Yeniden Doğuş Sayfaya git: 1, 2, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Yeniden Doğuş
Bölüm 1:
Koşuyordum.Arkamda az önce marketten çaldıklarımın içinde bulunduğu çuval sallanıyordu.Çalmak denemezdi aslında.Çünkü aldıklarımın hepsinin parasını kasaya bırakmıştım.Ama yine de, polisler buna inanmayacağına göre kimse beni fark etmeden gitsem daha iyi olurdu.Neyse ki orman çok uzak değildi ve ben iyi bir koşucu olmuştum.
Bir süre daha koştuktan sonra ormana ulaştım.Ağaçların tepesindeki yapraklar yıldızların ışığını engelliyordu.Artık çok yakından bakmadıkça beni kimse göremezdi.Adımlarımı yavaşlattım ve yürümeye başladım.Bu sırada ormanın tanıdık kokusunu içime çekiyordum.Bu koku, beni az da olsa rahatlattı.Herhalde asla tam olarak rahatlayamayacaktım.Bu düşünceyle beraber unutmaya çalıştığım anılar bana saldırmaya başladı.Bunları kafamda geri plana atmaya çalıştım.Hayır, bu anılar artık beni rahatsız etmemeliydi.Onlar geçmişte kalmıştı, ben ise şimdideydim.Yine de ediyorlardı işte.
Çalılarla kaplanmış, büyükçe bir kayanın önüne vardığımda düşüncelerim dağıldı.Bu kaya küçük bir tepeye benziyordu.Çevresinden dolanarak arkasına geçtim.Kayaya iyice yaklaştım ve çalılıkların gizlediği küçük delikten emekleyerek ve çuvalımı önden iterek geçtim.Burası aslında bir mağaranın girişiydi.Birkaç dakika emeklemeye devam ettim.Sonra tavanın yükseldiği yerde ayağa kalktım.Elimdeki çuvalı yere bıraktım.Cebimden bir kibrit kutusu çıkardım ve kibritlerden birini kutusuna sürterek yaktım.Kibritin yanmasıyla birden mağaradaki küçük oda aydınlandı.İçeride bir yatak, bir sehpanın üzerinde küçük bir televizyon ve bazı otel odalarındaki gibi, ufacık bir buzdolabı vardı.Ayrıca mağara duvarına yaslanmış olarak da bir sırt çantası.
Öncelikle kibriti kullanarak sehpanın üstündeki mumu yaktım ve kibriti üfleyerek söndürdüm.Sonra çuvalı alıp içindeki yiyecekleri buzdolabına koydum ve çuvalı yeniden bir kenara koydum.Bundan sonra da, yalnızca bir şeyler yapmış olmak için televizyonun kanallarını dolaştım.Yeni bir haber yoktu.Mumu söndürdüm ve kendimi yatağa attım.Çok yorgundum.Artık her an uykuya dalabileceğimi biliyordum.
Çalıların gizlediği, kayalardaki o küçük delik, sıradan bir mağaranın girişi değildi.Benim evim olan mağaranın girişiydi.
Sabah, gördüğüm rüyanın etkisiyle aniden uyandım.Nefes nefese kalmıştım.Rüyam anılarımı yeniden hatırlamama neden olmuştu.Ama şu anda rüyamı hatırlamıyordum.Hatırlamaya da çalışmadım.Anılar yeterdi; bir de rüyayı hatırlamama gerek yoktu.Belki biraz rahatlarım diye ormanda gezintiye çıktım.Yarım saat kadar yürüdüm.Tam acıkmış geri dönecekken ormanda sesler duydum.İnsan sesleri.Hemen bir ağacın arkasına saklanıp seslerin geldiği yöne baktım.Seslerin kaynağı izcilerdi.20-30 kişi kadarlardı.Kendi aralarında heyecanlı heyecanlı konuşuyorlardı.İki kişinin konuşmasına kulak misafiri oldum:
“…düşünsene!Tam iki hafta buradayız!”
“Haklısın ama burada vahşi hayvanlar yoktur, değil mi?Çünkü ben…”
Devamını dinlemeden hızla oradan uzaklaştım.İzciler iki hafta boyunca bu ormanda olacaklardı!Ya benim mağaramı keşfederlerse?Hayır, dedim kendi kendime.Bunun olmasına izin veremezdim!
Yorumlarınızı ve eleştirilerinizi bekliyorum...
Bölüm 1:
Koşuyordum.Arkamda az önce marketten çaldıklarımın içinde bulunduğu çuval sallanıyordu.Çalmak denemezdi aslında.Çünkü aldıklarımın hepsinin parasını kasaya bırakmıştım.Ama yine de, polisler buna inanmayacağına göre kimse beni fark etmeden gitsem daha iyi olurdu.Neyse ki orman çok uzak değildi ve ben iyi bir koşucu olmuştum.
Bir süre daha koştuktan sonra ormana ulaştım.Ağaçların tepesindeki yapraklar yıldızların ışığını engelliyordu.Artık çok yakından bakmadıkça beni kimse göremezdi.Adımlarımı yavaşlattım ve yürümeye başladım.Bu sırada ormanın tanıdık kokusunu içime çekiyordum.Bu koku, beni az da olsa rahatlattı.Herhalde asla tam olarak rahatlayamayacaktım.Bu düşünceyle beraber unutmaya çalıştığım anılar bana saldırmaya başladı.Bunları kafamda geri plana atmaya çalıştım.Hayır, bu anılar artık beni rahatsız etmemeliydi.Onlar geçmişte kalmıştı, ben ise şimdideydim.Yine de ediyorlardı işte.
Çalılarla kaplanmış, büyükçe bir kayanın önüne vardığımda düşüncelerim dağıldı.Bu kaya küçük bir tepeye benziyordu.Çevresinden dolanarak arkasına geçtim.Kayaya iyice yaklaştım ve çalılıkların gizlediği küçük delikten emekleyerek ve çuvalımı önden iterek geçtim.Burası aslında bir mağaranın girişiydi.Birkaç dakika emeklemeye devam ettim.Sonra tavanın yükseldiği yerde ayağa kalktım.Elimdeki çuvalı yere bıraktım.Cebimden bir kibrit kutusu çıkardım ve kibritlerden birini kutusuna sürterek yaktım.Kibritin yanmasıyla birden mağaradaki küçük oda aydınlandı.İçeride bir yatak, bir sehpanın üzerinde küçük bir televizyon ve bazı otel odalarındaki gibi, ufacık bir buzdolabı vardı.Ayrıca mağara duvarına yaslanmış olarak da bir sırt çantası.
Öncelikle kibriti kullanarak sehpanın üstündeki mumu yaktım ve kibriti üfleyerek söndürdüm.Sonra çuvalı alıp içindeki yiyecekleri buzdolabına koydum ve çuvalı yeniden bir kenara koydum.Bundan sonra da, yalnızca bir şeyler yapmış olmak için televizyonun kanallarını dolaştım.Yeni bir haber yoktu.Mumu söndürdüm ve kendimi yatağa attım.Çok yorgundum.Artık her an uykuya dalabileceğimi biliyordum.
Çalıların gizlediği, kayalardaki o küçük delik, sıradan bir mağaranın girişi değildi.Benim evim olan mağaranın girişiydi.
Sabah, gördüğüm rüyanın etkisiyle aniden uyandım.Nefes nefese kalmıştım.Rüyam anılarımı yeniden hatırlamama neden olmuştu.Ama şu anda rüyamı hatırlamıyordum.Hatırlamaya da çalışmadım.Anılar yeterdi; bir de rüyayı hatırlamama gerek yoktu.Belki biraz rahatlarım diye ormanda gezintiye çıktım.Yarım saat kadar yürüdüm.Tam acıkmış geri dönecekken ormanda sesler duydum.İnsan sesleri.Hemen bir ağacın arkasına saklanıp seslerin geldiği yöne baktım.Seslerin kaynağı izcilerdi.20-30 kişi kadarlardı.Kendi aralarında heyecanlı heyecanlı konuşuyorlardı.İki kişinin konuşmasına kulak misafiri oldum:
“…düşünsene!Tam iki hafta buradayız!”
“Haklısın ama burada vahşi hayvanlar yoktur, değil mi?Çünkü ben…”
Devamını dinlemeden hızla oradan uzaklaştım.İzciler iki hafta boyunca bu ormanda olacaklardı!Ya benim mağaramı keşfederlerse?Hayır, dedim kendi kendime.Bunun olmasına izin veremezdim!
Yorumlarınızı ve eleştirilerinizi bekliyorum...
by Prenses Serenetty <3
Spoiler:
Tsukino-Usagi, ay savaşçısı büşra yorumlarınız için teşekkür ederim İşte yeni bölüm...
Bölüm 2:
Bütün gün izcileri izlemiştim.Çok sıkılmış ve yorulmuştum.Ama en azından benim mağarama doğru gelmiyorlardı.Anladığım kadarıyla ormanın diğer tarafına gidiyorlardı.Rahatlamıştım.Çünkü mağaramı bulsalar onları nasıl engelleyeceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu.Yalnızca onu gizleyen çalılıklara güvenmek zorundaydım.Ama buradan uzaklaştıklarına göre, endişelenmek için bir nedenim yoktu.
Güneş batmıştı.Kamp kuruyorlardı.Bunun üzerine ben de mağarama dönmeye karar verdim.Bütün gün yalnızca bir sandviç yemiştim.Şimdi gidip karnımı doyurmanın tam sırasıydı.Saklandığım yerden dikkatle çıktım ve koşmaya başladım.Etraf ne kadar karanlık olursa olsun izcilerin beni göremeyeceğine güvenemezdim.Sonuçta onlar izcilerdi!
Bu düşünceler eşliğinde mağaraya girdim.Mumu yakmaya uğraşamayacak kadar yorgundum.Hemen buzdolabına gidip bir şeyler yedim.Sonra da hiçbir şey düşünmeden kendimi yatağa attım.
Sabah uyandığımda kendimi daha iyi hissediyordum.Ayağa kalkıp gerindim.Etraf aydınlanmış olmalıydı.Dışarı çıktım.Gözlerimi kapatıp derin derin nefes aldım.
Gözlerimi açtığımda kanım dondu.Karşımda izcilerden biri duruyordu!Uzun boyluydu.Saçları da normal bir erkeğinkine göre daha uzundu.Bana merakla bakıyordu.
“Merhaba.”dedi.”Senin adın ne?”
Sorusuna cevap vermek yerine “Burada ne yapıyorsun?Burayı nasıl buldun?” diye sordum.
“Dün seni koşarken gördüm.Burada başka birinin olmasına çok şaşırdım.Bu yüzden de seni takip ettim ve şu çalılıklardan içeri girdiğini gördüm.Bu sabah da seni tekrar görmeyi umarak geri geldim ve öyle de oldu.”Hafifçe gülümsedi.“Ama sen hala soruma cevap vermedin.Adın ne?”
“Adım…adım Özgür.”Gerçek adım bu değildi.Aklıma gelen ilk ismi söylemiştim.En azından kulağa “Kaçak”tan daha iyi geliyordu.
“Özgür…Seni daha önce bir yerde görmüş olabilir miyim?”
Nerede görmüş olabileceğini tahmin edebiliyordum.Ama onun bunu bilmesine gerek yoktu.
“Bilmiyorum.Ama ben seni tanımıyorum.”
Gözlerini kısmış, bana bakıyordu.Sonra derin düşüncelerden uyanmış gibi gözlerini kırpıştırdı.
“Ah!Ne kadar aptalım.Kendi adımı söylemedim.Ben Doğa.Tanıştığımıza memnun oldum.”Elini uzattı.Biraz tereddüt ettikten sonra o eli sıktım.
“Bir şeyi çok merak ediyorum.Orada bir mağara olmalı.Bana orayı gösterir misin?”
Tereddüt ediyordum.Bir yabancıya saklandığım yeri gösterebilir miydim?Ama zaten burayı bulmuştu.Ben göstermesem bile kendi girebilirdi.Yere bakıyordum.Ellerimi yumruk yaptım.Sonunda: “Tamam.Ama bir şartım var.Lütfen kimseye benden ve buradan söz etme.”Çok saçmaydı.Neden bu şartı kabul etsindi ki?Ama o, beni büyük bir şaşkınlık içinde bırakarak “Tamam.” dedi.”Ama neden?”
Sorusuna cevap vermedim.Onun yerine çalıları onun için açarak önden geçmesini işaret ettim.Emekleyerek delikten girdi.Ben de arkasından girdim.Sonra içimde bir korku hissetim.Acaba kimseye söz etmeyeceğini söylemesinin nedeni çoktan söylemiş olması mıydı?
Bu düşünceyi aklımdan uzaklaştırmaya çalıştım.İçeri girdiğimde mumu yaktım.O ise şaşkınlıkla etrafına bakıyordu.
“Vay canınaaa!!!!Sen burada mı yaşıyorsun?”
“Evet.”
“Bu çok güzel olmalı.Arada seni ziyarete gelebilir miyim?”
Bu soruya vereceğim cevap “Hayır.” olmalıydı.Ama içimde bir yerlerde, gelmesini istediğimi hissediyordum.Bu yüzden birkaç saniye gecikmeyle “Evet.” diye cevap verdim.Sonra “Ama yalnız olman şartıyla.” diye ekledim.
“Pekala.” diye cevap verdi.“Ama neden?” diye tekrar etti sonra.
Yine sessiz kaldım.Bunun üzerine “Neyse, sanırım benim gitmem gerek.Yakında beni merak etmeye başlarlar.” dedi ve mağaradan çıktı.Birkaç saniye olduğum yerde kaldım.Sonra ben de dışarı çıktım.Hiç kimse yoktu.
Lütfen eksiklerimi ve yanlışlarımı söyleyin ki düzeltebileyim...
Bölüm 2:
Bütün gün izcileri izlemiştim.Çok sıkılmış ve yorulmuştum.Ama en azından benim mağarama doğru gelmiyorlardı.Anladığım kadarıyla ormanın diğer tarafına gidiyorlardı.Rahatlamıştım.Çünkü mağaramı bulsalar onları nasıl engelleyeceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu.Yalnızca onu gizleyen çalılıklara güvenmek zorundaydım.Ama buradan uzaklaştıklarına göre, endişelenmek için bir nedenim yoktu.
Güneş batmıştı.Kamp kuruyorlardı.Bunun üzerine ben de mağarama dönmeye karar verdim.Bütün gün yalnızca bir sandviç yemiştim.Şimdi gidip karnımı doyurmanın tam sırasıydı.Saklandığım yerden dikkatle çıktım ve koşmaya başladım.Etraf ne kadar karanlık olursa olsun izcilerin beni göremeyeceğine güvenemezdim.Sonuçta onlar izcilerdi!
Bu düşünceler eşliğinde mağaraya girdim.Mumu yakmaya uğraşamayacak kadar yorgundum.Hemen buzdolabına gidip bir şeyler yedim.Sonra da hiçbir şey düşünmeden kendimi yatağa attım.
Sabah uyandığımda kendimi daha iyi hissediyordum.Ayağa kalkıp gerindim.Etraf aydınlanmış olmalıydı.Dışarı çıktım.Gözlerimi kapatıp derin derin nefes aldım.
Gözlerimi açtığımda kanım dondu.Karşımda izcilerden biri duruyordu!Uzun boyluydu.Saçları da normal bir erkeğinkine göre daha uzundu.Bana merakla bakıyordu.
“Merhaba.”dedi.”Senin adın ne?”
Sorusuna cevap vermek yerine “Burada ne yapıyorsun?Burayı nasıl buldun?” diye sordum.
“Dün seni koşarken gördüm.Burada başka birinin olmasına çok şaşırdım.Bu yüzden de seni takip ettim ve şu çalılıklardan içeri girdiğini gördüm.Bu sabah da seni tekrar görmeyi umarak geri geldim ve öyle de oldu.”Hafifçe gülümsedi.“Ama sen hala soruma cevap vermedin.Adın ne?”
“Adım…adım Özgür.”Gerçek adım bu değildi.Aklıma gelen ilk ismi söylemiştim.En azından kulağa “Kaçak”tan daha iyi geliyordu.
“Özgür…Seni daha önce bir yerde görmüş olabilir miyim?”
Nerede görmüş olabileceğini tahmin edebiliyordum.Ama onun bunu bilmesine gerek yoktu.
“Bilmiyorum.Ama ben seni tanımıyorum.”
Gözlerini kısmış, bana bakıyordu.Sonra derin düşüncelerden uyanmış gibi gözlerini kırpıştırdı.
“Ah!Ne kadar aptalım.Kendi adımı söylemedim.Ben Doğa.Tanıştığımıza memnun oldum.”Elini uzattı.Biraz tereddüt ettikten sonra o eli sıktım.
“Bir şeyi çok merak ediyorum.Orada bir mağara olmalı.Bana orayı gösterir misin?”
Tereddüt ediyordum.Bir yabancıya saklandığım yeri gösterebilir miydim?Ama zaten burayı bulmuştu.Ben göstermesem bile kendi girebilirdi.Yere bakıyordum.Ellerimi yumruk yaptım.Sonunda: “Tamam.Ama bir şartım var.Lütfen kimseye benden ve buradan söz etme.”Çok saçmaydı.Neden bu şartı kabul etsindi ki?Ama o, beni büyük bir şaşkınlık içinde bırakarak “Tamam.” dedi.”Ama neden?”
Sorusuna cevap vermedim.Onun yerine çalıları onun için açarak önden geçmesini işaret ettim.Emekleyerek delikten girdi.Ben de arkasından girdim.Sonra içimde bir korku hissetim.Acaba kimseye söz etmeyeceğini söylemesinin nedeni çoktan söylemiş olması mıydı?
Bu düşünceyi aklımdan uzaklaştırmaya çalıştım.İçeri girdiğimde mumu yaktım.O ise şaşkınlıkla etrafına bakıyordu.
“Vay canınaaa!!!!Sen burada mı yaşıyorsun?”
“Evet.”
“Bu çok güzel olmalı.Arada seni ziyarete gelebilir miyim?”
Bu soruya vereceğim cevap “Hayır.” olmalıydı.Ama içimde bir yerlerde, gelmesini istediğimi hissediyordum.Bu yüzden birkaç saniye gecikmeyle “Evet.” diye cevap verdim.Sonra “Ama yalnız olman şartıyla.” diye ekledim.
“Pekala.” diye cevap verdi.“Ama neden?” diye tekrar etti sonra.
Yine sessiz kaldım.Bunun üzerine “Neyse, sanırım benim gitmem gerek.Yakında beni merak etmeye başlarlar.” dedi ve mağaradan çıktı.Birkaç saniye olduğum yerde kaldım.Sonra ben de dışarı çıktım.Hiç kimse yoktu.
Lütfen eksiklerimi ve yanlışlarımı söyleyin ki düzeltebileyim...
by Prenses Serenetty <3
Spoiler:
Eksik ve yanlışın nerdeyse yok. İlk bölümde bir klavye hatası var sadece Adımlarımı yerine Adamlarımı o ben dahil herkezde olabilecek bir şey hele bende...
Neyse Anlatım şeklin güzel akıcı ve ilgi çekici. Akla hemen Kim bu çocuk neden, niye kaçıyor niye ormanda saklanıyor sorusu gelsede bunların cevabını zaten ilerleyen bölümlerde alacağım diyerek sormuyorum bile.
Ve aklımı tırmayalatan bir sorum var bu çocuk bildiğimiz mağrada yaşıyor değilmi. Bir buz dolabı ve bir televizyonu var. Demekki bir şekilde elektiriğide var. Peki elektiriği varsa neden mum ışığına ihtiyaç duyuyor. Yoksa mağrada buz dolabı ve televizyonu çalıştırıcak elektiriği nerden elde ediyor.
Bence bunlarıda belirtsen okuyucuda rahatlar. Yazılarını takip edeceğim....
Neyse Anlatım şeklin güzel akıcı ve ilgi çekici. Akla hemen Kim bu çocuk neden, niye kaçıyor niye ormanda saklanıyor sorusu gelsede bunların cevabını zaten ilerleyen bölümlerde alacağım diyerek sormuyorum bile.
Ve aklımı tırmayalatan bir sorum var bu çocuk bildiğimiz mağrada yaşıyor değilmi. Bir buz dolabı ve bir televizyonu var. Demekki bir şekilde elektiriğide var. Peki elektiriği varsa neden mum ışığına ihtiyaç duyuyor. Yoksa mağrada buz dolabı ve televizyonu çalıştırıcak elektiriği nerden elde ediyor.
Bence bunlarıda belirtsen okuyucuda rahatlar. Yazılarını takip edeceğim....
Olmuyor....Sürekli Çevremdekilere Zarar Vermekten Bıktım...
Yorumun için teşekkürler beğenmene sevindim elektrik konusunda evet bunlar biraz cep telefonu gibi yani 'şarjlı' diyebilirsin.Nasıl şarj oluyor dersen de şu pilli şarj aletlerini duymuş muydun?Ben öyle bir şeyler duyduğumu hatırlıyorum eğer uyduruyorsam da gelecekte yaşıyorlar ve pilli şarj aletleri bulunmuş diye kabul edebilirsin xD (tabi bu şarj aletini ve pilleri de çalıyor) neden mum ışığına ihtiyaç duyuyor lamba için kablo döşetememiş xD
ek:yeni bölümü yarına yetiştirmeye çalışırım.
ek:yeni bölümü yarına yetiştirmeye çalışırım.
by Prenses Serenetty <3
Spoiler:
Lord Kunzite yazmış:
Değiştirecek bir şey yok ki ben doğaçlama yazıyorum xD (Bu arda tavsiyen için teşekkürler^^)Sonuç olarak o kısmı ekledim aslına bakarsan olayları bağlamama yardımcı oldu xD
Neyse işte yeni bölüm...
Bölüm 3:
Doğa’yla karşılaşmamın ardından 10 gün geçmişti.Hiç değişik bir şey olmamıştı.Normal hayatımı yaşıyordum.Tek bir şey hariç.Kendimi yalnız hissetmeye başlamıştım.Oysa eskiden hiç böyle hissetmiyordum.Bazen kendimi Doğa’nın buraya geldiğini hayal ederken yakalıyordum.Ama bu çok saçmaydı.O, yalnızca bir kez karşılaştığım bir yabancıydı.Yine de ben buradayken hiç kimseyle karşılaşmadığıma göre, biriyle tek bir kez karşılaşmış olmam bile olağandışıydı, değil mi?
Bunları düşünürken, elimde bir ekmek parçasıyla, ormandan geçen nehrin kenarında oturuyordum.Suyun şırıltısı beni mayıştırmıştı.Elimdeki ekmekten bir parça kopardım ve nehre attım.Balıkların ekmeği kapışmasını izlerken hafifçe gülümsedim.Hareketleri suda dalgalar oluşturuyor, ekmeği oradan oraya sürüklüyordu.
Ayağa kalkıp gerindim.Yapraklar gizlemeye çalışıyor olsa da Güneş’in batmaya hazırlandığını ve kızıl bir renge büründüğünü görebiliyordum.Dönüp mağarama doğru yürümeye başladım.Bu arada elimde kalan ekmeğin son parçasını da dalgın bir hareketle ağzıma attım.Mağarama girdiğimde gördüklerim karşısında neredeyse şoka giriyordum.Doğa, elinde bir cips paketi ve televizyon kumandasıyla yatağıma oturmuş, televizyondaki bir diziyi izliyordu!Ben girince televizyonu kapattı ve sırıtarak bana baktı:
“Merhaba!Ben de ne zaman geleceğini merak ediyordum.Yatağın rahatmış.”
Onu böyle bulduğuma hem şaşırmış, hem kızmış hem de içten içe sevinmiştim.Ama onun cipsi bitirmek üzere olduğunu görünce kızgınlığım üstün geldi:
“NE YAPIYORSUN SEN?!!” diye bağırdım.O ise masum bir şekilde:
“Hiiiiç.Seni ziyarete gelmeye iznim var sanıyordum.”
“Evet ama benden habersiz bütün yiyeceklerimi bitirmeye iznin yok!”
“Biraz sakin olur musun?Daha bütün yiyeceklerini bitirmedim.Ama eğer gitmemi istiyorsan giderim.”
Bu sözler üzerine irkildim.
“Hayır.Gitmeni istemiyorum.Kalabilirsin.Ama ben sizin ormanın diğer ucunda olduğunuzu sanıyordum.”
“Öyleydik.Ama geri döndük.Ve bu akşam hepimiz istediğimiz gibi ormanı geziyorduk.Tabi kaybolmamak şartıyla.Ben de buraya geleyim dedim.Burası ormandan daha ilginç.Ama buradan daha ilginç bir şey varsa o da burada yaşayan kişi.”
Bu sözler üzerine kızardım.Emin olamıyordum ama sanırım bana iltifat etmişti.Ne cevap verebileceğimi düşünüyordum ki konuşmaya devam etti.
“Baksana, televizyonun çalışacağını ummuyordum.Elektriği nerden buluyorsun?Ayrıca elektriğin varken neden mum kullandığını da anlamış değilim.”
“Elektriğim yok.Televizyon ve buzdolabı şarjlı.Onları şarj etmek için pilli şarj ediciler kullanıyorum.” “Peki bütün bunları nereden buluyorsun?Sonuçta burası bir mağara.”
Onu “Bu seni ilgilendirmez.” diye tersledim.Çaldığımı söyleyecek değildim.
Birden ciddileşti.Bana bakarak “Bana hala güvenmiyor musun?” diye sordu.
Gözlerimi kaçırdım.“Sorun o değil…Ben sana güveniyorum.” Nedenini bilmesem de. “Ama onları nereden bulduğumu söylersem sen bana güvenmezsin ki!”
Dikkatle bana bakıyordu.Bir süre sonra şöyle dedi:
“Özgür…Bunun senin gerçek ismin olduğunu sanmıyorum.”
Bilmediğim bir nedenle gerçeği söyledim.“Değil.”
Bu sözüm üzerine gülümsedi.
“Bunu biliyordum.Peki, şu soruma da cevap verir misin?Ben seni daha önce nerede görmüş olabilirim?”
Bunların hepsini nasıl bilebiliyordu?O kadar kötü bir yalancı mıydım?Yoksa onun düşünceleri okumak gibi bir yeteneği mi vardı?
Daha fazlasını söylememem gerektiğini biliyordum.Ama artık bunları sır olarak saklamak çok zor geliyordu.Dilim çözülmüştü.
“Büyük olasılıkla gazetede resmimi görmüşsündür.”
Soran gözlerle bana baktı.Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.
“Peki.Bir ipucu daha vereceğim.Beni orada Hilal Günebakan ismiyle görmüşsündür.”
Bunları duyunca gözleri irileşti.Şaşkınlıkla bana bakıyordu.Anlamıştı.Sonunda ağzından şu cümle döküldü:
“Ölü olman gerekmiyor mu senin?”
BÖLÜM SONU
Hilal Günebakan Bana neden böyle garip bir isim koyduğumu sormayın bilmiyorum Sadece düşünürken aklıma geldi ve hoşuma gitti xD
by Prenses Serenetty <3
Spoiler:
çok etkileyici ve meraklandırıcı bir bölüm sonuydu. tebrik ederim. dediğim husuları dikkate aldığın içinde sağol. ilk bölümlerdeki giriş yavaş yavaş düğüm bölümüne gidiyor gibi. ilerleyen bölümlerde işlerin dahada karışacağını tahmin ediyorum. ve
diğer bölümü bekliyorum
diğer bölümü bekliyorum
Olmuyor....Sürekli Çevremdekilere Zarar Vermekten Bıktım...
1. sayfa (Toplam 2 sayfa) [ 24 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |