Bir Genç Kızın Gizli Defteri Sayfaya git: 1, 2, 3, 4, Sonraki |
Yazar
Mesaj
İpek ONGUN
Yerli, Yazar
Hayatı ;
1961 yılında Amerikan Kız Koleji, Edebiyat Bölümü'nden mezun oldu. İpek Ongun,; yazı hayatına, 1980 yılında başladı.Gençlik romanlarından sonra, gençlere yaşama kültürü ve kişisel gelişim gibi konularda, yardımcı olmasını amaçladığı bir üçlü yazdı. Bu kitapların ilki 1991 yılında TÜYAP'ta "Altın Kitap Ödülü"nü aldı. Ayrıca gençler için yaptığı bu çalışmalar nedeniyle kendisine Rotary Kulübü tarafından "1995-1996 Meslek Hizmetleri Ödülü" verildi. 1998 yılında da Oriflame firmasının 250.000 kişilik bir halk jürisine yaptırdığı anket sonucu yılın en başarılı kadın yazarı seçildi. Evli ve iki kız çocuğu annesi olan yazar, yaşamına Mersin'de devam etmekte.
Eserleri ;
Bir Genç Kızın Gizli Defteri
Arkadaşlar Arasında Bir Genç Kızın Gizli Defteri 3
Kendi Ayakları Üstünde Bir Genç Kızın Gizli Defteri 3. Kitap
Adım Adım Hayata Bir Genç Kızın Gizli Defteri 4. Kitap
Yarım Elma Gönül Alma
Afacanlar Çetesi
Bir Pırıltıdır Yaşamak Hayatı Iskalamayın
Bu Hayat Sizin Gençliğin Kıymetini Bil Derler İyi De... Nasıl?
Şu Çılgın Tempoda Duyarlı Davranışlar
Sabah Pırıltıları
Arkadaşlar Arasında Bir Genç Kızın Gizli Defteri 2. Kitap
Kamp Arkadaşları
Bir Genç Kızın Gizli Defteri 1. Kitap
Yaş On Yedi
Şimdi Düğün Zamanı Bir Genç Kızın Gizli Defteri 6. Kitap
İşte Hayat Bir Genç Kızın Gizli Defteri 5. Kitap
Anne Babama Sevgilerimle, Lütfen Beni Anla
Mektup Arkadaşları
Tüm Eserleri;
Bir Genç Kızın Gizli Defteri
Arkadaşlar Arasında
Kendi Ayakları Üstünde
Adım Adım Hayata
İşte Hayat
Şimdi Düğün Zamanı
Yarım Elma Gönül Alma
Sabah Pırıltıları
Bir Pırıltıdır Yaşamak
Bu Hayat Sizin
Lütfen Beni Anla
bir genç kızın gizli defteri serisi
1)Neden yazarız?
Daha doğrusu neden anı defteri tutarız?
Yaşamımızın her döneminde, ama özellikle ilk gençlik çağında, sorunlarımızı, mutlu mutsuz anılarımızı bizi yargılamadan dinleyen, paylaşan birilerine gereksinim duyarız. Ve -bu biri- evet, bildiğiniz, anı defterimizdir. On beş yaşındaki Serra tüm duygularını, düşüncelirini anı defteriyle paylaşıyor. Annesiyle babası neden garip davranıyorlar? Yoksa yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Çeşme'de tatil günlerinde tanıştığı yeni arkadaşları Serra'nın yaşamında ne gibi değişikliklere neden olacaklar?
2)Eğer sevinçlerimizi içimizde hasret olmadan paylaşabiliyorsak, dertlerimizi gizlice sevinmeden bölüşebiliyorsak, kötü kişi olmayı göze alarak birbirimize doğruyu söyleyebiliyorsak, böylece birbirimizi yanlışlardan koruyabiliyorsak, samimiyetle saygının ince çizgisini çizebiliyorsak, birbirimizi yargılamadan olduğumuz gibi kabullenebiliyorsak, dünyalara bedel bir dostluğa sahibiz demektir. Aldığımız kadar verdiğimiz böylesi bir dostluk, çocukluktan ölüme dek insanoğlunun edinebileceği en büyük zenginlik, kişinin kendine verebileceği en büyük armağandır!
3)Bir Genç Kızın Gizli Defteri -3- Lise yılları sona ermekte... Gelecekle ilgili doğru kararlar almak gerek. Hangi meslek? Hangi üniversite? Kendi ayaklarının üstünde durabilmek için sorular sormak, düşünmek gerek. Serra ile arkadaşları bu zor dönemi yine kah gülerek kah hüzünlenerek ama hep birbirlerine omuz vererek sürdürüyorlar. Ya ilk gençlik aşkları? Onlar ne olacak?
4)Üniversiteye giriş...
O ilk yılın heyecanı...
Arkadaşla paylaşılan kendine ait bir ev...
Küçük özgürlükler...
Serra bu yeni ortamda kimlerle arkadaş olacak?
Acaba onu neler bekliyor?
Ya aşk?
5)Tanıştığımızda ikimiz de genç kadınlardık.
Ve anında birbirimizi sevdik.
Oysa taban tabana zıttık.
Bir kere o, özgürlüğünden asla ödün vermek istemeyen ezel ebed bir bekardı.
Bense doğuştan evli...
O, kurallara nanik yapan haşarı bir kız;
Ben, onun deyişiyle, "Protokol çocuğu"...
Tüm bu zıtlıklara karşın aramazdı gerçekten güçlü bir sevgi bağı olmuştu.
Yargılamayan, bir diğerini olduğu gibi kabullenebilen türde bir sevgiydi bu.
6)Bu aslında bir veda mektubu...
Serra'ya veda etme zamanı geldi.
İnanın, ben de sizler kadar hüzünlüyüm.
Dile kolay, tam on üç yıldır Serra'yla birlikte yaşadık,
sorunları aştık, ağladık, güldük.
Ama, bu süre de iyi işler de yaptık.
Ve bunları sizlerle el ele başardık.
Siz beni yönlendirdiniz, ben yazdım.
Ve bu kitaplar yazılırken sadece siz değil, ben de çok şey öğrendim.
Her yazarın bir çıkış noktası vardır.
Benim ki, 'gence hizmet!'
Bu, her şeyin önünde geliyor, benim için.
Her şeyin bir zamanı var deriz ya hep...
Şimdi düğün zamanı!
İpek Ongun
Yerli, Yazar
Hayatı ;
1961 yılında Amerikan Kız Koleji, Edebiyat Bölümü'nden mezun oldu. İpek Ongun,; yazı hayatına, 1980 yılında başladı.Gençlik romanlarından sonra, gençlere yaşama kültürü ve kişisel gelişim gibi konularda, yardımcı olmasını amaçladığı bir üçlü yazdı. Bu kitapların ilki 1991 yılında TÜYAP'ta "Altın Kitap Ödülü"nü aldı. Ayrıca gençler için yaptığı bu çalışmalar nedeniyle kendisine Rotary Kulübü tarafından "1995-1996 Meslek Hizmetleri Ödülü" verildi. 1998 yılında da Oriflame firmasının 250.000 kişilik bir halk jürisine yaptırdığı anket sonucu yılın en başarılı kadın yazarı seçildi. Evli ve iki kız çocuğu annesi olan yazar, yaşamına Mersin'de devam etmekte.
Eserleri ;
Bir Genç Kızın Gizli Defteri
Arkadaşlar Arasında Bir Genç Kızın Gizli Defteri 3
Kendi Ayakları Üstünde Bir Genç Kızın Gizli Defteri 3. Kitap
Adım Adım Hayata Bir Genç Kızın Gizli Defteri 4. Kitap
Yarım Elma Gönül Alma
Afacanlar Çetesi
Bir Pırıltıdır Yaşamak Hayatı Iskalamayın
Bu Hayat Sizin Gençliğin Kıymetini Bil Derler İyi De... Nasıl?
Şu Çılgın Tempoda Duyarlı Davranışlar
Sabah Pırıltıları
Arkadaşlar Arasında Bir Genç Kızın Gizli Defteri 2. Kitap
Kamp Arkadaşları
Bir Genç Kızın Gizli Defteri 1. Kitap
Yaş On Yedi
Şimdi Düğün Zamanı Bir Genç Kızın Gizli Defteri 6. Kitap
İşte Hayat Bir Genç Kızın Gizli Defteri 5. Kitap
Anne Babama Sevgilerimle, Lütfen Beni Anla
Mektup Arkadaşları
Tüm Eserleri;
Bir Genç Kızın Gizli Defteri
Arkadaşlar Arasında
Kendi Ayakları Üstünde
Adım Adım Hayata
İşte Hayat
Şimdi Düğün Zamanı
Yarım Elma Gönül Alma
Sabah Pırıltıları
Bir Pırıltıdır Yaşamak
Bu Hayat Sizin
Lütfen Beni Anla
bir genç kızın gizli defteri serisi
1)Neden yazarız?
Daha doğrusu neden anı defteri tutarız?
Yaşamımızın her döneminde, ama özellikle ilk gençlik çağında, sorunlarımızı, mutlu mutsuz anılarımızı bizi yargılamadan dinleyen, paylaşan birilerine gereksinim duyarız. Ve -bu biri- evet, bildiğiniz, anı defterimizdir. On beş yaşındaki Serra tüm duygularını, düşüncelirini anı defteriyle paylaşıyor. Annesiyle babası neden garip davranıyorlar? Yoksa yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Çeşme'de tatil günlerinde tanıştığı yeni arkadaşları Serra'nın yaşamında ne gibi değişikliklere neden olacaklar?
2)Eğer sevinçlerimizi içimizde hasret olmadan paylaşabiliyorsak, dertlerimizi gizlice sevinmeden bölüşebiliyorsak, kötü kişi olmayı göze alarak birbirimize doğruyu söyleyebiliyorsak, böylece birbirimizi yanlışlardan koruyabiliyorsak, samimiyetle saygının ince çizgisini çizebiliyorsak, birbirimizi yargılamadan olduğumuz gibi kabullenebiliyorsak, dünyalara bedel bir dostluğa sahibiz demektir. Aldığımız kadar verdiğimiz böylesi bir dostluk, çocukluktan ölüme dek insanoğlunun edinebileceği en büyük zenginlik, kişinin kendine verebileceği en büyük armağandır!
3)Bir Genç Kızın Gizli Defteri -3- Lise yılları sona ermekte... Gelecekle ilgili doğru kararlar almak gerek. Hangi meslek? Hangi üniversite? Kendi ayaklarının üstünde durabilmek için sorular sormak, düşünmek gerek. Serra ile arkadaşları bu zor dönemi yine kah gülerek kah hüzünlenerek ama hep birbirlerine omuz vererek sürdürüyorlar. Ya ilk gençlik aşkları? Onlar ne olacak?
4)Üniversiteye giriş...
O ilk yılın heyecanı...
Arkadaşla paylaşılan kendine ait bir ev...
Küçük özgürlükler...
Serra bu yeni ortamda kimlerle arkadaş olacak?
Acaba onu neler bekliyor?
Ya aşk?
5)Tanıştığımızda ikimiz de genç kadınlardık.
Ve anında birbirimizi sevdik.
Oysa taban tabana zıttık.
Bir kere o, özgürlüğünden asla ödün vermek istemeyen ezel ebed bir bekardı.
Bense doğuştan evli...
O, kurallara nanik yapan haşarı bir kız;
Ben, onun deyişiyle, "Protokol çocuğu"...
Tüm bu zıtlıklara karşın aramazdı gerçekten güçlü bir sevgi bağı olmuştu.
Yargılamayan, bir diğerini olduğu gibi kabullenebilen türde bir sevgiydi bu.
6)Bu aslında bir veda mektubu...
Serra'ya veda etme zamanı geldi.
İnanın, ben de sizler kadar hüzünlüyüm.
Dile kolay, tam on üç yıldır Serra'yla birlikte yaşadık,
sorunları aştık, ağladık, güldük.
Ama, bu süre de iyi işler de yaptık.
Ve bunları sizlerle el ele başardık.
Siz beni yönlendirdiniz, ben yazdım.
Ve bu kitaplar yazılırken sadece siz değil, ben de çok şey öğrendim.
Her yazarın bir çıkış noktası vardır.
Benim ki, 'gence hizmet!'
Bu, her şeyin önünde geliyor, benim için.
Her şeyin bir zamanı var deriz ya hep...
Şimdi düğün zamanı!
İpek Ongun
Bir kızın defteri çok özeldir. Nitekim forumdan bazı arkadaşlarımızında böyle defterleri olduğunu biliyorum ^.^ (Tabi okutmuyorlar o ayrı XD)
Bana göre güzel, veda'yı zor kılan şey alışmaktır, ama herşeye rağmen karakter ne kadar farklı olursa olsun bir arada tutan birşeyler bulabiliyorsanız o arkadaşlığı korumanız da kolay.
Bana göre güzel, veda'yı zor kılan şey alışmaktır, ama herşeye rağmen karakter ne kadar farklı olursa olsun bir arada tutan birşeyler bulabiliyorsanız o arkadaşlığı korumanız da kolay.
Sailor Moon / Sailor Venus Fan Sitesi
Forum Kuralları | İstek - Şikayet Kutusu
ben bu kitabın bütün serisini bi solukta okudum.benim için çok özeldir.bana kitap okumayı sevdirdi bu seri.tek kelimeyle harika yani.
The Only Stupid Question Is The One You Don't Ask.Ask!Someone Knows.Avatar için matrixsakini'ne çok teşkür.
İpek ONGUN 'un bir röportajında;
Neden gençlik?" diye sorulduğunda Ongun şöyle diyor:
"Kızlarım büyürken bir boşluğun farkına vardım. 12-13 yaşlarından başlayarak 17-18'lere uzanan, yaşamın o en zor dönemi olan ilk gençlik yılları için kitap yoktu. Oysa dış ülkelere gittiğimde, kitabevlerinde bir katın çocuklara, bir katın erişkinlere, bir katın da gençlere ayrıldığını görüyor ve gıpta ediyordum. Hatta gençlik yazınını, ilk gençlik ve gençlik olarak belirlemişlerdi. Çağdaş ülkelerde her yıl gençler için çeşitli konularda yüzlerce kitap yazılıyor. İnsan durup, yoksa bizler gençlerimize değer vermiyor muyuz, diye sormadan edemiyor.
"İşte bu soru benim çıkış noktam oldu. Ve, gençlik için yazmaya başladım."
not: alıntıdır bknz::::>http://www.kitabiyat.com/
Neden gençlik?" diye sorulduğunda Ongun şöyle diyor:
"Kızlarım büyürken bir boşluğun farkına vardım. 12-13 yaşlarından başlayarak 17-18'lere uzanan, yaşamın o en zor dönemi olan ilk gençlik yılları için kitap yoktu. Oysa dış ülkelere gittiğimde, kitabevlerinde bir katın çocuklara, bir katın erişkinlere, bir katın da gençlere ayrıldığını görüyor ve gıpta ediyordum. Hatta gençlik yazınını, ilk gençlik ve gençlik olarak belirlemişlerdi. Çağdaş ülkelerde her yıl gençler için çeşitli konularda yüzlerce kitap yazılıyor. İnsan durup, yoksa bizler gençlerimize değer vermiyor muyuz, diye sormadan edemiyor.
"İşte bu soru benim çıkış noktam oldu. Ve, gençlik için yazmaya başladım."
not: alıntıdır bknz::::>http://www.kitabiyat.com/
İpek ONGUN 'la bi 5. kitapla ilgili bir söyleşi süper bişi sizde okuyun burda;
Üniversitenin son yılında Serra ve arkadaşları günümüzün zor koşullarıyla baş etmeye çalışırken, onlara yine Doğanay Hoca sohbetleri yardımcı oluyor.
Soru soran kişinin, düşünen insan; düşünen kişininse gerçek anlamda özgür insan olduğunu; hayatını ve kişiliğini sorgulayarak amacını ve kendine özgü yaşam çizgisini oluşturup, bir iç güç geliştirerek yaşamını anlamlı kılmanın önemini; gelir geçer değerlerdense evrensel değerlere sımsıkı sarılmanın tek çıkış yolu olduğunu tartışıyorlar.
İpek Ongun, gençlik edebiyatının önde gelen isimlerinden biri... İlk çalışmalarınız arasında çocuk kitapları var. Sanırım gençlik edebiyatına yönelmek bilinçli bir tercihti. Bu geçiş nasıl oldu? Çocuk edebiyatı ile gençlik edebiyatı arasında büyük bir sınır var mı?
Çocuk edebiyatından gençlik edebiyatına geçişim bilinçli bir tercihti. Çünkü, özellikle de ‘ilk gençlik’ yazınının biraz ihmal edildiğini düşünüyordum. Gençleri düşünerek, gençler için, gençler hakkında yazılmış doyurucu kitaplar bulamıyordu gençler. Ya da çeviri eserler okuyorlardı. Çeviri okumak elbette güzel ama gencin özdeşleşebileceği, kendi kültürüne özgü sorunların işlenmemiş olması, okuru pasif bir izleyici konumunda bırakıyordu. Oysa doğrudan onu ve sorunlarını anlatan kitaplarla bütünleşebiliyordu.
İşte bunları düşünerek ilk gençlik kitapları yazmaya başladım.
Bence çocuk ve gençlik edebiyatı arasında epeyce bir fark var. Çocuk için yazarken başka bir üslup ve konuları ele alış biçimi gerekiyor. Gençlere seslenirken ise bambaşka bir üslup kullanmak ve onları ilgilendirecek konuları gözetmek gerek. Özetle, bence çok farklı iki alan.
‘Yaş On Yedi’ ve ‘Bir Genç Kızın Gizli Defteri’nin ardından çocuk edebiyatına geri dönmediniz değil mi? Daha sonraki çalışmalar arasında yer alan ‘Bir Pırıltıdır Yaşamak’, ‘Bu Hayat Sizin’ ve ‘Lütfen Beni Anla’ gençlere yaşama kültürü ve kişisel gelişim konularında yardımcı olmak amacını taşıyordu. Bu kitaplarla gençlere ciddi anlamda yol gösteren bir yazarsınız. Nereden ve nasıl besleniyor, konularınızı nasıl yaratıyorsunuz?
Tüm kitaplarım ve yazılarım gözleme dayanıyor. Onların sorunları ne, nelere üzülürler, neler onları sevindiriyor. Neleri bilmek isterler, eksikleri hangi konularda... İşte sürekli bu sorularla baktığınızda, gençlerin işine yarayacak sözleri bulabiliyorsunuz.
Yaşama sanatı konusunda pek bir şey bilmiyorlar, doğal olarak. Ama - öğrenmek istiyorlar! Hem de şiddetle...
İşte bunu yakalayınca, sözünü ettiğiniz kişisel gelişim kitaplarını yazdım. Ve öyle bir okuyorlar ki, insan onlarla gurur duyuyor. Düşünün ki, bunlar pembe roman değil, hepsi eğitici kitaplar ve gençler bunları yıllar boyu ala geldiler.
‘Bir Pırıltıdır Yaşamak’ 1991 yılında yazıldı, hâlâ aynı tempoda alınıp okunuyor. Özetle, onların istekleri ve gereksinimlerinden çıkarak yazıyorum.
Roman konularınız başta psikoloji olmak üzere sosyolojik çözümlemeler de taşıyor. Bu bilimlerle ilgileniyor musunuz? İyi bir gözlemci olduğunuz açık; tabii dilinizin sadeliği de genç okuru bir çırpıda kitabın içine çekiyor...
Bu sorunuz bana çok büyük bir iltifat! Şöyle açıklayayım; Tüm kitaplarımı, ister kişisel gelişim, ister roman olsun, yazmadan önce sıkı bir çalışma dönemi yaşarım. Hangi sorunu işleyeceksem, o konuyla ilgili önce bizim bilim insanlarımızın, sonra da dış ülkelerde o konuda yazılmış kitapları toplar, tez hazırlarcasına öğrenmeye çalışır, notlar alırım.
Böylece sırtımı bilimsel gerçeklere dayayıp kitabımı yazarım. Gençler için yazmanın bir sorumluluk getirdiğine inanıyor o nedenle elimden geldiğince önce kendim bir şeyler öğrenip, ancak ondan sonra o bilgilere dayanarak yazmayı yeğliyorum.
‘İşte Hayat’ çok samimi, içten bir roman. Sanırım ‘Bir Genç Kızın Gizli Defteri’ dizisinin tümü de böyleydi. Yumuşacık, içinden sevgi dolup taşan bir kitap. Serra, üniversiteyi bitirip, hayatın gerçekleri ile karşılaşmaya hazır artık. Çünkü siz onu öyle güzel donattınız ki... Neden bir genç kız kahraman olarak seçtiniz?
Kahramanımın genç kız olmasının pratik nedeni, benim kızlarımın oluşu. Böyle olunca genç kızların iç dünyasını daha iyi bilebiliyorum. Onları tanıyorum.
Diğer bir nedense, toplumda kadının daha önemli olduğuna inanıyorum. En azından çocuğu annenin yetiştirdiği, bire bir o çocukla annenin ilgilendiği düşünülürse, toplumu şekillendirenlerin büyük ölçüde kadınlar olduğu ortaya çıkıyor kanısındayım.
‘İşte Hayat’ aile ilişkilerini de öne çıkartan bir roman. Anne ve babası ayrılmış olan Serra, bu sorunu yaşayan tüm gençlere olduğu kadar anne-babalara da iyi bir örnek. Örneğin kurgunun bu bölümlerinde bir psikologdan yardım aldınız mı? Bu arada annenin davranışları ve büyükbabanın öğütleri de öne çıkan bölümler arasında. Serra’nın babası biraz daha kötümser çizilmiş. Sanki babaya bir yüklenme var gibi... Ne dersiniz?
Kitaplarımın tümünde çeşitli sorunları işlerken, bilimsel çalışmaları okuyarak, o bilgilerden destek aldım. Ayrılmış aile çocuğu, tek ebeveynli çocuk da bu sorunlardan sadece biriydi; bu durumda olan gençler düşünülerek yazıldı. Ve çeşitli mesajlar gönderildi, kimi zaman bir karakterin, kimi zaman öbür karakterin ağzından.
Serra’nın babasına gelince, ne yazık ki hiçbirimiz mükemmel değiliz. Serra’nın babası da aslında iyi niyetli ama kusurları olan bir insan. Bazen bir insan iyi olduğu halde bazı kusurları nedeniyle pek çok şey yitirebiliyor.
Serra ve arkadaşları... Özellikle de ev arkadaşı ve sevgilisinin etrafındakilerle yaşadığı çelişkili duygusal durumlar. Hepsi tamamen hayata eş, tıpa tıp aynı. Ama Serra vazgeçmeyen, yılmayan bir genç kız. Kendi doğrularını bulma yolunda da hızla ilerliyor. Yine de velilik konusunda biraz aceleci değil miydi?
Aslında Serra bana sorsaydı, evlilik kararı almakta acele ettiğini, hem de çok acele ettiğini söylerdim. Günümüz gençlerinin evliliğe hazır olduğu yıllar otuzlu yaşları buldu. Çok da haklılar. Okuyup, didinip diploma alınıyor. İş hayatına atılıyorlar ve ancak bu yaşlarda insan ne istediğini tam olarak bilebiliyor.
Ama neylersiniz ki, Serra bana sormadan gitti, bu teklife evet, dedi. Umarım mutlu olur.
Sanırım bu dizi boyunca okurlarınızın en sevdiği karakterlerden biri de Doğanay Hoca’ydı. Gençlerle genç olmayı başaran, entelektüel bir insan. Romanın ana mesaj kısımlarından biri de Doğanay Hoca’nın anlattıkları değil mi? Doğanay Hoca’yı romanda kurgularken düşünceniz neydi?
Gençlerin hayat hakkında pek çok soruları var. Kafaları karışık. Ve hiç kimse de çıkıp gençlerle sakin sakin bu konuları tartışmıyor. O nedenle Doğanay Hoca benim hayalimdi oldum olası. Tıpkı Sokrat gibi gençlerle rahat ve hoş ortamlarda, devamlılık ya da not kaygısı olmadan, hayat ve çeşitli kavramlar hakkında birileri gençlerle konuşabilseydi ne hoş olurdu, diye hayal ederdim. Ve - “Adım Adım Hayata”yı yazarken, neden bu hayalimi hiç olmazsa kitapta gerçekleştirmeyeyim diye düşünüp, o kişiyi gençlerimize sundum. Onlar da Doğanay Hoca’yı sizin ve benim kadar sevdiler ve Doğanay Hoca sohbetlerinin devamını bekliyoruz, ondan çok şeyler öğrendik diye mektuplar aldım. Demek ki bu da bir ihtiyaçmış.
Şimdi en çok merak ettiğim soru: Böylesine başarılı bir kaleme sahipken neden roman alanınızı genişletmiyorsunuz? Gençlik edebiyatı üzerine ürünler vermeye mi devam edecek misiniz yoksa kafanızda başka projeler de var mı?
Rahmetli editörüm de hep aynı soruyu soruyordu. Ama gençlere yazarken değişik duygular içindeyim.
Her yazar gibi güzel bir kitap yazabilmek en büyük isteğim ama onun yanı sıra bana en az onun kadar büyük doyum sağlayan, “gence hizmet” verebildiğim duygusu...
Düşünün ki, yazılarınızla birilerine, özellikle de buna ihtiyacı olan gençlere dokunuyor, onların hayatında izler bırakıyorsunuz. Bir işe yarıyorsunuz! “gence hizmet” sunuyorsunuz! Tıpkı akan bir nehir gibi bir şeyleri alıp bir yerlere taşınmasına destek oluyorsunuz.
Ama bilemiyorum, bakarsınız bir gün başka bir şey de deneyebilirim.
Romanda diyorsunuz ki: “Hayatla ilgili bilgiler tersinden öğreniliyor. Okulda önce çalışıp, sınanıp sonra öğreniyor insan. Hayattaysa önce sınanıp sonra bundan bir şeyler öğreniyor.” Bugünün gençlerini nasıl görüyorsunuz?
Bugünün gençlerini en azından çok daha bilinçli buluyorum.
Bizlerin onlara hiç de güzel bir miras bırakmadığımız ortada. Ülkenin ekonomik durumundan tutun, eğitim sistemine kadar uzanan bir yanlışlıklar zinciri, bir savurganlık ve mirasyedilik ortamı içindeler.
Çağdaş ülkelerde, bundan elli yıl sonra doğacak çocukların geleceği düşünülür ve ona göre önlemler alınırken, bizim gençlerimize reva gördüğümüz değerler ortada. Oysa onlar da çok daha iyi şeylere layıklar.
Ama bütün bu olumsuzluklara karşın, gençlerimiz yine de güçlüler. Bu koşullarda savaşarak yaşamaya çalışıyorlar. Yaşlarının üstünde de bir olgunlukları var. O nedenle, ben gençlerimizi beğeniyor, bu olumsuz koşullarda yaratabildikleri başarılar nedeniyle onlarla gerçekten gurur duyuyorum.
Kaleminizi çalışan gençliğe doğru kaydırmayı düşünüyor musunuz? Sanırım ‘çalışamayan’ gençlik de buna dahil... Belki sokak çocukları ve diğerleri... Ne dersiniz?
Sözünü ettiğiniz gençlik kesimleri hakkında da yazmayı çok isterdim. Ama gözlemlemem gerek. Başka türlü yazamıyorum. Nitekim hep orta sınıfı yazmamın nedeni, benim tanıdığım, bildiğim kişilerin hep orta sınıf çocukları olmalarından kaynaklanıyor. Umarım bir gün bunu da başarabilirim.
alıntıdır::::>http://www.ntv.com.tr/news/203120.asp#BODY
Üniversitenin son yılında Serra ve arkadaşları günümüzün zor koşullarıyla baş etmeye çalışırken, onlara yine Doğanay Hoca sohbetleri yardımcı oluyor.
Soru soran kişinin, düşünen insan; düşünen kişininse gerçek anlamda özgür insan olduğunu; hayatını ve kişiliğini sorgulayarak amacını ve kendine özgü yaşam çizgisini oluşturup, bir iç güç geliştirerek yaşamını anlamlı kılmanın önemini; gelir geçer değerlerdense evrensel değerlere sımsıkı sarılmanın tek çıkış yolu olduğunu tartışıyorlar.
İpek Ongun, gençlik edebiyatının önde gelen isimlerinden biri... İlk çalışmalarınız arasında çocuk kitapları var. Sanırım gençlik edebiyatına yönelmek bilinçli bir tercihti. Bu geçiş nasıl oldu? Çocuk edebiyatı ile gençlik edebiyatı arasında büyük bir sınır var mı?
Çocuk edebiyatından gençlik edebiyatına geçişim bilinçli bir tercihti. Çünkü, özellikle de ‘ilk gençlik’ yazınının biraz ihmal edildiğini düşünüyordum. Gençleri düşünerek, gençler için, gençler hakkında yazılmış doyurucu kitaplar bulamıyordu gençler. Ya da çeviri eserler okuyorlardı. Çeviri okumak elbette güzel ama gencin özdeşleşebileceği, kendi kültürüne özgü sorunların işlenmemiş olması, okuru pasif bir izleyici konumunda bırakıyordu. Oysa doğrudan onu ve sorunlarını anlatan kitaplarla bütünleşebiliyordu.
İşte bunları düşünerek ilk gençlik kitapları yazmaya başladım.
Bence çocuk ve gençlik edebiyatı arasında epeyce bir fark var. Çocuk için yazarken başka bir üslup ve konuları ele alış biçimi gerekiyor. Gençlere seslenirken ise bambaşka bir üslup kullanmak ve onları ilgilendirecek konuları gözetmek gerek. Özetle, bence çok farklı iki alan.
‘Yaş On Yedi’ ve ‘Bir Genç Kızın Gizli Defteri’nin ardından çocuk edebiyatına geri dönmediniz değil mi? Daha sonraki çalışmalar arasında yer alan ‘Bir Pırıltıdır Yaşamak’, ‘Bu Hayat Sizin’ ve ‘Lütfen Beni Anla’ gençlere yaşama kültürü ve kişisel gelişim konularında yardımcı olmak amacını taşıyordu. Bu kitaplarla gençlere ciddi anlamda yol gösteren bir yazarsınız. Nereden ve nasıl besleniyor, konularınızı nasıl yaratıyorsunuz?
Tüm kitaplarım ve yazılarım gözleme dayanıyor. Onların sorunları ne, nelere üzülürler, neler onları sevindiriyor. Neleri bilmek isterler, eksikleri hangi konularda... İşte sürekli bu sorularla baktığınızda, gençlerin işine yarayacak sözleri bulabiliyorsunuz.
Yaşama sanatı konusunda pek bir şey bilmiyorlar, doğal olarak. Ama - öğrenmek istiyorlar! Hem de şiddetle...
İşte bunu yakalayınca, sözünü ettiğiniz kişisel gelişim kitaplarını yazdım. Ve öyle bir okuyorlar ki, insan onlarla gurur duyuyor. Düşünün ki, bunlar pembe roman değil, hepsi eğitici kitaplar ve gençler bunları yıllar boyu ala geldiler.
‘Bir Pırıltıdır Yaşamak’ 1991 yılında yazıldı, hâlâ aynı tempoda alınıp okunuyor. Özetle, onların istekleri ve gereksinimlerinden çıkarak yazıyorum.
Roman konularınız başta psikoloji olmak üzere sosyolojik çözümlemeler de taşıyor. Bu bilimlerle ilgileniyor musunuz? İyi bir gözlemci olduğunuz açık; tabii dilinizin sadeliği de genç okuru bir çırpıda kitabın içine çekiyor...
Bu sorunuz bana çok büyük bir iltifat! Şöyle açıklayayım; Tüm kitaplarımı, ister kişisel gelişim, ister roman olsun, yazmadan önce sıkı bir çalışma dönemi yaşarım. Hangi sorunu işleyeceksem, o konuyla ilgili önce bizim bilim insanlarımızın, sonra da dış ülkelerde o konuda yazılmış kitapları toplar, tez hazırlarcasına öğrenmeye çalışır, notlar alırım.
Böylece sırtımı bilimsel gerçeklere dayayıp kitabımı yazarım. Gençler için yazmanın bir sorumluluk getirdiğine inanıyor o nedenle elimden geldiğince önce kendim bir şeyler öğrenip, ancak ondan sonra o bilgilere dayanarak yazmayı yeğliyorum.
‘İşte Hayat’ çok samimi, içten bir roman. Sanırım ‘Bir Genç Kızın Gizli Defteri’ dizisinin tümü de böyleydi. Yumuşacık, içinden sevgi dolup taşan bir kitap. Serra, üniversiteyi bitirip, hayatın gerçekleri ile karşılaşmaya hazır artık. Çünkü siz onu öyle güzel donattınız ki... Neden bir genç kız kahraman olarak seçtiniz?
Kahramanımın genç kız olmasının pratik nedeni, benim kızlarımın oluşu. Böyle olunca genç kızların iç dünyasını daha iyi bilebiliyorum. Onları tanıyorum.
Diğer bir nedense, toplumda kadının daha önemli olduğuna inanıyorum. En azından çocuğu annenin yetiştirdiği, bire bir o çocukla annenin ilgilendiği düşünülürse, toplumu şekillendirenlerin büyük ölçüde kadınlar olduğu ortaya çıkıyor kanısındayım.
‘İşte Hayat’ aile ilişkilerini de öne çıkartan bir roman. Anne ve babası ayrılmış olan Serra, bu sorunu yaşayan tüm gençlere olduğu kadar anne-babalara da iyi bir örnek. Örneğin kurgunun bu bölümlerinde bir psikologdan yardım aldınız mı? Bu arada annenin davranışları ve büyükbabanın öğütleri de öne çıkan bölümler arasında. Serra’nın babası biraz daha kötümser çizilmiş. Sanki babaya bir yüklenme var gibi... Ne dersiniz?
Kitaplarımın tümünde çeşitli sorunları işlerken, bilimsel çalışmaları okuyarak, o bilgilerden destek aldım. Ayrılmış aile çocuğu, tek ebeveynli çocuk da bu sorunlardan sadece biriydi; bu durumda olan gençler düşünülerek yazıldı. Ve çeşitli mesajlar gönderildi, kimi zaman bir karakterin, kimi zaman öbür karakterin ağzından.
Serra’nın babasına gelince, ne yazık ki hiçbirimiz mükemmel değiliz. Serra’nın babası da aslında iyi niyetli ama kusurları olan bir insan. Bazen bir insan iyi olduğu halde bazı kusurları nedeniyle pek çok şey yitirebiliyor.
Serra ve arkadaşları... Özellikle de ev arkadaşı ve sevgilisinin etrafındakilerle yaşadığı çelişkili duygusal durumlar. Hepsi tamamen hayata eş, tıpa tıp aynı. Ama Serra vazgeçmeyen, yılmayan bir genç kız. Kendi doğrularını bulma yolunda da hızla ilerliyor. Yine de velilik konusunda biraz aceleci değil miydi?
Aslında Serra bana sorsaydı, evlilik kararı almakta acele ettiğini, hem de çok acele ettiğini söylerdim. Günümüz gençlerinin evliliğe hazır olduğu yıllar otuzlu yaşları buldu. Çok da haklılar. Okuyup, didinip diploma alınıyor. İş hayatına atılıyorlar ve ancak bu yaşlarda insan ne istediğini tam olarak bilebiliyor.
Ama neylersiniz ki, Serra bana sormadan gitti, bu teklife evet, dedi. Umarım mutlu olur.
Sanırım bu dizi boyunca okurlarınızın en sevdiği karakterlerden biri de Doğanay Hoca’ydı. Gençlerle genç olmayı başaran, entelektüel bir insan. Romanın ana mesaj kısımlarından biri de Doğanay Hoca’nın anlattıkları değil mi? Doğanay Hoca’yı romanda kurgularken düşünceniz neydi?
Gençlerin hayat hakkında pek çok soruları var. Kafaları karışık. Ve hiç kimse de çıkıp gençlerle sakin sakin bu konuları tartışmıyor. O nedenle Doğanay Hoca benim hayalimdi oldum olası. Tıpkı Sokrat gibi gençlerle rahat ve hoş ortamlarda, devamlılık ya da not kaygısı olmadan, hayat ve çeşitli kavramlar hakkında birileri gençlerle konuşabilseydi ne hoş olurdu, diye hayal ederdim. Ve - “Adım Adım Hayata”yı yazarken, neden bu hayalimi hiç olmazsa kitapta gerçekleştirmeyeyim diye düşünüp, o kişiyi gençlerimize sundum. Onlar da Doğanay Hoca’yı sizin ve benim kadar sevdiler ve Doğanay Hoca sohbetlerinin devamını bekliyoruz, ondan çok şeyler öğrendik diye mektuplar aldım. Demek ki bu da bir ihtiyaçmış.
Şimdi en çok merak ettiğim soru: Böylesine başarılı bir kaleme sahipken neden roman alanınızı genişletmiyorsunuz? Gençlik edebiyatı üzerine ürünler vermeye mi devam edecek misiniz yoksa kafanızda başka projeler de var mı?
Rahmetli editörüm de hep aynı soruyu soruyordu. Ama gençlere yazarken değişik duygular içindeyim.
Her yazar gibi güzel bir kitap yazabilmek en büyük isteğim ama onun yanı sıra bana en az onun kadar büyük doyum sağlayan, “gence hizmet” verebildiğim duygusu...
Düşünün ki, yazılarınızla birilerine, özellikle de buna ihtiyacı olan gençlere dokunuyor, onların hayatında izler bırakıyorsunuz. Bir işe yarıyorsunuz! “gence hizmet” sunuyorsunuz! Tıpkı akan bir nehir gibi bir şeyleri alıp bir yerlere taşınmasına destek oluyorsunuz.
Ama bilemiyorum, bakarsınız bir gün başka bir şey de deneyebilirim.
Romanda diyorsunuz ki: “Hayatla ilgili bilgiler tersinden öğreniliyor. Okulda önce çalışıp, sınanıp sonra öğreniyor insan. Hayattaysa önce sınanıp sonra bundan bir şeyler öğreniyor.” Bugünün gençlerini nasıl görüyorsunuz?
Bugünün gençlerini en azından çok daha bilinçli buluyorum.
Bizlerin onlara hiç de güzel bir miras bırakmadığımız ortada. Ülkenin ekonomik durumundan tutun, eğitim sistemine kadar uzanan bir yanlışlıklar zinciri, bir savurganlık ve mirasyedilik ortamı içindeler.
Çağdaş ülkelerde, bundan elli yıl sonra doğacak çocukların geleceği düşünülür ve ona göre önlemler alınırken, bizim gençlerimize reva gördüğümüz değerler ortada. Oysa onlar da çok daha iyi şeylere layıklar.
Ama bütün bu olumsuzluklara karşın, gençlerimiz yine de güçlüler. Bu koşullarda savaşarak yaşamaya çalışıyorlar. Yaşlarının üstünde de bir olgunlukları var. O nedenle, ben gençlerimizi beğeniyor, bu olumsuz koşullarda yaratabildikleri başarılar nedeniyle onlarla gerçekten gurur duyuyorum.
Kaleminizi çalışan gençliğe doğru kaydırmayı düşünüyor musunuz? Sanırım ‘çalışamayan’ gençlik de buna dahil... Belki sokak çocukları ve diğerleri... Ne dersiniz?
Sözünü ettiğiniz gençlik kesimleri hakkında da yazmayı çok isterdim. Ama gözlemlemem gerek. Başka türlü yazamıyorum. Nitekim hep orta sınıfı yazmamın nedeni, benim tanıdığım, bildiğim kişilerin hep orta sınıf çocukları olmalarından kaynaklanıyor. Umarım bir gün bunu da başarabilirim.
alıntıdır::::>http://www.ntv.com.tr/news/203120.asp#BODY
usagi460 yazmış:
dimi kitap harika yaa gençlere bir çok şeyi öğretiyo ben bu seriyle kitap okumayı sevdim kuzinim saolsun bana bu kitabı tavsiye etmişti harika bi kitap yani diyecek başka bişi bulamıyorum ama ne yazık ki serra mıza 7. kitapta son olarak veda ettik
serinin tüm kitaplarını bir solukta okumuştum çok güzel bir anlatımı var. olaylara kendinizi kaptırıyorsnuz ve kendinizi onlardan biri gibi hissediyorsuuz. okumanızı tavsiye ederim
imza by Daydream *-*
Spoiler:
°•.•°•.Girugamesh (ギルガメッシュ) Türkiye.•°•.•°
kitsbı hiç okumadım ama çok duydum duya duya ezberledik yani.
1. sayfa (Toplam 4 sayfa) [ 54 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |