Kaplan Prenses Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4, 5, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Bölüm 4: Hazırlıksız Saldırı
Güneş batıyordu. Ares gerçekten ölüme yaklaştığını hissediyordu. Ama o yüz... hep aklında olacaktı. Narin beyaz saçlar kan kırmızısı gözler ve o bakış. Bunu görmek dünyalara bedeldi.
Tigara kendisine garip garip bakan Ares’e kızgındı. O bir yalancıydı. Tigara yalancılardan hiç hoşlanmazdı.
Tigara:
-Neden bana öyle bakıyorsun!
Ares:
-Bilmiyorum ama senin gördüğüm son yüz olduğunu düşünüyorum. Ve bu hayatım boyunca... herneyse.
Tigara:
-Ne?
Ares:
-En güzel yüz. Dedi Tigara’nın yüzü kıpkırmızı olmuştu. Ama Ares’in yine kaçmak istediğini düşünüp yayı iyice gerdi. Tekrar yüzünde o sert bakış belirdi.
Tigara:
-Neden ölmekten korkumuyorsun?
Ares:
-Sana bakarken ölmek korkutucu gelmiyor. Haydi yap şunu! Dedi Tigara çok utanmıştı. Daha önce kimse ona bunu söylememişti. Tekrar kıpkırmızı oldu. Yayı tam aşağı eğmişti ki aklına Ares’in ona yaptıkları geldi.Yayı tekrar Ares’ e doğrulttu. Elleri titremeye başladı. Kaplanlar ise Tigara’nın komutunu bekliyordu.
Tigara:
-Bunu yapamayacağım... Dedi ve oku boşluğa bıraktı. Hızla giden ok bir ağacın gözdesine saplandı. Ares çok şaşırmıştı. İki savaşçı birbirlerinin gözlerine daldılar. Ama tam bu sırada Tigara’nın üstüne bir adam atladı ve Tigara’nın boynna bışak daladı. Bu ormanı işgal etmeye çalışan askerlerden biriydi. Kaplanların üstüne bu sefer daha güçlü bir ağ atıldı. Kaplanlar hareketsiz kalmıştı. Ares kendisine yaklaşan askerleri görür görmez ağaca tırmandı. Asker Tigara’yı tam öldürecekken üstüne atladı ve bıçağı savurdu. Elinde silahı olmadığı için belinden darbe almıştı. Boğazı kurtulan Tigara çok şaşırmıştı. Yerden kendisinin ve Ares’in kılıcını alıp Ares’e doğru tekini fırlattı. Ares kılıcı tutup ayağa kalktı. Belindeki yarayı farketmeden kendisine yaklaşan birkaç askeri kesti. Tigara kaplanları ağını çözdü ve ormana doğru bir ses çıkarttı. Bu bir kaplan sesinden farksızdı. Kılıcını savumaya başladı ama askerlerin sayısı alışılmışın dışındaydı. Birden ağaçların arasından birkaç kaplan çevrelerini sardı. Bütün herkes savaşmayı kesmiş şaşkın şaşkın kaplanlara bakıyordu. Ares hemen Tigara’nın yüzüne baktı. O hiç şaşırmışa benzemiyordu. Kaplanlar hırlayarak askerlerin üstüne atladılar. Bütün askerler koşmaya başladı. Bir kaplan Ares’e doğru yaklaşıyordu. Tigara Ares’in önüne geçip:
-Hayır bu avın değil! Dedi. Kaplan hemen yolunu değiştirip başka bir askere saldırdı. Bello ve Vesta Tigara’nın yanına geldiler. Büyük bir karmaşa olmuş etrafta hiç asker kalmamıştı. Ormandaki bütün kaplanlar bir anda nasıl buraya gelebilmişti?
Ares:
-Onları sen mi çağırdın? Dedi yüzünde çok şaşkın bir ifade vardı.
Tigara:
-Neden hayatımı kurtardın?
Ares:
-Sende benimkini bağışladın... Dedi Tigara cevap vermedi. Yerdeki askerlerin eşyalarına baktı.
Tigara:
-Neden kendi adamlarınla savaştın peki?
Ares:
-Sana bir kez daha söylüyorum! Ben onlardan biri değilim! Ve biri seni öldürmeye çalıştığına göre sende değilsin. Artık bana inandın mı! Dedi. Tigara Ares’in yanına yaklaştı ve yanaklarına çizilmiş işaretleri inceledi.
Tigara:
-Bunlar... Gerçek.
Ares:
-Sonunda! Dedi ve Tigara’nın yüzündeki kırmızı işaretlere dokundu.
Tigara:
-....
Ares:
-Bu işaretleri orman öz suyuyla mı çizdin?
Tigara:
-Evet...belli ki seninkiler de öyle. Dedi. Ares’in elini yavaşça çekti ve geriye doğru zıpladı.
Ares:
-Benimle gel. Sana gerçeği göstereceğim. Artık bana güvenirsin değil mi? Dedi Tigara yerden okunu yayını ve kılıcını aldı. Bello ve Vesta yanına gelip Tigara’ya süründü. Tigara son kez arkasına baktı ve Ares’i bellini tutarken gördü. Hemen kılıcını okunu ve yaylarını yere attı ve Ares’e doğru koştu. Ares’in elini belinden zorla çekti.
Ares:
-Önemli bir şey değil...
Tigara:
-Aman tanrım. Çok kötü yaralanmışsın. Dedi Ares’in canı ne kadar acısada farkettirmiyordu. Tigara hemen koşup bir ağaca tırmandı. Ağacın yeşil yapraklarından birini kopartıp aşağı indi ve yaprağı Ares’e uzattı.
Ares:
-Gerçekten acımıyor...
Tigara:
-Koy ŞUNU! Dedi. Bağırdığı için Ares hemen yaprağı belindeki keskin yaraya koydu. Yaprağı düşürmemek için elini belinde tuttu. Yere çoktan kan dökülmüştü. Tigara Ares’in boşta kalan elini tutup çekti.
Ares:
-Şimdi nereye?
Tigara:
-Orman savaşçısı olabilirsin ama doğadan hiç anlamıyorsun dedi ve koşmaya başladı. Kaplanlar peşlerinden gelmeye başladı.
Tigara:
-Avlanın ! Dedi ve kaplanlar isteksizce başlarını çevirip ormana doğru yürüdüler. Ares Tigara’nın ciddiyetine çok şaşırmıştı. O narin ellerini tutmak acısını hemen dindiriyordu.Tigara Ares’i gölün kenarına kadar sürükledi. Ares’in yavaş yavaş gözleri kapanıyordu. Tigara endişelenmeye başladı. Ares’i hemen gölün kıyısına yatırdı ve yarasını yıkamaya başladı. Ares gözlerini zor açık tutuyordu.
Tigara:
-SAKIN uyuma Tamam mı?
Ares(soluk bir sesle):
-Söz veremem...
Tigara yarayı yıkadıktan sonra ormana koştu ve bir ağaca tırmandı. Bir sürü yaprak kopartıp aşağı indi. Hemen yarayı sarmaya başladı. Kanamayı hemen durdurmalıydı.
Tigara:
-Ares...
Ares:
-Efendim...
Tigara:
-Yaşamalısın tamam mı?!
Ares:
-Dediğim gibi söz veremem...
~Devam Edecek~
Güneş batıyordu. Ares gerçekten ölüme yaklaştığını hissediyordu. Ama o yüz... hep aklında olacaktı. Narin beyaz saçlar kan kırmızısı gözler ve o bakış. Bunu görmek dünyalara bedeldi.
Tigara kendisine garip garip bakan Ares’e kızgındı. O bir yalancıydı. Tigara yalancılardan hiç hoşlanmazdı.
Tigara:
-Neden bana öyle bakıyorsun!
Ares:
-Bilmiyorum ama senin gördüğüm son yüz olduğunu düşünüyorum. Ve bu hayatım boyunca... herneyse.
Tigara:
-Ne?
Ares:
-En güzel yüz. Dedi Tigara’nın yüzü kıpkırmızı olmuştu. Ama Ares’in yine kaçmak istediğini düşünüp yayı iyice gerdi. Tekrar yüzünde o sert bakış belirdi.
Tigara:
-Neden ölmekten korkumuyorsun?
Ares:
-Sana bakarken ölmek korkutucu gelmiyor. Haydi yap şunu! Dedi Tigara çok utanmıştı. Daha önce kimse ona bunu söylememişti. Tekrar kıpkırmızı oldu. Yayı tam aşağı eğmişti ki aklına Ares’in ona yaptıkları geldi.Yayı tekrar Ares’ e doğrulttu. Elleri titremeye başladı. Kaplanlar ise Tigara’nın komutunu bekliyordu.
Tigara:
-Bunu yapamayacağım... Dedi ve oku boşluğa bıraktı. Hızla giden ok bir ağacın gözdesine saplandı. Ares çok şaşırmıştı. İki savaşçı birbirlerinin gözlerine daldılar. Ama tam bu sırada Tigara’nın üstüne bir adam atladı ve Tigara’nın boynna bışak daladı. Bu ormanı işgal etmeye çalışan askerlerden biriydi. Kaplanların üstüne bu sefer daha güçlü bir ağ atıldı. Kaplanlar hareketsiz kalmıştı. Ares kendisine yaklaşan askerleri görür görmez ağaca tırmandı. Asker Tigara’yı tam öldürecekken üstüne atladı ve bıçağı savurdu. Elinde silahı olmadığı için belinden darbe almıştı. Boğazı kurtulan Tigara çok şaşırmıştı. Yerden kendisinin ve Ares’in kılıcını alıp Ares’e doğru tekini fırlattı. Ares kılıcı tutup ayağa kalktı. Belindeki yarayı farketmeden kendisine yaklaşan birkaç askeri kesti. Tigara kaplanları ağını çözdü ve ormana doğru bir ses çıkarttı. Bu bir kaplan sesinden farksızdı. Kılıcını savumaya başladı ama askerlerin sayısı alışılmışın dışındaydı. Birden ağaçların arasından birkaç kaplan çevrelerini sardı. Bütün herkes savaşmayı kesmiş şaşkın şaşkın kaplanlara bakıyordu. Ares hemen Tigara’nın yüzüne baktı. O hiç şaşırmışa benzemiyordu. Kaplanlar hırlayarak askerlerin üstüne atladılar. Bütün askerler koşmaya başladı. Bir kaplan Ares’e doğru yaklaşıyordu. Tigara Ares’in önüne geçip:
-Hayır bu avın değil! Dedi. Kaplan hemen yolunu değiştirip başka bir askere saldırdı. Bello ve Vesta Tigara’nın yanına geldiler. Büyük bir karmaşa olmuş etrafta hiç asker kalmamıştı. Ormandaki bütün kaplanlar bir anda nasıl buraya gelebilmişti?
Ares:
-Onları sen mi çağırdın? Dedi yüzünde çok şaşkın bir ifade vardı.
Tigara:
-Neden hayatımı kurtardın?
Ares:
-Sende benimkini bağışladın... Dedi Tigara cevap vermedi. Yerdeki askerlerin eşyalarına baktı.
Tigara:
-Neden kendi adamlarınla savaştın peki?
Ares:
-Sana bir kez daha söylüyorum! Ben onlardan biri değilim! Ve biri seni öldürmeye çalıştığına göre sende değilsin. Artık bana inandın mı! Dedi. Tigara Ares’in yanına yaklaştı ve yanaklarına çizilmiş işaretleri inceledi.
Tigara:
-Bunlar... Gerçek.
Ares:
-Sonunda! Dedi ve Tigara’nın yüzündeki kırmızı işaretlere dokundu.
Tigara:
-....
Ares:
-Bu işaretleri orman öz suyuyla mı çizdin?
Tigara:
-Evet...belli ki seninkiler de öyle. Dedi. Ares’in elini yavaşça çekti ve geriye doğru zıpladı.
Ares:
-Benimle gel. Sana gerçeği göstereceğim. Artık bana güvenirsin değil mi? Dedi Tigara yerden okunu yayını ve kılıcını aldı. Bello ve Vesta yanına gelip Tigara’ya süründü. Tigara son kez arkasına baktı ve Ares’i bellini tutarken gördü. Hemen kılıcını okunu ve yaylarını yere attı ve Ares’e doğru koştu. Ares’in elini belinden zorla çekti.
Ares:
-Önemli bir şey değil...
Tigara:
-Aman tanrım. Çok kötü yaralanmışsın. Dedi Ares’in canı ne kadar acısada farkettirmiyordu. Tigara hemen koşup bir ağaca tırmandı. Ağacın yeşil yapraklarından birini kopartıp aşağı indi ve yaprağı Ares’e uzattı.
Ares:
-Gerçekten acımıyor...
Tigara:
-Koy ŞUNU! Dedi. Bağırdığı için Ares hemen yaprağı belindeki keskin yaraya koydu. Yaprağı düşürmemek için elini belinde tuttu. Yere çoktan kan dökülmüştü. Tigara Ares’in boşta kalan elini tutup çekti.
Ares:
-Şimdi nereye?
Tigara:
-Orman savaşçısı olabilirsin ama doğadan hiç anlamıyorsun dedi ve koşmaya başladı. Kaplanlar peşlerinden gelmeye başladı.
Tigara:
-Avlanın ! Dedi ve kaplanlar isteksizce başlarını çevirip ormana doğru yürüdüler. Ares Tigara’nın ciddiyetine çok şaşırmıştı. O narin ellerini tutmak acısını hemen dindiriyordu.Tigara Ares’i gölün kenarına kadar sürükledi. Ares’in yavaş yavaş gözleri kapanıyordu. Tigara endişelenmeye başladı. Ares’i hemen gölün kıyısına yatırdı ve yarasını yıkamaya başladı. Ares gözlerini zor açık tutuyordu.
Tigara:
-SAKIN uyuma Tamam mı?
Ares(soluk bir sesle):
-Söz veremem...
Tigara yarayı yıkadıktan sonra ormana koştu ve bir ağaca tırmandı. Bir sürü yaprak kopartıp aşağı indi. Hemen yarayı sarmaya başladı. Kanamayı hemen durdurmalıydı.
Tigara:
-Ares...
Ares:
-Efendim...
Tigara:
-Yaşamalısın tamam mı?!
Ares:
-Dediğim gibi söz veremem...
Angel Beats!
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): Neo Queen Serenity, *rol tanrısı*
İrmam Layayı pek takip edemedim öncelikle o fanfiğinde başarın için seni tebrik ediyorum...
Şimdi yeni bir fanfiğe başlamışsın sadece ilk bölümü okudum anlatımındaki o olumlu yükselmeyi hemen fark ettim. Layanın o telaşlı , kötümser ve heyecanlı yazarı gitmiş yerine tecrübe kazanmış ve bir önceki yapıtından dersler çıkarmış bir yazar gelmiş aferin fakat ilk bölümde anlayamadığım bir kaç yeride belirtmeden geçemeyeceğim
Şimdi benmi bişey kaçırdım yoksa bu kız elindeki gerili oklamı koşarak ağaca tırmandı bir kaç kez okudum acaba bişeymi kaçırdım diye ama sanırım doğru görüyorum.
Bir diyalog daha dikkatimi çekti
Şimdi bunlar küçük şeyler gibi geliyor ama 'bunlar küçük şeyler aa buda küçük bişey buda buda buda ' eeee hikaye kalmadı ortada küçük şeyler bazen çok hoş bir yapıtı mahfedebilir benim Yabancıdaki sırf Diyaloglu sahneler gibi.
O zaman ne yapmalıyım dersen anlatımı biraz daha mistik bir havaya sokabilirsin gerçi diğer bölümleri okuma fırsatım olmadı ama şöyle bir göz gezdirdim mesela şunu gördüm kaplanların kızla olan sıcak samimiyetini anlatırken detaya girmişsin mesela şöyle bir anlatım ' Tigara çocukluğundan bu yana onunla olan kaplanlarının aşırı sevinç gösterilerne bazen dayanamıyordu. Ama onlardan başka kimseside yoktu bazen onlarla çocuk gibi koşup oynuyordu bazende bir savaşçı edasıyla onlarla avlanıyordu. o ikisi sanki annesi ve babası gibiydi onun için'
Anlatabiliyormuyum abim hikayen Tigara üzerine olduğu için onun psikolojik halinede vurgu yaparsan hikayen daha mistik bir havaya bürünür. Mesala biraz daha detaya girersek cevap vereceğin sorularıda şöyle sıralayabiliriz.
Tigara kimdir fiziksel özellikleri nedir karakter özellikleri nedir vs. vs. vs. tabi yazar geleneğidir ana karakter ilerki bölümlerde çözülmeye başlar.
Toparlayacak olursam bence üzerinde durman gerken tek şey Anlatım. Kurgun çok güzel karakter isimleri kurguya uyumlarıda hoş. Anlatımın üzerine yoğunlaş bence eğer bu yorumum yeterli olmassa benden yardım isteyebilirsin Öm kutum emrinize amade hadi kolay gelsin bakalım
Şimdi yeni bir fanfiğe başlamışsın sadece ilk bölümü okudum anlatımındaki o olumlu yükselmeyi hemen fark ettim. Layanın o telaşlı , kötümser ve heyecanlı yazarı gitmiş yerine tecrübe kazanmış ve bir önceki yapıtından dersler çıkarmış bir yazar gelmiş aferin fakat ilk bölümde anlayamadığım bir kaç yeride belirtmeden geçemeyeceğim
Alıntı:
Şimdi benmi bişey kaçırdım yoksa bu kız elindeki gerili oklamı koşarak ağaca tırmandı bir kaç kez okudum acaba bişeymi kaçırdım diye ama sanırım doğru görüyorum.
Bir diyalog daha dikkatimi çekti
Alıntı:
Şimdi bunlar küçük şeyler gibi geliyor ama 'bunlar küçük şeyler aa buda küçük bişey buda buda buda ' eeee hikaye kalmadı ortada küçük şeyler bazen çok hoş bir yapıtı mahfedebilir benim Yabancıdaki sırf Diyaloglu sahneler gibi.
O zaman ne yapmalıyım dersen anlatımı biraz daha mistik bir havaya sokabilirsin gerçi diğer bölümleri okuma fırsatım olmadı ama şöyle bir göz gezdirdim mesela şunu gördüm kaplanların kızla olan sıcak samimiyetini anlatırken detaya girmişsin mesela şöyle bir anlatım ' Tigara çocukluğundan bu yana onunla olan kaplanlarının aşırı sevinç gösterilerne bazen dayanamıyordu. Ama onlardan başka kimseside yoktu bazen onlarla çocuk gibi koşup oynuyordu bazende bir savaşçı edasıyla onlarla avlanıyordu. o ikisi sanki annesi ve babası gibiydi onun için'
Anlatabiliyormuyum abim hikayen Tigara üzerine olduğu için onun psikolojik halinede vurgu yaparsan hikayen daha mistik bir havaya bürünür. Mesala biraz daha detaya girersek cevap vereceğin sorularıda şöyle sıralayabiliriz.
Tigara kimdir fiziksel özellikleri nedir karakter özellikleri nedir vs. vs. vs. tabi yazar geleneğidir ana karakter ilerki bölümlerde çözülmeye başlar.
Toparlayacak olursam bence üzerinde durman gerken tek şey Anlatım. Kurgun çok güzel karakter isimleri kurguya uyumlarıda hoş. Anlatımın üzerine yoğunlaş bence eğer bu yorumum yeterli olmassa benden yardım isteyebilirsin Öm kutum emrinize amade hadi kolay gelsin bakalım
Olmuyor....Sürekli Çevremdekilere Zarar Vermekten Bıktım...
abi bir sonraki bölümün bütün konusunu anlatmışsın xD
Zaten ben birisine açıklamasıyla açıklanmasını istiyordum Tigara'nın başından geçenleri... YOrumun için saol^^ İşte geliştirmeye çalışıyorum^^ Biliyorum baı yerler sıkıcı ama mantıksız geliyor ama ben okurken gözümde canlandırdığım için çok anlamsız olmuyor^^ Yani tamam okuyucunun gözünden görmek gerek saol Abi^^
Zaten ben birisine açıklamasıyla açıklanmasını istiyordum Tigara'nın başından geçenleri... YOrumun için saol^^ İşte geliştirmeye çalışıyorum^^ Biliyorum baı yerler sıkıcı ama mantıksız geliyor ama ben okurken gözümde canlandırdığım için çok anlamsız olmuyor^^ Yani tamam okuyucunun gözünden görmek gerek saol Abi^^
Angel Beats!
Bölüm 5: Yaşam mı Ölüm mü?
Sabaha kadar yanında oturmuş dua etti. Kendisini suçlu hissediyordu. Ya ölürse? O zaman ne olacaktı. Gözlerinde uyguyla ilgili Hiçbir işaret yoktu. Güneş doğuyordu geniş ufuklardan. Kırmızı gözleriyle Ares'in yüzüne bir daha baktı. Bello ve Vesta bütün akşam uyumuş enerji toplamıştı. Tigara ortalığı sürekli inceliyordu. Yerde yatan Ares gözlerini araladı. Ve güçlükle:
-Neden? Diyebildi. Tigara sesini duyar duymaz yüzüne baktı. Ares'in elini tuttu.
Tigara:
-Sadece iyi olabildiğini düşündüğüm için...
Ares:
-Tigara bırak ölümle yüzleşiyim. Biliyorsun ki artık yaşayamam.
Tigara:
-En nefret ettiğim şey umudunu kaybetmen olur! Sen madem bir savaşçısın o zaman savaşçıların yaptığı şeyi yap “savaş!” Dedi ve ayağa kalkıp yürüdü. Kaplanlar gözlerini açtıar ve Birkaç gerilmeden sonra ayağa kalktılar. Tigara yere eğildi ve elini kaplanlların kafalarına koydu. Elleri kaplanların yumuşacık tüylerini okşarken kaplanlar çok mutlu gözüküyordu.
Tigara:
-Bu sefer onunla kalın. Kimse ona zarar vermesin kardeşlerim dedi. Kaplanlardan teki yani Vesta bir çığlık attı. Bu evet anlamına geliyordu ki Tigara ayağa kalkıp ormana doğru yürüdü. Bello ve Vesta Ares'in çevresine oturdu. Ares biraz korkmuştu. Ama kaplanların yumuşacık tüyleri bedenini ısıtınca dost oldukları belliydi. Teki Ares'e doğru bir çığlık attı ve başını kaldırması için patisini salladı. Ares güçlükle başını kaldırdı. Tekrar yere koyacakken yastık gibi bir yumuşaklık hissetti. Başının altında bir kaplan vardı!
Ares:
-Siz ne dediğimi anlayabiliyor musunuz? Dedi ama kaplanlar hiç tepki vermedi ikiside kafalarını yere koymuş etrafı izliyordu. Ares tekrar başını yasladı ve gökyüzündeki bulutları seyretti. O sırada Tigara bir sürü meyve toplamıştı. Gölün kenarına geri geldi. Kaplanların Ares'e bu kadar çabuk alışmaları hoşuna gitmişti. Meyveleri yere koydu. Tekini Ares'e uzattı. Ares elini yerden kaldırdı ve meyveyi aldı. Kaplanlar onu daha iyi hissettiriyordu. Tigara gölün kenarına gitti ve ayaklarındaki derinin ipini çözüp ayaklarını suya uzattı.
Ares sessizliği bomak için bir şeyler söyledi:
-Yani bu kaplanlar senin evcil hayvanın falan mı?
Tigara:
-Hayır...onlar benim ailem...
Ares:
-Ne? Nasıl?
Tigara:
-Ben onlarla büyüdüm....
Ares:
-Sen kendini kaplan mı sanıyorsun?
Tigara:
-Ben geçmişimi hatırlamıyorum. Tek hatırladığım o pis herif annemi öldürdü. Dedi. Başını eğmişti. Beyaz saçları güneş ışığında parlıyordu.
Ares:
-Peki ya saçların? Neden bu renk?
Tigara:
-Sana dedim ya HATIRLAMIYORUM! Dedi. Bağırdığı için Ares konuşmayı kesmişti. Zaten acısı baya bir artmıştı. Ortalığı derin bir sessizlik kapladı. Kaplanların birkaç esnemesinden sonra Tigara ağağa kalktı ve koşarak göle atladı. Giysileri hala üstündeydi. Saçlarını arkaya atarak gölün dibine ayaklarıyla bastı. Birkaç balık geçiyordu altından. Umrunda bile olmadı. Saçlarını savurdu. Kaplanlar her ne kadar onunla yüzmek istesede Ares'in yanında kalmalıydılar. Ares yine acısını saklamaya çalışıyordu. Ellerini yere koydu ve yavaşça gövdesini kaldırdı. Birden kaplanlar başlarını yerden kaldırdı. Bir şey onları ürkütmüştü. Tigara arkasını döndü ve kaplanlara baktı. Gözleri birden büyüdü. Kaplanlar acayip sesler çıkartmaya ve hırlamaya başladı. Tigara hemen yerden okunu ve yayını aldı. Kaşlarını çatmıştı. Ares ise bir şey olduğunu anlamış ve harekete geçmeye çalışıyordu. Ama acısı onu bir zincir gibi yere yapıştırıyordu. Tigara'yı ilk kez bu kadar şaşkın görüyordu. Korkması gerektiğini anlamıştı.
Kaplanlar iyice sinirlenmişti. Tigara'nın ve Ares'in çevresinde yere eğilmiş bir şekilde duruyorlardı. Çalılıkların arsından sesler duyuldu. Gittikçe bir şey onlara yaklaşıyordu. Kimse konuşmuyordu. Birden çalıların arasından ok sesleri geldi. Çok fazla ok yoktu ama birden çalılarının arasından bir sürü asker çıkınca sayılarının çok fazla olduğu anlaşılıyordu. Buraya kadar izlemişlerdi onları. Tigara Yalnız başına olsaydı belkide kaçardı ama Ares'i bu şekilde bırakamazdı. Sırtından yay alıp bir askeri göğüsünden vurdu. İki tane daha aldı ve ikisini birden geldi. Kendisine yaklaşan askerlerin birinin karnına birininde bacağına isabet etmişti. İki askerde acılar içinde yere yuvarlandı. Tigara okları ikişer üçer atıyordu. Askerler iyice ona yaklaşmıştı. Yerden iki kılıç aldı. Askerlere salladı. Nasıl tek bir kişi bu kadarını öldürebilirdi ki?
Ares bu sırada ayağa kalkmaya ve Tigara'ya yardım etmeye çalışıyordu. Kılıcını yere sapladı ve ondan destek alarak ayağa kalkar gibi oldu. Tigara var gücüyle savaşıyordu. Ama arkasından ona yaklaşan bir askeri görmemişti asker dirseğini Tigara'nın boynuna geçirdi. Tigara yere düştü ve bayıldı. Kaplanlar çok sinirlenmişti çığlıklar atarak Tigara'nın çevresindeki askerlere saldırdılar. Ares Tigara'ya yaklaşmaya çalıştı ama kaplanlar ona izin vermedi. Gerçekten çok kötü bir durumdaydılar. Ares kendine yaklaşan askere bıçağını sapladı. Acısı artsada savaşmak istiyordu. Birkaç kılıç darbesiyle bir iki askeri yere yığmıştı ama çok kalabalıktılar.
Birden ortalığı sis kapladı. Birkaç kişi askerlerin üstüne atladı. Askerler teker teker yere yığıldı.
Ares:
-Sonunda geldiniz savaşçılar. Dedi ve Tigara'nın kafasını kavradı. Bembeyaz ve yumuşacık saçları elinde çok hoş bir his uyandırıyordu. Tigara'nın saçlarını elleri arasına aldı ve Tigara'nı omzuna ellerini dayadı. Savaşçıların sayısı askerleri mahvetmeye yeterliydi.
Ares:
-Teşekkürler Tigara. Sana hayatımı borçluyum şimdi sıra seninkinde dedi. Tigara'nın gözleri tamamen kapandı. Darbe onu bayıltmış olmalıydı. Yoksa ölmüş müydü?
~Devam Edecek~
Sabaha kadar yanında oturmuş dua etti. Kendisini suçlu hissediyordu. Ya ölürse? O zaman ne olacaktı. Gözlerinde uyguyla ilgili Hiçbir işaret yoktu. Güneş doğuyordu geniş ufuklardan. Kırmızı gözleriyle Ares'in yüzüne bir daha baktı. Bello ve Vesta bütün akşam uyumuş enerji toplamıştı. Tigara ortalığı sürekli inceliyordu. Yerde yatan Ares gözlerini araladı. Ve güçlükle:
-Neden? Diyebildi. Tigara sesini duyar duymaz yüzüne baktı. Ares'in elini tuttu.
Tigara:
-Sadece iyi olabildiğini düşündüğüm için...
Ares:
-Tigara bırak ölümle yüzleşiyim. Biliyorsun ki artık yaşayamam.
Tigara:
-En nefret ettiğim şey umudunu kaybetmen olur! Sen madem bir savaşçısın o zaman savaşçıların yaptığı şeyi yap “savaş!” Dedi ve ayağa kalkıp yürüdü. Kaplanlar gözlerini açtıar ve Birkaç gerilmeden sonra ayağa kalktılar. Tigara yere eğildi ve elini kaplanlların kafalarına koydu. Elleri kaplanların yumuşacık tüylerini okşarken kaplanlar çok mutlu gözüküyordu.
Tigara:
-Bu sefer onunla kalın. Kimse ona zarar vermesin kardeşlerim dedi. Kaplanlardan teki yani Vesta bir çığlık attı. Bu evet anlamına geliyordu ki Tigara ayağa kalkıp ormana doğru yürüdü. Bello ve Vesta Ares'in çevresine oturdu. Ares biraz korkmuştu. Ama kaplanların yumuşacık tüyleri bedenini ısıtınca dost oldukları belliydi. Teki Ares'e doğru bir çığlık attı ve başını kaldırması için patisini salladı. Ares güçlükle başını kaldırdı. Tekrar yere koyacakken yastık gibi bir yumuşaklık hissetti. Başının altında bir kaplan vardı!
Ares:
-Siz ne dediğimi anlayabiliyor musunuz? Dedi ama kaplanlar hiç tepki vermedi ikiside kafalarını yere koymuş etrafı izliyordu. Ares tekrar başını yasladı ve gökyüzündeki bulutları seyretti. O sırada Tigara bir sürü meyve toplamıştı. Gölün kenarına geri geldi. Kaplanların Ares'e bu kadar çabuk alışmaları hoşuna gitmişti. Meyveleri yere koydu. Tekini Ares'e uzattı. Ares elini yerden kaldırdı ve meyveyi aldı. Kaplanlar onu daha iyi hissettiriyordu. Tigara gölün kenarına gitti ve ayaklarındaki derinin ipini çözüp ayaklarını suya uzattı.
Ares sessizliği bomak için bir şeyler söyledi:
-Yani bu kaplanlar senin evcil hayvanın falan mı?
Tigara:
-Hayır...onlar benim ailem...
Ares:
-Ne? Nasıl?
Tigara:
-Ben onlarla büyüdüm....
Ares:
-Sen kendini kaplan mı sanıyorsun?
Tigara:
-Ben geçmişimi hatırlamıyorum. Tek hatırladığım o pis herif annemi öldürdü. Dedi. Başını eğmişti. Beyaz saçları güneş ışığında parlıyordu.
Ares:
-Peki ya saçların? Neden bu renk?
Tigara:
-Sana dedim ya HATIRLAMIYORUM! Dedi. Bağırdığı için Ares konuşmayı kesmişti. Zaten acısı baya bir artmıştı. Ortalığı derin bir sessizlik kapladı. Kaplanların birkaç esnemesinden sonra Tigara ağağa kalktı ve koşarak göle atladı. Giysileri hala üstündeydi. Saçlarını arkaya atarak gölün dibine ayaklarıyla bastı. Birkaç balık geçiyordu altından. Umrunda bile olmadı. Saçlarını savurdu. Kaplanlar her ne kadar onunla yüzmek istesede Ares'in yanında kalmalıydılar. Ares yine acısını saklamaya çalışıyordu. Ellerini yere koydu ve yavaşça gövdesini kaldırdı. Birden kaplanlar başlarını yerden kaldırdı. Bir şey onları ürkütmüştü. Tigara arkasını döndü ve kaplanlara baktı. Gözleri birden büyüdü. Kaplanlar acayip sesler çıkartmaya ve hırlamaya başladı. Tigara hemen yerden okunu ve yayını aldı. Kaşlarını çatmıştı. Ares ise bir şey olduğunu anlamış ve harekete geçmeye çalışıyordu. Ama acısı onu bir zincir gibi yere yapıştırıyordu. Tigara'yı ilk kez bu kadar şaşkın görüyordu. Korkması gerektiğini anlamıştı.
Kaplanlar iyice sinirlenmişti. Tigara'nın ve Ares'in çevresinde yere eğilmiş bir şekilde duruyorlardı. Çalılıkların arsından sesler duyuldu. Gittikçe bir şey onlara yaklaşıyordu. Kimse konuşmuyordu. Birden çalıların arasından ok sesleri geldi. Çok fazla ok yoktu ama birden çalılarının arasından bir sürü asker çıkınca sayılarının çok fazla olduğu anlaşılıyordu. Buraya kadar izlemişlerdi onları. Tigara Yalnız başına olsaydı belkide kaçardı ama Ares'i bu şekilde bırakamazdı. Sırtından yay alıp bir askeri göğüsünden vurdu. İki tane daha aldı ve ikisini birden geldi. Kendisine yaklaşan askerlerin birinin karnına birininde bacağına isabet etmişti. İki askerde acılar içinde yere yuvarlandı. Tigara okları ikişer üçer atıyordu. Askerler iyice ona yaklaşmıştı. Yerden iki kılıç aldı. Askerlere salladı. Nasıl tek bir kişi bu kadarını öldürebilirdi ki?
Ares bu sırada ayağa kalkmaya ve Tigara'ya yardım etmeye çalışıyordu. Kılıcını yere sapladı ve ondan destek alarak ayağa kalkar gibi oldu. Tigara var gücüyle savaşıyordu. Ama arkasından ona yaklaşan bir askeri görmemişti asker dirseğini Tigara'nın boynuna geçirdi. Tigara yere düştü ve bayıldı. Kaplanlar çok sinirlenmişti çığlıklar atarak Tigara'nın çevresindeki askerlere saldırdılar. Ares Tigara'ya yaklaşmaya çalıştı ama kaplanlar ona izin vermedi. Gerçekten çok kötü bir durumdaydılar. Ares kendine yaklaşan askere bıçağını sapladı. Acısı artsada savaşmak istiyordu. Birkaç kılıç darbesiyle bir iki askeri yere yığmıştı ama çok kalabalıktılar.
Birden ortalığı sis kapladı. Birkaç kişi askerlerin üstüne atladı. Askerler teker teker yere yığıldı.
Ares:
-Sonunda geldiniz savaşçılar. Dedi ve Tigara'nın kafasını kavradı. Bembeyaz ve yumuşacık saçları elinde çok hoş bir his uyandırıyordu. Tigara'nın saçlarını elleri arasına aldı ve Tigara'nı omzuna ellerini dayadı. Savaşçıların sayısı askerleri mahvetmeye yeterliydi.
Ares:
-Teşekkürler Tigara. Sana hayatımı borçluyum şimdi sıra seninkinde dedi. Tigara'nın gözleri tamamen kapandı. Darbe onu bayıltmış olmalıydı. Yoksa ölmüş müydü?
~Devam Edecek~
Angel Beats!
Biraz hızlıya geldi hatalar bol olacaktır. İyi okumalar~
Bölüm 6 : Bilinmeyen bir yerde “Uyanmak”
Kırmızı gözlerini hafiften araladı. İlk başta her yer net gözükmüyordu. Ama biraz daha dikkatlice baktı. Bir çadırın içindeydi. Boynunda bir yanma hissediyordu. Göz kapaklarını iyice araladı. Yerde duran örtünün üstünde yattığını farkedince belini kaldırdı. Elini yere koyduğunda yumuşacık bir şey hissetti. Kendisine bakan mavi gözlerin Bello'ya ait olduğu belliydi. Elini boynuna götürüp yarasını yokladı. Canı baya biri yanıyor olmalıydı.
Tigara:
-Nerdeyim ben? Dedi kaplanlar çok mutluydu. Sanki o uyanana kadar burdan hiç kalkmamışlardı bile. Tigara çadırı kolaçan etti. Yerde kını, yayı, okları, bıçağı ve mızrağı vardı. Ellerini okların durduğu çantaya attı ve çantasını sırtına taktı. Beline kemerini bağladı ve bıçağını kınına koyup belindeki kemere astı. Yavaşça ayağa kalktı ama daha tam kalkamadan yere düştü. Bello ve Vesta ayaklanmış Tigara'ya yardımcı olmaya çalışıyorlardı. Tigara ellerini yere tekrar yasladı. Bu sefer ayağa kalkmayı başarabilmişti. Vesta bacaklarına dayanıp ona yardım etti. Sonunda Tigara birkaç adım attı. İyice dengesini toplayınca çadırdan çıktı ve bulunduğu kamp alanını şaşkınlıkla inceledi. Aslında çok da şaşırmamıştı, Ares onu kurtarmış olmalıydı.
...:
-Uyandın demek. Dedi. Kendisine doğru yaklaşan beli sarılı birisi ona doğru geliyordu. Bu Ares'ti.
Tigara:
-Nasıl kendinden bu kadar emin olabiliyorsun?
Ares:
-Ne konuda?
Tigara:
-Bana iyileşemeyeceğini ve öleceğini söylediğinde... ben..gerçekten hayal kırıklığına uğramıştım.Dedi. Vesto ve Bello çadırdan çoktan çıkmışlar ve Tigara'ya sürünmeye başlamışlardı.
Ares:
-Yanından asla ayrılmadılar...
Tigara:
-Ben de aynısını yapardım. Ama güvenemediğim bir yabancı beni kurtardığında ben de ona karşı bir sıcaklık hissettim.
Ares:
-Biz Orman Savaşçıları süprizlerle doluyuz. Birkaç saatte evimde oluruz.
Tigara:
-Benim gelmek isteyeceğim ne malum?
Ares:
-Tigara düşün! Tek başına mı yoksa arkandaki orduyla mı daha başarılı olabilirsin?
Tigara:
-Senin bir ordunun olduğunu söyleyebilir misin?
Ares:
-Bende onu sağlamaya çalışıyorum... Sen tek kişilik bir ordu gibisin. (Yere eğildi ve dizlerinin üstüne çöktü) Ödeşmiş olabiliriz güçlü savaşçı ama hayatlarımızı bu doğaya borçluyuz. Birlik olalım! Emin ol daha güçü olacağız!
Tigara:
-Bunu da nerden çıkarttın? Dedi. Yerdeki ipi okunun birine bağladı. Oku yaya geçirdi ve yayı gerdi. Ok bir ağaca saplanmıştı. Ares'e son bir bakış attı ve iple birlikte ağaçların arasında süzüldü. İp geri döndüğünde ucu boştu. Kaplanlar ise çoktan ortalıktan kaybolmuştu. Ares pek şaşırmamıştı. Bir savaşçı yanına geldi.
...:
-Onu takip edelim mi?
Ares:
-Bu imkansız... ne yapmak isterse onu yapar. Belkide en doğrusu bu. Hadi gidelim. Dedi ve savaşçılarla birlikte yoluna devam etti.
Tigara ormanda hızla ilerliyordu. Kaplanlar kadar hızlı olduğundan o kaplanlara değil; kaplanlar ona yetişmekte zorluk çekiyordu. Kendisini her zamanki gibi “yanlız” hissediyordu. Okyanusun kenarında öğlenin geçmesini bekledi. Karnını çoktan doyurmuştu. Rüzgarda uçuşan saçlarını kulağının arkasına koydu. Ayağa kalktı. Nerdeyse boynundaki ağrı yok olmuştu. Her zamanki gözlem tepesini çıktı ve ortalığı kolaçan etti. Başını yere eğdi. Mantıklı olan Ares'e katılmak mıydı? Ama ona nasıl güvenebilecekti? Ormana doğru bir çığlık attı. Birkaç dakika sonra çalıların arasından kaplanlar gelmeye başlamıştı. Tigara kaplan sesleri çıkarttı. Anlamı şöyle idi:
-Kimim ben?
Kaplanlardan en büyük olanı:
-Sen bir savaşçısın. Okyanus seni bizi emanet etti.
Tigara:
-Nerden geldim ben?
Başka bir kaplan:
-Geldiğinde çok soğuktun saçların bembeyazdı. Sana süt verdik, ısıttık ve yetiştirdik.
Tigara:
-Neden? Neden beni avınız olarak seçmediniz?
Bello:
-Sen bizim kardeşimiz gibiydin Kaplan Prenses. Sen bizden korkmayan tek insanoğlu oldun hep.
Vesta:
-Zaten kardeşimizsin.
Tigara:
-Ben...ben bir kaplan değilim.
En büyük kaplan:
-Ama sen hep bizim koruyucumuz oldun. Ormanın koruyucususun sen Kaplan Prenses. Biz ise seni yetiştirmek ve korumak ile görevlendirildik. Yazgımız budur.
Tigara:
-Yazgımızı ancak bizim çizebildiğimizi söylediniz siz hep bana.
Bello:
-Yazgımız bir avın kaçış yönünü seçmesi gibidir. Eğer yanlış yolu seçerse avlanır eğer doğru yolu seçerse bir sonraki dönemeçde aynı olayla karşılaşır.
Tigara:
-Ben Orman Savaşçılarına katılmak istiyorum. Kararım budur.
Vesto:
-Bu yolda ilerlemek istersen bizde seninle geliriz.
En büyük kaplan:
-Bello ve Vesta seninle aynı gün doğdular. Onlar kardeşindir. Onları yanından ayırma. Görüşmek üzere genç savaşçı.
Tigara:
-Hoşçakal. Dedi ve Ares'i en son gördüğü yere gitti. Savaşçılar yola tam çıkıyorlardı ki
Ares:
-Durun! Dedi savaşçılar arabayı durdu.
Tigara:
-Seninle geliyorum.
Ares:
-Elbette Tigara onur duyarım. Dedi ve savaşçılara gitme komutu verdi. Artık Tigara'da bir Orman Savaşçısıydı.
~Devam Edecek~
Bölüm 6 : Bilinmeyen bir yerde “Uyanmak”
Kırmızı gözlerini hafiften araladı. İlk başta her yer net gözükmüyordu. Ama biraz daha dikkatlice baktı. Bir çadırın içindeydi. Boynunda bir yanma hissediyordu. Göz kapaklarını iyice araladı. Yerde duran örtünün üstünde yattığını farkedince belini kaldırdı. Elini yere koyduğunda yumuşacık bir şey hissetti. Kendisine bakan mavi gözlerin Bello'ya ait olduğu belliydi. Elini boynuna götürüp yarasını yokladı. Canı baya biri yanıyor olmalıydı.
Tigara:
-Nerdeyim ben? Dedi kaplanlar çok mutluydu. Sanki o uyanana kadar burdan hiç kalkmamışlardı bile. Tigara çadırı kolaçan etti. Yerde kını, yayı, okları, bıçağı ve mızrağı vardı. Ellerini okların durduğu çantaya attı ve çantasını sırtına taktı. Beline kemerini bağladı ve bıçağını kınına koyup belindeki kemere astı. Yavaşça ayağa kalktı ama daha tam kalkamadan yere düştü. Bello ve Vesta ayaklanmış Tigara'ya yardımcı olmaya çalışıyorlardı. Tigara ellerini yere tekrar yasladı. Bu sefer ayağa kalkmayı başarabilmişti. Vesta bacaklarına dayanıp ona yardım etti. Sonunda Tigara birkaç adım attı. İyice dengesini toplayınca çadırdan çıktı ve bulunduğu kamp alanını şaşkınlıkla inceledi. Aslında çok da şaşırmamıştı, Ares onu kurtarmış olmalıydı.
...:
-Uyandın demek. Dedi. Kendisine doğru yaklaşan beli sarılı birisi ona doğru geliyordu. Bu Ares'ti.
Tigara:
-Nasıl kendinden bu kadar emin olabiliyorsun?
Ares:
-Ne konuda?
Tigara:
-Bana iyileşemeyeceğini ve öleceğini söylediğinde... ben..gerçekten hayal kırıklığına uğramıştım.Dedi. Vesto ve Bello çadırdan çoktan çıkmışlar ve Tigara'ya sürünmeye başlamışlardı.
Ares:
-Yanından asla ayrılmadılar...
Tigara:
-Ben de aynısını yapardım. Ama güvenemediğim bir yabancı beni kurtardığında ben de ona karşı bir sıcaklık hissettim.
Ares:
-Biz Orman Savaşçıları süprizlerle doluyuz. Birkaç saatte evimde oluruz.
Tigara:
-Benim gelmek isteyeceğim ne malum?
Ares:
-Tigara düşün! Tek başına mı yoksa arkandaki orduyla mı daha başarılı olabilirsin?
Tigara:
-Senin bir ordunun olduğunu söyleyebilir misin?
Ares:
-Bende onu sağlamaya çalışıyorum... Sen tek kişilik bir ordu gibisin. (Yere eğildi ve dizlerinin üstüne çöktü) Ödeşmiş olabiliriz güçlü savaşçı ama hayatlarımızı bu doğaya borçluyuz. Birlik olalım! Emin ol daha güçü olacağız!
Tigara:
-Bunu da nerden çıkarttın? Dedi. Yerdeki ipi okunun birine bağladı. Oku yaya geçirdi ve yayı gerdi. Ok bir ağaca saplanmıştı. Ares'e son bir bakış attı ve iple birlikte ağaçların arasında süzüldü. İp geri döndüğünde ucu boştu. Kaplanlar ise çoktan ortalıktan kaybolmuştu. Ares pek şaşırmamıştı. Bir savaşçı yanına geldi.
...:
-Onu takip edelim mi?
Ares:
-Bu imkansız... ne yapmak isterse onu yapar. Belkide en doğrusu bu. Hadi gidelim. Dedi ve savaşçılarla birlikte yoluna devam etti.
Tigara ormanda hızla ilerliyordu. Kaplanlar kadar hızlı olduğundan o kaplanlara değil; kaplanlar ona yetişmekte zorluk çekiyordu. Kendisini her zamanki gibi “yanlız” hissediyordu. Okyanusun kenarında öğlenin geçmesini bekledi. Karnını çoktan doyurmuştu. Rüzgarda uçuşan saçlarını kulağının arkasına koydu. Ayağa kalktı. Nerdeyse boynundaki ağrı yok olmuştu. Her zamanki gözlem tepesini çıktı ve ortalığı kolaçan etti. Başını yere eğdi. Mantıklı olan Ares'e katılmak mıydı? Ama ona nasıl güvenebilecekti? Ormana doğru bir çığlık attı. Birkaç dakika sonra çalıların arasından kaplanlar gelmeye başlamıştı. Tigara kaplan sesleri çıkarttı. Anlamı şöyle idi:
-Kimim ben?
Kaplanlardan en büyük olanı:
-Sen bir savaşçısın. Okyanus seni bizi emanet etti.
Tigara:
-Nerden geldim ben?
Başka bir kaplan:
-Geldiğinde çok soğuktun saçların bembeyazdı. Sana süt verdik, ısıttık ve yetiştirdik.
Tigara:
-Neden? Neden beni avınız olarak seçmediniz?
Bello:
-Sen bizim kardeşimiz gibiydin Kaplan Prenses. Sen bizden korkmayan tek insanoğlu oldun hep.
Vesta:
-Zaten kardeşimizsin.
Tigara:
-Ben...ben bir kaplan değilim.
En büyük kaplan:
-Ama sen hep bizim koruyucumuz oldun. Ormanın koruyucususun sen Kaplan Prenses. Biz ise seni yetiştirmek ve korumak ile görevlendirildik. Yazgımız budur.
Tigara:
-Yazgımızı ancak bizim çizebildiğimizi söylediniz siz hep bana.
Bello:
-Yazgımız bir avın kaçış yönünü seçmesi gibidir. Eğer yanlış yolu seçerse avlanır eğer doğru yolu seçerse bir sonraki dönemeçde aynı olayla karşılaşır.
Tigara:
-Ben Orman Savaşçılarına katılmak istiyorum. Kararım budur.
Vesto:
-Bu yolda ilerlemek istersen bizde seninle geliriz.
En büyük kaplan:
-Bello ve Vesta seninle aynı gün doğdular. Onlar kardeşindir. Onları yanından ayırma. Görüşmek üzere genç savaşçı.
Tigara:
-Hoşçakal. Dedi ve Ares'i en son gördüğü yere gitti. Savaşçılar yola tam çıkıyorlardı ki
Ares:
-Durun! Dedi savaşçılar arabayı durdu.
Tigara:
-Seninle geliyorum.
Ares:
-Elbette Tigara onur duyarım. Dedi ve savaşçılara gitme komutu verdi. Artık Tigara'da bir Orman Savaşçısıydı.
~Devam Edecek~
Angel Beats!
2. sayfa (Toplam 5 sayfa) [ 64 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |