Murathan Mungan |
Yazar
Mesaj
MURATHAN MUNGAN
Biyografi
21 Nisan 1955 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Mardinli bir ailenin çocuğudur. Babası avukat İsmail Mungan, annesi Habibe Mungan'dır. İlk, orta ve lise yılları Mardin'de geçti; Mardin Lisesi'nden mezun oldu. Mardin eserlerinde sıkça kullandığı mekanlardan birisi oldu. Bu çevrenin taşıdığı farklı kültürel yapıyı, insan olgusunu eserlerine başarılı bir şekilde yansıttı.
Yazar, 1972'de Ankara'ya yerleşti. Lisans ve yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde tamamladıktan sonra başladığı doktora çalışmasını yarım bıraktı, Ankara Devlet Tiyatroları’nda altı yıl, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda üç yıl dramaturg olarak çalıştı.
Gazete ve dergilerdeki ilk yazılarını 1975’te yayımlayan Mungan; yazı hayatı boyunca şiir, öykü, roman, deneme, tiyatro oyunu, sinema yazısı, senaryo, masal, şarkı sözü gibi farklı türlere ait eserler verdi.
İlk kitabı, Mezopotamya Üçlemesi adlı oyun üçlemesinin ilki olan Mahmut ile Yezida idi (1980). Bu oyun, Türkiye İş Bankası'nın açtığı yarışmada ikincilik ödülü aldı. Sahnelenen ilk oyunu Orhan Veli'nin şiirlerinden kurgulayarak oyunlaştırdığı Bir Garip Orhan Veli oldu. 1981'de ilk defa sahnelenen bu oyun, 1993'te kitap olarak basıldı.
Sahtiyan adlı şiiri ile de "Gösteri" dergisinin 1981 Şiir Yarışması'nda birincilik ödülü alan Mungan, özellikle Metal(1994) adlı kitabındaki şiirleriyle 1980 kuşağının en çok okunan, tanınan şairleri arasında ilk sıralarda yer aldı.
Mezopotamya Üçlemesi'nin ikinci kitabı olan Taziye adlı oyunun 1984'te sahnelemesi nedeniyle Ankara Sanat Kurumu'nca Mehmet Baydın ile birlikte en iyi oyun yazarı seçildi.
1987’de günlük gazete olarak yayımlanan Söz gazetesinde,“Kültür-Sanat Sayfası” editörlüğü yaptı. Aynı yıl, Hedda Golder Dile Bir Kadın öyküsü ile, Haldun Taner Öykü Ödülü'nü Nedim Gürsel ile birlikte aldı.
40. yaşı nedeniyle 1995yılında Murathan’95 adlı kitapta çeşitli ürünlerinden bir derlemeyi yayımladı. 2005 yılındaki 50. yaşı nedeniyle de 50 Parça adlı kitapta üzerinde çalıştığı kitaplardan hikâye,şiir, deneme, oyun gibi farklı edebi türden parçaları bir araya getirdi. Sadece 2005 yılı için yapılıp baskısı yenilenmeyecek bir kitap oluşturdu.
Yazıları, şiirleri ve kimi kitapları bugüne değin İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İsveççe, Norveççe, Yunanca, Fince, Boşnakça, Bulgarca, Farsça, Kürtçe ve Hollandacaya çevrilerek çeşitli dergi, gazete ve antolojilerde yayımlandı.
Mungan, 1985'ten beri yaşadığı İstanbul’da 1988’ten beri serbest yazar olarak çalışıyor.
TERKEDEN
Kimdi kimdi kalan
Giden mi suçludur herzaman?
Ne zaman başlar ayrılıklar
Dostluklar biter ne zaman
Her geçen gün bir parça daha
Aldı götürdü bizden
Aynı kalmıyordu hiçbir şey
Değişiyordu herşey
kendiliğinden
Artık çözülmüştü ellerimiz
Artık bölünmüştü yüreğimiz
Birimiz söylemeliydi bunu
Ötekini incitmeden
Kimdi giden kimdi kalan
Aslında giden değil
Kalandır terkeden
Giden de
bu yüzden gitmiştir zaten
YALNIZ BİR OPERA
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
İmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
Dile dökülmeyenin tenhalığında
Kaçırılan bakışlarda
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında
Zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin.
Yaz başıydı gittiğinde, ardından,
Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.
Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
Çerçevesine sığmayan
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.
Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.
Seni bir şiire düşündükçe
Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,
Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi
bakışıyorduk.
Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.
Kış başlıyor sevgilim
Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
Oysa yapacak ne çok şey vardı
Ve ne kadar az zaman
Kış başlıyor sevgilim
İyi bak kendine
Gözlerindeki usul şefkati
Teslim etme kimseye, hiçbir şeye
Upuzun bir kış başlıyor sevgilim
Ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.
Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,
Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,
Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.
Dışarda hayat düşmandır size
İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
Kulak verdiğiniz saat tiktakları
Kaplar tekin olmayan göğümüzü
Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
Bakınıp dururken duvarlara
Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,
Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,
Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında
Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya
Kendimizi hazırlar gibi.
Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
Ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
Göremeseniz de, bilirsiniz
Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.
Bana zamandan söz ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onalar da bilirler.
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki
hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
kolay değildir elbet.
Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
Zaman alır.
Zaman alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe
çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.
Gün gelir bir gün
Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
O eski ağrı
Ansızın geri teper.
Dilerim geri teper.
Yoksa gerçekten bitmissinizdir.
Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi
kavranır.
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır
Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Günlerin dökümünü yap
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
Kim bilebilir ikimizden başka?
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
Orada ömuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir işe yaramadıysa
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.
Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Solgun yollardan geçtim.
Bakışımlı mevsimlerden
İkindi yağmurlarını bekleyen
Yaz sonu hüzünlerinden
Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
Geçti her cağın bitki örtüsünden
Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
Bakarken dünyaya
Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:
Çicek adlarını ezberlemekten geldim
Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
Unuttuklarını hatırlamaktan
Uzun uzak yolları tarif etmekten
Haydutluktan ve melankoliden
Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti
Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.
Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Yaram vardı, bir de sözcükler
Sonra vaat edilmiş topraklar gibi
Sayfalar ve günler
Işık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.
Karardı dizeler.
Aşk...Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Ask yalnız bir operadır, biliyordum:
Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.
Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:
Eksiliyorduk
Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
Her otelde biraz eksilip, biraz artarak
Yani çoğalarak
Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin
Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
Ağır ve acı tanıklıklardan
Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
Ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi
Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...
panayır yerleri...
Ölü kelebekler...
Ölü kelebekler...
Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
Adım onların adının yanına yazılmasın diye
Acı çekecek yerlerimi yok etmeden
Acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
İpek yollarında kuzey yıldızı
Aşkın kuzey yıldızı
Sanırsın durduğun yerde
Ya da yol üstündedir
Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta başka türlü geçilen
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta biraz gecikilen
Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
Gözlerim
Aşkın kuzey yıldızıdır bu
Yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
İlerlerim
Zamanla anlarsın bu bir yanılsama
Ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
Yeniden yollara düşerler
Düşerim
Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
Yaşamsa yerli yerinde
Yerli yerinde her şey
Şimdi her şey doludizgin ve çoğul
Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
Şimdi her şey yeniden
Yüreğim, o eski aşk kalesi
Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren.
Biyografi
21 Nisan 1955 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Mardinli bir ailenin çocuğudur. Babası avukat İsmail Mungan, annesi Habibe Mungan'dır. İlk, orta ve lise yılları Mardin'de geçti; Mardin Lisesi'nden mezun oldu. Mardin eserlerinde sıkça kullandığı mekanlardan birisi oldu. Bu çevrenin taşıdığı farklı kültürel yapıyı, insan olgusunu eserlerine başarılı bir şekilde yansıttı.
Yazar, 1972'de Ankara'ya yerleşti. Lisans ve yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde tamamladıktan sonra başladığı doktora çalışmasını yarım bıraktı, Ankara Devlet Tiyatroları’nda altı yıl, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda üç yıl dramaturg olarak çalıştı.
Gazete ve dergilerdeki ilk yazılarını 1975’te yayımlayan Mungan; yazı hayatı boyunca şiir, öykü, roman, deneme, tiyatro oyunu, sinema yazısı, senaryo, masal, şarkı sözü gibi farklı türlere ait eserler verdi.
İlk kitabı, Mezopotamya Üçlemesi adlı oyun üçlemesinin ilki olan Mahmut ile Yezida idi (1980). Bu oyun, Türkiye İş Bankası'nın açtığı yarışmada ikincilik ödülü aldı. Sahnelenen ilk oyunu Orhan Veli'nin şiirlerinden kurgulayarak oyunlaştırdığı Bir Garip Orhan Veli oldu. 1981'de ilk defa sahnelenen bu oyun, 1993'te kitap olarak basıldı.
Sahtiyan adlı şiiri ile de "Gösteri" dergisinin 1981 Şiir Yarışması'nda birincilik ödülü alan Mungan, özellikle Metal(1994) adlı kitabındaki şiirleriyle 1980 kuşağının en çok okunan, tanınan şairleri arasında ilk sıralarda yer aldı.
Mezopotamya Üçlemesi'nin ikinci kitabı olan Taziye adlı oyunun 1984'te sahnelemesi nedeniyle Ankara Sanat Kurumu'nca Mehmet Baydın ile birlikte en iyi oyun yazarı seçildi.
1987’de günlük gazete olarak yayımlanan Söz gazetesinde,“Kültür-Sanat Sayfası” editörlüğü yaptı. Aynı yıl, Hedda Golder Dile Bir Kadın öyküsü ile, Haldun Taner Öykü Ödülü'nü Nedim Gürsel ile birlikte aldı.
40. yaşı nedeniyle 1995yılında Murathan’95 adlı kitapta çeşitli ürünlerinden bir derlemeyi yayımladı. 2005 yılındaki 50. yaşı nedeniyle de 50 Parça adlı kitapta üzerinde çalıştığı kitaplardan hikâye,şiir, deneme, oyun gibi farklı edebi türden parçaları bir araya getirdi. Sadece 2005 yılı için yapılıp baskısı yenilenmeyecek bir kitap oluşturdu.
Yazıları, şiirleri ve kimi kitapları bugüne değin İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İsveççe, Norveççe, Yunanca, Fince, Boşnakça, Bulgarca, Farsça, Kürtçe ve Hollandacaya çevrilerek çeşitli dergi, gazete ve antolojilerde yayımlandı.
Mungan, 1985'ten beri yaşadığı İstanbul’da 1988’ten beri serbest yazar olarak çalışıyor.
TERKEDEN
Kimdi kimdi kalan
Giden mi suçludur herzaman?
Ne zaman başlar ayrılıklar
Dostluklar biter ne zaman
Her geçen gün bir parça daha
Aldı götürdü bizden
Aynı kalmıyordu hiçbir şey
Değişiyordu herşey
kendiliğinden
Artık çözülmüştü ellerimiz
Artık bölünmüştü yüreğimiz
Birimiz söylemeliydi bunu
Ötekini incitmeden
Kimdi giden kimdi kalan
Aslında giden değil
Kalandır terkeden
Giden de
bu yüzden gitmiştir zaten
YALNIZ BİR OPERA
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
İmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
Dile dökülmeyenin tenhalığında
Kaçırılan bakışlarda
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında
Zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin.
Yaz başıydı gittiğinde, ardından,
Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.
Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
Çerçevesine sığmayan
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.
Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.
Seni bir şiire düşündükçe
Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,
Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi
bakışıyorduk.
Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.
Kış başlıyor sevgilim
Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
Oysa yapacak ne çok şey vardı
Ve ne kadar az zaman
Kış başlıyor sevgilim
İyi bak kendine
Gözlerindeki usul şefkati
Teslim etme kimseye, hiçbir şeye
Upuzun bir kış başlıyor sevgilim
Ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.
Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,
Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,
Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.
Dışarda hayat düşmandır size
İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
Kulak verdiğiniz saat tiktakları
Kaplar tekin olmayan göğümüzü
Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
Bakınıp dururken duvarlara
Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,
Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,
Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında
Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya
Kendimizi hazırlar gibi.
Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
Ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
Göremeseniz de, bilirsiniz
Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.
Bana zamandan söz ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onalar da bilirler.
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki
hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
kolay değildir elbet.
Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
Zaman alır.
Zaman alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe
çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.
Gün gelir bir gün
Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
O eski ağrı
Ansızın geri teper.
Dilerim geri teper.
Yoksa gerçekten bitmissinizdir.
Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi
kavranır.
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır
Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Günlerin dökümünü yap
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
Kim bilebilir ikimizden başka?
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
Orada ömuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir işe yaramadıysa
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.
Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Solgun yollardan geçtim.
Bakışımlı mevsimlerden
İkindi yağmurlarını bekleyen
Yaz sonu hüzünlerinden
Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
Geçti her cağın bitki örtüsünden
Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
Bakarken dünyaya
Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:
Çicek adlarını ezberlemekten geldim
Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
Unuttuklarını hatırlamaktan
Uzun uzak yolları tarif etmekten
Haydutluktan ve melankoliden
Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti
Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.
Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Yaram vardı, bir de sözcükler
Sonra vaat edilmiş topraklar gibi
Sayfalar ve günler
Işık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.
Karardı dizeler.
Aşk...Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Ask yalnız bir operadır, biliyordum:
Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.
Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:
Eksiliyorduk
Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
Her otelde biraz eksilip, biraz artarak
Yani çoğalarak
Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin
Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
Ağır ve acı tanıklıklardan
Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
Ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi
Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...
panayır yerleri...
Ölü kelebekler...
Ölü kelebekler...
Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
Adım onların adının yanına yazılmasın diye
Acı çekecek yerlerimi yok etmeden
Acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
İpek yollarında kuzey yıldızı
Aşkın kuzey yıldızı
Sanırsın durduğun yerde
Ya da yol üstündedir
Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta başka türlü geçilen
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta biraz gecikilen
Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
Gözlerim
Aşkın kuzey yıldızıdır bu
Yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
İlerlerim
Zamanla anlarsın bu bir yanılsama
Ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
Yeniden yollara düşerler
Düşerim
Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
Yaşamsa yerli yerinde
Yerli yerinde her şey
Şimdi her şey doludizgin ve çoğul
Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
Şimdi her şey yeniden
Yüreğim, o eski aşk kalesi
Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren.
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): peresoso, LALE
ela cok güzel yazıçı Murathan Mungan.....yüreyimde eski ask lalesi....ne kadar da güzel demiş öyle yaaa.....bize tanıtdıgın için saol en azından kendim için......
mutluluk mutsuz olmak beyaz siyah için iyi kötü için yokmu zaten
teşekkürler KEŞFEDİLMEMİŞ ELMAZ...ve ya KAR TANESİ
Yalnızlık güzeldir ama yalnızlıkdan çıkdıgında seni bekleyen biri varsa......
Teşekkürler_Kar tanesi....
büyük hayal kırıklıgı yaşayıp ben artık sevemem deme .unutma ki en güzel çiçekler mezarlıkda yetişir..
Nazim Hikmet..
ne güzeldir insanin kendini birakip gitmesi.ama olmuyor
Can Yücel
teşekkürler KEŞFEDİLMEMİŞ ELMAZ...ve ya KAR TANESİ
Yalnızlık güzeldir ama yalnızlıkdan çıkdıgında seni bekleyen biri varsa......
Teşekkürler_Kar tanesi....
büyük hayal kırıklıgı yaşayıp ben artık sevemem deme .unutma ki en güzel çiçekler mezarlıkda yetişir..
Nazim Hikmet..
ne güzeldir insanin kendini birakip gitmesi.ama olmuyor
Can Yücel
Ben de çok severim diyor ve hemen en sevdiğim yazılarından birini paylaşıyorum.
(Bu yazısında "O boşluk doldu sanırsınız. Oysa o boşluğu dolduran, eksilmenizdir." diye bir cümle var ki beni benden alır.)
Yalnız Bir Opera
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızdayorgun, kirli ve umutsuz geçmişim oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğinkızdığın ya da kıskandığın diyelimyani yaşamışlık sandığınGeçmişimdile dökülmeyenin tenhalığındakaçırılan bakışlardagündeliğin başıboş ayrıntılarında zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu.Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz dahafazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişkigibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan ,benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.Ve hala bilmiyordun sevgilimBen sende bütün aşklarımı temize çektimAnladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sanaBütün kazananlar gibiTerk ettin
Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parçayazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyorduyüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altındankısık lambalar gibi ışıyan gözlerineçerçevesine sığmayanmunis, sokulgan, hüzünlü resimlerinelirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmiştiMayıs. Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibiuçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, belki de ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde veaynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısınıTakvim tutmazlığınıAramızda bir düşman gibi duran Zaman'ıDaha o gün anlamalıydımBenim sana erkenSenin bana geç kaldığını
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksikkalmıştı.Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmışarkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.Sanki ufacık birşey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.Birbirine uzanamayanBoşlukta iki yalnız yıldız gibiAcı çekiyor ve kendimize gömülüyoruzBir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızcaKendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağızNe kalacak bizden?bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirimSessizce alacak yerini nesnelerin dünyasındaNe kalacak geriye savrulmuş günlerimizden Bizden diyorum, ikimizdenNe kalacak?
Şimdi biz neyiz biliyor musun?Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocuklarıgibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada birşey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibiVe elbet biz de bu aşkla büyüyecekHer şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz
kış başlıyor sevgilimhoşnutsuzluğumun kışı başlıyorbir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadanoysa yapacak ne çok şey vardıve ne kadar az zaman kış başlıyor sevgilimiyi bak kendinegözlerindeki usul şefkatiteslim etme kimseye, hiçbir şeyeupuzun bir kış başlıyor sevgilimayrılığımızın kışı başlıyorGiriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.
Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonugelmeyen cümleler kurmak, camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alırçünkü her şey bir o kadar anlamsızdıriçinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyunpara etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralarBir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsinizçıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar, eşyalargözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklarkorkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,çağrışımlarla ödeşemezsinizdışarıda hayat düşmandır sizeiçeride odalara sığamazken siz, kendinizBir ayrılığın ilk günleridir dahaHer şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkla
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturupkulak verdiğiniz saatin tiktaklarıkaplar tekin olmayan göğünüzügeçici bir dinginlik, düzmece bir erinçsuyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesizbakınıp dururken duvarlaraboş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibikendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlargibiyeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, bir trafikkazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyataalınmayakendimizi hazırlar gibiyani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimiziama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,ve kazanmış görünürken derinliğimiziNe zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizdebir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlaro tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdihayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
denemeseniz de, bilirsinizhiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar
Bana Zamandan söz ediyorlarGelip size Zamandan söz ederlerYaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,öyle düşünürler.Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yenidenkarşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek,uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.ZamanAlır sizden bunların yükünüO boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılardibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Biryerlerdenbulunup yeni mutluluklar edinilir.O boşluk doldu sanırsınızOysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir
gün gelir bir günbaşka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkideo eski ağrı ansızın geri teper.Dilerim geri teper. Yoksa gerçektenBitmişsinizdir.
Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır, anlamları önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artıkMutluluk geçip gitmiştir yanınızdan Herşeye iyi gelen Zaman sizi kanatır
ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzluklagünlerin dökümünü yapbenim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerinikim bilebilir ikimizden başka?sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmışbir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik haline getirenkendiliğindenliğiyani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyibir düşünemek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünyaşimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor oradaölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzluklaBunlar da bir ise yaramadıysaDemek yangında kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda
Bu şiire başladığımda nerde,şimdi nerdeyim?solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerdenikindi yağmurlarını bekleyenyaz sonu hüzünlerindengün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerimgeçti her çağın bitki örtüsündenoysa şimdi içimin yıkanmış taşlığındanbakarken dünyayayangınlarda bayındır kentler gibiyim:çiçek adlarını ezberlemekten geldimeski şarkıları, sarhoşların ve suçlularınunuttuklarını hatırlamaktanuzak uzak yolları tarif etmekten haydutluktan ve melankolidengiderken ya da dönerken atlanan eşiklerdenDuyarlığın gece mekteplerinden geldimBütünlemeli çocuklarla geçtigençliğimin rüzgara verdiğim yıllarıdokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.
Bu şiire başladığımda nerde,şimdi nerdeyim?yaram vardı. bir de sözcükler sonra vaat edilmiş topraklar gibisayfalar ve günlerışık istiyordu yalnızlığımKötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordumİlerledikçe... Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerindeAşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndüdaha şiir bitmeden. Karardı dizeler.Aşk... Bitti. Soldu şiir.Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştımAğır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerindeAşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir geceuyudum, hiç uyanmadım.barbarların seyrettiği trapezlerden geçtimher adımda boynumdan bir fular düşüyorduel kadar gökyüzü mendil kadar ufukbirlikte çıkılan yolların yazgısıdır:eksiliyordukmataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldimher otelde biraz eksilip, biraz artarakyani çoğalaraktahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerinbirahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarındaağır ve acı tanıklıklardangeçerek geldim. Terli ve kirliydim.Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhummaskeler ve çiçekler biriktiriyordulinç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitaplarıve açık hayatları seviyordu.Buraya gelirken uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdimatlarla birlikte terledim yolları ve geceleriödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyiçıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek içinpanayır yerleri... panayır yerleri...ölü kelebekler... ölü kelebekler...sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.Adım onların adının yanına yazılmasın diyeacı çekecek yerlerimi yok etmedenacıyla baş etmeyi öğrendim.Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
ipek yollarında kuzey yıldızıaşkın kuzey yıldızısanırsın durduğun yerde ya da yol üstündediroysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zarölü yanardağlar, ölü yıldızlarve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı
AŞKIN BİR YOLU VARDIRHER YAŞTA BAŞKA TÜRLÜ GEÇİLENAŞKIN BİR YOLU VARDIRHER YAŞTA BİRAZ GEÇİKİLENgökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözlergözlerimaşkın kuzey yıldızıdır buyazları daha iyi görülenBen, öteki, bir diğeri ona doğru ilerlerilerlerimzamanla anlarsın bu bir yanılsamaölü şairlerin imgelerinden kalmaSen de değilsin. O da değilKuzey yıldızı daha uzaktayeniden yollara düşerlerdüşerimbir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğundaben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasındaDarmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeleryaşamsa yerli yerinde yerli yerinde her şey
şimdi her şey doludizgin ve çoğulşimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibişimdi her şey yenidenyüreğim, o eski aşk kalesiyepyeni bir mazi yarattı sözüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorumYoksun sen Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren...
(Bu yazısında "O boşluk doldu sanırsınız. Oysa o boşluğu dolduran, eksilmenizdir." diye bir cümle var ki beni benden alır.)
Yalnız Bir Opera
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızdayorgun, kirli ve umutsuz geçmişim oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğinkızdığın ya da kıskandığın diyelimyani yaşamışlık sandığınGeçmişimdile dökülmeyenin tenhalığındakaçırılan bakışlardagündeliğin başıboş ayrıntılarında zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu.Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz dahafazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişkigibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan ,benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.Ve hala bilmiyordun sevgilimBen sende bütün aşklarımı temize çektimAnladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sanaBütün kazananlar gibiTerk ettin
Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parçayazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyorduyüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altındankısık lambalar gibi ışıyan gözlerineçerçevesine sığmayanmunis, sokulgan, hüzünlü resimlerinelirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmiştiMayıs. Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibiuçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, belki de ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde veaynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısınıTakvim tutmazlığınıAramızda bir düşman gibi duran Zaman'ıDaha o gün anlamalıydımBenim sana erkenSenin bana geç kaldığını
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksikkalmıştı.Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmışarkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.Sanki ufacık birşey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.Birbirine uzanamayanBoşlukta iki yalnız yıldız gibiAcı çekiyor ve kendimize gömülüyoruzBir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızcaKendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağızNe kalacak bizden?bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirimSessizce alacak yerini nesnelerin dünyasındaNe kalacak geriye savrulmuş günlerimizden Bizden diyorum, ikimizdenNe kalacak?
Şimdi biz neyiz biliyor musun?Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocuklarıgibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada birşey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibiVe elbet biz de bu aşkla büyüyecekHer şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz
kış başlıyor sevgilimhoşnutsuzluğumun kışı başlıyorbir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadanoysa yapacak ne çok şey vardıve ne kadar az zaman kış başlıyor sevgilimiyi bak kendinegözlerindeki usul şefkatiteslim etme kimseye, hiçbir şeyeupuzun bir kış başlıyor sevgilimayrılığımızın kışı başlıyorGiriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.
Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonugelmeyen cümleler kurmak, camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alırçünkü her şey bir o kadar anlamsızdıriçinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyunpara etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralarBir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsinizçıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar, eşyalargözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklarkorkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,çağrışımlarla ödeşemezsinizdışarıda hayat düşmandır sizeiçeride odalara sığamazken siz, kendinizBir ayrılığın ilk günleridir dahaHer şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkla
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturupkulak verdiğiniz saatin tiktaklarıkaplar tekin olmayan göğünüzügeçici bir dinginlik, düzmece bir erinçsuyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesizbakınıp dururken duvarlaraboş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibikendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlargibiyeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, bir trafikkazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyataalınmayakendimizi hazırlar gibiyani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimiziama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,ve kazanmış görünürken derinliğimiziNe zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizdebir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlaro tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdihayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
denemeseniz de, bilirsinizhiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar
Bana Zamandan söz ediyorlarGelip size Zamandan söz ederlerYaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,öyle düşünürler.Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yenidenkarşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek,uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.ZamanAlır sizden bunların yükünüO boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılardibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Biryerlerdenbulunup yeni mutluluklar edinilir.O boşluk doldu sanırsınızOysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir
gün gelir bir günbaşka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkideo eski ağrı ansızın geri teper.Dilerim geri teper. Yoksa gerçektenBitmişsinizdir.
Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır, anlamları önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artıkMutluluk geçip gitmiştir yanınızdan Herşeye iyi gelen Zaman sizi kanatır
ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzluklagünlerin dökümünü yapbenim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerinikim bilebilir ikimizden başka?sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmışbir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik haline getirenkendiliğindenliğiyani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyibir düşünemek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünyaşimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor oradaölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzluklaBunlar da bir ise yaramadıysaDemek yangında kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda
Bu şiire başladığımda nerde,şimdi nerdeyim?solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerdenikindi yağmurlarını bekleyenyaz sonu hüzünlerindengün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerimgeçti her çağın bitki örtüsündenoysa şimdi içimin yıkanmış taşlığındanbakarken dünyayayangınlarda bayındır kentler gibiyim:çiçek adlarını ezberlemekten geldimeski şarkıları, sarhoşların ve suçlularınunuttuklarını hatırlamaktanuzak uzak yolları tarif etmekten haydutluktan ve melankolidengiderken ya da dönerken atlanan eşiklerdenDuyarlığın gece mekteplerinden geldimBütünlemeli çocuklarla geçtigençliğimin rüzgara verdiğim yıllarıdokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.
Bu şiire başladığımda nerde,şimdi nerdeyim?yaram vardı. bir de sözcükler sonra vaat edilmiş topraklar gibisayfalar ve günlerışık istiyordu yalnızlığımKötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordumİlerledikçe... Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerindeAşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndüdaha şiir bitmeden. Karardı dizeler.Aşk... Bitti. Soldu şiir.Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştımAğır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerindeAşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir geceuyudum, hiç uyanmadım.barbarların seyrettiği trapezlerden geçtimher adımda boynumdan bir fular düşüyorduel kadar gökyüzü mendil kadar ufukbirlikte çıkılan yolların yazgısıdır:eksiliyordukmataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldimher otelde biraz eksilip, biraz artarakyani çoğalaraktahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerinbirahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarındaağır ve acı tanıklıklardangeçerek geldim. Terli ve kirliydim.Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhummaskeler ve çiçekler biriktiriyordulinç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitaplarıve açık hayatları seviyordu.Buraya gelirken uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdimatlarla birlikte terledim yolları ve geceleriödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyiçıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek içinpanayır yerleri... panayır yerleri...ölü kelebekler... ölü kelebekler...sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.Adım onların adının yanına yazılmasın diyeacı çekecek yerlerimi yok etmedenacıyla baş etmeyi öğrendim.Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
ipek yollarında kuzey yıldızıaşkın kuzey yıldızısanırsın durduğun yerde ya da yol üstündediroysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zarölü yanardağlar, ölü yıldızlarve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı
AŞKIN BİR YOLU VARDIRHER YAŞTA BAŞKA TÜRLÜ GEÇİLENAŞKIN BİR YOLU VARDIRHER YAŞTA BİRAZ GEÇİKİLENgökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözlergözlerimaşkın kuzey yıldızıdır buyazları daha iyi görülenBen, öteki, bir diğeri ona doğru ilerlerilerlerimzamanla anlarsın bu bir yanılsamaölü şairlerin imgelerinden kalmaSen de değilsin. O da değilKuzey yıldızı daha uzaktayeniden yollara düşerlerdüşerimbir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğundaben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasındaDarmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeleryaşamsa yerli yerinde yerli yerinde her şey
şimdi her şey doludizgin ve çoğulşimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibişimdi her şey yenidenyüreğim, o eski aşk kalesiyepyeni bir mazi yarattı sözüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorumYoksun sen Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren...
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 4 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |