Sezen Aksu (Minik Serçe) |
Yazar
Mesaj
HAYATI
Sezen Aksu (1954 - …. )
13 Temmuz 1954 yılında İzmir’de doğdu. Ziraat fakültesindeki öğrenimini yarıda bıraktı. Profesyonel olarak müzikle ilgilenmeye başladı. İlk 45′liği “Haydi Şansım/ Gel Bana” 1975 yılında çıktı. Aynı yıl içerisinde “Yaşanmamış Yıllar/ Kusura Bakma” isimli ikinci 45′lik plağı yayınlandı. Sezen Aksu bir dergiye verdiği röportajda, iki plağını amatör bulduğunu ve gerçek çıkışını üçüncü plağı “Olmaz Olsun/ Vurdumduymaz” ile yapacağını söyledi, dediği gibi de oldu. “Olmaz Olsun/ Vurdumduymaz”, 1976 yılının müzik listelerinde uzun süre bir numaradaki yerini korudu. Yorumculuğu kadar besteci ve söz yazarı kimlikleriyle dikkatleri üzerinde toplayan Sezen Aksu’nun 1976′da çıkan diğer 45′likleri “Kaç Yıl Geçti Aradan” ve “Kaybolan Yıllar” oldu. 1978′de Hurşid Yenigün’ün iki bestesine söz yazan sanatçı, “Gölge Etme/ Aşk” isimli 45′liğini piyasaya sundu. Artık Sezen Aksu’nun müzik listelerinde haftalarca bir numarada kalması kimseyi şaşırtmıyordu. Yine bu yıl içerisinde, şu anda piyasada bulunan en eski Sezen Aksu yapıtı olma özelliğini koruyan “Serçe” kaseti piyasaya çıktı. Bir yıl sonra “Serçe”yi “Ağlamak Güzeldir” izledi. İlk kez 1979′da sinema oyunculuğu denedi. 1982′nin ilk haftası Şan Müzikholü’nde “Sezen Aksu Aile Gazinosu” adlı müzikali sahneledi. Müzikalde yedi ayrı tipi canlandıran sanatçı, Adile Naşit, Şener Şen, Ayşen Gruda, Altan Erbulak gibi usta tiyatro oyuncuları ile aynı sahneyi paylaştı. 1984 yılında yayınlanan “Sen Ağlama” çalışması, TRT denetiminden ancak bir sonra geçtiğinde şarkıları geneş kitlelere ulaştı. Bu sırada Minik Serçe, oyunculuk yeteneğiyle de önplandaydı. 1986′da sahnelenen “Bin Yıl Önce Bin Yıl Sonra” müzikalinde oynadı. Aynı yıl çıkan “Git” albümü piyasaya çıkar çıkmaz büyük bir ilgi gördü ve albümün hemen hemen bütün şarkıları hit oldu. Daha sonra yayınlanan “Sezen Aksu’88″ isimli çalışmasını “Sezen Aksu Söylüyor” takip etti. 1991 yılında “Gülümse” de, diğer albümleri gibi büyük ilgi uyandırdı. Hatta albümdeki şarkılardan “Hadi Bakalım”ın single’I Avrupa’da yayınlandığında, klibi olmamasına rağmen iyi bir satış grafiği yakaladı. Sezen Aksu, yoluna müzikalite açısından kusursuz albümler yapmak üzere devam etti. “Deli Kızın Türküsü” (1993) farklı tarzdaki Sezen Aksu albümlerinin ilki oldu. “Küçüğüm”, “Masum Değiliz”, “Kalbim Ege’de Kaldı” gibi şarkılar bu çalışmada yer aldı. Çoğunlukla aşkı anlatan şarkılar yazan, besteleyen ve söyleyen Sezen Aksu, özellikle “Işık Doğudan Yükselir” (1995) isimli albümüyle müziğindeki farklılaşmayı sürdürdü. Sanatçı bu kez Anadolu’nun dört bir yanındaki ezgilerle kendi müziğini sentezledi. 1996 yılında vefat eden Onno Tunç’a ithafen, aynı yılın yaz ayında “Düş Bahçeleri”ni çıkardı. Bu albümde, altı yıl süresince vokalistlerine albümleri için verdiği şarkılarını yeniden yorumladı. 1997′de Goran Bregovic ile birlikte çalıştığı ve Balkan ritminde şarkılardan oluşan “Düğün ve Cenaze” yayınlandı. Farklılaşan müzikal çizgisine karşılık “eski Sezen şarkıları” isteyen hayranlarını kırmayarak 1998′de “Adı Bende Saklı” isimli albümünü yaptı. Sanatçının en son yayınlanan çalışması ise “Deliveren” oldu. Bugüne kadar 16 albüm ve 500′den fazla şarkı yapan “Minik Serçe” ve “Ana Kraliçe” gibi unvanlara sahip sanatçı, Türk pop müziğinin en güçlü seslerinden biri. Ayrıca, bir zamanlar vokalistliğini yapan Aşkın Nur Yengi, Harun Kolçak, Levent Yüksel, Sertab Erener gibi isimleri de pop müziğimize kazandırdı.
ALBÜMLERİ
Serçe
Ağlamak Güzeldir
Firuze
Sen Ağlama
Git
Sezen Aksu '88
Sezen Aksu Söylüyor
Gülümse
Deli Kızın Türküsü
Işık Doğudan Yükselir
Düş Bahçeleri
Düğün ve Cenaze
Adı Bende Saklı
Sarı Odalar
Deliveren
Şarkı Söylemek Lazım
Yaz Bitmeden
Bahane
Kardelen
HAKKINDA YAZILANLAR
bebek SEZEN
Fen öğretmeni Şehriban Hanım ile matematik öğretmeni Sami Bey, Denizli'de tanışıp evlenirken, dünyaya gelecek çocuklarını disiplinli bir şekilde yetiştirmeye karar verirler... Şehriban Hanım ağır bir hamilelik dönemi geçirir, doktorların bütün ısrarlarına rağmen çocuğunu aldırmaz. 13 Temmuz 1954’de Fatma Sezen Yıldırım dünyaya gelir... Çocukluğu dünyaya geldiği Denizli Sarayköy'de geçer Sezen'in... Annesi ve babasıyla birlikte yaşadığı, Sarayköy'deki derenin yanındaki iki katlı o evi hiç unutamaz...sezen
SEZEN... CÜCE BELA
Sezen 1999 yılında bir gazetenin yaptığı röportajda o iki katlı evi ve çok sevdiği anneannesini şöyle anlatıyor...'Alt katta Huriye teyzem otururdu... Üst katta ise anneannemle biz... Babamla annem, aldıkları eğitim gereği bana karşı hep mesafeli dururlardı... Bir yaıma kadar saçım yok, kabak kafalı bir Sezen 'dim... Bir tek dudaklar gene böyle, iri etli dudaklar... Beni epey özgür bırakmışlardı... Nasıl bırakmasınlar ki, adım 'Cüce Bela' ya çıkmıştı... İlle de dikkat çekeceğim... Hiçbir şey yapamasam, durduk yerde düşüp bayılırdım... İnsanlar benimle ilgilensinler diye neler yapmazdım ki... Habire evden kaçardım mesela... 10 yaşımda makyaj yapardım... Annemler bir ara benimle ilgili olarak çok çaresiz kalmışlar. Beni kendi halime bırakma kararları da ondan sonra kendiliğinden gündeme gelmiş zaten.'
YARAMAZ KIZ
Çocukluğunda "acaip bir yaratık" olduğunu söyleyen Minik Serçe, bebekken bir gün annesinin yün yumaklarından kendisine meme yapmış ve eve ziyarete gelen kaymakam düşüp, bayılıvermiş. 10 yaşında makyaja başlayan Sezen, daha o zamandan haftada bir saçını değişik renklere boyamaya başlamış. Çocukluktan şöhret olmayı kafasına takan Sezen, İzmir'in bütün sokaklarında şarkı söyler, milleti başına toplarmış. Konak - Köprü arasındaki troleybüste aralıksız şarkı söylediğini söyleyen Sezen, bir gün bütün durakları es seçen şoförle biletçinin açığa alınmasına neden olmuş.Annesi ve babasının O'na hiç dokunmamış olması; belki de gençliğinde her on beş günde bir dikkat çekme amacıyla intihara kalkmasına neden olmuştur. Bu ten temasının yoksunluğuna karşın, Sezen ailesinin kendisine güven ve sevgiyi sonsuz bir güçle hissettirdiğini söylüyor. O'na göre, yalnızca sevgilerini gösterme şekilleri farklıydı.
KARA KUZU
Sezen Aksu'nun yaramazlıklarındaki en önemli müsekkini anneannesidir... Nadire Hanım eski Osmanlı kadınlarından, karizmatik ve etkileyicidir... Ve Sezen onun 'kara kuzu'sudur... Ancak, Sezen'in yaşadığı ilk ve en önemli acı da onunla ilgili olur ne yazık ki... Sezen hayatı boyunca unutmaz, unutamaz o acıyı...'Çok özel bir kadındı anneannem. Mücadele içinde yaşamış, hayatı tırnaklarıyla kazımış. Annem henüz altı yaşındayken dedem ölmüş, çiftlikteki tüm işler onun üzerine kalmış. Her şeyi, tüm yükü göğüslemiş. Tam bir hanım ağa... At binen bir kadın. Zeki, ileri görüşlü. 'Doğurdum diye sevmem evladımı, faziletli olması gerek, sevgiyi hak etmesi gerek' derdi. Kişiliğimde derin izleri var onun. 14 yaşımdaydım. İlk acımı onunla yaşadım. Elimi tutarken öldü. 'Elimi ovar mısın?' dedi ve ben ağlamaya başladım. Bana 'kara kuzum' derdi. 'Kara kuzum ağlama, üzülürüm. Dilerim sen de benim gibi mutlu gidersin' dedi. Dua ederken, nefesi kesildi. O gece anneannemin yanında uyudum, hiç korkmadım.'
KARA KUZU BÜYÜYOR
Büyüme çağında sanatın bütün dallarına ilgi duyan Sezen, resim, tiyatro, dans dersleri alır. Lise hayatında kendini iyice müziğe verir fakat yükseköğrenim için Ziraat Fakültesi'ni seçer. Aynı yıllarda İzmir Radyosu sanatçılarının dersler verdiği İzmir Radyosu Sanatçılar Derneğine girer ve dört yıl aralıksız, iki yıl aralıklı altı yıl süreyle Türk Sanat Müziği eğitimi alır.
PROFÖSYÖNELLİĞE İLK ADIM
1970'te "Hafta Sonu" gazetesinin açtığı Altın Ses Yarışması'nda 6. olan Sezen Ziraat Fakültesi'ne ikinci sınıfta eldeva der, çünkü aklı,fikri ve yüreği müziktedir. Bir süre sonra da Yeşil Giresunlu'dan, ilk plağını yapması için teklif alır. 1975'e girerken piyasaya çıkan 'Haydi Şansım' adlı bu 45'lik plak, sadece 50 tane satar.'Moralim çok bozulmuştu... Çünkü o ilk plağımdan kendim ve yakınlarım almıştı sadece... Kimbilir, belki de dağıtımı iyi yapılamamıştı...' Sezen'in daha sonra Kusura Bakma, Gölge Etme, Yaşanmamış Yıllar, Vurdumduymaz, Olmaz Olsun gibi parçalarla yıldızı parlar. 1976 yılında Bebek Belediye Gazinosu’ nda ilk kez sahne alır.Sezen 'in ilk filmi 1979 yılında Bulut Aras ile başrolleri paylaştığı Minik Serçe olur. Serçe'nin ikinci ve son filmi ise 1990 yılında Ferhen Şensoy'la oynadıkları "Büyük Yalnızlık"tır... Sezen son olarak 2000'in sonlarında ATV'nin sevilen dizilerinden İkinci Bahar'da Sezen Aksu rolüyle yer alır.
ARTIK SEZEN AKSU VAR
1982 yılının ilk haftasında Şan Müzikholu'nda "Sezen Aksu Aile Gazinosu" adlı müzikali sahnelemeye başlar. Sahnede 7 tipi canlandıran Sezen Aksu; Adile Naşit, Şener Şen, Ayşen Gruda, Altan Erbulak gibi usta tiyatrocularla aynı sahneyi paylaşır. Yine aynı yıl, bugün en iyi klasikler arasında yer alan "Firuze" albümü çıkar. Ancak o yıllarda eleştiriler pek de iç açıcı değildir. Ama kim ne dersin Türkiye'de artık Sezen Aksu gerçeği vardır...
TELLİ DUVAKLI
10 Temmuz 1981’de Beşiktaş Evlendirme Memurluğu'nda telli duvaklı Sezen Aksu ile beyaz smokinli Sinan Özer evlenir. Sezen Aksu'nun nikah sırasında Mithat Can'a 4.5 aylık hamile olduğu gündeme gelir. 11 Kasım 1981'de Mithat Can doğar ve bundan iki yıl sonra da bu evlilik son bulur. Ama dostlukları tıpkı diğer eşleri Hasan Yüksektepe, Engin Aksu ve Ahmet Utlu da olduğu gibi asla bitmez...
MÜZİĞİN ZİRVESİNDE
1984, 1986, 1988 ve 1989 yılında çıkardığı albümlerle yükselişine hızla devam eder Sezen. 1991 yılında çıkan "Gülümse" albümü çok farklıdır. Albümde bulunan bütün parçalar hit olur ve hepsi klasikler arasına girer. Albümdeki "Hadi Bakalım" ın Avrupa'da çıkan single'ı, klibi olmamasına rağmen iyi bir satış grafiği çizmeyi başarır. Sezen Aksu artık müziğin zirvesindedir.
KAHPE KADER
Minik Serçe (Sezen Aksu'ya Minik Serçe adını rahmetli gazeteci Yavuz Gökmen takmıştır) 31 Mayıs 1994'te kaybettiğimiz Uzay Heparı ve 16 Ocak 1996'da kaybettiğimiz Onno Tunç'tan büyük yara alır.Tam 17 gün oturduğu yerden kalkmaz, kımıldamaz, gözleri bir noktada öylece kala kalır... Derken birden resim yapmak gelir içinden... Tuvalin üzerinde beliren siyah beyaz resimdeki kişi, Onno Tunç değil, ona 'kara kuzum' diyen anneannesi Nadire Hanım'dır... Sezen’in hayatında çok önemli yerlerde olan bu üç kişinin terkini Sezen uzun süre kabullenemez. 6 ay evden çıkmaz...'Resim yapmak iyi geldi... Ama bu arada hep düşündüm, düşündüm... Sonra bir gün aynaya baktım ki, saçlarım bembeyaz olmuş... Aslında beyaz saçlar da yakışıyor bana... Farklı bir görüntü...'
ONNO TUNÇ
Sezen 1999 yılında bir gazetenin yaptığı röportajda Onno Tunç'la bir hatırasını şöyle anlatıyor... 'Sabah saatlerinde başladık tartışmaya Onno'yla. Akşam oldu, hala tartışıyoruz. Ağlamaktan gözlerim şişti. Evlerimiz de karşılıklı... Döne döne tartışma, kavga... Sonunda bu geldi, kapımı tekmelemeye başladı. Birden yukarı fırladım ve Smith Wesson marka silahımı kaptım.Ne diyorsun sen Onno! diye namluyu doğrultup kapıya fırlayınca, bu adeta ışınlandı... Yok oldu birden... Zigzaklar çizerek kaçtı... Ben onu duvar dibine sindi sandım... Meğer karayoluna fırlamış, koşuyor... O halini görünce, ben de asfalta çıktım, gülmekten sırtüstü uzanıp debeleniyorum asfaltta. Nasılsa o korkuyla uzun süre geri dönmez dedim, içeri girdim...Meğer o akşam Levent civarında beş ev soyulmuş. Polis gece karanlığında panik halinde koşan Onno'yu görünce 'Hırsız budur mutlaka' diyerek hemen enselemiş. Doğru karakola... 'Ben Onno Tunç'um' demiş ama karakoldaki hiçbir polis tanımamış bunu... Kavga ettiğimiz için benim adımı da verememiş... Sabahı karakolda etmiş... Derken, onu tanıyan bir polis gelmiş sabah... Sevincinden polisin boynuna sarılmış... Ancak o zaman salıvermişler... Bir daha kapımı hiç tekmelemedi!'
PRODÜKTÖR SEZEN
Sezen Aksu vokalistlerine albümler yaparak onlara birer star olma yolunu da açar. Sezen'in bize ilk tanıttığı kişi Aşkın Nur Yengi'dir. 1990 yılında prodüktörlüğünü üstlendiği Aşkın N. Yengi'nin ilk albümü, "Sevgiliye" albümü, milyona yakın trajıyla büyük bir başarı sağlamıştır. Prodüksiyonunu üstlendiği ikinci kişi Sertab Erener olur. "Sakin Ol" albümü, yine büyük bir satış başarısıyla Sezen'in bir prodüktör olarak da ne kadar büyük işler yapabileceğini gösterir.Sertab Erener'in albümünden bir kaç ay sonra Levent Yüksel'in albümü "Med Cezir" piyasaya çıkar. Şarkılar ilk aylarda kimsenin dikkatini çekmez ancak, bir kaç ay sonra farkedilen albüm bir milyonu aşan tirajı ve klasikler arasına şimdiden geçen birbirinden güzel şarkılarla Sezen'in prodüktörlükteki başarısını bir kez daha kanıtlar.
TANRI KRALİÇEYİ KORUSUN
Sezen 1991'den sonra çıkardığı bütün albümlerle çok dikkat çeker, çok eleştirilir. 1995 yılında türkü ve Anadolu atmosferiyle, 1996 yılında başka sanatçılara verdiği şarkıların bir derlemesi ve Onno Tunç'a Adanan “Düş Bahçeleri”yle, 1997 yılında yine çok değişik bir tarzla Goran Bregoviç ile çalışarak karşımıza çıkar Sezen. 1998 ve 2000 yılında çıkan albümlerde de yeniliklerine devam eder. Belki de bütün bunlar Kraliçe 'nin zirve keyfini çıkarmasıdır...
MİTHAT CAN
Sezen oğlunu ne kadar çok sevdiğini şu cümleyle çok iyi açıklıyor.‘Benim oğlumu sevdiğim kadar, beni seven olmadı...’Minik Serçe'mizin oğlu Mithat Can Özer 11 Kasım 1981 doğumlu. Özel Atanur Oğuz Lisesi'nden mezun oldu. Şimdi ise Londra Music Schooll 'da okuyor Mithat Can. Sezen babaannelik hakkında ise şöyle diyor:'Mithat Can’ın bir aşk bebeği yapmasını isterim ve ona ben bakarım
kendi yorumum
ben en çok
iki delilik
istanbul istanbul olalı
perişanım şimdi ve
farkındayım şarkılarını seviyorum
bana göre sezen aksu türkçe şarkıların vazgeçilmez seslendiricisidir onun yerini kimse tutamaz diyorum
Falcı, müşterisinin göremediği bir şeyi görebilen kişidir: Onun bir budala olduğunu. [Ambrose Gwinnett Bierce]
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): neptune
Mükemmel şarkıları var. En sevdiğim şarkılarından bazıları Firuze, Herşeyi Yak, Belalım, Tükeneceğiz.. Birçok sanatçıya da yol gösterdi, şarkıları onlar tarafından da seslendirildi.
Sailor Moon / Sailor Venus Fan Sitesi
Forum Kuralları | İstek - Şikayet Kutusu
Kitabı Hakkında
Sezen Aksu'nun 1975-2006 arasında yazdığı dört yüzün üzerinde şarkı sözünden seçtiğimiz 197'si yer alıyor kitapta. Bazılarını çok iyi hatırlayacaksınız – kendi kendinize mırıldandığınız, hiçbir zaman unutamadığınız şarkılar... Ama muhtemelen bilmediklerinizle, duymadıklarınızla da karşılaşacaksınız.
Türkiye'de art arda 3-4 kuşağın hatıralarında yer etmiş Sezen şarkılarını böyle bir kitap bütünlüğü içinde, bu kez "okunacak" bir şey olarak sunarken, sanatçının şarkı sözlerinin taşıdığı şiirselliği okurla paylaşmak, kendi müziklerine kavuşmazdan önce, kâğıt üstüne ilk geldikleri halleriyle okutmak istedik.
Eksik Şiir, aşk ve sevgi, tutkularımız, vazgeçişlerimiz ve hep yeniden umutlanışımız üzerine bir kitap. İnsan olmakla ne kadar kırılgan olduğumuzu, ama her şeye rağmen yaralarımızı sarıp ayakta durabilecek güce sahip olduğumuzu kanıtlıyor.
30 bin adet basılan ‘Eksik Şiir’ dört günde 17 bin satmıştır.
Yapılan Yorumlar
Ayşe Kulin, “Biz sende tutuklu kaldık”, Radikal Kitap Eki, 15 Aralık 2006
Koparıp bir gül takmıştınız o gün
Göğsüme gizli bahçenizden, pembe
Demiştiniz, "Ne füsunkâr durdu pembe gül
Sütten daha ak teninizde."
Ben o gün yandım işte
Çok zaman oldu, siz evliydiniz
Ben kaldım hâlâ,
O yüreğimin vurgun yediği terk edilişte.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin bana okurlar, müzikten ayrı düştüğü için sözlerinin eksildiğini düşünen Sezen Aksu, Eksik Şiir adını verdiyse kitabına, en azından bu yukarıdaki dizelere haksızlık etmiş olmuyor mu?
Bu satırların, her iyi şiir gibi, kendi öz bir iç müziği yok mu?
Bu satırların ve bu kitabın içindeki daha nice şarkı sözünün?
Alın işte bir tane daha:
Başka sularda inan seyrim yok
Sana soyundum, varsa yoksa sen
Bir sözün ile ihtiyar olur,
Bahtiyar olur, bu ben.
Okudukça anlıyorum ki Sezen Aksu, en güzel aşk şarkılarının söz yazarıdır.
Üstelik, yazdığı 200'ü aşkın şarkının kimine şiir değeri katmayı, çoğunu da belleklere kazımayı başarmış bir şarkı-sözü yazarı.
Sızlıyor sol yanım
Besteciliğine ve yorumculuğuna hiç girmiyorum. O apayrı bir konu. Sezen'in o alanda, laf üretmenin çoktan aşıldığı bir yerde durduğu malum. İlla da bir şey söylenecekse, o alandaki eleştiriyi müzik insanları getirsin. Ben haddimi bilen ve ancak sözlerle, satırlarla uğraşan biri olarak, yazımı önümdeki kitabın içeriği ile sınırlamalıyım.
Teker teker okuyorum sayfaları ve kulağıma, içime yer etmiş melodiler geliyor. İkinci Bahar'ı, Lale Devri'ni, İstanbul'u okurken örneğin, mırıldanmaya, şarkı söylemeye başlıyorum, önce hafiften sonra avaz avaz. Hepsi Senin mi? ile Şımarık'ı, söylerken şarkı yetmiyor, hızımı alamayıp, ayağa fırlıyor, ellerim havada bir güzel kıvırtıyorum da. Sonra tekrar çöküyorum masaya, sakinleşip okumaya devam ediyorum.
Her bir şarkıda, bu memlekette yaşamakta olan birilerini ya kalbinden vurmuş, ya saçlarından yakalamış Sezen. Aşktan, ayrılıktan içi yananlardan tutun, yavrusundan ayrı düşmüş analara, evde kalmış kızlara, köy düğünlerine ve yaşadığı, büyüdüğü şehirlere kadar, bizim ve bizden olan ne varsa, acısı, sevinci, hasretiyle ve tüm samimiyetiyle girmiş satırlarına.
Ve işte bu yüzden de başka şarkılara benzemiyor onunkiler, alıp götürüyorlar insanı ve yakasını bırakmıyorlar artık, yaşadıkça.
Ben ki birkaç yıl önce, gönlümü ve adını verdiğim Kardelen projesine desteğinden ve inanılmaz katkısından dolayı, bir ortak paydada buluştuğumuza inanmıştım Sezen Aksu'yla, meğer o ortak paydanın yanı sıra, başka neler de neler varmış aramızda, bilmeden paylaştığımız. Aşağıdaki satırlar kuşlarını yuvadan uçuran anaların yürek tellerini tırmalamaz mı? Az mı sızladı benim de sol yanım, oğullarım evden gittikte.
Olmadı akşam yemeğe yetiş bari
Yolunu gözlüyor Perihan hanım
Bu ayrı ev işine alışamadım
Sızlıyor ince ince sol yanım.
Bu satırları ise, bana hiç duyurmadan yüreğimden çalıp, benden önce o yazmış.
Hayat Sana Teşekkür Ederim
Acılarım oldu herkes gibi elbet
Herkese kısmet olmayan sevinçlerim
Unutulmayı da göze aldım, evet
Hayat sana teşekkür ederim!
Ben de sana Sezen Aksu, kulağıma, gözüme, gönlüme kattıkların için teşekkür ederim.
Tuna Kiremitçi, “Sezen sana teşekkür ederim”, Radikal Kitap Eki, 15 Aralık 2006
Oyuncak bebekleri sevmediğin için... Sevseydin, her yürekte bir şarkın olmazdı şimdi. Hiçbir oyuncak bebek sana şarkılarını emzirirken aldığın zevki vermezdi. Evcilikte zaten huzur bulamazdın. Minnacık bir kadın görünsen de aslında ela gözlü bir devsin çünkü.
Sana teşekkür ederim Sezen; alkışı sevdiğin için. Beslendiğin alkışları ruhumuzu besleyen şarkılara dönüştürdüğün için. Türkçenin en güzel ifadelerinin bıçak sırtlarında yeşerdiğini bilip hasat uğruna ayaklarını kanatmayı göze aldığın için.
Eski Yunan'daki bağbozumu şenliklerinde inadına dans eden kadınların, Akdenizli dişi şairlerin geleneğine böylece kendi rengini kattığın için.
Teşekkür ederim sana; tehlikeli sularda dolaşırken yelkenine sevgilerini üfleyen kadınları ve erkekleri sevdin. Erkekleri biraz daha fazla sevdiğini belli etmekte hiçbir sakınca görmedin. Sonuçta iki cins tarafından da delice sevilmek gibi, bu topraklarda çok nadir rastlanan bir konuma eriştin. Bunun mümkün olduğunu gösterdin bize.
Ne zaman geçici bir emniyete ulaşsan, her şair gibi özgürlüğü seçtin. Turgut Uyar'ın yenilik amacıyla kendi şiirini her fırsatta riske etmesi gibi, sen de ustalığını riske etmekten kaçınmadın. Hem de sokağa çıkmanın bile başlı başına risk olduğu bir ülkede.
Sevişirken de savaşırken de
Başkaldıranları sevdiğin için de sana teşekkür ederim: Cesaretin bazen en iyi yol arkadaşı olduğunu bu korkular ülkesinde bazen sayende anladık. Gazi Mahallesi'nde dövülen delikanlı da, asker yolu gözleyen anne de, yavuklusu dağa çıkmış genç kız da en dertli anında yanında şarkılarını buldu.
Yani sevişirken de dinledik seni, savaşırken de...
"Hakiki bir sanat eseri ideolojilerden oluşan zırhımızı delip geçer ve doğuştan gelen, bilinçle ilgisi olmayan o en gerçek yanımıza dokunur. Dünya görüşlerimiz farklı da olsa, bu sayede aramızda bir yürek dayanışması doğar" diyen Joseph Conrad'ı haklı çıkardın.
Kim bilir daha neler neler için teşekkür borçluyum sana.
Herkes gibi acılar çekip bu acılara aslanlar gibi sahip çıktığın için mi? Ağlamanın güzelliğini bile bile sevdiğine 'sen ağlama' diyebildiğin için mi?
Yoksa hüzünlü bir kış günü, yaralarımızı sarmak için gittiğimiz şehirdeki 'Merhamet' heykelinin önünde, kulaklıkla dinlediğimiz şarkında bize ne kadar küçük ve önemsiz olduğumuzu hatırlattın diye mi?
"Küçüğüm, daha çok küçüğüm. Bu yüzden bütün hatalarım..."
Galiba herkese kısmet olmayan sevinçlerini paylaşarak yaşadığın için de teşekkür etmem lazım sana. Bir de ısrarla donuklaştırılmaya çalışılan bir toplumda neşenin ve eğlenmenin önemini unutmadığın, icabında bu yolda 'hafife alınmayı' bile göğüslediğin için.
Ayrıca, unutulmayı takmadığın ve tam da bu yüzden hiç unutulmadığın için teşekkürlerden bir buket sana Sezen. Ajda Pekkan için yazmış olsan da aslında hep senin sesini taşıyan sözlerle; 'çelişkiden ve onaylanmayan ilişkiden' hiç korkmadığın için.
Bir teşekkür buketi de bütün bunların mümkün olduğunu bize yaşayarak göstermene.... Çoğu siyaset adamının ya da 'ciddi' aydının üretemediği kadar pozitif değeri kız başına ürettin çünkü.
En çok da müzik olmadan okumanın şarkı sözlerine biraz haksızlık olduğunu en iyi bilen olmana rağmen Eksik Şiir kitabını yayımladığın için müteşekkirim sana. Türkçenin köklü şiir geleneğinden beslenen bir büyük ozanın hangi yollardan geçtiğini görmek, özellikle kendini ifade etme konusunda zaman zaman sıkıntı çeken bir toplumun işine yarayacak bence.
Birer teşekkür de hayata ve Metis'e tabii; biri seni, öbürü de kitabı bize bağışladıkları için.
Ahmet Cemal, “Bir Sezen Aksu Kitabı...”, Cumhuriyet, 21 Aralık 2006
Yıllar önce, Sezen Aksu için ilk kaleme aldığım yazının başlığı, yanılmıyorsam eğer, "Bir Sezen Aksu Şarkısı"ydı.
Bu kez ise, "Bir Sezen Aksu Kitabı"; çünkü elimizde pek de alışılmadık bir kitap var. Sezen Aksu'nun "Sezen" diye imzaladığı önsözün her satırından yansıyan alçakgönüllülüğe rağmen, pek çok şeyler anlatan, pek çok şeyler düşündüren bir kitap.
Metis Yayınları'nın Müge Gürsoy Sökmen'in yönetmenliğini yaptığı Metis Edebiyat dizisinde, kapağından sayfa düzenine ve ciltlenişine kadar nefis bir baskıyla çıkan kitabın adı Eksik Şiir. Kitap, Sezen Aksu'nun 1975-2006 yılları arasındaki şarkı sözlerini kapsıyor.
Aksu, önsözüne şöyle başlamış: "Bu kitap yakınlarımın, çoklukla da şarkılarımdaki sözlerle daha fazla ilişki kuranların, uzun yıllardır süregelen ısrarları sonucu oluştu. İlle de olmalı mıdır sorusu çok kurcaladı beynimi açıkçası. Epey bir süre çekimser kaldım. Düz düşününce zaten vardılar, ortadaydılar; müziğini çekip aldığınızda şiire ne kadar yakın durursa dursun eksik kalan o sözler bir araya toplandığında bir bütünlük oluşturabilir miydi?"
Alıntının sonunda yer alan soru, kanımca bu kitabı değerlendirme bağlamında en önemli odak ve çıkış noktası niteliğinde: "...müziğini çekip aldığınızda şiire ne kadar yakın durursa dursun eksik kalan o sözler bir araya toplandığında bir bütünlük oluşturabilir miydi?" Bu, Sezen Aksu'nun kendini sorgularcasına ortaya attığı, ama bizlerin, yani o sözlerin okurları ve Aksu'nun yıllardır dinleyicisi olan bizlerin yanıtlaması gereken bir soru. Üstelik "bir bütünlük oluşturabilir miydi" sorusuna bizim eklememiz gereken daha bazı sorularla birlikte: Şarkı sözlerinden oluşma bu derlemeyi hangi bakış açısından değerlendirmeliyiz? O sözlere sadece yitip gitmesinler diye bir araya getirilmiş parçalar gözüyle mi bakmalıyız? Yoksa onları, sıralı bir okumayla, bir sanatçının yaşamıyla çok bilinçli hesaplaşmasının, sanat yaşamını içinde yaşadığı toplumun türlü yörüngelerine oturtma, o yörüngelerin, aşamaların, türlü çalkantıların yorumlayıcısı kılma çabasının yansımaları olarak mı değerlendirmemiz gerekir?
İkinci şık söz konusu ise, daha doğrusu, bu kitaplaşmış şarkı sözleri bizi ?neredeyse kaçınılmaz olarak? böyle bir değerlendirmeye götürüyorsa, o zaman karşımızda şarkılarıyla dinleyicilerini sadece biraz sonra uçup gidiverecek duygulanımlara salmakla yetinmeyen, fakat ?kişisel ya da toplumsal, hiç önemli değil!? hesaplaşmalara, kendine yönelik eleştirel bakışlara da iten bir politik sanatçı var demektir. Tıpkı "Yüz Yüzeyim" deki gibi: "Yüz yüzeyim artık kendimle ben / Aynı takımda değiliz sevgilim / Ben uyamam bundan böyle sana / Sahici duyguların peşindeyim .../ Kaybetme ümidini, korumaya al / Ya ölmeli ya kalmalı, denemelisin / Ya ileriye gidersin, ya yerinde sayarsın / Ya yarına yetişebilirsin / Anlaşarak zincire vurulmuşuz / Başkalarına göre önemimiz / Ah büyüdük dünya zamanıyla / Oysa hâlâ ana rahmindeyiz."
Hep politik, yani belli bir duruşu olan bir sanatçı kimliğiyle yolunu sürdürdü Sezen Aksu. O duruş, kimi zaman sanki uzaktan seyredilen, ama aslında hepimizin içinde olan bir çocuk simgesinden yansıdı ? "Bir çocuk gördüm uzaklarda / Biraz çocuk, biraz adam, biraz hiçti / Ellerinde yaşlı zaman demetleri / Daha önce denenmemiş yeni bir yol seçti / Bir çocuk sevdim uzaklarda / Bir elinde yarın, öbür elinde dün / Erken ihtiyarlamaktan sanki biraz üzgün / Dünyanın haline gülüp geçti." – kimi zaman da bir duanın söylemiyle sonraki bütün kuşaklara yönelik bir uyarı olabildi: "Ne para, ne pul, ne iktidar, ne de güç / Bu değil gerçek, bu değil gerçek / Bu kavga bir hayırsız düş / Uyanır neslim, uyanır elbet / Bugün dua ettim hepimiz için / Yüce tanrı insanı affetsin."
Özellikle seksenli yıllardan bu yana, politikliği, yaşamdan ve insandan yana belirgin tavır alma eğilimi hızla erozyona uğrayan bir sanat ortamında Sezen Aksu, hep kendine özgü, sapasağlam ve insandan yana çıkan bir ahlakın temsilcisi olarak kaldı. Bu nedenle onun şarkı sözleri, insanı daha insanca bir dünyaya götürmeyi temel amaç edinmiş bir müziğin olmazsa olmaz notaları sayılmak gerekir
Engin Turgut, “Aşk şarkılarının iflah olmaz şairi”, Cumhuriyet Kitap Eki, 18 Ocak 2007
Yıllardır bu anı beklemiştim. Sezen Aksu şarkı sözlerinin ve şiirlerinin bir kitapta toplanması beni çok mutlu edecekti. Yıllar önce bir edebiyat dergisinde şair ve reklâmcı arasındaki farkı anlatan bir yazımda Sezen Aksu'dan söz ediyor ve şöyle diyordum: "Bence dişi Cohen'e, Sezen Aksu'ya da sormak lazım bu soruyu? Şair kimdir? Şarkı sözü yazarı ne mene bir şeydir? Her yazılanın 'şiir' olmadığı, olamayacağı gibi her 'şiir' yazanın da 'şair' olmadığını düşünüyorum. Allah kahretsin, yine mi yanıldım? Yirmi sekiz yıldır şiirle arkadaşlık etmişim, bilmem kaç bin yıllık İstanbul kokulu bir annem ve babam vardır benim. Ben şiirle sevgili olmak, aşk yaşamak istememiştim ki. Şiirin çilesini de, iyiliğini de, kahrını da çekmiş, şiiri ve iyi şairleri unutmayan, hatırlayan birisi olarak söylemeye çalışıyorum. Ben bir gün Sezen Aksu'nun şiir kitabının çıkacağına inanıyorum. Keşke bir yayıncı olsaydım, gözümü kırpmadan basardım o özel, kendine ayırdığı şiir dosyasını."... Evet aynen böyle yazmışım yazımın bir yerinde. İşte şair dileği ve sezgisi bu kadar olur sanırım. Her kalbin içine girip yuva yapmak, herkesin harcı olmasa gerek! Minik Serçe diyorlarmış sana, ne kocaman bir yalan. Sen şiirin ve müziğin zirve katında oturan sıcacık bir hayatsın! Akdenizli bir Türkçeyle hayatımızı anlamlandıran, süsleyen, yaralarımızı şarkılarıyla saran, şarkı sözleriyle, şiirleriyle içimizi ısıtan bir dil olmuştur Sezen Aksu! Bu dil müzikle şiirin ruhumuzdaki baş döndürücü bir gönül dansıdır. Bence ilk kez çıkan, ilk şiir kitabının adı "Eksik Şiir" değil, bence "Fazla Şiir" olmalıydı. Bilirim ki onun şarkıları da, şarkı sözleri de tastamam şiirdir. Çünkü Sezen Aksu aslında şarkı söyleyen bir şairdir. Yıllardır yazdıklarını şiir niyetine okudum, şarkılarını ilaçtır diye kalbime sürdüm. Bu ülkede ne yazık ki birçok insan şiir yazdığını sanıyor. Onların yazdıkları şarkı sözü bile sayılmaz. Şarkı sözü yazanlarınsa kendini şair ilan ettiği bu ülkede ben Sezen Aksu'ya hep farklı baktım. 'Kent Ozanı" bildim onu. Biz kendi hüznümüzü ve sevincimizi adeta onda bulduk. Onunla yaşadık, onunla üzüldük. 'Eksik' kalan, yarım bırakılmış aşklarımızı onun şarkılarıyla tamamladık. Ruhumuzdaki bitmeyen isyanı onun şarkılarıyla yatıştırdık. Kimse içimizden Sezen Aksu müziğini ve şiirini alamaz ve kopartamaz. Kitabına "Eksik Şiir" demesinin anlamı var burada. Yazdıklarının tam anlamıyla 'şiir' olmadığını düşündüğü için böyle koymuş olabilir adını. Çünkü o şiire, kendisine, dinleyicilerine ve hayata o kadar saygılı ve sevgi dolu bakıyor ki. O, aşkın ve bizim topraklarımızın insana ilişkin tarihini anlatıyor, söylüyor ve yazıyor. Anadolu uygarlığının en zarif ve en buğulu seslerinden biridir. Ortalama bir beğeni ve aklın üzerinde yaşıyor duygularını. Duygularını vicdanla ve aşkla terbiye etmiş ve aşkın bütün hallerine dokunmaktan asla çekinmemiştir.
Dünya sanatçısı
Çünkü Sezen Aksu kitap okuyan, hayatı okuyan, insan ruhunu okuyan, gözlem yapan, düşünen, sorgulayan, hem coşkulu hem kederli bir dünya sanatçısıdır. Bir yanında modern bir sancı, bir yanında mistik bir çile taşıyor. Hem burada yaşıyor hem değil. "Kıyamet günündesin dünya" demesi boşuna mı sanıyorsunuz? Onun şiirleri Anadolu ve Akdeniz duyarlılığı taşıyor. Sezen Aksu'yla hiç tanışmadım ama onun şarkı ve şiirleriyle tanışmam benim şair ve yazarlık tarihimle çakışıyor. Yani o herkesin olduğu gibi, benim de, dünyanın da, hayatın da alnını karışlayacak kadar, göğün bulutlarına sığmayacak kadar bir şiir ve şarkı ustasıdır! O, hayatta bulup ama bir türlü sarılamadığımız, tam kucaklaşacakken ruhumuzdan ansızın kayan bir yıldız kamaşmasıdır. İddia ediyorum evet o başka bir planette yaşıyor ve hepimizi seyrediyor. Aslında seyretmekten sıkıldığı için sinema da yapabilir, izlemekten yorulduğu için evet sinema da yapabilir ama yavuz bir kadın o! Daldan dala konan bir kuş, yani serçe olmak yerine, dünyanın kendisi olmak çabası zordur ve kahrın ta kendisidir. Sezen Aksu hiçbir kitaba sığmaz! Onu anlatmak, onun filmini çekmek zordur. Yaşarken onun tiyatrosunu, filmini, şiirini yazın. Çünkü burada kendisi hayat olmuş kocaman bir değerden söz ediyoruz. Elli yaşında şiirin diline düşmüş bir şair olarak söylüyorum bunu. Sevgili Pakize Barışta'nın şu tespitine katılmamak mümkün mü? Ne kadar da doğru ve soylu dile getirmiş: "Anadolu'nun müziğin ve şiirin yurdu olduğunu biliyoruz. Müziğin sistematik yapısını oluşturan majör gamın Frigya, minör gamın ise Lydia uygarlığı çıkışlı olduğu; şiirin ise İzmirli Homeros tarafından bir anlatım dili olarak İyonya uygarlığı içinde gerçekleştiği bir gerçek. Anadolu'nun yaşanmış ve yaşanmakta olan ses ve söz zenginliği içinde Sezen Aksu'nun da özel bir yeri var bana göre. Bu anlamda Aksu'nun tevazu göstererek 'eksik şiir' diye tanımladığı şarkı sözlerini farklı değerlendirmek gerekir aslında" Bunun üzerine ne söyleyebilirsiniz ki. Alıntıladığı şu şarkı sözü ki bana göre üzümün sapına kadar fazla şiir ve derinlerdedir. "Birileri erken yol alır/ Acı çeker bu yüzden birileri/ Biri tüketir mutlaka, biri yanar/ Ne kitabı var, ne defteri/ Bülbülün kafesi gibi/ Ölümün adresi gibi/ Hani, dil yaresi gibi/ Aşk acıtır/ Bir vapur düdüğü öter/ Bir veda dansına başlar mendiller/ Denize dökülür yüzler/ Aşk acıtır". Şimdi soruyorum: Hangimiz bunu becerdik, hem muhteşem bir sesiniz olacak hem derinizin içine girecek hem böyle az sözle çok şey söyleyeceksin hem de insanın kalbine hınzırca girip onu kendine hapsedeceksin! Abarttığımı sanıyorsanız yanılırsınız, bence bu kent ozanımız sadece şarkı söylemiyor, şiir yazmıyor, bizim yerimize de duygulandığı için çok acı çekiyor. Sezen Aksu, şair arkadaşım Celal Gözütok'un yıllar önce yazdığı dizesi gibi: "Acı benden çok çekti" ağırlığındadır ve bu dizeyi de bugüne kadar kimse kuramamıştır. Minik Serçe diyorlarmış sana, ne kocaman bir yalan. Gözlerindeki şiirin ışığı dünyanın kalbine sığmıyor. Güneşine ve yağmuruna sığınmak ne güzel şey!
Duygular kasırgası
Çünkü sen eskimeyen, hep yeni kalan duygular kasırgasısın! Ne güzel demişsin: "Yürüyorum düş bahçelerinde/ Gördüm düşümden büyük bahçe yok"... Pakize Barışta bakın ne diyor ve bence Sezen Aksu'nun hayatını şu beş kelimede özetliyor: "Sezen Aksu bir şarkı şairi". Sanki 'eksik' söylemiş. Sanki acele etmiş. Sanki bir derginin istediği kadar yer vermişler de ona, o da zarif atak yapmış. Atak kim? Panik kim? Pan, flütünü üflediği zaman, içimize belki anlamsız bir korku saplanabilir ama "Neyzen", yani aşkın o kutsal nefesi ve Kudsi Ergüner mutlaka kalır! Sezen Aksu ruhuma şarkılarıyla ve şiirleriyle nefes veren bir sanatçı olmasaydı, inanın böyle bir yazıya kalkışamazdım. Bir dönem sınıf arkadaşım da olan sevgili Uğur Yücel'e gönderme yapar mıydım? Çünkü Sezen Aksu'nun portresini çizdiğim bilinir. Ben ki bir gün sadece sevdiğim sanatçı ve dostlarımın portrelerinden oluşan bir sergi açacağım. Bu da bilinir. "Şarkılar Söylemek Lazım" tavrı çok önemlidir. Sezen Aksu, şiirinden sığ ve yüzeysel sözleri kovacak kadar, yüzünü edebiyata çevirir. Bilge bir tavrın içine girer. Yapabileceği kadar yapar bunu. Bir yanı dünyevi, öbür yanından, yüzünden ebedi ve edebi geçmişler akar ki; sürekli sıkıntının ve yaralanmanın daha uzağına gidemeyenler bu şairin şarkılarından bir sayfiye hayat çıkaramazlar kendilerine! Siz böyle bir samimiyet gördünüz mü? Yirmili yaşlarındaydım henüz. Sevgili Duygu Asena bana 'neden böyle hep kıpır kıpırsın ve yerinde duramıyorsun' derdi. Çünkü o günlerde aldığım kasetlerden biri "Geri Dön" yani "Sen Ağlama" bakar mısınız? Bu kadın hayatımıza sızmış. Bu kadın bir emperyalist gibi adeta duygularımızı emiyor. Evet, bu dev kadın Sezen Aksu duygu emperyalisti, şimdi de bir şiir kitabı çıkarmış.
Haylaz bir mizah…
Sözüm şu: Eskiden sana burun kıvıranlar hemen rotayı başka yöne çevirebilirler. Gerek yok buna. Türk Edebiyatı arşivle doludur ve adamı üzmemek için yüzüne vurmazlar. Benim gözümde on sekiz yaşından beri o sadece dişi bir Cohen değil; yeryüzü şairisin sen Sezen Aksu! Birileri hayatında hiçbir acı, sıkıntı, dert görmediği, yaşamadığı halde 'beste' yapmaya ve şiir yazmaya kalkıştılar. Aptalca şarkı sözleri yazdılar. Rezil rüsva olmuşlar mıdır bilemem ama şairim, Nur Saka'nın dediği gibi "aşkrevan" içinde kalmışlardır belki de. Sahi "Arka Sokaklarda" neler oluyor biliyor musunuz? Yabancılaşma oluyor. Sahte hayatlar oluyor. Sezen Aksu için tanıdığımız, tanımadığımız kimler ne yazılar yazdılar ve yazacaklar belki de, ama şunu unutmasınlar ki: Sezen Aksu denilen bu yeryüzü şairinin hayatında Herman Hesse gizlidir sanki. Ingeborg Bachmann gizlidir. Sanki bir yanı Tezer Özlü, sanki bir yanı Oğuz Atay olsa da "ben anlamam" diyor ya; orası işte. Sezen Aksu şiirleri ve şarkıları gecikmiş hayatları kovalıyor. Aslında incinmiş, ya da inceltilmiş bir İstanbul sıkıntısı, umududur! Bazen de haylaz bir mizah tadındadır şiirleri ve şarkıları..."Acılarım oldu herkes gibi elbet/ Herkese kısmet olmayan sevinçlerim/ Unutulmayı da göze aldım, evet/ Hayat sana teşekkür ederim!"
Sezen Aksu'nun 1975-2006 arasında yazdığı 400'ün üzerindeki şarkı sözünden seçilen 197'si Eksik Şiir kitabını Metis Yayınları yayımlamış. Ben kendi adıma yayınevini kutluyorum. Bakın Sezen Aksu kitabının önsözüne şunları yazmış, ne kadar da samimi dile getirmiş: "Bu kitap yakınlarımın, çoklukla da şarkılarımdaki sözlerle daha fazla ilişki kuranların, uzun yıllardır süregelen ısrarları sonucu oluştu. İlle de olmalı mıdır sorusu çok kurcaladı beynimi açıkçası. Epey bir süre çekimser kaldım. Karmakarışık his ve düşüncenin içinde olduğum günlerden birinde, bir cümle beni netleştirdi. Yıldırım'la (Türker) sohbet ediyorduk; 'Borcun var' dedi. Hafifleyiverdim. Seyreden de seyredilen de kendi tarafından bakar doğal olarak, görecelidir ama gerçek tektir. Ve herkes gerçek olanı sezer, vicdanla sezer. Borcum var, fark ettim ki ben bir tek bundan eminmişim zaten kayıtsız şartsız. Bu kitabın oluşması için direncimin kırılma noktası bu cümledir".
Yalnızlık senfonisi
Sezen Aksu sadece kendi şarkılarını söylüyor. Kendi şiirini yazıyor. Kemal Burkay'ın "Gülümse" adlı şiiri ancak bu kadar güzel bestelenebilirdi. Hissettiklerini sadece kalbiyle yazan ve söyleyen gerçek bir yaratıcı o. Duygularının zekâsı fazla derinlikli. Sevgili arkadaşım Uğur Yücel'in Sezen Aksu için de bir film yapma hazırlığında olduğunu biliyorum. Filmin de adı olan "Yalnızlık Senfonisi" Sezen Aksu'ya ne kadar da yakışıyor. İçinden sürekli değişimler rüzgârı geçiyor bu doyumsuz şarkılar şairinin! Mülkiyet kavramını hayatından çoktan çıkarmış, aşk denilen o evrensel duyguyu iliklerine kadar yaşayıp, aşktan şarap ve parfüm yapacak kadar kendisi, aşkın ta kendisi olmuştur. Aşkın biricik sevgilisi de odur! Aşkın kendisi bir gurursa, şarkıların ve yazdıklarının gurusu da gururu da, Sezen Aksu'nun yoldan ve baştan çıkmış, iflah olmaz biricik kalbidir. Çünkü kalbinin içinde yaşıyor Sezen Aksu! "Düş Bahçeleri"nde dolaşırken kalbi hep Ege'de kalmıştır. Ve "Bu hayat dediğin hediyenin el kitabı yok" demişliği de vardır. Ya şu güzelim "LA'L" şarkısının dizelerine ne demeli: "Bir bulut olsam, yüklenip yağsam/ Dökülsem damla damla toprağıma/ Bir deli nehir, bir asi rüzgâr olup/ Kavuşsam üzüm bağlarına". Bence Sezen Aksu'nun içindeki o küçük kız çocuğu asla büyümemeli. Çünkü esas rüyaları ve düşleri o küçük kız çocuğu görüyordur. Minik Serçe diyorlarmış sana, ne kocaman bir yalan. Sen tutkudan yapılmış, anılar bahçesi olmuş, eşsiz bir müzik ve şiir meleği taşıyorsun o öpülesi alnında ve ruhunda. Ve bu kedi kadın şair, içindeki parsla dans edecek kadar, hayatı bir hatıra bilecek kadar, tanrı katından bize yeni sözler getiren, hiç solmayacak pastel bir resmin hayata gülümseyen bakışıdır. Yaşını çoktan unutmuş, yaşsız bir kalbi var. Üzerine aşktan başka koku sürmüyor ve "aşktan başka bir şeye inanmaması" onu hep sahici kılıyor. Hem "acının yüzölçümü yeryüzünden çokmuş aslında" diyorsun ya; merak etme biz de sende "tutuklu kalmış", "kendi semalarına" kapaklanan hüzün çocuklarıyız. Ne kadar da haklısın: "Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor". Ve Alican Turgut'un dediği gibi: "Sezen Aksu için ne yazarsak yazalım, ne söylersek söyleyelim, kesinlikle hep bir şeyler yarım, yetim ve 'eksik' kalıyor, kalacaktır". Ve son sözü sevgili Sezen Aksu'ya bırakıp, sade bir törenle sadece kalple söylenmiş şarkıların ve aşkın yurduna gitmeli. Oradan sağ çıkmasak da olur!"Sen ne olur çocukluğumu saklaTek kalan bu elimde avucumda"...
Okur Mektubu: Nusret Uçar, "Eksik Şiir: Aşk, umut ve acı...", 31 Ocak 2007
"İyi ki varsın Tanrı'nın hediyesi," demişti bir Sezen Aksu hayranı forumda... Evet, o "Tanrı"nın hediyesi'ydi bize. Peki neden? Hayatın yaşanabilirliği, paylaşım gerektirir. Yaşama sarılmak, tutunmak için "umut" ihtiyaçtır. Bir "umut" varsa eğer aynı zamanda "acı" da vardır. Hayatın getirdiklerinden bazılarıdır "umut" ve "acı"... Düşüncelerin, duyguların en güzel ifade yeridir şiirler... Ve müzikle birlikte dönüşmesiyle şarkılara... İşte o yıllarca "yüreğimizden gelen ses"e tecüman olan "Deli Kız"ın şarkılarının, şiir kitabına dönüşümüdür "Eksik Şiir".
Aşk nedir? diye sorsalar, "Aşk, ateşlere düşüp yanmaktır, kül olmaktır ama aşk, umuttur. Bu yüzden küllerinden doğmaktır" derim.
Umudun getirdiği aşk acımızı paylaşan,derdimize ortak olan, hayatımızı yaşanabilir kılan "Minik Serçe"; "acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir," diyor.
Acaba "Eksik Şiir" gerçekten "eksik" mi? Bence "eksik" değil......
Okur Mektubu: Yusuf Ertem, "Teºekkürler Sezen", 8 Şubat 2007
Sevdik, âºık olduk. Ayrıldık, gün geldi tekrar kavuºtuk. Her ºey geldi geçti tadı damağımızda kaldı bir çok ºeyin. Tek değiºmeyen Sezen'di. O her zaman içimizde, yanımızdaydı. İyi ki varsın Sezen, teºekkürler sana. Bütün bunları bize yaºattığın için. Teºekkürler sana, tek eksiğimiz kalmıºtı ve onu da toparlayıp yazdığın için. ...
Falcı, müşterisinin göremediği bir şeyi görebilen kişidir: Onun bir budala olduğunu. [Ambrose Gwinnett Bierce]
gerçekten güzel şarkıları var
tükeneceğiz süper
tükeneceğiz süper
çoçukken sevdiğim büyüdükçe ise sevmecdiğim kadın oluverdi, ve şimdi hiç çekemz oldm sıkıyor bni , depresyonik ne olcek peahh
By Princess Moon
Rock & Metal Music Download
Ruhum bana vazetti ve ne cücelerden daha büyük, ne de devlerden daha küçük olduğumu gösterdi.
Ruhum bana vazedene kadar insanlığı iki kişi olarak görürdüm: Biri acıdığım, güçsüz; diğeri izlediğim yada direndiğim güçlü.
Ama şimdi her ikisi de olduğumu ve ikisinin aynı maddeden yapıldığını biliyorum.
Herşeyi yak şarkısı çok güzel ama Duman'ın söylemesini daha çok seviyorum (: gene de çoğu şarkısını beğenerek dinlerim Şebnem Ferah'ı da Sezen Aksu keşfetti hatta Sezen ''bulun bana bu kızı'' dedi ve kız bulundu önce Sezen'in arkasında vokallik ardından da albüm iyi ki varsın ya Sezensen olmasan sadece Şebo'm değil çoğu sanatçı da şuan da bulunduğ yere gelemezsdi =)
şarkıları çok güzel en sevdiğim şarkısi iki delilik
tükeneceğiz,sen ağlama,geri dön,beni unutma,firuze,güvercin,seni yerler,yaz,ruhuma asla,kahpe kader,o kadın filminde çalan müzikler valla kadnıda müzikleride süper... aykırı bi kadın o,değişik,sıradan değil,tam süperr
NePtUnE&uRaNuSs
benim için çok kaliteli bir sanatçıdır..özellikle seni pamuklara sarmalar sarar diye bir şarkısı vardı birde istersen kapat kapıları diye bir şarkı vardı..bu iki şarkısını çok severek ve beğenerek dinlerim..
ιмzα мєℓєqιмм ѕαιℓσя ηєρтυηє^мм
komiq ¦
---- deLYy ¦
------ara sıra gery ¦
--------hayatın tadındayım¦
----------kıskanç ¦
------------kopuq ¦
----------------ara ara somurduq -¦
komiq ¦
---- deLYy ¦
------ara sıra gery ¦
--------hayatın tadındayım¦
----------kıskanç ¦
------------kopuq ¦
----------------ara ara somurduq -¦
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 15 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |