HARAMİLER |
Yazar
Mesaj
1960 lı yıllardaki ilk Haramiler grubunun kurucu üyesi Uğur Dikmen in de destek vermesiyle yine Haramiler adında bir grup genç üyeler tarafından 1991 yılında Eskişehir de kurulur. İlk Haramiler grubu gibi Anadolu Rock tarzında müzik yapmaktadırlar. İlk albümleri Alın Yazısı 1998 de Ada Müzik etiketiyle çıktı. Albümün en ilgi gören parçası olan Mavi Duvar a video klip çekildi. Drama Köprüsü, Alın Yazısı, Balıkçının Öyküsü, Camdan Küre gibi güzel parçaların bulunduğu albümüyle Anadolu Rock müziğini bize yeniden yaşatan Haramiler cover parçalardan oluşan 2. albümünü 2002 yılında piyasaya sürer. Grup bu albümünde Dadaloğlu, Fabrika Kızı, Leylim Ley vs. gibi klasikleşmiş parçaları bize yeniden sunmuştur.
Şimdiye kadar yayınlanan iki albümü bulunan grup, albümlerinde özellikle Anadolu ezgilerini yoğun olarak kulanmıştır. Solistleri Ayhan Yener ile 2006 yılında vizyona giren Keloğlan Kara Prense Karşı isimli filmin soundtrack çalışmasını yapmışlardır.
Şimdiye kadar yayınlanan iki albümü bulunan grup, albümlerinde özellikle Anadolu ezgilerini yoğun olarak kulanmıştır. Solistleri Ayhan Yener ile 2006 yılında vizyona giren Keloğlan Kara Prense Karşı isimli filmin soundtrack çalışmasını yapmışlardır.
Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
Albüm Çıkış Tarihi : 2002
Müzik Şirketi : Erol Köse
Şarkı İsmi
1 - Dadaloğlu
3 - İnce İnce
6 - Nem Kaldı
7 - Leylim Ley
8 - Suna Gelin
11 - Emmoğlu
- Yeşil Gözlerinden
- Kar Yağıyor Bugün Ankara'ya
- Büyük Şehir
Albüm Çıkış Tarihi : 1998
Müzik Şirketi : Ss
Şarkı İsmi
1 - Alın Yazısı
2 - Ala Gözlerini
3 - Çagır Beni
3 - Drama Köprüsü
4 - Nazlı Yarim
6 - Mavi Duvar
6 - Kara Toprak
7 - Balıkçının Öyküsü
9 - Yaşamak
10 - Camdan Küre
RESİMLERİ
Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
İŞte şarkı sözler...
haramileri tanıyorsanı ilk koyduğum şarkıdan hatırlarsınız MAVİ DUVAR.Benim hayran olduğum bir şarkı içimde garip bir isyan duygusu başlatıyor
Mavi Duvar
Duvarları maviye boyadım
Maviyi çok seversin
Penceremde menekşeler dizili
Sularken şarkı söylersin
Gramafon da eski alaturka
Hoşuna gider bilirim
O yaz evinin içinde
Denize nazır
Sabaha kadar bekledim seni
Birden dalgalar dedi ki gelmeyeceksin
Birden çıktım viraneden
Koşa koşa indim kumsala
Acı acı sövdüm sonra
Yüzümü kırbaçlayan rüzgara
Söz: Ayhan Yener
Müzik: Ayhan Yener
Albüm: Alın Yazısı
Diğer şarkı sözlerini de ister misiniz?En bilineni bu sanırım
haramileri tanıyorsanı ilk koyduğum şarkıdan hatırlarsınız MAVİ DUVAR.Benim hayran olduğum bir şarkı içimde garip bir isyan duygusu başlatıyor
Mavi Duvar
Duvarları maviye boyadım
Maviyi çok seversin
Penceremde menekşeler dizili
Sularken şarkı söylersin
Gramafon da eski alaturka
Hoşuna gider bilirim
O yaz evinin içinde
Denize nazır
Sabaha kadar bekledim seni
Birden dalgalar dedi ki gelmeyeceksin
Birden çıktım viraneden
Koşa koşa indim kumsala
Acı acı sövdüm sonra
Yüzümü kırbaçlayan rüzgara
Söz: Ayhan Yener
Müzik: Ayhan Yener
Albüm: Alın Yazısı
Diğer şarkı sözlerini de ister misiniz?En bilineni bu sanırım
Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
BASIN HARAMİLERE NE DİYOR???
Haramiler
Karlı bir İstanbul akşamıydı ve biz iskeleden vapuru binip karşıya, Asya kıtasına geçecektik. İstanbul son yılların en soğuk kışlarından birini geçiriyordu. Biz de soğuktan nasibimizi aldık. Biraz heyecanlıydık, nede olsa Türk Rak müziğinde “orijinal” olana saygı çerçevesinden hiç ayrılmadan yolla devam eden bir müzik grubuyla, Haramilerle röportajımız vardı. Grubun üyeleriyle saat sekiz civarlarında iskelede buluşacaktık. Kar yerini, yağmura bırakırken, karşıya vardık.
Merhabalaşıp tanıştıktan sonra Haramiler, bizi bir kafeteryaya götürdüler. Röportajımızın konuğu her ne kadar onlarsa da biz de İstanbul’da onların konuğu sayılırdık. Uzunca bir yürüyüşten sonra “bitmeyecek galiba” dediğimiz yol, bitti. Yağmurun altında biraz ıslandık ama bu arada yolda da röportaj öncesi hoş bir sohbetimiz oldu. Konuk olduğumuz mekanın sıcaklığı ve hoşluğu bize yağmuru da ve soğuğu da unutturmuştu. İki katlı mekanın iç dizaynı ev konforunu arattırmıyordu. Üst katta kendimize hoş bir köşe bulduk, hemen oturup biraz yorgunluğumuzu attık. Bu arada bayağı acıkmıştık (ayıptır söylemesi:), bir karnımızı doyuralım dedik ve siparişlerimizi verdik. Sonra da sohbete başladık.
Haramiler altı kişiden oluşan bir gurup (ama bu akşam iki kişi katılamadı maalesef), guruptakiler: Ayhan Yener (solist), Emrah Ucu (klavier), Mehmet Kurban (batterist), Hakan Ural (gitar), Bülent Karcıoğlu (bağlama, saz) ve Oğucun Gündem (bas gitar). Bu gurup 1991 senesinde Eskişehir’de, Osman Gazi Tıp Fakültesinde kurulmuş. O zamanlar ekip biraz farklıymış ve o zamanlardan değişmeyen çekirdek kadro olarak Ayhan’la Emrah kalmış. Önceleri yoğun okul yıllarında ağır derslerden bir kaçamakmış müzikle uğraşmak. Kendilerine üniversitede bir oda ayarlamışlar, çalıp söyleyebilmek için. Enstrümanları da öğretim görevlilerinden istemişler ve üniversite yönetimi grubun bütün ihtiyaçlarını karşılamış.
Müzik yaşamlarında Hürriyet Gazetesi’nin “Altın Mikrofon” yarışmasının bambaşka bir yeri var. Bu yarışmayı kazanmak onlar için çok önemli bir basamak olmuş. Türk müzik dünyasına Moğullar’ı, Erkin Koray’ı ve Cem Karaca’yı kazandıran “Altın Mikrofon” yarışması, Haramiler için de yeni kapılar açmış. Eskişehir’de sanayici bir ağabilirinin yardımıyla akıllarında bile yokken bir kaset çıkartmışlar. Asılında, tek bir demo yapıp İstanbul’un meşhur Unkapanı’nında kısmetlerini aramaya bile hazırlarmış. Ellerinde demo kayıtla “Ağabi bizi dinler misiniz?” (bunu bizimle paylaşmaları hoş bir şey) diye kapı kapı dolaşmayı bile göze almışken, işin boyutu değişmiş ve bir kasetleri olmuş. 1998’de ismi ”Alın yazısı” olan bu ilk albümleri ile gurup daha ne olduğunu anlamadan birdenbire kendilerini müzik piyasasının içinde bulmuşlar. Bu ilk albümde yaptıkları müzik, grup üyelerinin dinledikleri müzikle aynı paralelde olan bir tarzmış. Yaptıkları müziğin şablonu zaten hazırmış. Eski kırk beşlikleri dinleyip besteler yapmışlar. Erkan Nur da katılmış bu albüm çalışmasına ve albümü duyanlar tarafından çok beğenilmiş. Duyanlar tarafından diye yazdım çünkü Haramiler albüm promosyonunu tam anlamıyla yapamamışlar. Bu nedenle de çok kişiye ulaşamamışlar maalesef. Bir süre sonrada grup bir dağılma sürecine girmiş, bunun nedenini sitem kar bir cümleyle açıklıyorlar “Biliyorsunuz, Türkiye’de tüketilen bir şey bir daha yüzüne bakılmayacak bir şey anlamına gelir. Yani insanlar dinler ve atar çöpe” diyorlar. Böylelikle gurup bir “başka bahara” kaset çıkarmak üzere farklı illere görev için dağılmışlar (bu arada Haramilerin özeliklerinden bir tanesi gurupta hepsinin doktor olması)
Biraz “içeceklerimizden yudumlama” arası veriyoruz... Bu arada müzikte çalınıyor kafeteryada ve garsona sesini birazcık kısabilir mi diye soruyoruz. Bir “Tamam” dan sonra devam ediyoruz…
Bir gün Emrah’a bir telefon gelmiş ve hattın öbür uçunda Erol Köse varmış. Önce Emrah buna inanamamış ve komik bir konuşmadan sonra (burada gülmeye başladık hep beraber:) Erol Köse gurupla görüşmek istediğini söylemiş. Bu görüşmeden sonra ikinci albümü çıkartmaya karar vermişler. Gurup tekrar İstanbul’a toplanmış ve bir buçuk senelik alın teriyle yapılacak olan ikinci albümün çalışmalarına başlamışlar. İkinci çalışmaları bitmek bilmeyen bir albüm olmuş ve çok yorulup bayağı bir sıkıntı çekmişler. Nedeni Türk müzik dinleyicisinin zevkinin çok değişken olması ve gurubun sürekli yaptıkları şeyleri nasıl daha iyi yapabiliriz diye düşünmesiymiş. Piyasayı sürekli takip etmişler. Haramiler müzik tarzları gereği, pop müziğinden farklı olarak kitleleri peşinden koşturmasından ziyade kendilerinin inandıkları ve samimi buldukları müzik tarzını benimsemişler. Bunu çalışmalarına yansıtmışlar. Hiçbir zaman pop piyasasına girmek istememişler çünkü hedefleri baştan beri Anadolu Rakıymış. Belirledikleri tarzlarına devam etmek istemişler. “Neden pop müzik yapmıyorsunuz?”a cevapları çok açık, “pop zaten adı üstünde popüler olan demek yani bugünlük. Olacak ve bitecek.” Haramilerin niyeti hiç de bugünle kısıtlı kalmaktan yana değil. Tarzları olan Anadolu Rak içinse “bizden zaten yıllar önce yapılan ve Türkiye’ye özgü bir tarz” diyorlar ve ekliyorlar “Türkiye müzik tarihine damgasını vurmuş bu kaliteyi doğru algıladığımızı düşünüyoruz”. Kendilerinden öncekiler kadar başarılı olma konusunda “Onlar kadar yapabildik mi yapamadık mı ayrı konu, ama yaptığımız şeye çok saygı duyuyoruz ve insanların dinledikçe bize olan tepkilerinden de onların da saygı duyduğunu görüyoruz ve bu hoşumuza gidiyor” diyorlar.
Albümde on dört parça var. Sekizi guruba ait, altı tanesi cover. Hepsini çok özenerek seçmişler. Coverlerı seçerken de poplaşmış bir parçayı almaktansa, daha önceleri çok saygı duyulan ama unutulmuş parçaları seçmişler. Onlar için bunlardan en önemlisi “Dadaloğlu”. Nedeni, zamanında çok yankı uyandırmış ve Türkiye’deki o sosyal, siyasal yapılanmadan da rol olan bir parçaymış. 1971 yılında Deniz Gezmiş basıldıktan sonra ilk kez çalan parça “Dadaloğlu” olmuş. İlk albümde yine böyle önemli bir cover “Drama Köprüsü” ve bu iki parçayı albümlerine koydukları için çok mutlu olduklarını söylüyorlar. Haramiler geçmişi bilmenin ne kadar önemli olduğunu ve eğer geçmişi bilirseniz ileriye daha güvenle bakabilirsiniz diyorlar. Bir Aşık Veysel, Yunus Emre, Mevla’na vs. bunların kim olduklarını bilmenin çok önemli olduğunu vurguluyorlar.
Bu arada kendilerine destek verenlerden bahsediyoruz. Bu konuda ailelerinin onlara sürekli destek oldukları için buraya kadar geldiklerini söylüyorlar. Sanat dünyasından da Cem Karaca’yı çok met ediyorlar ve onlara çok destek olduğunu söylüyorlar. Çünkü o nede olsa o kadar Anadolu Rak yapanlar arasında Haramileri cımbız misali çekip, kendine yakın görüp hep desteklemiş. Kendileri için bu büyük bir gurur tabi ki. Haramiler, takip ettikleri müzik çizgisinde, bayrağı teslim almış olmanın sorumluğunu taşıyorlar. Takipçileri oldukları pirleri, onlara destek veren sanatçıların ifadeleri de hep bu yönde. “Bizde bu yolda devam edip, bütün övgülere layık olmaya çalışıyoruz”, diyorlar.
Türkiye’de müzik piyasasını konuşuyoruz… Burada yapılan müzikten ziyade satılan müziğin önde geldiğini ve ne kadar satarsanız o kadar saygı görürsünüz diyorlar. Bu da insanların artık eskisi gibi müziğin ne anlattığına bakmamasından, yani sözlere çok önem verilmemesinden kaynaklandığına inanıyorlar. Kendilerini tartıp “Biz çok mu anlamlı yapıyoruz peki? – yapmaya çalışıyoruz en azından” diyorlar.
Hedeflerini sordum ve anlatmaya başladıklarında bu guruba içim daha da kaynadı…
Haramiler bir şeyleri eskiden alıp ileriye atma peşindeler. Yani günü yaşamaktansa, onlar için daha uzun vadeli ifadeler, daha uzun vadeli anlayışlar önemli. İnsanlar artık yaşamı sorgulamaya başlamış. İnsanlar ilişkilerini, aşklarını bile bireysel yaşıyorlar (ah nerede o eski günler…) artık. Eskiden böyle değilmiş. Bu da popüler kültürün bir getirisi diyorlar. Söylemek istedikleri parçalar var, daha önce Türk halkının hem siyasi hem politik yapısını anlatan. Bir dönemin simgesi olmuş, onları sembollerle anlatan parçalar var. Bu albümün ticari başarısından çok, bu parçaları barındırması onlar için çok daha anlamlı ve daha büyük bir başarı. Bu albümün böylesine donanımlı olmasında birlikte çalıştıkları prodüksiyon şirketinin büyük bir katkısı olduğunu söylüyorlar. Bu albümü çıkartmaya cesaret ettikleri ve Haramiler’e inandıkları için. Daha yolun başında olmalarına rağmen, yapmak istedikleri öncelikle, kendilerini müzikal anlamada geliştirmek. Tabi ki o dönemin parçaları çalınmalı, o dönemin sembolleri simgeleştirilmeli ama arada da kendi dönemlerini de damgasını vuracak olan parçaları yapmaya niyetliler, yola bu kararlılıkla çıkmışlar.
Daha önce bahsettiğim gibi gurupta hepsi doktor ve benim de tam da bu noktada öğrenmek istediğim bir şey vardı: Müzik mi, doktorluk mu önde geliyor? Çalışmadıkları yerden sorduğumu yüz ifadelerinden anladım. Cevaplandırması çok zor bir soru olduğunu söylediler. Onlar için ilk bakışta birbirinden çok farklı olan bu iki meslek doktorluk ve müzisyenlik, arasında ayrım yapamıyorlarmış. Her ikisi de yapmak istedikleri mesleklermiş. “Yani ne müzik bir hobi ne doktorluk. İkisinde de hep karşınızda insanlar olduğunu ve doğru ve faydalı bir şeyler yapmak istedikleriz.” Diyorlar.
Tabi ki bu iki mesleği yan yana götürmek zor olmalı ve birinden birini zaman zaman seçmek zorunda kalıyorlardır. Ama hayat böyle değil mi? Her zaman bir şeyin bedelini ödemek zorunda kalmıyor muyuz? Ve her zaman bir seçenek uygulamıyor muyuz kendimize. ”Eğer kendimize koyduğumuz bazı hedeflerimizi kutsal görüyorsak mutlaka bir şekilde bedelini ödemek zorundayız” demişti Ayhan. Ben de bu düşüncesine katılıyorum. Haramiler’in röportaj vermek konusundaki seçiciliklerini bildiğimizden bize ayırdıkları zaman için çok teşekkür ediyoruz ardından onları İsveç’e davet ediyoruz. Bizim aracılığımızla herkese selamlarını gönderen Haramiler, bizlere İsveç’de bir konser sözü de veriyorlar. Şu an sizler bu röportajı okurken belki de onlar bizi ziyaret etmiş olacaklar bile…
Röportajımızı bitirdikten sonra hep beraber yine iskeleye doğru yürüyorduk ve ben biraz topallıyordum (ayakkabım sıkıyordu). Sanırım bunu fark ettiler ve hemen ”Utkum Hanım, ayağınıza ne oldu, bir tedaviye ihtiyacınız var mı?” diye sordular. O zaman anladım ki bu arkadaşlar, müzikle doktorluk arasında bir seçim yapmayacaklar – ikisi her zaman yan yana gidecek…
Tuf - 01 Ocak 2002
Haramiler
Karlı bir İstanbul akşamıydı ve biz iskeleden vapuru binip karşıya, Asya kıtasına geçecektik. İstanbul son yılların en soğuk kışlarından birini geçiriyordu. Biz de soğuktan nasibimizi aldık. Biraz heyecanlıydık, nede olsa Türk Rak müziğinde “orijinal” olana saygı çerçevesinden hiç ayrılmadan yolla devam eden bir müzik grubuyla, Haramilerle röportajımız vardı. Grubun üyeleriyle saat sekiz civarlarında iskelede buluşacaktık. Kar yerini, yağmura bırakırken, karşıya vardık.
Merhabalaşıp tanıştıktan sonra Haramiler, bizi bir kafeteryaya götürdüler. Röportajımızın konuğu her ne kadar onlarsa da biz de İstanbul’da onların konuğu sayılırdık. Uzunca bir yürüyüşten sonra “bitmeyecek galiba” dediğimiz yol, bitti. Yağmurun altında biraz ıslandık ama bu arada yolda da röportaj öncesi hoş bir sohbetimiz oldu. Konuk olduğumuz mekanın sıcaklığı ve hoşluğu bize yağmuru da ve soğuğu da unutturmuştu. İki katlı mekanın iç dizaynı ev konforunu arattırmıyordu. Üst katta kendimize hoş bir köşe bulduk, hemen oturup biraz yorgunluğumuzu attık. Bu arada bayağı acıkmıştık (ayıptır söylemesi:), bir karnımızı doyuralım dedik ve siparişlerimizi verdik. Sonra da sohbete başladık.
Haramiler altı kişiden oluşan bir gurup (ama bu akşam iki kişi katılamadı maalesef), guruptakiler: Ayhan Yener (solist), Emrah Ucu (klavier), Mehmet Kurban (batterist), Hakan Ural (gitar), Bülent Karcıoğlu (bağlama, saz) ve Oğucun Gündem (bas gitar). Bu gurup 1991 senesinde Eskişehir’de, Osman Gazi Tıp Fakültesinde kurulmuş. O zamanlar ekip biraz farklıymış ve o zamanlardan değişmeyen çekirdek kadro olarak Ayhan’la Emrah kalmış. Önceleri yoğun okul yıllarında ağır derslerden bir kaçamakmış müzikle uğraşmak. Kendilerine üniversitede bir oda ayarlamışlar, çalıp söyleyebilmek için. Enstrümanları da öğretim görevlilerinden istemişler ve üniversite yönetimi grubun bütün ihtiyaçlarını karşılamış.
Müzik yaşamlarında Hürriyet Gazetesi’nin “Altın Mikrofon” yarışmasının bambaşka bir yeri var. Bu yarışmayı kazanmak onlar için çok önemli bir basamak olmuş. Türk müzik dünyasına Moğullar’ı, Erkin Koray’ı ve Cem Karaca’yı kazandıran “Altın Mikrofon” yarışması, Haramiler için de yeni kapılar açmış. Eskişehir’de sanayici bir ağabilirinin yardımıyla akıllarında bile yokken bir kaset çıkartmışlar. Asılında, tek bir demo yapıp İstanbul’un meşhur Unkapanı’nında kısmetlerini aramaya bile hazırlarmış. Ellerinde demo kayıtla “Ağabi bizi dinler misiniz?” (bunu bizimle paylaşmaları hoş bir şey) diye kapı kapı dolaşmayı bile göze almışken, işin boyutu değişmiş ve bir kasetleri olmuş. 1998’de ismi ”Alın yazısı” olan bu ilk albümleri ile gurup daha ne olduğunu anlamadan birdenbire kendilerini müzik piyasasının içinde bulmuşlar. Bu ilk albümde yaptıkları müzik, grup üyelerinin dinledikleri müzikle aynı paralelde olan bir tarzmış. Yaptıkları müziğin şablonu zaten hazırmış. Eski kırk beşlikleri dinleyip besteler yapmışlar. Erkan Nur da katılmış bu albüm çalışmasına ve albümü duyanlar tarafından çok beğenilmiş. Duyanlar tarafından diye yazdım çünkü Haramiler albüm promosyonunu tam anlamıyla yapamamışlar. Bu nedenle de çok kişiye ulaşamamışlar maalesef. Bir süre sonrada grup bir dağılma sürecine girmiş, bunun nedenini sitem kar bir cümleyle açıklıyorlar “Biliyorsunuz, Türkiye’de tüketilen bir şey bir daha yüzüne bakılmayacak bir şey anlamına gelir. Yani insanlar dinler ve atar çöpe” diyorlar. Böylelikle gurup bir “başka bahara” kaset çıkarmak üzere farklı illere görev için dağılmışlar (bu arada Haramilerin özeliklerinden bir tanesi gurupta hepsinin doktor olması)
Biraz “içeceklerimizden yudumlama” arası veriyoruz... Bu arada müzikte çalınıyor kafeteryada ve garsona sesini birazcık kısabilir mi diye soruyoruz. Bir “Tamam” dan sonra devam ediyoruz…
Bir gün Emrah’a bir telefon gelmiş ve hattın öbür uçunda Erol Köse varmış. Önce Emrah buna inanamamış ve komik bir konuşmadan sonra (burada gülmeye başladık hep beraber:) Erol Köse gurupla görüşmek istediğini söylemiş. Bu görüşmeden sonra ikinci albümü çıkartmaya karar vermişler. Gurup tekrar İstanbul’a toplanmış ve bir buçuk senelik alın teriyle yapılacak olan ikinci albümün çalışmalarına başlamışlar. İkinci çalışmaları bitmek bilmeyen bir albüm olmuş ve çok yorulup bayağı bir sıkıntı çekmişler. Nedeni Türk müzik dinleyicisinin zevkinin çok değişken olması ve gurubun sürekli yaptıkları şeyleri nasıl daha iyi yapabiliriz diye düşünmesiymiş. Piyasayı sürekli takip etmişler. Haramiler müzik tarzları gereği, pop müziğinden farklı olarak kitleleri peşinden koşturmasından ziyade kendilerinin inandıkları ve samimi buldukları müzik tarzını benimsemişler. Bunu çalışmalarına yansıtmışlar. Hiçbir zaman pop piyasasına girmek istememişler çünkü hedefleri baştan beri Anadolu Rakıymış. Belirledikleri tarzlarına devam etmek istemişler. “Neden pop müzik yapmıyorsunuz?”a cevapları çok açık, “pop zaten adı üstünde popüler olan demek yani bugünlük. Olacak ve bitecek.” Haramilerin niyeti hiç de bugünle kısıtlı kalmaktan yana değil. Tarzları olan Anadolu Rak içinse “bizden zaten yıllar önce yapılan ve Türkiye’ye özgü bir tarz” diyorlar ve ekliyorlar “Türkiye müzik tarihine damgasını vurmuş bu kaliteyi doğru algıladığımızı düşünüyoruz”. Kendilerinden öncekiler kadar başarılı olma konusunda “Onlar kadar yapabildik mi yapamadık mı ayrı konu, ama yaptığımız şeye çok saygı duyuyoruz ve insanların dinledikçe bize olan tepkilerinden de onların da saygı duyduğunu görüyoruz ve bu hoşumuza gidiyor” diyorlar.
Albümde on dört parça var. Sekizi guruba ait, altı tanesi cover. Hepsini çok özenerek seçmişler. Coverlerı seçerken de poplaşmış bir parçayı almaktansa, daha önceleri çok saygı duyulan ama unutulmuş parçaları seçmişler. Onlar için bunlardan en önemlisi “Dadaloğlu”. Nedeni, zamanında çok yankı uyandırmış ve Türkiye’deki o sosyal, siyasal yapılanmadan da rol olan bir parçaymış. 1971 yılında Deniz Gezmiş basıldıktan sonra ilk kez çalan parça “Dadaloğlu” olmuş. İlk albümde yine böyle önemli bir cover “Drama Köprüsü” ve bu iki parçayı albümlerine koydukları için çok mutlu olduklarını söylüyorlar. Haramiler geçmişi bilmenin ne kadar önemli olduğunu ve eğer geçmişi bilirseniz ileriye daha güvenle bakabilirsiniz diyorlar. Bir Aşık Veysel, Yunus Emre, Mevla’na vs. bunların kim olduklarını bilmenin çok önemli olduğunu vurguluyorlar.
Bu arada kendilerine destek verenlerden bahsediyoruz. Bu konuda ailelerinin onlara sürekli destek oldukları için buraya kadar geldiklerini söylüyorlar. Sanat dünyasından da Cem Karaca’yı çok met ediyorlar ve onlara çok destek olduğunu söylüyorlar. Çünkü o nede olsa o kadar Anadolu Rak yapanlar arasında Haramileri cımbız misali çekip, kendine yakın görüp hep desteklemiş. Kendileri için bu büyük bir gurur tabi ki. Haramiler, takip ettikleri müzik çizgisinde, bayrağı teslim almış olmanın sorumluğunu taşıyorlar. Takipçileri oldukları pirleri, onlara destek veren sanatçıların ifadeleri de hep bu yönde. “Bizde bu yolda devam edip, bütün övgülere layık olmaya çalışıyoruz”, diyorlar.
Türkiye’de müzik piyasasını konuşuyoruz… Burada yapılan müzikten ziyade satılan müziğin önde geldiğini ve ne kadar satarsanız o kadar saygı görürsünüz diyorlar. Bu da insanların artık eskisi gibi müziğin ne anlattığına bakmamasından, yani sözlere çok önem verilmemesinden kaynaklandığına inanıyorlar. Kendilerini tartıp “Biz çok mu anlamlı yapıyoruz peki? – yapmaya çalışıyoruz en azından” diyorlar.
Hedeflerini sordum ve anlatmaya başladıklarında bu guruba içim daha da kaynadı…
Haramiler bir şeyleri eskiden alıp ileriye atma peşindeler. Yani günü yaşamaktansa, onlar için daha uzun vadeli ifadeler, daha uzun vadeli anlayışlar önemli. İnsanlar artık yaşamı sorgulamaya başlamış. İnsanlar ilişkilerini, aşklarını bile bireysel yaşıyorlar (ah nerede o eski günler…) artık. Eskiden böyle değilmiş. Bu da popüler kültürün bir getirisi diyorlar. Söylemek istedikleri parçalar var, daha önce Türk halkının hem siyasi hem politik yapısını anlatan. Bir dönemin simgesi olmuş, onları sembollerle anlatan parçalar var. Bu albümün ticari başarısından çok, bu parçaları barındırması onlar için çok daha anlamlı ve daha büyük bir başarı. Bu albümün böylesine donanımlı olmasında birlikte çalıştıkları prodüksiyon şirketinin büyük bir katkısı olduğunu söylüyorlar. Bu albümü çıkartmaya cesaret ettikleri ve Haramiler’e inandıkları için. Daha yolun başında olmalarına rağmen, yapmak istedikleri öncelikle, kendilerini müzikal anlamada geliştirmek. Tabi ki o dönemin parçaları çalınmalı, o dönemin sembolleri simgeleştirilmeli ama arada da kendi dönemlerini de damgasını vuracak olan parçaları yapmaya niyetliler, yola bu kararlılıkla çıkmışlar.
Daha önce bahsettiğim gibi gurupta hepsi doktor ve benim de tam da bu noktada öğrenmek istediğim bir şey vardı: Müzik mi, doktorluk mu önde geliyor? Çalışmadıkları yerden sorduğumu yüz ifadelerinden anladım. Cevaplandırması çok zor bir soru olduğunu söylediler. Onlar için ilk bakışta birbirinden çok farklı olan bu iki meslek doktorluk ve müzisyenlik, arasında ayrım yapamıyorlarmış. Her ikisi de yapmak istedikleri mesleklermiş. “Yani ne müzik bir hobi ne doktorluk. İkisinde de hep karşınızda insanlar olduğunu ve doğru ve faydalı bir şeyler yapmak istedikleriz.” Diyorlar.
Tabi ki bu iki mesleği yan yana götürmek zor olmalı ve birinden birini zaman zaman seçmek zorunda kalıyorlardır. Ama hayat böyle değil mi? Her zaman bir şeyin bedelini ödemek zorunda kalmıyor muyuz? Ve her zaman bir seçenek uygulamıyor muyuz kendimize. ”Eğer kendimize koyduğumuz bazı hedeflerimizi kutsal görüyorsak mutlaka bir şekilde bedelini ödemek zorundayız” demişti Ayhan. Ben de bu düşüncesine katılıyorum. Haramiler’in röportaj vermek konusundaki seçiciliklerini bildiğimizden bize ayırdıkları zaman için çok teşekkür ediyoruz ardından onları İsveç’e davet ediyoruz. Bizim aracılığımızla herkese selamlarını gönderen Haramiler, bizlere İsveç’de bir konser sözü de veriyorlar. Şu an sizler bu röportajı okurken belki de onlar bizi ziyaret etmiş olacaklar bile…
Röportajımızı bitirdikten sonra hep beraber yine iskeleye doğru yürüyorduk ve ben biraz topallıyordum (ayakkabım sıkıyordu). Sanırım bunu fark ettiler ve hemen ”Utkum Hanım, ayağınıza ne oldu, bir tedaviye ihtiyacınız var mı?” diye sordular. O zaman anladım ki bu arkadaşlar, müzikle doktorluk arasında bir seçim yapmayacaklar – ikisi her zaman yan yana gidecek…
Tuf - 01 Ocak 2002
Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
Ve işte son olarak forumları
http://www.anatolianrock.com/sforums72-1.htm
ayrıca yukarıdaki tüm bilgiler için kaynak:www.anatolianrock.com
http://www.anatolianrock.com/sforums72-1.htm
ayrıca yukarıdaki tüm bilgiler için kaynak:www.anatolianrock.com
Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
Dadaloğlu şarkısı güzeldir ^^
Sailor Moon / Sailor Venus Fan Sitesi
Forum Kuralları | İstek - Şikayet Kutusu
Ah ben çıktıktan sonra yorum yapılmış Ben mavi duvara bayılıyorum içimden benimde kumsala koşup bağırasım geliyor şarkıdaki gibi (...eee...tabi sövmek olarak kastetmedim hani şarkıda öyle diyor ya...belki öylece bağırırdım...bazen isyan etmek de güzel olabilir)
Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
haramileri ilk çıktıklarında çok seviyodum şu fabrika kızı şarkısı varya en çok sevdiğim şarkısıydı , son bir kaç yıldır bana göre biraz kötü olmuşlar bu yüzden pek dinlemiyorum
By Princess Moon
Rock & Metal Music Download
Ruhum bana vazetti ve ne cücelerden daha büyük, ne de devlerden daha küçük olduğumu gösterdi.
Ruhum bana vazedene kadar insanlığı iki kişi olarak görürdüm: Biri acıdığım, güçsüz; diğeri izlediğim yada direndiğim güçlü.
Ama şimdi her ikisi de olduğumu ve ikisinin aynı maddeden yapıldığını biliyorum.
Hep ağalamaklı olurum ben de bu şarkıyı dinleyince.
çünkü bir rivayete göre:
şarkıyı yazan kişi ve nisanlısı(veya esi) deniz kiyisindaki bir eve tatillerini gecirmeye gidiyorlar.kadin erkenden kalkip kahvalti hazirlıyor ve "yüzmeye gittim,birazdan dönerim..." diye not birakiyor...ama o "biraz" hic bitmiyor.
çünkü bir rivayete göre:
şarkıyı yazan kişi ve nisanlısı(veya esi) deniz kiyisindaki bir eve tatillerini gecirmeye gidiyorlar.kadin erkenden kalkip kahvalti hazirlıyor ve "yüzmeye gittim,birazdan dönerim..." diye not birakiyor...ama o "biraz" hic bitmiyor.
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 13 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |