Yolcu |
Yazar
Mesaj
Sıkıldım ve bir hikaye yazmaya karar verdim. Benim küçük bir hayalimle başladım olaya. Gerçi biraz yavaş ilerliyor ama çok büyük hayallerim var. Umarım ilgi gösterirsiniz, en azından sonuna kadar okursunuz.
Gördüğünüz gibi resimlerle süsledim ama karakterlerin yüzlerini gösteren resimler koymadım. Bu konuda sizden yardım istiyorum. Yaprak, Dilara veya Mert'i nasıl düşünüyorsanız ona göre ünlü isimler önerebilirsiniz.
Ayrıca her bölüme uygun bir müzik eklemek istiyorum. Bu bölümün fon müziği Aerosmith - Crazy olsun. Gerçi tam olarak uymuyor ama video klibini seviyorum =P Sizin önerileriniz varsa onlara da açığım ^^,
Son olarak paletlerini sırt çantasına tıkıp kapının koluna elini uzatmıştı ki huzurlu sessizliği kulak tırmalayıcı bir telefon sesi yırtıp attı. Yaprak, sabahın beşinde arayabilecek tek insanın Mert olabileceğini düşünerek sinirlenmemeye çalıştı ve kimse duymadan telefonu açtı. Tıslarcasına fısıldadı daha karşıdaki konuşamadan. "Geliyorum, terminalde buluşuruz." Telefonu tekrar çantasına atıp bir an durakladı. Kimsenin uyanmadığından emin olmak istiyordu. Çünkü eğer annesi veya babası, ne yapmak üzere olduğundan haberdar olsaydı haftalarca dışarı çıkmama cezası alırdı.
Anlamalarını beklemiyordu. Bu onun en büyük hayallerinden biriydi - yani 16 yaşında bir kız olarak, arkadaşlarıyla birlikte tatile çıkmak, Bozcaada'ya bir kez daha gitmek ve yarı-bohem bir yaşam sürmek. Aslında kendisini de denemek istiyordu, yalnızca bir aycık. Sonra kuzu kuzu dönecekti ailesine ve derslerine.
Acele ederek siyah converselerini giydi. Bağlamakla uğraşmadan kendini evden dışarı attı. Bir kez evden çıktı mı, kendisini rahat hissetmeye başlamıştı. Asansöre bindi. Kendisini mutlu hissediyordu. Hatta mutluluğu aynadaki görüntüsüne bile yansımıştı. Kahverengi gözleri bile her zamankinden iri, kahverengi saçları her zamankinden parlaktı sanki. Derin bir iç geçirip i-podunun kulaklığını taktı. Bir de terminale sağ sağlim ulaşabilip diğerlerleriyle buluşsa, o zaman bunun bir hayal olmadığına inanabilecekti.
Terminal, diğer yerlere kıyasla daha işlek olsa da fazla kalabalık olduğu söylenemezdi, karne gününün hemen ardından insanlar tatile gitmek değil yatıp dinlenmek istiyordu anlaşılan. Yine de Yaprak buna müteşekkirdi. Çünkü hareketli arkadaş grubu yeterince dikkat çekiyordu, başka türlü -ya bir tanıdık tarafından görülseydi? Üstelik -ah şu yaşlı insanlar- kızlı erkekli gruplar neredeyse her seferinde dedikodulara neden oluyordu. İki kız, bir erkekten oluşan gruplarının da ortalık kalabalık olsa bu dedikodulardan nasibini alacağı kesindi.
Dilara ona el sallayarak yanlarına çağırdı. Şişmiş gözleri ve dağınık bukleleri tam tersini söylese de capcanlıydı. "Bizimkiler farkına bile varmadı." dedi gülerken Yaprak'ın boynuna sarılarak. O kadar kısaydı ki, parmaklarının ucunda yükselmesi ve Yaprak'ın da eğilmesi gerekmişti. Yaprak gülümsedi ve kendisinden büyük olmasına rağmen bir çocuğun saflığını taşıyan arkadaşının yanağına bir öpücük kondurmasına izin verdi. Arkada Mert şikayet ediyordu. "Sen gelene kadar bir köşede gayet de kıvrılıp uyuyabilirdim. Hanımefendi bir susmadı ki! Vırvırvır, beni resmen taciz etti. Bu yaz bekaretimi de alır bu, ahlaksız!" dedi yaşlı teyzelerin iyi bir taklidiyle. Yaprak yorgunca kıkırdadı. "Araba birazdan kalkacak, yine iyisin, onunla oturmana izin veriyorum Mert." Dilara kahkahalarla gülüp Mert'i gıdıklamaya girişirken yanlarından geçip çantasını, uyuklayan görevlinin yanından bagaja fırlatarak otobüse bindi.
Ne olursa olsun yaptığı şey yüzünden suçluluk hissediyordu. Ailesi bıraktığı mektubu bulunca küplere binecekti. Ama... Tek bu da değildi. Sanki bir şey göğsünün üzerine oturmuş nefes almasını engelliyordu. Sanki yolunda gitmeyen bir şey vardı. Ya da belki de sadece dinlediği iç karartıcı müziktendi. Yarısı boş olan otobüste, gözüne kestirdiği bir cam kenarına oturup müziği değiştirdi. Daha neşeli, hafif bir şey. Aynı Dilara ve Mert gibi.
"KOŞUN!" diye bağırdı arkada kalan Mert'le Dilara'ya. "Bunu yakalayamazsak yarına kadar başka vapur yok!" Eğer burada kalakalırlarsa ne yapacakları hakkında bir fikri yoktu. Ne var ki gerçekten orada kalacaklarmış gibi görünüyordu. Üçü de nasıl uyuyakalırdı! Olmaları gereken yerden epey ilerde inmiş, yürüyerek geri dönmeye çalışmışlardı. Şimdi hepsinin canı çıkmışken, vapura yetişmek için koşmaları gerekiyordu. Yaprak, kimse tek kelime edemeden gişelerin üzerinden atladı. Hala vapura atlayabilirdi. Sıçradı, diğerlerinin arkasından atlayacaklarına güveniyordu.
"Yaprak!" diye seslendi Dilara çaresizlikle. Çok geçti, ayakları yerden kesilmişti bir kere. Vapurun güvertesine neredeyse yuvarlanarak indi. "Olamaz!" Parmaklıklara dayandı. Daha ilk günden, neden her şey bu kadar ters gidiyordu! Geri atlasa mıydı? Ya da çantasını fırlatıp yüzebilirdi... Neler saçmalıyordu. Mert el salladı aynı çaresizlikle, destek olmak ister gibi: "Yarın görüşürüz o zaman!" Yaprak gülümseyemedi bile. Şimdi ne halt yiyecekti? Hiç de planladığı gibi gitmiyordu bu iş. Küçük bir ada olabilirdi ama o da bir kızdı! Yani erkek kadın eşitliğine inansa da reşit olmayan bir kız tek başına ne yapabilirdi? Durduğu yere çökerek parmaklıklara dayandı. Yarım saat sonra adaya vardıklarında, bir kayık kiralayıp geri dönse miydi ki? Ailesinin ona ulaşamaması için telefonunu yanına almamak ne kadar mantıklı görünmüştü oysa! "Uff!" Dudaklarını ısırdı. Ağlamayacaktı.
Vapurdan inip etrafına bakındı. Aslında, başka koşullarda şu adaya ayak basmış olsaydı o kadar güzel olabilirdi ki. Gelirken aklında sokakta gecelemek vardı. Ancak tek başına ürkünç geliyordu bu plan. Elini cebine sokup gelmeden önce karaladığı pansiyon adreslerine baktı. İlki... Lanet olsun, nasıl gidecekti ki! Etrafına bakındı, iskelede tek başına, hayalet görmüş gibi dikiliyordu.
Aceleyle, nereye gittiğini umursamadan yürümeye başladı.Hava birazdan kararırdı ve nedenini anlamadığı bir şekilde karanlığa kalmak istemiyordu. Gözüne çarpan bir pansiyon reklamını takip ederek, dar bir sokağa döndü. Güneş turunculaşmaya başlamıştı. Arkasında onu takip eden biri varmış gibi hissediyordu paranoyakça. Başını salladı. Aniden geri dönüp geldiği yönde ilerlemeye başladı. Belki de iskelede kalmak en mantıklısıydı. Başka türlü Dilara ve Mert'le nasıl buluşabilirdi ki. Tam sokaktan çıkmak üzereydi ki -
"Dur."
Yaprak durmaması gerektiğini düşünse de konuşan erkeğin sesi öylesine özgüvenli ve yumuşaktı bedeni sözünü dinlemeyerek sese doğru döndü. Göremiyordu sarmaşıklara yaslanmış bedenin kime ait olduğunu. Kollarını kavuşturmuş beden, zahmet edip doğrulduğunda güç bela sarı saçlarını ve yapılı vücudunu seçebildi. Büyü gibiydi. Hareket et! diye düşünerek vücudunu hareketlendirmeye çalışsa da nafileydi. Elinden gelen tek şeyi yaptı: "Kimsin sen?" Kulağa kaba gelmesi umrunda değildi, çünkü başka bir şey çıkmıyordu dağılmış düşüncelerinden. "Biz de seni bekliyorduk." dedi sarışın çocuk, biraz öncekinden farklı heyecanlı bir sesle.
Gördüğünüz gibi resimlerle süsledim ama karakterlerin yüzlerini gösteren resimler koymadım. Bu konuda sizden yardım istiyorum. Yaprak, Dilara veya Mert'i nasıl düşünüyorsanız ona göre ünlü isimler önerebilirsiniz.
Ayrıca her bölüme uygun bir müzik eklemek istiyorum. Bu bölümün fon müziği Aerosmith - Crazy olsun. Gerçi tam olarak uymuyor ama video klibini seviyorum =P Sizin önerileriniz varsa onlara da açığım ^^,
Son olarak paletlerini sırt çantasına tıkıp kapının koluna elini uzatmıştı ki huzurlu sessizliği kulak tırmalayıcı bir telefon sesi yırtıp attı. Yaprak, sabahın beşinde arayabilecek tek insanın Mert olabileceğini düşünerek sinirlenmemeye çalıştı ve kimse duymadan telefonu açtı. Tıslarcasına fısıldadı daha karşıdaki konuşamadan. "Geliyorum, terminalde buluşuruz." Telefonu tekrar çantasına atıp bir an durakladı. Kimsenin uyanmadığından emin olmak istiyordu. Çünkü eğer annesi veya babası, ne yapmak üzere olduğundan haberdar olsaydı haftalarca dışarı çıkmama cezası alırdı.
Anlamalarını beklemiyordu. Bu onun en büyük hayallerinden biriydi - yani 16 yaşında bir kız olarak, arkadaşlarıyla birlikte tatile çıkmak, Bozcaada'ya bir kez daha gitmek ve yarı-bohem bir yaşam sürmek. Aslında kendisini de denemek istiyordu, yalnızca bir aycık. Sonra kuzu kuzu dönecekti ailesine ve derslerine.
Acele ederek siyah converselerini giydi. Bağlamakla uğraşmadan kendini evden dışarı attı. Bir kez evden çıktı mı, kendisini rahat hissetmeye başlamıştı. Asansöre bindi. Kendisini mutlu hissediyordu. Hatta mutluluğu aynadaki görüntüsüne bile yansımıştı. Kahverengi gözleri bile her zamankinden iri, kahverengi saçları her zamankinden parlaktı sanki. Derin bir iç geçirip i-podunun kulaklığını taktı. Bir de terminale sağ sağlim ulaşabilip diğerlerleriyle buluşsa, o zaman bunun bir hayal olmadığına inanabilecekti.
Terminal, diğer yerlere kıyasla daha işlek olsa da fazla kalabalık olduğu söylenemezdi, karne gününün hemen ardından insanlar tatile gitmek değil yatıp dinlenmek istiyordu anlaşılan. Yine de Yaprak buna müteşekkirdi. Çünkü hareketli arkadaş grubu yeterince dikkat çekiyordu, başka türlü -ya bir tanıdık tarafından görülseydi? Üstelik -ah şu yaşlı insanlar- kızlı erkekli gruplar neredeyse her seferinde dedikodulara neden oluyordu. İki kız, bir erkekten oluşan gruplarının da ortalık kalabalık olsa bu dedikodulardan nasibini alacağı kesindi.
Dilara ona el sallayarak yanlarına çağırdı. Şişmiş gözleri ve dağınık bukleleri tam tersini söylese de capcanlıydı. "Bizimkiler farkına bile varmadı." dedi gülerken Yaprak'ın boynuna sarılarak. O kadar kısaydı ki, parmaklarının ucunda yükselmesi ve Yaprak'ın da eğilmesi gerekmişti. Yaprak gülümsedi ve kendisinden büyük olmasına rağmen bir çocuğun saflığını taşıyan arkadaşının yanağına bir öpücük kondurmasına izin verdi. Arkada Mert şikayet ediyordu. "Sen gelene kadar bir köşede gayet de kıvrılıp uyuyabilirdim. Hanımefendi bir susmadı ki! Vırvırvır, beni resmen taciz etti. Bu yaz bekaretimi de alır bu, ahlaksız!" dedi yaşlı teyzelerin iyi bir taklidiyle. Yaprak yorgunca kıkırdadı. "Araba birazdan kalkacak, yine iyisin, onunla oturmana izin veriyorum Mert." Dilara kahkahalarla gülüp Mert'i gıdıklamaya girişirken yanlarından geçip çantasını, uyuklayan görevlinin yanından bagaja fırlatarak otobüse bindi.
Ne olursa olsun yaptığı şey yüzünden suçluluk hissediyordu. Ailesi bıraktığı mektubu bulunca küplere binecekti. Ama... Tek bu da değildi. Sanki bir şey göğsünün üzerine oturmuş nefes almasını engelliyordu. Sanki yolunda gitmeyen bir şey vardı. Ya da belki de sadece dinlediği iç karartıcı müziktendi. Yarısı boş olan otobüste, gözüne kestirdiği bir cam kenarına oturup müziği değiştirdi. Daha neşeli, hafif bir şey. Aynı Dilara ve Mert gibi.
"KOŞUN!" diye bağırdı arkada kalan Mert'le Dilara'ya. "Bunu yakalayamazsak yarına kadar başka vapur yok!" Eğer burada kalakalırlarsa ne yapacakları hakkında bir fikri yoktu. Ne var ki gerçekten orada kalacaklarmış gibi görünüyordu. Üçü de nasıl uyuyakalırdı! Olmaları gereken yerden epey ilerde inmiş, yürüyerek geri dönmeye çalışmışlardı. Şimdi hepsinin canı çıkmışken, vapura yetişmek için koşmaları gerekiyordu. Yaprak, kimse tek kelime edemeden gişelerin üzerinden atladı. Hala vapura atlayabilirdi. Sıçradı, diğerlerinin arkasından atlayacaklarına güveniyordu.
"Yaprak!" diye seslendi Dilara çaresizlikle. Çok geçti, ayakları yerden kesilmişti bir kere. Vapurun güvertesine neredeyse yuvarlanarak indi. "Olamaz!" Parmaklıklara dayandı. Daha ilk günden, neden her şey bu kadar ters gidiyordu! Geri atlasa mıydı? Ya da çantasını fırlatıp yüzebilirdi... Neler saçmalıyordu. Mert el salladı aynı çaresizlikle, destek olmak ister gibi: "Yarın görüşürüz o zaman!" Yaprak gülümseyemedi bile. Şimdi ne halt yiyecekti? Hiç de planladığı gibi gitmiyordu bu iş. Küçük bir ada olabilirdi ama o da bir kızdı! Yani erkek kadın eşitliğine inansa da reşit olmayan bir kız tek başına ne yapabilirdi? Durduğu yere çökerek parmaklıklara dayandı. Yarım saat sonra adaya vardıklarında, bir kayık kiralayıp geri dönse miydi ki? Ailesinin ona ulaşamaması için telefonunu yanına almamak ne kadar mantıklı görünmüştü oysa! "Uff!" Dudaklarını ısırdı. Ağlamayacaktı.
Vapurdan inip etrafına bakındı. Aslında, başka koşullarda şu adaya ayak basmış olsaydı o kadar güzel olabilirdi ki. Gelirken aklında sokakta gecelemek vardı. Ancak tek başına ürkünç geliyordu bu plan. Elini cebine sokup gelmeden önce karaladığı pansiyon adreslerine baktı. İlki... Lanet olsun, nasıl gidecekti ki! Etrafına bakındı, iskelede tek başına, hayalet görmüş gibi dikiliyordu.
Aceleyle, nereye gittiğini umursamadan yürümeye başladı.Hava birazdan kararırdı ve nedenini anlamadığı bir şekilde karanlığa kalmak istemiyordu. Gözüne çarpan bir pansiyon reklamını takip ederek, dar bir sokağa döndü. Güneş turunculaşmaya başlamıştı. Arkasında onu takip eden biri varmış gibi hissediyordu paranoyakça. Başını salladı. Aniden geri dönüp geldiği yönde ilerlemeye başladı. Belki de iskelede kalmak en mantıklısıydı. Başka türlü Dilara ve Mert'le nasıl buluşabilirdi ki. Tam sokaktan çıkmak üzereydi ki -
"Dur."
Yaprak durmaması gerektiğini düşünse de konuşan erkeğin sesi öylesine özgüvenli ve yumuşaktı bedeni sözünü dinlemeyerek sese doğru döndü. Göremiyordu sarmaşıklara yaslanmış bedenin kime ait olduğunu. Kollarını kavuşturmuş beden, zahmet edip doğrulduğunda güç bela sarı saçlarını ve yapılı vücudunu seçebildi. Büyü gibiydi. Hareket et! diye düşünerek vücudunu hareketlendirmeye çalışsa da nafileydi. Elinden gelen tek şeyi yaptı: "Kimsin sen?" Kulağa kaba gelmesi umrunda değildi, çünkü başka bir şey çıkmıyordu dağılmış düşüncelerinden. "Biz de seni bekliyorduk." dedi sarışın çocuk, biraz öncekinden farklı heyecanlı bir sesle.
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 8 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |