Umut Işığı Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 9, 10, 11 |
Yazar
Mesaj








Yalnız senin o baş harflerini verdiğin anime karakterlerini çıkaramadım.
Yeni bölüm karşınızda.
10. BÖLÜM BU KIZ O OLABİLİR Mİ?
İtiraf etmek gerekirse bu dört yüzlü yaratıktan fazlasıyla korkmuştum. Ama onunla savaşabilirdim. İlk olarak kendimi koruyabileceğim bir şeyler lazım bana. Yoksa hayatta kalmam biraz zor olacak gibi. Birden gözümün ucuna Haruka’nın ucunda elektrik bulunan mızrağı ilşti gözüme. Hemen onu almalıydım. Fakat canavar iki daha doğrusu sekiz gözünü birden üzerime dikmişti, “Hadi ama. Benimle ne zaman savaşacaksın? Eğer savaşmayacaksan söyle de ona göre işini bitireyim.” derken Haruka’nın yerde duran mızrağını kaptım ve canavara: “Korkak gibi kaçacak değilim. Seninle savaşarak ölürüm daha iyi.” Canavarın gülen yüzü “Çok cesursun. Fakat öleceksin. Ha ha ha!” dedikten sonra kızgın yüz bana doğru dönerek: “Bu kadar aptal olma. Şu ana kadar karşıma çıkan hiçbir savaşçı beni yenemedi. Sen mi yeneceksin?”
Canavar bu söylediklerinde haklıydı. Çok aptalca davranıyorum. Üstelik bu canavarın karşısına çıkan hiçbir savaşçı onu yenememiş. Bunu bana yaklaşık bir ay önce Dark söylemişti. Ben tüm cesaretimi toplayarak “Olsun! Ben yine de seninle savaşmaya hazırım. Ölecek olmam umrumda bile değil.” Dedim. Bunun üzerine canavarın şaşkın yüzü “Gerçekten mi? Şurda uyuyan arkadaşların gibi mi uyumak istiyorsun? Fakat biz onları hiç uyanmamak üzere uyuttuk.”
Tüm bu duyduklarıma inanamadım. Eğer bu canavar Haruka’yla Hitomi’yi hiç uyanmamak üzere uyuttularsa ikisi de ölmüş sayılırdı. İşte şimdi bu yaratığın ne kadar tehlikeli olduğunu anladım. Canavarın bu defa ağlayan yüzü “Gerçekten ölmeyi göze alabilir misin? Eğer öyleyse gerçekten senin adına çok üzüldüm.” Dedikten hemen sonra üzerime atıldı. Ben de kendimi savunmak için mızrağı ona doğru savurdum. Fakat canavar çok çevik olduğu için darbemden hemen kurtulmayı başardı. Mızrağı ikinci kez savurdum. Fakat fayda etmedi.Canavar hem ikinci darbemden kurtuldu hem de beni öyle bir savurdu ki... Resmen havada uçtum. Arkamdaki ağaca çarptığım an ağacın ortasında kocaman bir oyuk açıldı.
Ben yerden zar zor kalkarken canavarın gülen yüzü “Ne o? Yoksa yoruldun mu? Bana daha fazla karşı koyamayacak mısın? Gerçekten yazık. Ölümün çok acı olacak.” Dedi. Canavara öylesine sinirlendim ki tam yanımda duran çakıl taşını kafasına fırlattım. Canavarın öfkeli tarafı “Sen nasıl olurda benim başıma çakıl taşı fırlatırsın!”, ağlayan tarafı “Zavallı başımı kanattın.” Diyerek ağlamaya başladı. Ben de canavarın dikkatinin dağınıklığını fırsat bilip mızrağı tam kalbine savurdum fakat canavar kenara çekilince mızrak koluna saplandı.
Canavarın kızgın tarafı bana bu kez gerçekten kızmıştı ve üzerime öyle büyük bir hızla geldi ki daha ben ne olduğunu anlamadan boğazımdan tuttuğu gibi beni ağaçtan ağaca savurdu. Artık dayanamayacaktım. Kanlar içindeydim. Eğer melek olmasaydım şimdiye ölmüştüm. Meleklerin yaraları neyseki normal bir insanınkine göre daha çabuk pıhtılaştığı için kendimi kısa sürede toparladım. Fakat canım çok acıyordu. En sonunda canavar bana bir tokat attı... Atış o atış. Kendimi kan kusarken buldum. Canavar gülerek “Hayatım boyunca birisini öldürürken hiç bu kadar zevk almamıştım. Ölecek olman beni ne kadar mutlu ediyor bilemezsin.” Dedi.
Ben daha yerden kalkamadan canavar üstüme atladı. Başımı ağaca çarptım. Canavar bileklerimden tutarak “Ben sana demiştim. Beni hiçbir savaşçı yenemez diye. Sen de diğer savaşçılar gibi uyumaya hazır ol.” Canavar kahkahalar atarken nefes alış verişi birden zorlaştı. Bir baktım ki canavardan kanlar akıyor. Canavarın kalbine Hiroshi’nin kılıcı saplanmış. Sonra bir kızın sesi duyuldu “Doğru bildin. Seni hiçbir savaşçı yenemez. Ama ben bir savaşçı değilim.” dedi ve kılıcı çekerek “Çünkü ben bir prensesim!” Canavar yeniden mavi saçlı ve kahverengi gözlü kıza dönüştü. Küçük kızın gözlerinden yaşlar akarken “Böyle bir sonum olacağı hiç aklıma gelmezdi.” dedi “Fakat Kayıp Şehir asıl sizin snunuz olacak. Hepiniz bir araya geleceksiniz. Fakat sarı saçlı bir melek ölecek. Hepinizin hayatı için kendini feda edecek ve hiçbiriniz kadere karşı gelemeyeceksiniz.” Küçük kızın gözleri kapandı ve kız buhar olup gitti.
Prenses Aki yavaşça beni yerden kaldırdı. Fakat canım öylesine çok acıyordu ki ayağa kalkmamla bayılmam bir oldu.
Gözlerimi açtığımda Prenses Aki’yi tam yanımda otururken gördüm. Fakat elini alnıma koymuştu ve bir çeşit büyü gibi bir şeyler yapıyordu. Ben boğuk bir sesle “Prensesim. N’oldu?” dedim. Prenses Aki gözlerinden yaşlar akarak “Senin için öyle çok endişelendim ki... Neyseki iyisin. Biraz dinlen çok yorulmuşsundur.” Dedi ve gitti. Kalkmaya çalıştım ama beceremedim. Çünkü canım çok yanıyordu. Öylesine gökyüzüne boş boş baktım.
Birden aklıma küçük kızın ölmeden önce söylediği şeyler geldi aklıma. Sarı saçlı bir meleğin öleceğini söylemişti. Sarışın deyince benim aklıma ilk gelen kişi Minako’ydu. Yoksa o mu ölecekti? İçime bir kurt düştü. Minako ölürse eğer ben ne yaparım? Ama birden aklıma tek sarışının Minako olmadığı geldi. Çünkü sarı saçlı olan iki melek daha vardı: Haruka ve Hiroshi. Onlardan biri de ölebilirdi.
Tüm bunları düşündükçe başım daha çok ağrıyordu. Fakat üçü içinde endişeleniyordum. Zaten endişelenmemek elde değil. Birden aklıma Haruka’yla Hitomi geldi. Canavar bana onların sonsuz bir uykuya daldıklarını söylemişti. İkisi için gerçekten çok endişelendim. Aniden ayağa kalktım. Biraz başım döndü ama kendimi toparlamam uzun sürmedi.
Prenses Aki’yi aradım. Fakat kimseyi bulamadım. Hiç kimse yoktu. Tam ümidimi yitirmiştim ki Chris’in sesini duydum “Çok dikkatsizsin Haruka! Sen mi benim ağabeyimsin yoksa ben mi senin ağabeyinim? Biraz daha dikkatli olursan çok sevinirim.” Haruka Chris’e “Demek öyle! 200 yıl önce başı sürekli beladan kurtulmayan kimdi acaba?” diye bağırdı. Chris bir anda kederlendi “200 yılda çok olgunlaştım ben. Artık kim gerçek dostum kim düşmanım görebiliyorum.” Dedi ve hızlı adımlarla beni görmezden gelip uzaklaştı. Haruka bana doğru dönerek “Demek uyandın. Biz de seni merak ediyorduk. Nasılsın?” Ben şaşırmış bir vaziyette “Aaa! Ben mi? Ben... ben... ben oldukça iyiyim!...de...siz?” Haruka “Biz çok iyiyiz. Sanırım canavar sana bizim sonsuz bir uykuda olduğumuzu söyledi. Öyle değil mi?” dedi. Ben de evet manasında başımı salladım. Haruka “Prenses Aki sağ olsun. Bizi iyileştiren oydu.” Ben Haruka’ya doğru dönerek “Peki Prenses Aki nerde?” dedim. Haruka beni Prensese götüreceğini söyledi.
Haruka bir çınar ağacının önünde durdu. Ağacın içerisinde oyuk vardı. Bu oyuğun ne olduğunu çok merak ediyordum. Haruka’ya bu ne diye sordum ama bana bir cevap vermedi. İkimiz ağacın içinde ilerledikçe ilerledik. En sonunda “Gelmedik mi hala! Neden bu tünelde ilerliyoruz ki?” dedim. Haruka sırıtarak “Geldik!” dedi.
Etrafıma baktım Prenses Aki ve Hitomi tam karşımda duruyorlardı. Fakat bir sorun vardı. İkisi de yerde yatan cansız bir bedene bakıyorlardı. Üstelik hareketsiz olarak yatan kişi 16-17 yaşlarında bir kızdı. Prenses Aki kıza kederli gözlerle bakıyordu. Aklıma Minako geldi. Fakat bu kızın saçları uzun ve dalgalıydı. Kendi kendime kızın kim olabileceğini düşündüm ama bulamadım. Haruka’ya baktım ama Haruka bir anda ortadan kayboldu.
Prensesimizle Hitomi’nin yanına yaklaşıp ne oldu diye sordum. Fakat ikisi de bana cevap vermediler. Sadece yerde yatan kıza baktılar. Kızın saçları griydi. Aklıma gelen birisi var. Ama bu kız o olabilir miydi?
Kötüyse söyleyin.

Yeni bölüm karşınızda.

10. BÖLÜM BU KIZ O OLABİLİR Mİ?
İtiraf etmek gerekirse bu dört yüzlü yaratıktan fazlasıyla korkmuştum. Ama onunla savaşabilirdim. İlk olarak kendimi koruyabileceğim bir şeyler lazım bana. Yoksa hayatta kalmam biraz zor olacak gibi. Birden gözümün ucuna Haruka’nın ucunda elektrik bulunan mızrağı ilşti gözüme. Hemen onu almalıydım. Fakat canavar iki daha doğrusu sekiz gözünü birden üzerime dikmişti, “Hadi ama. Benimle ne zaman savaşacaksın? Eğer savaşmayacaksan söyle de ona göre işini bitireyim.” derken Haruka’nın yerde duran mızrağını kaptım ve canavara: “Korkak gibi kaçacak değilim. Seninle savaşarak ölürüm daha iyi.” Canavarın gülen yüzü “Çok cesursun. Fakat öleceksin. Ha ha ha!” dedikten sonra kızgın yüz bana doğru dönerek: “Bu kadar aptal olma. Şu ana kadar karşıma çıkan hiçbir savaşçı beni yenemedi. Sen mi yeneceksin?”
Canavar bu söylediklerinde haklıydı. Çok aptalca davranıyorum. Üstelik bu canavarın karşısına çıkan hiçbir savaşçı onu yenememiş. Bunu bana yaklaşık bir ay önce Dark söylemişti. Ben tüm cesaretimi toplayarak “Olsun! Ben yine de seninle savaşmaya hazırım. Ölecek olmam umrumda bile değil.” Dedim. Bunun üzerine canavarın şaşkın yüzü “Gerçekten mi? Şurda uyuyan arkadaşların gibi mi uyumak istiyorsun? Fakat biz onları hiç uyanmamak üzere uyuttuk.”
Tüm bu duyduklarıma inanamadım. Eğer bu canavar Haruka’yla Hitomi’yi hiç uyanmamak üzere uyuttularsa ikisi de ölmüş sayılırdı. İşte şimdi bu yaratığın ne kadar tehlikeli olduğunu anladım. Canavarın bu defa ağlayan yüzü “Gerçekten ölmeyi göze alabilir misin? Eğer öyleyse gerçekten senin adına çok üzüldüm.” Dedikten hemen sonra üzerime atıldı. Ben de kendimi savunmak için mızrağı ona doğru savurdum. Fakat canavar çok çevik olduğu için darbemden hemen kurtulmayı başardı. Mızrağı ikinci kez savurdum. Fakat fayda etmedi.Canavar hem ikinci darbemden kurtuldu hem de beni öyle bir savurdu ki... Resmen havada uçtum. Arkamdaki ağaca çarptığım an ağacın ortasında kocaman bir oyuk açıldı.
Ben yerden zar zor kalkarken canavarın gülen yüzü “Ne o? Yoksa yoruldun mu? Bana daha fazla karşı koyamayacak mısın? Gerçekten yazık. Ölümün çok acı olacak.” Dedi. Canavara öylesine sinirlendim ki tam yanımda duran çakıl taşını kafasına fırlattım. Canavarın öfkeli tarafı “Sen nasıl olurda benim başıma çakıl taşı fırlatırsın!”, ağlayan tarafı “Zavallı başımı kanattın.” Diyerek ağlamaya başladı. Ben de canavarın dikkatinin dağınıklığını fırsat bilip mızrağı tam kalbine savurdum fakat canavar kenara çekilince mızrak koluna saplandı.
Canavarın kızgın tarafı bana bu kez gerçekten kızmıştı ve üzerime öyle büyük bir hızla geldi ki daha ben ne olduğunu anlamadan boğazımdan tuttuğu gibi beni ağaçtan ağaca savurdu. Artık dayanamayacaktım. Kanlar içindeydim. Eğer melek olmasaydım şimdiye ölmüştüm. Meleklerin yaraları neyseki normal bir insanınkine göre daha çabuk pıhtılaştığı için kendimi kısa sürede toparladım. Fakat canım çok acıyordu. En sonunda canavar bana bir tokat attı... Atış o atış. Kendimi kan kusarken buldum. Canavar gülerek “Hayatım boyunca birisini öldürürken hiç bu kadar zevk almamıştım. Ölecek olman beni ne kadar mutlu ediyor bilemezsin.” Dedi.
Ben daha yerden kalkamadan canavar üstüme atladı. Başımı ağaca çarptım. Canavar bileklerimden tutarak “Ben sana demiştim. Beni hiçbir savaşçı yenemez diye. Sen de diğer savaşçılar gibi uyumaya hazır ol.” Canavar kahkahalar atarken nefes alış verişi birden zorlaştı. Bir baktım ki canavardan kanlar akıyor. Canavarın kalbine Hiroshi’nin kılıcı saplanmış. Sonra bir kızın sesi duyuldu “Doğru bildin. Seni hiçbir savaşçı yenemez. Ama ben bir savaşçı değilim.” dedi ve kılıcı çekerek “Çünkü ben bir prensesim!” Canavar yeniden mavi saçlı ve kahverengi gözlü kıza dönüştü. Küçük kızın gözlerinden yaşlar akarken “Böyle bir sonum olacağı hiç aklıma gelmezdi.” dedi “Fakat Kayıp Şehir asıl sizin snunuz olacak. Hepiniz bir araya geleceksiniz. Fakat sarı saçlı bir melek ölecek. Hepinizin hayatı için kendini feda edecek ve hiçbiriniz kadere karşı gelemeyeceksiniz.” Küçük kızın gözleri kapandı ve kız buhar olup gitti.
Prenses Aki yavaşça beni yerden kaldırdı. Fakat canım öylesine çok acıyordu ki ayağa kalkmamla bayılmam bir oldu.
Gözlerimi açtığımda Prenses Aki’yi tam yanımda otururken gördüm. Fakat elini alnıma koymuştu ve bir çeşit büyü gibi bir şeyler yapıyordu. Ben boğuk bir sesle “Prensesim. N’oldu?” dedim. Prenses Aki gözlerinden yaşlar akarak “Senin için öyle çok endişelendim ki... Neyseki iyisin. Biraz dinlen çok yorulmuşsundur.” Dedi ve gitti. Kalkmaya çalıştım ama beceremedim. Çünkü canım çok yanıyordu. Öylesine gökyüzüne boş boş baktım.
Birden aklıma küçük kızın ölmeden önce söylediği şeyler geldi aklıma. Sarı saçlı bir meleğin öleceğini söylemişti. Sarışın deyince benim aklıma ilk gelen kişi Minako’ydu. Yoksa o mu ölecekti? İçime bir kurt düştü. Minako ölürse eğer ben ne yaparım? Ama birden aklıma tek sarışının Minako olmadığı geldi. Çünkü sarı saçlı olan iki melek daha vardı: Haruka ve Hiroshi. Onlardan biri de ölebilirdi.
Tüm bunları düşündükçe başım daha çok ağrıyordu. Fakat üçü içinde endişeleniyordum. Zaten endişelenmemek elde değil. Birden aklıma Haruka’yla Hitomi geldi. Canavar bana onların sonsuz bir uykuya daldıklarını söylemişti. İkisi için gerçekten çok endişelendim. Aniden ayağa kalktım. Biraz başım döndü ama kendimi toparlamam uzun sürmedi.
Prenses Aki’yi aradım. Fakat kimseyi bulamadım. Hiç kimse yoktu. Tam ümidimi yitirmiştim ki Chris’in sesini duydum “Çok dikkatsizsin Haruka! Sen mi benim ağabeyimsin yoksa ben mi senin ağabeyinim? Biraz daha dikkatli olursan çok sevinirim.” Haruka Chris’e “Demek öyle! 200 yıl önce başı sürekli beladan kurtulmayan kimdi acaba?” diye bağırdı. Chris bir anda kederlendi “200 yılda çok olgunlaştım ben. Artık kim gerçek dostum kim düşmanım görebiliyorum.” Dedi ve hızlı adımlarla beni görmezden gelip uzaklaştı. Haruka bana doğru dönerek “Demek uyandın. Biz de seni merak ediyorduk. Nasılsın?” Ben şaşırmış bir vaziyette “Aaa! Ben mi? Ben... ben... ben oldukça iyiyim!...de...siz?” Haruka “Biz çok iyiyiz. Sanırım canavar sana bizim sonsuz bir uykuda olduğumuzu söyledi. Öyle değil mi?” dedi. Ben de evet manasında başımı salladım. Haruka “Prenses Aki sağ olsun. Bizi iyileştiren oydu.” Ben Haruka’ya doğru dönerek “Peki Prenses Aki nerde?” dedim. Haruka beni Prensese götüreceğini söyledi.
Haruka bir çınar ağacının önünde durdu. Ağacın içerisinde oyuk vardı. Bu oyuğun ne olduğunu çok merak ediyordum. Haruka’ya bu ne diye sordum ama bana bir cevap vermedi. İkimiz ağacın içinde ilerledikçe ilerledik. En sonunda “Gelmedik mi hala! Neden bu tünelde ilerliyoruz ki?” dedim. Haruka sırıtarak “Geldik!” dedi.
Etrafıma baktım Prenses Aki ve Hitomi tam karşımda duruyorlardı. Fakat bir sorun vardı. İkisi de yerde yatan cansız bir bedene bakıyorlardı. Üstelik hareketsiz olarak yatan kişi 16-17 yaşlarında bir kızdı. Prenses Aki kıza kederli gözlerle bakıyordu. Aklıma Minako geldi. Fakat bu kızın saçları uzun ve dalgalıydı. Kendi kendime kızın kim olabileceğini düşündüm ama bulamadım. Haruka’ya baktım ama Haruka bir anda ortadan kayboldu.
Prensesimizle Hitomi’nin yanına yaklaşıp ne oldu diye sordum. Fakat ikisi de bana cevap vermediler. Sadece yerde yatan kıza baktılar. Kızın saçları griydi. Aklıma gelen birisi var. Ama bu kız o olabilir miydi?
Kötüyse söyleyin.


Bölümler süper Beste..Minik hataların hala devam ediyor ama fazla göze batmıyor..
Not : Ben eskiden izliyordum hatta Türkçe düblajını beğenmedim diye Japoncasını tercih etmiştim..Benim favorim her şeye rağmen Masquerade'dir..Ah Hydronoid ah..
öhhöm.. u.u''
Not : Ben eskiden izliyordum hatta Türkçe düblajını beğenmedim diye Japoncasını tercih etmiştim..Benim favorim her şeye rağmen Masquerade'dir..Ah Hydronoid ah..


Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice

harukausagi yazmış:
Masquerade'in Alice olması bana bir şok yaşattı. Aslında ben Shun'dan sonra içlerinden en çok Alice'i seviyordum. O da kızın güzelliğinden ve sakinliğinden. Aynı zaman da olgunluğundan. Fakat kız hiç beklemediğim bir şey yapınca daha doğrusu kılığına girince Alice'e olan sevgim hiç kalmadı. Fakat ne bileyim hala da kızı seviyorum gibi...



11. sayfa (Toplam 11 sayfa) [ 163 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |