Umut Işığı Sayfaya git: 1, 2, 3 ... 9, 10, 11, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Evvet!... Sevgili forumcular ben yeni bir fanfic yazmaya başladım. Adı da "Umut Işığı". Umarım yazacak olduğum bu fanfici beğenirsiniz. Şimdiden hepinize iyi okumalar.
1.BÖLÜM RÜYA
Mutsuzdum. İçimde kötü bir his vardı. Güzelim bahar kokusunu ciğerlerime doldurmama rağmen yine de kendimi kötü hssediyordum.
Hava bugün oldukça güzeldi. Gökyüzünde tek bir yağmur bulutu bile yoktu. Bugünü fırsat bilip herkes kendini dışarıya atmıştı. Tabi ben de... Kuşlar cıvıl cıvıl ötüyor, çocuklar oyun oynuyor, yetişkinlerse gülüşüyordu. Taa ki masmavi gökyüzü simsiyah bir renge bürünene kadar.
Ne olduysa o anda oldu zaten. Ardı arkası kesilmeyen şimşekler çakmaya, yerler parçalanmaya başladı ve bir anda insanların hepsi yok oldu. Ne oluyordu böyle!?... Kalbim küt küt atıyordu. Neden benden başka birisi kalmamıştı? Neden koskocaman şehrin ortasında bir tek ben vardım? Bunlar neydi bilmiyordum. Asıl en önemlisiyse tüm bu insanlar neredeydi?
Sonra birden bir ses duydum. Bu sesin nerden geldiği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Sonra birden çok ürkütücü bir kahkaha sesi duydum. Sonra o ses bana "Yedi büyük meleği öldürdüm. Senin de sonun onlar gibi olacak." diyordu. Hiçbir şey anlayamadım. Yedi büyük melek de neydi? Benim sonum nasıl olacaktı ki? Hiç bir şey bilmiyordum. Kafam karışmıştı.
Ayaklarımın altında bir cızırtı hissetmeye başladım. Neler oluyordu? Ben anlamsız anlamsız düşünürken tam gözlerimin önünden bir şimşek geçti. Nefes almakta zorlanmaya başladım. Gözkapaklarım ağırlaşıyordu. Bedenimin her yerinde inanılmaz derecede büyük bir acı hissediyordum. Sonra birden bire bembeyaz bir ışık gördüm bana doğru geliyordu. Ölüyor muyum ne? Bunu bir türlü bilmiyordum.
Sonra gözlerimi açtım. Etrafıma baktığımda denizden başka bir şey göremedim. Denizin alacakaranlık olan kısmındaydım. Bu nasıl olur? Bir türlü aklım almıyor bütün bu yaşadıklarımı. Denizin içinde nasıl nefes alabiliyordum? Daha az önce ölmedim mi ben?
Neler olduğunu anlamaya çalışırken sonra o bembeyaz ışığı yeniden gördüm. Bana doğru yaklaşıyordu. Dur biraz... Bu beyaz bir ışık değildi. Bu bir kadındı. etrafına beyaz ışıklar saçan bir kadın. Uzun dalgalı kahverengi saçları ve sırtında ise melek kanadına benzeyen kanatları vardı. Sonra kadın bana elini uzatarak "Hadi Amy... Çok geç olmadan tut elimden." dedi.
Sonra yine ürkütücü bir kahkaha sesi duydum ve "Ölümün yakındır prenses. Hem de tahmin edemediğin kadar yakınında." dedi bana.
Şimdi hangisini seçmeliyim? Bana elini uzatan kadını mı yoksa o ürkütücü sesi mi seçmeliyim? Bunu bir türlü çözemiyordum. Kafam karma karışıktı.
Sonra gözlerimi açtım ve uyandığımda ise kanter içindeydim. Neyseki bütün bunların hepsi sadece bir rüyaydı. Sonra annemin sesini duydum "Aaaamyy!... Hadi kahvaltı hazır!" bende anneme seslendim "Tamam anneeee! Birazdan aşağıdayım!". Sonra da okula gitmek için hazırlanmaya başladım.

1.BÖLÜM RÜYA
Mutsuzdum. İçimde kötü bir his vardı. Güzelim bahar kokusunu ciğerlerime doldurmama rağmen yine de kendimi kötü hssediyordum.
Hava bugün oldukça güzeldi. Gökyüzünde tek bir yağmur bulutu bile yoktu. Bugünü fırsat bilip herkes kendini dışarıya atmıştı. Tabi ben de... Kuşlar cıvıl cıvıl ötüyor, çocuklar oyun oynuyor, yetişkinlerse gülüşüyordu. Taa ki masmavi gökyüzü simsiyah bir renge bürünene kadar.
Ne olduysa o anda oldu zaten. Ardı arkası kesilmeyen şimşekler çakmaya, yerler parçalanmaya başladı ve bir anda insanların hepsi yok oldu. Ne oluyordu böyle!?... Kalbim küt küt atıyordu. Neden benden başka birisi kalmamıştı? Neden koskocaman şehrin ortasında bir tek ben vardım? Bunlar neydi bilmiyordum. Asıl en önemlisiyse tüm bu insanlar neredeydi?
Sonra birden bir ses duydum. Bu sesin nerden geldiği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Sonra birden çok ürkütücü bir kahkaha sesi duydum. Sonra o ses bana "Yedi büyük meleği öldürdüm. Senin de sonun onlar gibi olacak." diyordu. Hiçbir şey anlayamadım. Yedi büyük melek de neydi? Benim sonum nasıl olacaktı ki? Hiç bir şey bilmiyordum. Kafam karışmıştı.
Ayaklarımın altında bir cızırtı hissetmeye başladım. Neler oluyordu? Ben anlamsız anlamsız düşünürken tam gözlerimin önünden bir şimşek geçti. Nefes almakta zorlanmaya başladım. Gözkapaklarım ağırlaşıyordu. Bedenimin her yerinde inanılmaz derecede büyük bir acı hissediyordum. Sonra birden bire bembeyaz bir ışık gördüm bana doğru geliyordu. Ölüyor muyum ne? Bunu bir türlü bilmiyordum.
Sonra gözlerimi açtım. Etrafıma baktığımda denizden başka bir şey göremedim. Denizin alacakaranlık olan kısmındaydım. Bu nasıl olur? Bir türlü aklım almıyor bütün bu yaşadıklarımı. Denizin içinde nasıl nefes alabiliyordum? Daha az önce ölmedim mi ben?
Neler olduğunu anlamaya çalışırken sonra o bembeyaz ışığı yeniden gördüm. Bana doğru yaklaşıyordu. Dur biraz... Bu beyaz bir ışık değildi. Bu bir kadındı. etrafına beyaz ışıklar saçan bir kadın. Uzun dalgalı kahverengi saçları ve sırtında ise melek kanadına benzeyen kanatları vardı. Sonra kadın bana elini uzatarak "Hadi Amy... Çok geç olmadan tut elimden." dedi.
Sonra yine ürkütücü bir kahkaha sesi duydum ve "Ölümün yakındır prenses. Hem de tahmin edemediğin kadar yakınında." dedi bana.
Şimdi hangisini seçmeliyim? Bana elini uzatan kadını mı yoksa o ürkütücü sesi mi seçmeliyim? Bunu bir türlü çözemiyordum. Kafam karma karışıktı.
Sonra gözlerimi açtım ve uyandığımda ise kanter içindeydim. Neyseki bütün bunların hepsi sadece bir rüyaydı. Sonra annemin sesini duydum "Aaaamyy!... Hadi kahvaltı hazır!" bende anneme seslendim "Tamam anneeee! Birazdan aşağıdayım!". Sonra da okula gitmek için hazırlanmaya başladım.

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice

Sonunda Beste'nin fanfici eklendi tam 2,5 haftadır bekliyordum
Bu ilk bölüm olduğundan tabiki olaylar hakkında ve kurgu hakkında bilgim yok.Amy'nin özel güçleri var sanırım.Rüyasında o kötü kahkahalı kadın 7 meleği öldürdüm sıra sende diyor.O zaman ben beyin fırtınası yaparak Amy'nin çok önemli biri olduğunu düşünüyorum.Diğer kadın kim peki ? Amy rüya gördü peki bu gerçekten bir rüyamıydı yoksa altında yatan şeyler var mı?Bunların hiçbirini bilmiyorum ama konuya güzel yerden giriş yapmışsın.Ellerine sağlık. İyiki seni fanfic yazma konusunda zorlamışım hayalgücünün doruğunu görmek için sabırsızlanıyorum
İlk bölümde fantastik unsurlar içerdiğini anladık bakalım daha neler bizi bekliyor (aşk,entrika,aksiyon,macera,korku...
) Yeni bölümü ne zaman yazıcaksın?
Not:Sakın bana 2 hafta sonra deme


Bu ilk bölüm olduğundan tabiki olaylar hakkında ve kurgu hakkında bilgim yok.Amy'nin özel güçleri var sanırım.Rüyasında o kötü kahkahalı kadın 7 meleği öldürdüm sıra sende diyor.O zaman ben beyin fırtınası yaparak Amy'nin çok önemli biri olduğunu düşünüyorum.Diğer kadın kim peki ? Amy rüya gördü peki bu gerçekten bir rüyamıydı yoksa altında yatan şeyler var mı?Bunların hiçbirini bilmiyorum ama konuya güzel yerden giriş yapmışsın.Ellerine sağlık. İyiki seni fanfic yazma konusunda zorlamışım hayalgücünün doruğunu görmek için sabırsızlanıyorum


Not:Sakın bana 2 hafta sonra deme


Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice


geç gördüm aa süper
yenisini beklerim
[spoier] ah bu anneler ah ah
[/spoiler]

yenisini beklerim

[spoier] ah bu anneler ah ah


""Prometheus was punished by the gods for giving the gift of knowledge to man. He was cast into the bowels of the Earth and pecked by birds."" -Oracle Turret
INTP, 5w6, 9w1, 2w1, sp/sx
Sapioromantic Demisexual
INTP, 5w6, 9w1, 2w1, sp/sx
Sapioromantic Demisexual
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice

Yeni gördüm üzgünüm.Okudum ve beğendim.Amy adlı bir kız var ve rüya görüyor.Tabi rüya değilde anıları olabilir değil mi?Rüyasında ya da anılarında biri onu öldürmeye çalışıyor ama nedense olmuyor.7 meleği öldürdüm sıra sende diyor.Burdan Amynin melek olduğunu düşünebiliriz.Birde prenses kelimesi geçiyor.O zaman ya sadece prenses 7 melekte koruyucuları ya da hem prenses hemde melek.Bu ihtimal göz önüne geliyor.Birde ışıldayan kadın var.Bunlar Sadece Amynin beyin hücrelerinin kurduğu bir oyunda olabilir.Şimdiden bir şey demek zor o yüzden en kısa zamanda bekliyorum 


Bana bir kelime söyle sonsuzluğa ulaşan.
Bana bir hikaye anlat asla unutulmayan.
Bana bir gökyüzü göster karanlıktan daha koyu olan.
Bana bir hayal ver zamanın kalbini kıskandıran.
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice

Evvet forumcular!İşte yeni bölüm karşınızda iyi okumalar.
2.BÖLÜM YENİ EDEBİYAT ÖĞRETMENİ VE MİNAKO
En sonunda... Nihayetinde formalarımı giydim. Fakat kendimi çıplak gibi hissediyordum. Dur bir dakika... Çoraplarım... çoraplarım neredeeeeee!?... Olamaz olamaz olamaaaaazz!... Okula geç kalacaktım. Fakat bir türlü çoraplarımı bulamıyorum. Aşağıdan da Hikaru'nun (kendisi ağabeyim olur) sesi geliyordu "Hadi Amy! Senin yüzünden okula geç kalacağız!". Bense büyük bir sinirle "Ooooooff!... Geliyorum işte Hikaru! Ne bağırıyorsun!?..." dedim.
Nihayetinde çorabımı bulmuştum. Yaklaşık 15 dakikada çoraplarımı giyindiğim için okula geç kaldık.Aşağıya indiğimde ise Hikaru beni ayakkabılarını giymiş ve bir o kadar da kızgın bir biçimde bekliyordu. Annem her sabah olduğu gibi yine benim ekmeğime çilekli reçel sürüp verdi. Hem ayakkabılarımı giymek için uğraşıyor hem de reçelli ekmeğimi yemeye çalışıyordum.
En sonunda evden ancak çıkabilmiştik. Hikaru'nun bana olan kızgınlığı gözlerinden okunuyordu. Kızgınlığından dolayı Hikaru'ya hiçbir şey söylemeden yoluma devam ettim.Eh!... Ne de olsa benim gibi bir kızın ağabeyi olmak bu kadar kolay olmasa gerek. Sırf yalnız okula gitmekten korktuğum için her sabah benimle birlikte Hikaru da okula geç kalırdı.Herneyse! Tüm yol boyunca hiç konuşmadan yürüdük. Okula geldiğimizde ise Hikaru saatine bakarak "İlk dersin bitmesine 10 dakika var. Ben burada bekleyeceğim. Sen sınıfına git istersen." dedi bana. Ben de utangaç bir biçimde başımı öne eğerek "Peki." dedim ve sınıfa doğru yöneldim.
Ne yapacaktım ben şimdi bilmiyorum. Edebiyat öğretmenimiz geç kaldığım için bana çok kızacaktı. Zaten kadının benimle bir alıp veremediği vardı sanki. Sınıfın tam kapısının önüne geldiğimde bir de ne göreyim?! Edebiyat öğretmeni bugün okula gelmemişti. Öyle çok rahatladım ki anlatamam. Sınıfa girdim ve yerime oturdum. Daha sonra yanıma en sevdiğim arkadaşım omuz hizasına gelen sarı saçları ve mavi gözleriyle Minako gelmişti. Minako'ya edebiyat öğretmeninin neden gelmediğini sordum. Minako ise bana edebiyat öğretmeninin tayininin çıktığını söyledi. Ben de şaşkın bir yüz ifadesiyle "Neeeee!?... Edebiyat öğretmeninin tayini mi çıktıııııı!?... Ciddi olamazsııııın!..." dedim. Minako bu şaşkınlığıma bir anlam veremedi. Çünkü benim edebiyat öğretmeninden ölesiye kadar nefret ettiğimi biliyordu.
İlk ders bitmiş, tenefüs olmuş ve o da bitmişti. Sınıftakiler kuduz köpekler gibi kuduruyorlardı. Tabii sadece Minako'yla ben sus pus oturuyorduk. Sonra sınıftan içeri altın sarısı saçlı ve yeşil gözlü, yirmili yaşlarda gösteren bir adam sınıfa girdi. Adam öğretmen masasına doğru ilerleyerek "Evet çocuklar! Kalkın ayağa!" diye bağırarak tüm sınıfa sesini duyurmaya çalışıyordu. Sonra birden herkes sesini kesti ve yerlerine oturdular. Adam ise "İyi... çok güzel." diyerek öğretmen masasının üstüne oturdu. Sonra da "Ben sizin yeni edebiyat öğretmeniniz Hiroshi Ai'yim. Yani Minako Ai'nin ağabeyiyim." dedi ve herkes bir yeni edebiyat öğretmenimize bir de Minako'ya bakıp duruyorlardı. Daha sonra edebiyat öğretmeni "Evet!Başka sorusu olan var mı?" diye sordu. Sınıftaki kızların çoğu el kaldırarak söz istedi. Kızlar edebiyat öğretmenine büyülenmiş gibi bakıyorlardı. Zaten sordukları sorular da çok saçmaydı:"Kaç yaşındasınız hocam? Evli misiniz? Nerelisiniz?..." gibi sorular işte. Ama asıl en komik olan soru ise:"Nasıl bu kadar yakışıklı olabiliyorsunuzhocam?"dı.
Bir ara Minako'ya seslendim."Minako-chan!" Minako "Efendim Amy?" dedi. Ben konuşmama kaldığım yerden devam ederek " Baksana! Herkes ağabeyine gözü dönmüş gibi bakıyorlar. Kızlar her an ağabeyini öpecekmişçesine erkeklerse ağabeyini dövecekmişçesine bakıyorlar. Minako şaşkın bir yüz ifadesiyle "Öyle mi görünüyor?" dedi. Ben sinirli bir biçimde başımı sıraya vurarak "Offff!... Minako-chan ya! Offfff!..." diyerek kendi kendime söylendim.
Allah'a şükürler olsun ki bugün okul bitmişti. Bahçede Hikaru'yu bekliyordum. Hikaru yanıma geldi ve eliyle Minako'yu işaret ederek "Amy! Ben bugün bir arkadaşımın evine gideceğim. Bu yüzden sen Minako'yla beraber eve gideceksin. Anlaştık mı?" dedi. Ben de isteksizce "Anlaştık." dedim. Sonra Hikaru koşar adımlarla onu bekleyen arkadaşının yanına gitti. Ben de Minako'nun yanına gittim. Minako gayet neşeli bir sesle "Haydi gidelim Amy!" dedi. Ben de gülümseyerek "Tamam. Gidelim." dedim. Sonra yola koyulduk.
Minako'yla ikimiz ürkütücü ara sokağa girmiştik bile. Bu yoldan çok korkuyorum. İşte bu yüzden Hikaru'yla beraber geçerim hep bu sokaktan. Çünkü kendimi en çok onun yanında güvende hissediyordum. Minako'yla kız başımıza bizi bıraktı gitti işte. Arada bir böyle yapardı ama nedense içimde her zamankinden daha kötü bir his vardı. Moralimi mümkün olduğunca yüksek tutmaya çalışsam da olmuyordu. Kendimi kötü hissediyordum işte.
Minako gülerek "Korktun mu Amy?" diye sordu. Ben de garip bir yüz ifadesiyle gölümseyerek "Elbette hayır!" dedim. Minako sadece tebessüm etti. 1-2 saniye kadar sustuktan sonra Minako durdu. Ben anlamsızca "Ne oldu Minako? Neyin var?" diye sordum. Minako ellerimi tutarak gözlerinden yaşlar aka aka "Lütfen beni affet Amy! Böyle olmasını hiç istemezdim." dedi. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Minako işaret ve orta parmaklarını birleştirerek anlıma koydu. Birden başım dönmeye başladı. Kendimi halsiz hissediyordum. Sonra etraf kararmaya başladı ve dengemi kaybederek düştüm. Ben düşerken birisi beni tutmuştu. Ama beni tutan Minako değildi. Bir erkekti. En azından ben öyle hissettim. Sonra... Sonraysa bilincim tamamiyle kapalı olduğu için hiçbir şey duyamıyor, göremiyor ve hissedemiyordum.
2.BÖLÜM YENİ EDEBİYAT ÖĞRETMENİ VE MİNAKO
En sonunda... Nihayetinde formalarımı giydim. Fakat kendimi çıplak gibi hissediyordum. Dur bir dakika... Çoraplarım... çoraplarım neredeeeeee!?... Olamaz olamaz olamaaaaazz!... Okula geç kalacaktım. Fakat bir türlü çoraplarımı bulamıyorum. Aşağıdan da Hikaru'nun (kendisi ağabeyim olur) sesi geliyordu "Hadi Amy! Senin yüzünden okula geç kalacağız!". Bense büyük bir sinirle "Ooooooff!... Geliyorum işte Hikaru! Ne bağırıyorsun!?..." dedim.
Nihayetinde çorabımı bulmuştum. Yaklaşık 15 dakikada çoraplarımı giyindiğim için okula geç kaldık.Aşağıya indiğimde ise Hikaru beni ayakkabılarını giymiş ve bir o kadar da kızgın bir biçimde bekliyordu. Annem her sabah olduğu gibi yine benim ekmeğime çilekli reçel sürüp verdi. Hem ayakkabılarımı giymek için uğraşıyor hem de reçelli ekmeğimi yemeye çalışıyordum.
En sonunda evden ancak çıkabilmiştik. Hikaru'nun bana olan kızgınlığı gözlerinden okunuyordu. Kızgınlığından dolayı Hikaru'ya hiçbir şey söylemeden yoluma devam ettim.Eh!... Ne de olsa benim gibi bir kızın ağabeyi olmak bu kadar kolay olmasa gerek. Sırf yalnız okula gitmekten korktuğum için her sabah benimle birlikte Hikaru da okula geç kalırdı.Herneyse! Tüm yol boyunca hiç konuşmadan yürüdük. Okula geldiğimizde ise Hikaru saatine bakarak "İlk dersin bitmesine 10 dakika var. Ben burada bekleyeceğim. Sen sınıfına git istersen." dedi bana. Ben de utangaç bir biçimde başımı öne eğerek "Peki." dedim ve sınıfa doğru yöneldim.
Ne yapacaktım ben şimdi bilmiyorum. Edebiyat öğretmenimiz geç kaldığım için bana çok kızacaktı. Zaten kadının benimle bir alıp veremediği vardı sanki. Sınıfın tam kapısının önüne geldiğimde bir de ne göreyim?! Edebiyat öğretmeni bugün okula gelmemişti. Öyle çok rahatladım ki anlatamam. Sınıfa girdim ve yerime oturdum. Daha sonra yanıma en sevdiğim arkadaşım omuz hizasına gelen sarı saçları ve mavi gözleriyle Minako gelmişti. Minako'ya edebiyat öğretmeninin neden gelmediğini sordum. Minako ise bana edebiyat öğretmeninin tayininin çıktığını söyledi. Ben de şaşkın bir yüz ifadesiyle "Neeeee!?... Edebiyat öğretmeninin tayini mi çıktıııııı!?... Ciddi olamazsııııın!..." dedim. Minako bu şaşkınlığıma bir anlam veremedi. Çünkü benim edebiyat öğretmeninden ölesiye kadar nefret ettiğimi biliyordu.
İlk ders bitmiş, tenefüs olmuş ve o da bitmişti. Sınıftakiler kuduz köpekler gibi kuduruyorlardı. Tabii sadece Minako'yla ben sus pus oturuyorduk. Sonra sınıftan içeri altın sarısı saçlı ve yeşil gözlü, yirmili yaşlarda gösteren bir adam sınıfa girdi. Adam öğretmen masasına doğru ilerleyerek "Evet çocuklar! Kalkın ayağa!" diye bağırarak tüm sınıfa sesini duyurmaya çalışıyordu. Sonra birden herkes sesini kesti ve yerlerine oturdular. Adam ise "İyi... çok güzel." diyerek öğretmen masasının üstüne oturdu. Sonra da "Ben sizin yeni edebiyat öğretmeniniz Hiroshi Ai'yim. Yani Minako Ai'nin ağabeyiyim." dedi ve herkes bir yeni edebiyat öğretmenimize bir de Minako'ya bakıp duruyorlardı. Daha sonra edebiyat öğretmeni "Evet!Başka sorusu olan var mı?" diye sordu. Sınıftaki kızların çoğu el kaldırarak söz istedi. Kızlar edebiyat öğretmenine büyülenmiş gibi bakıyorlardı. Zaten sordukları sorular da çok saçmaydı:"Kaç yaşındasınız hocam? Evli misiniz? Nerelisiniz?..." gibi sorular işte. Ama asıl en komik olan soru ise:"Nasıl bu kadar yakışıklı olabiliyorsunuzhocam?"dı.
Bir ara Minako'ya seslendim."Minako-chan!" Minako "Efendim Amy?" dedi. Ben konuşmama kaldığım yerden devam ederek " Baksana! Herkes ağabeyine gözü dönmüş gibi bakıyorlar. Kızlar her an ağabeyini öpecekmişçesine erkeklerse ağabeyini dövecekmişçesine bakıyorlar. Minako şaşkın bir yüz ifadesiyle "Öyle mi görünüyor?" dedi. Ben sinirli bir biçimde başımı sıraya vurarak "Offff!... Minako-chan ya! Offfff!..." diyerek kendi kendime söylendim.
Allah'a şükürler olsun ki bugün okul bitmişti. Bahçede Hikaru'yu bekliyordum. Hikaru yanıma geldi ve eliyle Minako'yu işaret ederek "Amy! Ben bugün bir arkadaşımın evine gideceğim. Bu yüzden sen Minako'yla beraber eve gideceksin. Anlaştık mı?" dedi. Ben de isteksizce "Anlaştık." dedim. Sonra Hikaru koşar adımlarla onu bekleyen arkadaşının yanına gitti. Ben de Minako'nun yanına gittim. Minako gayet neşeli bir sesle "Haydi gidelim Amy!" dedi. Ben de gülümseyerek "Tamam. Gidelim." dedim. Sonra yola koyulduk.
Minako'yla ikimiz ürkütücü ara sokağa girmiştik bile. Bu yoldan çok korkuyorum. İşte bu yüzden Hikaru'yla beraber geçerim hep bu sokaktan. Çünkü kendimi en çok onun yanında güvende hissediyordum. Minako'yla kız başımıza bizi bıraktı gitti işte. Arada bir böyle yapardı ama nedense içimde her zamankinden daha kötü bir his vardı. Moralimi mümkün olduğunca yüksek tutmaya çalışsam da olmuyordu. Kendimi kötü hissediyordum işte.
Minako gülerek "Korktun mu Amy?" diye sordu. Ben de garip bir yüz ifadesiyle gölümseyerek "Elbette hayır!" dedim. Minako sadece tebessüm etti. 1-2 saniye kadar sustuktan sonra Minako durdu. Ben anlamsızca "Ne oldu Minako? Neyin var?" diye sordum. Minako ellerimi tutarak gözlerinden yaşlar aka aka "Lütfen beni affet Amy! Böyle olmasını hiç istemezdim." dedi. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Minako işaret ve orta parmaklarını birleştirerek anlıma koydu. Birden başım dönmeye başladı. Kendimi halsiz hissediyordum. Sonra etraf kararmaya başladı ve dengemi kaybederek düştüm. Ben düşerken birisi beni tutmuştu. Ama beni tutan Minako değildi. Bir erkekti. En azından ben öyle hissettim. Sonra... Sonraysa bilincim tamamiyle kapalı olduğu için hiçbir şey duyamıyor, göremiyor ve hissedemiyordum.

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice
1. sayfa (Toplam 11 sayfa) [ 163 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |