahkaha atmaya başladı ve köpeği üstünden çekti. Eşyalarını toplayıp içeriye girdi. Ancak bir eşyasını yani kâğıdını görmemişti. Yuiko o eşyayı yani kâğıdı alıp oradan uzaklaştı.
Cho yapması gerekenleri yaptıktan sonra eline anahtarlarını aldı. Parlak, bakır renginde bir anahtar vardı. O anahtarı büyükbabası Cho’ ya hediye etmişti. “Bu anahtara iyi bak. İlerde senin işine çok yarayabilir. Bu evdeki bir yere ait. Ancak bu anahtarı kimseye gösterme. Ne annene ne babana. Kimseye göstermeyeceksin. Tamam, mı?” demişti büyükbabası. Daha neler söylemişti kim bilir... Sonra Cho bu anahtarın nereye ait olduğunu öğrenmek için teker teker kilitli odaları açmayı denedi. Sonunda 3. Kattaki bir odayı açtı anahtar. Cho odanın içindekini göründe elindeki anahtar yere düştü. Kendisi büyük bir dehşete düştü. Böcekler, örümcek ağları, yırtık bir perde, sandıklar ve içeride bir iskelet vardı. Belliydi, o bir çocuktu. Üstünde belki yarısından fazlası böcekler tarafından yenmiş kıyafetler vardı. Çocuğun kafatasında çatlaklar vardı. En azından bu karanlıkta bunları görebiliyordu. Kapıyı biraz daha aralayınca yerde 3-4 tane mermi gördü.
bu müziği de dinleyin


Spoiler:
HAYATIMIN MİRASLARI
Bölüm 1
İki gün önce, bu kasabaya eski bir trenle gelmişti. Mavi gözleri, siyah hafif dalgalı saçları vardı. Teni çok açıktı. Üstünde siyah bir palto, dar siyah bir pantolon ve pantolonunun üstüne çıkan siyah çizmeleri vardı. Siyah omuza asılan bir çantası, iki bavulu ve hepsinin üzerinde değişik rozetler vardı. Onun adı Cho Hiroshi’ydi. Kız 17’sine yeni basmıştı.
Kasabanın biraz yukarısında bir ev vardı. Eski, ahşap, köşk gibi büyük bir evdi. Rengi siyah ile kahverengi arasındaydı. Cho’nun büyükbabası bu evde yaşardı. Adı Hoshi’ydi. Tamamen beyaza bürünmüş saçları, masmavi gözleri, kırışık ama çok güzel bir yüzü vardı. İnsanlara mutluluk saçardı. Birkaç gün önce ölmüştü. Vasiyetinde bütün mal varlığını Cho’ya bırakmıştı. Kim 17 yaşındaki bir kıza bütün mal varlığımı bırakırdı ki? Neyse, Cho rayların çıkarttığı sesle beraber bu kasabaya ulaşmıştı. Direk eve gitti. Eve gelince başını kaldırdı ve uzun süre eve baktı. Aslında çok güzel bir evdi ama bakıma ihtiyacı vardı. Sonra anahtarı aldı ve kapıyı açtı. Kapıyı açar açmaz bir köpek üstüne atladı. Bu büyük babasını köpeğiydi. Büyükbabası hayvanlara isim koymazdı bu yüzden o köpeğin bir adı yoktu. Cho gelene kadar o köpek nasıl dayanmıştı acaba? Belki insanlar vermiştir yemini... Cho gülümsedi ve köpeği sevmeye başladı. Türü Husky’ydi. Sonra beraber içeri girdiler. İçeriye ilk girdiğinde karşısına büyükbabası Hoshi’nin büyük bir portresi çıktı. O portreye bakarken gözleri parlıyordu. Köpeğin havlamasıyla kendine geldi Cho. Kendine bir oda aramaya başladı. Birçok oda kilitliydi. Sonunda üst katta tam kendisine uygun bir oda buldu. Odada bir tane eski, tek kişilik yatak, kahverengi, desenli bir komidin, yine kahverengi bir çalışma masası, çalışma masasının önünde büyük oval bir ayna, aynanın yan taraflarında kahverengi raflar, dolap ve büyük, gürültülü bir saat vardı. Cho yarım yumalak yerleştikten sonra eline bir defter bir kalem aldı ve kendini koridora attı. Uzun karanlık koridorda yürümeye, koridoru çizmeye, kapıları saymaya, kilitli olup olmadıklarına başlamıştı. Geçtiği yerlerin pencerelerini de açıyordu. Pencerelerden giren güneş evi öylesine güzel aydınlatıyordu ki... Güneş ışığının altında dans ediyordu tozlar adeta... Koridorun sonundaki dönen merdivenden indi, çıktı... Sonunda bütün evi gezmişti. Odasına döndü ve kendini yatağa attı. Defterine bir rapor yazmaya başladı. Raporunda evde bir bodrum, 3 kat ve 1 teras olduğunu, toplanda 82 oda bulunduğunu, bunlardan sadece 12’sinin açık olduğunu ancak elinde sadece 8 anahtar olduğunu ve buna benzer daha bir sürü şey yazdı. O gün Cho evi keşfetmek ve temizlemekle uğraştı.
Ertesi gün Cho dışarıya, yiyecek almaya çıkmıştı. Çıktığında kendisi hakkındaki dedikoduları duymuştu. “Yeni gelen kızı duydun mu? Hani şu yukarıda eski evdeki Hoshi diye nazik bir yaşlı adam vardı, işte o ölmüş. Gelen kız onun torunuymuş. Adı Cho Hiroshi. Ailesi yanında değilmiş, tekmiş. Anne ve babası miras için dedeyi öldürmüşler. O yüzden buraya gelmiyorlarmış. Kızı da dikkat çekmemek için göndermişler. Yok, neymiş çok işleri olduğundan gelememişler. Şu bahaneye bak.” Gibi konuşmalar geçiyordu aralarında. Cho hiçbir şeye aldırmadan yürüyor, yürürken onu fark edenler tip tip bakıyordu. Cho eve gelince büyük bir sinirle eşyaları mutfağa bıraktı . Köpek yanına gelip havlamaya başladı. Cho köpeğe yemeğini verdikten sonra salondaki koltuğa oturup yakınmaya başladı.
- Yok neymiş babamla annem katilmiş. Merak ediyorum söylediklerini kulakları duyuyor mu acaba ? Hem tek yaşıyorsam size ne !
Böyle uzun bir süre kendi kendine yakındıktan sonra köpek yanına geldi, koltuğun ilerisinde Cho’yu görebilecek şekilde uzandı ve kafasını eğdi. Cho onu fark edince gülümsedi.
-Gel, hadi dışarı çıkalım. Sanırım seni çok ihmal ettim. Affet beni. dedi.
Cho köpekle arka bahçede uzun bir süre oynadı. Öylesine eğleniyordu ki akşam olduğunu karnı guruldayana kadar fark etmemişti. Karnı guruldadığında havaya baktı ve köpeği de alarak eve girdi. Kendine yemek hazırladı ve yedi. Ev sakin ve sessizdi. Sadece evdeki büyük saatlerin sesi duyuluyordu. Tik tak tik tak... Cho yemeğini bitirince yarın buranın okuluna başlaması gerektiğini hatırladı ve yukarıya çıkıp hazırlanmaya başladı. Yanına sadece bir defter ve kalemlerini çantasına koydu. Eşyalarını yerleştirdikten sonra bavulunu açıp iki tane fotoğraf çıkarttı. Birinde annesi ve babası diğerinde ise büyükbabası vardı. Onlara uzun süre baktı. Kim bilir ne düşünüyordu... Sonra iki fotoğrafı da alıp yatağa uzandı. Fotoğrafları eleriyle sıkı sıkı tutarak uyuya kaldı.
Ertesi gün yüzüne gelen güneş onu uyandırdı. Daha okulun başlamasına 1 saat vardı. Kalktı ve hazırlanmaya başladı. Okulun formasını henüz alamamıştı. O yüzden yine aynı kıyafetleri giydi. Köpek uyanmış mı diye baktı ancak köpek yatağın gölgesi altında huzurla uyuyordu. Sonra sakince odadan ayrıldı, kahvaltısını ve diğer işlerini yaptı. Okulun başlamasına 10 dakika kala yola çıktı. Evinin yokuşundan aşağıya sakince indi. İnsanların yüzlerini görmek istemediğinden ara sokaklardan yürüdü. Okula yaklaşınca ise bir durup düşündü. Gitmek istemiyordu. Görmek istemiyordu insanların ona bakışlarını... Ama gerekiyordu gitmesi, ne kadar istemesede... Okula adımını attığı anda korktuğu başına geldi. Herkes ona öyle bakıyordu ki, hepsini teker teker boğası geliyordu. İçinde fırtınalar kopuyordu. Öylesine sinirlemişti ki şu anda birisine vursa param parça edebilirdi. Sınıfa girince aynı bakışlar onu karşıladı. Sınıfın en arkasının duvar tarafındaki en karanlık sıraya oturdu. Defterini ve kalemlerini sıraya koydu. Rastgele bir sayfa açtı ve sinirini o sayfadan çıkartmaya başladı. Sınıfta büyük bir uğultu vardı. Bu uğultu sinirlerini daha fazla geriyordu. Tam patlayacaktı ki sınıfa hocanın girdiğini fark etti. Ancak sınıftaki uğultu devan ediyordu. Kimisi sıranın üstünde kimisi başka yerde. Hoca sınıfa girdiğini belli etmek için “Hey!” diye bağırdı ama nafile. Sonra hoca elindeki kitabı masaya sertçe vurdu ve aynı zamanda “Oturun yerlerinize!” diye bağırdı. Sınıftakiler hocayı fark eder etmez yerlerine dağıldılar. Hoca tam derse başlayacaktı ki Cho’yu gördü.
-En arkadaki yeni kız. diye seslendi.
Cho yüzünü hocaya döndü .
-Hoş geldin. Adın Cho’ydu değil mi? Lütfen ayağa kalkıp kendini tanıtır mısın? Dedi hoca.
Cho gözlerini devirerek:
-Bence hiç gerek yok. Siz zaten dedikodulardan beni tanıyorsunuzdur. Dedi
Bunun üstüne sınıfta büyük bir uğultu başladı. Hoca bunun üstüne çok şaşırdı diyecek bir şey bulamadı. Sonra sınıftan bir çocuk:
-Yani senin hakkındaki bütün iddialar doğru mu?
-Hayır.
Sonra Cho’nun çaprazında gözlerinin önüne gelen kahverengi, düz saçlı, kahverengi gözlü bir çocuk kafasını ona doğru çevirdi ve sinir bozucu bir bakışla:
-Peki, annenle babanın katil olduğu doğru mu? diye sordu.
Cho kaşlarını çattı.Hızla ayağa kalktı ve masasına vurdu. Öylesine sinirlenmişti ki...
- Ağzından çıkanı kulağın duysun. diye bağırdı.
Ve o çocuğun yanına gelerek ona elinin tersiyle bir şalak yapıştırdı. Bunu görünce hoca:
-Yuiko ve Bayan Cho hemen müdüre gidin! diye bağırdı.
Sınıftan ses çıkmadı. Sessizce birkaç saniye durduktan sonra hoca tekrar bağırdı.Bu sefer sesi daha gürdü. İkisi de sınıftan ister istemez ayrıldı. Birbirlerine ters ters bakarak müdürün odasına geldiler. Kapıyı tıklattılar ve içeri girdiler.
- Bu ne hız Bayan Hiroshi. Sizi tebrik mi etmem lazım? Çok hızlı davrandınız... Neyse hemen anlatın sorun nedir? dedi müdür.
- Annemle babamın katil olduğunu söyledi. dedi sinirli bir şekilde Cho.
- Ben sadece bir soru sordum. Bu bana tokat atmanı gerektirmezdi. dedi Yuiko.
Sonra Cho ve Yuiko’nun konuşmaları birbirine karıştı. Biri bir şey diyor diğeri başka bir şey diyordu. Sesleri o kadar yüksekti ki dışarıda yankılanıyordu sesleri.
-Tamam! Kesin şunu. Kimin karşısındasınız, kaç yaşındasınız farkına varın. Çıkın hemen sınıfınıza gidin. Hocaya izin verdiğimi söylersiniz. diye bağırdı müdür.
Cho hemen kapıya ilerledi. Tam çıkacaktı ki müdür onu durdurdu.
- En yakın zamanda okul formalarınızı alın Bayan Hiroshi. dedi müdür.
Cho cevap vermeden kapıyı çarptı ve gitti. Arkasından Yuiko çıktı. Sonra Cho’ya :
- Bari müdüre saygın olsun. dedi ve sınıfa girdi.
Cho iyice sinirlenmişti ancak sınıfa girmesi gerekiyordu. Çaresiz girdi. Hoca hemen yerine oturmasını söyledi. Karanlık sırasına oturdu ve okulun bitmesini bekledi. Bütün gün orada defterine bir şeyler karaladı, çizdi, yazdı... Sınıfa hocalar girdi, Cho’ yu görmediler bile... Sınıftakiler onu görünce sınıftan çıktı. İşte böyle sinir bozucu bir okul günü geçirmişti. Okuldan sonra yine ara sokaklardan gitti. O farında değildi ama takip ediliyordu. Onu takip eden Yuiko’ ydu. Cho evinin yokuşunu çıktı ve eve geldi. Anahtarı deliğe soktuğu anda kapı titremeye başladı. Kapıyı açtığı anda o köpek Cho’nun üstüne atladı. Cho köpekle beraber yere düştü. Çantasındaki bazı şeyler döküldü. Cho kahkaha atmaya başladı ve köpeği üstünden çekti. Eşyalarını toplayıp içeriye girdi. Ancak bir eşyasını yani kâğıdını görmemişti. Yuiko o eşyayı yani kâğıdı alıp oradan uzaklaştı.
Cho yapması gerekenleri yaptıktan sonra eline anahtarlarını aldı. Parlak, bakır renginde bir anahtar vardı. O anahtarı büyükbabası Cho’ ya hediye etmişti. “Bu anahtara iyi bak. İlerde senin işine çok yarayabilir. Bu evdeki bir yere ait. Ancak bu anahtarı kimseye gösterme. Ne annene ne babana. Kimseye göstermeyeceksin. Tamam, mı?” demişti büyükbabası. Daha neler söylemişti kim bilir... Sonra Cho bu anahtarın nereye ait olduğunu öğrenmek için teker teker kilitli odaları açmayı denedi. Sonunda 3. Kattaki bir odayı açtı anahtar. Cho odanın içindekini göründe elindeki anahtar yere düştü. Kendisi büyük bir dehşete düştü. Böcekler, örümcek ağları, yırtık bir perde, sandıklar ve içeride bir iskelet vardı. Belliydi, o bir çocuktu. Üstünde belki yarısından fazlası böcekler tarafından yenmiş kıyafetler vardı. Çocuğun kafatasında çatlaklar vardı. En azından bu karanlıkta bunları görebiliyordu. Kapıyı biraz daha aralayınca yerde 3-4 tane mermi gördü.
Şafak Büyüsü
"To Be or Not To Be"
"To Be or Not To Be"

![]() ![]() |
|
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 1 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |