Black Wings Sayfaya git: 1, 2, 3, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Yeni hikayem.Bu giriş bölümü.Geçmişten bir kesit de diyebiliriz.Kahramanın burada aldığı yaralar ve yaşadığı olayların psikolojisine etkisi tüm romanı oluşturan psikolojinin kaynağı.Bu aslında one shot bir öyküydü,hatta yarışmaya gitmişti.Ama öyküde küçük bir kız çocuğunun bir keşi öldürmesi,cinayet,küfür,alkol vb ögeler kullandığım için dereceye giremedi.Jüriler arayıp tebrik etti okulu ama kazanamadım o zaman iyi değilmiş dedim.Neyse bence şu an ki yazma durumuma göre kötü.Bundan sonraki bölümlerde kahramanımız büyümüş olarak karşımıza çıkacaktır.Eleştirileriniz çok önemli.Bir yazar eleştirilerden beslenir :3
Bundan sonra birinci bölümü belki koyarım,isteğe bağlı olur.
Yağmur damlaları camı döverken ne kadar talihsiz olduğunu düşünüyordu. Ders anlatan öğretmeninin sesi ona çok uzak geliyordu.
Yine yürüyemeyecekti. Ama günün ilerleyen saatlerinde güneş en parlak mücevherlerini takarak gökyüzündeki tahtına kuruldu. Çocuk talihsizlikten, şanslılığa atladığını düşünürken ne kadar yanıldığını bilmiyordu çünkü tam tersi olmuştu. Okul çıkışında, sekreterliğe giderek annesine eve yürüyerek gideceğini haber verdi. Ev ve okul birbirine yakındı ve o ilk kez yürüyecekti. Heyecanlıydı ama korkmuyordu. Güneş yerdeki su birikintilerini esir alarak kurutuyordu. Yürümekte olduğu sokaktaki apartmanların birinin önündeki bankta durdu ve annesinin çantasına koyduğu krokiyi aramaya başladı. Bulamıyordu. Okulda, dolabında kalmış olmalıydı. Çantasını kapattı ve ayağa kalkarak etrafına bakındı. Çevresi ona tamamen yabancıydı. Sokaktan geçen kimse yoktu. Nereye gittiğini bilmeden, içgüdülerine güvenerek yürümeye başladı. Belki de bir telefon kulübesine rastlardı ya da bir tanıdığa ama rastlaştığı tek şey yalnız ve fakir sokak kedileri oldu. Saatine baktı. Daha hava kararmamıştı. Çok uzaklardan sokakta top oynayan çocukların bağırışlarını işitti. Sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Onun yaşlarında bir takım çocuk top oynuyordu. Onlarla oynayıp sonra da evini sormaya karar verdi. Ama asla soramadı. Saatler saklambaç oynadı, aydınlık saatler bir daha hiç görünmemek üzere saklandı ve geriye sadece karanlık olanlar kaldı.
Saatlerin nasıl geçtiğini anlayamadı. Çocuklar nerdeydi? Kediler bile yoktu artık yanında. Önünde karanlığın ürkütücü fısıltısı ve bilinmeyen uzanıyordu. Buna tek istisna ise gördüğü sokak lambasıydı. Sokak lambasına doğru ürkek adımlarla ilerledi ve lambanın altında durdu. Sessizliği bozan tek şey; elinde gazete kâğıdına sarılı bir şişe duran garip adamın fısıltısıydı;
-Kayboldun sanırım, dedi. Çocuk onu onayladı ve oturduğu yeri söyledi. Belki de söylememeliydi ama başka seçenek yoktu. O da söyledi. Adam çocuğa orayı çok iyi bildiğini söyledi hatta annesi de orada oturuyordu. Yalan söylüyordu oranın adını bile duymamıştı. İkinci yalan, annesini hiç görmemişti. Adamdan başka inanç kaynağı olmayan çocuk ona inandı. Adam çocuğun elini tuttu ve karanlığın içinde kayboldular. O sırada Tanrı ve melekleri gökyüzünden dünyayı seyrediyordu. Melekler sordu. Tanrı ise cevapladı. Hayır, müdahale etmeyecekti. O sadece elinde büyük boy patlamış mısırıyla sahneyi seyredecekti. Çocuk ve adam arkalarında çok şey bırakarak yürüdü. Çocuk işkillenmeye başladı. Burası evine benzemiyordu. Adama göre, kısa yolu kullanıyorlardı. Yalanlardan biri daha; artık varoşlardaydılar. Çocuğun uykuya ihtiyacı vardı ya da sadece güzel rüyalar görmek ve en kötü kâbusundan uyanmak istiyordu. Hayır, istemede uyanmazdı çünkü hala kâbusun içinde olduğunu ve belki de asla buradan kurtulamayacağını bilmiyordu. Adam, çocuğun uyumasına izin verdi ve çocuk uyumaya başladı. Rüyasında annesini görüyordu...
Uyandığında basık bir odada karanlığın içinde olduğunu farketti. Güneş yoktu. Görebildiği tek ışık tavandan kısa bir ipe bağlı olan çıplak ampulün cılız ve titrek ışığıydı. Gözlerini tekrar kapattı ve düşünmeye başladı. Evde olmadığı kesindi. Peki, ama neredeydi? O an Tanrı ve melekleri bu oyunu izlemekten sıkıldı ve oyunu hızlandırdı. Çocuk her şeyi anlamıştı. Ne yapması gerekiyordu ve ne yapacaktı? İşte izlemesi zevkli olan kısım da buydu. Çocuk ayağa kalktı ve güçlükle hareket edebildiğini farketti. Uyumaktan vücudu uyuşmuştu. Gözleri odadan çıkış için bir kapı aradı. Arayışları sonuçsuz kaldı. Kapı duvarların renginde boyandığı için belli olmuyordu. Sadece dışarıdan açılabilirdi ve açıldı da. Adam elinde içki şişesi olmadan(ki bu büyük bir farklılıktı onun için) içeri girdi ve çocuğa tokat attı. Çocuk tokadın acısıyla yere düştü ama ağlamadı. Babası için ağlamadı belki de. Savaşmayı seçmeliydi, aydınlık saatler yeniden gelmeliydi. Onları ebeleyip, oyunu sonlandırmalıydı.
Adam çocuğa döndü ve
-Bundan sonra benimsin. Son birkaç günde eve gelip bana para veren çocukları izle. Sen de onlardan biri olacaksın, dedi. Çocuk başıyla onayladı ve
-Peki efendim. Bundan sonra mücadele etmeyeceğim, sadece beni burada tutmayın. Abımın hep dediği klostro bilmemenden var bende. Dedi. Yalan söyleme sırası çocuktaydı. Mücadele edecekti ve abisi ya da klostrofobisi yoktu. Adam, çocuğun bu kadar kabullenici bir yapıda olmasına şaşırdı ama sesini çıkarmadı. Çocuğun ilk kata çıkmasına izin verdi. Çocuk orada bir hafta kaldı ve adamın güvenini kazandı. Ara sıra dayak yasada, dilencilik işine hevesli göründü ve silahları aradı. Yıkım makinelerini. Bir kere yakalandı onları elinde aldığında. Adama bu siyah ağır şeylerin ne olduğunu sordu. Abisinin izlediği dizilerde vardı bunlar. Adam ona inandı belki de inanmadı ama yine de sesini çıkarmadı. Adamın onu işe çıkartacağı günden önceki gece,bu sefer günler yakalamak oynuyordu ve o gün ebelenip tam gece yarısında yerini diğer oyuncuya,yeni güne devredecekti.Çocuk buna engel oldu,olabildiği kadar.Bulduğu silahı aldı ve kaldırdı.Hala emin değildi.Silah çok ağırdı ve başarısız olursa,ne yapacağını bilmiyordu.Adam onu yine gördü ve ne yapacağını tahmin etti.Onu göz ardı ettiği için bin pişmandı şimdi.
-Seni küçük piç kurusu, diye bağırdı çocuğa. Çocuk ise sadece silahı gözlerini kapatarak ateşledi. Kurşun belki evrenin yarattığı tesadüf üzerine ya da sadece Tanrı ve meleklerinin emirleri üzerine adamın kafasına girdi. Adam o an her şeyi gördü, öldürdüklerini, harcadıklarını ve hırpaladıklarını. Adamın gözleri kapanmadan önce gördüğü son şey ise çocuğun masmavi gözleriydi. Artık o gözler farklı bakıyordu.
Çocuklar uyurken masum görünür. Gözleri kapalıyken bulutlarda gezelermiş gibi gelir insana. Çocukluk bir masumiyete sahiptir kısacası. Çocuğun silahı ateşlediği an, çocukluğun masumiyetinin bittiği andı. İşte o an, aydınlık saatler sadece görünüş olarak geri döndü ama iç kısım hep karanlık ve bulutlu kaldı ve yine o an adamın ruhunun bedeninden ayrılarak cehenneme götürüldüğü andı...
Bundan sonra birinci bölümü belki koyarım,isteğe bağlı olur.
Yağmur damlaları camı döverken ne kadar talihsiz olduğunu düşünüyordu. Ders anlatan öğretmeninin sesi ona çok uzak geliyordu.
Yine yürüyemeyecekti. Ama günün ilerleyen saatlerinde güneş en parlak mücevherlerini takarak gökyüzündeki tahtına kuruldu. Çocuk talihsizlikten, şanslılığa atladığını düşünürken ne kadar yanıldığını bilmiyordu çünkü tam tersi olmuştu. Okul çıkışında, sekreterliğe giderek annesine eve yürüyerek gideceğini haber verdi. Ev ve okul birbirine yakındı ve o ilk kez yürüyecekti. Heyecanlıydı ama korkmuyordu. Güneş yerdeki su birikintilerini esir alarak kurutuyordu. Yürümekte olduğu sokaktaki apartmanların birinin önündeki bankta durdu ve annesinin çantasına koyduğu krokiyi aramaya başladı. Bulamıyordu. Okulda, dolabında kalmış olmalıydı. Çantasını kapattı ve ayağa kalkarak etrafına bakındı. Çevresi ona tamamen yabancıydı. Sokaktan geçen kimse yoktu. Nereye gittiğini bilmeden, içgüdülerine güvenerek yürümeye başladı. Belki de bir telefon kulübesine rastlardı ya da bir tanıdığa ama rastlaştığı tek şey yalnız ve fakir sokak kedileri oldu. Saatine baktı. Daha hava kararmamıştı. Çok uzaklardan sokakta top oynayan çocukların bağırışlarını işitti. Sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Onun yaşlarında bir takım çocuk top oynuyordu. Onlarla oynayıp sonra da evini sormaya karar verdi. Ama asla soramadı. Saatler saklambaç oynadı, aydınlık saatler bir daha hiç görünmemek üzere saklandı ve geriye sadece karanlık olanlar kaldı.
Saatlerin nasıl geçtiğini anlayamadı. Çocuklar nerdeydi? Kediler bile yoktu artık yanında. Önünde karanlığın ürkütücü fısıltısı ve bilinmeyen uzanıyordu. Buna tek istisna ise gördüğü sokak lambasıydı. Sokak lambasına doğru ürkek adımlarla ilerledi ve lambanın altında durdu. Sessizliği bozan tek şey; elinde gazete kâğıdına sarılı bir şişe duran garip adamın fısıltısıydı;
-Kayboldun sanırım, dedi. Çocuk onu onayladı ve oturduğu yeri söyledi. Belki de söylememeliydi ama başka seçenek yoktu. O da söyledi. Adam çocuğa orayı çok iyi bildiğini söyledi hatta annesi de orada oturuyordu. Yalan söylüyordu oranın adını bile duymamıştı. İkinci yalan, annesini hiç görmemişti. Adamdan başka inanç kaynağı olmayan çocuk ona inandı. Adam çocuğun elini tuttu ve karanlığın içinde kayboldular. O sırada Tanrı ve melekleri gökyüzünden dünyayı seyrediyordu. Melekler sordu. Tanrı ise cevapladı. Hayır, müdahale etmeyecekti. O sadece elinde büyük boy patlamış mısırıyla sahneyi seyredecekti. Çocuk ve adam arkalarında çok şey bırakarak yürüdü. Çocuk işkillenmeye başladı. Burası evine benzemiyordu. Adama göre, kısa yolu kullanıyorlardı. Yalanlardan biri daha; artık varoşlardaydılar. Çocuğun uykuya ihtiyacı vardı ya da sadece güzel rüyalar görmek ve en kötü kâbusundan uyanmak istiyordu. Hayır, istemede uyanmazdı çünkü hala kâbusun içinde olduğunu ve belki de asla buradan kurtulamayacağını bilmiyordu. Adam, çocuğun uyumasına izin verdi ve çocuk uyumaya başladı. Rüyasında annesini görüyordu...
Uyandığında basık bir odada karanlığın içinde olduğunu farketti. Güneş yoktu. Görebildiği tek ışık tavandan kısa bir ipe bağlı olan çıplak ampulün cılız ve titrek ışığıydı. Gözlerini tekrar kapattı ve düşünmeye başladı. Evde olmadığı kesindi. Peki, ama neredeydi? O an Tanrı ve melekleri bu oyunu izlemekten sıkıldı ve oyunu hızlandırdı. Çocuk her şeyi anlamıştı. Ne yapması gerekiyordu ve ne yapacaktı? İşte izlemesi zevkli olan kısım da buydu. Çocuk ayağa kalktı ve güçlükle hareket edebildiğini farketti. Uyumaktan vücudu uyuşmuştu. Gözleri odadan çıkış için bir kapı aradı. Arayışları sonuçsuz kaldı. Kapı duvarların renginde boyandığı için belli olmuyordu. Sadece dışarıdan açılabilirdi ve açıldı da. Adam elinde içki şişesi olmadan(ki bu büyük bir farklılıktı onun için) içeri girdi ve çocuğa tokat attı. Çocuk tokadın acısıyla yere düştü ama ağlamadı. Babası için ağlamadı belki de. Savaşmayı seçmeliydi, aydınlık saatler yeniden gelmeliydi. Onları ebeleyip, oyunu sonlandırmalıydı.
Adam çocuğa döndü ve
-Bundan sonra benimsin. Son birkaç günde eve gelip bana para veren çocukları izle. Sen de onlardan biri olacaksın, dedi. Çocuk başıyla onayladı ve
-Peki efendim. Bundan sonra mücadele etmeyeceğim, sadece beni burada tutmayın. Abımın hep dediği klostro bilmemenden var bende. Dedi. Yalan söyleme sırası çocuktaydı. Mücadele edecekti ve abisi ya da klostrofobisi yoktu. Adam, çocuğun bu kadar kabullenici bir yapıda olmasına şaşırdı ama sesini çıkarmadı. Çocuğun ilk kata çıkmasına izin verdi. Çocuk orada bir hafta kaldı ve adamın güvenini kazandı. Ara sıra dayak yasada, dilencilik işine hevesli göründü ve silahları aradı. Yıkım makinelerini. Bir kere yakalandı onları elinde aldığında. Adama bu siyah ağır şeylerin ne olduğunu sordu. Abisinin izlediği dizilerde vardı bunlar. Adam ona inandı belki de inanmadı ama yine de sesini çıkarmadı. Adamın onu işe çıkartacağı günden önceki gece,bu sefer günler yakalamak oynuyordu ve o gün ebelenip tam gece yarısında yerini diğer oyuncuya,yeni güne devredecekti.Çocuk buna engel oldu,olabildiği kadar.Bulduğu silahı aldı ve kaldırdı.Hala emin değildi.Silah çok ağırdı ve başarısız olursa,ne yapacağını bilmiyordu.Adam onu yine gördü ve ne yapacağını tahmin etti.Onu göz ardı ettiği için bin pişmandı şimdi.
-Seni küçük piç kurusu, diye bağırdı çocuğa. Çocuk ise sadece silahı gözlerini kapatarak ateşledi. Kurşun belki evrenin yarattığı tesadüf üzerine ya da sadece Tanrı ve meleklerinin emirleri üzerine adamın kafasına girdi. Adam o an her şeyi gördü, öldürdüklerini, harcadıklarını ve hırpaladıklarını. Adamın gözleri kapanmadan önce gördüğü son şey ise çocuğun masmavi gözleriydi. Artık o gözler farklı bakıyordu.
Çocuklar uyurken masum görünür. Gözleri kapalıyken bulutlarda gezelermiş gibi gelir insana. Çocukluk bir masumiyete sahiptir kısacası. Çocuğun silahı ateşlediği an, çocukluğun masumiyetinin bittiği andı. İşte o an, aydınlık saatler sadece görünüş olarak geri döndü ama iç kısım hep karanlık ve bulutlu kaldı ve yine o an adamın ruhunun bedeninden ayrılarak cehenneme götürüldüğü andı...
BURCUYU SEWIOM BZ SUPERISSS ERIN HEATHERTONU GECTIIIK ZAAAA AYIQ OL 



Neo-Queen Serenity yazmış:
Şöyle bir durum var ki üşeneceksen okumanı tavsiye etmem.
Bölümlerin uzunluğu değişebilir.Bazı bölümler vardır uzun olması gerekir kısa olursa tatsız olur bazılarının kısa kesilmesi gerekir.Bir bölüm on beş satırda kısa kalır bana göre.Yine de eleştirilerini değerlendirmeye alacağım.
BURCUYU SEWIOM BZ SUPERISSS ERIN HEATHERTONU GECTIIIK ZAAAA AYIQ OL 


Bu da ilk bölüm.Bu bölümün kısa kesilmesi gerekmişti.
Genç kız sokakta yürürken gökyüzüne baktı ve alacakaranlıktan ne kadar nefret ettiğini düşündü. Karanlık ama hala aydınlıktan parçalar taşıyor. İkiyüzlü, sahtekâr. Aydınlık gibi gözüküyorsa neden sokak lambaları cılız ve titrek sarımtırak ışıklarını yayarak, bulutlu gecede yıldızlarla tatil yapan ayın yerini tutmaya çalışıyordu ki? Aydınlık tarafta gözüken ama ardından karanlığı getiren.Belki de bu yüzdendi her şey, alacakaranlığa karşı tüm nefreti.Düşünceleri yavaş yavaş karanlık tarafa geçen gökyüzü gibi şekillendi ve karardı.Aniden karardı.Yüzüyünü gökyüzüne dikti ve alınmayı bekledi.Sonuna kadar uçmayı,en yukarı çıkmayı ve sonra da sonsuza düşmeyi istedi.Ama asla olmazdı.Aynı yerde sayıklıyordu.Bunu değiştirmek onun elinde değildi.O sadece küçük bir kuklaydı.Yaratıcısı ise hayalleriydi.Peki ya ne olmuştu yaratıcısına?Ne olmuştu hayallerine?Kuklayı yaratan onu oynatmayı bırakmıştı belki de.İpleri aşağıya sarkmış masanın üzerine uyukluyordu.Sayıklıyordu.Hep aynı şeyleri.Kız adımlarını hızlandırdı.Karşısına çıkan ilk sapaktan saptı.Varoş görünümlü bir binanın paslı arka kapısını iterek içeri girdi.Nefesleri düzensiz,bölük bölüktü.Duvara yaslandı.Arkasından yılların verdiği gıcırtıyla kapanan paslı kapının sesiyle ürperdi.Merdivenleri çıkmaya başladı.Sonsuza kadar çıktı sanki.Ulaştı en büyük hayaline sonsuzluğa.Dur hayır!Ulaşamadı.Çünkü hayalleri rafta eskimekle meşguldü.Sadece çatıya çıktı.Gökyüzüyle göz göze gelmek istedi.Hayır,gökyüzünün gözleri yoktur.Gören için vardır sadece.Daha da gören yoktur.Kız görmek istiyordu ama.Bulutsuz karanlıkta parlayan iki çift gözü.Baktı,dipsiz gri gözlerini dikti karanlığa.Korksa da korkmasa da…
Ertesi gün yine geldi tam alacakaranlıkta geldi bu sefer.Erken gelmişti.O kendinden bir şey verirse gökyüzü ona gözlerini gösterecekti.Buydu verilen söz.Kız bencildi ama.Asla vermek istemiyordu.Gözleri görmek pahasına fedakarlık yapacaktı bu sefer.Yavaşça üzerinde ki tüm kıyafetleri çıkardı.Çıplaktı artık,arınmıştı artık ve saftı artık.Kendini çatıdaki pervaza doğru sürükledi.Ruhu bedenini idare ediyordu.Kalbi ise beynini.Hafif bir rüzgar esmeye başladığında bıraktı kız kendini.Sonsuzluğa bıraktı.Açıktı gözleri ama sabit bir noktaya bakmıyordu.Kız yere düşüyordu.Büyük bir hızla ilerlese de asla düşmek bitmiyordu.Düşüyordu,düşüyordu.Kız toprakla temas ettiği an göz bebeği büyüdü.Sadece saniyeler ve belki de saliseler için.Ve sonra kapandı bir çift gri göz.Kız ise tarihe geçti.Gökyüzünün gözlerini ilk gören olarak.Toprağa düştüğü an gördü onları.Sadece saliseler için...
Genç kız sokakta yürürken gökyüzüne baktı ve alacakaranlıktan ne kadar nefret ettiğini düşündü. Karanlık ama hala aydınlıktan parçalar taşıyor. İkiyüzlü, sahtekâr. Aydınlık gibi gözüküyorsa neden sokak lambaları cılız ve titrek sarımtırak ışıklarını yayarak, bulutlu gecede yıldızlarla tatil yapan ayın yerini tutmaya çalışıyordu ki? Aydınlık tarafta gözüken ama ardından karanlığı getiren.Belki de bu yüzdendi her şey, alacakaranlığa karşı tüm nefreti.Düşünceleri yavaş yavaş karanlık tarafa geçen gökyüzü gibi şekillendi ve karardı.Aniden karardı.Yüzüyünü gökyüzüne dikti ve alınmayı bekledi.Sonuna kadar uçmayı,en yukarı çıkmayı ve sonra da sonsuza düşmeyi istedi.Ama asla olmazdı.Aynı yerde sayıklıyordu.Bunu değiştirmek onun elinde değildi.O sadece küçük bir kuklaydı.Yaratıcısı ise hayalleriydi.Peki ya ne olmuştu yaratıcısına?Ne olmuştu hayallerine?Kuklayı yaratan onu oynatmayı bırakmıştı belki de.İpleri aşağıya sarkmış masanın üzerine uyukluyordu.Sayıklıyordu.Hep aynı şeyleri.Kız adımlarını hızlandırdı.Karşısına çıkan ilk sapaktan saptı.Varoş görünümlü bir binanın paslı arka kapısını iterek içeri girdi.Nefesleri düzensiz,bölük bölüktü.Duvara yaslandı.Arkasından yılların verdiği gıcırtıyla kapanan paslı kapının sesiyle ürperdi.Merdivenleri çıkmaya başladı.Sonsuza kadar çıktı sanki.Ulaştı en büyük hayaline sonsuzluğa.Dur hayır!Ulaşamadı.Çünkü hayalleri rafta eskimekle meşguldü.Sadece çatıya çıktı.Gökyüzüyle göz göze gelmek istedi.Hayır,gökyüzünün gözleri yoktur.Gören için vardır sadece.Daha da gören yoktur.Kız görmek istiyordu ama.Bulutsuz karanlıkta parlayan iki çift gözü.Baktı,dipsiz gri gözlerini dikti karanlığa.Korksa da korkmasa da…
Ertesi gün yine geldi tam alacakaranlıkta geldi bu sefer.Erken gelmişti.O kendinden bir şey verirse gökyüzü ona gözlerini gösterecekti.Buydu verilen söz.Kız bencildi ama.Asla vermek istemiyordu.Gözleri görmek pahasına fedakarlık yapacaktı bu sefer.Yavaşça üzerinde ki tüm kıyafetleri çıkardı.Çıplaktı artık,arınmıştı artık ve saftı artık.Kendini çatıdaki pervaza doğru sürükledi.Ruhu bedenini idare ediyordu.Kalbi ise beynini.Hafif bir rüzgar esmeye başladığında bıraktı kız kendini.Sonsuzluğa bıraktı.Açıktı gözleri ama sabit bir noktaya bakmıyordu.Kız yere düşüyordu.Büyük bir hızla ilerlese de asla düşmek bitmiyordu.Düşüyordu,düşüyordu.Kız toprakla temas ettiği an göz bebeği büyüdü.Sadece saniyeler ve belki de saliseler için.Ve sonra kapandı bir çift gri göz.Kız ise tarihe geçti.Gökyüzünün gözlerini ilk gören olarak.Toprağa düştüğü an gördü onları.Sadece saliseler için...
BURCUYU SEWIOM BZ SUPERISSS ERIN HEATHERTONU GECTIIIK ZAAAA AYIQ OL 


bunu okudum işte
çok güzel
süper
sende bu başlığa yorum yaparmısın iyi yada kötü http://forum.venus.gen.tr/viewtopic.php?p=340568#340568
bende uzun yazıyorum artık

çok güzel





süper



sende bu başlığa yorum yaparmısın iyi yada kötü http://forum.venus.gen.tr/viewtopic.php?p=340568#340568
bende uzun yazıyorum artık




By mE *-*
sitem: shugochara.forum.st
Spoiler:

Neo-Queen Serenity yazmış:
Üzgünüm ama demin bir yazara söylenebilecek en kötü şeyi söyledin.Bunu okudum işte?! Bu cümlen bana keşke okuyucum olmasaydın dedirtti.Bir hikayeyi okuyacaksan baştan okumalısın ve uzunluğu etkilememeli.
"Ay,bu kısa bunu okurum ay bu da uzun bunu okumam yazara söylerim benim keyfime göre kısaltır" Ve belirtiyim ilk bölüm senin isteklerine göre kısaltılmamıştır.Kendi öykünün reklamını da yapmışsın arada bu da çok sinsice ve kötü bence.Sana bir yazar tavsiyesi bu yaptığın tutulmaz tatlım.Ben seni sadece kibarca uyarıyorum

BURCUYU SEWIOM BZ SUPERISSS ERIN HEATHERTONU GECTIIIK ZAAAA AYIQ OL 





<Daydream> yazmış:
Senin ps yeteneğinle kıyaslanamaz bile.Kız çok taş oğlum herkesin hayaline giricek.Devamını yazıyorum.Telefondan yazarım büyük olasılık.İlham gelirse bu akşam koyarım.
BURCUYU SEWIOM BZ SUPERISSS ERIN HEATHERTONU GECTIIIK ZAAAA AYIQ OL 


Gerçekten çok çok çok harika bir fanfic. Şu harika edebî yeteneğe, şu harkulade yazılara kelimelere, fanfiği okuduğun an sanki izliyormuşsun gibi gelen bu duyguya, veeee en önemlisi harika fanficleriyle bizi büyüleyen yazara bak. Bence sen bu hikayelerden biriyle bir kitap yazsan, ünlü olursun 


By mé
Spoiler:

serenity_endymon yazmış:
Kyaa bu kadar ovguye inanmiyorum.Gercekten sadece karalamalarimla bu kadar ovunmek dogru omaz


BURCUYU SEWIOM BZ SUPERISSS ERIN HEATHERTONU GECTIIIK ZAAAA AYIQ OL 




Özellikle cinsiyetsiz sanırsam başlarda >.< Düşündürmek için
Ama ama ya bi sn sen ne ps yeteneğinden bahsetmektesin kuzu >.< Ahaahaha XD Neyse uzatmayayım nasıl olursa ister cepten ister pc den bekliyoruk heycanla
bu arada kafama takılan bişi oldu
Kız yüz üstü düşerken naısl gördü göğün gözünü
Ya bi anlam hatası var yada benim beynim ordaki edebi sanata yetmedi >.< Bi açıklayıversen misa-sama >.<





1. sayfa (Toplam 3 sayfa) [ 31 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |