Zamanında Bende Karalardım:)
Sailor Moon Forum -> Kitap, Şiir ve Yazılar
 
Yazar
Mesaj
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Zamanında Bende Karalardım:) Konu: Zamanında Bende Karalardım:)
Alıntıyla Cevap Gönder
Bende zamanında yazılar yazardım. Şimdi duygular durulunca insan eskisi gibi haşır neşir olamıyor en azından benim açımdan olsun ben yine de paylaşmak istedim belki okuyan olur:D
Ayrı Dilde 'Ayrı'lık
‘Hava çok soğuk’…

Kadın kapıyı kapatırken yakınarak cümlelerine devam etti. Hava gerçektende çok soğuktu. Kış kapıya dayanmış kar adresi bulmuş yere usul usul iniyordu. Küçük bir kız camdan dışarı bakıyor ve kendi kendine tekrarlıyordu.’Asla birbirlerine benzemezler’ ‘Asla birbirlerine benzemezler’ Annesine umut dolu gözlerle dönüp baktı. Tek bir isteği vardı. Sadece biraz oynayabilmek… Yakından görmek istiyordu birbirlerine benzemeyen kar tanelerini. Kız annesine verebileceği tüm sözü verdi sadece birazcık oynayacaktı hem oyuncaklarını toplamıştı sonra herkes dışarıdaydı. Annesi gözlerini devirerek kızına döndü onun bu ısrarına hayır demeyecekti. Kızını sımsıkı giydirdi. Usulca alnından öptü ve yaralanmadan eve gelmesini diledi.

En sonunda istediği olmuştu küçük kızın. Umutla kaldırdı kafasını ve kar tanelerini izledi. Eline konar konmaz eriyiveriyorlardı. Küçük kız aralarındaki farkı bulmak için çok uğraştı. Kartopu oynayan arkadaşlarına katılmadı ya da kardan adam yapmadı sadece kar tanelerine baktı. Saatler geçti. Kız umutsuzlukla eve dönmeye karar verdi. Minicik gözleri kar taneleri arasındaki farkı görememişti.

Eve geldiğinde annesi ortalarda yoktu. Ayakkabılarını çıkardı ve neşeli bir şekilde eve girdi. Annesine seslendi cevap yoktu. Annesi görmeden sırılsıklam olan üstünü değiştirmeye karar verdi. Odasına girdi ve küçük bir kâğıda karalanmış bir şeyler gördü. Annesi hala ortalarda yoktu ve minik kız henüz okumayı bilmiyordu. Babasının gelmesini bekledi. Çok geçmeden babası kapının önünde belirmişti bile. Kapıyı açtı babasına kocaman bir öpücük kondurdu ve o minik kâğıdı babasına verdi. Babası kâğıda göz gezdirdikten sonra kızının saçlarını okşadı ve kanepeye çöküverdi. Anlamamıştı, çözememişti. Kız babasının da okuma bilmediğinden şüphe etti ilk önce. Sonra babasına dönüp annem olsaydı okurdu dedi. Babası hala şok içerisinde kızına bakıyordu.

Adam bilmiyordu. Hiç düşünmemişti. Bundan sonra ne yapacağı aklına dahi gelmemişti. Kurdukları bu hayatta yalnızdı. Yapayalnız. Bir ölüm anı… Yazılanları algılamaya çalışıyordu. Gerçekten gitmiş miydi? Her şeyi bırakıp onları bırakıp gitmiş miydi? Tüm anılar birden geçiverdi adamın gözünün önünden. Bir boşluk kaplayıverdi içini. Sanki kalbi yerinde yokmuş gibi. Nefes aldığına emindi ama onu hissetmiyordu. Bir uyuşukluk kapladı her yanını. Bir yanını kaybettiğini hissetti. Adam gözlerini kapadı ve ansızın anladı ki giden sadece birisi değildi giden kendisiydi. Ruhu bedenini kaybetmişti. Yalnızdı artık bir bedenle baş başaydı. Ne diyeceğini bilemeden öylece oturdu adam. Elindeki kâğıda takılı dakikaların geçmesini izledi.

Kız odasından oyuncaklarını almış babasının yanında oynuyordu. Annesinin nereye gittiğini bilmiyordu ama birazdan gelirdi elbet. Babasına annesinin nerede olduğunu sordu. Babası değişmişti. Daha farklı bakıyordu. Kız üzülmeye başladı bir şeyler oluyordu ama o bunu anlayamıyordu. Babasına annesinin ne zaman geleceğini sordu. Babası ona bakmıyordu bile. Küçük kız buna çok içerledi ve babasının kucağında tekrar sordu.

Adam kızının sorusuna ne diyeceğini bilemiyordu. Büyük kararlar almadan önce ne kadar düşünmeliydi? Arkadaşlarına gitse hayat devam ediyor diyeceklerdi. Lanet olası hayat devam ediyor. Geçecek bunu da atlatacaksın. Sonra geriye dönüp baktığında komik olaylar diyeceksin ne aptalmışım diyeceksin. Zaten sana yararı yoktu diyeceklerdi. Bu cümleleri artık ezberlemişti. Hayatı boyunca kaç kişiden duymuştu. O erkekti o güçlü olmalıydı. Her zaman bir yenisine hazırlıklı olmalı, kendisine yüklenen güçlü adam rolünü iyi oynamalıydı. Ruhunu kaybetmiş bir adam artık tüm rollere hazırdı. Küçük kızıyla baş başa kalmıştı. Onca yıla rağmen onca anıya rağmen ayrı düşen iki gülen yüze baktı. Hayat devam edecekti. Onsuz hayat hayat mıydı peki? Ne hata yapmıştı? Neden bırakıvermişti onu? Keşke değişseydim dedi keşke farklı olsaydım keşke onun istediği gibi biri olabilseydim o zaman gitmezdi dedi adam. Yanılıyordu oysa değişmemeliydi yıllar akıp geçse de o hep kadının ilk günkü tanıdığı adam olmalıydı. Kadın o adamı sevmişti. Değişmesini bekleyemezdi. Kadın bunu hiç düşünmüş müydü acaba? Sevmeye en iğrenç hallerden başlamalı diye düşündü adam. Ben onu öyle sevdim dedi. En iğrenç özelliklerini getirdim gözümün önüne, en yapmacık en çirkin hallerini. Sırf adını taşıyor diye oradan başladım onu sevmeye. Değişmesin diye… Asla değişmeyelim diye… Adam yanılmıştı. Yetmemişti işte. Kadının kalmasına yetmemişti.

Küçük kız babasının gözlerinden artık korkmaya başlamıştı. Küçücük elleriyle babasının göğsüne yumruk atmaya çalıştı. Dakikalar geçiyordu ve hava kararalı epey olmuştu. Annesi hala ortalarda yoktu. Annesini merak ediyordu. Her akşam ona tembihlenen cümleler aklına üşüştü birden. gece geç saatte dışarıda olmak çok tehlikelidir. Kötü adamlar bu saatleri tercih eder. Annesi kötü birisi miydi? Olamazdı. İmkânı yoktu. Birden kızın babası kafasını kaldırdı ve kızına baktı.

Adam kızının saçlarını okşadı ve usulca kâğıtta yazılanları okudu.

‘’Gidiyorum… Bu hayat beni boğuyor artık. İstediğim daha fazlası. Daha farklı bir hayat umuyordum. Ufaklığa iyi bak. Hoşça kal’’

Küçük kız yazılanları anlayamadan kâğıdın yere düşüşünü izledi. Sözcükleri anlamlandıramıyordu. Annesi gitmiş miydi? Nereye gitmişti? Hem de onu ve babasını almadan mı gitmişti? Küçük kız olanları idrak etmeye başladı. Annesi artık yoktu. Sabah onu uyandıracak melek artık yoktu. İyi geceler öpücüğü yoktu. O gitmişti. Onu yalnız bırakarak gitmişti. Küçük kız babasına sarıldı ve hıçkırıklara boğuldu. Onun o minicik yüreğinde ne kin ne nefret ne de olayların sonucunu göz önünde bulundurma vardı. O sadece en saf haliyle annesini özlüyordu. Belki de asla göremeyeceği annesini…

Bir takvim yaprağı daha kopuverdi. Her kar tanesi farklıdır. Öyle söyledi mucizeler. Birbirlerine asla benzemezler. Gözlerinizi dikersiniz kar tanelerine o ufacık farkı asla anlayamazsınız. Ayrılık annenizle babanızdır. Sevgilinizle aranıza konuvermiştir ya da en yakın dostunuzu size düşman etmiştir. Özünde hepsine ayrılık denir. Siz asla aynı olmayacak dersiniz. Birbirlerine benzemez diye tekrar edersiniz ama aynı acı yanı başınızda beliriverir. Hayat milyonlarca kişiliktir. Siz sahne alırsınız ve özünde farklı adında aynı sonuçlarla karşılaşırsınız.

İstediği kadar yeniden başlasın ne fark eder?

Her biri diğerinin tekrarıysa eğer…


LadyinDeath

06.03.07 14:40

Elinizdekinin kıymetini bilin…

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
09 Ksm 2011 18:41
Prenses Nur
Vazgeçilmez Üye
Vazgeçilmez Üye



Yaş: 26
Kayıt: 15 Ekm 2011
Mesajlar: 539
Cinsiyet: Kız
Nerden: bilgisayarının başından
Teşekkür: 118

Durumu: Çevrimdışı

Prenses Nur
Vazgeçilmez Üye
Zamanında Bende Karalardım:) Konu: Yanıt: Zamanında Bende Karalardım:)
Alıntıyla Cevap Gönder
Gülsüm ablaağ Üzgün ya da Ağlıyor çok hoş (söyleyecek söz bulamıyorum çok güzel yazmışsın Gülücük Dağıtıyor ) ne kadar anlamlı yazmışsın Üzgün ya da Ağlıyor devamını bekleriz Gülücük Dağıtıyor

CNBLUE-SS501-Led Apple-NU'EST-B.A.P-No Min Woo
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et  
09 Ksm 2011 18:48
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Zamanında Bende Karalardım:) Konu: Yanıt: Zamanında Bende Karalardım:)
Alıntıyla Cevap Gönder
teşekkür ederim canım 15-18 arası çok yazı yazdım ama tabi hepsi bir kenara dağıldı gitti. Bende bulabildiklerimi paylaşmak istemim. Birkaç tane daha var eklerim tabii:)
bu yazıda en sevdiğim kısa ama yıllar sonra bu yazıyla karşılaşmak çok garip bir duygu. Olmuş 6 yıl...

KURTARILAN
Papatyalarla geldin karşıma.Yazın en beyaz kızına bembeyaz papatyalar...Güldün, güldüm... Oturduk bir köşeye.Etrafımızda olaylar cereyan ediyor yanında olmak sessizliğini haykırıyordu. Uzun süredir hissetmediğim bir duyguyu hissetmiştim yanında. 'Çoğulluk...'

Önüne bakıyordun. Dik omuzlarınla hiçbir şey olmamış gibi denizi izliyordun. Vurdumduymazlık? Umursamazlık? Sustun... ve ben hiç bir suskunlukta bu huzuru hissetmedim. Başımı yasladım omzuna. İtiraz etmedin.İleriye bakıyordun hala...Sessizliğinden aldım cesareti.Başladım anlatmaya...Susmadan duraksamadan anlatıyordum.Çocukluğumu anlattım kendimi anlattım içimi anlattım acılarımı söyledim sana korkmadan.Derin bir nefes aldım ve 'o'nu anlattım sana.Ağlıyordum.Kendime engel olmaya çalışıyor fakat olamıyordum.Görüpte geçirdiğim her olay başladıkları yerden akıp gidiyordu.Sense dinliyordun ne bir baba şefkati ne bir arkadaş yakınlığı sevgili varlığı ise hiç değildin. Sadece dinledin beni. Tüm kalabalığın içinde aslında yalnız olan kızı dinledin...Sustun!Kurtulamadığım geçmişimi içimdeki kırıklıkları dinledin.Sevdiğin kızdan aşık olduğu adamı dinledin. Bencillik! Bencillik bu yaptığım! Kızmadın bana ne bir övgü ne bir yergi ne de bir sevgi vardı bakışında. ve ben lanet olası hayatımda ilk kez ruhumu hafiflettim.

Usulca döndün daha sonra.Baktın ve iyi misin dedin...Baktım öylece uzun zamandır bu sorunun cevabını arıyordum...Sormadım hiç kendime cevabını bile bile yoksaydım sürekli kaçtım.Bakındım etrafıma sonra kafamı eğip ellerime baktım titriyordum.Ellerim ellerim üşüyor dedim.Ellerin kıpırdadı. Dokuncağını destek olacağını sandım bir anlık tereddütle ellerini bağladın ve bana baktın. Ellerim hala üşüyordu sense ısıtma gereği bile duymuyordun. Soğuk çok soğuk. Kızdım başta alınganlık işte...Kafamı kaldırdım ve gözlerine baktım. Görebileceğim en sevimli bakıştı.İlk kez gülümsedin. ve ben aklımda uzun zaman öncesinden kalma kelimeleri tekrarladım 'dokunmaya kıyamamak' 'dokunmaya kıyamamak'....Sustum...Sustun...Sustuk saatlerce... Başımı omzuna yasladım ve sen hiçbişey yapmadın...

Birden sıçrayıverdim yattığım yerden.

Vardın...

Bir uyanma vakti daha...

Zor çok zor...

Dakikalar sonra bir şarkı mırıldanıyordum...

Hiç tanımaz

Tenim ellerini

bilmez yüreğim

bilmez yüreğini

Ah bu koku

bu ten

bu dokunuş

ah bu delilik

sar sar

yüreğimi

Yok

Olma

Zamanı

Şimdi....

LadyinDeath-31.01.2006

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
09 Ksm 2011 18:50
chopinetto
Sağlam Üye
Sağlam Üye



Kayıt: 16 Ekm 2011
Mesajlar: 166
Teşekkür: 20

Durumu: Çevrimdışı

chopinetto
Sağlam Üye
Zamanında Bende Karalardım:) Konu: Yanıt: Zamanında Bende Karalardım:)
Alıntıyla Cevap Gönder
Samuel Beckett'ın mükemmel oyunu Godot'yu Beklerken üzerine karaladığım bir yazı...

NEREDESİN GODOT?
Neredesin Godot? Sesimin yankılanışları çınlamıyor mu yoksa senin varlığını sürdürdüğün evrende? Biriktirdiğim onca benlik, onca gerçeklik yetmiyor mu seni bana getirmeye? Yoksa ben onca farkındalık içerisinden seni beklemeyi ve bitişi gittikçe imkânsızlaşan bir eylemsizliği mi seçiyorum? Neredesin Godot, neredesin?
Samuel Beckett’in varoluşçu oyunu ‘Godot’yu Beklerken’ biz insanların zihinlerini işte bu sorularla sınar, tartar ve sorgulamaya iter. Tekdüzelik içerisinde kaybolan yaşamlarımızı, seçimlerimizi ya da seçemediklerimizi, rollerimizi ve hayatı birer sorgulatır. Her sonun bir başlangıç olduğuna olan o yıkılmaz inancımızı irdeler, özümüze dönüşümüze doğal olana duyduğumuz özleme kulak vermemizi sağlar.
Oyunda belirsiz bir uzam, her türlü toplumsal karakterden arınmış kişiler vardır. İnsanı çırılçıplak bırakır Beckett. Artık ne cinsiyet yüceltebilir insanı ne de statü. Oyunda insan sadece insandır. Erkek, kadın, zengin, fakir gibi betimlemeler anlamsızdır ne de olsa sar edilen her fazla sözcük doğallığı ve sessizliğe, insanın içinde yatan hiçliğe sürülen bir leke gibidir. Oyunda aslında; bütün o belirsizliklerin içinde bir tek belli olan şey vardır ki o da ‘belirsizliği bekleme eylemi’ yani Godotdur.
Yani; Oyundaki Godot insan benliğinin ta kendisidir. Hep aranan, beklenen ve istenen olarak insanın özüne, benliğine geri dönüşünü tasvir eder Godot. Godot; ertelenmişliğin, imkânsızlığın, kalabalıklar içinde kaybolmanın telafisidir, umuttur, hayaldir Godot. Nedenselliğin içindeki cevaptır, bize uzaktan bakan halimizdir Godot. Dışavurumun en güzel örneğini böyle sunar bizlere Beckett. İnsanın doğallığını dışa vurması, özüne dönüşü ona kendini yani Godot’yu getirecektir. Oyundaki Godot peşinden sürüklerken insanları, onlara yavaş yavaş aslında ne kadar yapay olduklarını hatırlatır. Yapay kılıflar ile algıdan uzaklaştırılmış Estragon ve Vladimir kişileri; Godot’yu beklerken yavaş yavaş kılıflarını aralamaya, kendilerini bulmaya çalışırlar fakat sürecin eylemsizliği onların ne bir adım ileriye götürür ne de bir adım geriye ne de olsa Godot hep ertelenmiş umutların, hayallerin ve asla görmek istemediklerimizin ruhumuza bir yansımasıdır. Gerçekten bizi koparan ve uyuşturan yalanların en hazin kanıtıdır Godot. Biz bekleriz, Godot olduğu yerde bizi seyreder. Biz ulaşmaya çırpındıkça Godot kaçar çünkü insan için en yakın bile en uzakla eşdeğerdir, o çok beklenilen el uzatmadıkça, bizi kendine yaklaştırmadıkça insan sadece yalancı adımlarım kandırdığı bir varlık, bilinçsizlik hali olacaktır. Suçlamaya alışmış doğamız yine dönecek, dolaşacak, kendini başladığı noktada iradesiz bir seyir halinde beklerken bulacaktır, ne de olsa Godot hayaldir… Ulaşamadığımız ya da algımızın hiç seçmek istemediği.
Beklemek… Aramak… Sorgulamak ancak değişime hazır bir algıda hayat bulur. Kendini kabuğundan çıkartmak isteyen, ilk nefes aldığı andaki kadar saf ve öz olmak isteyen insan ancak kendi Godot’sunu bulabilir. Çabalamak, uğraşmak ve döngüsünü tamamlamak isteyen insan ancak attığı adımlar ile eylemsizliğin yüksek duvarlarını aşabilir. Hayallerine, ertelenmişliklerine ve ufuktaki ışığa, onca kötülüğün, sevgisizliğin ve bilinçsizliğin ardındaki o parlak evrene dokunabilir böylece insan, kendine yani Godot’ya ulaşabilir o zaman hissettikleri de değişir. Bütünleşir ve büyür.
O zaman her insanın payına düşen farkında olmaktır, algıda seçici olmak ve bilebilmektir. Gerçeğin ve mantığın ardındaki saklı evreni görebilmektir…
Neredesin Godot?
İşte buradasın, içimde, derinde benden bir yerlerde.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
09 Ksm 2011 20:13
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder  
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 4 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız