Ayışığı Günlüğü...~(^_^)~ Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 6, 7, 8 ... 38, 39, 40, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): haruka-usa, Neo Queen Serenity

ah çok güzeldi devammm




VENÜS FORUM SENİ ÇOK SEVİYORUMMMMMM
http://1.bp.blogspot.com/_2s6meg-yAco/SpmsKjALtxI/AAAAAAAAAHY/wfd66C3M654/s320/sailor_saturn_imza1.png
http://1.bp.blogspot.com/_2s6meg-yAco/SpmsKjALtxI/AAAAAAAAAHY/wfd66C3M654/s320/sailor_saturn_imza1.png





çok güzel beklicez usako ama ya savaş falan olcak mı? 

[imghttp://animewallpaperss.webs.com/photos/One-Piece/Zoro_x_Luffy__Strong_World_by_Mcgooen.jpg[/img]
AŞK; karşısındakini bulunmaz hint kumaşı sanmanla hıyarın teki olduğunu anlaman arasındaki geçen zamandır.
*************************
*ғαιry тαιℓ*
hazel-chan ve esra-chan'la fairy kardeşliği
AŞK; karşısındakini bulunmaz hint kumaşı sanmanla hıyarın teki olduğunu anlaman arasındaki geçen zamandır.
*************************
*ғαιry тαιℓ*
hazel-chan ve esra-chan'la fairy kardeşliği

olacağını sanmam ama olmasını istemiyorum çünkü ben günlük hayatı da sevdim böyle güzel şeyler yazılınca...
Olması taraftarı değilim çünkü hep bir savaş olması gerekmez mesela şöyle olabilir. Usagi normalde savaşçı iken bir takım iyi dövüş teknikleri olduğundan refleks olarak bir çete grubunu benzetebilir ya da onları sözleri ile ikna edebilir. Hatta birilerini korumaya başlayabilir. Bunun gibi şeyler olması gayet normal olmuş olur ve en azından aslında kendi yolunun insanlara hizmet olması gerektiğini anlamış vaziyette Mamoru ve diğerlerine dönebilir
Olması taraftarı değilim çünkü hep bir savaş olması gerekmez mesela şöyle olabilir. Usagi normalde savaşçı iken bir takım iyi dövüş teknikleri olduğundan refleks olarak bir çete grubunu benzetebilir ya da onları sözleri ile ikna edebilir. Hatta birilerini korumaya başlayabilir. Bunun gibi şeyler olması gayet normal olmuş olur ve en azından aslında kendi yolunun insanlara hizmet olması gerektiğini anlamış vaziyette Mamoru ve diğerlerine dönebilir


KALBİMİN ANAHTARINI BULUP İÇİMDEKİ MANZARAYI KEŞFEDEBİLEN HERHANGİ BİR KİŞİ İÇİMDE HAPSOLMAYI GÖZE ALMIŞTIR


başlık çok afili olmuş 


Jeremy bu kadar tatlı olma! Bebeğimi gölgeliyorsun:(
Dünyamın 8. harikasına giden yol...

Ben dün üye oldum ve günlüğünü şimdi okudum. Sanki ayışığı günlüğü bir kitapmış gibi çok güzel bir kitap hemde. Ruhumun derinliklerine hitap ediyor bu günlük. Anlatımın duygusal dokunuşların usaginin kırılgan ve hassas bünyesi. insanların günlük koşuşturmacalarında bir köşede unutulmuş gibi yalnız ve kırılgan hisseden bir tek ben değilmişim diyebiliyorum şimdi. çok teşekkür ederim sana ve lütfen devam et bu günlüğe ruhumu okşuyor resmen kah gülüp kah gözlerim dolarak okudum gerçekten teşekür ediyorum sana 

SeNi ÇoK çOk ÇoK ama ÇoK SeviYoRuM BaHaR'mm ♥♥♥♥♥♥♥♥
~~~~~~~~~~~~~ larum *,* ~~~~~~~~~~~~~~~

Spoiler:
~~~~~~~~~~~~~ larum *,* ~~~~~~~~~~~~~~~


http://www.youtube.com/watch?v=ngepUV14s_Y&feature=related
Bunu dinle Günlüğüm, hoşuma gitti paylaşmak istedim
Sabah uyandım, ilk iş penceremi açıp soğuk rüzgarı yüzümde hissetmek oldu… Rüzgarın sesini duymak…
Melekler şehri filminde iki melek yeni ölmüş küçük bir kız hakkında konuşurken, meleklerden biri diğerine; küçük kızın melek olmak, kanat takmak istediğini, söyler. Ve küçük kıza kanat takmaya karar verirler. Küçük kıza da söylerler bunu. Kanatların olacak, ama sadece kanatların uçmak yok… Bunun üzerine Küçük kızın meleklere verdiği cevap hala aklımdadır.“Rüzgarı yüzünde hissetmedikten sonra kanatların hiçbir önemi yok....” …
Sabah sabah nerden aklına geldi diyeceksin günlüğüm… Ne biliyim geldi işte
İş, güç… Günlük koşuşturmalar. Herkes telaşlı. Bizdeki kadar olmasa da bizden kalır yanı da yok burada Noelin. Bazıları hediye için koşuşturmada, bazıları çeşitli eğlenceler için organize işiyle uğraşıyor. Umino da diğer arkdaşlarla eğlence hazırlamışlar. Beni de çağırdılar tabi. Açıkçası çokta istekli değildim gitmek için.
Yılbaşı sebebiyle, yarım gün çalışıldı. Umino bu organize işleri için gitti. İkra da alışveriş yapmak için gitti. Beni çağırmadı. Hoş söylese de gitmezdim. Gezmek istedim, yalnız.
Aldım koluma çantamı ,”Bekle İstanbul ben geliyorum” dedim. Çıktım yola.
Dolaştım, mağazalara baktım, küçük bir yerde yemek yedim. Etrafı ne güzel süslemişler öyle… Kırmızı beyaz ışıklar, çiçekler, küçük şans perileri, süslü hediye paketleri, gülüşen çocuklar…
Bir mağazanın camından içeri baktım. “Alsam mı ? Almasam mı? İkra ya, Umino ya hediye almalıyım. Şu an sadece yanımda onlar var. Zaten iki kişi çok masraf olmaz”, dedim kendi kendime… Ben hala karasız düşünceler içinde boğuşurken. Arkamdan biri , “Ne o karar veremedin mi? Dolunay surat”.
Dondum kaldım. Mağazanın vitrininden göz ucuyla bakabildim sadece. Belirsiz bir gölge. Döndüm…
“Ne o çok şaşırdın… Sevinmedin mi? yoksa”
“Haruka” gözlerime inanamadım. Nasıl mutlu olunur, tarif edeyim diyeceğim ama, imkansız. Çığlık çığlığa bağırmak istedim. Bağırdım da... Nasıl Haruka nın boynuna atladım bilemedim.
Haruka şaşkın zavallı. “Hey Usagi du- dur, biraz; öldüreceksin beni..” Biraz sakinleştim.
“Ne işin var burada? Aa Haruka çok özlemişim seni-! “ diye koluna yapıştım…
“Belli… “ dedi gülümseyerek. “Hadi yürü, bi yerde oturalım bari.”
“ Tamam.” dedim sevinçle.
Yolun üstündeki o yarı açık yarı kapalı çay bahçesine oturduk…
“Karnın aç mı?” dedim. “Ne içersin. Aa açık yerde oturmasaydık sen üşürsün” … gibi gibi ..ne dediğini bilmez hareketler.. Haruka en sonunda dayanamadı. “Usagi bi sakin ol …”
Ani çıkışından dolayı “Tamam, haklısın” dedim . Yüzümde kocaman bi gülümsemeyle…
Biraz sessiz kaldık yine o soğuk tavrını takındı. Yüzüme bakıp “Çok komiksin” dedi.. gülümsemesinden, soru sorma vaktimin geldiğini anladım.
“Niye buradasın … Nasıl buldun beni “
“Tamam tamam anlatıcam. Michiru ile geldim “
“Aa o nerde peki.”
“Bi konser için geldik. Yani Michiru için, Kültür Başkenti Etkinliği için konser verilecek, kalabalık bir orkestra.. Michiru da bunun için geldi. Bende düştüm peşine, hem buraları da merak ediyordum. Bir bakayım gerçekten Kültür Başkenti olmaya değer mi? Diye. Seni de merak ettim…”
Kahvesinden bir yudum aldı arkasına yaslandı. “Ama çokta merak edilecek bir durumun yokmuş.” Bu kez ciddi ciddi sordu “İyisin değil mi Usagi?” Güldüm. “İyiyim, gerçekten şu an çok daha iyiyim.” Gülümsedi, “Sevindim.” Dedi, Haruka… Birden Michiru aklıma takıldı, sordum…
“Ee Michiru –“
“Ha o çıkamadı, muhtemelen çıkamaz da konsere kadar, provalar filan… Konserden sonra bize eşlik eder - sanırım.”
“Ee nerde kalıyorsunuz?
“Otelde,”
“Bana gelin, burada bi evim var.”
“ Hiç gerek yok Usagi,” -suratımdaki o üzgün ifadeyi görmüş olacak ki-
“Bir gün yemeğe çağırırsın bizi”
Bir an saçmalama yetim yükselmiş olcak ki… Ne yemek yapabileciğimi düşünmeye başladım.
“Yemeğe çağırmak mı? Şey, eskisi kadar kötü değil yemeklerim ama(!)” Haruka güldü…
“Usagi tamam, buradan zehirlenerek gitmek istemiyorum… Yemekleri biz getiririz, kahve yaparsın”, Biraz durdu “ Ee onu da yaparsın herhalde,,(?) “
“Sanırım, yapabilirim…” Kahkahalarla güldük. Belki uzaktan bakan biri için gülünecek çokta bir şey yoktu. Farkındayım. Ama bir dostla gülmeyi özlemişim, tam da bu kadar özleme nöbetlerine düşerken…
Haruka Tenou o hep farklıydı. Kendinden emin duruşu, güveni, ön yargıları, inatçılığı… Hep tetikte dururdu. Kolay kolay güvenmezdi kimseye. Gözüne girmek için çaba sarf etmek gerekirdi. Bazen gözü o kadar kör oluyordu ki, onu yapacağı şeyden vazgeçirmek… Anlatılmaz, yaşanır diyorum sadece… Ama bir kerede gözüne gir, sana güvensin asla geri adım atmazdı.
Onun doğrularını değiştirmek hiç kolay değildi. Nitekim bunu bi çok kez yaşamıştım. İlk tanıştığımız da (onunda bizim gibi bir savaşçı olduğunu bilmediğim zaman) diğerleri gibi bende ona hayrandım. İdoldü, nede olsa en genç yarışçısıydı, hem ödüllü, hem bir kız. Çevrede ona “Rüzgarın Oğlu” diyorlardı. Halbuki kız olduğunu bilen kişiler sayılıydı. Popülerdi. Herkes gibi bizde onun çok yetenekli, başarılı, olduğunu düşünüyorduk.
Ben cesur olduğunu düşünürdüm. “O kadar hıza kalbi iyi dayanıyor” derdim.
Sivil hayattaki düşünceleri, savaşçı kişiliğiyle birleşmek zorunda kalınca düştüğü boşluğu hepimiz yaşamıştık zaten. Artık normal başarılar değil, savaş meydanları hayatına girmişti. Görevini yadırgamış olmasına rağmen bu gerçekten oda kaçamadı. Kabul etti. Ve sonuna kadar çabaladı. Tılsımlar, Kutsal Kupa, Hotaru… Hepsini ayrı ayrı anlatmak sıkıcı olacak günlüğüm… Yine bildiğini varsayıyorum...
Sanırım bunları düşündüğümde, dışarı yansıtmış olucam ki, suratıma bakıp “Niye güldün” dedi. Ben bu soru karşısında afalladım, birden. Bakışlarından hala cevap beklediği belliydi.
“Seninle ilk tanıştığımız zamanlar aklıma geldi. Gerçek kimliklerimizi bilmiyorduk daha, biz senin yarışı izlemeye gelmiştik hatırladın mı? ”…
Hatırlamamış gibi duruyordu, anlatmaya devam ettim ” Hani otobüsü kaçırmıştım da sen beni eve bırakmak istemiştin, ama bırakamamıştın. Yarışta ikinci olan adamın arkadaşları, yolumuz kesmişti seni tehdit etmişlerdi.”
Hala hatırlamamış gibi bakıyordu. Bende inatla devam ettim ” Kaolinite, Michiruyu rehin alınmıştı. Bizi kelepçelemişlerdi, kaçarken bir mağaraya girmiştik.” Hatırlamadığını düşünüp, suratımı astım… Morelim bozulmuştu.
Kahvesinden bir yudum daha alıp Haruka devam etti ”Ben yaralanmıştım, sen benim yaramla ilgilenmiştin. Ben senin çok tuhaf biri olduğunu söylemiştim. Sen kimseyi bu halde bırakamayacağını söyledin.
Sonra “Senden bi isteğim var” deyip sırtının kaşımamı rica etmiştin...”
Şaşırdım. “Ben mi senden sırtımı kaşımamı istedim”
Haruka “Evet Usagi, bazen gerçekten tuhaflığın tutuyor. O adamlar peşimizdeyken çalılıklara saklanmıştık. Senin aniden sorduğun soru “Haruka kolonyan çok güzel kokuyor “ olmuştu…
“Aa Haruka hiç hatırlamıyorum.” Haruka yine gülüyordu. Tabi bi kaç saniye sonra bende kahkahalarla ona katılmıştım.
Harukayla zor başladık, Michiruyla da tabi. Onlar hep kendi yollarında kendi görevlerine, başkalarını bulaştırmamayı tercih ettiler. İşlerini kendileri halletmeliydi. Biz ise hep beraber olacağımız gerçeğini savunduk… Zorda olsa şu noktaya gelmeyi başardık. Eminim ki değerlerini korumak için Haruka kendinden bile vazgeçer... Eminim diyorum çünkü bunu bizzat yaşadım. Ve onun değerlileri arasında “Ben” vardım. Ben ve diğer savaşçılar…
Biraz daha muhabbet ettikten sonra, Haruka “Hadi kalk bakalım, şu gezilecek yerleri görelim” dedi. Hesabı ödedikten sonra, çıktık. Ben sormaya devam ettim o anlatmaya. Biraz yürüyüp ana yola çıktığımızda Haruka, “Arabam ilerde, kusura bakma biraz daha yürüyeceksin prenses” dedi. Şaşırdım . Bunu bilerek mi dedi yoksa ağzından öylesine mi çıktı anlayamadım. Bazen gereksiz saygısı tutuyordu Haruka’nın, ama genelde benimle dalga geçmesi daha ün salmıştı aramızda…
3-4 dakika sonra arabanın yanına vardık. Araba gayet kullanışlı spor bir araçtı. Haruka şaşırdığımı anlamış olcak ki “ En iyisi buydu Usagi, hadi atla “ Gülümsedim. Yanına oturdum bende. “Emniyet kemerini tak, Dolunay Surat… ” dedi.
Dolunay surat bu lafı duymayalı uzun zaman olmuştu. Eskiden nasılda sinir olurdum bu lafa. Hatta ilk zamanlar gerçekten suratımın o kadar büyük olduğuna ben bile, inanmaya başlamıştım. Kompleks yapmıştım yani… İlk Mamo-Chan bana bu lakabı takmıştı. Didişmelerle başladığımız günlerdi. O zamanlar her şeyden habersizdik. Her an burnumun dibinde biten, kendini beğenmiş, ukala biriydi gözümde. Ah evet az önce Harukaya mı önyargılı demiştim ben(!)…
Harukayla biraz dolaştıktan sonra, hanım kızımızdan beklenen bir soru geldi.
“Usako, gerçekten güzel yerler… Hadi burada bir yarış pisti varmış, orayı bulalım” suratımı asıp “Haruka, buraları Michiruyla gezmek daha iyi bir fikirdi sanrım” dedim.
O buna aldırmadı bile, “Michiruya söylemek yok, Usagi” dedi bana yaklaşarak. “Söz vermiyorum” dedim bende, çünkü Michiru Harukaya yasak koyduysa genelde haklı sebepleri olurdu.
İkrayı arayıp bu pistin nerde olduğunu sordum. Onun tarif ettiği kadarıyla biraz kaybolmak suretiyle ,(sonunda) pisti bulduk.
İstanbul Park, F1 pilotlarının gözdesi olan yer… Haruka mı, onun gözleri gülüyordu tabi… Aklından geçeni bildiğim için “Sakın bana bakma Haruka senin kadar cesaretli değilim, buradan sana destek olurum” dedim…
Benim bu korkak halime güldü. İçten bir gülüştü bu. Özlediğim.
Sarıldı bana birkaç saniye böyle kaldık, yanağıma bir öpücük kondurdu ve arabasına atladı…
Ve ben bir kez daha onun kendiyle yaptığı yarışı seyre koyuldum....
Bunu dinle Günlüğüm, hoşuma gitti paylaşmak istedim

Sabah uyandım, ilk iş penceremi açıp soğuk rüzgarı yüzümde hissetmek oldu… Rüzgarın sesini duymak…
Melekler şehri filminde iki melek yeni ölmüş küçük bir kız hakkında konuşurken, meleklerden biri diğerine; küçük kızın melek olmak, kanat takmak istediğini, söyler. Ve küçük kıza kanat takmaya karar verirler. Küçük kıza da söylerler bunu. Kanatların olacak, ama sadece kanatların uçmak yok… Bunun üzerine Küçük kızın meleklere verdiği cevap hala aklımdadır.“Rüzgarı yüzünde hissetmedikten sonra kanatların hiçbir önemi yok....” …
Sabah sabah nerden aklına geldi diyeceksin günlüğüm… Ne biliyim geldi işte

İş, güç… Günlük koşuşturmalar. Herkes telaşlı. Bizdeki kadar olmasa da bizden kalır yanı da yok burada Noelin. Bazıları hediye için koşuşturmada, bazıları çeşitli eğlenceler için organize işiyle uğraşıyor. Umino da diğer arkdaşlarla eğlence hazırlamışlar. Beni de çağırdılar tabi. Açıkçası çokta istekli değildim gitmek için.
Yılbaşı sebebiyle, yarım gün çalışıldı. Umino bu organize işleri için gitti. İkra da alışveriş yapmak için gitti. Beni çağırmadı. Hoş söylese de gitmezdim. Gezmek istedim, yalnız.
Aldım koluma çantamı ,”Bekle İstanbul ben geliyorum” dedim. Çıktım yola.
Dolaştım, mağazalara baktım, küçük bir yerde yemek yedim. Etrafı ne güzel süslemişler öyle… Kırmızı beyaz ışıklar, çiçekler, küçük şans perileri, süslü hediye paketleri, gülüşen çocuklar…
Bir mağazanın camından içeri baktım. “Alsam mı ? Almasam mı? İkra ya, Umino ya hediye almalıyım. Şu an sadece yanımda onlar var. Zaten iki kişi çok masraf olmaz”, dedim kendi kendime… Ben hala karasız düşünceler içinde boğuşurken. Arkamdan biri , “Ne o karar veremedin mi? Dolunay surat”.
Dondum kaldım. Mağazanın vitrininden göz ucuyla bakabildim sadece. Belirsiz bir gölge. Döndüm…
“Ne o çok şaşırdın… Sevinmedin mi? yoksa”

“Haruka” gözlerime inanamadım. Nasıl mutlu olunur, tarif edeyim diyeceğim ama, imkansız. Çığlık çığlığa bağırmak istedim. Bağırdım da... Nasıl Haruka nın boynuna atladım bilemedim.
Haruka şaşkın zavallı. “Hey Usagi du- dur, biraz; öldüreceksin beni..” Biraz sakinleştim.
“Ne işin var burada? Aa Haruka çok özlemişim seni-! “ diye koluna yapıştım…
“Belli… “ dedi gülümseyerek. “Hadi yürü, bi yerde oturalım bari.”
“ Tamam.” dedim sevinçle.
Yolun üstündeki o yarı açık yarı kapalı çay bahçesine oturduk…
“Karnın aç mı?” dedim. “Ne içersin. Aa açık yerde oturmasaydık sen üşürsün” … gibi gibi ..ne dediğini bilmez hareketler.. Haruka en sonunda dayanamadı. “Usagi bi sakin ol …”
Ani çıkışından dolayı “Tamam, haklısın” dedim . Yüzümde kocaman bi gülümsemeyle…
Biraz sessiz kaldık yine o soğuk tavrını takındı. Yüzüme bakıp “Çok komiksin” dedi.. gülümsemesinden, soru sorma vaktimin geldiğini anladım.
“Niye buradasın … Nasıl buldun beni “
“Tamam tamam anlatıcam. Michiru ile geldim “
“Aa o nerde peki.”
“Bi konser için geldik. Yani Michiru için, Kültür Başkenti Etkinliği için konser verilecek, kalabalık bir orkestra.. Michiru da bunun için geldi. Bende düştüm peşine, hem buraları da merak ediyordum. Bir bakayım gerçekten Kültür Başkenti olmaya değer mi? Diye. Seni de merak ettim…”
Kahvesinden bir yudum aldı arkasına yaslandı. “Ama çokta merak edilecek bir durumun yokmuş.” Bu kez ciddi ciddi sordu “İyisin değil mi Usagi?” Güldüm. “İyiyim, gerçekten şu an çok daha iyiyim.” Gülümsedi, “Sevindim.” Dedi, Haruka… Birden Michiru aklıma takıldı, sordum…
“Ee Michiru –“
“Ha o çıkamadı, muhtemelen çıkamaz da konsere kadar, provalar filan… Konserden sonra bize eşlik eder - sanırım.”
“Ee nerde kalıyorsunuz?
“Otelde,”
“Bana gelin, burada bi evim var.”
“ Hiç gerek yok Usagi,” -suratımdaki o üzgün ifadeyi görmüş olacak ki-
“Bir gün yemeğe çağırırsın bizi”
Bir an saçmalama yetim yükselmiş olcak ki… Ne yemek yapabileciğimi düşünmeye başladım.
“Yemeğe çağırmak mı? Şey, eskisi kadar kötü değil yemeklerim ama(!)” Haruka güldü…
“Usagi tamam, buradan zehirlenerek gitmek istemiyorum… Yemekleri biz getiririz, kahve yaparsın”, Biraz durdu “ Ee onu da yaparsın herhalde,,(?) “
“Sanırım, yapabilirim…” Kahkahalarla güldük. Belki uzaktan bakan biri için gülünecek çokta bir şey yoktu. Farkındayım. Ama bir dostla gülmeyi özlemişim, tam da bu kadar özleme nöbetlerine düşerken…
Haruka Tenou o hep farklıydı. Kendinden emin duruşu, güveni, ön yargıları, inatçılığı… Hep tetikte dururdu. Kolay kolay güvenmezdi kimseye. Gözüne girmek için çaba sarf etmek gerekirdi. Bazen gözü o kadar kör oluyordu ki, onu yapacağı şeyden vazgeçirmek… Anlatılmaz, yaşanır diyorum sadece… Ama bir kerede gözüne gir, sana güvensin asla geri adım atmazdı.
Onun doğrularını değiştirmek hiç kolay değildi. Nitekim bunu bi çok kez yaşamıştım. İlk tanıştığımız da (onunda bizim gibi bir savaşçı olduğunu bilmediğim zaman) diğerleri gibi bende ona hayrandım. İdoldü, nede olsa en genç yarışçısıydı, hem ödüllü, hem bir kız. Çevrede ona “Rüzgarın Oğlu” diyorlardı. Halbuki kız olduğunu bilen kişiler sayılıydı. Popülerdi. Herkes gibi bizde onun çok yetenekli, başarılı, olduğunu düşünüyorduk.
Ben cesur olduğunu düşünürdüm. “O kadar hıza kalbi iyi dayanıyor” derdim.
Sivil hayattaki düşünceleri, savaşçı kişiliğiyle birleşmek zorunda kalınca düştüğü boşluğu hepimiz yaşamıştık zaten. Artık normal başarılar değil, savaş meydanları hayatına girmişti. Görevini yadırgamış olmasına rağmen bu gerçekten oda kaçamadı. Kabul etti. Ve sonuna kadar çabaladı. Tılsımlar, Kutsal Kupa, Hotaru… Hepsini ayrı ayrı anlatmak sıkıcı olacak günlüğüm… Yine bildiğini varsayıyorum...
Sanırım bunları düşündüğümde, dışarı yansıtmış olucam ki, suratıma bakıp “Niye güldün” dedi. Ben bu soru karşısında afalladım, birden. Bakışlarından hala cevap beklediği belliydi.
“Seninle ilk tanıştığımız zamanlar aklıma geldi. Gerçek kimliklerimizi bilmiyorduk daha, biz senin yarışı izlemeye gelmiştik hatırladın mı? ”…

Hatırlamamış gibi duruyordu, anlatmaya devam ettim ” Hani otobüsü kaçırmıştım da sen beni eve bırakmak istemiştin, ama bırakamamıştın. Yarışta ikinci olan adamın arkadaşları, yolumuz kesmişti seni tehdit etmişlerdi.”

Hala hatırlamamış gibi bakıyordu. Bende inatla devam ettim ” Kaolinite, Michiruyu rehin alınmıştı. Bizi kelepçelemişlerdi, kaçarken bir mağaraya girmiştik.” Hatırlamadığını düşünüp, suratımı astım… Morelim bozulmuştu.
Kahvesinden bir yudum daha alıp Haruka devam etti ”Ben yaralanmıştım, sen benim yaramla ilgilenmiştin. Ben senin çok tuhaf biri olduğunu söylemiştim. Sen kimseyi bu halde bırakamayacağını söyledin.

Sonra “Senden bi isteğim var” deyip sırtının kaşımamı rica etmiştin...”

Şaşırdım. “Ben mi senden sırtımı kaşımamı istedim”
Haruka “Evet Usagi, bazen gerçekten tuhaflığın tutuyor. O adamlar peşimizdeyken çalılıklara saklanmıştık. Senin aniden sorduğun soru “Haruka kolonyan çok güzel kokuyor “ olmuştu…
“Aa Haruka hiç hatırlamıyorum.” Haruka yine gülüyordu. Tabi bi kaç saniye sonra bende kahkahalarla ona katılmıştım.
Harukayla zor başladık, Michiruyla da tabi. Onlar hep kendi yollarında kendi görevlerine, başkalarını bulaştırmamayı tercih ettiler. İşlerini kendileri halletmeliydi. Biz ise hep beraber olacağımız gerçeğini savunduk… Zorda olsa şu noktaya gelmeyi başardık. Eminim ki değerlerini korumak için Haruka kendinden bile vazgeçer... Eminim diyorum çünkü bunu bizzat yaşadım. Ve onun değerlileri arasında “Ben” vardım. Ben ve diğer savaşçılar…
Biraz daha muhabbet ettikten sonra, Haruka “Hadi kalk bakalım, şu gezilecek yerleri görelim” dedi. Hesabı ödedikten sonra, çıktık. Ben sormaya devam ettim o anlatmaya. Biraz yürüyüp ana yola çıktığımızda Haruka, “Arabam ilerde, kusura bakma biraz daha yürüyeceksin prenses” dedi. Şaşırdım . Bunu bilerek mi dedi yoksa ağzından öylesine mi çıktı anlayamadım. Bazen gereksiz saygısı tutuyordu Haruka’nın, ama genelde benimle dalga geçmesi daha ün salmıştı aramızda…
3-4 dakika sonra arabanın yanına vardık. Araba gayet kullanışlı spor bir araçtı. Haruka şaşırdığımı anlamış olcak ki “ En iyisi buydu Usagi, hadi atla “ Gülümsedim. Yanına oturdum bende. “Emniyet kemerini tak, Dolunay Surat… ” dedi.
Dolunay surat bu lafı duymayalı uzun zaman olmuştu. Eskiden nasılda sinir olurdum bu lafa. Hatta ilk zamanlar gerçekten suratımın o kadar büyük olduğuna ben bile, inanmaya başlamıştım. Kompleks yapmıştım yani… İlk Mamo-Chan bana bu lakabı takmıştı. Didişmelerle başladığımız günlerdi. O zamanlar her şeyden habersizdik. Her an burnumun dibinde biten, kendini beğenmiş, ukala biriydi gözümde. Ah evet az önce Harukaya mı önyargılı demiştim ben(!)…
Harukayla biraz dolaştıktan sonra, hanım kızımızdan beklenen bir soru geldi.
“Usako, gerçekten güzel yerler… Hadi burada bir yarış pisti varmış, orayı bulalım” suratımı asıp “Haruka, buraları Michiruyla gezmek daha iyi bir fikirdi sanrım” dedim.
O buna aldırmadı bile, “Michiruya söylemek yok, Usagi” dedi bana yaklaşarak. “Söz vermiyorum” dedim bende, çünkü Michiru Harukaya yasak koyduysa genelde haklı sebepleri olurdu.
İkrayı arayıp bu pistin nerde olduğunu sordum. Onun tarif ettiği kadarıyla biraz kaybolmak suretiyle ,(sonunda) pisti bulduk.
İstanbul Park, F1 pilotlarının gözdesi olan yer… Haruka mı, onun gözleri gülüyordu tabi… Aklından geçeni bildiğim için “Sakın bana bakma Haruka senin kadar cesaretli değilim, buradan sana destek olurum” dedim…
Benim bu korkak halime güldü. İçten bir gülüştü bu. Özlediğim.
Sarıldı bana birkaç saniye böyle kaldık, yanağıma bir öpücük kondurdu ve arabasına atladı…
Ve ben bir kez daha onun kendiyle yaptığı yarışı seyre koyuldum....

EHEHEH SÜPER OLUCAK
http://bluefrm.smf4u.com [FORUMUMA BEKLERİM]
AVATAR AANG

AVATAR AANG


7. sayfa (Toplam 40 sayfa) [ 588 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |