Kaplan Prenses Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4, 5, Sonraki |
Yazar
Mesaj


Bölüm 7 : Yeniden bir başlangıç...
Her zamankinden farklı bir yerde gözünü açacak olsada o bunu tamamen unutmuştu. Vesto ve Bello onu eski sıcaklıklarıyle ısıtıyordu. Tigara'nın kırmızı gözlerini açmasıyla onlarda uyandılar. Tigara birden her zamanki mağara değil bir küçük evde olduğunu hatırladı. Aslında tam olarak ev sayılmazdı. Daha çok büyük bir çadırı anımsatıyordu. Yerde uyumak için ince bir zemin vardı. Birazcık yumuşaktı, zeminin üstünde bir yastık ve örtü vardı. Tigara bu örtüye sarılmış bir şekilde kendisini bulunca biraz şaşırdı. Ne de olsa buna alışkın değildi. Silahlarını koyması için ağaçlardan yapılmış bir askılık ve masa vardı.
Ayağa kalktı. Bununla birlikte Bello ve Vesta'da ayaklandı ve gerilmeye başladı. Ellerini saçlarına attı ve deriden çantasından küçük ağaç parçalarından yapılmış bir tarak çıkardı. Saçını iyice taradı ve yerde duran bir su kasesiyle yüzünü iyice temizledi. Kılıçlarını taktığı kemerini beline geçirdi. İşi bitincede çadırın ( Ya da o tip bir odanın) örtüden olan kapısını araladı. Yeni bir gün başlamıştı. İnsanlar evden çıkmış hazırlıklarını yapıyorlardı. Açıkçası hiçbiri savaşçıya benzemiyordu. Tigara'nın ihtişamlı kıyafetini görenler biraz şaşırıyor birazda hayranlık hissediyordu. Çadırdaki kaplanlar dışarı çıktığı anda herkes koçup kaçmaya başladı. Bu tepki kaplanları kızdırdı ve hırlamaya başladılar. Tigara karışıklığı önlemek için konuşmaya karar verdi. İşi zor gibi gözüküyordu. Bu insanlar kaplanlardan bile korkuyor ise Ares'in onları yetiştirmesine yardım etmek tahmin ettiğinden zor olcaktı.
Tigara:
-Sakin olun! Bu kaplanlar benimle olduğu sürece güvendesiniz. İşinize geri dönün! Dedi. Herkesin içi çok rahatlamamışta olsa işlerine devam ettiler. Başka bir çadırdan çıkan Ares Tigara'yı görür görmez :
Ares:
-Uyanmışsın...
Tigara:
-Sen yeni mi uyandın...
Ares:
-Pek sayılmaz... şey... ımm nasıl buldun?
Tigara:
-Neyi?
Ares:
-Burayı, sence yeterli çalışmamız olmuyor mu?
Tigara
-elbette,... çok beğendim. Hem insanlarda çok savaşçı ruhu var.
Ares:
-Kimi kandırıyorum aylardır başıma tek açtığım şey bela. Ben bile senin kadar savaşamıyorum.
Tigara:
-Bir dakika evet burdaki insanların cesur bir savaşçı eğitmenlere ihtaiyacı olduğu kesin ama sen bana ne demek istiyorsun!
Ares:
-Tigara sen harika bir savaşçısın neden ben seni yenemiyorum anlamıyorum.
Tigara:
-İlk olarak biraz kibar olmayı öğrenin! Burda birilerine bir şey öğreticeksem yeni kural budur ! Dedi. Ares'in cevap vermesini hiç beklemeden çekip gitti. Bu iyiliğine karşı kaba davranılmıştı, biraz sinirlenmişti tabiki. Ares başını öne eğdi. Kaplanlar etrafta koşuşuyor insanlar korkudan yanlarına yaklaşamıyordu. Tigara ormana doğru koştu ve gözden kayboldu. Ares kendisine çok kızgındı. O haklıydı.
Tigara ormandaki yabani sarı otları toplamaya başladı. Birkaç tel toplayınca sinirlendi. Belindeki kılıçları çekti ve daireler çeklinde salladı. Ares özür dilemek için onu takip etmişti. Tigara'nın bir şeyler yaptığını görünce çalıların arasına gizlendi. Tigara aynı dans ediyormuş gibi kılıçları sallıyordu kurumuş otların parçaları ilk olarak havada uçuşuyor sonrada havaya küçük bir dokunuşla iniyordu. Tigara etrafındaki bütün kurumuş otları yaklaşık 3 dakika içinde kesmişti. Güneşte savurduğu saçları bir meleği andırıyordu sanki. Otların hepsi yere dökülünce Tigara kılıçlarını parmaklarıyla döndürüp yerine taktı. Ares şaşkınlıkla ve hayranlıkla onu inceliyordu. Tigara kılıçlarını yerine taktığında durdu ve başını havaya doğru uzatıp gözlerini kapattı. Güneşin ve doğanın huzurunda biraz bekledi. Derin bir nefes aldı ve yerdeki otları topladı.
Tigara:
-Ne istemiştin? Dedi. Ares , Tigara'nın çoktandır onun ordağa olduğundan haberdar olduğunu yeni anlamıştı. Çalıların arkasından çıktı.
Ares:
-Bu etkileyiciğidir.
Tigara:
-Savaşmak sadece katletmek, korumak ya da öldürmekten ibaret değildir. Bir savaşçı zorunlu olmadıkça asla saldırmamalı, gücünü kontrol etmelidir. Bilmelidir ki doğa hep onun yanında olacaktır.
Ares:
-Ama sen hiç düşünmeden bir sürü askeri hakladın. Ve tabi bende.
Tigara:
-Doğa bizi koruduğu kadar bende yaratanımız doğayı korumak üzere kaplanlar tarafından yetiştirildim. Onlarla büyüdüm, avlandım ve savaşmayı öğrendim. Savaşmanın nedenini anlamadan birisi savaşçı olamaz. Ben bile hala öyle olduğumu düşünmüyorum. Dedi. Yerdeki otları toplamayı bitirmişti. Ağacın birinin gövdesini kılıcıyla deldi. İçinden akan balçığı otların üstüne damlattı. Otlar birbirine yapışmıştı. Yapışmış ot kütlesini silindir şekline getirdi ve balçığı elleriyle silindirin tam ortasına sürdü.
Ares:
-Bu nedir?
Tigara:
-İlk hedef tahtanız. Haydi başlayalım dedi ve silindiri kucaklayıp Orman Savaşçılarının yaşadıkları küçük köye gitti. Hedef tahtasını yere koydu ve yüksek bulduğu bir alana çıktı.
Tigara(bağırarak):
-Gelecekte savaşçı olacaklar öne çıksın! Dedi yakşık 20-30 kişi biraz çekinerek öne çıktı.
Tigara:
-Ben daha cesur sanıyordum sizi! Dedi. 15-20 kişi daha öne çıkınca artık hazır hissetti. Başlama zamanı gelmişti....
~Devam edecek~
Walla bu bölüm çok saçma oldu giderek saçmaladığımı hissediyorum
Yorumlar için teşekkürler
Her zamankinden farklı bir yerde gözünü açacak olsada o bunu tamamen unutmuştu. Vesto ve Bello onu eski sıcaklıklarıyle ısıtıyordu. Tigara'nın kırmızı gözlerini açmasıyla onlarda uyandılar. Tigara birden her zamanki mağara değil bir küçük evde olduğunu hatırladı. Aslında tam olarak ev sayılmazdı. Daha çok büyük bir çadırı anımsatıyordu. Yerde uyumak için ince bir zemin vardı. Birazcık yumuşaktı, zeminin üstünde bir yastık ve örtü vardı. Tigara bu örtüye sarılmış bir şekilde kendisini bulunca biraz şaşırdı. Ne de olsa buna alışkın değildi. Silahlarını koyması için ağaçlardan yapılmış bir askılık ve masa vardı.
Ayağa kalktı. Bununla birlikte Bello ve Vesta'da ayaklandı ve gerilmeye başladı. Ellerini saçlarına attı ve deriden çantasından küçük ağaç parçalarından yapılmış bir tarak çıkardı. Saçını iyice taradı ve yerde duran bir su kasesiyle yüzünü iyice temizledi. Kılıçlarını taktığı kemerini beline geçirdi. İşi bitincede çadırın ( Ya da o tip bir odanın) örtüden olan kapısını araladı. Yeni bir gün başlamıştı. İnsanlar evden çıkmış hazırlıklarını yapıyorlardı. Açıkçası hiçbiri savaşçıya benzemiyordu. Tigara'nın ihtişamlı kıyafetini görenler biraz şaşırıyor birazda hayranlık hissediyordu. Çadırdaki kaplanlar dışarı çıktığı anda herkes koçup kaçmaya başladı. Bu tepki kaplanları kızdırdı ve hırlamaya başladılar. Tigara karışıklığı önlemek için konuşmaya karar verdi. İşi zor gibi gözüküyordu. Bu insanlar kaplanlardan bile korkuyor ise Ares'in onları yetiştirmesine yardım etmek tahmin ettiğinden zor olcaktı.
Tigara:
-Sakin olun! Bu kaplanlar benimle olduğu sürece güvendesiniz. İşinize geri dönün! Dedi. Herkesin içi çok rahatlamamışta olsa işlerine devam ettiler. Başka bir çadırdan çıkan Ares Tigara'yı görür görmez :
Ares:
-Uyanmışsın...
Tigara:
-Sen yeni mi uyandın...
Ares:
-Pek sayılmaz... şey... ımm nasıl buldun?
Tigara:
-Neyi?
Ares:
-Burayı, sence yeterli çalışmamız olmuyor mu?
Tigara
-elbette,... çok beğendim. Hem insanlarda çok savaşçı ruhu var.
Ares:
-Kimi kandırıyorum aylardır başıma tek açtığım şey bela. Ben bile senin kadar savaşamıyorum.
Tigara:
-Bir dakika evet burdaki insanların cesur bir savaşçı eğitmenlere ihtaiyacı olduğu kesin ama sen bana ne demek istiyorsun!
Ares:
-Tigara sen harika bir savaşçısın neden ben seni yenemiyorum anlamıyorum.
Tigara:
-İlk olarak biraz kibar olmayı öğrenin! Burda birilerine bir şey öğreticeksem yeni kural budur ! Dedi. Ares'in cevap vermesini hiç beklemeden çekip gitti. Bu iyiliğine karşı kaba davranılmıştı, biraz sinirlenmişti tabiki. Ares başını öne eğdi. Kaplanlar etrafta koşuşuyor insanlar korkudan yanlarına yaklaşamıyordu. Tigara ormana doğru koştu ve gözden kayboldu. Ares kendisine çok kızgındı. O haklıydı.
Tigara ormandaki yabani sarı otları toplamaya başladı. Birkaç tel toplayınca sinirlendi. Belindeki kılıçları çekti ve daireler çeklinde salladı. Ares özür dilemek için onu takip etmişti. Tigara'nın bir şeyler yaptığını görünce çalıların arasına gizlendi. Tigara aynı dans ediyormuş gibi kılıçları sallıyordu kurumuş otların parçaları ilk olarak havada uçuşuyor sonrada havaya küçük bir dokunuşla iniyordu. Tigara etrafındaki bütün kurumuş otları yaklaşık 3 dakika içinde kesmişti. Güneşte savurduğu saçları bir meleği andırıyordu sanki. Otların hepsi yere dökülünce Tigara kılıçlarını parmaklarıyla döndürüp yerine taktı. Ares şaşkınlıkla ve hayranlıkla onu inceliyordu. Tigara kılıçlarını yerine taktığında durdu ve başını havaya doğru uzatıp gözlerini kapattı. Güneşin ve doğanın huzurunda biraz bekledi. Derin bir nefes aldı ve yerdeki otları topladı.
Tigara:
-Ne istemiştin? Dedi. Ares , Tigara'nın çoktandır onun ordağa olduğundan haberdar olduğunu yeni anlamıştı. Çalıların arkasından çıktı.
Ares:
-Bu etkileyiciğidir.
Tigara:
-Savaşmak sadece katletmek, korumak ya da öldürmekten ibaret değildir. Bir savaşçı zorunlu olmadıkça asla saldırmamalı, gücünü kontrol etmelidir. Bilmelidir ki doğa hep onun yanında olacaktır.
Ares:
-Ama sen hiç düşünmeden bir sürü askeri hakladın. Ve tabi bende.
Tigara:
-Doğa bizi koruduğu kadar bende yaratanımız doğayı korumak üzere kaplanlar tarafından yetiştirildim. Onlarla büyüdüm, avlandım ve savaşmayı öğrendim. Savaşmanın nedenini anlamadan birisi savaşçı olamaz. Ben bile hala öyle olduğumu düşünmüyorum. Dedi. Yerdeki otları toplamayı bitirmişti. Ağacın birinin gövdesini kılıcıyla deldi. İçinden akan balçığı otların üstüne damlattı. Otlar birbirine yapışmıştı. Yapışmış ot kütlesini silindir şekline getirdi ve balçığı elleriyle silindirin tam ortasına sürdü.
Ares:
-Bu nedir?
Tigara:
-İlk hedef tahtanız. Haydi başlayalım dedi ve silindiri kucaklayıp Orman Savaşçılarının yaşadıkları küçük köye gitti. Hedef tahtasını yere koydu ve yüksek bulduğu bir alana çıktı.
Tigara(bağırarak):
-Gelecekte savaşçı olacaklar öne çıksın! Dedi yakşık 20-30 kişi biraz çekinerek öne çıktı.
Tigara:
-Ben daha cesur sanıyordum sizi! Dedi. 15-20 kişi daha öne çıkınca artık hazır hissetti. Başlama zamanı gelmişti....
Walla bu bölüm çok saçma oldu giderek saçmaladığımı hissediyorum


Angel Beats!


Bu başlığa bakmayacağım falan dedim ama dayanamadım bakayım dedim hiç de pişman olmadım diyebilirim.
Gelelim ısrarla neden bakmak istemediğime...
Tamamen kişisel yani kimseyle sorunum yok ama kendimle ilgili sorunları çözmekle meşgulüm kısaca bu yani..
Bu arada bana acayip şekilde okumakta olduğum bir kitabı hatırlattı desem yalan olmaz.
Ama beğendim.
Kalın sağlıcakla
Gelelim ısrarla neden bakmak istemediğime...
Tamamen kişisel yani kimseyle sorunum yok ama kendimle ilgili sorunları çözmekle meşgulüm kısaca bu yani..
Bu arada bana acayip şekilde okumakta olduğum bir kitabı hatırlattı desem yalan olmaz.
Ama beğendim.

Kalın sağlıcakla

KALBİMİN ANAHTARINI BULUP İÇİMDEKİ MANZARAYI KEŞFEDEBİLEN HERHANGİ BİR KİŞİ İÇİMDE HAPSOLMAYI GÖZE ALMIŞTIR


çok uzun olmasada idare edin vala sınav haftamda yazdım .pp
Bölüm 8: Savaşçı İlanı...
Gün geçtikçe Tigara ve Ares'in başındaki ordu büyüyor ve güçleniyordu. Tigara ve Ares herkesin yüreğine biraz cesaret doldurabilmeyi başarmışlardı. Herkes silahlanıp ormanlarını korumak istiyordu artık. Bazen askerlerin kamplarını basıp onları uzaklaştırıyordular. Ares ise tek başına yeteneklerini geliştirmişti. Tigara'ya karşı hayranlık beslediği kesindi ama acaba Tigara'da ona karşı bir şey hissediyor muydu?
3 Ay sonra...
Kaplanlara gittikçe alışan Orman Savaşçıları artık hazırdı. Korkusuz, güüçlü ve savaşçı ruhuna erişmişlerdi. Ares artık onlarla grur duyuyordu. Küçük bir köyleri bile olmuştu. Herkes birbiriyle yardımlaşıyor ve ormanı kurtarmak için antreman yapıyordu. Tigara ve Ares'in önderliğinde bir ordu oluşacak ve ormanı korumak için her şey yapılacaktı.
Tigara:
-Sevgili yoldaşlarım katettiğiniz yol gerçekten inanılmaz. Hepinize savaşmanın sadece ödürmek olmadığını öğrenebilmek için 3 ay geçirdiniz. Bazılarınız savaşmayı önceden bilsede hiçbiriniz savaşçı değildiniz. Ama şimdi size grurla söylüyorum içinizde cesaret besleyen ve doğru nedenden seçilen savaşçılar var. Maalesef hala hepiniz hazırlıklı değilsiniz. Ama biliyorum ki hepiniz bir gün şahinlerin uçuşu kadar hızlı, kaplanların gözü kadar atik, aslanın gücü kadar güçlü büyük savaşçılar olacaksınız. Dedi. Ares yanında duruyordu. Savaşçı ünvanını kazananlara kuş tüyünden şapkalar takıldı. Herkes çok mutluydu.
Ares:
-Sizleri Orman savaşçıları ilan ediyorum! Dedi. Savaşçı ünvanını henüz alamamış olanlar haykırarak ve alkışlayarak bunu kutladılar. Akşam yeni Orman Savaşçıları için bir parti verilecekti. Ama Tigara hiç ciddiyetini bozmadı. Güneş son kez yüzünü göstermek üzereydi. Tigara ağaçtan bir evin balkonundan gün batımını seyrediyordu. Yanına Ares geldi.
Tigara:
-Ne kadar güzel öyle değil mi? Bazı insanlaar güneşin tam battığı sırada bir yeşil ışık gördüklerini söylüyor. Oysaki benim hayatım insanları öldürmekten ibaret. Ben bunu seçmedim...
Ares:
-Bazen istemediğimiz şeyler olur, ama bizim bir amacımız var ormanı korumak....
Tigara:
-Peki niye ben? Niye ben görevlendirildim?
Ares:
-Sorularının cevapları (elini Tigara'nın kalbine koydu) burda saklı...
Tigara:
-Bana kalbimden bahsetme Ares, kalbim sadece insan kanlarını görmekten ibaret. Ben de normal olmak isterdim. O yeşil ışığı görmek bir kere olsun.
Ares:
-Sana söz veriyorum bu savaş bitince hepimiz normal bir yaşama kavuşucağız... hem belki senin aileni de buluruz...
Tigara(sırtını döndü):
-Benim bir ailem yok. Ya öldüler ya da bir çocuğu dereye bırakabilecek kadar yüreksizdiler...
Ares:
-Eminim bir sebebi vardır...
Tigara:
-Peki ya sen... Senin bir ailen yok mu?
Ares(geri çekildi):
-Evet... vardı.
Tigara:
-Sen niye onların yanında değilsin peki?
Ares:
-Ben... olacağım şey olmak istemiyordum sadece...
Tigara:
-Ares kaderinden kaçamazsın. Nedir bu olacağın şey?
Ares:
-Önemli bir şey değil. Kaderimi ben yazarım, başkasına izin vermem...
Tigara:
-Peki öyle olsun... Dedi ve ahşap kulubenin kapısına doğru yürüdü.
Ares:
-Partiye katılmıyor musun?
Tigara:
-Başarı henüz elde edilmedi dedi ve dışarı çıktı. Dışarı çıkmasıyla Vesta ile Bello'nun yanına gelmesi bir oldu. Tigara ormana doğru yürüdü ve ok atış dersleri verdi alana gitti. Kaplanlar kendilerine bir yer bulup uzandılar. Tigara ise yay ve ok alıp hedefe bir ok attı. Attığğı bütün oklar hedefiin tam ortasına denk geliyordu. Tigara baya hızlıydı. Arada koşarak nişan aldı ve yine hedefi tam ortandan vurdu. Kaplanlarsa buna alışık bir biçimde bekliyorlardı.
Tigara(kaplan sesiyle ):
-Kardeşlerim savaş çok yaklaştı...
Bello:
-Prenses sana güveniyoruz...
Vesta:
-Bundan hiç şüphen olmasın...
Tigara:
-İnsan öldürmeden de bir yol bulamaz mıyız? Artık bunu istemiyorum...
Vesta:
-Kaplanlar öldürürken düşünmez. Avından korkarsan sen avlanırsın.
Tigara:
-Elbette bunu biliyorum ama bu bir korku değil. Sadece masum insanları da öldürmek istemiyorum.
Bello(Ayağa kalktı):
-Sen Kaplan Prensessin en doğru kararı vericek şekilde yetiştirildin. Bizim görevimiz sadece seni korumak. Ve tabi ormanı....
Tigara:
-Benimde amacım bu ama eğer ben bir savaşçıysam öldürmek için öldürmemeliyim.
Vesta:
-Bu kararda yanlızsın Kaplan Prenses...
Bello:
-Biz avlanıcaz..görüşürüz. Dedi ve Vesta'nın ayağa kalkmasıyla ikiside ormana doğru koştular. Tigara gerçekten ikilem içersindeydi. Doğru olan hangisiydi? Eğer askerleri öldürmezse ve elbette onların başındakini savaşı nasıl kazanabilirdi?
Bölüm 8: Savaşçı İlanı...
Gün geçtikçe Tigara ve Ares'in başındaki ordu büyüyor ve güçleniyordu. Tigara ve Ares herkesin yüreğine biraz cesaret doldurabilmeyi başarmışlardı. Herkes silahlanıp ormanlarını korumak istiyordu artık. Bazen askerlerin kamplarını basıp onları uzaklaştırıyordular. Ares ise tek başına yeteneklerini geliştirmişti. Tigara'ya karşı hayranlık beslediği kesindi ama acaba Tigara'da ona karşı bir şey hissediyor muydu?
3 Ay sonra...
Kaplanlara gittikçe alışan Orman Savaşçıları artık hazırdı. Korkusuz, güüçlü ve savaşçı ruhuna erişmişlerdi. Ares artık onlarla grur duyuyordu. Küçük bir köyleri bile olmuştu. Herkes birbiriyle yardımlaşıyor ve ormanı kurtarmak için antreman yapıyordu. Tigara ve Ares'in önderliğinde bir ordu oluşacak ve ormanı korumak için her şey yapılacaktı.
Tigara:
-Sevgili yoldaşlarım katettiğiniz yol gerçekten inanılmaz. Hepinize savaşmanın sadece ödürmek olmadığını öğrenebilmek için 3 ay geçirdiniz. Bazılarınız savaşmayı önceden bilsede hiçbiriniz savaşçı değildiniz. Ama şimdi size grurla söylüyorum içinizde cesaret besleyen ve doğru nedenden seçilen savaşçılar var. Maalesef hala hepiniz hazırlıklı değilsiniz. Ama biliyorum ki hepiniz bir gün şahinlerin uçuşu kadar hızlı, kaplanların gözü kadar atik, aslanın gücü kadar güçlü büyük savaşçılar olacaksınız. Dedi. Ares yanında duruyordu. Savaşçı ünvanını kazananlara kuş tüyünden şapkalar takıldı. Herkes çok mutluydu.
Ares:
-Sizleri Orman savaşçıları ilan ediyorum! Dedi. Savaşçı ünvanını henüz alamamış olanlar haykırarak ve alkışlayarak bunu kutladılar. Akşam yeni Orman Savaşçıları için bir parti verilecekti. Ama Tigara hiç ciddiyetini bozmadı. Güneş son kez yüzünü göstermek üzereydi. Tigara ağaçtan bir evin balkonundan gün batımını seyrediyordu. Yanına Ares geldi.
Tigara:
-Ne kadar güzel öyle değil mi? Bazı insanlaar güneşin tam battığı sırada bir yeşil ışık gördüklerini söylüyor. Oysaki benim hayatım insanları öldürmekten ibaret. Ben bunu seçmedim...
Ares:
-Bazen istemediğimiz şeyler olur, ama bizim bir amacımız var ormanı korumak....
Tigara:
-Peki niye ben? Niye ben görevlendirildim?
Ares:
-Sorularının cevapları (elini Tigara'nın kalbine koydu) burda saklı...
Tigara:
-Bana kalbimden bahsetme Ares, kalbim sadece insan kanlarını görmekten ibaret. Ben de normal olmak isterdim. O yeşil ışığı görmek bir kere olsun.
Ares:
-Sana söz veriyorum bu savaş bitince hepimiz normal bir yaşama kavuşucağız... hem belki senin aileni de buluruz...
Tigara(sırtını döndü):
-Benim bir ailem yok. Ya öldüler ya da bir çocuğu dereye bırakabilecek kadar yüreksizdiler...
Ares:
-Eminim bir sebebi vardır...
Tigara:
-Peki ya sen... Senin bir ailen yok mu?
Ares(geri çekildi):
-Evet... vardı.
Tigara:
-Sen niye onların yanında değilsin peki?
Ares:
-Ben... olacağım şey olmak istemiyordum sadece...
Tigara:
-Ares kaderinden kaçamazsın. Nedir bu olacağın şey?
Ares:
-Önemli bir şey değil. Kaderimi ben yazarım, başkasına izin vermem...
Tigara:
-Peki öyle olsun... Dedi ve ahşap kulubenin kapısına doğru yürüdü.
Ares:
-Partiye katılmıyor musun?
Tigara:
-Başarı henüz elde edilmedi dedi ve dışarı çıktı. Dışarı çıkmasıyla Vesta ile Bello'nun yanına gelmesi bir oldu. Tigara ormana doğru yürüdü ve ok atış dersleri verdi alana gitti. Kaplanlar kendilerine bir yer bulup uzandılar. Tigara ise yay ve ok alıp hedefe bir ok attı. Attığğı bütün oklar hedefiin tam ortasına denk geliyordu. Tigara baya hızlıydı. Arada koşarak nişan aldı ve yine hedefi tam ortandan vurdu. Kaplanlarsa buna alışık bir biçimde bekliyorlardı.
Tigara(kaplan sesiyle ):
-Kardeşlerim savaş çok yaklaştı...
Bello:
-Prenses sana güveniyoruz...
Vesta:
-Bundan hiç şüphen olmasın...
Tigara:
-İnsan öldürmeden de bir yol bulamaz mıyız? Artık bunu istemiyorum...
Vesta:
-Kaplanlar öldürürken düşünmez. Avından korkarsan sen avlanırsın.
Tigara:
-Elbette bunu biliyorum ama bu bir korku değil. Sadece masum insanları da öldürmek istemiyorum.
Bello(Ayağa kalktı):
-Sen Kaplan Prensessin en doğru kararı vericek şekilde yetiştirildin. Bizim görevimiz sadece seni korumak. Ve tabi ormanı....
Tigara:
-Benimde amacım bu ama eğer ben bir savaşçıysam öldürmek için öldürmemeliyim.
Vesta:
-Bu kararda yanlızsın Kaplan Prenses...
Bello:
-Biz avlanıcaz..görüşürüz. Dedi ve Vesta'nın ayağa kalkmasıyla ikiside ormana doğru koştular. Tigara gerçekten ikilem içersindeydi. Doğru olan hangisiydi? Eğer askerleri öldürmezse ve elbette onların başındakini savaşı nasıl kazanabilirdi?

Angel Beats!





Bölüm 9: Adanın büyüsü 1
Her şeyin bir yolu var mıydı? İmkan hep olmalımıydı? Her zaman bir çözüm var mıydı? Ya bu anahtar başka bir kapıyı kitleyecek olsaydı? Doğru olana karar vermek en zor şeydi belki...
Kaplanlar asla acımazdı... peki ya insanlar? Kaplan Prenses her ikisiydi. Hem insan hem de kaplan. Savaşçıları savaşçı yapanda buydu zaten yüreğinin sesini dinlemek... Ama ya bu başka sorunlara yol açarsa?
Tigara ellerini suyun soğuk suyuna değdirdi. Avucunun içini suyla doldurup yüzünü yıkadı. Yeni bir gün yeni yenilgiler başarılar; yeni bir umut ve aynı zamanda umutsuzluk demekti. Hayat çelişkilerle doluydu. Her yolu seçtiğinizde yenileri için hazır olmanız gerekti. Tigara'nın aklından bunlar geçerken arkasında Ares belirdi. Elbette Tigara Ares'i fark etmişti.
Ares:
-Günaydın...
Tigara:
-Sanada. Bir sorun mu var?
Ares:
-Elbette yok... sadece... artık başlamamız gerek. Sence sayımız.. yeterli mi?
Tigara:
-Ne olmuş sayımıza?
Ares:
-Bilmiyorum daha önce askerlerin kamplarını defalarca bastık ama kalelerini basmak çok daha zor olacaktır. Dedi Tigara ayağa kalktı. Ama hala yüzü göle dönüktü.
Tigara:
-Zor diye bir şey yoktur...
Ares:
-Tigara yenmemiz düşük bir olasılık.
Tigara:
-Seni tam olarak endişelendiren ne!
Ares(yalan söylüyordu):
-Güç...
Tigara Ares'in kolundan tuttu ve orman boyunca biraz koştu. Her yeri görebildiği yüksek bir tepeye çıktı. Görünürde yemyeşil harika bir orman ve adanın köşesinde kocaman bir kale vardı. Kaleden dumanlar çıkıyordu bu askerlerin yemek ya da ısı için kullandıkları kaynaktan geliyor olmalıydı. Tigara durdu ve Ares'in kolunu bıraktı.
Tigara:
-Ne görüyorsun?
Ares:
-Bir orman ve kin dolu bir adamın nedensiz yere ormanı yıkma çabası.
Tigara:
-Sence o kin dolu adam bu muhteşem adayı alabilecek mi?
Ares:
-Bilemiyorum...
Tigara:
-Bizim kaderimizde bu yazılıydı Ares. Orman elinden geldiğince bize destek olacak bunu hisediyorum Dedi ve Ares'in elini tutup yere koydu. Ares bir an dengesini kaybetti ama sonrasında hemen kendisini topladı. Tigara'nın eli Ares'in kinin üstünde duruyordu. Gözlerini kapattı. Ares ise ona şaşkınca bakıyordu.
Tigara:
-Ormanı hisset...
Ares:
-Bunu nasıl yapacağım.?
Tigara:
-Gözlerini kapa sadece. Dedi ve sessizce rüzgarın saçlarını okşamasını hissetti. Ares gözlerini kapamıştı ama hiçbir şey hissetmiyordu. Sadece elleri toprak olmuştu.
Ares:
-ben hissedemiyorum...
Tigara:
-Sadece inanmalısın! Dedi. Ares gözlerini tekrar kapattı. Ortalık çok sessizdi bir süre öyle bekledi. Rüzgarı hissetti bir an ve kuşların sesini. Derinlerde evet hissediyordu ormanı. Sanki bir canlı gibi kalbi atıyordu. Kendisini çok huzurlu hissetti. Tigara ellini hızlıca çekti ve ayağa kalktı Ares ise hala yere elini yaslamış bekliyordu.
Tigara:
-Bir terslik var... dedi. Ares elleni çekti ve ayağa kalktı.
Ares:
-Ne.. ne oldu??
Tigara:
-Savaş sandığımızdanda yakın...
Ares:
-Bunu nerden anladın...
Tigara:
-Ares herkese söyle hazırlansılar. Kin dolu o adam ormanın ruhunun saklı olduğu yeri keşfetmiş... artık savaşma vakti.
Ares(Tigara'nın kolunu tuttu):
-Tigara lütfen...
Tigara:
-Lütfen ne??
Ares:
-Kendine iyi bak sana bir şey olursa kendimi affedemem...
Tigara:
-Sende... dedi ama sesi biraz kesikti büyülenmiş gibiydi. İki savaşçının dudakları yakınlaştı. Büyülü bir an yaşanmıştı... Ares ve Tigara kıpkırmızı olmuştu. Bir süre bu büyülü an sona erdi. Tigara ve Ares'in dudakları ayrıldı. Tigara arkasını döndü ve koşarak ordan uzaklaştı. Ares ise köye doğru koşmaya başladı.
Tigara birkaç ağacın önünden hızla dönüş yaptı. Adanın sonuna gelmişti. Derin bir nefes aldı ve suya balıklama atladı. Çok hızlı yüzdüğü için sorun yoktu. Adanın uzağına değilde adanın altına yüzdü. Derinleştikçe basınç artıyordu. Ama Tigara buna hiç aldırış etmedi. Yosunlarla kaplanmış birkaç taşın arasından geçti ve bir mağraya girdi. Mağaraya alttan girdiği için mağra su dolu değildi. Yosunlar ve diğer deniz canlıları mağraya çok hoş bir izlenim veriyordu. Tigara su yüzüne çıktığı anda nefesini bıraktı 1 dk daha suda kalsaydı ölebilirdi. Ellerini taşa dayadı ve üstüne çıktı. Saçlarınu sıkarak suyun birazının dökülmesini sağladı. Mağranın içinde biraz yürüdü. Mağara adanın altında ve hiç ışık almaan bir yerde de olsa aydınlıktı. Birisi bunu ilk gördüğünde şaşırdı. Ama Tigara buraya daha önce gelmişti...
~Devam edecek~
Her şeyin bir yolu var mıydı? İmkan hep olmalımıydı? Her zaman bir çözüm var mıydı? Ya bu anahtar başka bir kapıyı kitleyecek olsaydı? Doğru olana karar vermek en zor şeydi belki...
Kaplanlar asla acımazdı... peki ya insanlar? Kaplan Prenses her ikisiydi. Hem insan hem de kaplan. Savaşçıları savaşçı yapanda buydu zaten yüreğinin sesini dinlemek... Ama ya bu başka sorunlara yol açarsa?
Tigara ellerini suyun soğuk suyuna değdirdi. Avucunun içini suyla doldurup yüzünü yıkadı. Yeni bir gün yeni yenilgiler başarılar; yeni bir umut ve aynı zamanda umutsuzluk demekti. Hayat çelişkilerle doluydu. Her yolu seçtiğinizde yenileri için hazır olmanız gerekti. Tigara'nın aklından bunlar geçerken arkasında Ares belirdi. Elbette Tigara Ares'i fark etmişti.
Ares:
-Günaydın...
Tigara:
-Sanada. Bir sorun mu var?
Ares:
-Elbette yok... sadece... artık başlamamız gerek. Sence sayımız.. yeterli mi?
Tigara:
-Ne olmuş sayımıza?
Ares:
-Bilmiyorum daha önce askerlerin kamplarını defalarca bastık ama kalelerini basmak çok daha zor olacaktır. Dedi Tigara ayağa kalktı. Ama hala yüzü göle dönüktü.
Tigara:
-Zor diye bir şey yoktur...
Ares:
-Tigara yenmemiz düşük bir olasılık.
Tigara:
-Seni tam olarak endişelendiren ne!
Ares(yalan söylüyordu):
-Güç...
Tigara Ares'in kolundan tuttu ve orman boyunca biraz koştu. Her yeri görebildiği yüksek bir tepeye çıktı. Görünürde yemyeşil harika bir orman ve adanın köşesinde kocaman bir kale vardı. Kaleden dumanlar çıkıyordu bu askerlerin yemek ya da ısı için kullandıkları kaynaktan geliyor olmalıydı. Tigara durdu ve Ares'in kolunu bıraktı.
Tigara:
-Ne görüyorsun?
Ares:
-Bir orman ve kin dolu bir adamın nedensiz yere ormanı yıkma çabası.
Tigara:
-Sence o kin dolu adam bu muhteşem adayı alabilecek mi?
Ares:
-Bilemiyorum...
Tigara:
-Bizim kaderimizde bu yazılıydı Ares. Orman elinden geldiğince bize destek olacak bunu hisediyorum Dedi ve Ares'in elini tutup yere koydu. Ares bir an dengesini kaybetti ama sonrasında hemen kendisini topladı. Tigara'nın eli Ares'in kinin üstünde duruyordu. Gözlerini kapattı. Ares ise ona şaşkınca bakıyordu.
Tigara:
-Ormanı hisset...
Ares:
-Bunu nasıl yapacağım.?
Tigara:
-Gözlerini kapa sadece. Dedi ve sessizce rüzgarın saçlarını okşamasını hissetti. Ares gözlerini kapamıştı ama hiçbir şey hissetmiyordu. Sadece elleri toprak olmuştu.
Ares:
-ben hissedemiyorum...
Tigara:
-Sadece inanmalısın! Dedi. Ares gözlerini tekrar kapattı. Ortalık çok sessizdi bir süre öyle bekledi. Rüzgarı hissetti bir an ve kuşların sesini. Derinlerde evet hissediyordu ormanı. Sanki bir canlı gibi kalbi atıyordu. Kendisini çok huzurlu hissetti. Tigara ellini hızlıca çekti ve ayağa kalktı Ares ise hala yere elini yaslamış bekliyordu.
Tigara:
-Bir terslik var... dedi. Ares elleni çekti ve ayağa kalktı.
Ares:
-Ne.. ne oldu??
Tigara:
-Savaş sandığımızdanda yakın...
Ares:
-Bunu nerden anladın...
Tigara:
-Ares herkese söyle hazırlansılar. Kin dolu o adam ormanın ruhunun saklı olduğu yeri keşfetmiş... artık savaşma vakti.
Ares(Tigara'nın kolunu tuttu):
-Tigara lütfen...
Tigara:
-Lütfen ne??
Ares:
-Kendine iyi bak sana bir şey olursa kendimi affedemem...
Tigara:
-Sende... dedi ama sesi biraz kesikti büyülenmiş gibiydi. İki savaşçının dudakları yakınlaştı. Büyülü bir an yaşanmıştı... Ares ve Tigara kıpkırmızı olmuştu. Bir süre bu büyülü an sona erdi. Tigara ve Ares'in dudakları ayrıldı. Tigara arkasını döndü ve koşarak ordan uzaklaştı. Ares ise köye doğru koşmaya başladı.
Tigara birkaç ağacın önünden hızla dönüş yaptı. Adanın sonuna gelmişti. Derin bir nefes aldı ve suya balıklama atladı. Çok hızlı yüzdüğü için sorun yoktu. Adanın uzağına değilde adanın altına yüzdü. Derinleştikçe basınç artıyordu. Ama Tigara buna hiç aldırış etmedi. Yosunlarla kaplanmış birkaç taşın arasından geçti ve bir mağraya girdi. Mağaraya alttan girdiği için mağra su dolu değildi. Yosunlar ve diğer deniz canlıları mağraya çok hoş bir izlenim veriyordu. Tigara su yüzüne çıktığı anda nefesini bıraktı 1 dk daha suda kalsaydı ölebilirdi. Ellerini taşa dayadı ve üstüne çıktı. Saçlarınu sıkarak suyun birazının dökülmesini sağladı. Mağranın içinde biraz yürüdü. Mağara adanın altında ve hiç ışık almaan bir yerde de olsa aydınlıktı. Birisi bunu ilk gördüğünde şaşırdı. Ama Tigara buraya daha önce gelmişti...
~Devam edecek~

Angel Beats!


Bölüm 10: Adanın büyüsü 2
Sol eliyle boğazını kavradı. Boğazında bir ip vardı. İpi çektiği anda bir kolye ortaya çıktı. Kolyenin ucunda mavi tonlarında bir kolye vardı ama büyük ihtimal ışık yüzünden öyle görünüyordu. Kristalin ucu sivriydi. Tigara, kolyayi boynundan çıkardı. Elleriyle kristali kavrayıp bir buz parçasındaki kalıplı bir zemine geçirdi. Duvar gibi görünen buzlar titremeye başladı. Tigara hiç tepki vermedi. Duvarlar iki yana açıldı artık o mavi ışığın burdan geldiği çok netleşmişti. Tigara kolyesini buzun üstünden çıkardı. Kapı kapanmaya başlamıştı. Kolyesini kavradı ve hala aralırında boşluk olan iki duvarın arasından geçti. Geçtiğinde kapı tekrar eski halini almıştı.
İçeriye doğru yürüdü, mavi ışığın geldiği yöne. Hiç korkmuyordu oysaki tek ışık kristalinden ve yolun sonundan gelen mavi ışıktı. Mavi ışık gittikçe çoğaldı, Tigara kolyesini tekrar boynuna taktı sonunda ışığın kaynağı belli oldu. Yolun sonunda bir gölden geliyordu ışık. Tigara göle yaklaştı kolyesini boynundan çıkarmadan elleriyle kavrayıp havaya kaldırdı.
Tigara:
-Ey beyazların yaratıcısı; suların tanrıçası; buzulların nadir taşı; bana verdiğin kolya ile sana sesleniyorum; suyun üstünde durmuş seni bekliyorum;[diz çöktü]üstünlüğünü övüyor ve seni çağırıyorum: KENDİNİ GÖSTER! Dedi. Mavi ışık gittikçe arttı gölde bir şeyler hareket ediyordu. Tigara hiç hareket etmeden bekliyordu. Sular geri çekildi ve derinliği ölçülemez o gölden bir tanrıça belirdi. Uçmasını sağlayacak hiçbir şey yoktu ama suyun üstünde duruyordu. Saçları masmaviydi, teni ise bembeyaz. Aynı bir insana benziyordu, ama insandan daha büyüktü. Üstünde buzdan bir elbise vardı. Gözlerini henüz açmamıştı. Ellerini iki yana açmıştı. Sular tekrar eski halini aldı. Tanrıça gözlerini açtı. Tigara'ya baktı hemen.
Tanrıça:
-Ayağa kalk asil savaşçım.
Tigara(ayağa kalktı):
-Su Tanrıçası ; konuşulucak önemli mevzularla geldim.
Tanrıça:
-Seni dinliyorum Kaplan Prenses...
Tigara:
-Ormanın gücünü yok sayan bir ölümlü ormanın gizli sözlerini öğrenmiş...
Tanrıça:
-Ölümler ölmekten korkunca her şeyi yapabilir... bu daha önce de birçok kez gerçekleşti.
Tigara:
-Daha önce mi neyden bahsediyorsun?
Tanrıça:
-İnsanlar hep üstün olmak isterler...
Tigara:
-Anlat.
Tanrıça:
-Burda olmamın nedeni bu değil. Geçmişini sen öğreneceksin.
Tigara:
-Geçmişim mi benle ne alakası var?
Tanrıça:
-Çok soru soruyorsun. Seni çağırdım çünkü; bu savaşta yardımıma ihtiyacın var. Ama dikkatli ol genç savaşçı bazı duygular doğruyu bulman için en büyük engellerdir. Ormanın gücü hep seninle olsun genç savaşçı. Dedi ve çok yoğun bir sis oluştu sular bir noktada toplandı ve mavi ışık uzaklaştı.
Tigara:
-Dur! Dedi ama çok geç kalmıştı. Göl eski haline dönmüş, sis yok olmuştu. Tigara tılsımı tekrar giysisinin içine sıkıştıdı. Gitmeye hazırlanıyordu tam arkasını dönmüştü ki yerden bir buz parçası çıktı. Üstünde saplanmış bir kılıç vardı. Kılıcın sadece tutma yeri buzun dışındaydı. Tigara kılıcı kavradı ve tek eliyle buzdan çıkardı. İçinde bir fısıltı ona sesleniyordu bu kılıcın tınlayışıydı. "Yanlış ellerde ve zamanda kine nefrete ve ölümlere yol açacaktır, onu dikkatli kullan genç savaşçı" Tigara içinden bunun için yemin etti. Ama bu yeterli miydi? Bunu zaman gösterecekti...
-O sırada-
Ares 3 aydır yetiştirilen bütün savaşçıları bir meydana toplamıştı, kadınlar, yaşlılar, gençler her birinden vardı. Ares onlarla gurur duyuyor olmalıydı. Ama tek düşündüğü o'ydu. Ares liderlerin yapması gereken o önemli konuşmalardan birine hazırlanıyordu.
Ares:
-Savaşçılar ! Üç ay önce siz bir oku tutamayacak kadar güvensizdiniz. Şimdi ise birer savaşçısınız. Ateş kadar kör değilsiniz artık ya da su kadar kırılgan. Siz cesaretle buraya kadar geldiniz ve gerekirse de hepimiz uğruna cesaretle ayrılacağız! Düşmanımızın duyduğu korkak tavuklar gibi kaçışımız olmayacak çünkü o sırada onlar kendi seslerini duyacaklar, kılıçlarımızın tınlayışını da elbet! Savaşmak gözünüzü korkutmasın. Siz zaten çoktan en büyük savaşınızı içinizde iyiyi ve kötüyü ayırarak yaptınız. Size güvenim tam ! Dedi. Konuşmasını bitirdiğini anlayan savaşçılar haykırmaya ve alkışlar yağdırmaya başlamıştı...
~Devam Edecek~
Bu kadar uzun süre boyunca bölüm koyamamak beni çok üzdü ama affedin sınav haftamdı ve ne yazıkki yenisi başlıyor -.-"
10. bölümün anısına bir afiş

Sol eliyle boğazını kavradı. Boğazında bir ip vardı. İpi çektiği anda bir kolye ortaya çıktı. Kolyenin ucunda mavi tonlarında bir kolye vardı ama büyük ihtimal ışık yüzünden öyle görünüyordu. Kristalin ucu sivriydi. Tigara, kolyayi boynundan çıkardı. Elleriyle kristali kavrayıp bir buz parçasındaki kalıplı bir zemine geçirdi. Duvar gibi görünen buzlar titremeye başladı. Tigara hiç tepki vermedi. Duvarlar iki yana açıldı artık o mavi ışığın burdan geldiği çok netleşmişti. Tigara kolyesini buzun üstünden çıkardı. Kapı kapanmaya başlamıştı. Kolyesini kavradı ve hala aralırında boşluk olan iki duvarın arasından geçti. Geçtiğinde kapı tekrar eski halini almıştı.
İçeriye doğru yürüdü, mavi ışığın geldiği yöne. Hiç korkmuyordu oysaki tek ışık kristalinden ve yolun sonundan gelen mavi ışıktı. Mavi ışık gittikçe çoğaldı, Tigara kolyesini tekrar boynuna taktı sonunda ışığın kaynağı belli oldu. Yolun sonunda bir gölden geliyordu ışık. Tigara göle yaklaştı kolyesini boynundan çıkarmadan elleriyle kavrayıp havaya kaldırdı.
Tigara:
-Ey beyazların yaratıcısı; suların tanrıçası; buzulların nadir taşı; bana verdiğin kolya ile sana sesleniyorum; suyun üstünde durmuş seni bekliyorum;[diz çöktü]üstünlüğünü övüyor ve seni çağırıyorum: KENDİNİ GÖSTER! Dedi. Mavi ışık gittikçe arttı gölde bir şeyler hareket ediyordu. Tigara hiç hareket etmeden bekliyordu. Sular geri çekildi ve derinliği ölçülemez o gölden bir tanrıça belirdi. Uçmasını sağlayacak hiçbir şey yoktu ama suyun üstünde duruyordu. Saçları masmaviydi, teni ise bembeyaz. Aynı bir insana benziyordu, ama insandan daha büyüktü. Üstünde buzdan bir elbise vardı. Gözlerini henüz açmamıştı. Ellerini iki yana açmıştı. Sular tekrar eski halini aldı. Tanrıça gözlerini açtı. Tigara'ya baktı hemen.
Tanrıça:
-Ayağa kalk asil savaşçım.
Tigara(ayağa kalktı):
-Su Tanrıçası ; konuşulucak önemli mevzularla geldim.
Tanrıça:
-Seni dinliyorum Kaplan Prenses...
Tigara:
-Ormanın gücünü yok sayan bir ölümlü ormanın gizli sözlerini öğrenmiş...
Tanrıça:
-Ölümler ölmekten korkunca her şeyi yapabilir... bu daha önce de birçok kez gerçekleşti.
Tigara:
-Daha önce mi neyden bahsediyorsun?
Tanrıça:
-İnsanlar hep üstün olmak isterler...
Tigara:
-Anlat.
Tanrıça:
-Burda olmamın nedeni bu değil. Geçmişini sen öğreneceksin.
Tigara:
-Geçmişim mi benle ne alakası var?
Tanrıça:
-Çok soru soruyorsun. Seni çağırdım çünkü; bu savaşta yardımıma ihtiyacın var. Ama dikkatli ol genç savaşçı bazı duygular doğruyu bulman için en büyük engellerdir. Ormanın gücü hep seninle olsun genç savaşçı. Dedi ve çok yoğun bir sis oluştu sular bir noktada toplandı ve mavi ışık uzaklaştı.
Tigara:
-Dur! Dedi ama çok geç kalmıştı. Göl eski haline dönmüş, sis yok olmuştu. Tigara tılsımı tekrar giysisinin içine sıkıştıdı. Gitmeye hazırlanıyordu tam arkasını dönmüştü ki yerden bir buz parçası çıktı. Üstünde saplanmış bir kılıç vardı. Kılıcın sadece tutma yeri buzun dışındaydı. Tigara kılıcı kavradı ve tek eliyle buzdan çıkardı. İçinde bir fısıltı ona sesleniyordu bu kılıcın tınlayışıydı. "Yanlış ellerde ve zamanda kine nefrete ve ölümlere yol açacaktır, onu dikkatli kullan genç savaşçı" Tigara içinden bunun için yemin etti. Ama bu yeterli miydi? Bunu zaman gösterecekti...
-O sırada-
Ares 3 aydır yetiştirilen bütün savaşçıları bir meydana toplamıştı, kadınlar, yaşlılar, gençler her birinden vardı. Ares onlarla gurur duyuyor olmalıydı. Ama tek düşündüğü o'ydu. Ares liderlerin yapması gereken o önemli konuşmalardan birine hazırlanıyordu.
Ares:
-Savaşçılar ! Üç ay önce siz bir oku tutamayacak kadar güvensizdiniz. Şimdi ise birer savaşçısınız. Ateş kadar kör değilsiniz artık ya da su kadar kırılgan. Siz cesaretle buraya kadar geldiniz ve gerekirse de hepimiz uğruna cesaretle ayrılacağız! Düşmanımızın duyduğu korkak tavuklar gibi kaçışımız olmayacak çünkü o sırada onlar kendi seslerini duyacaklar, kılıçlarımızın tınlayışını da elbet! Savaşmak gözünüzü korkutmasın. Siz zaten çoktan en büyük savaşınızı içinizde iyiyi ve kötüyü ayırarak yaptınız. Size güvenim tam ! Dedi. Konuşmasını bitirdiğini anlayan savaşçılar haykırmaya ve alkışlar yağdırmaya başlamıştı...
Bu kadar uzun süre boyunca bölüm koyamamak beni çok üzdü ama affedin sınav haftamdı ve ne yazıkki yenisi başlıyor -.-"
10. bölümün anısına bir afiş



Angel Beats!


3. sayfa (Toplam 5 sayfa) [ 64 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |