Kanlı Ruh Sayfaya git: 1, 2, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Bölüm-1
Ne anlamı vardı ki yaşamanın... Derin denizlerde yaşayan mavi yüzgeçli bir denizkızı kadar özgür olmak isterdim hep. Ya da bembeyaz kanatları arasında gökyüzünü delen bir güvercin. Hep düşünürdüm bunları. İşte o masamda ve sıkıcı sandalyemde otururken. Kalemim büyülü olsun isterdim ne yazsam gerçek olsa... Parada değildi hiç derdim. Ne de yalnızlığım. Severdim yalnızlığı ben, derin bir sessizlik uyandırır içime. Sanki bir an bütün hayallerim gerçek olurdu, ışıldayan büyülü dünyamda. Derdim hiç olmazdı umursamaz olurdum birden. Ama o dünya hep bana çok uzaktı. Ağlamaktan kırmızıya dönmüş masmavi gözlerim o dünyayı görmek için neler vermezdi?
Hayır ben henüz o kadar karamsar değildim. Hayal edebiliyordum. Ve bana göre kimse bu yeteneğimi alamayacaktı. O bana kalan son şeydi. Ta ki o güne kadar...
Kırmızı pelerini rüzgarla uçuşuyordu. Her ne kadar yüzü gözükmese de gözlerinin parlayışı ve içindeki acı belli oluyordu. Başını yere doğru eğdi. Birkaç damla yaş karanlık odaya boşaldı. Ortada ne bir oda ne de bir eşya vardı. Karanlığın içinde sadece o pelerinli kişi. Pelerinin arasından elini çıkardı ve göz yaşlarını sildi. Ve sanki son sözleriymiş gibi soluk sesiyle "Kaç!" dedi. Gözlerimi yine o sinir bozucu kabuslardan birini görerek açtım. Hepsi birbirine benzer sıkıcı rüyalar bıkmıştım onlardan. Hani şu gökkuşaklarının ve beyaz atların olduğu rüyalar var ya onlardan görmek isterdim. En azından rüyalarımda. Yatağın altında duran terliklerimi ayağıma geçirdim ve yüzümü yıkamak için tuvalete gittim. Yaşımdaki kızlara göre hiç süslü değildim. Aynaya baktım işte her zamanki sıkıcı yüz. Umursamaz bir tavırla sabuna uzandım ve yüzümü yıkadım. Sıradan bir haftasonu, şimdilik öyleydi.
Annem hep benden önce uyanır kahvaltı hazırlar sonra da babamla beni uyandırırdı. Annem henüz beni uyandırmadığına gelmediğine göre hala kahvaltı hazırlıyordu. İçeri doğru ilerledim. Annemin mutfaktan gelen sesini duydum. "Uyandın mı kızım? Gazeteyi alır mısın?" . Başımı sallayıp evin kapısına doğru yürüdüm. Annem beni gördüğünde sanki hep bir görev vermek zorundaymış gibi davranır. Kapıyı açtım ve kahverengi paspasın üstünde duran gazeteyi aldım. Gazeteye iple bir mektup bağlanmıştı. Umursamadım çünkü bana pek mektup gelmezdi. Gazeteyi mutfak masasına koydum ve her zamanki yerime oturdum. Tabağımda annemin hazırladığı omleti gördüm. Çatalı alıp yemeye başladım. Annem babamı uyandırmak için içeri doğru seslendi. Babamın uykusu çok hafiftir. O yüzden bu sesi duyup uyandığına annem emindi. Babam biraz sonra mutfağa girdi ve yerine oturup gazeteyi eline aldı. Mektubu görünce şaşırdı bir mektup beklemiyordu. İpi çıkardı ve mektubun üstündeki ismi okudu. Ardından mektubu bana uzattı. Şaşırmıştım, ben mektup falan beklemiyordum. Her halde okuldan gelen önemsiz bir şeydir dedim ve masaya koydum. Omletimi bitirdim ve mektubu alıp odama çıkardım. Mektubun üstünde garip bir mühür vardı ve ismim. Onun dışında kimden geldiği belli bile değildi.
Devam edecek~
Umarım beğenirsiniz ^^
Angel Beats!
Bölüm-2
Mektubu ellime aldığımda bitmek bilmeyen bir kaygı uyandırdı içimde. Mührü kırdım ve içindeki kağıdı çıkardım. Kağıdı çıkarır çıkarmaz üstünde bir yazı aradım. Ne arkasında ne de önünde tek bir nokta bile yoktu. Artık bu mektubun bir şaka olduğunu düşünmeye başlamıştım. Kim boş bir mektup gönderirdi ki? Kağıdı tutarken yanlışlıkla parmağımı kestim. Canım yanmıştı ve kağıda biraz kanım bulanmıştı. Kağıdın üstünde işte tam o anda bir yazı belirdi. Şöyle yazıyordu:
“Mavi gözlerinden akan her bir yaş denizkızlarının göz yaşı kadar değerli, vücudundan akan her kan bir pegasusunki kadar değerlidir. Daha çok gençsin. Evrende anlayamadığın bir sürü olay var. O olayları yakında anlayacaksın. Kendine dikkat et, yakında görüşeceğiz.”
Bu kelimeleri okurken cidden şaşırmıştım. Kendimi yine o saçma rüyalardan birinde sandım. Ama parmağımın acısı yeterince gerçekti, evet gerçekten gizemli biri beni takip ediyordu. Ve kanım bulaşınca mektupta yazılar belirmesi ayrı bir olaydı. Bundan kimseye bahsetmemeye kararlıydım. Kimsenin deli olduğumu düşünmesini istemezdim. Yoksa cidden öyle miydim? Ellerimi başıma götürdüm. Kafam çok karışmıştı. Pencereyi açmak için ayağa kalktım ama tam o sırada annemin çığlığını duydum. Hemen odamdan çıkıp mutfağa doğru ilerledim. Ve bir an hareketsiz kaldım. Evet hareket edemiyordum. Ama hala nefes alabiliyordum. İşte o an o siyah pelerinli kişiyi gördüm. Gözlerim açıktı, ama haraket edemiyordum. Kaslarımın kontrolü bende değildi. Siyah pelerinli adam tek eliyle annemi diğer elliyle babamı sürükleyerek kapıya doğru gitti. Hayır izin veremezdim annemle babımı götürmesine ama haraket edemiyordum! Siyah pelerinli adam beni hiç farketmemişe benziyordu. Sanki bir an dünyadan silinmiştim. Ve kapı kapandı. Annemin çığlıkları kesilmişti. Tekrar kendimi kontrol etmeye başladığımda her şey çoktan bitmişti. Koşarak kapıyı açtım. Ne annemden ne de babamdan iz vardı. İkiside yok olmuştu. Ellerimi tekrar başıma koydum ve yere oturup ağlamaya başladım. Neler oluyordu? Bunlar tamamen mantıksızdı. Şizofren mi olmuştum? Ayağa kalktım ve annemle babamı aradım. Hayır gördüğüm her şey gerçekti hala parmağım acıyordu. Ne yapmam gerektiğini düşündüm. Polisi aramalıydım galiba? Mutfaktaki telefonu elime aldım. Tam o sırada yere kanla yazılmış yazıyı gördüm. Aynen şunlar yazıyordu:
“Bir daha ki sefere seni de götüreceğim, seni korumasına fırsat kalmadan.”
Kalp atışlarım hızlandı. Hayatımda hiç korkmadığım kadar korkmaya başlamıştım. Telefonu titreyen ellerimle kavradım. Ama telefondan hiç ses gelmiyordu. Bağlantı yoktu. Gözümden bir yaş daha geldi ve o anda yanımda biri belirmişti. Bana hüzünlü bir şekilde bakıyordu.
Ona hiç bakmadan varlığını hissettim, kafamı çevirmeden soluk ve titrek sesimle tek bir şey diyebildim:
“Kimsin?”
“Şükürler olsun ki seni kurtarabildim.”
“Ben...delirdim mi?”
“Hayır, annen ve baban için üzgünüm.”
“Bu o kabuslardan biri değil mi?”
“Hiç biri kabus değildi, hepsi gelecekti.”
“Bu imkansız!”
“İmkan kavramını neye göre sınırlıyorsun?”
“Sadece ne olduğunu söyle, merak etme özgürlüğüm varsa tabii.”
“Şu an çok vaktimiz yok, o tekrar gelecek.”
“Annem ve babamı götüren kişi mi?
“Evet.”
“Peki o niye beni istiyor ve niye annemle babamı götürdü?”
“Şuan açıklayacak zaman yok.”
“Ben bir yere gitmiyorum madem beni istiyor, beni aldığında annemle babamı bırakacaktır.”
“Onlardan umudunu kes. Zaten seni kurtardım.”
“Bir dakika hiçbir şey yapamamamın sebebi sen miydin?”
“Evet. Bu büyünün ismi görünmezlik zinciri. Bir süre boyunca kimse seni göremez. Ama hareket edemezsin.”
“Benim ona ne faydam var?” dedim. Artık bunların olabileceğini, hatta her şeyin gerçekleştiğini biraz daha kavramıştım. Sanki bütün bunlar bir rüyaydı.
“Üzgünüm ama vaktimiz yok.” dedi. Bileğimi kavradı. Sonunda o erkek sesinin geldiği bedene bakma cesareti bulabildim. Saçları koyu kırmızı rengindeydi. Benden çok büyük değildi ve yakışıklıydı. Gözleri beyazdı ve bir süre o gözlerin içine düştüm. Derin bir acıydı hissettiklerim. Ama aynı zamanda mutluluk. O da benim gözlerime baktı. Kısa süre sürdü ama bana sanki yıllarca o gözlere hapis kalabilirmişim gibi geldi. Elini bileğimden çekti ve elimi tuttu. Beni ayağa kaldırdı. Utanmış, kormuştum. Cesur görünmeye çalıştım.
“Pekala sana neden güvenmeliyim?”
“Çünkü ben tek şansınım.”
Angel Beats!
Irmak harikasın
devamını bekliyorum
devamını bekliyorum
Bölüm-3
Bana cesaret tek veren şey o içinde kaybolduğum gözleriydi. İçimi ısıtıyor ve güven veriyordu. Başka şansım olmadığını anlamıştım. Tekrar göz göze geldiğimizde biraz utandı ve elimi bıraktı. O sıcaklık sanki bir anda yok oluverdi.
“Tamam, sana güveniyorum. Ne yapmam gerek?”
“Sadece zihnini boşalt ve kendini bana bırak.” Bu sözler bana biraz garip gelmişti. Ama bunun da bir tuzak olmayacağına inanmak zorundaydım. Tekrar dudaklarını araladı ve:
“Ellerimi tut.” Dedi. Hiç düşünmeden tekrar o sıcaklığı hissetmek istedim. İki elini birden tuttum.
“Gözlerini kapat bu ilk seferde biraz acı verir. Elimden geldiğince az acı çekmeni sağlayacağım.”
“Tamam...”dedim. Gözlerimi kapattım. Biraz karıncalanma hissettim ama hala o güven veren sıcak ellerini tutuyordum. Bir anda karıncalanma bitti ve yere yumuşak bir düşüş yaptım. Refleksle gözlerimi açtım. Artık evde olmadığıma emindim. Açık kırmızı renkli çime benzer bitkilerin üstünde oturuyordum. O da karşımdaydı. Elimi bıraktı.
“Nerdeyiz?” Dedim. Bunu dememle birlikte yerden bir takım küçük şeytanlar çıkmaya başladı.
“Neler oluyor bunlarda ne?” Dedim. Biraz bağırmıştım. İşte tam o anda başım o kadar çok ağrıdı ki çimenlerin üstüne düştüm. Göz kapaklarım ağırlaştı. Son görebildiğim daha öncekinden daha çok şeytanın yerden çıkmakta olduğuydu. Ve bir de ismimi söyleyen o sesi duydum.
“Yue!”
Göz kapaklarım hafifledi ve gözlerimi araladım. Gördüğüm ilk şey onun beyaz gözleriydi. İlk başta her şey bulanıktı ama sonunda net görmeye başlamıştım.
“Yue, iyi olmana sevindim.” Dedi. Göz göze gelmiştik yine... ama bu sefer daha uzun sürdü. Bir an büyük bir ağırlığı atmıştım sanki...
Tam konuşmak için ağzımı araladım ki:
“Dur, konuşursan geçen sefer olanların aynısı olacak.” Dedi. İşte tam o sırada olanlar aklıma geldi yerden çıkan küçük şeytanlar. Bunu konuşarak mı yapmıştım? Ellerimi yatağa yasladım ve oturma pozisyonuna geçtim. Başım hala sızlıyordu. Geniş bir odadaydım. Odanın içinde bir sürü pencere, bir masa bir de dolap vardı. Güneş ışıkları içeriyi çok güzel aydınlatıyordu. Şaşkın bir şekilde gözlerine baktım. Konuşmamam gerekiyordu, o zaman duygularımı nasıl açıklayabilirdim?
“Bak Yue, bazılarımızın kelimeleri büyülüdür. Bu çok nadir görülür. Daha önce konuştuğunda henüz büyüyle tanışmamıştın en azından beden olarak. Ama artık tanıştın. Ben senin bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum. Daha önce seni uyaramadım. Ama büyüne dikkat etmelisin. Bazen istemediğin şeyler olabilir.”
Ne büyüsüydü bu? Nasıl yani fantastik kitaplardan birinin içine falan mı düşmüştüm? Bu mantıksızlıkta neydi? Ve de kelimelerimin büyülü olması? Başımı aşağıya eğdim. Burası benim gezegenimden farklı bir yerdi. Bir daha arkadaşlarımı göremeyecektim. Annemle babam çoktan ölmüş bile olabilirlerdi. Bir daha konuşamayacaktım bile... Ve hayatım boyunca bildiğim her şey yalan mıydı? Bir daha Dünya’ya eski hayatıma dönüş olmayacaktı... yeni bir başlangış değildi bu. Hiçbir şeyi unutamıyordum. Gözümden bir yaş geldi. Ardından yumuşak bir el tenime dokundu ve o yaşı sildi.
“Yue, neler yaşadığını anlıyorum. Ama lütfen biraz cesaretli olmaya çalış.” Dedi. Cesaret mi bana burdan sonra kim cesaretten bahsedebilirdi?
“Senin için üzgünüm.” Dedi ve bana bir not defteri ve kalem uzattı. “Buraya düşündüklerini yazabilirsin.” Kalemi aldım ve not defterine hızlıca bir şeyler yazdım.
“Açıkla”
“Neyi açıklıyım Yue?”
“Nerdeyim ve niye burdayım” yazdım hızlıca.
“Burası Thedora şehrinin ana kalesi, burda güvendesin.”
“Sen kimsin?” yazdım.
“Ben Kane, savaşçı. Yue gitmemiz gerek seni görmek isteyen birileri var.” Dedi. Başımla onayladım ve ihtişamlı yataktan kalktım. Tekrar nereye gittiğimizi merak ediyordum...
Odadan çıkınca uzun bir süre koridorda yürüdük... burası masallarda anlatılanlardan çok farklıydı. Tavan yere çok daha yakın ve koridorlarda çok daha genişti. Bazen kapılar vardı ve onların önünde bekleyen değişik kıyafetli askerler. Askerlerin üstünde ise ejderha amblemi vardı. Sonunda kocaman bir kapı göründü. İhtişamlı ve altından. Burda yüksek rütbeli biriyle tanışacağımdan emindim.
~Devam Edecek~
Bana cesaret tek veren şey o içinde kaybolduğum gözleriydi. İçimi ısıtıyor ve güven veriyordu. Başka şansım olmadığını anlamıştım. Tekrar göz göze geldiğimizde biraz utandı ve elimi bıraktı. O sıcaklık sanki bir anda yok oluverdi.
“Tamam, sana güveniyorum. Ne yapmam gerek?”
“Sadece zihnini boşalt ve kendini bana bırak.” Bu sözler bana biraz garip gelmişti. Ama bunun da bir tuzak olmayacağına inanmak zorundaydım. Tekrar dudaklarını araladı ve:
“Ellerimi tut.” Dedi. Hiç düşünmeden tekrar o sıcaklığı hissetmek istedim. İki elini birden tuttum.
“Gözlerini kapat bu ilk seferde biraz acı verir. Elimden geldiğince az acı çekmeni sağlayacağım.”
“Tamam...”dedim. Gözlerimi kapattım. Biraz karıncalanma hissettim ama hala o güven veren sıcak ellerini tutuyordum. Bir anda karıncalanma bitti ve yere yumuşak bir düşüş yaptım. Refleksle gözlerimi açtım. Artık evde olmadığıma emindim. Açık kırmızı renkli çime benzer bitkilerin üstünde oturuyordum. O da karşımdaydı. Elimi bıraktı.
“Nerdeyiz?” Dedim. Bunu dememle birlikte yerden bir takım küçük şeytanlar çıkmaya başladı.
“Neler oluyor bunlarda ne?” Dedim. Biraz bağırmıştım. İşte tam o anda başım o kadar çok ağrıdı ki çimenlerin üstüne düştüm. Göz kapaklarım ağırlaştı. Son görebildiğim daha öncekinden daha çok şeytanın yerden çıkmakta olduğuydu. Ve bir de ismimi söyleyen o sesi duydum.
“Yue!”
Göz kapaklarım hafifledi ve gözlerimi araladım. Gördüğüm ilk şey onun beyaz gözleriydi. İlk başta her şey bulanıktı ama sonunda net görmeye başlamıştım.
“Yue, iyi olmana sevindim.” Dedi. Göz göze gelmiştik yine... ama bu sefer daha uzun sürdü. Bir an büyük bir ağırlığı atmıştım sanki...
Tam konuşmak için ağzımı araladım ki:
“Dur, konuşursan geçen sefer olanların aynısı olacak.” Dedi. İşte tam o sırada olanlar aklıma geldi yerden çıkan küçük şeytanlar. Bunu konuşarak mı yapmıştım? Ellerimi yatağa yasladım ve oturma pozisyonuna geçtim. Başım hala sızlıyordu. Geniş bir odadaydım. Odanın içinde bir sürü pencere, bir masa bir de dolap vardı. Güneş ışıkları içeriyi çok güzel aydınlatıyordu. Şaşkın bir şekilde gözlerine baktım. Konuşmamam gerekiyordu, o zaman duygularımı nasıl açıklayabilirdim?
“Bak Yue, bazılarımızın kelimeleri büyülüdür. Bu çok nadir görülür. Daha önce konuştuğunda henüz büyüyle tanışmamıştın en azından beden olarak. Ama artık tanıştın. Ben senin bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum. Daha önce seni uyaramadım. Ama büyüne dikkat etmelisin. Bazen istemediğin şeyler olabilir.”
Ne büyüsüydü bu? Nasıl yani fantastik kitaplardan birinin içine falan mı düşmüştüm? Bu mantıksızlıkta neydi? Ve de kelimelerimin büyülü olması? Başımı aşağıya eğdim. Burası benim gezegenimden farklı bir yerdi. Bir daha arkadaşlarımı göremeyecektim. Annemle babam çoktan ölmüş bile olabilirlerdi. Bir daha konuşamayacaktım bile... Ve hayatım boyunca bildiğim her şey yalan mıydı? Bir daha Dünya’ya eski hayatıma dönüş olmayacaktı... yeni bir başlangış değildi bu. Hiçbir şeyi unutamıyordum. Gözümden bir yaş geldi. Ardından yumuşak bir el tenime dokundu ve o yaşı sildi.
“Yue, neler yaşadığını anlıyorum. Ama lütfen biraz cesaretli olmaya çalış.” Dedi. Cesaret mi bana burdan sonra kim cesaretten bahsedebilirdi?
“Senin için üzgünüm.” Dedi ve bana bir not defteri ve kalem uzattı. “Buraya düşündüklerini yazabilirsin.” Kalemi aldım ve not defterine hızlıca bir şeyler yazdım.
“Açıkla”
“Neyi açıklıyım Yue?”
“Nerdeyim ve niye burdayım” yazdım hızlıca.
“Burası Thedora şehrinin ana kalesi, burda güvendesin.”
“Sen kimsin?” yazdım.
“Ben Kane, savaşçı. Yue gitmemiz gerek seni görmek isteyen birileri var.” Dedi. Başımla onayladım ve ihtişamlı yataktan kalktım. Tekrar nereye gittiğimizi merak ediyordum...
Odadan çıkınca uzun bir süre koridorda yürüdük... burası masallarda anlatılanlardan çok farklıydı. Tavan yere çok daha yakın ve koridorlarda çok daha genişti. Bazen kapılar vardı ve onların önünde bekleyen değişik kıyafetli askerler. Askerlerin üstünde ise ejderha amblemi vardı. Sonunda kocaman bir kapı göründü. İhtişamlı ve altından. Burda yüksek rütbeli biriyle tanışacağımdan emindim.
~Devam Edecek~
Angel Beats!
Amaney irma çok güzeldi ben çok beğendim devamını bekliyorum acaba kiminle tanışacan
owww çok güzel olmuş sade olması ayrı bir hava katmış süper yahu çok beğendim ^^
çok güzel olmuş
yorumu uzatmaya çalıştım ama her seferinde cümleleri teker teker sildim -.-" diyorum ben yorum yapma özürlüsüyüm güzel bi şey görünce *.* diye kalıyorum
sanırım buna bir çözüm yok -.-" afişi de çok beğendim.büyüleyici.
yorumu uzatmaya çalıştım ama her seferinde cümleleri teker teker sildim -.-" diyorum ben yorum yapma özürlüsüyüm güzel bi şey görünce *.* diye kalıyorum
sanırım buna bir çözüm yok -.-" afişi de çok beğendim.büyüleyici.
By Hotaru_Usagi çooooook teşekkürler ^^
I’ve been looking in the mirror for so long.
That I’ve come to believe my souls on the other side.
EVANESCENCE~~
Bölüm-4
Kapıyı 2 muhafız açtı. Kocaman bir taht odasındaydım. Her zaman yerde duran bir kırmızı halı yoktu. Ama diğer her şey müthişti. Avize o kadar büyüktü ki, kocaman odanın beş katı büyüklüğünde bir odayı bile aydınlatabilirdi. Tahtta oturan ne bir kadın ne de bir erkekti. Doğrusu bunu anlayamazdım ilk görüşte. Çünkü yüzüne bir maske takmıştı ve üstünde siyah bir pelerin vardı bütün vücudunu sarıyordu. Maskesi ise gülen bir yüzdü. Maskenin altındaki yüzü çok merak etmiştim. Kane dizinin üstüne çöktü ve başını eğdi. Benim de eğilmem için eteğimin ucundan aşağı doğru çekti. Ona ciddi bir bakış attım. Bu eğilmek istemediğim anlamına geliyordu. Gözleri büyüdü ama sonra tekrar tahta oturan kişiye bakıp kafasını indirdi. Garip hissediyordum. Hiç hissetmediğim kadar güçlü ve cesur. Odayı inceledim. Bir sürü muhafız tetikte bekliyordu. Hala onlara güvenmek için bir nedenim yokken bunu neden yapmalıydım? Maskeli kişi sonunda konuşmaya başladı ve gergin, sessiz ortamı bozdu.
“Yue, isminin anlamı ay. Genelde beni görenler önümde eğilirken sen eğimedin. Sana bu cesareti veren ne oldu?”
Konuşmak için tam ağzımı açıcaktım ki keçen sefer neer olduğu aklıma geldi. Maskenin gözlerine sert bir bakış attım. İşte tam o anda havada yazılar belirdi. İsteksizce onların belirmesini ben sağıyordum. Havada yazılan yazılar benim yerime düşündüklerimi söylüyordu. Aynen şöyle yazıyordu:
“Cesaret korkaklara verilmeyecek kadar büyük bir güçtür.”
Maskeli kişi sinirlenmişti. Ama artık sesinden erkek olduğunu anlamıştım.
“Cesaretin fazlasıda tehlikelidir. Bazen de korkmak sana yarar getirir.”
Tekrar havada yazılar belirmeye başladı.
“Neyden korkmak bana yarar getirmeli senden mi? Kimsin onu bile bilmiyorum, güvendiğim kişi sen olmadın. O kişi Kane idi.”
Kane başını kaldırdı ve bana şaşkın gözlerle baktı. Kızmıştım, açıklama istiyordum. Geçiştirilmekten sıkılmıştım.
Maskeli adam kahkalar atarak konuşmasına başladı.
“Önümde ilk dikilmeye çalışan kişi sen değildin, Yue.”
Havada tekrar yazılar belirdi.
“Demek öyle. Kimdi ilk dikilen?”
Maskeli adam daha büyük kahkalarla cevap verdi:
“Şuan yanında, o da eğiliyor.” Dedi. Bu sözüyle gözlerimi Kane'ye diktim. Yere bakıyordu. Bu ukala kralı dinlemekten ve zübbe askerlerinin silahlarıyla bana bakmasından bıkmıştım. Ama sakinliğimi bir süre daha korumalıydım. Havada tekrar yazılar belirdi.
“Kimsin ve benden ne istiyorsun?”
“Her ne kadar güçlü olsanda o güçlerini nasıl kullanacağını henüz bilmiyorsun. Bunu sana öğretecek kişi benim.” Sinirlenmiştim. Bana yüzünü bile gösterebilcek kadar bile cesareti yoktu. Evet, bu durum sinirimi bozuyordu. Artık dayanmaktan bıkmıştım. Doğru cevaplar istiyordum. Yazılar tekrar belirdi havada.
“Benim gücümü ne için kullanmak istiyorsun?”
Tekrar gülmeye başladı. O gülüş gittikçe sinirimi daha çok bozuyordu.
“Annen kadar asisin değil mi?” Havada tekrar yazılar belirdi.
“Anneminde benim gibi güçleri olsaydı dün başına gelenler böyle sonuçlanmazdı.”
“HAHAH! Annenin o olduğunu sanıyorsun demek hala, annen dün değil seni doğurduktan 1 hafta sonra öldü!”
Yazılar bu sefer daha da büyük belirdi havada.
“Ne? Onlar gerçek annemle babam değil miydi?” Ellimi gözüme getirdim. Ağlamak üzereydim. Ama sonra hemen kendimi toparladım. Ağlama eylemini gerçekleştirebileceğim son yer burasıydı.
“Annen yıllar önce öldü, onu düşmanlarım öldürdü. Benimle birlik ol ve intikamını al”
Gözlerimden birden bire ışıklar çıkmaya başladı. Bu sefer konuştum:
“YALAN SÖYLÜYORSUN!” İşte tam o anda her taraf ışığa boğldu. Ayaklarım yerden kesildi ve yerden yaklaşık bir metre havaya çıktım. Her yer dumana karışmıştı.
“Şimdiden bu kadar güçlü olabileceğini kim tahmin edebilirdi? Madem bize isteğinle katılmayacaksın bunu zor yoldan yapacağız! Askerler!” Bir anda bütün muhafızlar üstüme doğru yürümeye başladı. Kane haa yanımdaydı. Çoktan ayağa kalkmış ve beni izliyordu. Bu sefer yüzündeki şaşkın ifade yok olmuştu. Kınından kılıcını çıkarttı. Kılıcı birden siyah bir çemberle kaplandı ve kırmızı bir ışıkla yanıp söndü. Kılıcını bana en yakın iki askere sapladı. Ben ise bilincimi kaybetmiştim. Sağ elimi havaya kaldırdım ve parmağımla göstererek bağırdım:
“DOĞRUYU SÖYLE!” bunu dememle birikte müthiş bir hava dalgası yayıldı. Mor bir ışıkla bütün her şey paramparça oldu. Kocaman kale yıkılmaya başladı. Kane bana tekrar baktı.
“Yue, sen.?!” Dedi. Ama bütün gücümü bir anda yitirmiştim, göz kapaklarım ağırlaştı. Kane bana bağrıyordu:
“YUE KENDİNE GEL! Burdan çıkmalıyız!” Gözlerimi açık tutmaya çalıştım. Ellerimi tuttu ve beni hızlıca ayağa kaldırdı. Maskeli adam var gücüyle bağırıyordu:
“İntikamımı alacağım!”
Koşarak kalenin taht odasından çıktım ve koridorda yürümeye başladık. Kendimi çok zayıf hissediyordum. Kane'nin elleri bana biraz güç veriyordu. Yürümemi sağlayan tek şey oydu.
“Yue, dayan!” Gözlerim gittikçe ağırlaşıyor ne kadar savaşsamda enerjim tükeniyordu. Sonunda koridorun ucundaki kapıyı gördüm. Göz kapaklarım kapanmak üzereydi. Kapıdan gelen ışığa ulaşamadan yere yuvarlandım.
~Devam Edecek~
Kapıyı 2 muhafız açtı. Kocaman bir taht odasındaydım. Her zaman yerde duran bir kırmızı halı yoktu. Ama diğer her şey müthişti. Avize o kadar büyüktü ki, kocaman odanın beş katı büyüklüğünde bir odayı bile aydınlatabilirdi. Tahtta oturan ne bir kadın ne de bir erkekti. Doğrusu bunu anlayamazdım ilk görüşte. Çünkü yüzüne bir maske takmıştı ve üstünde siyah bir pelerin vardı bütün vücudunu sarıyordu. Maskesi ise gülen bir yüzdü. Maskenin altındaki yüzü çok merak etmiştim. Kane dizinin üstüne çöktü ve başını eğdi. Benim de eğilmem için eteğimin ucundan aşağı doğru çekti. Ona ciddi bir bakış attım. Bu eğilmek istemediğim anlamına geliyordu. Gözleri büyüdü ama sonra tekrar tahta oturan kişiye bakıp kafasını indirdi. Garip hissediyordum. Hiç hissetmediğim kadar güçlü ve cesur. Odayı inceledim. Bir sürü muhafız tetikte bekliyordu. Hala onlara güvenmek için bir nedenim yokken bunu neden yapmalıydım? Maskeli kişi sonunda konuşmaya başladı ve gergin, sessiz ortamı bozdu.
“Yue, isminin anlamı ay. Genelde beni görenler önümde eğilirken sen eğimedin. Sana bu cesareti veren ne oldu?”
Konuşmak için tam ağzımı açıcaktım ki keçen sefer neer olduğu aklıma geldi. Maskenin gözlerine sert bir bakış attım. İşte tam o anda havada yazılar belirdi. İsteksizce onların belirmesini ben sağıyordum. Havada yazılan yazılar benim yerime düşündüklerimi söylüyordu. Aynen şöyle yazıyordu:
“Cesaret korkaklara verilmeyecek kadar büyük bir güçtür.”
Maskeli kişi sinirlenmişti. Ama artık sesinden erkek olduğunu anlamıştım.
“Cesaretin fazlasıda tehlikelidir. Bazen de korkmak sana yarar getirir.”
Tekrar havada yazılar belirmeye başladı.
“Neyden korkmak bana yarar getirmeli senden mi? Kimsin onu bile bilmiyorum, güvendiğim kişi sen olmadın. O kişi Kane idi.”
Kane başını kaldırdı ve bana şaşkın gözlerle baktı. Kızmıştım, açıklama istiyordum. Geçiştirilmekten sıkılmıştım.
Maskeli adam kahkalar atarak konuşmasına başladı.
“Önümde ilk dikilmeye çalışan kişi sen değildin, Yue.”
Havada tekrar yazılar belirdi.
“Demek öyle. Kimdi ilk dikilen?”
Maskeli adam daha büyük kahkalarla cevap verdi:
“Şuan yanında, o da eğiliyor.” Dedi. Bu sözüyle gözlerimi Kane'ye diktim. Yere bakıyordu. Bu ukala kralı dinlemekten ve zübbe askerlerinin silahlarıyla bana bakmasından bıkmıştım. Ama sakinliğimi bir süre daha korumalıydım. Havada tekrar yazılar belirdi.
“Kimsin ve benden ne istiyorsun?”
“Her ne kadar güçlü olsanda o güçlerini nasıl kullanacağını henüz bilmiyorsun. Bunu sana öğretecek kişi benim.” Sinirlenmiştim. Bana yüzünü bile gösterebilcek kadar bile cesareti yoktu. Evet, bu durum sinirimi bozuyordu. Artık dayanmaktan bıkmıştım. Doğru cevaplar istiyordum. Yazılar tekrar belirdi havada.
“Benim gücümü ne için kullanmak istiyorsun?”
Tekrar gülmeye başladı. O gülüş gittikçe sinirimi daha çok bozuyordu.
“Annen kadar asisin değil mi?” Havada tekrar yazılar belirdi.
“Anneminde benim gibi güçleri olsaydı dün başına gelenler böyle sonuçlanmazdı.”
“HAHAH! Annenin o olduğunu sanıyorsun demek hala, annen dün değil seni doğurduktan 1 hafta sonra öldü!”
Yazılar bu sefer daha da büyük belirdi havada.
“Ne? Onlar gerçek annemle babam değil miydi?” Ellimi gözüme getirdim. Ağlamak üzereydim. Ama sonra hemen kendimi toparladım. Ağlama eylemini gerçekleştirebileceğim son yer burasıydı.
“Annen yıllar önce öldü, onu düşmanlarım öldürdü. Benimle birlik ol ve intikamını al”
Gözlerimden birden bire ışıklar çıkmaya başladı. Bu sefer konuştum:
“YALAN SÖYLÜYORSUN!” İşte tam o anda her taraf ışığa boğldu. Ayaklarım yerden kesildi ve yerden yaklaşık bir metre havaya çıktım. Her yer dumana karışmıştı.
“Şimdiden bu kadar güçlü olabileceğini kim tahmin edebilirdi? Madem bize isteğinle katılmayacaksın bunu zor yoldan yapacağız! Askerler!” Bir anda bütün muhafızlar üstüme doğru yürümeye başladı. Kane haa yanımdaydı. Çoktan ayağa kalkmış ve beni izliyordu. Bu sefer yüzündeki şaşkın ifade yok olmuştu. Kınından kılıcını çıkarttı. Kılıcı birden siyah bir çemberle kaplandı ve kırmızı bir ışıkla yanıp söndü. Kılıcını bana en yakın iki askere sapladı. Ben ise bilincimi kaybetmiştim. Sağ elimi havaya kaldırdım ve parmağımla göstererek bağırdım:
“DOĞRUYU SÖYLE!” bunu dememle birikte müthiş bir hava dalgası yayıldı. Mor bir ışıkla bütün her şey paramparça oldu. Kocaman kale yıkılmaya başladı. Kane bana tekrar baktı.
“Yue, sen.?!” Dedi. Ama bütün gücümü bir anda yitirmiştim, göz kapaklarım ağırlaştı. Kane bana bağrıyordu:
“YUE KENDİNE GEL! Burdan çıkmalıyız!” Gözlerimi açık tutmaya çalıştım. Ellerimi tuttu ve beni hızlıca ayağa kaldırdı. Maskeli adam var gücüyle bağırıyordu:
“İntikamımı alacağım!”
Koşarak kalenin taht odasından çıktım ve koridorda yürümeye başladık. Kendimi çok zayıf hissediyordum. Kane'nin elleri bana biraz güç veriyordu. Yürümemi sağlayan tek şey oydu.
“Yue, dayan!” Gözlerim gittikçe ağırlaşıyor ne kadar savaşsamda enerjim tükeniyordu. Sonunda koridorun ucundaki kapıyı gördüm. Göz kapaklarım kapanmak üzereydi. Kapıdan gelen ışığa ulaşamadan yere yuvarlandım.
~Devam Edecek~
Angel Beats!
yorum yapamadığı için bekleyen ve bu günün geleceğini bilen bir varlık olarak burada bulunmaktayım.yazıldığı ilk gün okumama rağmen yazarı sinirlendirdiğini de bildiğim halde yorum yazmaktan kaçındım.sınırlı kelime dağarcığımla anlatabileceğim kadarı şu:
yue çok cesaretliydi çok sevdim.bölüm çok güzeldi.anlatımın çok güzel seni ve yazılarını çoooooooooooook seviyorum yeni bölümü bekliyorum
yue çok cesaretliydi çok sevdim.bölüm çok güzeldi.anlatımın çok güzel seni ve yazılarını çoooooooooooook seviyorum yeni bölümü bekliyorum
By Hotaru_Usagi çooooook teşekkürler ^^
I’ve been looking in the mirror for so long.
That I’ve come to believe my souls on the other side.
EVANESCENCE~~
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): irma
1. sayfa (Toplam 2 sayfa) [ 17 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |