Ayışığı Günlüğü...~(^_^)~ Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 17, 18, 19 ... 38, 39, 40, Sonraki |
Yazar
Mesaj


Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): jandark


@hotaru-tomoe
***
Aslında buranın bölümü hazırda malesef,evde yapamıcam bunu
Çünkü word lisansı mı bitmiş ne, yazamıyorum küçük hatalar, yarın inşallah çok işim olmazda işyerinde hallderim
...
Umarım tabi
Sevgiyle esenle kalın, bizi izlemeye devam edin
***
Aslında buranın bölümü hazırda malesef,evde yapamıcam bunu


Umarım tabi

Sevgiyle esenle kalın, bizi izlemeye devam edin


*
*
* * *
Hayat acımasız oluyor bazen, ama yinede sabah sabah tanımadığın birine ne haber şeker demek ilginçliğin tanıyorum. Tabi suratıma bakan anlamsız bir çift göz ile… Ben hala sırıtarak, araba bekliyorum. Sorun yok gibi gözükse de, aslında işe geç kalmışım. Sorun var ama benim umurum da mı bende bilmiyorum. Aslında olanlar işten ayrılmama kadar uzadı ama anlatmanı bir manası var mı? Anlatıp başını şişirmek istemiyorum. Sadece şunu öğrendim, herkeste takım ruhu denilen ruh olmuyormuş. Bencillik hat safa da kalabiliyor. Ve asla çok iş yüklenmeyeceksin. Sen saygı kavramı içinde çabalarken bir süre sonra haklarına müdahale ediliyormuş. Bak ne çok şey öğrendim. İlk olarak biraz morel bozukluğu yaşasam da şu an çok kötü değilim. Maaşımda da patron söz verdiği rakamdan aşağıda verdi. Buradan da patronların her sözüne güvenilmesi gerektiğini öğrendim. He bunu isyana bağlayacak mıyım onu da gidişat belirleyecek.
Başka başka çok güvenmemek gerekliymiş. Herkese bir hata payı var etmek lazım. “Aman o yapmaz öyle şey, ben her şeyi bilirim, bana anlatır” -lar uydurmaymış. En azından şu zaman zarfında benim için öyle oldu. Çok güvendiğim biri, birileri (İstanbul da tanıdığım arkadaşlar ki bende herkese güvenme eğilim vardır bilirsin günlüğüm.) neyse ilk olara buna fena sinirlendim, hatta endişe demeliyim buna… Çünkü benden gizledikleri hikaye ile kendi başları belaya girebilir. Onları uyarmam lazım, ama bunu nasıl yapacağım bilmiyorum. Neyse bu konuyu da ben hallederim. Sanırım
bazen kendi öz yakınlarındansa, hayatına giren yabancı birileri daha yakın oluyor.
Bugünde böyle abidik gubidik geçti gitti, işte
…
Sana bunu anlatmalıyım ama…
Geçen hafta sanırım Perşembe günü, İkra bir arkadaşının nikah töreni için elbise aldı. Giydi çıkardı, birkaç mağaza sonra karar verdik, petrol mavisi bir elbise aldık. Özenle bir askıya asıldı, elimize emanet edildi. ikra bankadan para çekecek, kartını filan arıyor. Bende elinden aldım elbiseyi… Baktım işlem uzayacak, yan tarafta pastaneden gelen güzel kokulara kapıldım. O patatesli böreğin güzelliğine dayanılmazdı tabii, sen olsan sende alırdın yani
Ben alamadım ama
Tam parayı çıkardım koşan bir adam bana öyle bir çarptı ki, dünyam karardı
. Ben bir yana çantam bir yana, elbise bir yana. O kargaşada adam bir döndü, benim çantama yöneldi ama geri çekildi koşarak. Arkadan bağıran yaşlı bir adam… Birkaç kişi yanıma yaklaşıp “iyi misiniz?” Filan gibi klasik laflar söyledi. Toparlandım. Biri çantamı verdi, küçük bir kızda elbiseyi verdi elime, gülümsedim ona “Teşekkür” ederim dedim.
Dükkan sahibi beni içeriye bir masaya davet etti, içerisi kalabalıktı.
Cam kenarında oturdum. Az sonrada sipariş vermeye çalıştığım börekler geldi. Adam babacan bir gülümsemeyle “iyisin değil mi kızım” dedi.
Evet manasında başımla onayladım. Genelde onaylanılacak sorulara bu tür cevap veriyordum. Bu huyumdan bir vazgeçemedim. Ne de olsa alışkanlıktı bu, yerleşik bir alışkanlık hem de.
Birkaç dakika sonra camdan, İkra ‘nın telaşla beni aradığını fark ettim. Panik olmuştu her halinden belliydi. Pastanenin camında beni fark edememişti. Ben elimle işaret edince, koşar adam kapıdan girdi.
“Usagi iyi misin? İki dakika yanımdan ayrılıyorsun. Hemen olaylara dalıyorsun
. Belayı çekiyor musun ne…” Benim hiç bir şey olmamış gibi davranıp sırıtmam onu da pes ettirdi sonunda. “Börek yermesin harika olmuş, ama istersen yeme elbisede göbeğin çıkmasın şimdi
…” İkra şaşkın “Usagi
…” dedi. Sonra dayanamadı karşıma oturdu. Benim yeme hırsıma oda dayanamadı. Biraz sağa sola bakındı
, “Bende yiyeceğim çıkarsa çıksın göbeğim
…” ikimiz birden güldük
.
İşimde çok mutlu olmadığımı fark ettim. Her gün gergin geliyorum. Hani bir mutluluk yok. Belki de bu hayatımın geneliyle ilgili bilmiyorum. Ama her sabah bir neşeyle uyanmak fikri iş yerime yansımıyor. Aslında iş arkadaşlarımla, bir problemim yok. Yada var, inan ben bile fark edemiyorum bunu. Aslında bir sorunum yoktu, sadece tecrübesizliğin verdiği bir acelecilik söz konusu sanırım. Nede olsa ilk iş deneyimim… Şunu anladım, ben yaptığım işe dönüp bakmalıyım. Onu görmeliyim. Belki dokunmak… Burada ise böyle değil, faturalar, mailler, kısmen projeler –ki projelerde biraz kendimi iyi hissedebilirim. E akşam olduğunda yine ben, yine ben… Yaptıklarımın hiç biri elimde değil, dönüp baktığımda görecek bir şeyde yok ortada. Açıkçası burada kendimi iyi hissetmiyorum. Ama ne yapabilirim onu da bilmiyorum… Eskiden hep anı düşünmüşüm, yani bir gün süper kahramanlığı bırakırsam ne yaparım diye düşünmemişim. Yada düşünmeye fırsatım olmadı. Ahh yine kafanı şişirdim senin. Konumuza dönüyorum…
Bu olaydan bir kaç gün sonra, iş çıkışım. Arkadaşlarla buluşmak için çıktım. Umino ve ikra başka bir yerden bize katılacaktı. Bende tek başıma düştüm yola. Soğuk akşam karanlığı çökmüş, trafik yoğunluğu, araba kornaları eşliğinde geçtim karşıya. Altından tren geçen o köprüden geçtim. Soğuk rüzgar yüzüme bir kez daha çaktı ayazı. Gürültüyle geçen trene baktım. Buradan aşağısını seviyordum. Küçük taşlardan yapılmış bir yokuştu. Sonradan öğrendim Arnavut kaldırım deniliyormuş, buna. Eski zamanlardan kalma bir havası var. Hemen orda bir fotoğraf çektim. Bir kaçtane farklı açıdan. Sonra kendimide çektim.
Bu aralar bunu çok yapıyorum.
Biraz yürüdükten sonra otobüs durağına vardım. O arada, Umino aradı,”Biz çıktık haberin olsun” dedi.
Arabanın gelmesine 5 dk filan vardı. Tabi ortalık kalabalık, soğuktan donmuşum, üstümde kaban, şal… Ama hava hakikaten çok soğuk… Ben öyle boş boş bakarken birden o tanıdık bakışla kalakaldım. Bir yerden tanıdık, derken o gün bana çarpan adam olduğunu hatırladım. Muhtemelen o beni o halimle tanımadı. En tanımlanacak, yönüm saçlarımdı. O anda kapşonum başımda olduğu için kendimi ele vermedim. Aslında umursamaz takıldım. Ama şöyle bi bakınca çok tekin bir tip olmadığına kanaat getirdim. Baştan ayağa siyahtı adam. Ayağında eski bir spor ayakkabı, atkı bere yine kendine büyük olacak bir mont vardı. Benim ona baktığımı fark etmedi. Dikkatini çekmek mümkün değildi. Çünkü oda başkasını inceliyordu. Belki 19-20 yaşlarında bir kızdı. Kızı fazlasıyla dikkatli izliyordu. Muhtemelen bundan çok önce bu kızı takibe başlamıştı. Kızın elindeki çanta… Adam o çantaya takmıştı. Bakışlarında hareketlerinden bunu anlamak o kadar zor değildi zaten. Bir süre onları izledim. Artık ikili bir gözlem konusuydu. Ben adamı,adam kızı izliyordu. Biraz sonra kızın yanında bir çocuk koşarken düştü. Kız küçük çocuğu kaldırdı yerden. O an göz göze geldik. Ama o bunu pek önemsemedi. Elini tuttuğu çocuksa ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Kız onu böyle görünce çantasından bir şey çıkarıp verdi. Çocukta o üzgün ifadeyi sildi yüzünden. Yavaş adımlarla yoluna devam etti. Önümden öylece geçip gitti. Giderken elindeki çikolatayı gördüm. Kız daha fazla beklemek istemedi sanırım, büyük durağa doğru yürüdü. Arabam geldi. Bende arabaya yöneldim, ardıma baktığımda o ürkütücü adamında kızın peşinden yürüdüğünü gördüm. Bir yandan da etrafı kolaçan ediyordu. Umursamaz davranamadım, belki de biraz sonra o kızın canını yakacaktı o adam. Buna izin veremezdim. Geri döndüm. Ben arkada kız önde, adam ise arada ilerliyordu. O an beni fark etmediği biliyorum, çünkü kurbanına odaklanmıştı. Bir an onları gözden kaybettim.
Binaların arasında dolaşırken, telefonum çaldı.
“Usagi nerdesin sen, hala gelemedin biz senin iki katı yoldan geldik nerdesin sen”
“İkra geliyorum, arabadayım “dedim. O beni şaşırtan cümleyi kurdu.
“Ya evet kesin arabadasındır. Arabadaymışsın gibi gelmiyor sesin, yine hangi belanın peşindesin….”
Arkadan Umino nun sesi
“Usagi çabuk buraya gel, ne yapıyorsun sen yine çabuk eğlence kaçıyor… Haa haaa”
O anda arada bir gölge gördüm. İkara’ya “Tamam şarjım bitmek üzere geliyorum zaten görüşürüz.” Dedim.
Telefonu kapadım hemen. Yavaş yavaş yürüdüm, arada yarısı yıkılmış bir duvar diğer tarafta kızın bileğinden tutmuş o adam. Aralarında duyabildiğim şu cümleler
“ Ver şunu bana, seni gebertmeden ver diyorum”
“Hayır bana ait değil, lütfen o çantaya ihtiyacı olan insanlar var”
Kız arada kendine gelip bağırıyordu “Yardım edinnn… Kimse yok mu? ”
Adam ise kızın bileğini daha fazla sıkmaya başlamıştı, kızın acısı yüzünden anlaşılıyordu.
Kız “Bu yaptığın yanına kalmaz, seni bulurlar…”
“Hadi ya kim bulacakmış beni, bırak bu Pollyanna ayaklarını güzelim. Seni öldürdükten sonra benden şikayetçi olacak kimsede olmaz sanırım…” Kızdan zar zor ses çıktı “Birileri sana bunun hesabını sorar”
Adam umursamaz bir sırıtmayla karşılık verdi. Şu koşullarda adamında kızında yüzünü net olarak görebiliyordum. Ben ise onlara karanlık bir taraftaydım. O an düşündüm kızın dediğinin doğruluğu olmuştu evet birileri bunun hesabını soracaktı…
Onlar arasında konuşmaya devam ederken, artık adamın kontrolsüz davrandığını, kızınsa zor durumda olduğu bir anda, ben yıkık duvarın üstüne çıkmış karanlıkta kendimi kamufle ediyordum. Beni sadece silüet halinde görüyorlardı.
Saçlarım rüzgarda benden bağımsız uçuşuyordu.
Sesler biraz yükselince kendimi belli etmem gerektiğine kara verdim.
“Birilerine hesap sorulması gerekiyormuş…” dedim. Adam şaşkın kız şaşkın. Adam gözleriyle etrafı taradı. Ben karanlığın içinden biraz ışığa yürüyünce anca fark edebildi. “Sende kimsin belanı bulma, hemen defol buradan” diyiverdi.
“Eski bir süper kahraman diyelim” dedim. Böyle zamanlarda ukalalığım tutuyor sanırım. Adam “Süper kahraman mı, hem de emekli haa”
Hiç kendimi bozmadım, “Kızı bırak” dedim. Adam kızın boğazına yapıştı, “Napacaksın ufaklık… Onu öldürüyorum işte birazdan senide öldürücem…” dedi sırıtarak. Bazen insanlardan iğrenmeme neden oluyor bu tipler. Elimde duran küçük demir misketi adama fırlattım. Koluna gelen bu acıyla kızı bıraktı. “Sen-ii ….” Diyerek bana doğru koşmaya başladı. Duvardan atlarken onunda üstünden atlayarak geçtim. Şaşkın bana döndü, tekrar koşarak bir yumruk salladı. Eğilerek bu yumruğu atlattım, ama onun karnına şiddetli bir tekme indirdim. Bu hareketi Mako-chan öğretmişti. Bir ara herkesin üstünde denemeye kalkınca Reiden hokkalı bir azarda işitmiştim.
Adam ıkınarak yere düştü. Kızın yanına yaklaştım. “iyi misin?” dedim. Kız şaşkın “Sen ki im, kimsin?” gülümseyerek, “Birisi, senin de dediğin gibi sadece böylelerine hesap soracak birisi” kız gülümsedi.
O anda fahri koruyucularım Phobos yada Deimos (Hangisi hala ayırt edemiyorum, bu kargaları) karşımdaki duvara kondu. Şiddetli bir sesle beni uyardıklarını hissetim. Arkama döndüğümde, adam elinde bıcak, bana koşuyordu. Kızı ittim hemen, bağırdım sadece “Deimoss….”
Bana yaklaşamadan iki karga adamın başına üşüşmüştü bile.. Adam bu kadar gaga darbesine dayanamadı. Koşarken bağırıyordu “Şeytan, seni-ii” derken gözden kayboldu. Polis sirenleri çalıyordu. Kız akıllıca davranıp polisi çoktan aramıştı. Bana doğru döndü “Teşekkür ederim. Hayatımı kurtardın, bir çok kişinin de hayallerini kurtardın… Kimsin diye sormayacağım. Eskide olsa, süper kahramanlar kimliklerini saklamak isterler…” dedi, gülümseyerek. Bende ona Gülümsedim. “Dikkat et” dedim. Polisler gelmeden, duvarın arkasında sessizce dolandım. Biraz yolun aşağısında olanları seyrettim, adam kaşından akan kana aldırmadan polislere “şeytandı kargalar o ne dediyse yaptılar, bana saldırdılar…”
Polis “Ya tabi kardeşim tabi şeytandır o, pis herif sizden şeytanı var mı etrafta, yürü ü yürü”
Az sonrada kız çıktı arkadan. Bayan bir polis kızın koluna girmiş, bir diğeri ise elindeki suyu kıza uzatıyordu. Aralarında konuştukları belliydi. Biraz aşağıdan yürüdüm. Kız o an beni fark etti, göz göze geldik. Polislerin dikkatini çekmeden minnettar bir bakış atıp, gözlerini kaçırdı.
Yürüdüm, bende …
O anda yukarılardan bir yerlerden bir dost sesi geldi. Bende onlara bağırdım, “Teşekkür ederim Phobos … Teşekkür ederim Deimos” onlarda beni kendi sesleri ile desteklediler.
Başımı öne eğdim fısıltıyla söyledim bu kez “Teşekkür ederim dostlarım”
Bak buda bu günün, elime kalemi aldığım birkaç dakikalık dışa vurum diyebiliriz.
*
* * *
Hayat acımasız oluyor bazen, ama yinede sabah sabah tanımadığın birine ne haber şeker demek ilginçliğin tanıyorum. Tabi suratıma bakan anlamsız bir çift göz ile… Ben hala sırıtarak, araba bekliyorum. Sorun yok gibi gözükse de, aslında işe geç kalmışım. Sorun var ama benim umurum da mı bende bilmiyorum. Aslında olanlar işten ayrılmama kadar uzadı ama anlatmanı bir manası var mı? Anlatıp başını şişirmek istemiyorum. Sadece şunu öğrendim, herkeste takım ruhu denilen ruh olmuyormuş. Bencillik hat safa da kalabiliyor. Ve asla çok iş yüklenmeyeceksin. Sen saygı kavramı içinde çabalarken bir süre sonra haklarına müdahale ediliyormuş. Bak ne çok şey öğrendim. İlk olarak biraz morel bozukluğu yaşasam da şu an çok kötü değilim. Maaşımda da patron söz verdiği rakamdan aşağıda verdi. Buradan da patronların her sözüne güvenilmesi gerektiğini öğrendim. He bunu isyana bağlayacak mıyım onu da gidişat belirleyecek.
Başka başka çok güvenmemek gerekliymiş. Herkese bir hata payı var etmek lazım. “Aman o yapmaz öyle şey, ben her şeyi bilirim, bana anlatır” -lar uydurmaymış. En azından şu zaman zarfında benim için öyle oldu. Çok güvendiğim biri, birileri (İstanbul da tanıdığım arkadaşlar ki bende herkese güvenme eğilim vardır bilirsin günlüğüm.) neyse ilk olara buna fena sinirlendim, hatta endişe demeliyim buna… Çünkü benden gizledikleri hikaye ile kendi başları belaya girebilir. Onları uyarmam lazım, ama bunu nasıl yapacağım bilmiyorum. Neyse bu konuyu da ben hallederim. Sanırım

Bugünde böyle abidik gubidik geçti gitti, işte

Sana bunu anlatmalıyım ama…
Geçen hafta sanırım Perşembe günü, İkra bir arkadaşının nikah töreni için elbise aldı. Giydi çıkardı, birkaç mağaza sonra karar verdik, petrol mavisi bir elbise aldık. Özenle bir askıya asıldı, elimize emanet edildi. ikra bankadan para çekecek, kartını filan arıyor. Bende elinden aldım elbiseyi… Baktım işlem uzayacak, yan tarafta pastaneden gelen güzel kokulara kapıldım. O patatesli böreğin güzelliğine dayanılmazdı tabii, sen olsan sende alırdın yani



Dükkan sahibi beni içeriye bir masaya davet etti, içerisi kalabalıktı.
Cam kenarında oturdum. Az sonrada sipariş vermeye çalıştığım börekler geldi. Adam babacan bir gülümsemeyle “iyisin değil mi kızım” dedi.
Evet manasında başımla onayladım. Genelde onaylanılacak sorulara bu tür cevap veriyordum. Bu huyumdan bir vazgeçemedim. Ne de olsa alışkanlıktı bu, yerleşik bir alışkanlık hem de.
Birkaç dakika sonra camdan, İkra ‘nın telaşla beni aradığını fark ettim. Panik olmuştu her halinden belliydi. Pastanenin camında beni fark edememişti. Ben elimle işaret edince, koşar adam kapıdan girdi.
“Usagi iyi misin? İki dakika yanımdan ayrılıyorsun. Hemen olaylara dalıyorsun






İşimde çok mutlu olmadığımı fark ettim. Her gün gergin geliyorum. Hani bir mutluluk yok. Belki de bu hayatımın geneliyle ilgili bilmiyorum. Ama her sabah bir neşeyle uyanmak fikri iş yerime yansımıyor. Aslında iş arkadaşlarımla, bir problemim yok. Yada var, inan ben bile fark edemiyorum bunu. Aslında bir sorunum yoktu, sadece tecrübesizliğin verdiği bir acelecilik söz konusu sanırım. Nede olsa ilk iş deneyimim… Şunu anladım, ben yaptığım işe dönüp bakmalıyım. Onu görmeliyim. Belki dokunmak… Burada ise böyle değil, faturalar, mailler, kısmen projeler –ki projelerde biraz kendimi iyi hissedebilirim. E akşam olduğunda yine ben, yine ben… Yaptıklarımın hiç biri elimde değil, dönüp baktığımda görecek bir şeyde yok ortada. Açıkçası burada kendimi iyi hissetmiyorum. Ama ne yapabilirim onu da bilmiyorum… Eskiden hep anı düşünmüşüm, yani bir gün süper kahramanlığı bırakırsam ne yaparım diye düşünmemişim. Yada düşünmeye fırsatım olmadı. Ahh yine kafanı şişirdim senin. Konumuza dönüyorum…
Bu olaydan bir kaç gün sonra, iş çıkışım. Arkadaşlarla buluşmak için çıktım. Umino ve ikra başka bir yerden bize katılacaktı. Bende tek başıma düştüm yola. Soğuk akşam karanlığı çökmüş, trafik yoğunluğu, araba kornaları eşliğinde geçtim karşıya. Altından tren geçen o köprüden geçtim. Soğuk rüzgar yüzüme bir kez daha çaktı ayazı. Gürültüyle geçen trene baktım. Buradan aşağısını seviyordum. Küçük taşlardan yapılmış bir yokuştu. Sonradan öğrendim Arnavut kaldırım deniliyormuş, buna. Eski zamanlardan kalma bir havası var. Hemen orda bir fotoğraf çektim. Bir kaçtane farklı açıdan. Sonra kendimide çektim.

Bu aralar bunu çok yapıyorum.
Biraz yürüdükten sonra otobüs durağına vardım. O arada, Umino aradı,”Biz çıktık haberin olsun” dedi.
Arabanın gelmesine 5 dk filan vardı. Tabi ortalık kalabalık, soğuktan donmuşum, üstümde kaban, şal… Ama hava hakikaten çok soğuk… Ben öyle boş boş bakarken birden o tanıdık bakışla kalakaldım. Bir yerden tanıdık, derken o gün bana çarpan adam olduğunu hatırladım. Muhtemelen o beni o halimle tanımadı. En tanımlanacak, yönüm saçlarımdı. O anda kapşonum başımda olduğu için kendimi ele vermedim. Aslında umursamaz takıldım. Ama şöyle bi bakınca çok tekin bir tip olmadığına kanaat getirdim. Baştan ayağa siyahtı adam. Ayağında eski bir spor ayakkabı, atkı bere yine kendine büyük olacak bir mont vardı. Benim ona baktığımı fark etmedi. Dikkatini çekmek mümkün değildi. Çünkü oda başkasını inceliyordu. Belki 19-20 yaşlarında bir kızdı. Kızı fazlasıyla dikkatli izliyordu. Muhtemelen bundan çok önce bu kızı takibe başlamıştı. Kızın elindeki çanta… Adam o çantaya takmıştı. Bakışlarında hareketlerinden bunu anlamak o kadar zor değildi zaten. Bir süre onları izledim. Artık ikili bir gözlem konusuydu. Ben adamı,adam kızı izliyordu. Biraz sonra kızın yanında bir çocuk koşarken düştü. Kız küçük çocuğu kaldırdı yerden. O an göz göze geldik. Ama o bunu pek önemsemedi. Elini tuttuğu çocuksa ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Kız onu böyle görünce çantasından bir şey çıkarıp verdi. Çocukta o üzgün ifadeyi sildi yüzünden. Yavaş adımlarla yoluna devam etti. Önümden öylece geçip gitti. Giderken elindeki çikolatayı gördüm. Kız daha fazla beklemek istemedi sanırım, büyük durağa doğru yürüdü. Arabam geldi. Bende arabaya yöneldim, ardıma baktığımda o ürkütücü adamında kızın peşinden yürüdüğünü gördüm. Bir yandan da etrafı kolaçan ediyordu. Umursamaz davranamadım, belki de biraz sonra o kızın canını yakacaktı o adam. Buna izin veremezdim. Geri döndüm. Ben arkada kız önde, adam ise arada ilerliyordu. O an beni fark etmediği biliyorum, çünkü kurbanına odaklanmıştı. Bir an onları gözden kaybettim.
Binaların arasında dolaşırken, telefonum çaldı.
“Usagi nerdesin sen, hala gelemedin biz senin iki katı yoldan geldik nerdesin sen”
“İkra geliyorum, arabadayım “dedim. O beni şaşırtan cümleyi kurdu.
“Ya evet kesin arabadasındır. Arabadaymışsın gibi gelmiyor sesin, yine hangi belanın peşindesin….”
Arkadan Umino nun sesi
“Usagi çabuk buraya gel, ne yapıyorsun sen yine çabuk eğlence kaçıyor… Haa haaa”
O anda arada bir gölge gördüm. İkara’ya “Tamam şarjım bitmek üzere geliyorum zaten görüşürüz.” Dedim.
Telefonu kapadım hemen. Yavaş yavaş yürüdüm, arada yarısı yıkılmış bir duvar diğer tarafta kızın bileğinden tutmuş o adam. Aralarında duyabildiğim şu cümleler
“ Ver şunu bana, seni gebertmeden ver diyorum”
“Hayır bana ait değil, lütfen o çantaya ihtiyacı olan insanlar var”
Kız arada kendine gelip bağırıyordu “Yardım edinnn… Kimse yok mu? ”
Adam ise kızın bileğini daha fazla sıkmaya başlamıştı, kızın acısı yüzünden anlaşılıyordu.
Kız “Bu yaptığın yanına kalmaz, seni bulurlar…”
“Hadi ya kim bulacakmış beni, bırak bu Pollyanna ayaklarını güzelim. Seni öldürdükten sonra benden şikayetçi olacak kimsede olmaz sanırım…” Kızdan zar zor ses çıktı “Birileri sana bunun hesabını sorar”
Adam umursamaz bir sırıtmayla karşılık verdi. Şu koşullarda adamında kızında yüzünü net olarak görebiliyordum. Ben ise onlara karanlık bir taraftaydım. O an düşündüm kızın dediğinin doğruluğu olmuştu evet birileri bunun hesabını soracaktı…
Onlar arasında konuşmaya devam ederken, artık adamın kontrolsüz davrandığını, kızınsa zor durumda olduğu bir anda, ben yıkık duvarın üstüne çıkmış karanlıkta kendimi kamufle ediyordum. Beni sadece silüet halinde görüyorlardı.

Saçlarım rüzgarda benden bağımsız uçuşuyordu.
Sesler biraz yükselince kendimi belli etmem gerektiğine kara verdim.
“Birilerine hesap sorulması gerekiyormuş…” dedim. Adam şaşkın kız şaşkın. Adam gözleriyle etrafı taradı. Ben karanlığın içinden biraz ışığa yürüyünce anca fark edebildi. “Sende kimsin belanı bulma, hemen defol buradan” diyiverdi.
“Eski bir süper kahraman diyelim” dedim. Böyle zamanlarda ukalalığım tutuyor sanırım. Adam “Süper kahraman mı, hem de emekli haa”
Hiç kendimi bozmadım, “Kızı bırak” dedim. Adam kızın boğazına yapıştı, “Napacaksın ufaklık… Onu öldürüyorum işte birazdan senide öldürücem…” dedi sırıtarak. Bazen insanlardan iğrenmeme neden oluyor bu tipler. Elimde duran küçük demir misketi adama fırlattım. Koluna gelen bu acıyla kızı bıraktı. “Sen-ii ….” Diyerek bana doğru koşmaya başladı. Duvardan atlarken onunda üstünden atlayarak geçtim. Şaşkın bana döndü, tekrar koşarak bir yumruk salladı. Eğilerek bu yumruğu atlattım, ama onun karnına şiddetli bir tekme indirdim. Bu hareketi Mako-chan öğretmişti. Bir ara herkesin üstünde denemeye kalkınca Reiden hokkalı bir azarda işitmiştim.
Adam ıkınarak yere düştü. Kızın yanına yaklaştım. “iyi misin?” dedim. Kız şaşkın “Sen ki im, kimsin?” gülümseyerek, “Birisi, senin de dediğin gibi sadece böylelerine hesap soracak birisi” kız gülümsedi.
O anda fahri koruyucularım Phobos yada Deimos (Hangisi hala ayırt edemiyorum, bu kargaları) karşımdaki duvara kondu. Şiddetli bir sesle beni uyardıklarını hissetim. Arkama döndüğümde, adam elinde bıcak, bana koşuyordu. Kızı ittim hemen, bağırdım sadece “Deimoss….”
Bana yaklaşamadan iki karga adamın başına üşüşmüştü bile.. Adam bu kadar gaga darbesine dayanamadı. Koşarken bağırıyordu “Şeytan, seni-ii” derken gözden kayboldu. Polis sirenleri çalıyordu. Kız akıllıca davranıp polisi çoktan aramıştı. Bana doğru döndü “Teşekkür ederim. Hayatımı kurtardın, bir çok kişinin de hayallerini kurtardın… Kimsin diye sormayacağım. Eskide olsa, süper kahramanlar kimliklerini saklamak isterler…” dedi, gülümseyerek. Bende ona Gülümsedim. “Dikkat et” dedim. Polisler gelmeden, duvarın arkasında sessizce dolandım. Biraz yolun aşağısında olanları seyrettim, adam kaşından akan kana aldırmadan polislere “şeytandı kargalar o ne dediyse yaptılar, bana saldırdılar…”
Polis “Ya tabi kardeşim tabi şeytandır o, pis herif sizden şeytanı var mı etrafta, yürü ü yürü”
Az sonrada kız çıktı arkadan. Bayan bir polis kızın koluna girmiş, bir diğeri ise elindeki suyu kıza uzatıyordu. Aralarında konuştukları belliydi. Biraz aşağıdan yürüdüm. Kız o an beni fark etti, göz göze geldik. Polislerin dikkatini çekmeden minnettar bir bakış atıp, gözlerini kaçırdı.
Yürüdüm, bende …
O anda yukarılardan bir yerlerden bir dost sesi geldi. Bende onlara bağırdım, “Teşekkür ederim Phobos … Teşekkür ederim Deimos” onlarda beni kendi sesleri ile desteklediler.
Başımı öne eğdim fısıltıyla söyledim bu kez “Teşekkür ederim dostlarım”
Bak buda bu günün, elime kalemi aldığım birkaç dakikalık dışa vurum diyebiliriz.
Spoiler:
Bu mesaja teşekkür edenler (3 kişi): Valkyrie Cain, haruka-usa, usagi345
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): jandark
bir süredir foruma giremiyordum. iyi geldi bu usako herzaman heryerde kahramanlığa devam ediyor
burdan sesleniyorum ona usako kendine dikkat et olurmu sana birşey olursa biz naparızzz 


SeNi ÇoK çOk ÇoK ama ÇoK SeviYoRuM BaHaR'mm ♥♥♥♥♥♥♥♥
~~~~~~~~~~~~~ larum *,* ~~~~~~~~~~~~~~~

Spoiler:
~~~~~~~~~~~~~ larum *,* ~~~~~~~~~~~~~~~
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): jandark
haruka-usa yazmış:
Olmaz olmaz


Evet karlı ve soğuk

Ahh şimdi fark ettim, kaburgalarımda ağrı var, sanırım formdan düştüm. Biraz çalışma yapsam iyi olucak , ee nede olsa ne zaman karanlık işlerle karşılaşırız belli olmaz...
Bu şehrin de kahramanları vardır. Kimlikleri gizli savaşan.Belkide ihtiyaçları vardır.
Şimdi şehrin en kalabalık caddesinde, diğer insanların arasına karıştım bende. Sessizce

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): haruka-usa

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): jandark
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): jandark
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): jandark
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): jandark
18. sayfa (Toplam 40 sayfa) [ 588 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |