Prensesin Düşü-20.Bölüm FİNAL eklendi. Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 6, 7, 8, Sonraki |
Yazar
Mesaj
bu bölüm bana ilham perilerini bahşeden Ladychana itaf edilmiştir...Yardımları için teşekkürler yetersiz kalıyor...
Bölüm 5: Yaklaşan Kader
Kraliçe Gaia: Darius, prenses mutlu gözüküyor değil mi? Bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz, yeniden kurula kabul edilmek Terra için çok önemli...
Kral Darius: merak etme, şimdi generallerle konuştum...Atlara bakıyormuş, ve çok da mutluymuş...
Kraliçe Gaia: beryl...gitmiş değil mi?
Kral Darius: evet...
...
Serenity, generaller ve prensin çalışmasını izlemektedir...Generaller prensesi farkederler...
Nephrite: Prenses; özür dileriz biz sizi tamamen unuttuk...
Serenity: Lütfen devam edin, ben sadece izliyorum...
Endymion: Sizin gidip bebeklerle falan oynamanız daha yerinde olur prensesim
Serenity: Sen kendini ne zannediyorsun!
Jadeite: Endymion, o koca çeneni hemen kapa!
Endymion: savaşmak bir hanımefendiye göre değil prenses...
Serenity: sen sadece bir ölümlüsün! Savaşmak asıl senin için iyi değil!
Endymion sinirlenir, evet prenses haklıdır, o bir ölümlüdür...ama bunu ne cürretle söyler
Kunzite hemen Endymion’u tutar ve: Pişman olacağın şeyler söylemeyin prensim, o bir tanrıça hepimizden üstün lütfen susun!
Serenity koşarak uzaklaşır...Terra’nın güzelliği prensine hiç etki yapmamıştır...oysa serenity’nin düşleri ne kadar da güzeldi, huzurluydu...
....
Endymion: küçük prenses bozuntusu! Ne hakla benimle öyle konuşur!
Jadeite: Endymion yeter artık sakin ol! O kızı tetikleyen sendin! Ona karşı neden bu kadar sertsin anlamıyorum! Yeter artık, bırak seninle konuşmayı denesin!
Endymion: Kendini ne zannediyor...
Zoisite: olduğundan başka hiç bir şey zannetmiyor, haklı...hepimiz ölümlüyüz ama o bir Tanrıça, geçmişin taşıyıcısı, geleceğin anahtarı...bizler bu galakside sadece piyonuz
Kunzite: zoi, abartma...Serenity hepimize eşit davranıyor...ama prensim siz neden bu kadar sertsiniz!
Endymion: susun...gidin bana Beryl’i getirin
Kunzite: ama! Kral dedi ki!
Endymion: sana bana Beryl’i getir dedim!
....
Serenity bu adama i-na-na-mı-yor-du! Terra’lılar barbar, kendini beğenmiş pisliklerdi!
Prenses yaklaşın...
Serenity: ki-kim var orada?
Prenses...Serenity, Tanrıçam...siz bana aitsiniz!
Serenity: ama sen...a-ama, nasıl!
Ve yine yok olmuştu görüntü...onu rüyalarında kovalayan...o adam, o görüntü...Prens Endymion’nun ta kendisi idi!
...
Nephrite: prenses nereye kayboldu?
Jadeite: bazı salaklar onu çileden çıkardı, bahçede sakinleşmeye çalışıyordur...kızın başında yeterince sorun var! Tanrı aşkına yarın Tanrıça olucak! Bir Tanrıça! Endymion bunun o zavallı üstünde yarattığını neden anlamak istemiyor...
Kunzite: işin kötü yanı endymion bunu anlıyor...farkında değil misiniz, Serenity onun rüyalarındaki kızın canlı hali...endymion ona aşık olmamak için ondan kaçıyor...
Zoisite: İşte şimdi bittik!
....
Onu aklımdan söküp atmalıyım...O gözler, o saçlar...o ses...’Terra’,’Beni bırakma Prensim’...hayır ben aşık değilim olamam...olmamalıyım! Prenses’e karşı duyduklarım sadece bir merak, bir ihtiyaç...ve şimdi Beryl bana yardım edecek...evet Serenity aklımdan çıkacak...çıkmalı...
....
Prenses, benden daha fazla kaçamazsınız...
Serenity: sen sadece bir imgesin, bir oyunsun...peşimi bırak artık...
Bırakamam, sen bırakamam...
Serenity Endymion’u hisseder gibiydi...bu görüntüler...bu ses, bu sıcaklık....hayır, hayır bu olamazdı! Sen bir Tanrıçasın Serenity, bir varissin...çıkar bunu aklından Endymion’u kafandan çıkar!....
Serenity: Belki....O da bu görüntüleri görüyordur...evet kendini beğenmiş prensle konuşmam lazım...peşimi bırakması lazım...
....
Zamanın Kapısı uzun asırlardan sonra açılmıştı...
Pluto: Prenses...prenses onun ta kendisi...Prenses Kutsal Beşli’yi tamalayacak mirası taşıyor...o-la-maz! Chronos... lütfen kendine hakim ol...
‘Zamanın kapısı aralandığında...
Seçilmiş kişi farkına vardığında...
Bir uçurum olacak ruhunda...
Zihninde...
Seçilmiş kişi kaçamak hislerini sahiplendiğinde...
Gece, gündüz ile buluştuğunda...
Bilinmeyen topraklarda, Kutsal Beşinci gözlerini açıcak...’
(Kehanetler Kitabı-Kutsal Beşli)
....
Serenity: Prensiniz nerede!
Zoisite: Prenses, prens meşgul...
Serenity: sana nerede dedim...
Jadeite: prenses sakin olun, bir şey mi istemiştiniz?
Serenity: SANA PRENSİNİZ NEREDE DİYE SORDUM! NE-RE-DE!
Kunzite:o-odasında...
Serenity koşarak uzaklaşır...
Zoisite: salak, ne yaptın!
Kunzite: prensesin yüzleşmesi gerekiyor, yıldızlar bana bunu söyledi...Prenses bu gece farkına varacak...
....
Serenity, gece yarısının habercisi saati duydu...
Kalbi hızla çarpıyordu, içinde, derinlerde daha önce hissetmediği bir varlığı hissediyordu....benimsiyordu...ve derken...
İşte oradaydı...Kızıl saçları ile prensin etrafındaydı...Prens ve metresi...
Serenity’nin nefesi kesildi...
Bu adama bir şeyler hissediyor o-la-maz-dı...
Endymion, metresi ile beraberdi...
Serenity bir nefes almıştı ve prens ona gerçekleri göstermişti...
....
Zaman geldi...koş prenses, mirasının sonuna koş...
....
Serenity bahçede hızla koşmaya başladı...
Gene o ses...gene o prens...
Serenity: GİT BURADAN! ÇIK KAFAMDAN!
Gökyüzü bile isyan etti, fırtınalar Terra’yı selamladı...
Serenity nefes nefese kalmıştı...gök gürültüsünden nefret ederdi...sırıksıklam olmuştu...ama ne soğuk ne de fırtına içindeki acıyı dindirmiyordu....
Chronos: Majesteleri, size bunu yapacağım için beni affedin ama, galaksi korunmak zorunda...
Serenity: Chronos, burada ne...
Serenity sözünü bitiremedi...Chronos’un soğuk ellerini kalbinde hissetti, gümüş kristali çağırıyordu....serenity ne bağırabildi...ne de engel olabildi...Bir Tanrı ona ölmesini emrediyordu... Derken pembe bir ışık Chronos’u ittirdi, serenity acı içerisinde yere düştü, şimdi başından anlar geliyordu...Gümüş Binyıl’ın prensesi yerde ruhsuz yatıyordu...
Chronos: prenses...
Cevap gelmedi....
Chronos: hayır, hayır, hayır...ölemezsin hayır...
Prenses düşler dünyasındaydı, sonsuz uyku onu çağırıyordu... elinde yıldız madalyon...kalbinde inkar ve acı...prenses sonsuz bir uykuya hasret öylece yatıyordu...
....
Endymion, pencereden fırtınayı izlemekteydi...
Beryl ile geçirdiği saatler ona tarifsiz bir acı olarak dönmüştü...
Çıkmıyordu kafasından...
O ses, o yüz...
Serenity... yeni çağın hükümdarı...derken...
‘seçilmiş prenses tehlikede, kalbini kapadığın kalp şimdi acılar içinde...ormanın ortasındaydı genç kız, elinde ruhu...ölüyordu, kaybediyordu varlığını...’
Endymion irkildi...
Bu his de neyin nesiydi...hava almalıydı...nefesini geri kazanmalıydı...
...
Prenses, yaklaş...ürkme...kabullen...ruhunun sonunu benimse...
Açma gözlerini küçük çocuk, prensesin düşüne dal...
Bunu istiyorsun...
Çok yorgunsun...
İçindeki yangını söndüreceksin...
Tanrılar sana uyumanı emrediyor...
Uyu genç kız...
Düşlerinde mutlu olucaksın...
Serenity yerde hareketsiz yatıyordu...yeraltı onu çağırıyordu....16 yaşındaki Tanrıça ölümü kucaklıyordu usulca...farkında olmadan...
...
Endymion ormanın soluksuzluğunda koştu, sanki kalbi atmıyordu...bu his, bu sıkıntı da neydi...derken....
İşte oradaydı...gümüş saçları kanla kirlenmişti...Soluksuzdu....Yüzü beyazdı...etrafını gümüş renkli bir ışık kaplamıştı...prenses ölümü kucaklıyordu...
Endymion: Se-serenity!
....
[b]
‘Gece kaçırdı sevgiyi...
Ölüm seçilmişi seçti...
Ölüm ürküttü prensesi...
Sessizlik seçilmişi seçti...
Sessizlik nefesini kesti prensesin...
Derken gecenin yoldaşı prensesi bulduğunda...
Seçilmiş kişi girdiği yoldan döndü...
Ölüm vazgeçti...
Ve korkulardan bir aşk doğdu’[/b]
....
Evet bakalım serenity'nin ruhu sessizliği mi seçicek, yoksa bir kendini beğenmiş prens onu yarı yoldan döndürecek mi?
Bölüm 5: Yaklaşan Kader
Kraliçe Gaia: Darius, prenses mutlu gözüküyor değil mi? Bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz, yeniden kurula kabul edilmek Terra için çok önemli...
Kral Darius: merak etme, şimdi generallerle konuştum...Atlara bakıyormuş, ve çok da mutluymuş...
Kraliçe Gaia: beryl...gitmiş değil mi?
Kral Darius: evet...
...
Serenity, generaller ve prensin çalışmasını izlemektedir...Generaller prensesi farkederler...
Nephrite: Prenses; özür dileriz biz sizi tamamen unuttuk...
Serenity: Lütfen devam edin, ben sadece izliyorum...
Endymion: Sizin gidip bebeklerle falan oynamanız daha yerinde olur prensesim
Serenity: Sen kendini ne zannediyorsun!
Jadeite: Endymion, o koca çeneni hemen kapa!
Endymion: savaşmak bir hanımefendiye göre değil prenses...
Serenity: sen sadece bir ölümlüsün! Savaşmak asıl senin için iyi değil!
Endymion sinirlenir, evet prenses haklıdır, o bir ölümlüdür...ama bunu ne cürretle söyler
Kunzite hemen Endymion’u tutar ve: Pişman olacağın şeyler söylemeyin prensim, o bir tanrıça hepimizden üstün lütfen susun!
Serenity koşarak uzaklaşır...Terra’nın güzelliği prensine hiç etki yapmamıştır...oysa serenity’nin düşleri ne kadar da güzeldi, huzurluydu...
....
Endymion: küçük prenses bozuntusu! Ne hakla benimle öyle konuşur!
Jadeite: Endymion yeter artık sakin ol! O kızı tetikleyen sendin! Ona karşı neden bu kadar sertsin anlamıyorum! Yeter artık, bırak seninle konuşmayı denesin!
Endymion: Kendini ne zannediyor...
Zoisite: olduğundan başka hiç bir şey zannetmiyor, haklı...hepimiz ölümlüyüz ama o bir Tanrıça, geçmişin taşıyıcısı, geleceğin anahtarı...bizler bu galakside sadece piyonuz
Kunzite: zoi, abartma...Serenity hepimize eşit davranıyor...ama prensim siz neden bu kadar sertsiniz!
Endymion: susun...gidin bana Beryl’i getirin
Kunzite: ama! Kral dedi ki!
Endymion: sana bana Beryl’i getir dedim!
....
Serenity bu adama i-na-na-mı-yor-du! Terra’lılar barbar, kendini beğenmiş pisliklerdi!
Prenses yaklaşın...
Serenity: ki-kim var orada?
Prenses...Serenity, Tanrıçam...siz bana aitsiniz!
Serenity: ama sen...a-ama, nasıl!
Ve yine yok olmuştu görüntü...onu rüyalarında kovalayan...o adam, o görüntü...Prens Endymion’nun ta kendisi idi!
...
Nephrite: prenses nereye kayboldu?
Jadeite: bazı salaklar onu çileden çıkardı, bahçede sakinleşmeye çalışıyordur...kızın başında yeterince sorun var! Tanrı aşkına yarın Tanrıça olucak! Bir Tanrıça! Endymion bunun o zavallı üstünde yarattığını neden anlamak istemiyor...
Kunzite: işin kötü yanı endymion bunu anlıyor...farkında değil misiniz, Serenity onun rüyalarındaki kızın canlı hali...endymion ona aşık olmamak için ondan kaçıyor...
Zoisite: İşte şimdi bittik!
....
Onu aklımdan söküp atmalıyım...O gözler, o saçlar...o ses...’Terra’,’Beni bırakma Prensim’...hayır ben aşık değilim olamam...olmamalıyım! Prenses’e karşı duyduklarım sadece bir merak, bir ihtiyaç...ve şimdi Beryl bana yardım edecek...evet Serenity aklımdan çıkacak...çıkmalı...
....
Prenses, benden daha fazla kaçamazsınız...
Serenity: sen sadece bir imgesin, bir oyunsun...peşimi bırak artık...
Bırakamam, sen bırakamam...
Serenity Endymion’u hisseder gibiydi...bu görüntüler...bu ses, bu sıcaklık....hayır, hayır bu olamazdı! Sen bir Tanrıçasın Serenity, bir varissin...çıkar bunu aklından Endymion’u kafandan çıkar!....
Serenity: Belki....O da bu görüntüleri görüyordur...evet kendini beğenmiş prensle konuşmam lazım...peşimi bırakması lazım...
....
Zamanın Kapısı uzun asırlardan sonra açılmıştı...
Pluto: Prenses...prenses onun ta kendisi...Prenses Kutsal Beşli’yi tamalayacak mirası taşıyor...o-la-maz! Chronos... lütfen kendine hakim ol...
‘Zamanın kapısı aralandığında...
Seçilmiş kişi farkına vardığında...
Bir uçurum olacak ruhunda...
Zihninde...
Seçilmiş kişi kaçamak hislerini sahiplendiğinde...
Gece, gündüz ile buluştuğunda...
Bilinmeyen topraklarda, Kutsal Beşinci gözlerini açıcak...’
(Kehanetler Kitabı-Kutsal Beşli)
....
Serenity: Prensiniz nerede!
Zoisite: Prenses, prens meşgul...
Serenity: sana nerede dedim...
Jadeite: prenses sakin olun, bir şey mi istemiştiniz?
Serenity: SANA PRENSİNİZ NEREDE DİYE SORDUM! NE-RE-DE!
Kunzite:o-odasında...
Serenity koşarak uzaklaşır...
Zoisite: salak, ne yaptın!
Kunzite: prensesin yüzleşmesi gerekiyor, yıldızlar bana bunu söyledi...Prenses bu gece farkına varacak...
....
Serenity, gece yarısının habercisi saati duydu...
Kalbi hızla çarpıyordu, içinde, derinlerde daha önce hissetmediği bir varlığı hissediyordu....benimsiyordu...ve derken...
İşte oradaydı...Kızıl saçları ile prensin etrafındaydı...Prens ve metresi...
Serenity’nin nefesi kesildi...
Bu adama bir şeyler hissediyor o-la-maz-dı...
Endymion, metresi ile beraberdi...
Serenity bir nefes almıştı ve prens ona gerçekleri göstermişti...
....
Zaman geldi...koş prenses, mirasının sonuna koş...
....
Serenity bahçede hızla koşmaya başladı...
Gene o ses...gene o prens...
Serenity: GİT BURADAN! ÇIK KAFAMDAN!
Gökyüzü bile isyan etti, fırtınalar Terra’yı selamladı...
Serenity nefes nefese kalmıştı...gök gürültüsünden nefret ederdi...sırıksıklam olmuştu...ama ne soğuk ne de fırtına içindeki acıyı dindirmiyordu....
Chronos: Majesteleri, size bunu yapacağım için beni affedin ama, galaksi korunmak zorunda...
Serenity: Chronos, burada ne...
Serenity sözünü bitiremedi...Chronos’un soğuk ellerini kalbinde hissetti, gümüş kristali çağırıyordu....serenity ne bağırabildi...ne de engel olabildi...Bir Tanrı ona ölmesini emrediyordu... Derken pembe bir ışık Chronos’u ittirdi, serenity acı içerisinde yere düştü, şimdi başından anlar geliyordu...Gümüş Binyıl’ın prensesi yerde ruhsuz yatıyordu...
Chronos: prenses...
Cevap gelmedi....
Chronos: hayır, hayır, hayır...ölemezsin hayır...
Prenses düşler dünyasındaydı, sonsuz uyku onu çağırıyordu... elinde yıldız madalyon...kalbinde inkar ve acı...prenses sonsuz bir uykuya hasret öylece yatıyordu...
....
Endymion, pencereden fırtınayı izlemekteydi...
Beryl ile geçirdiği saatler ona tarifsiz bir acı olarak dönmüştü...
Çıkmıyordu kafasından...
O ses, o yüz...
Serenity... yeni çağın hükümdarı...derken...
‘seçilmiş prenses tehlikede, kalbini kapadığın kalp şimdi acılar içinde...ormanın ortasındaydı genç kız, elinde ruhu...ölüyordu, kaybediyordu varlığını...’
Endymion irkildi...
Bu his de neyin nesiydi...hava almalıydı...nefesini geri kazanmalıydı...
...
Prenses, yaklaş...ürkme...kabullen...ruhunun sonunu benimse...
Açma gözlerini küçük çocuk, prensesin düşüne dal...
Bunu istiyorsun...
Çok yorgunsun...
İçindeki yangını söndüreceksin...
Tanrılar sana uyumanı emrediyor...
Uyu genç kız...
Düşlerinde mutlu olucaksın...
Serenity yerde hareketsiz yatıyordu...yeraltı onu çağırıyordu....16 yaşındaki Tanrıça ölümü kucaklıyordu usulca...farkında olmadan...
...
Endymion ormanın soluksuzluğunda koştu, sanki kalbi atmıyordu...bu his, bu sıkıntı da neydi...derken....
İşte oradaydı...gümüş saçları kanla kirlenmişti...Soluksuzdu....Yüzü beyazdı...etrafını gümüş renkli bir ışık kaplamıştı...prenses ölümü kucaklıyordu...
Endymion: Se-serenity!
....
[b]
‘Gece kaçırdı sevgiyi...
Ölüm seçilmişi seçti...
Ölüm ürküttü prensesi...
Sessizlik seçilmişi seçti...
Sessizlik nefesini kesti prensesin...
Derken gecenin yoldaşı prensesi bulduğunda...
Seçilmiş kişi girdiği yoldan döndü...
Ölüm vazgeçti...
Ve korkulardan bir aşk doğdu’[/b]
....
Evet bakalım serenity'nin ruhu sessizliği mi seçicek, yoksa bir kendini beğenmiş prens onu yarı yoldan döndürecek mi?
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): LadyinDeath
Tanrıımmm daha iyisini düşünemiyorum bile Harika olmuş çok güzel yazıyorsun sanki birisi önünde kocaman kaplı bir kitaptan bana masal okur gibi. Melodik harika bir öykü ba-yıl-dım.
he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.
Bölüm 6: Tanrıçanın Seçimi
Yaklaş prenses...
Tanrıça korkma...tanrıça sessizlik seni bekliyor...
Serenity: ben neredeyim...
Thanatos: tanrıçam...arafa hoşgeldiniz...
Serenity: ben..öldüm mü?
....
Endymion hareket edemiyordu...
Tanrıçaların ölümsüzlüğü tatmış olması yalan mıydı...Önünde can çekişen ruh gerçekten de prenses miydi...
Neler söylenmeliydi, neler beklenmeliydi...
Gerçekten de sevmeyi bilmiyor muydu Endymion, yüreğinde hissetiği bu acı da neydi? Neden korkuyordu....neden...
Endymion: Serenity, ne oldu! Aç gözlerini serenity...
....
Thanatos: Ölmek seçmektir majeteleri...sizi faniyete bağlayan bir bağ var mı?
Serenity: Seçmek mi...ben...
Thanatos: acılarınızı sonsuz uykuya kurban mı vereceksiniz prenses...yoksa itiraf edecek misiniz...
Her yer kararır...serenity....Araf’ın soğuk dünyasında tek başınadır...
Ağlamaya başlar...belki gözyaşlarını duyan biri olur diye umut edecektir...
....
Endymion generallerine haber verir...Gökyüzü ağlamaktadır...Gökyüzü yitmekte olan Tanrıçasına ağlamaktadır...
Endymion öylece durmaktaydı...
Hareket edemiyordu...
Zoisite: prensim...ne ol- Aman Tanrım, prenses!
Jadeite: Prensese ne oldu, prensim cevap verin...
Nephrite: Başı kanıyor, içeri götürmemiz lazım...Prenses bizi duyuyor musunuz!
Kunzite: prensesin ruhu kanıyor, yıldızlar bundan bahsetmişti...Prenses...onu bir şeyler öldürüyor...
Endymion: ÖLEMEZ! İZİN VERMİYORUM! ONU DAHA YENİ BULDUM! ÖLEMEZ!
Zoisite: sakin olun majesteleri, Jadeite, saraya götürelim prensesi...
....
prenses...
prenses....
seçilmiş kişi...
Serenity: beni özleyecek bir dünya var mı? Düşlerimi kime emanet edeceğim...
....
Generaller prensesi, prensin odasına götürürler, kimse ne yapacağını bilememektedir...Karşılarında basit bir yaralanma yoktur...bir şey, birisi prensesin enerjisini çalmıştır...prenses tepki vermemektedir...
Endymion: BENİ YALNIZ BIRAKIN!
Nephrite: ama endymion...
Endymion: YALNIZ KALMAK İSTİYORUM....
Endymion prensesi izlemektedir...prensesin ellerini tutar...hayır ölmeyecek...ölemez...beni bırakmaz...
Ama ben onu sevmiyorum...sevemem o bir Tanrıça...
Bu acı da ne...
Hayır aşk bir hayal...ben aşık olamam...
Serenity ağlamaktadır, gözyaşları faniyete ulaşmıştır....Endymion parmakları ile gözyaşlarını siler...
....
uyu güzel kız...uyu ki uyanabilmeyi tat...
kaderine dön...
endymion’a dön...
Araf aydınlanır...
....
Serenity’nin etrafını kaplayan gümüş ışık kaybolur...ruhu faniyette kalmayı seçmiştir...
Endymion: bırakma...beni bırakma...daha tanıyamadan seni...geri vermek istemiyorum...
Neredeyse sabah oluyordu...
Aşık olmaya aşık oluyordu Endymion, böyle hissetmeye aşık oluyordu...Önünde masumiyetin vücut bulmuş hali duruyordu...kalbinin büyüklüğüne hayrandı...Serenity...melekleri kıskandırıyordu....
Ama aşık olamazdı..., aşık olmak, duygularına yenik düşmek...bu prense göre değildi...
Serenity’nin gözleri aralandı, ışık onu kör edebilirdi...Hala yüreği sıkışıyordu...thanatos ile karşılaşmıştı, arafa hapsolmuştu...kurtulmuştu...ama hala anlayamıyordu...Chronos neden bunu yapmıştı...
Serenity ormanda olmadığını fark etti, yoksa tanrıların haberi mi olmuştu, belki de akslepios onun ruhunun acılarını hissetmişti...
Endymion: Prenses, sonunda uyandınız...
Serenity: sen...
Endymion: Canınız yanıyor mu? Nasıl hissediyorsunuz, her şeyden önemlisi bunu size kim yaptı!
Serenity: sen...sen burada ne arıyorsun!
Endymion Serenity’e yönelir...
Serenity: BANA DOKUNMA! SEN BANA DOKUNAMAZSIN!
Endymion: prenses sakin olun...Serenity...lütfen
Serenity: BANA SERENİTY DİYEMEZSİN!
Endymion: Neyin var senin! İçindeki çocuk yeniden mi ortaya çıkmak istedi!
Bağırışmaları duyan generaller içeri geldiler...
Zoisite: prenses sonunda! Şükürler olsun, sizi kaybettiğimizi zannettik...
Serenity: Beni nasıl buldunuz...
Kunzite: prens buldu sizi, sabaha kadar başınızda bekledi...Prenses size bunu kim yaptı...
Serenity: prensiniz zahmet etmiş, vaktini başka şekilde geçrimek istediğine eminim...Ben ormanda düştüm bir şey olduğu yok sizleri endişelendirdiğim için özür dilerim...
Endymion: sadece düşmüş olamazsın...
Kunzite: prenses, ruhunuz bedeninizi terk ediyordu, dün gece neler oldu...
Serenity: bu sizi ilgilendirmez, bu olanlar bu odadan dışarı çıkmayacak....kimseye özellikle de kurula bu olanlar duyurulmayacak...iyiyim ben...
Endymion: DELİRDİN Mİ SEN!
Serenity: Bundan SANA NE!
Endymion: birisi şuna dün gece az kalsın öldüğünü anlatablir mi!
Kunzite: prenses lütfen, inat etmeyin...bunun duyurulması lazım
Serenity: SİZE EMREDİYORUM...bunu kimse duymayacak...takdis töreni planlandığı gibi olacak...
....
Serenity bir hışımla odadan çıkar...Chronos’un ona saldırdığını kimse ama kimse bilmemeliydi...bu Tanrılar ve Tanrıçalar Kurulunu birbirine katardı, Terra suçlanırdı...belki de yok edilirlerdi...o zaman prensi de...prensi mi...yani PRENS de yok olurdu...bunu Terra halkına yapamazdı...bir tanrıçanın en önemli görevi korumaktı...serenity de koruyacaktı...kaderinde sonsuz uyku olsa bile...
Ay Krallığı
Rei: içimde bir sıkıntı var, bir an önce Terra’da olmak istiyorum...Prenses’i görmke istiyorum...eğer o gerizekalı prens ona bir şey yaptıysa...
Lita: o salak generaller ya da...
Minako: belki de serenity...aşkı bulmuştur...ben hissederim ne olsa...
Kızlar aynı anda: biliyoruz biliyoruz sen aşk tanrıçası Aphrodite’in kanını taşıyorsun Mina!
Ami: Kim bilir Serenity Terra’da neler öğrendi...Prenses çok heyecanlı olmalı...bu gece takdis ediliyor...
Minako: Evet...çok özledim onu...heyecanını da
Luna ve Artemis içeri girerler...
Rei: siz ne ara insan oldunuz...
Luna: Kraliçe Prenses’e süpriz yapmak istedi...takdis şahitleri bizler olacağız...
Lita: ne güzel, eee Artemis...Luna bir insan olarak da güzel mi!
Artemis ve Luna kızarırlar...
Lita: Artemis....sen aynı...
Kızlar aynı anda cevap verirler: eski aşkın olan senden üst sınıftaki jüpiterli gence benziyorsun....
Hepsi birden gülerler...
Taht Odası
Kral Elios: Kraliçem, mirasınızı bırakacağınız için hüzünlü müsünüz?
Kraliçe Selenity: seni deli! Ne hüznü, Serenity için çok mutluyum...sonunda hak ettiği mirasa kavuşacak...ben sadece bütün bu yükün onu yormasını istemiyorum
Kral Elios: merak etme, yakında o da bu yükleri paylaşabileceği bir yoldaş bulucak...tıpkı senin zamanında beni bulduğun gibi...
....
Galaksinin diğer bir köşesinde çok kızgın, korkmuş bir Tanrı sessiz gözlerle izlemekteydi...
Olamaz dedi Chronos...sandığımdan daha da kararlı çıktı majesteleri...
Neden anlamak istemiyor...ben kendimi riske atıyorum...Galaksi korunmak zorunda...
Chronos: ey zaman ve mekanın koruyucu askerleri, sonsuzluktan sesimi dinleyin...Galaksiyi korumak için bana yardım edin...
Ey mekanlar bana durgunluğunuzu armağan edin, ey zaman bana gizliliğini bahşet...Askerlerim bana kutsal yolumda yardımcı olun...
Bu takdis gerçekleşmeyecek...Terra bir Tanrıça’yı doğuramayacak!
Yaklaş prenses...
Tanrıça korkma...tanrıça sessizlik seni bekliyor...
Serenity: ben neredeyim...
Thanatos: tanrıçam...arafa hoşgeldiniz...
Serenity: ben..öldüm mü?
....
Endymion hareket edemiyordu...
Tanrıçaların ölümsüzlüğü tatmış olması yalan mıydı...Önünde can çekişen ruh gerçekten de prenses miydi...
Neler söylenmeliydi, neler beklenmeliydi...
Gerçekten de sevmeyi bilmiyor muydu Endymion, yüreğinde hissetiği bu acı da neydi? Neden korkuyordu....neden...
Endymion: Serenity, ne oldu! Aç gözlerini serenity...
....
Thanatos: Ölmek seçmektir majeteleri...sizi faniyete bağlayan bir bağ var mı?
Serenity: Seçmek mi...ben...
Thanatos: acılarınızı sonsuz uykuya kurban mı vereceksiniz prenses...yoksa itiraf edecek misiniz...
Her yer kararır...serenity....Araf’ın soğuk dünyasında tek başınadır...
Ağlamaya başlar...belki gözyaşlarını duyan biri olur diye umut edecektir...
....
Endymion generallerine haber verir...Gökyüzü ağlamaktadır...Gökyüzü yitmekte olan Tanrıçasına ağlamaktadır...
Endymion öylece durmaktaydı...
Hareket edemiyordu...
Zoisite: prensim...ne ol- Aman Tanrım, prenses!
Jadeite: Prensese ne oldu, prensim cevap verin...
Nephrite: Başı kanıyor, içeri götürmemiz lazım...Prenses bizi duyuyor musunuz!
Kunzite: prensesin ruhu kanıyor, yıldızlar bundan bahsetmişti...Prenses...onu bir şeyler öldürüyor...
Endymion: ÖLEMEZ! İZİN VERMİYORUM! ONU DAHA YENİ BULDUM! ÖLEMEZ!
Zoisite: sakin olun majesteleri, Jadeite, saraya götürelim prensesi...
....
prenses...
prenses....
seçilmiş kişi...
Serenity: beni özleyecek bir dünya var mı? Düşlerimi kime emanet edeceğim...
....
Generaller prensesi, prensin odasına götürürler, kimse ne yapacağını bilememektedir...Karşılarında basit bir yaralanma yoktur...bir şey, birisi prensesin enerjisini çalmıştır...prenses tepki vermemektedir...
Endymion: BENİ YALNIZ BIRAKIN!
Nephrite: ama endymion...
Endymion: YALNIZ KALMAK İSTİYORUM....
Endymion prensesi izlemektedir...prensesin ellerini tutar...hayır ölmeyecek...ölemez...beni bırakmaz...
Ama ben onu sevmiyorum...sevemem o bir Tanrıça...
Bu acı da ne...
Hayır aşk bir hayal...ben aşık olamam...
Serenity ağlamaktadır, gözyaşları faniyete ulaşmıştır....Endymion parmakları ile gözyaşlarını siler...
....
uyu güzel kız...uyu ki uyanabilmeyi tat...
kaderine dön...
endymion’a dön...
Araf aydınlanır...
....
Serenity’nin etrafını kaplayan gümüş ışık kaybolur...ruhu faniyette kalmayı seçmiştir...
Endymion: bırakma...beni bırakma...daha tanıyamadan seni...geri vermek istemiyorum...
Neredeyse sabah oluyordu...
Aşık olmaya aşık oluyordu Endymion, böyle hissetmeye aşık oluyordu...Önünde masumiyetin vücut bulmuş hali duruyordu...kalbinin büyüklüğüne hayrandı...Serenity...melekleri kıskandırıyordu....
Ama aşık olamazdı..., aşık olmak, duygularına yenik düşmek...bu prense göre değildi...
Serenity’nin gözleri aralandı, ışık onu kör edebilirdi...Hala yüreği sıkışıyordu...thanatos ile karşılaşmıştı, arafa hapsolmuştu...kurtulmuştu...ama hala anlayamıyordu...Chronos neden bunu yapmıştı...
Serenity ormanda olmadığını fark etti, yoksa tanrıların haberi mi olmuştu, belki de akslepios onun ruhunun acılarını hissetmişti...
Endymion: Prenses, sonunda uyandınız...
Serenity: sen...
Endymion: Canınız yanıyor mu? Nasıl hissediyorsunuz, her şeyden önemlisi bunu size kim yaptı!
Serenity: sen...sen burada ne arıyorsun!
Endymion Serenity’e yönelir...
Serenity: BANA DOKUNMA! SEN BANA DOKUNAMAZSIN!
Endymion: prenses sakin olun...Serenity...lütfen
Serenity: BANA SERENİTY DİYEMEZSİN!
Endymion: Neyin var senin! İçindeki çocuk yeniden mi ortaya çıkmak istedi!
Bağırışmaları duyan generaller içeri geldiler...
Zoisite: prenses sonunda! Şükürler olsun, sizi kaybettiğimizi zannettik...
Serenity: Beni nasıl buldunuz...
Kunzite: prens buldu sizi, sabaha kadar başınızda bekledi...Prenses size bunu kim yaptı...
Serenity: prensiniz zahmet etmiş, vaktini başka şekilde geçrimek istediğine eminim...Ben ormanda düştüm bir şey olduğu yok sizleri endişelendirdiğim için özür dilerim...
Endymion: sadece düşmüş olamazsın...
Kunzite: prenses, ruhunuz bedeninizi terk ediyordu, dün gece neler oldu...
Serenity: bu sizi ilgilendirmez, bu olanlar bu odadan dışarı çıkmayacak....kimseye özellikle de kurula bu olanlar duyurulmayacak...iyiyim ben...
Endymion: DELİRDİN Mİ SEN!
Serenity: Bundan SANA NE!
Endymion: birisi şuna dün gece az kalsın öldüğünü anlatablir mi!
Kunzite: prenses lütfen, inat etmeyin...bunun duyurulması lazım
Serenity: SİZE EMREDİYORUM...bunu kimse duymayacak...takdis töreni planlandığı gibi olacak...
....
Serenity bir hışımla odadan çıkar...Chronos’un ona saldırdığını kimse ama kimse bilmemeliydi...bu Tanrılar ve Tanrıçalar Kurulunu birbirine katardı, Terra suçlanırdı...belki de yok edilirlerdi...o zaman prensi de...prensi mi...yani PRENS de yok olurdu...bunu Terra halkına yapamazdı...bir tanrıçanın en önemli görevi korumaktı...serenity de koruyacaktı...kaderinde sonsuz uyku olsa bile...
Ay Krallığı
Rei: içimde bir sıkıntı var, bir an önce Terra’da olmak istiyorum...Prenses’i görmke istiyorum...eğer o gerizekalı prens ona bir şey yaptıysa...
Lita: o salak generaller ya da...
Minako: belki de serenity...aşkı bulmuştur...ben hissederim ne olsa...
Kızlar aynı anda: biliyoruz biliyoruz sen aşk tanrıçası Aphrodite’in kanını taşıyorsun Mina!
Ami: Kim bilir Serenity Terra’da neler öğrendi...Prenses çok heyecanlı olmalı...bu gece takdis ediliyor...
Minako: Evet...çok özledim onu...heyecanını da
Luna ve Artemis içeri girerler...
Rei: siz ne ara insan oldunuz...
Luna: Kraliçe Prenses’e süpriz yapmak istedi...takdis şahitleri bizler olacağız...
Lita: ne güzel, eee Artemis...Luna bir insan olarak da güzel mi!
Artemis ve Luna kızarırlar...
Lita: Artemis....sen aynı...
Kızlar aynı anda cevap verirler: eski aşkın olan senden üst sınıftaki jüpiterli gence benziyorsun....
Hepsi birden gülerler...
Taht Odası
Kral Elios: Kraliçem, mirasınızı bırakacağınız için hüzünlü müsünüz?
Kraliçe Selenity: seni deli! Ne hüznü, Serenity için çok mutluyum...sonunda hak ettiği mirasa kavuşacak...ben sadece bütün bu yükün onu yormasını istemiyorum
Kral Elios: merak etme, yakında o da bu yükleri paylaşabileceği bir yoldaş bulucak...tıpkı senin zamanında beni bulduğun gibi...
....
Galaksinin diğer bir köşesinde çok kızgın, korkmuş bir Tanrı sessiz gözlerle izlemekteydi...
Olamaz dedi Chronos...sandığımdan daha da kararlı çıktı majesteleri...
Neden anlamak istemiyor...ben kendimi riske atıyorum...Galaksi korunmak zorunda...
Chronos: ey zaman ve mekanın koruyucu askerleri, sonsuzluktan sesimi dinleyin...Galaksiyi korumak için bana yardım edin...
Ey mekanlar bana durgunluğunuzu armağan edin, ey zaman bana gizliliğini bahşet...Askerlerim bana kutsal yolumda yardımcı olun...
Bu takdis gerçekleşmeyecek...Terra bir Tanrıça’yı doğuramayacak!
Makoto'nun Jüpiterli aşkı buna gülerim işte
Thanatos ah sevgili Thanatosum ninik kuşum seni araftan kurtaracağım tabi bunların reenkarnasyon geçirip 5 sezon geride bırakması gerekecek ama olsun bana güven sen:D
Chronosa gelince keser döner sap döner Chronos ona göre:D
Thanatos ah sevgili Thanatosum ninik kuşum seni araftan kurtaracağım tabi bunların reenkarnasyon geçirip 5 sezon geride bırakması gerekecek ama olsun bana güven sen:D
Chronosa gelince keser döner sap döner Chronos ona göre:D
he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.
ve bu haftanın son bölümü
Bölüm 7: Bir Tanrıça, Beş Kutsal Muhafız
Tanrılar haftalık kurullarını yapmaktaydılar...Bu gece serenity yeniden doğacaktı...Ay Tanrıçası olarak...
Zeus: Zaman geldi, bugün bir Tanrıça’yı doğuracağız...
Chronos: Efendim, bunun doğru olduğuna emin misiniz? Ya kehanet gerçekse, Serenity galaksinin sonu olursa...
Zeus: bunu bilemeyiz Chronos, zaman ve kader çizgisi ile oynamak bizler için değil, bana dahi günah sayılan bu eylemi her kim yaparsa...sonu sonsuz uykusuzluk olacaktır...
Chronos yutkunur...
Zeus: Daimon, Luna ve Artemis hazırlar mı...
Daimon: evet efendim...
Zeus: Metis ve Daimon, gözcülerinize haber eyleyin...Prenses yeterince korunuyor olmalı...
Metis & Daimon: Emredersiniz...
...
Terra Merkez Sarayı
Savaşçılar, Kraliyet Ailesi ve Kurul Terra’ya varmışlardır...
Kraliçe Gaia: Selenity, Elios hoş geldiniz... Terra’ya gelerek bizleri gururlandırdınız...
Kral Elios: Asıl biz kızıma bir hafta boyunca arkadaş olduğunuz için müteşekkiriz...
Generallerin yüzleri düşer, dün gece olanları bir bilseler...asla böyle konuşmazlardı...
Kızlar: Prenses!
Serenity gülümsedi...kızlara doğru koştu...
Rei: seni hiç ama hiç özlemedim!
Serenity: sanki ben seni özledim!
Minako: serenity, prensesim seni çok özledim...
Serenity: Venüs sana durmanı emrediyorum, yoksa Tanrıça olmadan öleceğim...boğuyorsun beni!
Gün kızların gülüşmeleri ile kendini akşama bıraktı...sonunda beklenen zaman varmıştı...
Takdis için en uygun yer olarak Terra sarayının bahçesi seçilmişti. Prensesin tanrıçalık görevini alacağı bu nihai günde her şey onun gibi saf bir hal sergiliyordu. Sarayın bahçesindeki kırmızı güllerin etrafına bembeyaz kurdaleler ile fiyonklar yapılmıştı.Prensesin yürüyeceği yolda beyaz saten serilmişti. Masalar özenle süslenmiş bahçenin her köşesi tehlike oluşturacak en ufak ayrıntıdan arındırılmıştı. Ay Prensesinin Takdisi için tüm Tanrı ve Tanrıçalar hazır bulunuyorlardı.Terra kraliyeti mahiyetinde bu denli büyük bir organizasyon düzenlediği ve uzun bir zamanın ardından gezegeninde birliğin tüm üyelerini ağırladığı için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu.
Bir tek Zeus'un yanında bulunan Chronosun yüzünde endişeli ifade vardı. Ne yapacağını kestirmeye çalışan tanrı usulca çevresindeki telaşı izliyordu. Ay klanı büyük bir özenle en öndeki yerini almıştı. Prensesin 4 Savaşçısı heyecanla bekleşmekteydiler. Prensesin öğretici kedileri insan sıfatları ile yerlerini almışlardı. Herkesin yüzünde heyecan okunurken Chronos kendi gibi tedirgin bir yüz daha farketti. Bu kişi büyük Terra'nın Prensinden başkası değildi. Çevresinde gelişen tüm bu olayları uzaktan bir yabancı gibi izliyordu. Prenses ile aralarındaki etkileşime rağmen Prensin takındığı bu tutum onun için son derece sürpriz bir gelişmeydi. Chronos kafasında tüm bu sahneyi esaslıca tarttı. Bir gece önceki saldırısından Serenity kurtulmuştu. Thanatos onu araftan bir şekilde geri göndermişti. Bu ise Chronos için büyük bir sürpriz olmuştu. Şimdi bu Prense baktığında kafasında yeni düşünceler şekilleniyordu.Prensesi ve Terra'nın son mirasçısı Prens Endymion'u Hades'in yanına gönderirse birliğin yaşamına huzur içerisinde devam edeceğini düşünüyordu.
Chronos kafasında tüm bu düşünceleri tartarken Serenity takdis törenine doğru yürüyordu. İçinde derin bir korku vardı. Tarif edemediği bir huzursuzluk onun aklını karıştırıyordu. Yine de kendinden emin adımlarla kaderine doğru yürüyordu. Uzun sarı saçları beyaz bir kurdele ile süslenmişti. Ayakları çıplak bir halde uzun süredir hayalini kurduğu Terra topraklarına bastı. Toprağın yumuşak dokusunu ayaklarında hissetti. Üstünde bembeyaz bir elbise vardı. Tüm bu sadeleği ve zarifliği ile Serenity oradaydı. Beyazlar içerisinde tüm melekleri kıskandıracak kadar güzeldi. Tüm güzelliği ile Endymionun önünden geçti. Kendinden emin adımlarla yürüyordu. O yürüdükçe etrafından huzur dolu bir enerji yayılıyordu. Herkes hayranlıkla onu izliyordu. Varis Serenity olmalıydı.
Tüm tanrıçalar hayıflanarak bu güzel ve genç tanrıça adayına bakıyorlardı az sonra Selenity görevini devredecekti ve büyük birliğin en büyük bağlayıcı gücü olan gümüş kristal bu küçük masum kızın boyunduruğuna girecekti. Serenity usulca çevresini süzdü. Arkadaşları oradaydı içini bir heyecan kapladı.
Terra'da geçen yalnız günler ona arkadaşlarının önemini bir kez daha hatırlatmıştı. Endymion ile yaşadıkları tüm o olaylara Minakonun, Lita'nun, Ami'nin ve Rei'nin değişik açılardan yaklaşımları olacaktı. Şimdi burada olmaları artık içinde bulunduğu durumun gittikçe kolaylaşmasını sağlıyordu. İleriye baktığında anne ve babasını gördü hemen yanlarında Luna ve Artemis insan formlarında bulunmaktaydılar. Artemis oldukça yakışıklı görünüyordu ve Lita'nın Artemis'e bakışı Serenity'nin yüzünde tebessümün oluşmasını sağlamıştı.Serenity Terra gibi bir gezegende artık kendisini evinde hissediyordu. Sevdiği tüm insanlar burada yanındaydı. Serenity içerisindeki huzura sevinecekken gözleri Endymion'a takıldı. Birden nerede olduğunu hatırladı. Kendisine bakan prensin gözlerinde garip bir bakış vardı ama kendi ailesine kıyasla herhangi bir sevgi işareti yoktu. Serenity içerisinde bulunduğu durumu hatırladı. Yürüdüğü yol sadece arkadaşlarına gitmiyordu ağır sorumluluklara yürümekteydi ve bu içinde yeniden korkunun oluşmasına sebep olmuştu. Yolun sonuna gelmişti artık Zeus tüm ihtişamıyla ayaklandı. Tüm tanrılar ve tanrıçalar onun eşliğinde ayağa kalktılar.Artık takdis töreni başlıyordu. Chronos yerinden huzursuzca ayaklandı.
Zeus tüm tanrı ve tanrıçaları süzerek konuşmasına başladı.
Tanrılar, tanrıçalar, faniler ve savaşçılar bugün burada Yüce Selene’nin bizlere bıraktığı mirasının yeni sahibini Kabul etmek üzere toplandık. Elios’dan olma, Selenity kanını taşıyan ay prensesi Serenity, bu andan itibaren kutsal mirasın yeni taşıyıcısı olacak. Ey ulu Olympos, bize güçlerini bahşet…prensesi tanı…onu benimse…ey yüce olympos bizlere izin ver bu genç kızın kutsanması için…Yüce Selene zamanın yollarını aş, bizlere gücünü bağışla…Serenity’e mirasını taşıması için güç ver…Olympos, Selene ve İnanç adına…bu takdisi başlatıyorum.
-Sen Kraliçe Selenity sahip olduklarını Prenses Serenity'e vermeyi kabul ediyor musun?
-Yüce Zeus benim mirasımı en iyi taşıyacak olan yüce Selene'nin de kanını taşıyan kızım Serenity'den başkası olamaz.Sahip olduklarımı ona devretmek benim için bir görevden ziyade onurdur.
Zeus bu kez Serenity'e döner. Karşısında duran bu ürkek kalpli kıza karşı sempatiyle bakar.
-Sen Serenity, tanrıça Selenity'den gelecek olan bu mirası gururla taşıyacağına, mirasını koruyan ve gözeten bir tanrıça olacağına dair yemin ediyor musun?
-Yüce Zeus bu görev annemden kutsal kanı taşıyan bana verilmiş bir onurdur. Bu benim kaderimdir bu mirası ne pahasına olursa olsun koruyacağıma yemin ediyorum
Zeus'un sözleri üzerine gökteki tüm bulutlar bir araya gelir Serenity ve Selenity göğe doğru havaya çekilirler. Ay'ın ışıltısı seçilmiş iki insanın üzerine doğru yansır. Selenity'nin parlaklığı Serenity'e doğru akar.Serenity bilinçsiz bir şekilde gökte yükselmeye başlar. Zeus'un şimşekleri Serenity'nin çevresinde çakmaya başlamıştır. Endymion tüm bu olanları merak içerisinde izler. Serenity tüm şığıyla parlamaktadır veEndymion Serenity'nin ışıltısı karşısında nutku tutulmuş bir şekilde bakakalmıştır. Serenity bilincini geri kazandığında artık daha farklı hissediyordur. Gökyüzünden yere usulca süzülür. Zeus'un şimşekleri geri çekilmiş ve gökyüzündeki bulutlar dağılmıştır. Artık etrafı aydınlatan tek şey Serenity'nin elinde tuttuğu gümüş kristaldir. Serenity annesinin verdiği broşu eline alır gümüş kristal süzülerek sahibinin sözünü dinler ve broştaki yerini alır.
Zeus Serenity'i yanına çağırır.
Artık Selenity'nin görevi Serenity'nin omuzları üzerindeydi ve bu yeni sorumluluklar yeni başlangıçların habercisi konumundaydı…
Zeus: Karşınızda Ay Tanrıçası Serenity…
Kalabalık alkışladı….Endymion içindeki sıkıntıyı çözemiyordu…ama gözlerini Serenity’den alamıyordu. Omzunda bir el hissetti…
Asker: kıpırdama, yoksa hayranlıkla izlediğin prensesin ruhu arafa hapsolur…
Endymion donar…
Kızlar aynı anda aynı sözlerle karşı karşıya kalmışlardır…Ömürlerini feda ettikleri prensesin ölümüne sebep olabilecek olma düşüncesi onları kemirmektedir…
Chronos: Tebrikler Zeus, yasaklı topraklarda bir tanrıça doğurdun ama unutma ki hükümdarlar tek değildir, ben mekanların sahibi Chronos bu Tanrıçayı arafın sessizliğine gömecek…
Serenity hareket edemez…Araf’ın düşüncesi bile onu ürkütmektedir…
Chronos: majesteleri, ellerimi özlediniz mi?
Biliyorsunuz bunu yapmak zorundayım…şimdi zorluk çıkarmayın ve ruhunuzun saklı olduğu kristali bana verin…mirastan vazgeçin…yoksa bütün sevdikleriniz teker teker hades’in ellerine yollanıcak…
Rei: Serenity! Sakın! Yalvarıyorum sana sakın….
Kimse olanları engelleyememektedir…her misafir bir zaman askeri tarafından kuşatılmıştır…
Endymion: Rei, eğer kristali verirse…
Rei: Ölücek anlamıyor musun!
Endymion’nun kabusları gerçek oluyordur…
Serenity: Chronos…bunu yapmak iste-
Serenity’nin sesi kesilir…gene o el, gene o karanlık…Kristal kendini göstermek içni çabalamaktadır…
Serenity: Diğerlerini bırak beni al…kaderime razıyım ama onlar-
Serenity tarifsiz bir acı içindedir, ruhu bedeninden sökülmektedir…
Chronos: işte böyle güzel kız teslim ol…
Kızlar:Hayır! Serenity! Vazgeçme!
Endymion: Hayır…..ONU ÖLDÜREMEZSİN!
Chronos: gerçekten mi prensim, neden…şımarık prensesinizi kaybetmekten mi korkuyorsunuz, Leydi Beryl ile görüşememekten mi…bir ölümlü nasıl bu kadar cesaretle kutsanmış olabilir…
Endymion’nun sözleri ile asker tarafından vurulması bir oldu…yaşadığı acı Serenity’i yavaş yavaş ölürken görmek yanında bir hiçti…
Serenity havada süzülüyordu…prensim beni bırakmayın…sizi çağıran o ışığa gitmeyin..bırakmayın…
Ve bir anda bir sessizlik kapladı mekanı…
Serenity’nin taşıdığı hilal parlamaya başladı...Serenity hiç hissetmediği kadar sıcak hissediyordu…sanki çindeki gizli bir varlık onu kurtarıyordu
Ve bir kaç dakika sonra kimse gözlerine inanamadı…
İnanmak istemedi…
Serenity, kutsal beşincinin, ay savaşçısının ta kendisi idi…beş kutsal muhafız yeniden doğdukları bu ana merhaba dediler…taşıdıkları geçmişe uyanarak, kaderlerini benimsediler…
‘kutsal beşli birleştiğinde…
yasak topraklarda doğan aşk kendini yeniliğe bırakacak…
hainlerin verdiği acı ve üzüntü yerini
usul bir sessizliğe ve iyiliğe vericek’
(Kehanetler Kitabı-Kutsal Beşli)
Bölüm 7: Bir Tanrıça, Beş Kutsal Muhafız
Tanrılar haftalık kurullarını yapmaktaydılar...Bu gece serenity yeniden doğacaktı...Ay Tanrıçası olarak...
Zeus: Zaman geldi, bugün bir Tanrıça’yı doğuracağız...
Chronos: Efendim, bunun doğru olduğuna emin misiniz? Ya kehanet gerçekse, Serenity galaksinin sonu olursa...
Zeus: bunu bilemeyiz Chronos, zaman ve kader çizgisi ile oynamak bizler için değil, bana dahi günah sayılan bu eylemi her kim yaparsa...sonu sonsuz uykusuzluk olacaktır...
Chronos yutkunur...
Zeus: Daimon, Luna ve Artemis hazırlar mı...
Daimon: evet efendim...
Zeus: Metis ve Daimon, gözcülerinize haber eyleyin...Prenses yeterince korunuyor olmalı...
Metis & Daimon: Emredersiniz...
...
Terra Merkez Sarayı
Savaşçılar, Kraliyet Ailesi ve Kurul Terra’ya varmışlardır...
Kraliçe Gaia: Selenity, Elios hoş geldiniz... Terra’ya gelerek bizleri gururlandırdınız...
Kral Elios: Asıl biz kızıma bir hafta boyunca arkadaş olduğunuz için müteşekkiriz...
Generallerin yüzleri düşer, dün gece olanları bir bilseler...asla böyle konuşmazlardı...
Kızlar: Prenses!
Serenity gülümsedi...kızlara doğru koştu...
Rei: seni hiç ama hiç özlemedim!
Serenity: sanki ben seni özledim!
Minako: serenity, prensesim seni çok özledim...
Serenity: Venüs sana durmanı emrediyorum, yoksa Tanrıça olmadan öleceğim...boğuyorsun beni!
Gün kızların gülüşmeleri ile kendini akşama bıraktı...sonunda beklenen zaman varmıştı...
Takdis için en uygun yer olarak Terra sarayının bahçesi seçilmişti. Prensesin tanrıçalık görevini alacağı bu nihai günde her şey onun gibi saf bir hal sergiliyordu. Sarayın bahçesindeki kırmızı güllerin etrafına bembeyaz kurdaleler ile fiyonklar yapılmıştı.Prensesin yürüyeceği yolda beyaz saten serilmişti. Masalar özenle süslenmiş bahçenin her köşesi tehlike oluşturacak en ufak ayrıntıdan arındırılmıştı. Ay Prensesinin Takdisi için tüm Tanrı ve Tanrıçalar hazır bulunuyorlardı.Terra kraliyeti mahiyetinde bu denli büyük bir organizasyon düzenlediği ve uzun bir zamanın ardından gezegeninde birliğin tüm üyelerini ağırladığı için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu.
Bir tek Zeus'un yanında bulunan Chronosun yüzünde endişeli ifade vardı. Ne yapacağını kestirmeye çalışan tanrı usulca çevresindeki telaşı izliyordu. Ay klanı büyük bir özenle en öndeki yerini almıştı. Prensesin 4 Savaşçısı heyecanla bekleşmekteydiler. Prensesin öğretici kedileri insan sıfatları ile yerlerini almışlardı. Herkesin yüzünde heyecan okunurken Chronos kendi gibi tedirgin bir yüz daha farketti. Bu kişi büyük Terra'nın Prensinden başkası değildi. Çevresinde gelişen tüm bu olayları uzaktan bir yabancı gibi izliyordu. Prenses ile aralarındaki etkileşime rağmen Prensin takındığı bu tutum onun için son derece sürpriz bir gelişmeydi. Chronos kafasında tüm bu sahneyi esaslıca tarttı. Bir gece önceki saldırısından Serenity kurtulmuştu. Thanatos onu araftan bir şekilde geri göndermişti. Bu ise Chronos için büyük bir sürpriz olmuştu. Şimdi bu Prense baktığında kafasında yeni düşünceler şekilleniyordu.Prensesi ve Terra'nın son mirasçısı Prens Endymion'u Hades'in yanına gönderirse birliğin yaşamına huzur içerisinde devam edeceğini düşünüyordu.
Chronos kafasında tüm bu düşünceleri tartarken Serenity takdis törenine doğru yürüyordu. İçinde derin bir korku vardı. Tarif edemediği bir huzursuzluk onun aklını karıştırıyordu. Yine de kendinden emin adımlarla kaderine doğru yürüyordu. Uzun sarı saçları beyaz bir kurdele ile süslenmişti. Ayakları çıplak bir halde uzun süredir hayalini kurduğu Terra topraklarına bastı. Toprağın yumuşak dokusunu ayaklarında hissetti. Üstünde bembeyaz bir elbise vardı. Tüm bu sadeleği ve zarifliği ile Serenity oradaydı. Beyazlar içerisinde tüm melekleri kıskandıracak kadar güzeldi. Tüm güzelliği ile Endymionun önünden geçti. Kendinden emin adımlarla yürüyordu. O yürüdükçe etrafından huzur dolu bir enerji yayılıyordu. Herkes hayranlıkla onu izliyordu. Varis Serenity olmalıydı.
Tüm tanrıçalar hayıflanarak bu güzel ve genç tanrıça adayına bakıyorlardı az sonra Selenity görevini devredecekti ve büyük birliğin en büyük bağlayıcı gücü olan gümüş kristal bu küçük masum kızın boyunduruğuna girecekti. Serenity usulca çevresini süzdü. Arkadaşları oradaydı içini bir heyecan kapladı.
Terra'da geçen yalnız günler ona arkadaşlarının önemini bir kez daha hatırlatmıştı. Endymion ile yaşadıkları tüm o olaylara Minakonun, Lita'nun, Ami'nin ve Rei'nin değişik açılardan yaklaşımları olacaktı. Şimdi burada olmaları artık içinde bulunduğu durumun gittikçe kolaylaşmasını sağlıyordu. İleriye baktığında anne ve babasını gördü hemen yanlarında Luna ve Artemis insan formlarında bulunmaktaydılar. Artemis oldukça yakışıklı görünüyordu ve Lita'nın Artemis'e bakışı Serenity'nin yüzünde tebessümün oluşmasını sağlamıştı.Serenity Terra gibi bir gezegende artık kendisini evinde hissediyordu. Sevdiği tüm insanlar burada yanındaydı. Serenity içerisindeki huzura sevinecekken gözleri Endymion'a takıldı. Birden nerede olduğunu hatırladı. Kendisine bakan prensin gözlerinde garip bir bakış vardı ama kendi ailesine kıyasla herhangi bir sevgi işareti yoktu. Serenity içerisinde bulunduğu durumu hatırladı. Yürüdüğü yol sadece arkadaşlarına gitmiyordu ağır sorumluluklara yürümekteydi ve bu içinde yeniden korkunun oluşmasına sebep olmuştu. Yolun sonuna gelmişti artık Zeus tüm ihtişamıyla ayaklandı. Tüm tanrılar ve tanrıçalar onun eşliğinde ayağa kalktılar.Artık takdis töreni başlıyordu. Chronos yerinden huzursuzca ayaklandı.
Zeus tüm tanrı ve tanrıçaları süzerek konuşmasına başladı.
Tanrılar, tanrıçalar, faniler ve savaşçılar bugün burada Yüce Selene’nin bizlere bıraktığı mirasının yeni sahibini Kabul etmek üzere toplandık. Elios’dan olma, Selenity kanını taşıyan ay prensesi Serenity, bu andan itibaren kutsal mirasın yeni taşıyıcısı olacak. Ey ulu Olympos, bize güçlerini bahşet…prensesi tanı…onu benimse…ey yüce olympos bizlere izin ver bu genç kızın kutsanması için…Yüce Selene zamanın yollarını aş, bizlere gücünü bağışla…Serenity’e mirasını taşıması için güç ver…Olympos, Selene ve İnanç adına…bu takdisi başlatıyorum.
-Sen Kraliçe Selenity sahip olduklarını Prenses Serenity'e vermeyi kabul ediyor musun?
-Yüce Zeus benim mirasımı en iyi taşıyacak olan yüce Selene'nin de kanını taşıyan kızım Serenity'den başkası olamaz.Sahip olduklarımı ona devretmek benim için bir görevden ziyade onurdur.
Zeus bu kez Serenity'e döner. Karşısında duran bu ürkek kalpli kıza karşı sempatiyle bakar.
-Sen Serenity, tanrıça Selenity'den gelecek olan bu mirası gururla taşıyacağına, mirasını koruyan ve gözeten bir tanrıça olacağına dair yemin ediyor musun?
-Yüce Zeus bu görev annemden kutsal kanı taşıyan bana verilmiş bir onurdur. Bu benim kaderimdir bu mirası ne pahasına olursa olsun koruyacağıma yemin ediyorum
Zeus'un sözleri üzerine gökteki tüm bulutlar bir araya gelir Serenity ve Selenity göğe doğru havaya çekilirler. Ay'ın ışıltısı seçilmiş iki insanın üzerine doğru yansır. Selenity'nin parlaklığı Serenity'e doğru akar.Serenity bilinçsiz bir şekilde gökte yükselmeye başlar. Zeus'un şimşekleri Serenity'nin çevresinde çakmaya başlamıştır. Endymion tüm bu olanları merak içerisinde izler. Serenity tüm şığıyla parlamaktadır veEndymion Serenity'nin ışıltısı karşısında nutku tutulmuş bir şekilde bakakalmıştır. Serenity bilincini geri kazandığında artık daha farklı hissediyordur. Gökyüzünden yere usulca süzülür. Zeus'un şimşekleri geri çekilmiş ve gökyüzündeki bulutlar dağılmıştır. Artık etrafı aydınlatan tek şey Serenity'nin elinde tuttuğu gümüş kristaldir. Serenity annesinin verdiği broşu eline alır gümüş kristal süzülerek sahibinin sözünü dinler ve broştaki yerini alır.
Zeus Serenity'i yanına çağırır.
Artık Selenity'nin görevi Serenity'nin omuzları üzerindeydi ve bu yeni sorumluluklar yeni başlangıçların habercisi konumundaydı…
Zeus: Karşınızda Ay Tanrıçası Serenity…
Kalabalık alkışladı….Endymion içindeki sıkıntıyı çözemiyordu…ama gözlerini Serenity’den alamıyordu. Omzunda bir el hissetti…
Asker: kıpırdama, yoksa hayranlıkla izlediğin prensesin ruhu arafa hapsolur…
Endymion donar…
Kızlar aynı anda aynı sözlerle karşı karşıya kalmışlardır…Ömürlerini feda ettikleri prensesin ölümüne sebep olabilecek olma düşüncesi onları kemirmektedir…
Chronos: Tebrikler Zeus, yasaklı topraklarda bir tanrıça doğurdun ama unutma ki hükümdarlar tek değildir, ben mekanların sahibi Chronos bu Tanrıçayı arafın sessizliğine gömecek…
Serenity hareket edemez…Araf’ın düşüncesi bile onu ürkütmektedir…
Chronos: majesteleri, ellerimi özlediniz mi?
Biliyorsunuz bunu yapmak zorundayım…şimdi zorluk çıkarmayın ve ruhunuzun saklı olduğu kristali bana verin…mirastan vazgeçin…yoksa bütün sevdikleriniz teker teker hades’in ellerine yollanıcak…
Rei: Serenity! Sakın! Yalvarıyorum sana sakın….
Kimse olanları engelleyememektedir…her misafir bir zaman askeri tarafından kuşatılmıştır…
Endymion: Rei, eğer kristali verirse…
Rei: Ölücek anlamıyor musun!
Endymion’nun kabusları gerçek oluyordur…
Serenity: Chronos…bunu yapmak iste-
Serenity’nin sesi kesilir…gene o el, gene o karanlık…Kristal kendini göstermek içni çabalamaktadır…
Serenity: Diğerlerini bırak beni al…kaderime razıyım ama onlar-
Serenity tarifsiz bir acı içindedir, ruhu bedeninden sökülmektedir…
Chronos: işte böyle güzel kız teslim ol…
Kızlar:Hayır! Serenity! Vazgeçme!
Endymion: Hayır…..ONU ÖLDÜREMEZSİN!
Chronos: gerçekten mi prensim, neden…şımarık prensesinizi kaybetmekten mi korkuyorsunuz, Leydi Beryl ile görüşememekten mi…bir ölümlü nasıl bu kadar cesaretle kutsanmış olabilir…
Endymion’nun sözleri ile asker tarafından vurulması bir oldu…yaşadığı acı Serenity’i yavaş yavaş ölürken görmek yanında bir hiçti…
Serenity havada süzülüyordu…prensim beni bırakmayın…sizi çağıran o ışığa gitmeyin..bırakmayın…
Ve bir anda bir sessizlik kapladı mekanı…
Serenity’nin taşıdığı hilal parlamaya başladı...Serenity hiç hissetmediği kadar sıcak hissediyordu…sanki çindeki gizli bir varlık onu kurtarıyordu
Ve bir kaç dakika sonra kimse gözlerine inanamadı…
İnanmak istemedi…
Serenity, kutsal beşincinin, ay savaşçısının ta kendisi idi…beş kutsal muhafız yeniden doğdukları bu ana merhaba dediler…taşıdıkları geçmişe uyanarak, kaderlerini benimsediler…
‘kutsal beşli birleştiğinde…
yasak topraklarda doğan aşk kendini yeniliğe bırakacak…
hainlerin verdiği acı ve üzüntü yerini
usul bir sessizliğe ve iyiliğe vericek’
(Kehanetler Kitabı-Kutsal Beşli)
hainsin kızım sen Endymion'a birşey olursa vururum seni ona göre. Chronos'u yer altı dünyasına bekliyoruz ! hain chronos:D!
he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.
Bölüm 8: Zamanı İzle, Kaderini Takip Et...
Endymion gözlerini açtı...canı acımıyordu...ama vücudunda tarifsiz bir durgunluk vardı...yorgundu, kalbi yanıyordu...ne olmuştu...zaman ondan bir şeyler mi götürmüştü...
Serenity: demek uyandınız...
Endymion bir anda doğruldu...Bana ne oldu...en son sen...sonra Chronos...
Serenity: Zaman oldu prens size olan bu, o olay bir hafta önceydi...
....
Serenity şaşkındı...
Hayır serenity değil...selene’nin ruhu...
Evet, Serenity seçilmiş kişiydi...Selene’nin aşkını emanet ettiği ruh, savaşçılığını bağışladığı kişi...Serenity ay savaşçısıydı...
Serenity: Chronos, ayağa kalk...fanilerin hayatları ile, ölümsüzlerin ruhları ile oynamaya hakkın yok...ben Ay’ın sonsuz koruyucusu tanrıça Serenity, adaletin ve sevginin savunucusu Ay Savaşçısı seni cezalandıracağım!
Chronos: Ama bu nasıl olur....senin daha uyanmaman gerekiyordu...
Serenity: Selene’nin aşka duyduğu özlem beni bu zamanda diriltti, şimdi Zeus’un bana verdiği güçle...yeraltının efendisini çağırıyorum...Hades duy çağrımı, Bir Tanrıçanın haykırışını, Persephone’nin adaletini ödünç al ve bana güç ver...
Hades bahçede belirir...
Hades: Tanrıça Serenity, Zeus...
Chronos iliklerine kadar korku ile dolmuştur...sonsuz sessizlik, yer altı dünyası...ihanet...ceza kafası bulanmıştır...
....
Endymion: ben seni zannettim ki...
Serenity: hayır ölmedim majesteleri, aksine yeni bir beni keşfettim...merak buyurmayınız zaman size cevapları sunacaktır...Bu arada, şu an Ay’dasınız iyileşmeniz için buraya getirilmeniz gerekiyordu...generalleriniz ve arkadaşınız Leydi Beryl’de buradalar, benim şimdi gitmem gerekiyor...dinlenin...arkadaşınızı sonra görebilirsiniz.
Serenity’nin canı neden bu kadar acıyordu, Beryl inatla Endymion’un onu görmek isteyeceğini söylemişti...Serenity buna aldırmamıştı ama şimdi Endymion’a bakarak bunları söylemek....kalbini kavuruyordu.
Serenity odadan çıkar...Endymion’a her şeyi anlatmamıştı...anlatamazdı...onun her şeyi öğrenmesi demek...
Hayır anlatamazdı.
...
Beryl: Kızlar prensden haberiniz var mı?
Makato: Bize kızlar diyemezsin! Biz Kutsal Ay Tanrıçasının dört muhafızıyız, sen ise...neydi...evet bir leydisin...
Beryl sinirlenir ama oynadığı rolü bozmamalıdır...
Beryl: özür dilerim...
Rei: sevgili prensin uyanmış...
Beryl koşarak uzaklaşır...
Makato: o aptal terra prensini kurtarmak için serenity’nin yaptıklarına inanamıyorum...
Ami: Majestelerinin bir bildiği olmalı Jüpiter, ve bizden bu konuda sessiz olmamızı rica etti unutma!
Makato...Biliyorum.
....
‘Hatalarını sevmeyi öğrendi Tanrıça...
Pehnthos ortak oldu kederine...
Algos hissetti ızdırabını...
Tanrıça feda etti kendini...
Kurtarmaktı amacı...
Kadersizliğin elinden bir faniyi...’
(Kehanetler Kitabı-Tanrıça’nın Hatası)
Endymion: senin burada ne işin var...
Beryl: Prensim, ölümsüzlerin hüküm sürdüğü bu kirli topraklarda sizi yalnız bırakamazdım...
Endymion: Beryl...bu topraklar olmasa ben şu an burada olmayacaktım...
Beryl: yormayın kendinizi prensim...ben sizi dinlendirmek için buradayım...
....
Zeus: Ey seçilmişlerin seçtiği Tanrıça nedir cezan, ihanetlerin kirlettiği bu Tanrıya...
Serenity: Ake’nin verdiği güçle onu ait olduğu sonsuz uykusuzluğa yolluyorum, kabusların bitmediği, düşlerin feda edildiği dünyasızlığa...yer altına...zamanlardan birinde kirlenmiş olan başka bir Tanrı’nın yanına,Hades’e yolluyorum...
Chronos yer tarafından içine çekildi..
Ruhu ruhsuzluğa, bedeni ise dinmeyecek acılara merhaba dedi...
İhanetin kirlettiği Tanrı bir kaç saniyede yok oldu...
...
Serenity’nin gözünden bir damla yaş döküldü...o geceyi hatırlamak dahi acı veriyordu...O gece bir tarafını kurban vermişti, o gece gerçek sorumluluğunun bilincine varmıştı, o gece duygularını emanet bırakmıştı, düşlerini esir vermişti...o gece günahlardan günah beğenmiş...koruyan olmayı seçmişti...
Rei: Serenity iyi misin?
Serenity: ah, kızlar burada mıydınız?
Makoto:Prenses, dalgınsınız...
Ami: bu yaptığının seni yavaş yavaş yok edeceğini biliyordum, Serenity neden onun gibi birisi için seni tehlikeye atan bir toprak parçası için bunu yaptın...
Serenity: bilmiyorum ama yapmalıydım bunu biliyorum... Benim generallerle konuşmam gerekiyor...
Serenity uzaklaşır...
Minako: onu kaybediyoruz...
Rei: o kendini beğenmiş prens için hemde!
...
Endymion: ne demek o gece hakkında tam olarak hatırladığımız bir şey yok!
Nephrite: Endymion, sana söyledik, sen vuruldun...prenses...prenses acı çekiyordu sonra her yeri bir ışık kapladı...uyandığımızda Ay’daydık
Zoisite: O gece her ne olduysa kimse bahsetmiyor, sanki hiç bir şey olmamış gibiler...sadece prenses bir tuhaf sanki...
Endymion: nasıl tuhaf?
Zoisite: tuhaf işte, mesafeli, ürkek....
Jadeite: savaşçılarda farklı değiller...sürekli Serenity’nin etrafındalar, sanki bir şey Serenity’i istiyor onlar da prensesi koruyorlar...
Endymion: beni neden buraya getirdiler?
Zoisite: Merkür, Ay’ın yerçekiminin sizin iyileşmenize yardımcı olacağını söyledi...
Endymion: bu kadar mı!
Kunzite: evet...
Endymion: peki Beryl’in burada ne işi var!
Jadeite: gizlice buraya gelmiş, biz de bilmiyorduk...sonra da prenses tek başına dönmesinin güvenli olmayacağını söyledi ve...o da kaldı...
O sırada Serenity geldi...
Serenity: Generaller, Prens Endymion...
Zoisite: Prenses...sizi görmedik...
Serenity: önemli değil, nasıl olduğunuzu merak etmiştim...
Jadeite: teşekkürler prenses, burada bizlere çok iyi bakılıyor...
Serenity: sevindim...
Endymion sessizce Serenity’i süzüyordu...karşısında eski neşeli melek yoktu, tedirgin ve mutsuz bir tanrıça vardı...
Endymion: siz nasılsınız prenses, o gece yaralandınız mı?
Serenity soru ile irkildi...
Serenity: geçmişle uğraşmayın majesteleri...bu sizi yorucaktır....Leydi Beryl ile görüşebildiniz mi?
Endymion: evet, prenses...
Serenity: sevindim...şimdi gitmem lazım....istediğiniz kadar burada kalabilirsiniz...
....
emin misin prenses...
-evet...
vazgeçiyor musun kıymetlilerinden...
-evet...
faniyi serbest eyliyorum...ey ulu hypnos, ey ulu moiralar...ben Kairos’a değişimlerin yollarını açın...bana güç verin...prensesin fedasını kabul edin...
serenity sessizleşir...gözünden bir damla yaş damlar...işte ilk günahı, ilk hatası...düşleri artık ona ait değildir...
....
Olympos’un uzak bir köşesinde...
Zeus: Prensese bildiğimi söylemedin değil mi?
Kairos: hayır efendimiz, prenses sizden habersiz...
Zeus: bir Tanrıçanın hatası bir Tanrıyı bu kadar gurulandırabilirdi, asıl merak ettiğim gece ile gündüz kadar ayrı bu ikinin birbirine ne zaman itiraf edecekleri...
Kairos hafifçe gülümser
Kairos: eğer gece gündüzün onun için feda ettiklerini öğrenirse, gündüz’ün her gece soğuk uykularda üşüdğünü bilse...itiraflar bir o kadar kolay olurdu Tanrımız
Zeus: ne yazık ki, Tanrıların elleri o kadar uzun değil, benim bile...
...
Endymion düşünüyordu...Serenity’e ne olmuştu...o gece neler yaşanmıştı...ve dahası o kadar yakından saldırılmışken şimdi nasıl yaşıyordu...düşüncelerindeki sorulara hiç bir cevap alamıyordu...
...
Ay Sarayı-Mare Serenitatis Koridorları...
Beryl: majesteleri, size tekrar teşekkür etmek istedim...prensimle yeniden beraber olabilmem sizin sayenizde
Serenity kendine hakim olmalıydı...Duygularının bir önemi yoktu...
Serenity: Leydi Beryl sizleri mutlu edebildiysem çok memnunum, ama unutmayın ki bir prens her zaman kalbi olan birine aittir...Doğanın ve yaşamın düzeni eşitlik üzerine kurulmuştur...sizin kalbiniz prens için yeterince büyüktür umuyorum ki...
Serenity ağzından çıkanlara inanmıyordu, bir de Tanrıça olacaktı...aptal gibi davranıyordu...bu prens onu aptallaştırmıştı...
Beryl: Benim kalbim yetmezse bile, bedenim prens için yeterli...kalbi büyük olanların bedenlerindeki tutku eksiktir majesteleri...
Serenity cevap vermedi...veremedi...daha fazla kelimeler onu bir itirafa sürüklerdi...hayır o kendini beğenmiş bir prense ait olamazdı...
Beryl zafer dolu bakışlarını taşıyordu şimdi...
Serenity hızlı adımlarla uzaklaştı...
Ait hissetmediği prensi, kurtarmıştı...işte asıl bunu düşünmek istemiyordu...
...
Rei: Serenity sen ne yaptın!
Serenity sayıklar gibi konuşur...bulanık olacak yaşadıkları...kurtaracak tanrıça faniyi...
Ami: Prensesim...lütfen cevap verin düşündüğümüz şeyi yapmış olmayın...
Makoto: Serenity...kendine gel
Kurtardım onu değil mi...yaşıyor değil mi...
Minako: SERENİTY!
Rei Serenity’e tokat atar...
Serenity: Kairos ile pazarlığa oturdum...prensin hayatı karşılığında düşlerimi verdim...ben...neden bunu yaptım...
...
Rei ateşin önünde oturuyordu...Serenity’nin istediğini yapmanın bu kadar zor olacağını tahmin etmemişti...Kral ve Kraliçe’ye karşı suskun olmak zorunda olmak, her gece Serenity’i düşlerden yoksun kabuslarlar çevrili uykulara yatırmak....her sabah prensesin yüzündeki acıyı, boşluğu görmek...
Ve hepsi de bir prens içindi...
Prenses itiraf edemiyordu belki ama savaşçılar ne olduğunun farkındaydılar...
Tanrıça kalbini bir faniye adamıştı...
...
Kunzite yıldızları izliyordu....yıldızlar bile karışıktı...tıpkı prenses ve savaşçılar gibi...
Prenslerinin ışığı yok olmuştu, prensleri düşünceler tarafından esir alınmıştı...Prens ilk defa Beryl’i istemiyordu, ilk defa bu kadar suskundu, ilk defa merhametini gösteriyordu...
Ve hepsi de bir prenses içindi
Prens itiraf edemiyordu belki ama generaller ne olduğunun farkındaydılar...
Fani kalbini bir tanrıçaya adamıştı...
Endy prensesine git artıkın yetti gayrı bu özlem:Dchopin yine harika olmuş yalnız sen yazarken tıkandığın halde bunları yazıyorsan
he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.
Beryl'i ben alacam Thanatos'a biraz gudubetliği bir kenara bıraksın söyle ona
he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.
evet bu bölümden sonra bir süre ara vereceğim...
Bölüm 9: Prens’in Düşü, Kutsal İki’nin Buluşması
faniyi serbest eyliyorum...ey ulu hypnos, ey ulu moiralar...ben Kairos’a değişimlerin yollarını açın...bana güç verin...prensesin fedasını kabul edin...Düşleri benim, düşleri benim....
Endymion yatakta doğruldu...garip bir rüyaydı...hayır rüya değil...kabustu...
Serenity’nin bakışları geldi aklına...soğumuş, ürkek bakışlar...
...
Minako: prenses....prenses...uynanın prenses...
Düşlerin benim...düşlerin benim...
Rei: ne oldu venüs!
Minako: uyanmıyor, sadece ağlıyor...belki de Krali-
Rei:hayır, serenity’e yemin ettik...olmaz...Dolunay Surat uyan artık...
Serenity sayıklar...morpheus...morpheus...lütfen...morpheus
Ami ve Makato içeriye gelirler...
Makato: hangi akıllı, prens ve generallerin odalarını prensesin dibine koydu! Bir şeyler olduğunu anladılar kesin!
Ami: ne oldu Rei!
Rei:uyanmıyor, prenses uyanmıyor...
....
Nephrite: günaydın prensim...
Endymion:günaydın burada ne yapıyorsunuz?
Jadeite: Savaşçıların hepsi prensesin odasındalar, belki de neler olduğunu öğreniriz diye düşündük bekliyoruz...
Derken Serenity’nin odasından birçığlık duyulur...
...
Serenity: BIRAK BENİ!
Rei: Yüce Selene, serenity bana bak ne olur iyi misin!
Serenity Rei’ye sarılır...
Serenity: bitti değil mi, uyandım...
Rei: bitti prenses...
Endymion: Açın kapıyı! Ne oluyor Orada!
Minako: siz prensesle ilgilenin, ben- onları bir şekilde gönderirim...
Serenity titremektedir...soluksuz uykular onu yormuştur...
Minako dışarı çıkar...
Minako: Ne bağırıyorsunuz burada!
Kunzite: Prenses’e bir şey mi oldu, bir ses duyduk....
Minako: prenses gayet iyi!
Endymion: yalan söyleme! Sizde bir şeyler var...Serenity’nin nesi var!
Minako: size bir şey yok dedim! Majestelerini rahat bırakın!
....
Serenity: tamam, iyiyim, bitti, gitti, iyiyim...
Ami: prenses, bu böyle devam edemez...
Serenity: lütfen merkür, beni daha fazla yorma....
Düşlerin benim...düşlerin benim...
...
Kairos: Majesteleri...size nasıl yardımcı olabilirim...
Serenity: Senden bir fani’nin canını geri vermeni istiyorum...
Kairos: Doğru Tanrı’ya geldiniz...bana bu dileğiniz karşısında ne vereceksiniz...
Serenity: düşlerimi...sana sahip olduğum tek özgürlüğü vereceğim...
Kairos: emin misin prenses...
Serenity:evet...
Kairos:vazgeçiyor musun kıymetlilerinden...
Serenity:evet...
Kairos:faniyi serbest eyliyorum...ey ulu hypnos, ey ulu moiralar...ben Kairos’a değişimlerin yollarını açın...bana güç verin...prensesin fedasını kabul edin...
...
Endymion odasında dönmekteydi...
Serenity çığlıklar içinde uynamıştı...bunu hissettiğine emindi...
Bu korku dolu yürek o gece ile ilgiliydi...
Ama o gece ne olmuştu, zaman neleri geri almıştı prensesten...
Endymion’nun kalbinin yarısı neden bu denli acı içerisindeydi?
....
Beryl gözlerini açalı uzunca bir zaman olmuştu...prense bir ziyaret gerçekleştirmeliydi...ama her şey mükemmel olmalıydı...ve o kendini bilmez ay prensesi, prensin kalbinden sökülmeliydi...
....
‘ışıkları yok oldu olympos’un
büründü karanlığa yürek
sürüldü düşler kabuslara
kalbi çalındı bir prensin
edildi feda düşler aşk uğruna’
(Kehanetler Kitabı-Tanrıça’nın Hatası)
....
Serenity Ay Denizi’nin kıyısında oturuyordu...Dinginliğe ihtiyacı vardı...Yüzü solmuştu, kalbi acıyordu...
Gerçek bir aşk dindirebilir ancak bunu, eğer kalbine gerçek bir aşk girerse...alabilirsin o zaman düşlerini...
Aşk...ona o kadar uzaktı ki, Prens ona o kadar uzaktı ki...
....
Beryl sonunda beklediği fırsatı elde etmişti...prenses tek başınaydı...gözlerden uzaktı...
Prenses yaşayacağı acıya hazır olmalıydı....
....
Beryl: Prensim! Bugün bu ölümsüzler ülkesi sizin ışığınızla aydınlanmış, gelin bahçeye çıkalım...
Endymion: Beryl...seni istemiyorum...
Beryl: Prensim, size ait şu leydiyi kıracak mısınız...
Endymion bir anda kendini bahçede bulmuştu, Beryl onu her geçen saniye biraz daha Serenity’den uzaklaştırıyordu...
Serenity....kalbinin yarısı...
Beryl göz ucu ile serenity’i gördü...
Serenity usulca bakışlarını ona çevirdi...
Kızıl saçları bir kez daha prensi sardı...prensi kalbini kararttı...
Beryl prensi öpüyordu...yine
Serenity’nin kalbine bir acı saplandı...
Düşleri...onundu...
Düşleri...
Prens...onun değildi!
Endymion Beryl’i ittiğinde artık çok geçti, prensesin kalbi karanlıktaydı...
...
Galaksinin diğer bir köşesinde...
Pluto: Yüce Zeus, prensese ne olacak şimdi
Zeus: pluto, bunu benden daha iyi biliyorsun...prenses yüzleşicek...Kehanet usulca gerçekleşicek
....
Prenses Camdan Kubbe’ye gitti...
Nasıl olur...
Ben kendimi feda etmişken...geleceğimi tehlikeye atmışken...
Nasıl olur...
Düşlerim bu kadar mı kıymetsiz...
Bir prensesin düşleri bu kadar mı kolay kırılır...
Minako:Prenses! Ne oldu! Neden ağlıyorsunuz!
Serenity: beryl, endymion...beryl...
Minako: majesteleri...ne oldu, lütfen anlatın!
Serenity: Düşlerimi asla geri alamayacağım! ASLA SEVMEYECEK BENİ! İNKAR EDEMİYORUM ARTIK! BEN YÜZSÜZ BİR PRENSE AŞIK OLDUM! DÜŞLERİMİ BOŞUNA FEDA ETTİM! YÜZSÜZ BİR PRENS YÜZSÜZ BİR LEYDİ İLE BERABER...
Minako konuşamadı...
Prenses...nasıl olurdu!
...
Endymion ve generaller kütüphanede oturmaktaydılar...
Rei: seni kendini beğenmiş, iki yüzlü prens bozuntusu...
Kızlar Rei’in arkasından koşarlar...
Makato: mars kendine gel...yeminini bozamazsın!
Kunzite: sen ne cüretle prensimle böyle konuşursun!
Rei: senin o prensin var ya!
Endymion: bırak konuşun! Evet ne yapmışım!
Minako: ne cüretle! O leydi bozuntusunu öpersin!
Endymion afallar!
Rei: başından beri haklıydık! Sen prensesimize yakışmıyorsun, onun için yeterli değilsin!
Ne generaller ne Endymion ağızlarını açabilirler!
Ami: Kızlar lütfen sakin olun!
Makoto: sakin olmak mı!
Minako: PRENSES BİR DAHA ASLA ARAFTAN GERİ DÖNEMEYECEK! HEPSİ ONUN YÜZÜNDEN SEN BİZE NASIL SAKİN-
Kızlar susarlar...
‘yemin yok oldu...
prens ve yoldaşları suskundu
arafta kalan düşler
yalnız bir kalbin emanetiydi...
yemin yok oldu...
kutsal dört döktü sözleri
uyandı prens...
feda edilmiş bir prensese...’
(Kehanetler Kitabı-Prenses’in Düşü)
Endymion: hiç bir yere gitmiyorsunuz, daha fazla saklayamazsınız! O gece neler oldu, ben nasıl hala yaşıyorum? Hepsini anlatıcaksınız!
Kızlar:tamam…
Rei anlatmaya başlar:
Asırlar öncesinden gelen bir kehanetler kitabı vardır…kitap seçilmiş bir kişiden ve onun kaderinden bahseder…Her kim bu mirası taşıyorsa, Selene’nin ruhuna ortak olacaktır ve zamanla kader çizgisinin buluştuğu bir anda, Kabul görmemiş bir toprak parçasında geçmişine ve mirasına uyanıcaktır…Bu kehanet’in öngörülmemiş tek tarafı vardı…o da seçilmiş kişinin biricik Serenity olabileceği idi…
Kunzite: yani prenses, yıldızların takip ettiği
Minako lafını keser…
Evet…serenity yıldızların ve galaksilerin takip ettiği kişi…O gece, Chronos Endymion’u yaraladığında Serenity geçmişine uyandı ve Kutsal Beşinci ortaya çıktı…Ay Savaşçısı, adaletin ve sevginin bekçisi…
Ami devam eder:
Ne komik ki, bu savaşçı aynı zamanda Ay Tanrıçası idi, Ay Prensesi idi…Sevgi ile büyütülmüş, sevgiye aç bir kalbe sahipti…Serenity o gece hepinizin hafızasını bulandırdı…olanları hatırlamanın size anlayıştan çok acı vereceğini düşündü…
Herkes sessizleşmişti…
Makoto hafifçe yaşlanmış gözlerle:
Serenity Chronos’u sonsuz uykusuzluğa hapsetti, fakat bu Prens Endymion’u Hades ve Yaşam arasındaki Araftan geri döndürmeye yetmedi…işte o zaman hiç birimizin beklemediği bir karar verildi…Serenity prensi yaşama geri döndürmek için geçmişini, bugününü, geleceğini tehlikeye attı…kimsenin konuşmaya cesaret edemediği düşünç ve pazarlık tanrısının yanına gitti…
Ami…
Kairos’a yalvardı Serenity, Endymion’nun Araftan kurtulması için…Kairos bunları asla karşılıksız gerçekleştiremeyeceğini söyledi…Serenity sahip olduğu tek şeyi ona feda etti…düşlerini…Endymion Araf’tan döndü ve Terra’da suçlanmaktan kurtulmuş oldu…Sizleri Ay’a getirdik…böylece bilinçlerinizi bulandırabilecektik…
Serenity o günden beri kovalandığı uykulara yatıyor…Hypnos’un elinde can çekişiyor…
Endymion şok olmuştu…
Minako…
Kairos, eğer Serenity gerçek aşkı bulursa ona düşlerini geri vereceğini söyledi fakat…sen beryl ile beraberdin…ama biz yine de sana inanmak istedik…fakat anladık ki, prenses boş yere kendi hayatı ile kumar oynamış, boş yere o geceden seni kurtarmış…
Endymion:ben Beryl’e karşı hiç bir şey hissetmiyorum…hissetmedim…onun ve benim aramdaki tamamen geçici…
Rei: Bu Serenity’nin senin için yapmış olduklarını geri almıyor prens, bu onun düşlerini geri getirmiyor…
….
Serenity Camdan Kubbe’nin dinginliğine sığınmıştı…
Sessizlik onu sakinleştrmişti…
Asırlar once Terra’dan hediye gelen çiçeklere bakıyordu…Gül’dü isimleri…Güzellikleri dikenlerle taçlandırılmıştı…Tıpkı onun kaderinin taçlandırıldığı gibi…
Endymion: Sizin gibi güzel bir Tanrıça’ya üzülmek hiç yakışmıyor…
Serenity: sizin burada ne işiniz var, nasıl girdiniz buraya…burası…
Endymion: Burası senin mabedin…herkesten kaçtığın yer…
Serenity: eminim ki Leydi Beryl sizi aramaktadır, zaman kaybetmeden onu bulun…
Endymion Serenity’e yaklaşır…Güller onun güzelliği yanında çok soluk kalmaktadır…
Endymion: bu çiçeklerin adını biliyor musun?
Serenity: evet, gül…
Endymion: Efsaneye göre her gül bir duyguyu anlatırmış…
Serenity sessizdir, Endymion’a bakmak bile istememektedir…
Endymion: mesela beyaz güller saflığı temsil ederler, sevgiyi…
Endymion Serenity’e biraz daha yaklaşır…
Endymion kırmızı bir gül koparır…Prensese uzatır…
Endymion: Kırmızı bir gül ise…aşkı temsil eder…ne kadar inkar edilsede kalplerde gizlenen aşkı…
Serenity: O zaman bu gülü Beryl’e vermelisin…
Endymion: Serenity, tamamen yanlış anladın…Beryl kendi dünyasında kaybolmuş birisi…ben ona karşı hiç bir şey hissetmiyorum…ben bir başkasına hissettiklerimden kaçarken, yakalandığım girdaptan kurtulamadım…
Serenity: Prens, neden şimdi bir anda bana karşı iyi oldunuz, ne değişti?
Endymion: Serenity, prensesim…ben o gece benim için yaptığını biliyorum…
Serenity’nin içinde bir şeyler kopar…nasıl biliyordur…bilemezdi…onun içinde bulunduğu cehennemi hayalleri bile tasvir edemezdi…
Serenity: SEN SEN HİÇ BİR ŞEY BİLMİYORSUN! TEK BİLDİĞİN BENİ PARÇALAMAK…ÇOCUKLUĞUMDAN BERİ SAHİP OLABİLDİĞİM TEK KIYMETLİLERİ DE BİR TANRIYA SATTIM BEN NE İÇİN! UMRUNDA BİLE OLMADIĞIM BİR PRENS İÇİN! BAŞKA BİRİ İLE HER FIRSATTA BİRLEŞEN BİR PRENS İÇİN! BENİ SEVME-
Serenity konuşamaz…çünkü onu birisi susturmuştur…
O birisi ise Prens Endymion’nun dudaklarıdır…
Endymion Serenity’i bütün gücü, bütün inancı ile öpüyordu…Prensesini kaybolduğu dünyadan çekip almak istiyordu…inkar etmekten bıkmıştı artık, demek ki sevmek….böyle bir histi…
Serenity’nin bilinci yok olmuştu sanki…elleri yavaşça prensin boynuna dolandı…sanki Tanrılar onu kontrol ediyordu, bedenindeki, ruhundaki isteğe, tutkuya, kızgınlığa hakim olamıyordu…nefes almak istemiyordu…
Endymion yavaşça serenity’i bıraktı…
Endymion:lütfen daha fazla konuşma…olur mu?
Serenity’nin gözleri yere saplanmıştı…
Endymion: bırak ben senin düşlerinin yerini doldurayım, bırak acını dindireyim…lütfen izin ver yanında olayım,
Serenity fısıldadı…
Serenity: endymion, prensim, elimi bırakmayın…kaderimizden vazgeçmeyin…
Yeniden birleşti dudaklar,kalpler,yokolmuşluklar…
‘Gece ile gündüz buluştuğunda, Kutsal Beşli birleştiğinde; galaksinin ortasında bir toprak parçasında, geleceğin hakimleri doğacak ve barışa hükümdar olacaklardır. Her kim böylesine bir güce erişti ise o kimse aşkı tatmıştır...’ (Kehanetler Kitabı...Yeni Çağ)
Prens ve prenses nefessiz bir şekilde defalarca birbirlerinin ruhları ile tanışırken uzaktan birisi onları izlemekteydi…
‘prense asla sahip olamayacaksın…Endymion benim olacak…Prenses…’
Bölüm 9: Prens’in Düşü, Kutsal İki’nin Buluşması
faniyi serbest eyliyorum...ey ulu hypnos, ey ulu moiralar...ben Kairos’a değişimlerin yollarını açın...bana güç verin...prensesin fedasını kabul edin...Düşleri benim, düşleri benim....
Endymion yatakta doğruldu...garip bir rüyaydı...hayır rüya değil...kabustu...
Serenity’nin bakışları geldi aklına...soğumuş, ürkek bakışlar...
...
Minako: prenses....prenses...uynanın prenses...
Düşlerin benim...düşlerin benim...
Rei: ne oldu venüs!
Minako: uyanmıyor, sadece ağlıyor...belki de Krali-
Rei:hayır, serenity’e yemin ettik...olmaz...Dolunay Surat uyan artık...
Serenity sayıklar...morpheus...morpheus...lütfen...morpheus
Ami ve Makato içeriye gelirler...
Makato: hangi akıllı, prens ve generallerin odalarını prensesin dibine koydu! Bir şeyler olduğunu anladılar kesin!
Ami: ne oldu Rei!
Rei:uyanmıyor, prenses uyanmıyor...
....
Nephrite: günaydın prensim...
Endymion:günaydın burada ne yapıyorsunuz?
Jadeite: Savaşçıların hepsi prensesin odasındalar, belki de neler olduğunu öğreniriz diye düşündük bekliyoruz...
Derken Serenity’nin odasından birçığlık duyulur...
...
Serenity: BIRAK BENİ!
Rei: Yüce Selene, serenity bana bak ne olur iyi misin!
Serenity Rei’ye sarılır...
Serenity: bitti değil mi, uyandım...
Rei: bitti prenses...
Endymion: Açın kapıyı! Ne oluyor Orada!
Minako: siz prensesle ilgilenin, ben- onları bir şekilde gönderirim...
Serenity titremektedir...soluksuz uykular onu yormuştur...
Minako dışarı çıkar...
Minako: Ne bağırıyorsunuz burada!
Kunzite: Prenses’e bir şey mi oldu, bir ses duyduk....
Minako: prenses gayet iyi!
Endymion: yalan söyleme! Sizde bir şeyler var...Serenity’nin nesi var!
Minako: size bir şey yok dedim! Majestelerini rahat bırakın!
....
Serenity: tamam, iyiyim, bitti, gitti, iyiyim...
Ami: prenses, bu böyle devam edemez...
Serenity: lütfen merkür, beni daha fazla yorma....
Düşlerin benim...düşlerin benim...
...
Kairos: Majesteleri...size nasıl yardımcı olabilirim...
Serenity: Senden bir fani’nin canını geri vermeni istiyorum...
Kairos: Doğru Tanrı’ya geldiniz...bana bu dileğiniz karşısında ne vereceksiniz...
Serenity: düşlerimi...sana sahip olduğum tek özgürlüğü vereceğim...
Kairos: emin misin prenses...
Serenity:evet...
Kairos:vazgeçiyor musun kıymetlilerinden...
Serenity:evet...
Kairos:faniyi serbest eyliyorum...ey ulu hypnos, ey ulu moiralar...ben Kairos’a değişimlerin yollarını açın...bana güç verin...prensesin fedasını kabul edin...
...
Endymion odasında dönmekteydi...
Serenity çığlıklar içinde uynamıştı...bunu hissettiğine emindi...
Bu korku dolu yürek o gece ile ilgiliydi...
Ama o gece ne olmuştu, zaman neleri geri almıştı prensesten...
Endymion’nun kalbinin yarısı neden bu denli acı içerisindeydi?
....
Beryl gözlerini açalı uzunca bir zaman olmuştu...prense bir ziyaret gerçekleştirmeliydi...ama her şey mükemmel olmalıydı...ve o kendini bilmez ay prensesi, prensin kalbinden sökülmeliydi...
....
‘ışıkları yok oldu olympos’un
büründü karanlığa yürek
sürüldü düşler kabuslara
kalbi çalındı bir prensin
edildi feda düşler aşk uğruna’
(Kehanetler Kitabı-Tanrıça’nın Hatası)
....
Serenity Ay Denizi’nin kıyısında oturuyordu...Dinginliğe ihtiyacı vardı...Yüzü solmuştu, kalbi acıyordu...
Gerçek bir aşk dindirebilir ancak bunu, eğer kalbine gerçek bir aşk girerse...alabilirsin o zaman düşlerini...
Aşk...ona o kadar uzaktı ki, Prens ona o kadar uzaktı ki...
....
Beryl sonunda beklediği fırsatı elde etmişti...prenses tek başınaydı...gözlerden uzaktı...
Prenses yaşayacağı acıya hazır olmalıydı....
....
Beryl: Prensim! Bugün bu ölümsüzler ülkesi sizin ışığınızla aydınlanmış, gelin bahçeye çıkalım...
Endymion: Beryl...seni istemiyorum...
Beryl: Prensim, size ait şu leydiyi kıracak mısınız...
Endymion bir anda kendini bahçede bulmuştu, Beryl onu her geçen saniye biraz daha Serenity’den uzaklaştırıyordu...
Serenity....kalbinin yarısı...
Beryl göz ucu ile serenity’i gördü...
Serenity usulca bakışlarını ona çevirdi...
Kızıl saçları bir kez daha prensi sardı...prensi kalbini kararttı...
Beryl prensi öpüyordu...yine
Serenity’nin kalbine bir acı saplandı...
Düşleri...onundu...
Düşleri...
Prens...onun değildi!
Endymion Beryl’i ittiğinde artık çok geçti, prensesin kalbi karanlıktaydı...
...
Galaksinin diğer bir köşesinde...
Pluto: Yüce Zeus, prensese ne olacak şimdi
Zeus: pluto, bunu benden daha iyi biliyorsun...prenses yüzleşicek...Kehanet usulca gerçekleşicek
....
Prenses Camdan Kubbe’ye gitti...
Nasıl olur...
Ben kendimi feda etmişken...geleceğimi tehlikeye atmışken...
Nasıl olur...
Düşlerim bu kadar mı kıymetsiz...
Bir prensesin düşleri bu kadar mı kolay kırılır...
Minako:Prenses! Ne oldu! Neden ağlıyorsunuz!
Serenity: beryl, endymion...beryl...
Minako: majesteleri...ne oldu, lütfen anlatın!
Serenity: Düşlerimi asla geri alamayacağım! ASLA SEVMEYECEK BENİ! İNKAR EDEMİYORUM ARTIK! BEN YÜZSÜZ BİR PRENSE AŞIK OLDUM! DÜŞLERİMİ BOŞUNA FEDA ETTİM! YÜZSÜZ BİR PRENS YÜZSÜZ BİR LEYDİ İLE BERABER...
Minako konuşamadı...
Prenses...nasıl olurdu!
...
Endymion ve generaller kütüphanede oturmaktaydılar...
Rei: seni kendini beğenmiş, iki yüzlü prens bozuntusu...
Kızlar Rei’in arkasından koşarlar...
Makato: mars kendine gel...yeminini bozamazsın!
Kunzite: sen ne cüretle prensimle böyle konuşursun!
Rei: senin o prensin var ya!
Endymion: bırak konuşun! Evet ne yapmışım!
Minako: ne cüretle! O leydi bozuntusunu öpersin!
Endymion afallar!
Rei: başından beri haklıydık! Sen prensesimize yakışmıyorsun, onun için yeterli değilsin!
Ne generaller ne Endymion ağızlarını açabilirler!
Ami: Kızlar lütfen sakin olun!
Makoto: sakin olmak mı!
Minako: PRENSES BİR DAHA ASLA ARAFTAN GERİ DÖNEMEYECEK! HEPSİ ONUN YÜZÜNDEN SEN BİZE NASIL SAKİN-
Kızlar susarlar...
‘yemin yok oldu...
prens ve yoldaşları suskundu
arafta kalan düşler
yalnız bir kalbin emanetiydi...
yemin yok oldu...
kutsal dört döktü sözleri
uyandı prens...
feda edilmiş bir prensese...’
(Kehanetler Kitabı-Prenses’in Düşü)
Endymion: hiç bir yere gitmiyorsunuz, daha fazla saklayamazsınız! O gece neler oldu, ben nasıl hala yaşıyorum? Hepsini anlatıcaksınız!
Kızlar:tamam…
Rei anlatmaya başlar:
Asırlar öncesinden gelen bir kehanetler kitabı vardır…kitap seçilmiş bir kişiden ve onun kaderinden bahseder…Her kim bu mirası taşıyorsa, Selene’nin ruhuna ortak olacaktır ve zamanla kader çizgisinin buluştuğu bir anda, Kabul görmemiş bir toprak parçasında geçmişine ve mirasına uyanıcaktır…Bu kehanet’in öngörülmemiş tek tarafı vardı…o da seçilmiş kişinin biricik Serenity olabileceği idi…
Kunzite: yani prenses, yıldızların takip ettiği
Minako lafını keser…
Evet…serenity yıldızların ve galaksilerin takip ettiği kişi…O gece, Chronos Endymion’u yaraladığında Serenity geçmişine uyandı ve Kutsal Beşinci ortaya çıktı…Ay Savaşçısı, adaletin ve sevginin bekçisi…
Ami devam eder:
Ne komik ki, bu savaşçı aynı zamanda Ay Tanrıçası idi, Ay Prensesi idi…Sevgi ile büyütülmüş, sevgiye aç bir kalbe sahipti…Serenity o gece hepinizin hafızasını bulandırdı…olanları hatırlamanın size anlayıştan çok acı vereceğini düşündü…
Herkes sessizleşmişti…
Makoto hafifçe yaşlanmış gözlerle:
Serenity Chronos’u sonsuz uykusuzluğa hapsetti, fakat bu Prens Endymion’u Hades ve Yaşam arasındaki Araftan geri döndürmeye yetmedi…işte o zaman hiç birimizin beklemediği bir karar verildi…Serenity prensi yaşama geri döndürmek için geçmişini, bugününü, geleceğini tehlikeye attı…kimsenin konuşmaya cesaret edemediği düşünç ve pazarlık tanrısının yanına gitti…
Ami…
Kairos’a yalvardı Serenity, Endymion’nun Araftan kurtulması için…Kairos bunları asla karşılıksız gerçekleştiremeyeceğini söyledi…Serenity sahip olduğu tek şeyi ona feda etti…düşlerini…Endymion Araf’tan döndü ve Terra’da suçlanmaktan kurtulmuş oldu…Sizleri Ay’a getirdik…böylece bilinçlerinizi bulandırabilecektik…
Serenity o günden beri kovalandığı uykulara yatıyor…Hypnos’un elinde can çekişiyor…
Endymion şok olmuştu…
Minako…
Kairos, eğer Serenity gerçek aşkı bulursa ona düşlerini geri vereceğini söyledi fakat…sen beryl ile beraberdin…ama biz yine de sana inanmak istedik…fakat anladık ki, prenses boş yere kendi hayatı ile kumar oynamış, boş yere o geceden seni kurtarmış…
Endymion:ben Beryl’e karşı hiç bir şey hissetmiyorum…hissetmedim…onun ve benim aramdaki tamamen geçici…
Rei: Bu Serenity’nin senin için yapmış olduklarını geri almıyor prens, bu onun düşlerini geri getirmiyor…
….
Serenity Camdan Kubbe’nin dinginliğine sığınmıştı…
Sessizlik onu sakinleştrmişti…
Asırlar once Terra’dan hediye gelen çiçeklere bakıyordu…Gül’dü isimleri…Güzellikleri dikenlerle taçlandırılmıştı…Tıpkı onun kaderinin taçlandırıldığı gibi…
Endymion: Sizin gibi güzel bir Tanrıça’ya üzülmek hiç yakışmıyor…
Serenity: sizin burada ne işiniz var, nasıl girdiniz buraya…burası…
Endymion: Burası senin mabedin…herkesten kaçtığın yer…
Serenity: eminim ki Leydi Beryl sizi aramaktadır, zaman kaybetmeden onu bulun…
Endymion Serenity’e yaklaşır…Güller onun güzelliği yanında çok soluk kalmaktadır…
Endymion: bu çiçeklerin adını biliyor musun?
Serenity: evet, gül…
Endymion: Efsaneye göre her gül bir duyguyu anlatırmış…
Serenity sessizdir, Endymion’a bakmak bile istememektedir…
Endymion: mesela beyaz güller saflığı temsil ederler, sevgiyi…
Endymion Serenity’e biraz daha yaklaşır…
Endymion kırmızı bir gül koparır…Prensese uzatır…
Endymion: Kırmızı bir gül ise…aşkı temsil eder…ne kadar inkar edilsede kalplerde gizlenen aşkı…
Serenity: O zaman bu gülü Beryl’e vermelisin…
Endymion: Serenity, tamamen yanlış anladın…Beryl kendi dünyasında kaybolmuş birisi…ben ona karşı hiç bir şey hissetmiyorum…ben bir başkasına hissettiklerimden kaçarken, yakalandığım girdaptan kurtulamadım…
Serenity: Prens, neden şimdi bir anda bana karşı iyi oldunuz, ne değişti?
Endymion: Serenity, prensesim…ben o gece benim için yaptığını biliyorum…
Serenity’nin içinde bir şeyler kopar…nasıl biliyordur…bilemezdi…onun içinde bulunduğu cehennemi hayalleri bile tasvir edemezdi…
Serenity: SEN SEN HİÇ BİR ŞEY BİLMİYORSUN! TEK BİLDİĞİN BENİ PARÇALAMAK…ÇOCUKLUĞUMDAN BERİ SAHİP OLABİLDİĞİM TEK KIYMETLİLERİ DE BİR TANRIYA SATTIM BEN NE İÇİN! UMRUNDA BİLE OLMADIĞIM BİR PRENS İÇİN! BAŞKA BİRİ İLE HER FIRSATTA BİRLEŞEN BİR PRENS İÇİN! BENİ SEVME-
Serenity konuşamaz…çünkü onu birisi susturmuştur…
O birisi ise Prens Endymion’nun dudaklarıdır…
Endymion Serenity’i bütün gücü, bütün inancı ile öpüyordu…Prensesini kaybolduğu dünyadan çekip almak istiyordu…inkar etmekten bıkmıştı artık, demek ki sevmek….böyle bir histi…
Serenity’nin bilinci yok olmuştu sanki…elleri yavaşça prensin boynuna dolandı…sanki Tanrılar onu kontrol ediyordu, bedenindeki, ruhundaki isteğe, tutkuya, kızgınlığa hakim olamıyordu…nefes almak istemiyordu…
Endymion yavaşça serenity’i bıraktı…
Endymion:lütfen daha fazla konuşma…olur mu?
Serenity’nin gözleri yere saplanmıştı…
Endymion: bırak ben senin düşlerinin yerini doldurayım, bırak acını dindireyim…lütfen izin ver yanında olayım,
Serenity fısıldadı…
Serenity: endymion, prensim, elimi bırakmayın…kaderimizden vazgeçmeyin…
Yeniden birleşti dudaklar,kalpler,yokolmuşluklar…
‘Gece ile gündüz buluştuğunda, Kutsal Beşli birleştiğinde; galaksinin ortasında bir toprak parçasında, geleceğin hakimleri doğacak ve barışa hükümdar olacaklardır. Her kim böylesine bir güce erişti ise o kimse aşkı tatmıştır...’ (Kehanetler Kitabı...Yeni Çağ)
Prens ve prenses nefessiz bir şekilde defalarca birbirlerinin ruhları ile tanışırken uzaktan birisi onları izlemekteydi…
‘prense asla sahip olamayacaksın…Endymion benim olacak…Prenses…’
2. sayfa (Toplam 8 sayfa) [ 110 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |