Umut Işığı Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4, 5 ... 9, 10, 11, Sonraki |
Yazar
Mesaj

4 senedir bir şey olmamışmış bugünden sonra hiç bir şey olmazmış.Garantisi var mı?Tamam yaşama sevincini anlıyorum.Güneşin doğuşunu izlemek sana huzur veriyor ve anı yaşamak istiyorsun.Ama abartıyorsun.Tamam bende anı yaşamayı severim ama her kişinin yapmak zorunda olduğu sorumlulukları var.Sırf biraz daha vakit geçirmek istediğin için uyku süreni azaltmak iyi değil.Elbette eğleneceksin,mutlu olacaksın,belkide ağlayacaksın ama sırf yaşadığını hissetmek için böyle yapman hiç hoş değil.Bu konuda oldukça bencillik yapıyorsun.Ölüme bir adım daha yaklaşmak isteyen insanları kırıyorsun.Her insan senin gibi olamaz.Daha devam etmeyeceğim çünkü kafamda o kadar çok düşünce varki hangisini yazayım karar veremiyorum ki sonucada ulaştıramıyorum.Üzgünüm devam edemeyeceğim. 


Bana bir kelime söyle sonsuzluğa ulaşan.
Bana bir hikaye anlat asla unutulmayan.
Bana bir gökyüzü göster karanlıktan daha koyu olan.
Bana bir hayal ver zamanın kalbini kıskandıran.

Demek istediğini anlıyorum...Sadece benim için endişelenmeni istemiyorum:ben böyleyim:alıştım...Değişmek de istemiyorum:belki fazlasıyla bencilce..belki çok yanlış..Belki,belki belki!..Ama yapacak bir şey yok:böyle işte..sonuç olark konu kapandı yandı bitti kül oldu..




Yok problem etme
..
Hocamız kafein alıyorsa alıyor no problem hani:D
Siyah kelebeğin yeni bölümünü tamamlamak üzereyim.Onu bitirip yayınladıktan sonra da Tetikçi'yi yazacağım...Oi oi !..Çok yorgunum..
Kuzenimin ameliyatı güzel geçti bu arada
..Sen nasılsın?

Hocamız kafein alıyorsa alıyor no problem hani:D
Siyah kelebeğin yeni bölümünü tamamlamak üzereyim.Onu bitirip yayınladıktan sonra da Tetikçi'yi yazacağım...Oi oi !..Çok yorgunum..
Kuzenimin ameliyatı güzel geçti bu arada




Ben son derece iyiyim çoğu zaman içimdeki karanlığı düşünsemde iyiyim. Ole kuzeninin ameliyatının iyi geçmesine sevindim.Ayrıca Alice bir sorun mu var?Her ne kadar iyiyim desemde bu baş ağrısı ömür boyu devam edecek yare yare yine insanları dertlerimle üzüyorum.Afedersiniz. 


Bana bir kelime söyle sonsuzluğa ulaşan.
Bana bir hikaye anlat asla unutulmayan.
Bana bir gökyüzü göster karanlıktan daha koyu olan.
Bana bir hayal ver zamanın kalbini kıskandıran.

beste bölümlerin duygu yüklü olmuş o kahve olayı gerçekten komikti
yorumlarda aceyip eğlenceli
bn kahveyi pek seven biri değilim genelde bnde uyku yapıyor
(genlede uykusuzluk yaapması gerekirken
)
yeni bölümü sabırsızlıkla bekliyorum

yorumlarda aceyip eğlenceli
bn kahveyi pek seven biri değilim genelde bnde uyku yapıyor



yeni bölümü sabırsızlıkla bekliyorum
neden neden neden bir türlü avatarımı değştiremiyorum neden beceremiyorum :'(
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice
yeni bölüm
yeni bölüm
yeni bölüm
yeni bölüm
yeni bölüm
yeni bölüm
yeni bölüm
yeni bölüm 








""Prometheus was punished by the gods for giving the gift of knowledge to man. He was cast into the bowels of the Earth and pecked by birds."" -Oracle Turret
INTP, 5w6, 9w1, 2w1, sp/sx
Sapioromantic Demisexual
INTP, 5w6, 9w1, 2w1, sp/sx
Sapioromantic Demisexual
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice
Sakin olun biraz.
Yeni bölüm şimdi geliyor.
4. BÖLÜM YEDİ BÜYÜK MELEKLE TANIŞIYORUM
Minako inanılmaz derecede uzun bir koridorda yedi büyük melekle tanışmam için beni götürüyordu. Koridorun duvarları fuşya rengindeydi. Gerçekten insanı büyüleyecek kadar devasa büyüklükte bir koridordu burası. Minako'ya biraz tedirgin bir şekilde sordum "Acaba beni tam olarak nereye götürüyorsun?". Minako bana gülümseyerek "Biraz sabırlı ol Amy. Neredeyse vardık." dedi. Kısa bir süre sonra Minako ve ben bir odaya girdik.
Oda dediysem de normal bir oda değil. Tıpkı bir arenaların yapıldığı sahaya benziyordu. Sonra Minako'yla ben bir adam sesi duyduk. Minako kolumdan tutarak "Hadi!" dedi. Ben de Minako'nun peşinden gittim ve elinde mızrak tutan bir adam gördüm. Adamın elindeki mızrağın ucunda elektirik vardı. Sadece o adam olsa iyi. Bir sürü de robot vardı ve adam da elektrikli mızrağıyla robotlarla savaşıyordu.
Sonra Minako tıpkı Hiroshi samanın yaptığı gibi o da parmaklarını şıklattı. Birden bire arenaya benzeyen saha ortadan koyboldu ve mavi duvarları olan bir oda şeklini aldı. Etraftaki robotlar bile kaybolmuştu. Sonra adam (aslında çocuk ama ben adam diyorum) yanımıza geldi ve sağ elini kalbinin üzerine koyarak "Minako-san hoşgeldiniz. Ben de biraz savaş antremanı yapıyordum. Mağlum. Savaşacak çok pislik var bu dünyada." dedi eğilerek. Minako tüm ciddiyetiyle "Evet. Anlıyorum. Herneyse. Seni biriyle tanıştırmak istiyorum Haruka."dedikten sonra adam bana baktı. Minako ciddiyetini biraz hafifletmiş bir biçimde konuşmasına devam etti:"Amy, bu Haruka. Kendisi yedi büyük melekten biri. Her meleğin kendine özel güçleri vardır. Haruka şimşeği ve yıldırımı kontrol edebilir. Haruka, bu da Amy. Aramıza katılan sonuncu melek."
Haruka o sarı saçları ve kahverengi gözleriyle öyle yakışıklı görünüyordu ki anlatamam. Sadece yakışıklı görünse neyse. Onun da sırtında bizimkiler gibi melek kanatları vardı. Haruka yeniden sağ elini kalbinin üstüne koyarak "Hoşgeldin Amy-san. Tanıştığımıza memnun oldum." dedi önümde eğilerek. Ben de onun yaptığı hareketlerin aynısını yaparak söylediği şeyleri yineledim. Sonra Minako araya girerek "Tamam o zaman. En iyisi biz seni daha fazla oyalamayalım Haruka. Sonra görüşürüz." dedi ve parmaklarını yeniden şıklattığı zaman arena sahası ve robotlar yeniden belirdi.
Sonra da odadan dışarı çıkakar çıkmaz Minako'ya sordum "Çocuk gerçekten çok yakışıklıydı Minako. Peki ama kaç yaşında?". Minako havaya bakarak düşünmeye başladı: "6 473 yaşında." dedi. Ben şok olmuş bir biçimde "Neeeeeeeeeeeeeeee?!... 6 473 müüüüüüü?!..." diye koridorun ortasında bağırdım. Minako "Bunda şaşılacak ne var ki?" dedi. Ben tam konuşacakken " Ağabeyim sana anlatmadı değil mi?" daha sonra sinirli bir biçimde "Ağabeyim neden her şeyi unutur hiç anlamam. Ona ilaçlarını al diyorum yine de beni dinlemiyor." diyerek lafa atıldı. Ben de meraklı bir biçimde "Ne ilacı?" diye sordum. Minako gülerek "Aaaa!... Yok bir şey. Gerçekten. Biz gitsek iyi olacak en iyisi." dedi, sanki benden bir şeyler gizlemeye çalışır gibi. Sonra kendini toparlayarak "Biz kaldığımız yerden devam edelim." dedi. Ben de başımla onayladım ve yürümeye devam ettik.
Uzuuuuunn!... Bir yürüyüşün ardından yine bir kapıya ulaştık. Odanın kapısını açtığımızda ise tam önümüzde bir orman duruyordu. Aniden önümde duran ağacın ortadan ikiye bölündüğünü görünce bir çığlık attım... hem de ne çığlık. Sanırsınız ki yer gök inledi. Minako "Tamam sakin ol Amy. Hepsi geçti." diyerek beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Sonra uzun düz mor saçlarının yanlarını topuz yapmış ve topuzdan artan kısımla saçının artan kısımlarını salmıştı. Üzerinde Japonları giydiği yöresel kıyafetlerden vardı. Sırtında da melek kanatları... Yelpazesiyle tüm yüzünü kapatmış ve bir tek o güzelim kahverengi gözleri (aslında kahverengi gözlüleri pek sevmem ama itiraf etmek gerekirse o mor saçlarının yanında muhteşem duruyordu. O da Haruka-kunun yaptığı gibi önümüzde eğildi. Sonra Minako ikimizi tanıştırdı. Kızın adının Hitomi olduğunu öğrendim. Sadece o mu... İnanılmaz derecede yakışıklı olan Haruka-kunun sevgilisi olduğunu öğrendim.
Bunlar bir tarafta dursun. Ben Hitomi-sana biraz (aslında fazlasıyla) korkarak "Daha demin ortadan ikiye böldüğün ağaç var yaa!" yutkundum ve tekrar konuşmaya başladım "Onu neyle böldün?" diye sordum. Hitomi gülümseyerek "Yelpazeyle..." dedi. Çığlık atmamak için kendimi zor tutarak "Anlıyorum." dedim. Sonra Minako'yla birlikte Hitomi-sana selam verdikten sonra odadan çıktık.Minako "Biraz korkmuş gibi görünüyorsun Amy. Sen iyi misin?" dedi bana. Ben burda şok geçiriyorum ve o bana "Sen iyi misin?" diye sorabiliyor. Ama ben gayet sakin bir biçimde "Evet, hiç olmadığım kadar iyiyim." dedim. Minako sanki zihnimi okur gibi "Hitomi'nin yelpazeyle ağacı ortadan ikiye bölmesi seni şaşırtmasın lütfen. Kendisi tüm bitkileri kontrol edebilir." dedi ve yürümeye kaldığımız yerden devam ettik.
Sıradaki odada da ise hiçbir şey yoktu. Yani en sonunda normal bir odaya girebilmiştik. Odanın duvarları pamuk şekerinin pembesindendi. Sonra uzun dalgalı gri saçları ve kahverengi gözleri olan çok güzel (Hitomi-san kadar değil ama) bir kız Minako'yla benim yanıma yaklaştı. Minako ciddi bir tavır takınarak "Bu aralar çalışmayı çok ihmal ediyorsun Maria." dedi. Kız da sinirli bir biçimde "Unutma Minako-san daha bir hafta önce canavarın biri yüzünden yanardağın içine düştüm ve dağ patladı." dedi. Ben araya girerek "Peki ya nasıl ölmedin?" diye sordum şaşkın bir biçimde. Kız da (daha doğrusu Minako'nun deyişiyle Maria) "Üzerimde lavlar geçirmeyen özel bir kıyafet sayesinde..." dedi. Minako'yla ikisi birbirlerine düşmanca bakıyorlardı. Sanki aralarında bir şey var gibiydi. Ortamı hafifletmeye çalışarak "Maria! Sen kaç yaşındasın?" diye sordum. Maria gözlerini bir an olsun Minako'dan ayırmayarak "6 452 yaşındayım." dedi. Ben de "Neeeeeeeeeeeeee?!... Daha çok gençsin sen nasıl 6 452 yaşında olabilirsin?"diyerek ciyaklamaya başladım. Ama neyseki ortamı biraz hafifletebilmiştim. Çünkü ikisi de bana büyük bir şaşkınlıkla bakıyorlardı. Maria "Ben aslında on altı yaşındayım. Fakat daha fazla yaşlanmayayım diye kendimi sonsuza dek on altı yaşında kalmak için mühürledim. Sadece ben değil Minako,Hiroshi,Hitomi Haruka ve daha birçok melek kendilerini 15-25 yaşları arasında mühürledi. Bir tek kral ve kraliçe dışında." dedi.Öyle güzel anlatmıştı ki büyülenmemek insanın elinde değildi.
Minako kolumdan tutarak "Biz gitsek iyi olacak Amy." dedi. Ben de Minako'yla beraber gittim. Sonra Minako bana doğru dönerek "Amy! Senden bir şey istiyorum. Şimdi elimi sımsıkı tut ve gözlerini kapat." dedi. Bense evet anlamında başımı sallayıp Minako'nun dediklerini aynen yaptım. Daha bir saniye bile olmadan Minako gözlerimi açmam gerektiğini söyledi. Gözlerimi açtığımda bulutların üstünde durduğumuzu gördüm. Gözlerime bir türlü inanamıyordum. Küçüklüğümden beri hayal edemediğim bir şeyi şimdi kendim yaşıyordum. Bu gerçekten harika bir duygu.
Minako'yla uzun zamandır bulutların üstünde yürüyüp durduk. Sonra önümüzde iki tane kapı gördük. Kapıların yanında duran iki kişiyi de... Sonra biz onlara onlar da bize dğru yaklaştı. Uzun yeşil saçları ve hafif menekşe renginde gözleri olan bir kadın asasıyla bana saldırmaya başlayarak "Kimse bizim iznimiz olmadan zaman ve ölüm kapılarına yaklaşamaz!"diye bağırdı. Ben çığlıklar attıkça ondan kaçıyor o da inatla beni öldürmeye çalışıyordu. Sonra Minako'nun sesini duydum:"Aneko, dur! Amy sekizinci büyük melek. Sakın ona bir şey yapayım deme." Aneko şaşkın bir yüz ifadesiyle "Neeeee?!... Neden daha önceden b..." duraksadı ve arkasına sinirli bir biçimde dönerek "Neden bana söylemedin Dark?!..." diye bağırdı. Aneko-sanın baktığı tarafa baktım ve siyah saçları, siyah gözleri olan bir adam gördüm. Haruka ve Hiroshi-kun kadar olmasa da yine de yakışıklı biriydi.
Dark "Biraz sakin olmayı denemelisin Aneko. Zavallı kız cağızı ürküttün." dedi. Minako, Aneko ve ben bir ağıazdan "Zavallı küçük kız mı?!..." dedik. Dark lafa atılarak "Bunların bir önemi yok. Sen Anderson ailesinin kızısın öyle değil mi? Annen ve ağabeyinle yaşıyorsun. Baban sen daha çok küçükken sizi terkketti öyle değil mi?" dedi. O kadar şey söyledi ama bu son söylediği şey kalbimin kabuk bağlayan yarasını adeta paslı bir makasla deldi geçti. Minako hüzünlendiğimi anlamış olacak ki:"Sanırım biz gitsek iyi olacak. Dark sana Amy'yle ilgili bilmen gereken her şeyianlatır Aneko." dedi. Sonra Minako'nun elini tuttum ve gözlerimi sımsıkı kapadım. Gözlerimi açtığımdaysa yeniden koridorda olduğumuzu gördüm. Minako gözümden akan yaşı silerek sen üzülme Amy. Dark inanılmaz derecede zeki olmasına rağmen yine de bir kadınla nasıl konuşacağını bilemez.
Ben de "Anlıyorum. Fakat o bütün bunları nasıl biliyor?" diye sodum. Minako "O, hiçbirimizin göremediği şeyleri görebilir, duyabilir ve hissedebilir. Bu yüzden takma adı Dark yaa." sonra başını eğerek bir şeyler mırıldanmaya başladı:"Aynı Gecegölgesi gibi." dedi.Ben de "Ne gölgesi?" diyerek salakça sordum. Minako eliyle ağzımı kapatarak "Sakın bir daha onun adını ağzına alma!" diyerek bana sertçe çıkıştı.Ben de "Peki neden?!.." diye bağırdım. Minako başını önüne eğerek biraz kederli ama acı bir yüz ifadesiyle "Çünkü ağabeyimin bahsettiği karanlık güçlerin başı o. O da kral ve kraliçenin kaybolan kızlarından haberdar. Eğer prensesi bizden önce bulacak olursa prensesin sonunun gelmesi an meselesi olur. Sırf bu yüzden dünyaya canavarlarını ve askerlerini gönderip duruyor. Haruka'nın dediği gibi o canavarlar dünyada yokedilmesi gereken pislikler. Hepimiz bu canavarlarla savaşıyoruz."dedi. Ben de Minako'ya yavaşça sarılarak:"seni anlayabiliyorum. Ama lütfen sıkma canını. Ben her zaman senin yanında olacağım." dedim ona. Ardından gözlerinden akan yaşları sildim. Hayatımda Minako'yu hiç bu kadar üzgün görmemiştim.
Konuyu dağıtmak için Minako'ya bir soru sordum:"Sahi sen beni sadece beş büyük melekle tanıştırdın. Peki ya geride kalan iki melek nerede?" Minako gülmekten ölecekti neredeyse "Zaten diğer ikisiyle çoktan tanıştın yaa. Biri ağabeyim diğeri de ben." Sonra ikimiz gülmeye devam ettik.
Aradan birkaç dakika geçtikten sonra Minako "Şimdi seni evinin önüne göndereceğim Amy."dedi. Tabi ya! Nasıl unuturdum. Olaylara öyle çok dalmıştım ki annemi ve Hikaru'yu unutmuşum bile. Minako'ya sordum:"Ama annem beni çok merak etmişse o zaman ne olacak?" Minako tebessüm ederek "Merak etme seni buraya getirmeden önce Aneko'yla Dark'a zamanı durdurmaları için ağabeyimle ben rica ettik. Bu nedenden dolayı annen ve ağabeyin seni merak etmeyeceklerdir. Buna emin olabilirsin." dedi. Sonra elime bir kurdele uzatarak "Bunu ne olursa olsun yanından ayırma. Bunun sayesinde istediğin zaman bize ulaşabilirsin Amy."dedi ve ben de kurdeleyi elime alarak "Peki." dedim. Minako beni evime göndermeden önce dedi ki: "Artık işin hiç kolay olmayacak Amy. Hem de hiç."
Minako'nun ne demek istediğini anlayabiliyordum. Hem de çok iyi.
Umarım beğenmişsinizdir.


4. BÖLÜM YEDİ BÜYÜK MELEKLE TANIŞIYORUM
Minako inanılmaz derecede uzun bir koridorda yedi büyük melekle tanışmam için beni götürüyordu. Koridorun duvarları fuşya rengindeydi. Gerçekten insanı büyüleyecek kadar devasa büyüklükte bir koridordu burası. Minako'ya biraz tedirgin bir şekilde sordum "Acaba beni tam olarak nereye götürüyorsun?". Minako bana gülümseyerek "Biraz sabırlı ol Amy. Neredeyse vardık." dedi. Kısa bir süre sonra Minako ve ben bir odaya girdik.
Oda dediysem de normal bir oda değil. Tıpkı bir arenaların yapıldığı sahaya benziyordu. Sonra Minako'yla ben bir adam sesi duyduk. Minako kolumdan tutarak "Hadi!" dedi. Ben de Minako'nun peşinden gittim ve elinde mızrak tutan bir adam gördüm. Adamın elindeki mızrağın ucunda elektirik vardı. Sadece o adam olsa iyi. Bir sürü de robot vardı ve adam da elektrikli mızrağıyla robotlarla savaşıyordu.
Sonra Minako tıpkı Hiroshi samanın yaptığı gibi o da parmaklarını şıklattı. Birden bire arenaya benzeyen saha ortadan koyboldu ve mavi duvarları olan bir oda şeklini aldı. Etraftaki robotlar bile kaybolmuştu. Sonra adam (aslında çocuk ama ben adam diyorum) yanımıza geldi ve sağ elini kalbinin üzerine koyarak "Minako-san hoşgeldiniz. Ben de biraz savaş antremanı yapıyordum. Mağlum. Savaşacak çok pislik var bu dünyada." dedi eğilerek. Minako tüm ciddiyetiyle "Evet. Anlıyorum. Herneyse. Seni biriyle tanıştırmak istiyorum Haruka."dedikten sonra adam bana baktı. Minako ciddiyetini biraz hafifletmiş bir biçimde konuşmasına devam etti:"Amy, bu Haruka. Kendisi yedi büyük melekten biri. Her meleğin kendine özel güçleri vardır. Haruka şimşeği ve yıldırımı kontrol edebilir. Haruka, bu da Amy. Aramıza katılan sonuncu melek."
Haruka o sarı saçları ve kahverengi gözleriyle öyle yakışıklı görünüyordu ki anlatamam. Sadece yakışıklı görünse neyse. Onun da sırtında bizimkiler gibi melek kanatları vardı. Haruka yeniden sağ elini kalbinin üstüne koyarak "Hoşgeldin Amy-san. Tanıştığımıza memnun oldum." dedi önümde eğilerek. Ben de onun yaptığı hareketlerin aynısını yaparak söylediği şeyleri yineledim. Sonra Minako araya girerek "Tamam o zaman. En iyisi biz seni daha fazla oyalamayalım Haruka. Sonra görüşürüz." dedi ve parmaklarını yeniden şıklattığı zaman arena sahası ve robotlar yeniden belirdi.
Sonra da odadan dışarı çıkakar çıkmaz Minako'ya sordum "Çocuk gerçekten çok yakışıklıydı Minako. Peki ama kaç yaşında?". Minako havaya bakarak düşünmeye başladı: "6 473 yaşında." dedi. Ben şok olmuş bir biçimde "Neeeeeeeeeeeeeeee?!... 6 473 müüüüüüü?!..." diye koridorun ortasında bağırdım. Minako "Bunda şaşılacak ne var ki?" dedi. Ben tam konuşacakken " Ağabeyim sana anlatmadı değil mi?" daha sonra sinirli bir biçimde "Ağabeyim neden her şeyi unutur hiç anlamam. Ona ilaçlarını al diyorum yine de beni dinlemiyor." diyerek lafa atıldı. Ben de meraklı bir biçimde "Ne ilacı?" diye sordum. Minako gülerek "Aaaa!... Yok bir şey. Gerçekten. Biz gitsek iyi olacak en iyisi." dedi, sanki benden bir şeyler gizlemeye çalışır gibi. Sonra kendini toparlayarak "Biz kaldığımız yerden devam edelim." dedi. Ben de başımla onayladım ve yürümeye devam ettik.
Uzuuuuunn!... Bir yürüyüşün ardından yine bir kapıya ulaştık. Odanın kapısını açtığımızda ise tam önümüzde bir orman duruyordu. Aniden önümde duran ağacın ortadan ikiye bölündüğünü görünce bir çığlık attım... hem de ne çığlık. Sanırsınız ki yer gök inledi. Minako "Tamam sakin ol Amy. Hepsi geçti." diyerek beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Sonra uzun düz mor saçlarının yanlarını topuz yapmış ve topuzdan artan kısımla saçının artan kısımlarını salmıştı. Üzerinde Japonları giydiği yöresel kıyafetlerden vardı. Sırtında da melek kanatları... Yelpazesiyle tüm yüzünü kapatmış ve bir tek o güzelim kahverengi gözleri (aslında kahverengi gözlüleri pek sevmem ama itiraf etmek gerekirse o mor saçlarının yanında muhteşem duruyordu. O da Haruka-kunun yaptığı gibi önümüzde eğildi. Sonra Minako ikimizi tanıştırdı. Kızın adının Hitomi olduğunu öğrendim. Sadece o mu... İnanılmaz derecede yakışıklı olan Haruka-kunun sevgilisi olduğunu öğrendim.
Bunlar bir tarafta dursun. Ben Hitomi-sana biraz (aslında fazlasıyla) korkarak "Daha demin ortadan ikiye böldüğün ağaç var yaa!" yutkundum ve tekrar konuşmaya başladım "Onu neyle böldün?" diye sordum. Hitomi gülümseyerek "Yelpazeyle..." dedi. Çığlık atmamak için kendimi zor tutarak "Anlıyorum." dedim. Sonra Minako'yla birlikte Hitomi-sana selam verdikten sonra odadan çıktık.Minako "Biraz korkmuş gibi görünüyorsun Amy. Sen iyi misin?" dedi bana. Ben burda şok geçiriyorum ve o bana "Sen iyi misin?" diye sorabiliyor. Ama ben gayet sakin bir biçimde "Evet, hiç olmadığım kadar iyiyim." dedim. Minako sanki zihnimi okur gibi "Hitomi'nin yelpazeyle ağacı ortadan ikiye bölmesi seni şaşırtmasın lütfen. Kendisi tüm bitkileri kontrol edebilir." dedi ve yürümeye kaldığımız yerden devam ettik.
Sıradaki odada da ise hiçbir şey yoktu. Yani en sonunda normal bir odaya girebilmiştik. Odanın duvarları pamuk şekerinin pembesindendi. Sonra uzun dalgalı gri saçları ve kahverengi gözleri olan çok güzel (Hitomi-san kadar değil ama) bir kız Minako'yla benim yanıma yaklaştı. Minako ciddi bir tavır takınarak "Bu aralar çalışmayı çok ihmal ediyorsun Maria." dedi. Kız da sinirli bir biçimde "Unutma Minako-san daha bir hafta önce canavarın biri yüzünden yanardağın içine düştüm ve dağ patladı." dedi. Ben araya girerek "Peki ya nasıl ölmedin?" diye sordum şaşkın bir biçimde. Kız da (daha doğrusu Minako'nun deyişiyle Maria) "Üzerimde lavlar geçirmeyen özel bir kıyafet sayesinde..." dedi. Minako'yla ikisi birbirlerine düşmanca bakıyorlardı. Sanki aralarında bir şey var gibiydi. Ortamı hafifletmeye çalışarak "Maria! Sen kaç yaşındasın?" diye sordum. Maria gözlerini bir an olsun Minako'dan ayırmayarak "6 452 yaşındayım." dedi. Ben de "Neeeeeeeeeeeeee?!... Daha çok gençsin sen nasıl 6 452 yaşında olabilirsin?"diyerek ciyaklamaya başladım. Ama neyseki ortamı biraz hafifletebilmiştim. Çünkü ikisi de bana büyük bir şaşkınlıkla bakıyorlardı. Maria "Ben aslında on altı yaşındayım. Fakat daha fazla yaşlanmayayım diye kendimi sonsuza dek on altı yaşında kalmak için mühürledim. Sadece ben değil Minako,Hiroshi,Hitomi Haruka ve daha birçok melek kendilerini 15-25 yaşları arasında mühürledi. Bir tek kral ve kraliçe dışında." dedi.Öyle güzel anlatmıştı ki büyülenmemek insanın elinde değildi.
Minako kolumdan tutarak "Biz gitsek iyi olacak Amy." dedi. Ben de Minako'yla beraber gittim. Sonra Minako bana doğru dönerek "Amy! Senden bir şey istiyorum. Şimdi elimi sımsıkı tut ve gözlerini kapat." dedi. Bense evet anlamında başımı sallayıp Minako'nun dediklerini aynen yaptım. Daha bir saniye bile olmadan Minako gözlerimi açmam gerektiğini söyledi. Gözlerimi açtığımda bulutların üstünde durduğumuzu gördüm. Gözlerime bir türlü inanamıyordum. Küçüklüğümden beri hayal edemediğim bir şeyi şimdi kendim yaşıyordum. Bu gerçekten harika bir duygu.
Minako'yla uzun zamandır bulutların üstünde yürüyüp durduk. Sonra önümüzde iki tane kapı gördük. Kapıların yanında duran iki kişiyi de... Sonra biz onlara onlar da bize dğru yaklaştı. Uzun yeşil saçları ve hafif menekşe renginde gözleri olan bir kadın asasıyla bana saldırmaya başlayarak "Kimse bizim iznimiz olmadan zaman ve ölüm kapılarına yaklaşamaz!"diye bağırdı. Ben çığlıklar attıkça ondan kaçıyor o da inatla beni öldürmeye çalışıyordu. Sonra Minako'nun sesini duydum:"Aneko, dur! Amy sekizinci büyük melek. Sakın ona bir şey yapayım deme." Aneko şaşkın bir yüz ifadesiyle "Neeeee?!... Neden daha önceden b..." duraksadı ve arkasına sinirli bir biçimde dönerek "Neden bana söylemedin Dark?!..." diye bağırdı. Aneko-sanın baktığı tarafa baktım ve siyah saçları, siyah gözleri olan bir adam gördüm. Haruka ve Hiroshi-kun kadar olmasa da yine de yakışıklı biriydi.
Dark "Biraz sakin olmayı denemelisin Aneko. Zavallı kız cağızı ürküttün." dedi. Minako, Aneko ve ben bir ağıazdan "Zavallı küçük kız mı?!..." dedik. Dark lafa atılarak "Bunların bir önemi yok. Sen Anderson ailesinin kızısın öyle değil mi? Annen ve ağabeyinle yaşıyorsun. Baban sen daha çok küçükken sizi terkketti öyle değil mi?" dedi. O kadar şey söyledi ama bu son söylediği şey kalbimin kabuk bağlayan yarasını adeta paslı bir makasla deldi geçti. Minako hüzünlendiğimi anlamış olacak ki:"Sanırım biz gitsek iyi olacak. Dark sana Amy'yle ilgili bilmen gereken her şeyianlatır Aneko." dedi. Sonra Minako'nun elini tuttum ve gözlerimi sımsıkı kapadım. Gözlerimi açtığımdaysa yeniden koridorda olduğumuzu gördüm. Minako gözümden akan yaşı silerek sen üzülme Amy. Dark inanılmaz derecede zeki olmasına rağmen yine de bir kadınla nasıl konuşacağını bilemez.
Ben de "Anlıyorum. Fakat o bütün bunları nasıl biliyor?" diye sodum. Minako "O, hiçbirimizin göremediği şeyleri görebilir, duyabilir ve hissedebilir. Bu yüzden takma adı Dark yaa." sonra başını eğerek bir şeyler mırıldanmaya başladı:"Aynı Gecegölgesi gibi." dedi.Ben de "Ne gölgesi?" diyerek salakça sordum. Minako eliyle ağzımı kapatarak "Sakın bir daha onun adını ağzına alma!" diyerek bana sertçe çıkıştı.Ben de "Peki neden?!.." diye bağırdım. Minako başını önüne eğerek biraz kederli ama acı bir yüz ifadesiyle "Çünkü ağabeyimin bahsettiği karanlık güçlerin başı o. O da kral ve kraliçenin kaybolan kızlarından haberdar. Eğer prensesi bizden önce bulacak olursa prensesin sonunun gelmesi an meselesi olur. Sırf bu yüzden dünyaya canavarlarını ve askerlerini gönderip duruyor. Haruka'nın dediği gibi o canavarlar dünyada yokedilmesi gereken pislikler. Hepimiz bu canavarlarla savaşıyoruz."dedi. Ben de Minako'ya yavaşça sarılarak:"seni anlayabiliyorum. Ama lütfen sıkma canını. Ben her zaman senin yanında olacağım." dedim ona. Ardından gözlerinden akan yaşları sildim. Hayatımda Minako'yu hiç bu kadar üzgün görmemiştim.
Konuyu dağıtmak için Minako'ya bir soru sordum:"Sahi sen beni sadece beş büyük melekle tanıştırdın. Peki ya geride kalan iki melek nerede?" Minako gülmekten ölecekti neredeyse "Zaten diğer ikisiyle çoktan tanıştın yaa. Biri ağabeyim diğeri de ben." Sonra ikimiz gülmeye devam ettik.
Aradan birkaç dakika geçtikten sonra Minako "Şimdi seni evinin önüne göndereceğim Amy."dedi. Tabi ya! Nasıl unuturdum. Olaylara öyle çok dalmıştım ki annemi ve Hikaru'yu unutmuşum bile. Minako'ya sordum:"Ama annem beni çok merak etmişse o zaman ne olacak?" Minako tebessüm ederek "Merak etme seni buraya getirmeden önce Aneko'yla Dark'a zamanı durdurmaları için ağabeyimle ben rica ettik. Bu nedenden dolayı annen ve ağabeyin seni merak etmeyeceklerdir. Buna emin olabilirsin." dedi. Sonra elime bir kurdele uzatarak "Bunu ne olursa olsun yanından ayırma. Bunun sayesinde istediğin zaman bize ulaşabilirsin Amy."dedi ve ben de kurdeleyi elime alarak "Peki." dedim. Minako beni evime göndermeden önce dedi ki: "Artık işin hiç kolay olmayacak Amy. Hem de hiç."
Minako'nun ne demek istediğini anlayabiliyordum. Hem de çok iyi.
Umarım beğenmişsinizdir.


beğenmem mi
hızlı okumadım açıktım gördüm okudum hatta yavaş bile okudum

hızlı okumadım açıktım gördüm okudum hatta yavaş bile okudum

""Prometheus was punished by the gods for giving the gift of knowledge to man. He was cast into the bowels of the Earth and pecked by birds."" -Oracle Turret
INTP, 5w6, 9w1, 2w1, sp/sx
Sapioromantic Demisexual
INTP, 5w6, 9w1, 2w1, sp/sx
Sapioromantic Demisexual
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Alice
4. sayfa (Toplam 11 sayfa) [ 163 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |