Marondan yeni bir romannn Sayfaya git: 1, 2, Sonraki |
Yazar
Mesaj
yeni bir şey yazıorum aslında yedi bölüm bitirdim ama onları sonra koycam önce ilk bölümü koyayım dedim inşallah bi şeye benzemiştirr
Birinci Bölüm
Gazel
Ofuldayarak kim bilir kaçıncı kez yatağında döndü Gazel, sonra öfkeyle üzerindeki battaniyeyi fırlattı. Ve yatağında toparlanıp oturdu. Odanın iki penceresi de açıktı ama yine de bunalıyordu. Gözlerini yarı karanlık odasında gezdirdi, saat sabahın üçüydü. Ürpererek yatağından indi, şimdi de üşümeye başlamıştı. Pencereden başını uzatıp kıpırtısız bahçeye baktı, sonra da ıssız sokağa. Bahçedeki köpek kulübesi bile bu gece her zamankinden sessizdi. Köpeği Tomodachi bu gece pek havlamamıştı.
Gözlerini tekrar odasında gezdirdi, kitaplığın silinmeye ihtiyacı vardı. Tabi kalın toz tabakasını karanlıkta fark edemiyordu Gazel, ama orada olduklarını biliyordu. Normalde ders çalıştığı masanın üzeri de karma karışıktı. Sabah içtiği çayın ve meyve suyunun bardakları hâlâ masanın üzerindeydi. Ayrıca birkaç tane kitap ve defter de vardı. Sonra dağınık, bir tanesinin mürekkebi artmış kalemler… Bilgisayarın klavyesinin üzerinden rasgele bir tişört sallanıyordu. Gazel onu öylece fırlatmış olmalıydı. Odayı yarın temizleyeceğini düşündü, ya da daha sonra… Sonuçta vakti boldu, önünde üç aylık koca bir yaz tatili vardı…
Bir ara gözleri komodinin üzerindeki fotoğraflara takıldı. Belki ki hepsinin de başucunda olmasını istemişti. Çünkü çerçevelerin hepsi komodinin üzerine sığdırılmıştı. Ve çoğu birbirinin önünü kapatıyordu.
Ay ışığı resimlerin üzerine vurmuştu ve Gazel şimdi hepsinin çok daha net görebiliyordu. En öndeki fotoğraf en eski olanıydı. Bir hastane odası vardı ve yatakta uzanmış bir kadın, kucağında da iki bebek. Yanında da belli ki kadının kocası olan uzun boylu bir adam vardı. Adam da karısı da gülümsüyorlardı. Adamın adı Okan Tuğcuydu, Gazelin babası. Kadının adı da Burcu Tuğcu. Gazelin annesi. Bebeklerden biri Gazeldi, diğeriyse çift yumurta ikizi Hazel.
Gazel hep kendini annesine benzetirdi, saçları annesininkiler gibi kızıldı, ama daha koyu bir renkteydi. Gözleriyse elaydı Gazelin, ama annesininkiler daha çok kahverengiydi ve annesi gözlük takıyordu. Ama Gazel’in gözlüğü yoktu. Gazel pek çok defa aynanın karşına geçip kendi yansımasın bakarak annesini hayal etmeye çalışmıştı. Çünkü elinde annesinin sadece birkaç fotoğrafı vardı ve annesini o fotoğraflar dışında hiç hatırlamıyordu. Burcu hanım bir depremde ölmüştü, Gazel o sıralar iki üç yaşındaydı. Hazel de o depremde kaybolmuştu. Tıpkı kaybolan fotoğraflar gibi.
Gazel hep ikizinin yaşadığına inanırdı ne de olsa ölüsü de bulunamamıştı. Ve Hazel’i hayal etmek çok daha kolaydı. Mutlaka Gazele benziyordu. Ne de olsa ikizdiler.
Okan Bey ise uzun boylu ve yapılı, kumraldı. Eşinin ölümüne kadar polislik yapıyordu, ama g-daha sonra dengesizlikleri yüzünden meslekten atılmıştı. Sonrasında işsiz de sayılabilirdi. Gazel onu annesine göre çok daha fazla tanıma fırsatı bulmuştu. Yine de canlı bir baba yerine annesinin hayali çok daha sıcak gelirdi Gazel’e. Karısının ölümü çok sarmıştı Okan Bey’i. Bir daha asla eskisi gibi olamamıştı. Bu yüzden Gazel’i anneannesi büyütmüştü. Babası onu görmeye gelirdi tabi. Ama nedense Gazel ona hiç ısınamamıştı. Oysa hayatta olan en yakın akrabası babasıydı. Sonra, Gazel 13 yaşındayken İngiltere’ye gitmişti Okan bey.
Başlarda telefonla konuşuyorlardı Gazelle ama sonra hiç görüşmemişlerdi. Anneannesi Gazele babasının orada başka biriyle evlendiğini söylemişti, o zaman Gazel babasına çok öfkelendi… Şimdi babası çıksa gelse de pek umrunda değildi Gazelin. Bir fotoğrafta iki tane bebek vardı, öylece makineye bakmışlardı belli ki. Gazel ve Hazel… Sonra anneannesiyle fotoğrafları vardı Gazelin. Anneannesi, Mine Hanım kocaman bir balona benziyordu. Çok kısa boylu ve çok tombuldu. Kırlaşmış saçlarını hep topuz yapardı ve hep gülerdi. Güldüğünde iki tane altın dişi gözükürdü. Yıllarca annelik yapmıştı Gazele. Öyle ki Gazel çoğu zaman onu annesi olarak görürdü. Zaten Mine Hanımda Gazeli ölen kızının, Burcunun yerine koyuyordu. Belki de bu yüzden fazlasıyla Gazelin üstüne titremişti. Aslında Gazelin babasıyla arasındaki soğukluğun bir nedeni de anneannesiydi. Mine hanım torununu babasından bile kıskanmıştı… Ama Mine Hanım yaşlı bir kadındı ve hastaydı, altı ay önce aniden öldü. Bunu kendisi de pek beklemiyordu. Daha Gazelin liseyi üniversiteyi bitirdiğini, hatta evlendiğini görecekti… Ama o da aniden Gazeli bırakıp gitti…
O zaman çok kızdı Gazel, herkese öfkelendi, bağırdı, ağladı… Herkes onu terk etmişti… Annesi, kardeşi… Sonra babası… Ve şimdi de anneannesi. Yapayalnızdı, lise üçüncü sınıftaydı, reşit bile değildi… Şimdi ne olacaktı ona?
Gazel böyle ağlarken Safir çıktı ortaya… Babaannesi. Ama Gazel ona asla ‘’babaanne’’ demeyecekti. Bir babaannesi olduğundan hiç haberi yoktu. Zaten babası Okan Bey bir yetimhanede büyümüştü ve Safir hiç de bir ‘’babaanne’’ye benzemiyordu. Çok zayıftı, iskelet gibi… Kısacık, beyaz saçları vardı ve iri bembeyaz dişleri. Yüzü kırış kırıştı. Sanki örümcek ağlarıyla kaplıymış gibi… Ve öyle düzgün konuşurdu ki, spiker olduğunu düşünürdünüz. Hiç de yaşlı bir kadın gibi davranmazdı, dimdik yürürdü. Ama en dikkat çekici yanı gözleriydi. Buruşmuş, ufalmış yüzünde kocaman, masmavi gözleri vardı. Ve Gazel’e buz gibi soğuk gelen bir hikâyesi. Genç bir kadınken, Okan’ı doğurduğunda kocasının öldüğünü anlattı Gazele. O da çaresiz kalmış, oğlunu yetimhaneye bırakmıştı. Gazel’e göre terk etmişti. Şimdi durumu çok iyiydi, yıllarca çalışmıştı, artık zengin ve yaşlı bir kadındı ve birden aklına oğlu gelmişti. Ama oğlunu aramaya çıktığında torununu bulmuştu. Hem de Gazelin en kötü anında bulmuştu onu ve şimdi Gazeli yanına almak istiyordu.
Gazel ise Safirin her şeyine karşı antipati duyuyordu, ama yetimhane gibi bir yere gitmektense Safirle yaşamayı tercih etti.
Gazel gözlerini fotoğraflardan kaldırıp tekrar bahçeye bakarken ‘’Bu evde yerim yok’’ diye düşündü. ‘’O da benden hoşlanmıyor, sadece vicdanını rahatlatmaya çalışıyor. Altı aydır buradayım ama ne o beni kabullenebildi nede ben onu kabullenebildim.’’ Yine de Safirle kalmak zorundaydı Gazel, henüz üniversiteye başlamasına bir sene vardı ve o zamana kadar gidebileceği başka bir yeri yoktu.
Odada boş boş dolandı, ışığı açıp birkaç kitap kurcaladı sonra. Bir arada boşu boşuna telefonunu kontrol etti, acaba mesaj falan var mı diye. Sonunda ışığı kapatıp tekrar yatağına uzandı. Uyumuş değildi, ama uyanık da değildi… Yatağında döndü durdu… Garip garip kabuslar gördü sonra …. Odada karanlık gölgeler dolanıyordu, sonra her yer sallandı… Duvarlar tuzla buz oldu… Yerle gök birleşti… Ama Gazel hâlâ yatağında yatıyordu.
Telefonun alarmıyla sıçrayarak uyandığında saat sabahın yedisiydi. İçeriye parlak bir güneş ışığı dolmuştu ve odadaki her şey parlıyordu. Ama Gazelin başı ağrıyordu. Odadan çıkıp lavaboya gitti, yüzünü yıkadı. Safirin uyanıp uyanmadığını merak etti… Yaşlı kadın normalde asla bu saate kalkmazdı… Odasına dönüp saçını tatarken gününü nasıl geçireceğini düşündü… Allah’ım!! Hayat bu kadar sıkıcı olabilir miydi bu kadınla!! Arkadaşlarından birini aramalıydı belki. Buluşabilirlerdi. Ama hiç birin bu saatte uyanmadığına emindi. Herhalde uyku problemi çeken bir tek kendisiydi. Belki de öğleye kadar odasını topları, sonra da arkadaşlarını arardı… Ya da Tomodachi yi yürüyüşe çıkarırdı. Uzun sürmezdi, sonra odasını topları, sonra da arkadaşlarını arardı.
Gazel, tam üzerini değiştirirken biri odanın kapısını tıklattı ve Safirin gülümseyen yüzü içeri uzandı. İrkilerek baktı o an Gazel ve ‘’Tüm günüm berbat geçecek’’ diye düşündü. Safir canlılıkla ‘’Günaydın canım’’ dedi. ‘’Uyandın demek, ben de kahvaltı hazırlamıştım, haydi acele et’’ ve usulca kapıyı kapattı. Öylece baktı Gazel arkasından ‘’Sevimli, falan olduğunu mu sanıyor’’ diye mırıldandı. Gazel okula giderken bile ona hiç kahvaltı hazırlamamıştı ve bu Gazel için şaşırtıcı bir ilkti. Elinde olmadan ‘’Bir şey mi istiyor?’’’ diye düşündü. ‘’Ne isteyebilir ki?’’ dedi sonra.
Gazel, beş dakika sonra mutfaktaydı ve Safir gerçekten de hayli özenle hazırlanmış bir kahvaltı masasında oturuyordu. Gazel oturur oturmaz onun çayımı doldurdu ve bir dilim ekmeği ısırarak boncuk boncuk baktı Gazele. Gazel, eline olmadan tedirginleşiyordu, sonunda Safir ‘’Bir tatil planın yok, değil mi tatlım?’’ dedi.
Gazel gözlerini yaşlı kadında dikip baktı, lokmasını yuttu ve ‘’Aslında denize gitmek harika olurdu’’ demekten vazgeçerek ‘’Hayır, yok’’ dedi. ‘’Neden?’’
Şimdi daha bir gülümsüyordu Safir ‘’İyi o zaman’’ dedi. ‘’Çünkü ben bir plan yaptım. Sen ben ve tabi Tomodachi için’’
Cevap vermedi Gazel, sadece ekmeğini çilek reçeline batırdı. Safir devam etti ‘’Kamp yapmayı seversin değil mi?’’ Gazel az daha tıkanıyordu, çabucak ‘’Hayır’’ dedi. Ama Safir yine de gülümsedi, ‘’İyi o zaman’’ dedi, ‘’Bizimki de pek öyle kamp sayılmaz, çadırda değil dayalı döşeli bir evde kalacağız, ama ev ormanın içinde. Asalında pek de ormanın içinde değil, yani ormanın kenarında sayılır’’
Hışımla baktı Gazel ona sonra soğukça ‘’Hayır, ben gelmesem olmaz mı?’’ dedi. ‘’Hoşlanmayacağıma eminim’’
‘’Haydi, ama ‘’ dedi Safir. ‘’Sadece bir hafta, temiz hava alacağız, sonra köpeğini de bağlamak zorunda değilsin, spor yapabilirsin’’
‘’Sadece bir hafta’’ diye düşündü Gazel, başka biriyle olsa üç ay boyunca orda kalmak için can atardı. Ama sonunda ‘’Tamam’’ dedi ‘’Ne zaman gidiyoruz’’
Safir şimdi resmen sırıtıyordu, ‘’Hemen, birazdan ‘’ dedi, ‘’Hazırlansan iyi olur’’[/b]
Birinci Bölüm
Gazel
Ofuldayarak kim bilir kaçıncı kez yatağında döndü Gazel, sonra öfkeyle üzerindeki battaniyeyi fırlattı. Ve yatağında toparlanıp oturdu. Odanın iki penceresi de açıktı ama yine de bunalıyordu. Gözlerini yarı karanlık odasında gezdirdi, saat sabahın üçüydü. Ürpererek yatağından indi, şimdi de üşümeye başlamıştı. Pencereden başını uzatıp kıpırtısız bahçeye baktı, sonra da ıssız sokağa. Bahçedeki köpek kulübesi bile bu gece her zamankinden sessizdi. Köpeği Tomodachi bu gece pek havlamamıştı.
Gözlerini tekrar odasında gezdirdi, kitaplığın silinmeye ihtiyacı vardı. Tabi kalın toz tabakasını karanlıkta fark edemiyordu Gazel, ama orada olduklarını biliyordu. Normalde ders çalıştığı masanın üzeri de karma karışıktı. Sabah içtiği çayın ve meyve suyunun bardakları hâlâ masanın üzerindeydi. Ayrıca birkaç tane kitap ve defter de vardı. Sonra dağınık, bir tanesinin mürekkebi artmış kalemler… Bilgisayarın klavyesinin üzerinden rasgele bir tişört sallanıyordu. Gazel onu öylece fırlatmış olmalıydı. Odayı yarın temizleyeceğini düşündü, ya da daha sonra… Sonuçta vakti boldu, önünde üç aylık koca bir yaz tatili vardı…
Bir ara gözleri komodinin üzerindeki fotoğraflara takıldı. Belki ki hepsinin de başucunda olmasını istemişti. Çünkü çerçevelerin hepsi komodinin üzerine sığdırılmıştı. Ve çoğu birbirinin önünü kapatıyordu.
Ay ışığı resimlerin üzerine vurmuştu ve Gazel şimdi hepsinin çok daha net görebiliyordu. En öndeki fotoğraf en eski olanıydı. Bir hastane odası vardı ve yatakta uzanmış bir kadın, kucağında da iki bebek. Yanında da belli ki kadının kocası olan uzun boylu bir adam vardı. Adam da karısı da gülümsüyorlardı. Adamın adı Okan Tuğcuydu, Gazelin babası. Kadının adı da Burcu Tuğcu. Gazelin annesi. Bebeklerden biri Gazeldi, diğeriyse çift yumurta ikizi Hazel.
Gazel hep kendini annesine benzetirdi, saçları annesininkiler gibi kızıldı, ama daha koyu bir renkteydi. Gözleriyse elaydı Gazelin, ama annesininkiler daha çok kahverengiydi ve annesi gözlük takıyordu. Ama Gazel’in gözlüğü yoktu. Gazel pek çok defa aynanın karşına geçip kendi yansımasın bakarak annesini hayal etmeye çalışmıştı. Çünkü elinde annesinin sadece birkaç fotoğrafı vardı ve annesini o fotoğraflar dışında hiç hatırlamıyordu. Burcu hanım bir depremde ölmüştü, Gazel o sıralar iki üç yaşındaydı. Hazel de o depremde kaybolmuştu. Tıpkı kaybolan fotoğraflar gibi.
Gazel hep ikizinin yaşadığına inanırdı ne de olsa ölüsü de bulunamamıştı. Ve Hazel’i hayal etmek çok daha kolaydı. Mutlaka Gazele benziyordu. Ne de olsa ikizdiler.
Okan Bey ise uzun boylu ve yapılı, kumraldı. Eşinin ölümüne kadar polislik yapıyordu, ama g-daha sonra dengesizlikleri yüzünden meslekten atılmıştı. Sonrasında işsiz de sayılabilirdi. Gazel onu annesine göre çok daha fazla tanıma fırsatı bulmuştu. Yine de canlı bir baba yerine annesinin hayali çok daha sıcak gelirdi Gazel’e. Karısının ölümü çok sarmıştı Okan Bey’i. Bir daha asla eskisi gibi olamamıştı. Bu yüzden Gazel’i anneannesi büyütmüştü. Babası onu görmeye gelirdi tabi. Ama nedense Gazel ona hiç ısınamamıştı. Oysa hayatta olan en yakın akrabası babasıydı. Sonra, Gazel 13 yaşındayken İngiltere’ye gitmişti Okan bey.
Başlarda telefonla konuşuyorlardı Gazelle ama sonra hiç görüşmemişlerdi. Anneannesi Gazele babasının orada başka biriyle evlendiğini söylemişti, o zaman Gazel babasına çok öfkelendi… Şimdi babası çıksa gelse de pek umrunda değildi Gazelin. Bir fotoğrafta iki tane bebek vardı, öylece makineye bakmışlardı belli ki. Gazel ve Hazel… Sonra anneannesiyle fotoğrafları vardı Gazelin. Anneannesi, Mine Hanım kocaman bir balona benziyordu. Çok kısa boylu ve çok tombuldu. Kırlaşmış saçlarını hep topuz yapardı ve hep gülerdi. Güldüğünde iki tane altın dişi gözükürdü. Yıllarca annelik yapmıştı Gazele. Öyle ki Gazel çoğu zaman onu annesi olarak görürdü. Zaten Mine Hanımda Gazeli ölen kızının, Burcunun yerine koyuyordu. Belki de bu yüzden fazlasıyla Gazelin üstüne titremişti. Aslında Gazelin babasıyla arasındaki soğukluğun bir nedeni de anneannesiydi. Mine hanım torununu babasından bile kıskanmıştı… Ama Mine Hanım yaşlı bir kadındı ve hastaydı, altı ay önce aniden öldü. Bunu kendisi de pek beklemiyordu. Daha Gazelin liseyi üniversiteyi bitirdiğini, hatta evlendiğini görecekti… Ama o da aniden Gazeli bırakıp gitti…
O zaman çok kızdı Gazel, herkese öfkelendi, bağırdı, ağladı… Herkes onu terk etmişti… Annesi, kardeşi… Sonra babası… Ve şimdi de anneannesi. Yapayalnızdı, lise üçüncü sınıftaydı, reşit bile değildi… Şimdi ne olacaktı ona?
Gazel böyle ağlarken Safir çıktı ortaya… Babaannesi. Ama Gazel ona asla ‘’babaanne’’ demeyecekti. Bir babaannesi olduğundan hiç haberi yoktu. Zaten babası Okan Bey bir yetimhanede büyümüştü ve Safir hiç de bir ‘’babaanne’’ye benzemiyordu. Çok zayıftı, iskelet gibi… Kısacık, beyaz saçları vardı ve iri bembeyaz dişleri. Yüzü kırış kırıştı. Sanki örümcek ağlarıyla kaplıymış gibi… Ve öyle düzgün konuşurdu ki, spiker olduğunu düşünürdünüz. Hiç de yaşlı bir kadın gibi davranmazdı, dimdik yürürdü. Ama en dikkat çekici yanı gözleriydi. Buruşmuş, ufalmış yüzünde kocaman, masmavi gözleri vardı. Ve Gazel’e buz gibi soğuk gelen bir hikâyesi. Genç bir kadınken, Okan’ı doğurduğunda kocasının öldüğünü anlattı Gazele. O da çaresiz kalmış, oğlunu yetimhaneye bırakmıştı. Gazel’e göre terk etmişti. Şimdi durumu çok iyiydi, yıllarca çalışmıştı, artık zengin ve yaşlı bir kadındı ve birden aklına oğlu gelmişti. Ama oğlunu aramaya çıktığında torununu bulmuştu. Hem de Gazelin en kötü anında bulmuştu onu ve şimdi Gazeli yanına almak istiyordu.
Gazel ise Safirin her şeyine karşı antipati duyuyordu, ama yetimhane gibi bir yere gitmektense Safirle yaşamayı tercih etti.
Gazel gözlerini fotoğraflardan kaldırıp tekrar bahçeye bakarken ‘’Bu evde yerim yok’’ diye düşündü. ‘’O da benden hoşlanmıyor, sadece vicdanını rahatlatmaya çalışıyor. Altı aydır buradayım ama ne o beni kabullenebildi nede ben onu kabullenebildim.’’ Yine de Safirle kalmak zorundaydı Gazel, henüz üniversiteye başlamasına bir sene vardı ve o zamana kadar gidebileceği başka bir yeri yoktu.
Odada boş boş dolandı, ışığı açıp birkaç kitap kurcaladı sonra. Bir arada boşu boşuna telefonunu kontrol etti, acaba mesaj falan var mı diye. Sonunda ışığı kapatıp tekrar yatağına uzandı. Uyumuş değildi, ama uyanık da değildi… Yatağında döndü durdu… Garip garip kabuslar gördü sonra …. Odada karanlık gölgeler dolanıyordu, sonra her yer sallandı… Duvarlar tuzla buz oldu… Yerle gök birleşti… Ama Gazel hâlâ yatağında yatıyordu.
Telefonun alarmıyla sıçrayarak uyandığında saat sabahın yedisiydi. İçeriye parlak bir güneş ışığı dolmuştu ve odadaki her şey parlıyordu. Ama Gazelin başı ağrıyordu. Odadan çıkıp lavaboya gitti, yüzünü yıkadı. Safirin uyanıp uyanmadığını merak etti… Yaşlı kadın normalde asla bu saate kalkmazdı… Odasına dönüp saçını tatarken gününü nasıl geçireceğini düşündü… Allah’ım!! Hayat bu kadar sıkıcı olabilir miydi bu kadınla!! Arkadaşlarından birini aramalıydı belki. Buluşabilirlerdi. Ama hiç birin bu saatte uyanmadığına emindi. Herhalde uyku problemi çeken bir tek kendisiydi. Belki de öğleye kadar odasını topları, sonra da arkadaşlarını arardı… Ya da Tomodachi yi yürüyüşe çıkarırdı. Uzun sürmezdi, sonra odasını topları, sonra da arkadaşlarını arardı.
Gazel, tam üzerini değiştirirken biri odanın kapısını tıklattı ve Safirin gülümseyen yüzü içeri uzandı. İrkilerek baktı o an Gazel ve ‘’Tüm günüm berbat geçecek’’ diye düşündü. Safir canlılıkla ‘’Günaydın canım’’ dedi. ‘’Uyandın demek, ben de kahvaltı hazırlamıştım, haydi acele et’’ ve usulca kapıyı kapattı. Öylece baktı Gazel arkasından ‘’Sevimli, falan olduğunu mu sanıyor’’ diye mırıldandı. Gazel okula giderken bile ona hiç kahvaltı hazırlamamıştı ve bu Gazel için şaşırtıcı bir ilkti. Elinde olmadan ‘’Bir şey mi istiyor?’’’ diye düşündü. ‘’Ne isteyebilir ki?’’ dedi sonra.
Gazel, beş dakika sonra mutfaktaydı ve Safir gerçekten de hayli özenle hazırlanmış bir kahvaltı masasında oturuyordu. Gazel oturur oturmaz onun çayımı doldurdu ve bir dilim ekmeği ısırarak boncuk boncuk baktı Gazele. Gazel, eline olmadan tedirginleşiyordu, sonunda Safir ‘’Bir tatil planın yok, değil mi tatlım?’’ dedi.
Gazel gözlerini yaşlı kadında dikip baktı, lokmasını yuttu ve ‘’Aslında denize gitmek harika olurdu’’ demekten vazgeçerek ‘’Hayır, yok’’ dedi. ‘’Neden?’’
Şimdi daha bir gülümsüyordu Safir ‘’İyi o zaman’’ dedi. ‘’Çünkü ben bir plan yaptım. Sen ben ve tabi Tomodachi için’’
Cevap vermedi Gazel, sadece ekmeğini çilek reçeline batırdı. Safir devam etti ‘’Kamp yapmayı seversin değil mi?’’ Gazel az daha tıkanıyordu, çabucak ‘’Hayır’’ dedi. Ama Safir yine de gülümsedi, ‘’İyi o zaman’’ dedi, ‘’Bizimki de pek öyle kamp sayılmaz, çadırda değil dayalı döşeli bir evde kalacağız, ama ev ormanın içinde. Asalında pek de ormanın içinde değil, yani ormanın kenarında sayılır’’
Hışımla baktı Gazel ona sonra soğukça ‘’Hayır, ben gelmesem olmaz mı?’’ dedi. ‘’Hoşlanmayacağıma eminim’’
‘’Haydi, ama ‘’ dedi Safir. ‘’Sadece bir hafta, temiz hava alacağız, sonra köpeğini de bağlamak zorunda değilsin, spor yapabilirsin’’
‘’Sadece bir hafta’’ diye düşündü Gazel, başka biriyle olsa üç ay boyunca orda kalmak için can atardı. Ama sonunda ‘’Tamam’’ dedi ‘’Ne zaman gidiyoruz’’
Safir şimdi resmen sırıtıyordu, ‘’Hemen, birazdan ‘’ dedi, ‘’Hazırlansan iyi olur’’[/b]
arigato gozaimasu küçük-melek
....Efsanevi Sihirli Şovalyeler...
...Hikaru Shidou... ...Umi Ryuuzaki... ...Fuu Hououji ....
Burası Cephiro... İnanan kalp Cephiro'da güç olur...
maron çok güzel bir giriş olmuş. tebrik ederim. ve betimlemelerinle ve gazelin yaşadığı hayal kırıklıklarını anlatışınla gerçekten çok beğendim. sanırım artık yeni bölümleri dört gözle bekleyeceğim yeni bir fanfic daha geldi. daha doğrusu roman çünkü sen roman demişsin.... devamı çabuk gelir umarım.
O
kadar güzel unutmuştun ki beni, Hatırlatmaya kıyamadım...
teşekkürler sun
kadar güzel unutmuştun ki beni, Hatırlatmaya kıyamadım...
teşekkürler sun
Spoiler:
torumalr için çok teşşekürler ben hemne ikinci bölümü koyayım en iysi çünkü bir daha ne zaman gireceğim belli olmaz internete aslında sekizinci bölümdeyim şuana ama deftere yazmıştım daha geçirmedim bilgisayaraa
İkinci Bölüm
Ormandaki Ev
Kocaman tüylü kulakları vardı Tomodachi’nin. Kahverengi beyaz iri bir av köpeğiydi. Safirin son model, lacivert arabasın arka koltuğunda Gazelin yanına oturmuştu. Hayli heyecanlanmış bir şekilde arabayı kokluyor, etrafına salya akıtıyordu. Gazel ise huzursuzca ikide bir camdan dışarı bakıyordu. Hazırlanması çok uzun sürmemişti, gerçi yanına ne kadar çok şey alsa da içi rahat etmeyecekti. Bir bavula elbiselerini doldurmuştu, sırt çantasına ise en sevdiği bir iki elbisesini ve en lüzumlu gördüğü şeyleri koymuştu. Sanki bir hafta için değil de uzun süre kalmak için gidiyordu.
Saatine baktı, neredeyse on olmuştu. Safir alışveriş yapmalıyım deyip çıkmış, ancak biraz önce, elinde bir yığın poşetle dönmüştü. Şimdi Gazel, arabada onun evden çıkmasını bekliyordu. ‘’Eh’’ dedi Tomodachi’ye ‘’O kadar da endişelenmemeliyiz, rahatına o kadar düşkün ki asla konforsuz bir evde kalmaz’’
10 dakika sonra Safir gelmiş ve hareket etmişlerdi. Bu arda Gazel, eli köpeğinin boynunda uyukluyordu. Bir ara hayvanın nefesini yüzünde hissedip gözlerini açtığında şehirden çoktan çıkmış olduklarını gördü. Bir ara tekrar gözlerini açtığında tarlalar gördü, sonrakinde seyrek ağaçlar. Bir defa mola verdiler ve benzin aldılar. Gazel en son uyandığında da artık toprak yolda ilerliyorlardı ve saat 4 olmuştu. Başı fena ağrıyordu, hatta köpek bile keyifsizce homurdanıyordu. Sonra her yer aniden yeşile kesti, her yerde ağaçlar vardı ve sonra kocaman bir ormanın kenarında durdular. ‘’Hadi, geldik’’ diye şakıdı Safir, onun enerjisine kıskanarak baktı Gazel ve o da arabadan indi. Safir kendi bavulunu alınca Gazel de kendininkileri aldı. Nerede olduklarını sormak için yanıp tutuşuyordu, ama inatçı bir öfkeyle sustu. Safirin peşinden ormana daldı, küçük bir patikada yürüyorlardı şimdi. Gazelin her adımında yerden toz kalkıyor ve beyaz pantolonunu kirletiyordu. Gazel yolun sıklıkla kullanıldığını düşündü, her halde yakınlarda bir köy alan vardı. Tomodachiyse neşeyle etrafında zıplıyor, ağaçlara havlıyordu. Gazel onu kaybetmek korkusuyla ‘’Buraya gel Tomo’’ diye bağırdı.
Ağaçların bazıları hayli yaşlı olmalıydı, çünkü gövdeleri çok kalındı. Gazel isimlerini merak etti. Gerçi hiç anlamazdı ağaçlardan falan. Ama sık sık birkaç çam ağacıyla da karşılaşıyorlardı. Dar toprak yol haricinde tüm zemin yabani otlarla kaplıydı ve her yerde kırılmış dallar budaklar vardı. Gazel pek çok kuşun sesini duyabiliyor, ama onları göremiyordu.
Kısa süre sonra önlerine geniş bir açıklık ve iki katlı ahşap bir ev çıktı. O kadar da kötü sayılmazdı, belli ki çok eskiydi ama bakımlı ve tamir edilmiş görünüyordu.
Safir anahtarla kapıyı açtı, bavullarını hemen oracığa bıraktılar ve tekrar geri döndüler. Safir bir yığın poşeti Gazelin eline tutuşturup ‘’Sen bunları götür’’ dedi. ‘’Ben arabayı bırakıp geleceğim’’
Gazel poşetleri de bavulların yanına bırakıp merak ve tereddütle eve girdi. Neyse ki her şey yerli yerinde ve gayet iyi görünüyordu. Ama sonra sadece iki odada lamba olduğunu ve onarlında yanmadığını fark etti. Sular da akmıyordu. Sonra telefonuna baktı ‘’Harika’’ tısladı, ‘’Çekmiyor.’’
Birkaç kere zıpladı ama hemen sonra evin sallandığını zannedip undan vazgeçti. Kısa süre sonra gelen Safir damacanayla su ve bir de piknik tüpü getirmişti. Gazel iğneleyici bir şekilde sulara bakarak ‘’Onlarla mı banyo yapacağız’’ dedi. Ama Safir aldırmazca ‘’Hallederiz’’diye cevapladı. Gazel evin içinde onu takip ederek ‘’Elektrik yo9k burada’’ dedi. Safir bu sefer ‘’Biliyorum’’ dedi. ‘’Yeterince mum aldım, sonra ışıldağı da getirdim lazım 0olur diye el fenerimiz de var.’’
‘’Ne yapacağız burada?’’ diye tısladı bu defa da Gazel. Safir onu baştan sona süzdü ve ‘’Temiz hava alacağız, kafayı dinleyeceğiz’’ dedi. ‘’Sen de odana çıksan iyi olur’’ dedi. ‘’Ben önceden temizlik yaptım, ama bir elden geçirsen iyi olur, eşyalarını da yerleştir’’ ‘’Köpeği de eve al, dışarısı onun için pek güvenli olmayabilir.’’
Gazelin odası tam anlamıyla tam takır kuru bakırdı. Pencerelerde perde yoktu, yerde eski bir kilim vardı. Bir iki de eski dolap. Bir köşede de karyolası duruyordu. Bavulları hışımla yere attı kız. Sonra da toz almak için bir bez aradı.
Odayı temizlemeyi bitirdiğinde hava karamaya başlamıştı. Gazel burnuna gelen kokulardan Safirin yemek pişirdiğini anladı ve o zaman aklına sabahtan beri hiçbir şey yemediği geldi. Sıkıntıyla pencereden orman baktı. Ağaçların tepesi turuncu bir ışıkla parlıyordu.
Biraz sonra oda iyice karanlık olmaya başladığında Safir Gazeli çağırdı. Köhne mutfakta ufak bir masayı yemek masası olarak hazırlamıştı. En az on tane de mum yakmıştı. Gazel sert sandalyeye otururken masadaki yemeklere baktı. Türlü pişirmişti Safir, sonra salata, yoğurt vardı.
Yemek çok sessiz geçti, Gazel bunun tam bir işkence olduğunu düşünüyordu. Okul varken Safiri çok daha z görüyordu, konuşmak zorunda değildi onunla, yemekleri de ayrı yiyorlardı. Ama şimdi hiç de öyle değildi, sürekli Safirin yakınlarındaydı ama ikisi de ağızlarını açıp bir çift laf etmiyorlardı.
‘’Konuşmayı unutacağım’’ diye düşündü Gazel, tam o sırada Safir ‘’Yarın seni erken kaldırırım’’ dedi. ‘’Yürüyüş yaparız, sonra da kahvaltı ederiz, sonra yine ormanda gezebiliriz, fotoğraf makinesini getirdim. Belki akşam mangal yaparız. Yakınlarda bir göl var, sonraki günlerde oraya gidebiliriz istersen’’
‘’Tamam, iyi olur’’ dedi Gazel kibarca, bazen kendini kötü biri gibi hissediyordu. ‘’Sonuçta o yaşlı bir kadın’’ diye düşündü. ‘’Ne kadar garip ve soğuk olsa da’’
Yemekten sonar Tomodachi’yi boş bir odaya kapattı Gazel ve yemeğini verdi. Safir erkenden yatmıştı ve kendisinin de yapacak bir şeyi yoktu, eline birkaç mum alıp odasına çıktı. Yatağına tiksintiyle baktı. Gerçi temiz görünüyordu, ama Gazel o yatakta daha önce kimin uyuduğunu bilemezdi. Yine de rahatsızca yatağın üzerine uzandı. Öylece tavan bakarken aslında bu evin kime ait olduğunu ve ne kadar güvenli olduğunu düşündü. Uykusu vardı ama üşüyordu. Üstelik sebepsizce korkuyordu. Doğrulup el yordamıyla sırt çantasını buldu ve telefonunu çıkardı. Telefonun ışığında dikkatlice battaniyeyi kaldırıp altını kontrol etti, sonra yatağın içine girdi. Şimdi oda zifiri karanlıktı ve hala üşüyordu. Yine el yordamıyla sırt çantasından annesiyle babasının hastanede çekilmiş fotoğrafını çıkardı, kucağına bastırdı. Bir ara dalar gibi olmuştu, sonra kocaman bir hayvan yatağa zıpladı ve hemen Gazelin yanına uzandı’’ Tomodachi’’ diye fısıldadı kız ‘’Nasıl geldin buraya’’
Ama şimdi yatak daha sıcaktı ve Gazel kendini güvende hissediyordu. Gerçi köpeğinin şimdiye kadar hiç kimseye ciddi ciddi havladığını görmemişti.
İkinci defa uyandığında aradan en az üç dört saat geçmiş gibi hissediyordu. Odayı ay ışığı doldurmuştu ve hiç de karanlık değildi artık. Tomodachi yere atlamıştı ve Gazeli uyandıran buydu. Artık uyuyamayacağını düşünüp yataktan çıktı o da. Ama sonra hemen hareketsiz kaldı. Biri merdivenlerden iniyordu, ‘’Safir’’ diye düşündü. Tomodachi girerken odanın kapısı açmıştı ve kapı hala açıktı. Gazel ise Safirin kendisini uyanık görmesini istemiyordu ama belli ki yaşlı kadın aralık kapıyı fark etmedi. Zaten Gazel hiçbir ışık görmemişti. Belli ki Safir ne mum yakmıştı ne de fener. Onun mutfağa gittiğini düşündü Gazel, ama sonra bir kapının açılıp kapandığını duydu. Bu mutfak kapısı değildi, çünkü mutfak kapısından inanılmaz gıcırtılar geliyordu.
Hemen pencereye koştu Gazel ve evden çıkmış olan Safiri gördü. Merdivenleri inerken yakmadığı el fenerini yakmıştı ve siyah bir mont giymişti. Hızlı adımlarla ağaçların arasına girip kayboldu. ‘’Ne yapıyor bu aptal’’ diye mırıldandı Gazel ve Safirin peşinden gitmeyi düşündü. Ama sonra vazgeçti, onun nereye gittiğini bilmiyordu ve belli ki kadının bir niyeti vardı.
Tomodachinin başını okşadı kız, köpek keyifle kuyruk sallıyordu. Sonar Gazel kendi kendine ‘’Ama tehlikeli olabilir’’ diye fısıldadı. Sonra da üşüdüğünü fark edip hırkasını giydi, odada volta atmaya başladı. Ama bundan çabuk sıkılıp yatağına oturdu ve çantasından çıkardığı bir kitabı –Anna Karanina – mum ışığında okumaya çalıştı. Fakat kafasını bir türlü kitaba veremiyordu. Birkaç defa pencereden dışarı baktı, odada volta attı, boş dolapları inceledi. Mutfağa inip bir şeyler tıkıştırdı.
Ve neredeyse iki saat sonra evin kapısın açıldığını duydu. Hemen mumu söndürdü, yatağın içine girip uyuyor gibi gözlerini kapattı. Birkaç dakika sonra Safirin merdivenlerden çıktığını ve feci şekilde nefes nefese olduğunu duydu. Yatağında iyice büzüldü. Ama Safir ona bakmaya gelmedi.
Gazel Safirin onu erkenden uyandıracağını düşünüyordu. Ama kadın onu çok daha geç bir vakitte, nerdeyse öğleye doğru kahvaltı için çağırdı ve kahvaltıda sabah uyuyup kaldığını söyledi, yürüyüşe kahvaltıdan sonra çıkarlardı. Gazel onun çok solgun göründüğünü fark etmekte gecikmedi, gözleri de şiş ve kızarıktı. Uyuyamamış ya da ağlamış gibi. Gazel onun dün geceki yürüyüşte yorulduğunu düşündü, ama elbette Safirin sadece yürüyüş için gece yarısı dışarıya çıktığını sanacak kadar da saf değildi. Bir ara Safire bir şeyler söylemeyi düşündü, ona direk sormaya cesareti yoktu. Ama örneğin kapı sesi falan duyduğunu da söyleyebilirdi. Ve Safir gerçekten de masumca bir şeyler yapmışsa ne yaptığını söylerdi. Sonra bundan da vazgeçti Gazel. ‘’Niye umurumda olsun ki’’ diye geçirdi aklından.
Ve kahvaltı boyunca Safir hakkında ne kadar az şey bildiğini düşündü durdu. Safirin akrabalarını hiç tanımıyordu, tanımak da isterdi aslında, çünkü onlar Gazelin de akrabalarıydılar. Hayatta ‘’aile’’ diyebileceği tek kişi Safir olmasaydı kendini daha güvende hissederdi. Sonra Safirin arkadaşlarını da tanımıyordu ve onu komşularla sohbet ederken görmemişti hiç. Ya da Safir tekrar bir evlilik yapmış mıydı? Yapmışsa o eşine ne olmuştu? Ya da neden tekrar bir çocuğu olmamıştı?
Safir sürekli yorgun olduğundan şikâyet edince Gazel ormanda Tomodachiyle yürüyüşe çıktı. Ve bu işten çok zevk aldığını far etti, her önüne çıkan ağacın, otun, çiçeğin ya da taşın fotoğrafını çekiyordu. Bira ara ormanda kaybolduğunu sandı ama sonra yolu tekrar buldu. Akşam doğru ahşap eve döndükten sonra da evi incelemekle vakit geçirdi. Çatı katında birbirinin üstüne göçmüş eski dolaplar vardı. İçlerinde ise eski yazıyla yazılmış kâğıtlar. Daha sonra evin her odasının fotoğrafını çekti Gazel, en azından Safirin yanında olmadığına seviniyordu.
Bu sefer akşam yemeğini daha geç yediler. Gazel o çok rahatsız edici sessizliği bozmak için tüm gün boyunca yaptıklarını anlattı. Safir de yarın daha uzağa gideceklerini tepeye doğru tırmanacaklarını söyledi.
Safir erkenden yatmıştı ve Gazelin de uykusu vardı. Ama Safirin yine gece dışarı çıkıp çıkmayacağını da çok merak ediyordu. Uyumamaya karar vererek yatağına uzandı, Tomodachinin yine geleceğini umuyordu ama köpek gelmedi. Bu sefer odadan çıkamamış olmalıydı.
Gazel ne zaman uyuduğunu bilmiyordu, ama arada sırada dışarıda esen rüzgârın sesini duyuyordu. Sonar birilerinin konuştuğunu duydu ya da öyle zannetti. Ama kısa süre sonra kopan gürültü tamamen gerçekti.
İkinci Bölüm
Ormandaki Ev
Kocaman tüylü kulakları vardı Tomodachi’nin. Kahverengi beyaz iri bir av köpeğiydi. Safirin son model, lacivert arabasın arka koltuğunda Gazelin yanına oturmuştu. Hayli heyecanlanmış bir şekilde arabayı kokluyor, etrafına salya akıtıyordu. Gazel ise huzursuzca ikide bir camdan dışarı bakıyordu. Hazırlanması çok uzun sürmemişti, gerçi yanına ne kadar çok şey alsa da içi rahat etmeyecekti. Bir bavula elbiselerini doldurmuştu, sırt çantasına ise en sevdiği bir iki elbisesini ve en lüzumlu gördüğü şeyleri koymuştu. Sanki bir hafta için değil de uzun süre kalmak için gidiyordu.
Saatine baktı, neredeyse on olmuştu. Safir alışveriş yapmalıyım deyip çıkmış, ancak biraz önce, elinde bir yığın poşetle dönmüştü. Şimdi Gazel, arabada onun evden çıkmasını bekliyordu. ‘’Eh’’ dedi Tomodachi’ye ‘’O kadar da endişelenmemeliyiz, rahatına o kadar düşkün ki asla konforsuz bir evde kalmaz’’
10 dakika sonra Safir gelmiş ve hareket etmişlerdi. Bu arda Gazel, eli köpeğinin boynunda uyukluyordu. Bir ara hayvanın nefesini yüzünde hissedip gözlerini açtığında şehirden çoktan çıkmış olduklarını gördü. Bir ara tekrar gözlerini açtığında tarlalar gördü, sonrakinde seyrek ağaçlar. Bir defa mola verdiler ve benzin aldılar. Gazel en son uyandığında da artık toprak yolda ilerliyorlardı ve saat 4 olmuştu. Başı fena ağrıyordu, hatta köpek bile keyifsizce homurdanıyordu. Sonra her yer aniden yeşile kesti, her yerde ağaçlar vardı ve sonra kocaman bir ormanın kenarında durdular. ‘’Hadi, geldik’’ diye şakıdı Safir, onun enerjisine kıskanarak baktı Gazel ve o da arabadan indi. Safir kendi bavulunu alınca Gazel de kendininkileri aldı. Nerede olduklarını sormak için yanıp tutuşuyordu, ama inatçı bir öfkeyle sustu. Safirin peşinden ormana daldı, küçük bir patikada yürüyorlardı şimdi. Gazelin her adımında yerden toz kalkıyor ve beyaz pantolonunu kirletiyordu. Gazel yolun sıklıkla kullanıldığını düşündü, her halde yakınlarda bir köy alan vardı. Tomodachiyse neşeyle etrafında zıplıyor, ağaçlara havlıyordu. Gazel onu kaybetmek korkusuyla ‘’Buraya gel Tomo’’ diye bağırdı.
Ağaçların bazıları hayli yaşlı olmalıydı, çünkü gövdeleri çok kalındı. Gazel isimlerini merak etti. Gerçi hiç anlamazdı ağaçlardan falan. Ama sık sık birkaç çam ağacıyla da karşılaşıyorlardı. Dar toprak yol haricinde tüm zemin yabani otlarla kaplıydı ve her yerde kırılmış dallar budaklar vardı. Gazel pek çok kuşun sesini duyabiliyor, ama onları göremiyordu.
Kısa süre sonra önlerine geniş bir açıklık ve iki katlı ahşap bir ev çıktı. O kadar da kötü sayılmazdı, belli ki çok eskiydi ama bakımlı ve tamir edilmiş görünüyordu.
Safir anahtarla kapıyı açtı, bavullarını hemen oracığa bıraktılar ve tekrar geri döndüler. Safir bir yığın poşeti Gazelin eline tutuşturup ‘’Sen bunları götür’’ dedi. ‘’Ben arabayı bırakıp geleceğim’’
Gazel poşetleri de bavulların yanına bırakıp merak ve tereddütle eve girdi. Neyse ki her şey yerli yerinde ve gayet iyi görünüyordu. Ama sonra sadece iki odada lamba olduğunu ve onarlında yanmadığını fark etti. Sular da akmıyordu. Sonra telefonuna baktı ‘’Harika’’ tısladı, ‘’Çekmiyor.’’
Birkaç kere zıpladı ama hemen sonra evin sallandığını zannedip undan vazgeçti. Kısa süre sonra gelen Safir damacanayla su ve bir de piknik tüpü getirmişti. Gazel iğneleyici bir şekilde sulara bakarak ‘’Onlarla mı banyo yapacağız’’ dedi. Ama Safir aldırmazca ‘’Hallederiz’’diye cevapladı. Gazel evin içinde onu takip ederek ‘’Elektrik yo9k burada’’ dedi. Safir bu sefer ‘’Biliyorum’’ dedi. ‘’Yeterince mum aldım, sonra ışıldağı da getirdim lazım 0olur diye el fenerimiz de var.’’
‘’Ne yapacağız burada?’’ diye tısladı bu defa da Gazel. Safir onu baştan sona süzdü ve ‘’Temiz hava alacağız, kafayı dinleyeceğiz’’ dedi. ‘’Sen de odana çıksan iyi olur’’ dedi. ‘’Ben önceden temizlik yaptım, ama bir elden geçirsen iyi olur, eşyalarını da yerleştir’’ ‘’Köpeği de eve al, dışarısı onun için pek güvenli olmayabilir.’’
Gazelin odası tam anlamıyla tam takır kuru bakırdı. Pencerelerde perde yoktu, yerde eski bir kilim vardı. Bir iki de eski dolap. Bir köşede de karyolası duruyordu. Bavulları hışımla yere attı kız. Sonra da toz almak için bir bez aradı.
Odayı temizlemeyi bitirdiğinde hava karamaya başlamıştı. Gazel burnuna gelen kokulardan Safirin yemek pişirdiğini anladı ve o zaman aklına sabahtan beri hiçbir şey yemediği geldi. Sıkıntıyla pencereden orman baktı. Ağaçların tepesi turuncu bir ışıkla parlıyordu.
Biraz sonra oda iyice karanlık olmaya başladığında Safir Gazeli çağırdı. Köhne mutfakta ufak bir masayı yemek masası olarak hazırlamıştı. En az on tane de mum yakmıştı. Gazel sert sandalyeye otururken masadaki yemeklere baktı. Türlü pişirmişti Safir, sonra salata, yoğurt vardı.
Yemek çok sessiz geçti, Gazel bunun tam bir işkence olduğunu düşünüyordu. Okul varken Safiri çok daha z görüyordu, konuşmak zorunda değildi onunla, yemekleri de ayrı yiyorlardı. Ama şimdi hiç de öyle değildi, sürekli Safirin yakınlarındaydı ama ikisi de ağızlarını açıp bir çift laf etmiyorlardı.
‘’Konuşmayı unutacağım’’ diye düşündü Gazel, tam o sırada Safir ‘’Yarın seni erken kaldırırım’’ dedi. ‘’Yürüyüş yaparız, sonra da kahvaltı ederiz, sonra yine ormanda gezebiliriz, fotoğraf makinesini getirdim. Belki akşam mangal yaparız. Yakınlarda bir göl var, sonraki günlerde oraya gidebiliriz istersen’’
‘’Tamam, iyi olur’’ dedi Gazel kibarca, bazen kendini kötü biri gibi hissediyordu. ‘’Sonuçta o yaşlı bir kadın’’ diye düşündü. ‘’Ne kadar garip ve soğuk olsa da’’
Yemekten sonar Tomodachi’yi boş bir odaya kapattı Gazel ve yemeğini verdi. Safir erkenden yatmıştı ve kendisinin de yapacak bir şeyi yoktu, eline birkaç mum alıp odasına çıktı. Yatağına tiksintiyle baktı. Gerçi temiz görünüyordu, ama Gazel o yatakta daha önce kimin uyuduğunu bilemezdi. Yine de rahatsızca yatağın üzerine uzandı. Öylece tavan bakarken aslında bu evin kime ait olduğunu ve ne kadar güvenli olduğunu düşündü. Uykusu vardı ama üşüyordu. Üstelik sebepsizce korkuyordu. Doğrulup el yordamıyla sırt çantasını buldu ve telefonunu çıkardı. Telefonun ışığında dikkatlice battaniyeyi kaldırıp altını kontrol etti, sonra yatağın içine girdi. Şimdi oda zifiri karanlıktı ve hala üşüyordu. Yine el yordamıyla sırt çantasından annesiyle babasının hastanede çekilmiş fotoğrafını çıkardı, kucağına bastırdı. Bir ara dalar gibi olmuştu, sonra kocaman bir hayvan yatağa zıpladı ve hemen Gazelin yanına uzandı’’ Tomodachi’’ diye fısıldadı kız ‘’Nasıl geldin buraya’’
Ama şimdi yatak daha sıcaktı ve Gazel kendini güvende hissediyordu. Gerçi köpeğinin şimdiye kadar hiç kimseye ciddi ciddi havladığını görmemişti.
İkinci defa uyandığında aradan en az üç dört saat geçmiş gibi hissediyordu. Odayı ay ışığı doldurmuştu ve hiç de karanlık değildi artık. Tomodachi yere atlamıştı ve Gazeli uyandıran buydu. Artık uyuyamayacağını düşünüp yataktan çıktı o da. Ama sonra hemen hareketsiz kaldı. Biri merdivenlerden iniyordu, ‘’Safir’’ diye düşündü. Tomodachi girerken odanın kapısı açmıştı ve kapı hala açıktı. Gazel ise Safirin kendisini uyanık görmesini istemiyordu ama belli ki yaşlı kadın aralık kapıyı fark etmedi. Zaten Gazel hiçbir ışık görmemişti. Belli ki Safir ne mum yakmıştı ne de fener. Onun mutfağa gittiğini düşündü Gazel, ama sonra bir kapının açılıp kapandığını duydu. Bu mutfak kapısı değildi, çünkü mutfak kapısından inanılmaz gıcırtılar geliyordu.
Hemen pencereye koştu Gazel ve evden çıkmış olan Safiri gördü. Merdivenleri inerken yakmadığı el fenerini yakmıştı ve siyah bir mont giymişti. Hızlı adımlarla ağaçların arasına girip kayboldu. ‘’Ne yapıyor bu aptal’’ diye mırıldandı Gazel ve Safirin peşinden gitmeyi düşündü. Ama sonra vazgeçti, onun nereye gittiğini bilmiyordu ve belli ki kadının bir niyeti vardı.
Tomodachinin başını okşadı kız, köpek keyifle kuyruk sallıyordu. Sonar Gazel kendi kendine ‘’Ama tehlikeli olabilir’’ diye fısıldadı. Sonra da üşüdüğünü fark edip hırkasını giydi, odada volta atmaya başladı. Ama bundan çabuk sıkılıp yatağına oturdu ve çantasından çıkardığı bir kitabı –Anna Karanina – mum ışığında okumaya çalıştı. Fakat kafasını bir türlü kitaba veremiyordu. Birkaç defa pencereden dışarı baktı, odada volta attı, boş dolapları inceledi. Mutfağa inip bir şeyler tıkıştırdı.
Ve neredeyse iki saat sonra evin kapısın açıldığını duydu. Hemen mumu söndürdü, yatağın içine girip uyuyor gibi gözlerini kapattı. Birkaç dakika sonra Safirin merdivenlerden çıktığını ve feci şekilde nefes nefese olduğunu duydu. Yatağında iyice büzüldü. Ama Safir ona bakmaya gelmedi.
Gazel Safirin onu erkenden uyandıracağını düşünüyordu. Ama kadın onu çok daha geç bir vakitte, nerdeyse öğleye doğru kahvaltı için çağırdı ve kahvaltıda sabah uyuyup kaldığını söyledi, yürüyüşe kahvaltıdan sonra çıkarlardı. Gazel onun çok solgun göründüğünü fark etmekte gecikmedi, gözleri de şiş ve kızarıktı. Uyuyamamış ya da ağlamış gibi. Gazel onun dün geceki yürüyüşte yorulduğunu düşündü, ama elbette Safirin sadece yürüyüş için gece yarısı dışarıya çıktığını sanacak kadar da saf değildi. Bir ara Safire bir şeyler söylemeyi düşündü, ona direk sormaya cesareti yoktu. Ama örneğin kapı sesi falan duyduğunu da söyleyebilirdi. Ve Safir gerçekten de masumca bir şeyler yapmışsa ne yaptığını söylerdi. Sonra bundan da vazgeçti Gazel. ‘’Niye umurumda olsun ki’’ diye geçirdi aklından.
Ve kahvaltı boyunca Safir hakkında ne kadar az şey bildiğini düşündü durdu. Safirin akrabalarını hiç tanımıyordu, tanımak da isterdi aslında, çünkü onlar Gazelin de akrabalarıydılar. Hayatta ‘’aile’’ diyebileceği tek kişi Safir olmasaydı kendini daha güvende hissederdi. Sonra Safirin arkadaşlarını da tanımıyordu ve onu komşularla sohbet ederken görmemişti hiç. Ya da Safir tekrar bir evlilik yapmış mıydı? Yapmışsa o eşine ne olmuştu? Ya da neden tekrar bir çocuğu olmamıştı?
Safir sürekli yorgun olduğundan şikâyet edince Gazel ormanda Tomodachiyle yürüyüşe çıktı. Ve bu işten çok zevk aldığını far etti, her önüne çıkan ağacın, otun, çiçeğin ya da taşın fotoğrafını çekiyordu. Bira ara ormanda kaybolduğunu sandı ama sonra yolu tekrar buldu. Akşam doğru ahşap eve döndükten sonra da evi incelemekle vakit geçirdi. Çatı katında birbirinin üstüne göçmüş eski dolaplar vardı. İçlerinde ise eski yazıyla yazılmış kâğıtlar. Daha sonra evin her odasının fotoğrafını çekti Gazel, en azından Safirin yanında olmadığına seviniyordu.
Bu sefer akşam yemeğini daha geç yediler. Gazel o çok rahatsız edici sessizliği bozmak için tüm gün boyunca yaptıklarını anlattı. Safir de yarın daha uzağa gideceklerini tepeye doğru tırmanacaklarını söyledi.
Safir erkenden yatmıştı ve Gazelin de uykusu vardı. Ama Safirin yine gece dışarı çıkıp çıkmayacağını da çok merak ediyordu. Uyumamaya karar vererek yatağına uzandı, Tomodachinin yine geleceğini umuyordu ama köpek gelmedi. Bu sefer odadan çıkamamış olmalıydı.
Gazel ne zaman uyuduğunu bilmiyordu, ama arada sırada dışarıda esen rüzgârın sesini duyuyordu. Sonar birilerinin konuştuğunu duydu ya da öyle zannetti. Ama kısa süre sonra kopan gürültü tamamen gerçekti.
arigato gozaimasu küçük-melek
....Efsanevi Sihirli Şovalyeler...
...Hikaru Shidou... ...Umi Ryuuzaki... ...Fuu Hououji ....
Burası Cephiro... İnanan kalp Cephiro'da güç olur...
pek yorum yapan olmamış ya neden kimse okumuyor
işte üçüncü bölümm
Üçüncü Bölüm
Hazel
Gazel korkuyla sıçradı, hala bağırışlar vardı. Ama kız daha seslere tam olarak odaklanamadan içeriye iri bir hayvan şekli daldı, Tomodachiydi bu. Gazel onu hiç böyle görmemişti. Tüyleri kabarmıştı, dişlerinin neredeyse hepsi meydandaydı, çok korkmuş ve öfkeli görünüyordu. Yatağın etrafında koşturup gürültüyle havladı.
‘’Ne?’’ dedi Gazel, korkuyla, ‘’Ne?’’ ve hemen yataktan inip el fenerini yaktı. Şimdi odadaki her şey çok daha netti. O sırada gürültülü ve acınası bir ses duydu Gazel, Safirdi bu, ağlıyor olmalıydı. ‘’Lütfen’’ diyordu, ‘’Beni dinle Hazal, görmen gereken biri var ve beni dinle-‘’ Ama bir adamın bağırması onun sözünü kesti: ‘’Kes sesini, ihtiyar cadı’’ dedi kaba, hırıltılı erkek sesi ‘’Bize kitabın ve kalemin yerini söyle’’ Ardından şiddetli bir çarpma sesi duyuldu ve Safir çığlık attı.
‘’Hayır’’ dedi Gazel, kalbi hızla çarpıyordu. Ve giderek daha çok korkuyordu. Yine de kapıya doğru koştu, merdivenleri gürültüyle indi, el fenerini sımsıkı tutuyordu. Buna rağmen merdivenlerin dibindeki adamı görmemişti. Son hızla ona çarptı, fener elinden fırladı ve Gazel sadece bir an mutfakta birilerinin olduğunu görebildi.
Ondan sonra çarptığı adam, artık her kimse, Gazeli kollarından sıkıca yakaladı. Kız şimdi çığlık çığlığa bağırıyordu. Çaresizce, ardı ardına tekmeler atıyordu. Sonra onu tutsak alan kişi ‘’Kes şunu!!’’ diye bağırdı, ‘’Aptal’’ Bu biraz önce duyduğu adam değildi, daha genç olmalıydı. O sırada gürültülü bir havlama geldi ve genç adam Gazeli serbest bıraktı. Kız fırsattan istifade mutfağa yöneldi, ama daha bir adım atamadan dondu kaldı. Üç kişi vardı mutfakta. Tek bir mumun aydınlattığı üç kişi. Yerde yatıp inleyen Safir; iri, uzun boylu, çok esmer bir adam ve Safire kararsızlıkla, belirgin bir öfke, ama yine de belli bir acımayla bakan, en önemlisi Gazele çok benzeyen bir kız.
Ama daha Gazel bir şey yapamadan ve kızı da Gazeli göremeden genç adam tekrar ortaya çıktı. Gazel karanlıkta onun yüzünü tam seçemiyordu, ama belli ki o da çok öfkeliydi. Gazeli tekrar kavradı ve daha önce Gazelin Tomodachiyi kapattığı odaya sert bir şekilde fırlattı. Hızla yere çarptı Gazel ve yüksek sesle inledi. Başı dönüyordu ve etraf her zamankinden karanlıktı. Bağırmak istedi ama sesi çıkmadı, yine çığlıklar duyuluyordu, sonra bayıldı.
Kendine geldiğinde aradan 10-15 dakika geçmiş olmalıydı. Hemen yerinden fırladı ve mutfaktaki o kızın gitmemiş olmasını çılgıncasına diledi. Odanın kapısının kiltlei olacağını sanıyordu, ama değildi. Karanlıkta öylece etrafına baktı. Hiçbir hareket yoktu. Sonra yağına bir şey çarptı, el feneri.
Ve feneri yaktığında etrafta kimse olmadığını gördü. Merdivenlerin ilk basamağında büzülen Safir hariç. Turkuaz pijaması kana bulanmıştı ve dehşet içinde Gazele bakıyordu. Gazel onu hiç böyle acınası bir şekilde görmemişti. Sonar aklına yine mutfaktaki kız geldi, ama o daha ağzını açmadan Safir ‘’Kardeşindi’’ dedi. ‘’O gördüğün’’
Dehşetle irkildi kız, şimdi canavarca bir içgüdüyle bu zavallı, yaşlı kadına zarar vermek istiyordu. Hırıltıyla ‘’V e sen onu biliyordun’’ dedi.
Safir Gazeli daha da dehşet içinde bırakarak başını aşağı yukarı salladı. Artık Safire ne olacağı hiç umrunda değildi Gazelin. Ya da bir şeyler sormak için vakti yoktu. Dışarı çıkmak için arkasını döndü. Ama o sırada Safir ‘’Bekle’’ dedi, ‘’Al şunu’’ Ve kucağında sımsıkı bastırdığı çantayı, Gazelin sırt çantasını ona uzattı. Şaşırdı Gazel. Ama çantayı aldı. Safir bu sefer ‘’Tepeye doğru git’’ diye fısıldadı.
Kız ormanın içinde çılgınca koşuyor, bir yandan da hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Birkaç defa düştü ve ormandaki her ağaç korkunç birere canavar gibiydi.
Ne kadar koştuğunu bilmiyordu Gazel, neyi takip ettiğini de. Tek istediği Hazeli bulmaktı, ama onun nereye gittiğini bilmiyordu. Karmakarışık düşünceler, paramparça görüntüler zihnini alt üst etmişti. Ne yapacağını, nereye gideceğini hiç bilmiyor, sadece Safirin dediği gibi tepeye doğru gidiyordu. Ve Safir o eski evde can çekişiyordu. Gazel ise ona yardım etmeyi hiç düşünmemişti bile. Yarasına bile bakmamıştı. Bacakları daha fazla koşmaya direnirken ‘’Ben kötü biri değilim’’diye düşündü, ‘’Hayır, değilim’’ Sonra gözünün önüne Hazel geldi, mum ışığının aydınlattığı kendisininkine çok benzeyen bir yüz… Ve yine çılgıncasına bir öfke benliğini ele geçirdi. ‘’Hak etti’’ diye düşündü hışımla, ‘’Bunu hak etti o’’ Sonra o adamları düşündü, biri daha yaşlı ve çok iğrenç sesliydi. Diğeri de hiç kibar sayılmazdı. Neler oluyordu, onlar kimdi. Safirden ne istiyorlardı? Peki, Hazel neden onlarla birlikteydi? Hazelle Safirin ne ilgisi vardı?
Şimdi ormandan çıkmıştı Gazel, kesik kesik soluyarak otların üzerine çöktü. Ve aklına gelen bir fikirle çantasını karıştırdı. Ama hayır, cep telefonu hala çekmiyordu. Öfkeyle fırlatıp attı onu. Ve biraz sonra kalkıp tekrar yürümeye başladı. Tepeye tırmanırken giderek daha çok zorlanıyordu. Sonunda bir kayanın gölgesine oturdu. Tekrar hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. ‘’Anne’’ diye fısıldadı, ‘’Nerdesin anne? Yardım et, ne olur…’’
Ve kendine yıllar gibi gelen dakikalar boyunca orada oturdu. Neden sonra kesik kesik bir havlama duydu. Ve sevinçle bağırdı, ‘’Tomodachi, buradayım!’’
Topallayarak ama hızla geldi köpek. Sıkıca sarıldı Gazel ona ve sabaha kadar öylece kaldılar.
Gazeli uyandıran kendisine yaklaşan adamın ayak sesleri değil, Tomo’nun korkunç hırıltısıydı. İrkildi ve kayaya iyice yaslandı. Dün geceki kalın sesli adamdı bu ve en az dün geceki kadar korkutucuydu. Adam şaşkınlık ve merakla, Gazel ise korku ve öfkeyle baktı. Gerçekten uzun ve kaslıydı adam. Sarımsı kahverengi saçları ve sakalı bakımsızdı, lacivert bir gömlek ve yırtık kot pantolon giymişti. Otuz yaşının başlarında görünüyordu.
Adam o gürültülü sesiyle ‘’Kimsin sen kızım?’’ dedi, o zaman ayağa kalktı Gazel, o da yüksek sesle ‘’Hazel’’ dedi, ‘’Onu arıyorum, kardeşiyim’’
Adam tereddütle bakıyordu, sanki o kadar güçlü görünen Gazelmiş gibi ‘’Hazal’’ diye değiştirdi Gazelin lafını, ‘’Ona çok benziyorsun.’’
‘’Evet’’ dedi Gazel daha da cesaretlenerek ‘’İkiziyim’’
‘’Gel bakalım’’ dedi adam.
Kısa süre yürüdüklerinde iyi gizlenmiş bir mağara çıktı karşılarına, önce Gazel girdi, sonra Tomodachi, sonra da adam. Aşağıya doğru inen dar aşınmış merdivenler vardı. Bir süre ard arda aşağıya indiler. Ve en sonunda merdivenler bitti. Şimdi geniş taştan oyulmuş bir oda vardı karşılarında. Ve Gazele çok benzeyen bir kız öylece dikilmiş onarla bakıyordu. Gazelle göz göze geldiler ve öylece birbirlerine baktılar. Gazel usulca ‘’Kardeşim’’ diye fısıldadı ve aniden birbirlerine sarıldılar.
Hazelin boyu ve kilosu Gazelle neredeyse aynıydı, gözleri de aynı renkti ama saçları daha kısa ve kahverengiydi. İki tane kocaman halkalı küpe takmıştı ve gümüş rengi bir saç bandı vardı başında. Lacivert bit kapüşonlu ceket ve beyaz pantolon giymişti. Tırnakları da beyaz bir ojeyle boyalıydı.
Dakikalar sonra bir köşeye oturduklarında Gazel ‘’Ölmediğini biliyordum’’ dedi, ‘’Yaşadığını umuyordum hep, ama karşıma böyle çıkacağın asla aklıma gelmezdi.’’ Dedi.
Hazel onun elini sımsıkı tutuyordu. ‘’Ben hepinizin öldüğünü sanıyordum’’ dedi, ‘’O yaşlı cadı senin, annemin ve babamın o depremde öldüğünü söyledi, resimlerinize bakıp dururdum hep, şu an neler hissettiğimi bilemezsin…’’ Çılgıncasına başını salladı. ‘’Allah’ım, inanamıyorum, kardeşim yanımda… Anlat hadi, nasıl buldun beni, hem de burada, her şeyi anlat, hepsini bilmek istiyorum’’
Ve Gazel anlatmaya başladı, Hazelin depremde kaybolduğunu, sonra kendisinin anneannesiyle yaşadığını, babasın İngiltere’ye gidip dönmeyişini, sonra anneannesinin ölümünü ve Safirin ortaya çıkışını, dün gece olanları… Onu essizce dinledi Hazel, usulca ‘’Bir anneannemin olduğundan hiç haberim yoktu’’ dedi. ‘’Benim de Safirden’’ dedi Gazel.
Sonra Hazel anlatmaya başladı ‘’Senin, babamın ve anneannemin yaşadığınızda hiç haberim yoktu’’ dedi. ‘’Tek yakınım babaannem sanıyordum. 8–9 ay öncesine kadar. Ona öyle bağlıydım ki, bilemezsin. Ve onu öyle seviyordum ki. Beni istediği gibi yetiştirdi. Gerçekleri eninde sonunda öğreneceğimi bilemezdi tabi.’’ Bu cümlenin sonunda durdu ve Gazele bakıp ‘’Gazel, o normal değil’’ dedi. ‘’O aslında bir cadı. ‘’ Yine duraksadı ‘’Ben de öyle’’ dedi. ‘’Lütfen beni sonuna kadar dinle, yaklaşık bir sene önce Zafer ve Mete ortaya çıktılar. Onlar da sihirli. Safirden istedikleri bazı şeyler vardı. Safirin yani doğal olarak benim düşmanımdılar. Ama sonra gerçekleri ban onlar anlattılar. Safirin sizi benden resmen sakladığını, sizin öldüğünüzü söyleyip beni kandırdığını anlattılar’’ Burada yine durdu, sesi titriyordu. ‘’Ne hissettiğimi bilemezsin, yıllarca ailem öldü sanmıştım. Şimdi seni kendim de bulabilirdim belki ama babam, o İngiltere’de bir akıl hastanesinde Gazel, kimseyi tanımıyor.’’
İrkildi Gazel ‘’Bilmiyordum’’ dedi yavaşça. Hazel devam etti ’’Mete’’ dedi ‘’O bir simyacı, ya da kimyacı diyebilirsin. Ama işini büyüyle birleştirerek yapıyor ve babamı iyileştirebileceğini söylüyor. İşte gerçekleri öğrendiğimden beri tek amacım buydu. Babamı iyileştirip Türkiye’ye getirtmek, sonra seni bulmak. Babamı iyileştirip getirmeyi Mete ve Zafer yapacaklardı, sonra seni bulacaktım. Ama tabi Met ev Zafer Safirden iki şey istiyorlardı. Kalem ve kitap. Onların ne olduğunu daha sonra sana açıklarım. Ve ben Safiri terk ettim. Mete ve Zaferle birlikte kalem ve kitabı aramaya başladım. Safirin onarlı nerede sakladığını tahmin etmeye çalıştık. Ama tabi ki Safirin her saklama yerine de giremiyoruz. Sonra defalarca Safire geldim, ama onarlı ban vermedi. Sonunda olanlar bunlar işte…’’
Gazel kardeşine baktı, sonar ‘’Safir’ dedi, ‘’Ona yardım etmeliyiz yine de…’’ ‘’Hayır’’ dedi Hazel, ‘’Çoktan ölmüş olmalı, zaten bunu hak ediyordu. Onun için üzülme Gazel, sen onu sen onu asla tanımadın. Hiç gerçek bir büyücü görmedin değil mi? Göreceksin… O tam bir cadıdır, çok da güçlü… Ama sadece kötülük yapmasını bildi… Böyle öleceğini kendisi de biliyordu… O hiç de masum değil… Kendisi de tam bir katil…’’
Gazel şaşırarak bakıyordu Hazel’e… Bu kadarını asla bekleyemezdi. Büyüden bahsediyordu ve Gazelin aklı almıyordu bunu. Sonra Hazel nasıl oluyor da kendini büyüten kadını böyle soğukkanlılıkla, rahatça ölüme terk ediyordu. Sonra babasını hatırladı. Bir akıl hastanesinde… Ve onu iyileştirmenin bir yolu vardı demek… Doktorların yapamadığını o simyacı yapabilecek miydi?
İkizine bakıp ‘’Hazel’’ dedi, ama kız onun devam etmesini beklemeden ‘’Hazel’’ diye düzeltti. ‘’Hayır’’ dedi Gazel, ‘’Hazel, anneannem de babam da Hazel derdi. Bir fotoğrafın arkasında da Hazel yazıyor.’’
Hazel öfkeyle başını salladı, ‘’Adımı bile değiştirmiş, ne diyordun?’’
‘’Kalem ve kitap’’ dedi, ‘’Nedir onlar?’’
‘’İki sihirli nesne’’ dedi Hazel, ‘’Kitap gerçekten bir kitap, içinde tam olarak ne yazdığını bilmiyorum. Çok güçlü büyüler belki. Bazı söylentilere göre de o kitaptan geçmişimizi ya da geleceğimizi okuyabiliyoruz. Y a da kitaba yazdığımız her şey gerçek oluyor. Bu da abartı tabi. Kalem ise bir tür asa. Çok güçlü bir asa tabi ki. Ama neden ona kalem dendiğini bilmiyorum.. İkisini de hiç görmedim. Ama ikisinin de Safirde olduğuna eminiz. O kadar çok şey biriktirdi ki. Onunki tam bir takıntıydı. Onları ele geçirmek için pek çok cadının ve büyücünün canını yaktı.’’
‘’Peki, Safir ölürse tamamen kaybolmazlar mı?’’ dedi Gazel. ‘’Aslında biz de bundan korkuyoruz’’ dedi kardeşi, ‘’Ama yaşadığı müddetçe de bize asla onarlı vermeyecekti. Onun gizli birkaç mekânı daha var. Ama oralara sadece kendisi girebiliyordu. Biz neyi denesek giremedik. Ama şimdi o öldü ve ben varisi olarak rahatça girebilirim sanıyorum. Çünkü hepsi bana aslında bize kaldı, bize aitler.’’
Kısa süreli bir sessizlik oldu. Gazel dikkatle etrafına baktı. Adının Zafer olduğunu anladığı adam Gazel ve Hazel konuşmaya başlayınca mağaradan çıkmıştı. Gazel huzursuzca ‘’Peki o adamlar’ dedi. ‘’Ne kadar güvenirliler?’’
Şimdi Hazel de tereddüt etmiş gibiydi. Ama konuştuğunda sesi gayet kendinden emin çıkıyordu. ‘’Bize zarar vermezler, zaten veremezler’’ dedi. ‘’Kendimi de seni de koruyabilirim, yıllarca Safirle yaşadım ben. Hem onarla ihtiyacımız var. Babamı İngiltere’den getirmek ve iyileştirmek için. Reşit olana kadar İngiltere’ye gidemeyiz, tabi kaçak falan gitmekten bahsetmiyorsan. Reşit olmamıza da bir sene var. Sonra babamın iyileşmesi var. Onu tedavi ettirebiliriz ama düşün Mete onu bir anda eski haline getirecek. Biz ise belki yıllarca tedavi tireceğiz ve belki asla tam olarak eski haline dönemeyecek.’’
Gazel düşünceli bir şekilde ‘’O adamalardan biri’ dedi, ‘’Sanırım Mete, bini az daha boğuyordu. ‘’
Hazel şefkatle ‘’İnan senden hiç haberimiz yoktu’’ dedi. ‘’Aylardır her yerde kalem ve kitabı arıyoruz. Bu arada sadece birkaç defa Safirle evde görüştüm. O zamanlarda da senin varlığına dair en ufak bir iz yoktu. Diğer görüşmelerimiz hep dışarıda oldu zaten. Safir buraya geldikten sonra da göremedik seni. Biz gelip mağaraya yerleştik. Ve babaannem gelip bizi buldu. Konuşmak istediğini söyleyip duruyordu. Ondan kalem ve kitabı getirmesini istedik ama yine reddetti. Çok kötü kavga ettik. Sonrasını biliyorsun.’’
Bu arada ayak sesleri duydular, gelen Zafer ve Meteydi. Mete Zaferden biraz daha kısaydı ve kaslı değildi. Siyah gür saçlıydı. 21-22 yaşında olmalıydı. Lacivert bir eşofman takımı giymişti. Hazel sanki sıradan bir toplantıymış gibi onarlı tanıştırıp açıklama yaparken Gazel mağarayı inceledi. Geniş bir oda gibiydi. Bir köşede üç beş battaniye vardı. Bir köşede de tabaklar ve bir piknik tüpü. Yere de eski kilimler yazılmıştı.
Kahvaltı yaparlarken ‘’Yarın gidiyoruz’’ diye müjde vardı Hazel Gazele. Ama yarını beklemeliyiz, çünkü neler olup neler bitiyor öğrenmeli. İnsanlar Safiri bunca seni aramaya başlayacaklardır.’’
işte üçüncü bölümm
Üçüncü Bölüm
Hazel
Gazel korkuyla sıçradı, hala bağırışlar vardı. Ama kız daha seslere tam olarak odaklanamadan içeriye iri bir hayvan şekli daldı, Tomodachiydi bu. Gazel onu hiç böyle görmemişti. Tüyleri kabarmıştı, dişlerinin neredeyse hepsi meydandaydı, çok korkmuş ve öfkeli görünüyordu. Yatağın etrafında koşturup gürültüyle havladı.
‘’Ne?’’ dedi Gazel, korkuyla, ‘’Ne?’’ ve hemen yataktan inip el fenerini yaktı. Şimdi odadaki her şey çok daha netti. O sırada gürültülü ve acınası bir ses duydu Gazel, Safirdi bu, ağlıyor olmalıydı. ‘’Lütfen’’ diyordu, ‘’Beni dinle Hazal, görmen gereken biri var ve beni dinle-‘’ Ama bir adamın bağırması onun sözünü kesti: ‘’Kes sesini, ihtiyar cadı’’ dedi kaba, hırıltılı erkek sesi ‘’Bize kitabın ve kalemin yerini söyle’’ Ardından şiddetli bir çarpma sesi duyuldu ve Safir çığlık attı.
‘’Hayır’’ dedi Gazel, kalbi hızla çarpıyordu. Ve giderek daha çok korkuyordu. Yine de kapıya doğru koştu, merdivenleri gürültüyle indi, el fenerini sımsıkı tutuyordu. Buna rağmen merdivenlerin dibindeki adamı görmemişti. Son hızla ona çarptı, fener elinden fırladı ve Gazel sadece bir an mutfakta birilerinin olduğunu görebildi.
Ondan sonra çarptığı adam, artık her kimse, Gazeli kollarından sıkıca yakaladı. Kız şimdi çığlık çığlığa bağırıyordu. Çaresizce, ardı ardına tekmeler atıyordu. Sonra onu tutsak alan kişi ‘’Kes şunu!!’’ diye bağırdı, ‘’Aptal’’ Bu biraz önce duyduğu adam değildi, daha genç olmalıydı. O sırada gürültülü bir havlama geldi ve genç adam Gazeli serbest bıraktı. Kız fırsattan istifade mutfağa yöneldi, ama daha bir adım atamadan dondu kaldı. Üç kişi vardı mutfakta. Tek bir mumun aydınlattığı üç kişi. Yerde yatıp inleyen Safir; iri, uzun boylu, çok esmer bir adam ve Safire kararsızlıkla, belirgin bir öfke, ama yine de belli bir acımayla bakan, en önemlisi Gazele çok benzeyen bir kız.
Ama daha Gazel bir şey yapamadan ve kızı da Gazeli göremeden genç adam tekrar ortaya çıktı. Gazel karanlıkta onun yüzünü tam seçemiyordu, ama belli ki o da çok öfkeliydi. Gazeli tekrar kavradı ve daha önce Gazelin Tomodachiyi kapattığı odaya sert bir şekilde fırlattı. Hızla yere çarptı Gazel ve yüksek sesle inledi. Başı dönüyordu ve etraf her zamankinden karanlıktı. Bağırmak istedi ama sesi çıkmadı, yine çığlıklar duyuluyordu, sonra bayıldı.
Kendine geldiğinde aradan 10-15 dakika geçmiş olmalıydı. Hemen yerinden fırladı ve mutfaktaki o kızın gitmemiş olmasını çılgıncasına diledi. Odanın kapısının kiltlei olacağını sanıyordu, ama değildi. Karanlıkta öylece etrafına baktı. Hiçbir hareket yoktu. Sonra yağına bir şey çarptı, el feneri.
Ve feneri yaktığında etrafta kimse olmadığını gördü. Merdivenlerin ilk basamağında büzülen Safir hariç. Turkuaz pijaması kana bulanmıştı ve dehşet içinde Gazele bakıyordu. Gazel onu hiç böyle acınası bir şekilde görmemişti. Sonar aklına yine mutfaktaki kız geldi, ama o daha ağzını açmadan Safir ‘’Kardeşindi’’ dedi. ‘’O gördüğün’’
Dehşetle irkildi kız, şimdi canavarca bir içgüdüyle bu zavallı, yaşlı kadına zarar vermek istiyordu. Hırıltıyla ‘’V e sen onu biliyordun’’ dedi.
Safir Gazeli daha da dehşet içinde bırakarak başını aşağı yukarı salladı. Artık Safire ne olacağı hiç umrunda değildi Gazelin. Ya da bir şeyler sormak için vakti yoktu. Dışarı çıkmak için arkasını döndü. Ama o sırada Safir ‘’Bekle’’ dedi, ‘’Al şunu’’ Ve kucağında sımsıkı bastırdığı çantayı, Gazelin sırt çantasını ona uzattı. Şaşırdı Gazel. Ama çantayı aldı. Safir bu sefer ‘’Tepeye doğru git’’ diye fısıldadı.
Kız ormanın içinde çılgınca koşuyor, bir yandan da hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Birkaç defa düştü ve ormandaki her ağaç korkunç birere canavar gibiydi.
Ne kadar koştuğunu bilmiyordu Gazel, neyi takip ettiğini de. Tek istediği Hazeli bulmaktı, ama onun nereye gittiğini bilmiyordu. Karmakarışık düşünceler, paramparça görüntüler zihnini alt üst etmişti. Ne yapacağını, nereye gideceğini hiç bilmiyor, sadece Safirin dediği gibi tepeye doğru gidiyordu. Ve Safir o eski evde can çekişiyordu. Gazel ise ona yardım etmeyi hiç düşünmemişti bile. Yarasına bile bakmamıştı. Bacakları daha fazla koşmaya direnirken ‘’Ben kötü biri değilim’’diye düşündü, ‘’Hayır, değilim’’ Sonra gözünün önüne Hazel geldi, mum ışığının aydınlattığı kendisininkine çok benzeyen bir yüz… Ve yine çılgıncasına bir öfke benliğini ele geçirdi. ‘’Hak etti’’ diye düşündü hışımla, ‘’Bunu hak etti o’’ Sonra o adamları düşündü, biri daha yaşlı ve çok iğrenç sesliydi. Diğeri de hiç kibar sayılmazdı. Neler oluyordu, onlar kimdi. Safirden ne istiyorlardı? Peki, Hazel neden onlarla birlikteydi? Hazelle Safirin ne ilgisi vardı?
Şimdi ormandan çıkmıştı Gazel, kesik kesik soluyarak otların üzerine çöktü. Ve aklına gelen bir fikirle çantasını karıştırdı. Ama hayır, cep telefonu hala çekmiyordu. Öfkeyle fırlatıp attı onu. Ve biraz sonra kalkıp tekrar yürümeye başladı. Tepeye tırmanırken giderek daha çok zorlanıyordu. Sonunda bir kayanın gölgesine oturdu. Tekrar hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. ‘’Anne’’ diye fısıldadı, ‘’Nerdesin anne? Yardım et, ne olur…’’
Ve kendine yıllar gibi gelen dakikalar boyunca orada oturdu. Neden sonra kesik kesik bir havlama duydu. Ve sevinçle bağırdı, ‘’Tomodachi, buradayım!’’
Topallayarak ama hızla geldi köpek. Sıkıca sarıldı Gazel ona ve sabaha kadar öylece kaldılar.
Gazeli uyandıran kendisine yaklaşan adamın ayak sesleri değil, Tomo’nun korkunç hırıltısıydı. İrkildi ve kayaya iyice yaslandı. Dün geceki kalın sesli adamdı bu ve en az dün geceki kadar korkutucuydu. Adam şaşkınlık ve merakla, Gazel ise korku ve öfkeyle baktı. Gerçekten uzun ve kaslıydı adam. Sarımsı kahverengi saçları ve sakalı bakımsızdı, lacivert bir gömlek ve yırtık kot pantolon giymişti. Otuz yaşının başlarında görünüyordu.
Adam o gürültülü sesiyle ‘’Kimsin sen kızım?’’ dedi, o zaman ayağa kalktı Gazel, o da yüksek sesle ‘’Hazel’’ dedi, ‘’Onu arıyorum, kardeşiyim’’
Adam tereddütle bakıyordu, sanki o kadar güçlü görünen Gazelmiş gibi ‘’Hazal’’ diye değiştirdi Gazelin lafını, ‘’Ona çok benziyorsun.’’
‘’Evet’’ dedi Gazel daha da cesaretlenerek ‘’İkiziyim’’
‘’Gel bakalım’’ dedi adam.
Kısa süre yürüdüklerinde iyi gizlenmiş bir mağara çıktı karşılarına, önce Gazel girdi, sonra Tomodachi, sonra da adam. Aşağıya doğru inen dar aşınmış merdivenler vardı. Bir süre ard arda aşağıya indiler. Ve en sonunda merdivenler bitti. Şimdi geniş taştan oyulmuş bir oda vardı karşılarında. Ve Gazele çok benzeyen bir kız öylece dikilmiş onarla bakıyordu. Gazelle göz göze geldiler ve öylece birbirlerine baktılar. Gazel usulca ‘’Kardeşim’’ diye fısıldadı ve aniden birbirlerine sarıldılar.
Hazelin boyu ve kilosu Gazelle neredeyse aynıydı, gözleri de aynı renkti ama saçları daha kısa ve kahverengiydi. İki tane kocaman halkalı küpe takmıştı ve gümüş rengi bir saç bandı vardı başında. Lacivert bit kapüşonlu ceket ve beyaz pantolon giymişti. Tırnakları da beyaz bir ojeyle boyalıydı.
Dakikalar sonra bir köşeye oturduklarında Gazel ‘’Ölmediğini biliyordum’’ dedi, ‘’Yaşadığını umuyordum hep, ama karşıma böyle çıkacağın asla aklıma gelmezdi.’’ Dedi.
Hazel onun elini sımsıkı tutuyordu. ‘’Ben hepinizin öldüğünü sanıyordum’’ dedi, ‘’O yaşlı cadı senin, annemin ve babamın o depremde öldüğünü söyledi, resimlerinize bakıp dururdum hep, şu an neler hissettiğimi bilemezsin…’’ Çılgıncasına başını salladı. ‘’Allah’ım, inanamıyorum, kardeşim yanımda… Anlat hadi, nasıl buldun beni, hem de burada, her şeyi anlat, hepsini bilmek istiyorum’’
Ve Gazel anlatmaya başladı, Hazelin depremde kaybolduğunu, sonra kendisinin anneannesiyle yaşadığını, babasın İngiltere’ye gidip dönmeyişini, sonra anneannesinin ölümünü ve Safirin ortaya çıkışını, dün gece olanları… Onu essizce dinledi Hazel, usulca ‘’Bir anneannemin olduğundan hiç haberim yoktu’’ dedi. ‘’Benim de Safirden’’ dedi Gazel.
Sonra Hazel anlatmaya başladı ‘’Senin, babamın ve anneannemin yaşadığınızda hiç haberim yoktu’’ dedi. ‘’Tek yakınım babaannem sanıyordum. 8–9 ay öncesine kadar. Ona öyle bağlıydım ki, bilemezsin. Ve onu öyle seviyordum ki. Beni istediği gibi yetiştirdi. Gerçekleri eninde sonunda öğreneceğimi bilemezdi tabi.’’ Bu cümlenin sonunda durdu ve Gazele bakıp ‘’Gazel, o normal değil’’ dedi. ‘’O aslında bir cadı. ‘’ Yine duraksadı ‘’Ben de öyle’’ dedi. ‘’Lütfen beni sonuna kadar dinle, yaklaşık bir sene önce Zafer ve Mete ortaya çıktılar. Onlar da sihirli. Safirden istedikleri bazı şeyler vardı. Safirin yani doğal olarak benim düşmanımdılar. Ama sonra gerçekleri ban onlar anlattılar. Safirin sizi benden resmen sakladığını, sizin öldüğünüzü söyleyip beni kandırdığını anlattılar’’ Burada yine durdu, sesi titriyordu. ‘’Ne hissettiğimi bilemezsin, yıllarca ailem öldü sanmıştım. Şimdi seni kendim de bulabilirdim belki ama babam, o İngiltere’de bir akıl hastanesinde Gazel, kimseyi tanımıyor.’’
İrkildi Gazel ‘’Bilmiyordum’’ dedi yavaşça. Hazel devam etti ’’Mete’’ dedi ‘’O bir simyacı, ya da kimyacı diyebilirsin. Ama işini büyüyle birleştirerek yapıyor ve babamı iyileştirebileceğini söylüyor. İşte gerçekleri öğrendiğimden beri tek amacım buydu. Babamı iyileştirip Türkiye’ye getirtmek, sonra seni bulmak. Babamı iyileştirip getirmeyi Mete ve Zafer yapacaklardı, sonra seni bulacaktım. Ama tabi Met ev Zafer Safirden iki şey istiyorlardı. Kalem ve kitap. Onların ne olduğunu daha sonra sana açıklarım. Ve ben Safiri terk ettim. Mete ve Zaferle birlikte kalem ve kitabı aramaya başladım. Safirin onarlı nerede sakladığını tahmin etmeye çalıştık. Ama tabi ki Safirin her saklama yerine de giremiyoruz. Sonra defalarca Safire geldim, ama onarlı ban vermedi. Sonunda olanlar bunlar işte…’’
Gazel kardeşine baktı, sonar ‘’Safir’ dedi, ‘’Ona yardım etmeliyiz yine de…’’ ‘’Hayır’’ dedi Hazel, ‘’Çoktan ölmüş olmalı, zaten bunu hak ediyordu. Onun için üzülme Gazel, sen onu sen onu asla tanımadın. Hiç gerçek bir büyücü görmedin değil mi? Göreceksin… O tam bir cadıdır, çok da güçlü… Ama sadece kötülük yapmasını bildi… Böyle öleceğini kendisi de biliyordu… O hiç de masum değil… Kendisi de tam bir katil…’’
Gazel şaşırarak bakıyordu Hazel’e… Bu kadarını asla bekleyemezdi. Büyüden bahsediyordu ve Gazelin aklı almıyordu bunu. Sonra Hazel nasıl oluyor da kendini büyüten kadını böyle soğukkanlılıkla, rahatça ölüme terk ediyordu. Sonra babasını hatırladı. Bir akıl hastanesinde… Ve onu iyileştirmenin bir yolu vardı demek… Doktorların yapamadığını o simyacı yapabilecek miydi?
İkizine bakıp ‘’Hazel’’ dedi, ama kız onun devam etmesini beklemeden ‘’Hazel’’ diye düzeltti. ‘’Hayır’’ dedi Gazel, ‘’Hazel, anneannem de babam da Hazel derdi. Bir fotoğrafın arkasında da Hazel yazıyor.’’
Hazel öfkeyle başını salladı, ‘’Adımı bile değiştirmiş, ne diyordun?’’
‘’Kalem ve kitap’’ dedi, ‘’Nedir onlar?’’
‘’İki sihirli nesne’’ dedi Hazel, ‘’Kitap gerçekten bir kitap, içinde tam olarak ne yazdığını bilmiyorum. Çok güçlü büyüler belki. Bazı söylentilere göre de o kitaptan geçmişimizi ya da geleceğimizi okuyabiliyoruz. Y a da kitaba yazdığımız her şey gerçek oluyor. Bu da abartı tabi. Kalem ise bir tür asa. Çok güçlü bir asa tabi ki. Ama neden ona kalem dendiğini bilmiyorum.. İkisini de hiç görmedim. Ama ikisinin de Safirde olduğuna eminiz. O kadar çok şey biriktirdi ki. Onunki tam bir takıntıydı. Onları ele geçirmek için pek çok cadının ve büyücünün canını yaktı.’’
‘’Peki, Safir ölürse tamamen kaybolmazlar mı?’’ dedi Gazel. ‘’Aslında biz de bundan korkuyoruz’’ dedi kardeşi, ‘’Ama yaşadığı müddetçe de bize asla onarlı vermeyecekti. Onun gizli birkaç mekânı daha var. Ama oralara sadece kendisi girebiliyordu. Biz neyi denesek giremedik. Ama şimdi o öldü ve ben varisi olarak rahatça girebilirim sanıyorum. Çünkü hepsi bana aslında bize kaldı, bize aitler.’’
Kısa süreli bir sessizlik oldu. Gazel dikkatle etrafına baktı. Adının Zafer olduğunu anladığı adam Gazel ve Hazel konuşmaya başlayınca mağaradan çıkmıştı. Gazel huzursuzca ‘’Peki o adamlar’ dedi. ‘’Ne kadar güvenirliler?’’
Şimdi Hazel de tereddüt etmiş gibiydi. Ama konuştuğunda sesi gayet kendinden emin çıkıyordu. ‘’Bize zarar vermezler, zaten veremezler’’ dedi. ‘’Kendimi de seni de koruyabilirim, yıllarca Safirle yaşadım ben. Hem onarla ihtiyacımız var. Babamı İngiltere’den getirmek ve iyileştirmek için. Reşit olana kadar İngiltere’ye gidemeyiz, tabi kaçak falan gitmekten bahsetmiyorsan. Reşit olmamıza da bir sene var. Sonra babamın iyileşmesi var. Onu tedavi ettirebiliriz ama düşün Mete onu bir anda eski haline getirecek. Biz ise belki yıllarca tedavi tireceğiz ve belki asla tam olarak eski haline dönemeyecek.’’
Gazel düşünceli bir şekilde ‘’O adamalardan biri’ dedi, ‘’Sanırım Mete, bini az daha boğuyordu. ‘’
Hazel şefkatle ‘’İnan senden hiç haberimiz yoktu’’ dedi. ‘’Aylardır her yerde kalem ve kitabı arıyoruz. Bu arada sadece birkaç defa Safirle evde görüştüm. O zamanlarda da senin varlığına dair en ufak bir iz yoktu. Diğer görüşmelerimiz hep dışarıda oldu zaten. Safir buraya geldikten sonra da göremedik seni. Biz gelip mağaraya yerleştik. Ve babaannem gelip bizi buldu. Konuşmak istediğini söyleyip duruyordu. Ondan kalem ve kitabı getirmesini istedik ama yine reddetti. Çok kötü kavga ettik. Sonrasını biliyorsun.’’
Bu arada ayak sesleri duydular, gelen Zafer ve Meteydi. Mete Zaferden biraz daha kısaydı ve kaslı değildi. Siyah gür saçlıydı. 21-22 yaşında olmalıydı. Lacivert bir eşofman takımı giymişti. Hazel sanki sıradan bir toplantıymış gibi onarlı tanıştırıp açıklama yaparken Gazel mağarayı inceledi. Geniş bir oda gibiydi. Bir köşede üç beş battaniye vardı. Bir köşede de tabaklar ve bir piknik tüpü. Yere de eski kilimler yazılmıştı.
Kahvaltı yaparlarken ‘’Yarın gidiyoruz’’ diye müjde vardı Hazel Gazele. Ama yarını beklemeliyiz, çünkü neler olup neler bitiyor öğrenmeli. İnsanlar Safiri bunca seni aramaya başlayacaklardır.’’
arigato gozaimasu küçük-melek
....Efsanevi Sihirli Şovalyeler...
...Hikaru Shidou... ...Umi Ryuuzaki... ...Fuu Hououji ....
Burası Cephiro... İnanan kalp Cephiro'da güç olur...
yeni iki bölümü okudum. gerçekten çok ilginçleşti. nedense ben hazele güvenemedim. Gazel hemen güvenmese iyi eder. bölümlerin çok güzel olmuş. yüksek lisans mülakatım olduğu için iki günüdür siteye giremiyordum. bu yüzden yorumum geç kaldı
O
kadar güzel unutmuştun ki beni, Hatırlatmaya kıyamadım...
teşekkürler sun
kadar güzel unutmuştun ki beni, Hatırlatmaya kıyamadım...
teşekkürler sun
Spoiler:
yorum yaa nie başka yorum yookk ben yine de devamını getireyimm
Dördüncü Bölüm
Mektup
Ertesi sabah Mete köye gitti. Geldiğinde Safirin ölüsünü ormanda dolaşan çocukların bulduğunu söyledi. Polis her yerde katili ve Gazeli arıyordu. Üstelik işin içine Hazelin adı da karışmıştı. Polis Safirin daha önce diğer torunuyla yaşadığını öğrenmişti ama şimdi nerelerdeydi bu Hazel?
Gazelin duyduğu rahatsızlık ise bu haberlerden sonra daha da arttı. ‘’Ölmeden önce en son ben gördüm onu’’ diye düşündü, ‘’Ne olursa olsun yardım etmeliydim. Eğer ben bu kadar bencilce Hazelin peşinden koşmasaydım hâlâ yaşıyor olacaktı. Nasılsa Hazeli eninde sonunda bulurdum. Zavallı. Kalmamı istemedi bile. Kalmayacağımı biliyordu çünkü… Kim bilir ne kadar acı çekti ölürken. Kanlar içindeydi zaten. Acaba nasıl yaraladılar onu? Kim yaptı peki, Hazel mi?’’ Ama Gazel bu soruyu sormaya cesaret edemedi, zaten Hazel yanına gelmiş ‘’Hadi, gidiyoruz’’ diyordu. ‘’birkaç gün tatil yapacağız, Zaferin işleriyle ilgilenmesi gerek ve biz de onun bir dairesinde kalacağız.’’
‘’Tamam’’ diye mırıldandı Gazel.
Ve Hazel Gazelin şaşkın bakışları altında bir parmağını mağaranın duvarında aşağı yukarı gezdirdi. Hemen ardından parmağının dokunduğu yerden ışık fışkırdı ve parıl parıl parlayan bir yarık açıldı. Önce Zafer daldı içine, sonra Tomodachiyi sürükleyen Gazel, sonra da diğerleri. Önce her yerde ışık gördü Gazel, her şey ışık kesmişti, sonra kendini iyi döşenmiş bir dairenin oturma odasında buldu.
Anatalya’nın merkezinde çok güzel bir apartman dairesindeydiler. Hazel dairenin Zafere ait olduğunu söylemişti. Gazel pencereden şehri izlerken Hazel yemek hazırladı. Sessizce yene bir yemekten sonra Zafer evden çıkıp iş yerine gitti. Mete de çok yorgun olduğunu söyleyip odasına çekildi. Gazel ve Hazel bir süre çene çaldılar. Dönüp dolaşıp aynı şeyleri konuşuyorlar Ama bir türlü bıkmıyorlardı. İkisi de çocukluklarını anılarını anlattılar. Sonra Hazel ‘’Safirleyken hiç anormal bir şeyler görmedin değil mi?’’ diye sordu. Başını çevirip ona baktı Gazel ‘’ Ne gibi?’’ ‘’Bilmem’’ dedi Hazel, ‘’Büyü yaptığını, ya da ne bileyim belki de kalem ve kitap gözünün önündeydi. Yani hiç mi şüphelenmedin ondan?’’
Başını iki yana salladı Gazel, ‘’Garip biri olduğunu düşündüm hep… Ama bir cadı olması falan… Hala aklım almıyor ki… Hiç, hiç böyle bir şey düşünmedim…’’
Hayal kırıklığıyla bakıyordu Hazel, üzgün bir şekilde ‘’Bu umduğumdan uzun sürdü’’ dedi. Sonra dikkatle etrafına baktı, odanın kapısının kaplı olduğuna emin olunca ‘’Aslında kalem ve kitabı onlara vermek istemiyorum’’ dedi. ‘’Ama söz verdim ve tabi babam daha önemli’’
Kardeşine baktı Gazel, karamsar bir şekilde ‘’Babam iyileşti diyelim’’ dedi, ‘’Ben ya da sen nasıl ortaya çıkacağız, bize nerede olduğumuzu soracaklar, bana Safirin ölümünü soracaklar. Belki de onu benim öldürdüğümü düşünecekler…’’
‘’Ayyy!’’ diye yanında sıçradı Hazel. Sonra Gazele ‘’Hadi ama yapma ‘’ dedi.’’Çok ayrıntı düşünüyorsun, önce bir şu işten sıyrılalım, babam iyileşsin… Sonrası kolay… Yeni bir hayta başlayacağız, belki de yurt dışında. Bunun için gereken her şey elimizde. Biz ortaya çıkamasak bile Safirin tüm mal varlığı babama kalır. Ya da boş ver onarlı, sen daha onun diğer hazinelerini görmedin hiç… Hiçbir şey görmedin Gazel, doğru dürüst bir büyü bile görmedin…’’
Gazel ‘’Onun parasını istemiyorum’’ dedi, sesi titriyordu.
Hazel dikkatle kardeşine baktı ‘’Yapma ama ‘’ dedi, ‘’Lütfen’’ ‘’Onun için üzülüyorsan üzülme. Bizim hayatımızı mahveden o. Şimdi yine ona ait olan leylerle düzelteceğiz hayatımızı. Gazel seni yeni buldum, tekrar kaybetmek de istemiyorum. Doğru düzgün bir aile istiyorum artık. Çok bir şey değil’’
Ve iki kardeş birbirlerine sarıldılar. Sonara Gazel ‘’Onlar hakkında ne biliyorsun?’’ dedi. ‘’Mete ve Zafer hakkında’’
‘’Çok fazla şey değil’’ dedi Hazel, ‘’Zafer zengin bir iş adamı, ailesiyle tanıştım. Pek iyi biri değil. Ama nüfuzlu, kalemi çok istiyor. Anlayacağın tek derdi daha fazla güç. Zaten pek iyi bir büyücü değil. Ama karlı güvenirli de. Babamı o hastaneden çıkarıp buraya getirtecek olan o. Rahat bir hayata alışmış ama Safirin peşindeyken en ağır işleri de hep o yaptı. Safiri takip etmek çok zor oldu. Bazen bir bozkırın ortasında ortadan kayboluveriyordu. Meteyse pek konuşken biri değil. Hayatı hakkında çok az şey biliyorum. Yetenekli bir büyücü ve kimyager. Bu ile başlamadan önce üniversitede okuyormuş. Devam etmeyi planlıyor. Onun istediği şey kitap, sanırım kitapta bilimsel bir şeyler olduğunu düşünüyor. Bilim ve büyüyü birleştirmek istiyor. Anladığım kadarıyla da gerçekten yetenekli. Babamızı iyileştirecek güçlü, sihirli bir ilaç hazırlayabileceğini söylüyor.’’
Zafer akşam yemeğine de gelmedi. Mete, Hazel ve Gazel beraber yediler. Mete ve Hazel sürekli kitabı ve kalemi konuşuyorlardı. Gazel ise onları duymamaya çalışıyor, nedense bu konuşmalardan rahatsız oluyordu. Tomodachi ayağının dibine uzanmış, Gazelin paçalarını çekiştiriyordu.
Mete ve Hazel televizyon izlerlerken banyoya girdi Gazel. Soğuk suyu açtı ve altında öylece durdu. Çok üşüyüp ürperdiği halde suyun altından çekilmedi. Sanki bu şekilde son birkaç günün yorgunluğunu atabilecekti. Suyun her şeyi temizlemesini diledi. Keşke bu olabilseydi. Kafasından bir türlü çıkmayan kanlar içindeki Safir, bir hastane odasındaki zavallı babası, Gazeli hayal kırıklığına uğratan Hazel, hala güvenemediği bir büyü, kalem kitap saçmalığı… Keşke su hepsini alıp götürebilseydi…
Hazelin sözlerini hatırladı birden… Safir konusunda ne kadar acımasız konuşuyordu. Oysa Hazeli büyüten Safirdi. Acaba Safir gerçekten de Hazelin söylediği kadar acımasız mıydı? Eğer öyleyse Hazeli de kendisi gibi yetiştirmiş demekti. Ama yine de Hazeli sevmiş olmalıydı. Ne demişti Hazel, Safir çok güçlü bir cadıydı. Zafer de Mete de onu kolayca öldüremezlerdi. Ama belli ki Safir Hazel yanarlında olduğu için onların kendisine zarar vermeyeceğini düşünmüştü. Torununa güvenmiş olmalıydı. Gazel hep televizyonlarda gördüğü haberleri hatırladı. Paraları, bilezikleri için vahşice katledilen yaşlı, savunmasız kadınlar. Safirin durumu bundan ne kadar farklıydı ki…
Şampuan kokusunu iyice içine çekti Gazel, sonra içinde derin bir sızıyla ‘’Hazel de parası için babaannesini öldüren, bu cinayette başkalarıyla iş birliği yapan kötü torunlar gibi mi?’’ diye düşündü.
İçinde, karın boşluğunun oralarda bir yerlerde çok keskin bir acı hissediyordu. Yakıcı bir vicdan azabı. ‘’Ben de en az onlar kadar suçluyum’’ diye geçirdi içinden, ‘’Ona yardım etmedim. Hazel Safirin ondan ailesini çaldığını düşünüyordu. Belli ki Safir Hazelin hep özlemini çektiği o ailenin yerini asla dolduramamıştı. Ve Hazel o aileye sahip olmak için kendisini büyüten kadının ölümüne göz yumdu. Benim için de çok farklı değil. Ben de kardeşimi görünce o kadar hırslandım ki, onu tekrar kaybetmemek için aylardır her ihtiyacımı karşılayan kadını öylece bıraktım. Allah’ım, ne kadar nankörmüşüm ben böyle.’’
‘’Peki, şimdi ne olacak?’’ diye fısıldadı Gazel, artık o kadar soğuk gelmeyen su ağzın girdi. ‘’Hayatım alt üst oldu. Okulum, arkadaşlarım… Hepsini kaybettim… Umarım o kalem ve kitabı, her neyse bulurlar, yoksa her şey daha kötü olacak…’’
Duştan çıkıp sırt çantasından aldığı mor, çizgili tişörtünü ve dar paçalı kot pantolonunu giyerken sırt çantasını ona Safirin verdiği aklına geldi Gazel’in. Bu çok garipti. Sırt çantası yukarda, Gazelin odasındaydı. Safir yaralandıktan ve herkes gittikten sonra çıkıp almış olmalıydı çantayı… Ama neden? Gazel dikkatle çantanın her yerine baktı, neden vernişti ki? Gazelin ihtiyacı olacağını düşünmüştü herhalde. Hayır, çok saçma. Ölmek üzereyken Gazelin üstünü değiştirmek isteyeceğini düşünmüş olamazdı. Çantada o kadar önemli hiçbir eşya yoktu.
Gazel banyodan çıktığında salonda sadece Tomodachi vardı ve ışıklar kapalıydı. Mete de Hazel de uyumaya gitmişlerdi anlaşılan. Köpeğini okşadı Gazel. Herhalde şimdi Gazele en yakın olan, Gazeli en iyi anlayan oydu. Televizyonda bir müzik kanalı açtı Gazel, sonra da şarkının sesi gitmesin diye odanın kapısını kapattı.
Hazelle konuşmayı o kadar çok istiyordu ki. Aklından geçenleri ona anlatmayı. Hazel defalarca Safiri kötülese, onun en kötü yönlerini ortaya serse razıydı. Belki böylece vicdnaı biraz rahatlardı. Ama Hazelle konuşamıyordu. Onun ne tepki vereceğinden emin dğildi. Onu kırmak da istemiyordu. Ne diyecekti kız kardeşine ’’Katilsin sen!’’ mi diyecekti. Hayır, Hazeli de kaybetmek istemiyordu.
O sırada odanın kapısı açıldı ve Mete’nin başı uzandı, Gazeli gördüğüne şaşırmış gibi oldu bir an, sonra içeriye girdi ve ‘’Zafer geldi sanmıştım’’ dedi.
‘’Hayır’’ dedi Gazel, ‘’Daha gelmedi sanırım’’
Mete şimdi bir koltuğa oturmuş, dikkatle televizyondaki klibe bakıyordu.
‘’Müziğin sesine uyanmadın değil mi?’’ dedi Gazel.
‘’Yo, hayır’’ dedi Mete. ‘’Uyuyamamıştım zaten’’
Gazel pat diye ‘’Kitabı anlatır mısın bana ?’’ dedi. Oysa bu soruyu sormayı hiç planlamamıştı. Mete de şaşkın görünüyordu. Gazel ‘’Hazel pek bir açıklama yapmadı’’ dedi, ‘’İçeriğini pek bilmediğini söyledi. Merak ediyorum.’’
‘’Hmmm’’ dedi Mete. Televizyonu ışığı yüzüne vuruyordu. ‘’Aslında ben de kesin olarak bilmiyorum. Ama içinde çeşitli ilaçların, iksirlerin tarifleri olduğunu sanıyorum’’ Tereddütte kalmış gibiydi, sonra ‘’Ve bazı, nasıl desem, lanetli hastalıkların…’’
‘’Anlamadım’’ dedi Gazel, ‘’Ne tür hastalıklar?’’
Mete düşünüyormuş gibiydi. Kısa süre sessiz kaldı. Sonra usulca ‘’Bizim lanetli dediğimiz kişiler vardır. ‘’ dedi. ‘’Sana anlatması biraz zor. Mesela kurt adamlar, ama bu basit bir örnek. Yılın belli dönemlerinde ya da kriz anlarında çeşitli yaratıklara dönüşen insanlara deriz biz lanetli diye. Çok tehlikelidirler. Yani sen onlardan hiç biriyle karşılaşmamayı dile. Ama zaten çok yaşamazlar, çoğu 3–4 krizden sonra ölüyor. Vücutları bu değişime dayanamıyor’’
Gazel ürpermiş bir halde baktı ona, sonra anladım manasında başını salladı.
‘’Neyse’’ dedi Mete, ‘’Ben yatsam iyi olur’’
Anlaşılan o da bu sohbetten rahatsız olmuştu.
Mete çıktıktan sonra rahatsızca yerinde kıpırdandı Gazel, o sırada sırt çantasını yere düşürdü. Alırken çantanın açık olan gözünden gümüş bir zincir sallanıyordu. Zinciri asıldı ve kocaman bir madalyon eline düştü. Çok uzun bir zinciri olan, gümüş bir madalyondu bu. Gerçekten güzeldi. Parlıyordu ve üzerinde çok hoş işlemeler, desenler vardı. Safir onu doğum gününde Gazele hediye etmiş, Gazel de pek umursamadan çantasına atmıştı. Ama sonra orada olduğunu unutmuş ve çantayı kullanırken de hiç fark etmemişti. Zaten madalyon hiç de boyna takılacak bir takı değildi. En azından Gazel takmazdı. Çünkü zinciri çok uzundu ve madalyon da Gazelin avucundan daha büyüktü. Gazel daha önce madalyonu açmaya çalışmış ama açamamıştı. Şimdi de açamayacağını düşünüyordu, ama madalyon açıldı. En ilginci de içinde sıkıştırılmış, katlanmış bir kâğıt vardı. Dikkatle aldı Gazel kâğıdı ve açtı. Kalbi çok hızlı atıyordu. Okumaya başladı.
‘’ Sevgili torunum Gazel,
Bu mektubu sana yazıyorum, ama hiç eline geçmeyebilir de. Yani iler benim planladığım gibi giderse bu yazdıklarımı asla okumayacaksın. Ama eğer bunarlı okuyorsan bil ki ben sana kolay kolay ulaşamayacağım bir yerlerdeyim…
Mektubu yazıyorum, çünkü eğer benim planlamadığım şeyler olursa vicdanım rahat olsun istiyorum. Bu kâğıt benim kalbim Gazel ve kalbim ne zaman ne zaman isterse sana o zaman açılacak, içindekileri sana o zaman dökecek.
Sana iyi bir babaanne olamadığımı biliyorum. Benden hiç hoşlanmadığının da farkındayım. Açıkçası ben de senden hoşlanmıyorum, çünkü varlığın ban acı veriyor sevgili torunum. Bana en çok sevdiğim, ama ne yazık ki şuan ban düşman olan kişiyi hatırlatıyorsun. Ve ayrıca babanı hatırlatıyorsun. Her bakışınla benim zavallı anneliğimi yüzüme vuruyorsun. Ve her seferinde zaten çok acıyan annelik duygularım daha çok sancıyor. Benim kötğü bir anne olduğumu düşündüğünden eminim. Haklısın da. Ama ben sadece kötü bir anne değil, kötü bir insanım da, sonum nasıl olur bilmiyorum.
Yine de Gazel, benim çok fazla tercih şansım olmadı. Ben ülkenim doğusunda soğuk bir köyde doğdum Gazel. Oralarda çok kar olur. Çocukluğumu, annemi babamı öyle pek hatırlamıyorum. Çünkü hiç biri pek öyle ahım şahım değildi. 14 yaşında evlendim ben. Kocam 30 yaşında falandı. Yine de iyi biriydi herhalde. Öyle sıradan bir insandı işte. Beni köyümden çok uzaklara, bir şehre götürdü. Ve ben mutluydum Gazel, gerçekten mutluydum. Sen şimdi kocanı seviyor muydun diye sorarsın, seviyorum derim ben de. Aynı evde yaşadığın, sana bakan, iyi davranan birini ne kadar severse o kadar seviyorum. Ama kocam gibi sevmiyordum onu herhalde. Yine de bir oğlumuz oldu. Ben o zaman 20 yaşında falan ancak vardım. Sonra kocam öldü, bir inşaatın tepesinden kafa üstü çakıldı. Ben hala 14 yaşındaki kadar saf ve cahildim. Kucağımdaki çocukla kalakalmıştım. Ve çaresiz oğlumu bir cami avlusuna bıraktım. O bıraktığım bebek ilerde senin baban oldu Gazel.
Köyüme geri dönmeye karar vermiştim ama çok korkuyordum, nasıl karşılayacaklardı beni. Yine de bindim otobüse. Yanımda 25 yaşlarında bir adam oturuyordu. Adı Kayra. Laf lafı açtı ve ben herhalde gerçekten saf olmasam ona tüm hayatımı anlatmazdım. Benimle gel dedi Kayra bana ve ben hiç sorgulamadan onun peşinden gittim. Evlendik. Ve şimdi ben onu gerçekten kocam gibi seviyordum.
Kayranın annesi de babası da çok yaşlıydı.. Onlarda kabullendiler beni. Hayata yeniden başlamış gibiydim. Ama en önemlisi Gazel Kayra da ailesi de sihirliydi. Bunu sana bir mektupla açıklayamam. Ama Kayra bir büyücüydü ve bunu ban ada öğretti.
Onunla hayatımın en mutlu yıllarımı yaşadım diyebilirim. Ayrıca gerçekten çok güçlü bir cadı olmuştum. Kayrayla beraber seyahat ediyor, Dünyayı dolaşıyorduk. Bu arada da yeni cadı ve büyücüklerle tanışıyor, evimizde düzenlediğimiz toplantılara onarlı davet ediyorduk. Ama asıl amacımız dünyanın dört bir yanındaki tılsımları toplamaktı. Tılsımlar sihirli eşyalardır diyebilirim sana. Ama gerçekten güçlü ve inanılmazdırlar. Ve yüzyıllardır cadı ve büyücülerin peşine koştuğu nesnelerdir bunalar. Zaman ilerledikçe daha çok tılsım ele geçiriyorduk. Bazen bulduğumuz tılsımların sahipleri oluyordu. Tılsımları satın almayı teklif ediyorduk. Tabi bazen birkaç can yakmış olabiliriz. Çoğu tılsımı kolayca veriyordu bize. Çünkü tılsımı kullanamıyorlardı Gazel. Bir tılsımı kullanmak ona hakim olmayı gerektirir çünkü. Sizin de en az tılsım kadar güçlü olmanız gereklidir.
V e sonra Gazel, Kayra kansere yakalandı. Hep onun iyi olacağını düşündüm, ama Kayra öldü Gazel. Tam bir boşluğa düşmüştüm, delirecek gibiydim, her gece sabaha kadar ağlıyordum. Ama sonra Kayranın yarım bıraktığı işleri devam ettirmeye karar verdim. Ama Kayranın ölümünden sonra çok değişmiştim, çok acımasız ve hırslıydım. Kısa sürede çok fazla tılsım ele geçirdim, sanki tüm tılsımları toplarsam Kayra bana geri dönecekti.
Bu arada oğlumu, yani babanı da bulmuştum Gazel. Evlenmişti, iki tane kızı vardı. Kendimi onun hayatına girebilecek kadar cesur hissetmiyordum ama sizsi uzaktan uzağa izliyordum. Aslında bunu ölmeden önce Kayra istemişti. O gittikten sonra ne kadar yalnız kalacağımı biliyordu ve bunu engellemek istedi.
Sonra bir gün korkunç bir deprem oldu Gazel. Annenin öldüğü deprem, o gün sen çok ateşlenmişsin, baban seni doktora götürmüş. Bu yüzden sen ve baban belki de ölümden kurtuldunuz. Ben evinizin enkazına geldiğimde her yer karma karışıktı. Ağlayan, koşan insanlar, yaralılar… Annenin ölüsünü ve kucağındaki Hazalı ben buldum. Bebek, yeni ikizin hala yaşıyordu. Onu ve yerde rasgele bulduğum bazı resimleri alıp kaçtım. Uzak bir şehre gittim.
Bana bunu ne hakla yaptığımı, sorma, çünkü bunu açıklayamam. Sen zaten anneni kaybetmiştin. Senden kardeşini de ben çaldım. Bana ne kadar kızsan, ne söylesen haklısın. Ama ben çok zavallı bir kadındım Gazel. Kardeşinin benim için ne anlam ifade ettiğini bilemezsin. Benim için öyle değerliydi ki, tekrar anne olduğumu zannediyordum. Sadece yanımda olması bile tüm acılarımı dindirmeye yetiyordu. Ama korkuyordum da, bana ait olmadığını biliyordum. Ama onu asla kaybetmek istemiyordum. Öyle çok da kıskanıyordum ki onu, adını bile değiştirdim. Adının Hazel olduğunu biliyordum, Ama ona Hazal dedim. Ailesinin öldüğünü söyledim, sadece bana ait olmasını istedim. Hatta sahre mezarlar gösterdim ona.
Ama Gazel, en sonunda, bundan kısa süre önce Hazel yıllarca başında ağladığı mezarların boş olduğunu öğrendi. Öfkesini tahmin edemezsin, beni bıraktı gitti. Hep bundan korkmuştum, bir gün gerçeği öğreneceğinden ve beni bırakıp sana, babana döneceğinden. Bunu engellemek için de beni olabildiğince sevmesini istedim, ona gerçek bir babaanne, hatta anne olmaya çalıştım. Ama meğer onun bana duyduğu sevgi hiç tanımadığı ailesine karşı duyduğu özlem ve sevginin yanında çok acınası kalıyormuş.
Sana tılsımlardan bahsetmiştim, Gazel, ama o tılsımları isteyen tek ben değildim. Başkaları da vardı. Ama bendeki tılsımları alamayacaklarını anlayınca Hazla ulaşmışlar. Hazal da tılsımları biliyordu tabi, onu da bir cadı yetiştirmiştim çünkü. Her şeyimi bilirdi zaten, tabi o tılsımları asla benim düşmanlarıma vermez, asla yardım etmezdi onarla. Ama gerçekleri öğrenince onarlın tarafına geçti. Şimdi onlarla birlikte tılsımları arıyor. Sanırım benden intikam almak istiyor. Fakat asla bulamazlar tılsımları. Hazala ne kadar zaafım olsa da istediği iki tılsımı vermem ona. Çünkü versem de ban geri dönmeyecek. Tılsımları bulması çok zor, hatta imkânsız.
Ama ben hala Hazalı istiyorum Gazel, bana geri dönmesini istiyorum. Bunun için seni buldum, anneannenin öldüğünü öğrenmiştim ve birden eğer Hazala seni verirsem, ona ikizini verirsem yumuşayacağı geldi aklıma.
Şimdi ne olacak bilmiyorum, umarım Hazal seni görünce yumuşar, ben de son zamanlarımı iki torunumla beraber yaşarım. Ama şundan emin olmanı isterim ki bana ne olursa olsun senin güvende olmanı sağlayacağım.
Babaannen
Safir
Gazel mektubu dikkatle katladı, madalyonun içine, madalyonu da çanta koydu. Elleri titriyordu. Yüzü alev alev alevdi. Odasına gidip kendini yatağa zor attı. Sabaha kadar kâbuslar gördü. Safir ağlıyor, yardım istiyordu. Gazel de ona doğru koşuyor, ama bir türlü varamıyordu. Sonra her şey kayboldu, şimdi Safir yerde uzanmış yatıyordu, cansız, hareketsiz. Cildi saydam denecek kadar beyazdı. Ve mavi gözleri kocaman açılmıştı. Onun gözlerine bakmaktan korkuyordu Gazel. Sonra Hazel çıktı ortaya, yavaş yavaş geldi, Safirin yanında ayakta durdu. Babaanne dedi, sesi yankılanıyordu, sonra o da aniden düştü yere, Safirin yanına uzandı. Onun da gözleri kocaman açılmıştı. Çığlık attı Gazel, uyandığında ter içinde kalmıştı.
Dördüncü Bölüm
Mektup
Ertesi sabah Mete köye gitti. Geldiğinde Safirin ölüsünü ormanda dolaşan çocukların bulduğunu söyledi. Polis her yerde katili ve Gazeli arıyordu. Üstelik işin içine Hazelin adı da karışmıştı. Polis Safirin daha önce diğer torunuyla yaşadığını öğrenmişti ama şimdi nerelerdeydi bu Hazel?
Gazelin duyduğu rahatsızlık ise bu haberlerden sonra daha da arttı. ‘’Ölmeden önce en son ben gördüm onu’’ diye düşündü, ‘’Ne olursa olsun yardım etmeliydim. Eğer ben bu kadar bencilce Hazelin peşinden koşmasaydım hâlâ yaşıyor olacaktı. Nasılsa Hazeli eninde sonunda bulurdum. Zavallı. Kalmamı istemedi bile. Kalmayacağımı biliyordu çünkü… Kim bilir ne kadar acı çekti ölürken. Kanlar içindeydi zaten. Acaba nasıl yaraladılar onu? Kim yaptı peki, Hazel mi?’’ Ama Gazel bu soruyu sormaya cesaret edemedi, zaten Hazel yanına gelmiş ‘’Hadi, gidiyoruz’’ diyordu. ‘’birkaç gün tatil yapacağız, Zaferin işleriyle ilgilenmesi gerek ve biz de onun bir dairesinde kalacağız.’’
‘’Tamam’’ diye mırıldandı Gazel.
Ve Hazel Gazelin şaşkın bakışları altında bir parmağını mağaranın duvarında aşağı yukarı gezdirdi. Hemen ardından parmağının dokunduğu yerden ışık fışkırdı ve parıl parıl parlayan bir yarık açıldı. Önce Zafer daldı içine, sonra Tomodachiyi sürükleyen Gazel, sonra da diğerleri. Önce her yerde ışık gördü Gazel, her şey ışık kesmişti, sonra kendini iyi döşenmiş bir dairenin oturma odasında buldu.
Anatalya’nın merkezinde çok güzel bir apartman dairesindeydiler. Hazel dairenin Zafere ait olduğunu söylemişti. Gazel pencereden şehri izlerken Hazel yemek hazırladı. Sessizce yene bir yemekten sonra Zafer evden çıkıp iş yerine gitti. Mete de çok yorgun olduğunu söyleyip odasına çekildi. Gazel ve Hazel bir süre çene çaldılar. Dönüp dolaşıp aynı şeyleri konuşuyorlar Ama bir türlü bıkmıyorlardı. İkisi de çocukluklarını anılarını anlattılar. Sonra Hazel ‘’Safirleyken hiç anormal bir şeyler görmedin değil mi?’’ diye sordu. Başını çevirip ona baktı Gazel ‘’ Ne gibi?’’ ‘’Bilmem’’ dedi Hazel, ‘’Büyü yaptığını, ya da ne bileyim belki de kalem ve kitap gözünün önündeydi. Yani hiç mi şüphelenmedin ondan?’’
Başını iki yana salladı Gazel, ‘’Garip biri olduğunu düşündüm hep… Ama bir cadı olması falan… Hala aklım almıyor ki… Hiç, hiç böyle bir şey düşünmedim…’’
Hayal kırıklığıyla bakıyordu Hazel, üzgün bir şekilde ‘’Bu umduğumdan uzun sürdü’’ dedi. Sonra dikkatle etrafına baktı, odanın kapısının kaplı olduğuna emin olunca ‘’Aslında kalem ve kitabı onlara vermek istemiyorum’’ dedi. ‘’Ama söz verdim ve tabi babam daha önemli’’
Kardeşine baktı Gazel, karamsar bir şekilde ‘’Babam iyileşti diyelim’’ dedi, ‘’Ben ya da sen nasıl ortaya çıkacağız, bize nerede olduğumuzu soracaklar, bana Safirin ölümünü soracaklar. Belki de onu benim öldürdüğümü düşünecekler…’’
‘’Ayyy!’’ diye yanında sıçradı Hazel. Sonra Gazele ‘’Hadi ama yapma ‘’ dedi.’’Çok ayrıntı düşünüyorsun, önce bir şu işten sıyrılalım, babam iyileşsin… Sonrası kolay… Yeni bir hayta başlayacağız, belki de yurt dışında. Bunun için gereken her şey elimizde. Biz ortaya çıkamasak bile Safirin tüm mal varlığı babama kalır. Ya da boş ver onarlı, sen daha onun diğer hazinelerini görmedin hiç… Hiçbir şey görmedin Gazel, doğru dürüst bir büyü bile görmedin…’’
Gazel ‘’Onun parasını istemiyorum’’ dedi, sesi titriyordu.
Hazel dikkatle kardeşine baktı ‘’Yapma ama ‘’ dedi, ‘’Lütfen’’ ‘’Onun için üzülüyorsan üzülme. Bizim hayatımızı mahveden o. Şimdi yine ona ait olan leylerle düzelteceğiz hayatımızı. Gazel seni yeni buldum, tekrar kaybetmek de istemiyorum. Doğru düzgün bir aile istiyorum artık. Çok bir şey değil’’
Ve iki kardeş birbirlerine sarıldılar. Sonara Gazel ‘’Onlar hakkında ne biliyorsun?’’ dedi. ‘’Mete ve Zafer hakkında’’
‘’Çok fazla şey değil’’ dedi Hazel, ‘’Zafer zengin bir iş adamı, ailesiyle tanıştım. Pek iyi biri değil. Ama nüfuzlu, kalemi çok istiyor. Anlayacağın tek derdi daha fazla güç. Zaten pek iyi bir büyücü değil. Ama karlı güvenirli de. Babamı o hastaneden çıkarıp buraya getirtecek olan o. Rahat bir hayata alışmış ama Safirin peşindeyken en ağır işleri de hep o yaptı. Safiri takip etmek çok zor oldu. Bazen bir bozkırın ortasında ortadan kayboluveriyordu. Meteyse pek konuşken biri değil. Hayatı hakkında çok az şey biliyorum. Yetenekli bir büyücü ve kimyager. Bu ile başlamadan önce üniversitede okuyormuş. Devam etmeyi planlıyor. Onun istediği şey kitap, sanırım kitapta bilimsel bir şeyler olduğunu düşünüyor. Bilim ve büyüyü birleştirmek istiyor. Anladığım kadarıyla da gerçekten yetenekli. Babamızı iyileştirecek güçlü, sihirli bir ilaç hazırlayabileceğini söylüyor.’’
Zafer akşam yemeğine de gelmedi. Mete, Hazel ve Gazel beraber yediler. Mete ve Hazel sürekli kitabı ve kalemi konuşuyorlardı. Gazel ise onları duymamaya çalışıyor, nedense bu konuşmalardan rahatsız oluyordu. Tomodachi ayağının dibine uzanmış, Gazelin paçalarını çekiştiriyordu.
Mete ve Hazel televizyon izlerlerken banyoya girdi Gazel. Soğuk suyu açtı ve altında öylece durdu. Çok üşüyüp ürperdiği halde suyun altından çekilmedi. Sanki bu şekilde son birkaç günün yorgunluğunu atabilecekti. Suyun her şeyi temizlemesini diledi. Keşke bu olabilseydi. Kafasından bir türlü çıkmayan kanlar içindeki Safir, bir hastane odasındaki zavallı babası, Gazeli hayal kırıklığına uğratan Hazel, hala güvenemediği bir büyü, kalem kitap saçmalığı… Keşke su hepsini alıp götürebilseydi…
Hazelin sözlerini hatırladı birden… Safir konusunda ne kadar acımasız konuşuyordu. Oysa Hazeli büyüten Safirdi. Acaba Safir gerçekten de Hazelin söylediği kadar acımasız mıydı? Eğer öyleyse Hazeli de kendisi gibi yetiştirmiş demekti. Ama yine de Hazeli sevmiş olmalıydı. Ne demişti Hazel, Safir çok güçlü bir cadıydı. Zafer de Mete de onu kolayca öldüremezlerdi. Ama belli ki Safir Hazel yanarlında olduğu için onların kendisine zarar vermeyeceğini düşünmüştü. Torununa güvenmiş olmalıydı. Gazel hep televizyonlarda gördüğü haberleri hatırladı. Paraları, bilezikleri için vahşice katledilen yaşlı, savunmasız kadınlar. Safirin durumu bundan ne kadar farklıydı ki…
Şampuan kokusunu iyice içine çekti Gazel, sonra içinde derin bir sızıyla ‘’Hazel de parası için babaannesini öldüren, bu cinayette başkalarıyla iş birliği yapan kötü torunlar gibi mi?’’ diye düşündü.
İçinde, karın boşluğunun oralarda bir yerlerde çok keskin bir acı hissediyordu. Yakıcı bir vicdan azabı. ‘’Ben de en az onlar kadar suçluyum’’ diye geçirdi içinden, ‘’Ona yardım etmedim. Hazel Safirin ondan ailesini çaldığını düşünüyordu. Belli ki Safir Hazelin hep özlemini çektiği o ailenin yerini asla dolduramamıştı. Ve Hazel o aileye sahip olmak için kendisini büyüten kadının ölümüne göz yumdu. Benim için de çok farklı değil. Ben de kardeşimi görünce o kadar hırslandım ki, onu tekrar kaybetmemek için aylardır her ihtiyacımı karşılayan kadını öylece bıraktım. Allah’ım, ne kadar nankörmüşüm ben böyle.’’
‘’Peki, şimdi ne olacak?’’ diye fısıldadı Gazel, artık o kadar soğuk gelmeyen su ağzın girdi. ‘’Hayatım alt üst oldu. Okulum, arkadaşlarım… Hepsini kaybettim… Umarım o kalem ve kitabı, her neyse bulurlar, yoksa her şey daha kötü olacak…’’
Duştan çıkıp sırt çantasından aldığı mor, çizgili tişörtünü ve dar paçalı kot pantolonunu giyerken sırt çantasını ona Safirin verdiği aklına geldi Gazel’in. Bu çok garipti. Sırt çantası yukarda, Gazelin odasındaydı. Safir yaralandıktan ve herkes gittikten sonra çıkıp almış olmalıydı çantayı… Ama neden? Gazel dikkatle çantanın her yerine baktı, neden vernişti ki? Gazelin ihtiyacı olacağını düşünmüştü herhalde. Hayır, çok saçma. Ölmek üzereyken Gazelin üstünü değiştirmek isteyeceğini düşünmüş olamazdı. Çantada o kadar önemli hiçbir eşya yoktu.
Gazel banyodan çıktığında salonda sadece Tomodachi vardı ve ışıklar kapalıydı. Mete de Hazel de uyumaya gitmişlerdi anlaşılan. Köpeğini okşadı Gazel. Herhalde şimdi Gazele en yakın olan, Gazeli en iyi anlayan oydu. Televizyonda bir müzik kanalı açtı Gazel, sonra da şarkının sesi gitmesin diye odanın kapısını kapattı.
Hazelle konuşmayı o kadar çok istiyordu ki. Aklından geçenleri ona anlatmayı. Hazel defalarca Safiri kötülese, onun en kötü yönlerini ortaya serse razıydı. Belki böylece vicdnaı biraz rahatlardı. Ama Hazelle konuşamıyordu. Onun ne tepki vereceğinden emin dğildi. Onu kırmak da istemiyordu. Ne diyecekti kız kardeşine ’’Katilsin sen!’’ mi diyecekti. Hayır, Hazeli de kaybetmek istemiyordu.
O sırada odanın kapısı açıldı ve Mete’nin başı uzandı, Gazeli gördüğüne şaşırmış gibi oldu bir an, sonra içeriye girdi ve ‘’Zafer geldi sanmıştım’’ dedi.
‘’Hayır’’ dedi Gazel, ‘’Daha gelmedi sanırım’’
Mete şimdi bir koltuğa oturmuş, dikkatle televizyondaki klibe bakıyordu.
‘’Müziğin sesine uyanmadın değil mi?’’ dedi Gazel.
‘’Yo, hayır’’ dedi Mete. ‘’Uyuyamamıştım zaten’’
Gazel pat diye ‘’Kitabı anlatır mısın bana ?’’ dedi. Oysa bu soruyu sormayı hiç planlamamıştı. Mete de şaşkın görünüyordu. Gazel ‘’Hazel pek bir açıklama yapmadı’’ dedi, ‘’İçeriğini pek bilmediğini söyledi. Merak ediyorum.’’
‘’Hmmm’’ dedi Mete. Televizyonu ışığı yüzüne vuruyordu. ‘’Aslında ben de kesin olarak bilmiyorum. Ama içinde çeşitli ilaçların, iksirlerin tarifleri olduğunu sanıyorum’’ Tereddütte kalmış gibiydi, sonra ‘’Ve bazı, nasıl desem, lanetli hastalıkların…’’
‘’Anlamadım’’ dedi Gazel, ‘’Ne tür hastalıklar?’’
Mete düşünüyormuş gibiydi. Kısa süre sessiz kaldı. Sonra usulca ‘’Bizim lanetli dediğimiz kişiler vardır. ‘’ dedi. ‘’Sana anlatması biraz zor. Mesela kurt adamlar, ama bu basit bir örnek. Yılın belli dönemlerinde ya da kriz anlarında çeşitli yaratıklara dönüşen insanlara deriz biz lanetli diye. Çok tehlikelidirler. Yani sen onlardan hiç biriyle karşılaşmamayı dile. Ama zaten çok yaşamazlar, çoğu 3–4 krizden sonra ölüyor. Vücutları bu değişime dayanamıyor’’
Gazel ürpermiş bir halde baktı ona, sonra anladım manasında başını salladı.
‘’Neyse’’ dedi Mete, ‘’Ben yatsam iyi olur’’
Anlaşılan o da bu sohbetten rahatsız olmuştu.
Mete çıktıktan sonra rahatsızca yerinde kıpırdandı Gazel, o sırada sırt çantasını yere düşürdü. Alırken çantanın açık olan gözünden gümüş bir zincir sallanıyordu. Zinciri asıldı ve kocaman bir madalyon eline düştü. Çok uzun bir zinciri olan, gümüş bir madalyondu bu. Gerçekten güzeldi. Parlıyordu ve üzerinde çok hoş işlemeler, desenler vardı. Safir onu doğum gününde Gazele hediye etmiş, Gazel de pek umursamadan çantasına atmıştı. Ama sonra orada olduğunu unutmuş ve çantayı kullanırken de hiç fark etmemişti. Zaten madalyon hiç de boyna takılacak bir takı değildi. En azından Gazel takmazdı. Çünkü zinciri çok uzundu ve madalyon da Gazelin avucundan daha büyüktü. Gazel daha önce madalyonu açmaya çalışmış ama açamamıştı. Şimdi de açamayacağını düşünüyordu, ama madalyon açıldı. En ilginci de içinde sıkıştırılmış, katlanmış bir kâğıt vardı. Dikkatle aldı Gazel kâğıdı ve açtı. Kalbi çok hızlı atıyordu. Okumaya başladı.
‘’ Sevgili torunum Gazel,
Bu mektubu sana yazıyorum, ama hiç eline geçmeyebilir de. Yani iler benim planladığım gibi giderse bu yazdıklarımı asla okumayacaksın. Ama eğer bunarlı okuyorsan bil ki ben sana kolay kolay ulaşamayacağım bir yerlerdeyim…
Mektubu yazıyorum, çünkü eğer benim planlamadığım şeyler olursa vicdanım rahat olsun istiyorum. Bu kâğıt benim kalbim Gazel ve kalbim ne zaman ne zaman isterse sana o zaman açılacak, içindekileri sana o zaman dökecek.
Sana iyi bir babaanne olamadığımı biliyorum. Benden hiç hoşlanmadığının da farkındayım. Açıkçası ben de senden hoşlanmıyorum, çünkü varlığın ban acı veriyor sevgili torunum. Bana en çok sevdiğim, ama ne yazık ki şuan ban düşman olan kişiyi hatırlatıyorsun. Ve ayrıca babanı hatırlatıyorsun. Her bakışınla benim zavallı anneliğimi yüzüme vuruyorsun. Ve her seferinde zaten çok acıyan annelik duygularım daha çok sancıyor. Benim kötğü bir anne olduğumu düşündüğünden eminim. Haklısın da. Ama ben sadece kötü bir anne değil, kötü bir insanım da, sonum nasıl olur bilmiyorum.
Yine de Gazel, benim çok fazla tercih şansım olmadı. Ben ülkenim doğusunda soğuk bir köyde doğdum Gazel. Oralarda çok kar olur. Çocukluğumu, annemi babamı öyle pek hatırlamıyorum. Çünkü hiç biri pek öyle ahım şahım değildi. 14 yaşında evlendim ben. Kocam 30 yaşında falandı. Yine de iyi biriydi herhalde. Öyle sıradan bir insandı işte. Beni köyümden çok uzaklara, bir şehre götürdü. Ve ben mutluydum Gazel, gerçekten mutluydum. Sen şimdi kocanı seviyor muydun diye sorarsın, seviyorum derim ben de. Aynı evde yaşadığın, sana bakan, iyi davranan birini ne kadar severse o kadar seviyorum. Ama kocam gibi sevmiyordum onu herhalde. Yine de bir oğlumuz oldu. Ben o zaman 20 yaşında falan ancak vardım. Sonra kocam öldü, bir inşaatın tepesinden kafa üstü çakıldı. Ben hala 14 yaşındaki kadar saf ve cahildim. Kucağımdaki çocukla kalakalmıştım. Ve çaresiz oğlumu bir cami avlusuna bıraktım. O bıraktığım bebek ilerde senin baban oldu Gazel.
Köyüme geri dönmeye karar vermiştim ama çok korkuyordum, nasıl karşılayacaklardı beni. Yine de bindim otobüse. Yanımda 25 yaşlarında bir adam oturuyordu. Adı Kayra. Laf lafı açtı ve ben herhalde gerçekten saf olmasam ona tüm hayatımı anlatmazdım. Benimle gel dedi Kayra bana ve ben hiç sorgulamadan onun peşinden gittim. Evlendik. Ve şimdi ben onu gerçekten kocam gibi seviyordum.
Kayranın annesi de babası da çok yaşlıydı.. Onlarda kabullendiler beni. Hayata yeniden başlamış gibiydim. Ama en önemlisi Gazel Kayra da ailesi de sihirliydi. Bunu sana bir mektupla açıklayamam. Ama Kayra bir büyücüydü ve bunu ban ada öğretti.
Onunla hayatımın en mutlu yıllarımı yaşadım diyebilirim. Ayrıca gerçekten çok güçlü bir cadı olmuştum. Kayrayla beraber seyahat ediyor, Dünyayı dolaşıyorduk. Bu arada da yeni cadı ve büyücüklerle tanışıyor, evimizde düzenlediğimiz toplantılara onarlı davet ediyorduk. Ama asıl amacımız dünyanın dört bir yanındaki tılsımları toplamaktı. Tılsımlar sihirli eşyalardır diyebilirim sana. Ama gerçekten güçlü ve inanılmazdırlar. Ve yüzyıllardır cadı ve büyücülerin peşine koştuğu nesnelerdir bunalar. Zaman ilerledikçe daha çok tılsım ele geçiriyorduk. Bazen bulduğumuz tılsımların sahipleri oluyordu. Tılsımları satın almayı teklif ediyorduk. Tabi bazen birkaç can yakmış olabiliriz. Çoğu tılsımı kolayca veriyordu bize. Çünkü tılsımı kullanamıyorlardı Gazel. Bir tılsımı kullanmak ona hakim olmayı gerektirir çünkü. Sizin de en az tılsım kadar güçlü olmanız gereklidir.
V e sonra Gazel, Kayra kansere yakalandı. Hep onun iyi olacağını düşündüm, ama Kayra öldü Gazel. Tam bir boşluğa düşmüştüm, delirecek gibiydim, her gece sabaha kadar ağlıyordum. Ama sonra Kayranın yarım bıraktığı işleri devam ettirmeye karar verdim. Ama Kayranın ölümünden sonra çok değişmiştim, çok acımasız ve hırslıydım. Kısa sürede çok fazla tılsım ele geçirdim, sanki tüm tılsımları toplarsam Kayra bana geri dönecekti.
Bu arada oğlumu, yani babanı da bulmuştum Gazel. Evlenmişti, iki tane kızı vardı. Kendimi onun hayatına girebilecek kadar cesur hissetmiyordum ama sizsi uzaktan uzağa izliyordum. Aslında bunu ölmeden önce Kayra istemişti. O gittikten sonra ne kadar yalnız kalacağımı biliyordu ve bunu engellemek istedi.
Sonra bir gün korkunç bir deprem oldu Gazel. Annenin öldüğü deprem, o gün sen çok ateşlenmişsin, baban seni doktora götürmüş. Bu yüzden sen ve baban belki de ölümden kurtuldunuz. Ben evinizin enkazına geldiğimde her yer karma karışıktı. Ağlayan, koşan insanlar, yaralılar… Annenin ölüsünü ve kucağındaki Hazalı ben buldum. Bebek, yeni ikizin hala yaşıyordu. Onu ve yerde rasgele bulduğum bazı resimleri alıp kaçtım. Uzak bir şehre gittim.
Bana bunu ne hakla yaptığımı, sorma, çünkü bunu açıklayamam. Sen zaten anneni kaybetmiştin. Senden kardeşini de ben çaldım. Bana ne kadar kızsan, ne söylesen haklısın. Ama ben çok zavallı bir kadındım Gazel. Kardeşinin benim için ne anlam ifade ettiğini bilemezsin. Benim için öyle değerliydi ki, tekrar anne olduğumu zannediyordum. Sadece yanımda olması bile tüm acılarımı dindirmeye yetiyordu. Ama korkuyordum da, bana ait olmadığını biliyordum. Ama onu asla kaybetmek istemiyordum. Öyle çok da kıskanıyordum ki onu, adını bile değiştirdim. Adının Hazel olduğunu biliyordum, Ama ona Hazal dedim. Ailesinin öldüğünü söyledim, sadece bana ait olmasını istedim. Hatta sahre mezarlar gösterdim ona.
Ama Gazel, en sonunda, bundan kısa süre önce Hazel yıllarca başında ağladığı mezarların boş olduğunu öğrendi. Öfkesini tahmin edemezsin, beni bıraktı gitti. Hep bundan korkmuştum, bir gün gerçeği öğreneceğinden ve beni bırakıp sana, babana döneceğinden. Bunu engellemek için de beni olabildiğince sevmesini istedim, ona gerçek bir babaanne, hatta anne olmaya çalıştım. Ama meğer onun bana duyduğu sevgi hiç tanımadığı ailesine karşı duyduğu özlem ve sevginin yanında çok acınası kalıyormuş.
Sana tılsımlardan bahsetmiştim, Gazel, ama o tılsımları isteyen tek ben değildim. Başkaları da vardı. Ama bendeki tılsımları alamayacaklarını anlayınca Hazla ulaşmışlar. Hazal da tılsımları biliyordu tabi, onu da bir cadı yetiştirmiştim çünkü. Her şeyimi bilirdi zaten, tabi o tılsımları asla benim düşmanlarıma vermez, asla yardım etmezdi onarla. Ama gerçekleri öğrenince onarlın tarafına geçti. Şimdi onlarla birlikte tılsımları arıyor. Sanırım benden intikam almak istiyor. Fakat asla bulamazlar tılsımları. Hazala ne kadar zaafım olsa da istediği iki tılsımı vermem ona. Çünkü versem de ban geri dönmeyecek. Tılsımları bulması çok zor, hatta imkânsız.
Ama ben hala Hazalı istiyorum Gazel, bana geri dönmesini istiyorum. Bunun için seni buldum, anneannenin öldüğünü öğrenmiştim ve birden eğer Hazala seni verirsem, ona ikizini verirsem yumuşayacağı geldi aklıma.
Şimdi ne olacak bilmiyorum, umarım Hazal seni görünce yumuşar, ben de son zamanlarımı iki torunumla beraber yaşarım. Ama şundan emin olmanı isterim ki bana ne olursa olsun senin güvende olmanı sağlayacağım.
Babaannen
Safir
Gazel mektubu dikkatle katladı, madalyonun içine, madalyonu da çanta koydu. Elleri titriyordu. Yüzü alev alev alevdi. Odasına gidip kendini yatağa zor attı. Sabaha kadar kâbuslar gördü. Safir ağlıyor, yardım istiyordu. Gazel de ona doğru koşuyor, ama bir türlü varamıyordu. Sonra her şey kayboldu, şimdi Safir yerde uzanmış yatıyordu, cansız, hareketsiz. Cildi saydam denecek kadar beyazdı. Ve mavi gözleri kocaman açılmıştı. Onun gözlerine bakmaktan korkuyordu Gazel. Sonra Hazel çıktı ortaya, yavaş yavaş geldi, Safirin yanında ayakta durdu. Babaanne dedi, sesi yankılanıyordu, sonra o da aniden düştü yere, Safirin yanına uzandı. Onun da gözleri kocaman açılmıştı. Çığlık attı Gazel, uyandığında ter içinde kalmıştı.
arigato gozaimasu küçük-melek
....Efsanevi Sihirli Şovalyeler...
...Hikaru Shidou... ...Umi Ryuuzaki... ...Fuu Hououji ....
Burası Cephiro... İnanan kalp Cephiro'da güç olur...
teşekkürler arkadaşlarrr yeni bölümü de yakında koyarımmm
arigato gozaimasu küçük-melek
....Efsanevi Sihirli Şovalyeler...
...Hikaru Shidou... ...Umi Ryuuzaki... ...Fuu Hououji ....
Burası Cephiro... İnanan kalp Cephiro'da güç olur...
1. sayfa (Toplam 2 sayfa) [ 21 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |