Yeşil Kiraz Sayfaya git: 1, 2, Sonraki |
|
Yazar
Mesaj
Kitaptan Küçük bir TADIMLIK
Yeşil Kiraz
Kiraz, o gün, yaşama dört elle sarılmakla, yaşamdan kopma durumunda, bocalıyordu. Kıldan ince, kılıçtan keskin bir çizgi üzerindeydi.
Hiç kimseyle konuşmak istemiyordu. Ruhsal, zihinsel, hatta bedensel yönden, tükenmiş gibiydi. Bu yüzden, sabahın erken saatinde, evden fırlayıp çıkmış, sokaklara vurmuştu kendini. Yavaş yavaş, düşüne düşüne, yürüyordu.
Kendisiyle, içsel bir hesaplaşmaya girişmişti. Dünüyle bugünüyle yaşamını irdeliyor, yarınları, omuzlarında taşıyıp taşıyamayacağını, kestirmeye çabalıyordu.
Caddenin taşıt gürültüsünden kaçmak için, ara sokakları yeğlemişti. İlkokula giderken, her gün, o sokaklardan geçerdi. Saç örgülerini savurtarak, hoplaya zıplaya, okula koştuğu günleri anımsadı.
Küçükken, çok düş kurardı. Ama, hiç, bugünkü duruma düşmeyi düşlememişti. On sekiz yıllık yaşamında, yaptığı yanlışlıkların dökümünü yapmaya çalışıyordu.
Yalan söyleme tutkusu dışında, pek suç bulamadı üstlenebileceği.
Yalanı, çokluk, toplumun çarpık değer yargılarına karşı, sığınak edindiğinin bilincindeydi. Kendini, bu tuzaktan koruyamadığı için üzgündü.
Ama, yaşamının, böylesine tepetaklak olmasında, yalan tutkusu tek neden değildi kuşkusuz. Daha neler vardı, neler!..
Belleğinin en belirgin anıları, ÖZGÜR’lü günlerdi.
Ne denli kaçsa, ne denli unutmaya çalışsa, bir türlü geçmişin derinliklerine, gömemiyordu Özgür’ü. Onunla yaşadığı, aşk serüveni sürecinde beynine çakılan, öylesine güzel, öylesine çirkin ve acı anılar vardı ki!.. Birgün:
“Biliyor musun”, demişti Özgür, “sana tanıştığımız gündenberi bir şey söylemek istiyorum. Öteki kızlar gibi değilsin. Bir başka esinti var üstünde. Gün oluyor, seni, ışık gibi gözlerimden içime akıtasım geliyor. Gün oluyor, ah, diyorum, Kiraz’ımı, bir solukta ciğerlerime çekebilsem! Oradan hücrelerime işlese. Ben o olsam, o da ben...
Ama sen, ne ışıksın ne de hava. Kiraz’ımsın benim. Hem de Yeşil Kiraz’ım. Beni, elektrik gibi çarpan esintin, YEŞİL KİRAZ oluşundan. Çok düşündüm bunu, benim gözümde henüz, kızarmamış bir kirazsın. Seni, ben erdireceğim. Benim olduğun zaman, yüreğimde, yanardağ gibi kaynayıp duran sevginin, sıcacık ışıklarıyla erecek, kızaracak, kiraz olacaksın. Şimdi, küçücük, yeşil bir kirazsın.
Seni tanıdığım gündenberi, söylemek istediğim buydu işte!”
resimler biraz sonra gelecek
Yeşil Kiraz
Kiraz, o gün, yaşama dört elle sarılmakla, yaşamdan kopma durumunda, bocalıyordu. Kıldan ince, kılıçtan keskin bir çizgi üzerindeydi.
Hiç kimseyle konuşmak istemiyordu. Ruhsal, zihinsel, hatta bedensel yönden, tükenmiş gibiydi. Bu yüzden, sabahın erken saatinde, evden fırlayıp çıkmış, sokaklara vurmuştu kendini. Yavaş yavaş, düşüne düşüne, yürüyordu.
Kendisiyle, içsel bir hesaplaşmaya girişmişti. Dünüyle bugünüyle yaşamını irdeliyor, yarınları, omuzlarında taşıyıp taşıyamayacağını, kestirmeye çabalıyordu.
Caddenin taşıt gürültüsünden kaçmak için, ara sokakları yeğlemişti. İlkokula giderken, her gün, o sokaklardan geçerdi. Saç örgülerini savurtarak, hoplaya zıplaya, okula koştuğu günleri anımsadı.
Küçükken, çok düş kurardı. Ama, hiç, bugünkü duruma düşmeyi düşlememişti. On sekiz yıllık yaşamında, yaptığı yanlışlıkların dökümünü yapmaya çalışıyordu.
Yalan söyleme tutkusu dışında, pek suç bulamadı üstlenebileceği.
Yalanı, çokluk, toplumun çarpık değer yargılarına karşı, sığınak edindiğinin bilincindeydi. Kendini, bu tuzaktan koruyamadığı için üzgündü.
Ama, yaşamının, böylesine tepetaklak olmasında, yalan tutkusu tek neden değildi kuşkusuz. Daha neler vardı, neler!..
Belleğinin en belirgin anıları, ÖZGÜR’lü günlerdi.
Ne denli kaçsa, ne denli unutmaya çalışsa, bir türlü geçmişin derinliklerine, gömemiyordu Özgür’ü. Onunla yaşadığı, aşk serüveni sürecinde beynine çakılan, öylesine güzel, öylesine çirkin ve acı anılar vardı ki!.. Birgün:
“Biliyor musun”, demişti Özgür, “sana tanıştığımız gündenberi bir şey söylemek istiyorum. Öteki kızlar gibi değilsin. Bir başka esinti var üstünde. Gün oluyor, seni, ışık gibi gözlerimden içime akıtasım geliyor. Gün oluyor, ah, diyorum, Kiraz’ımı, bir solukta ciğerlerime çekebilsem! Oradan hücrelerime işlese. Ben o olsam, o da ben...
Ama sen, ne ışıksın ne de hava. Kiraz’ımsın benim. Hem de Yeşil Kiraz’ım. Beni, elektrik gibi çarpan esintin, YEŞİL KİRAZ oluşundan. Çok düşündüm bunu, benim gözümde henüz, kızarmamış bir kirazsın. Seni, ben erdireceğim. Benim olduğun zaman, yüreğimde, yanardağ gibi kaynayıp duran sevginin, sıcacık ışıklarıyla erecek, kızaracak, kiraz olacaksın. Şimdi, küçücük, yeşil bir kirazsın.
Seni tanıdığım gündenberi, söylemek istediğim buydu işte!”
resimler biraz sonra gelecek
Şimdi oldu ^^
Gülten Dayıoğlu'nın eserlerinden biridir bende bir ekleme yapayım ^^
Gülten Dayıoğlu'nın eserlerinden biridir bende bir ekleme yapayım ^^
Sailor Moon / Sailor Venus Fan Sitesi
Forum Kuralları | İstek - Şikayet Kutusu
Yeşil Kiraz 2 den küçük bir TADIMLIK
Merhaba, Benim Adım Kiraz
Yüz kişilik toplantı salonu, tümüyle doluydu. Ancak, orada bulunanlar saçılası bir sessizlik içindeydiler. Koltuklara ilişerek bekleşen gençler, birbirlerine bakarak sıcak sıcak gülümsüyorlardı. Ama hiçbiri ötekiyle konuşmaya yeltenmiyordu. Çünkü henüz birbirlerini tanımıyorlardı.
Çok geçmeden güleç yüzlü genç bir hanım, salona girdi. Lastik top gibi zıplayarak varıp kürsüye çıktı. Önce herkesi selamladı. Sonra elindeki kâğıttan, teker teker ad okumaya başladı. Adını duyan genç, ayağa kalkıyor, anadilinin selam sözcükleriyle çevresindeki gençleri selamlıyordu. Sonra İngilizce birkaç tümceyle geldiği ülkeyi ve kendini tanıtıyordu. Orada bulunan gençler, konuşmacıyı coşkuyla alkışlıyorlardı.
Yöneticinin dudaklarından KİRAZ sözcüklerinin dökülmesiyle genç bir kızın fişek gibi yerinden fırlaması bir oldu. Hemen tüm gözler, ona çevrildi. Genç kız, beline uzanan siyah saçları, olağanüstü güzel yüzü ve ince uzun bedeniyle adeta göz kamaştırıyordu. Coşku dolu titrek sesiyle kürsüdeki hanımı ve salondaki gençleri art arda merhabalarla selamladıktan sonra, kendini tanıttı:
“Adım Kiraz. Türkiye’den geliyorum!...”
Kiraz, alkışlar arasında yerine otururken, tüm bedeni tir tir titriyordu. Üstelik, hâlâ orada bulunduğuna inanamıyor, “Acaba düşte miyim?” kuşkularıyla kıvranıyordu.
Bulunduğu yer, İngiltere’de, beşyüz yıllık bir şato içinde, çok özel bir okul olan, Dünya Koleji’ydi. Dünyanın dört bir yanından seçilen, özel yetenekli lise öğrencileri, burada iki yıl özgün öğrenim ve eğitim görüyorlardı.
Okulda, seçime dayalı kuramsal dersler yanında, toplumsal etkinlikler ve spor da eğitim öğretim programları kapsamındaydı. Örneğin: Dalgıçlık, dağcılık çalışmaları, mağara, fotoğrafçılık, yelkencilik, binicilik, tarım ve hayvancılık dersleri, bir yöreyi ağaçlandırma ya da çöpten arıtma, yoksullar evinde, sığınmacı kamplarında çalışma, ilkyardım kurumlarında eğitim, araba, uçak, helikopter, planör kullanma dersleri vb..
Merhaba, Benim Adım Kiraz
Yüz kişilik toplantı salonu, tümüyle doluydu. Ancak, orada bulunanlar saçılası bir sessizlik içindeydiler. Koltuklara ilişerek bekleşen gençler, birbirlerine bakarak sıcak sıcak gülümsüyorlardı. Ama hiçbiri ötekiyle konuşmaya yeltenmiyordu. Çünkü henüz birbirlerini tanımıyorlardı.
Çok geçmeden güleç yüzlü genç bir hanım, salona girdi. Lastik top gibi zıplayarak varıp kürsüye çıktı. Önce herkesi selamladı. Sonra elindeki kâğıttan, teker teker ad okumaya başladı. Adını duyan genç, ayağa kalkıyor, anadilinin selam sözcükleriyle çevresindeki gençleri selamlıyordu. Sonra İngilizce birkaç tümceyle geldiği ülkeyi ve kendini tanıtıyordu. Orada bulunan gençler, konuşmacıyı coşkuyla alkışlıyorlardı.
Yöneticinin dudaklarından KİRAZ sözcüklerinin dökülmesiyle genç bir kızın fişek gibi yerinden fırlaması bir oldu. Hemen tüm gözler, ona çevrildi. Genç kız, beline uzanan siyah saçları, olağanüstü güzel yüzü ve ince uzun bedeniyle adeta göz kamaştırıyordu. Coşku dolu titrek sesiyle kürsüdeki hanımı ve salondaki gençleri art arda merhabalarla selamladıktan sonra, kendini tanıttı:
“Adım Kiraz. Türkiye’den geliyorum!...”
Kiraz, alkışlar arasında yerine otururken, tüm bedeni tir tir titriyordu. Üstelik, hâlâ orada bulunduğuna inanamıyor, “Acaba düşte miyim?” kuşkularıyla kıvranıyordu.
Bulunduğu yer, İngiltere’de, beşyüz yıllık bir şato içinde, çok özel bir okul olan, Dünya Koleji’ydi. Dünyanın dört bir yanından seçilen, özel yetenekli lise öğrencileri, burada iki yıl özgün öğrenim ve eğitim görüyorlardı.
Okulda, seçime dayalı kuramsal dersler yanında, toplumsal etkinlikler ve spor da eğitim öğretim programları kapsamındaydı. Örneğin: Dalgıçlık, dağcılık çalışmaları, mağara, fotoğrafçılık, yelkencilik, binicilik, tarım ve hayvancılık dersleri, bir yöreyi ağaçlandırma ya da çöpten arıtma, yoksullar evinde, sığınmacı kamplarında çalışma, ilkyardım kurumlarında eğitim, araba, uçak, helikopter, planör kullanma dersleri vb..
Yeşil Kiraz serisinin yazarı olan Gülten Dayıoğlu'nun hayatı...
1935 yılında Kütahya’nın Emet ilçesinde doğdu. İstanbul’da Atatürk Kız Lisesi’ni bitirdi, bir süre Hukuk Fakültesi’nde okudu. Dışarıdan sınavlara girerek ilkokul öğretmeni oldu. On beş yıllık hizmetten sonra 1977 yılında bu görevinden istifa etti. Romanlar, öyküler, radyo ve televizyon oyunları yazdı. 1965 yılında beri eğitim ve öğretim mes’elelerini sorgulayan yazıları, Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleri ile çeşitli dergilerde yayınlanmaktadır.
ESERLERİ
Cumhuriyet Gazetesi’nin 1964-1965 Yunus Nadi Hikâye yarışmasında ikincilik kazanan Döl, ilk kitabının adı oldu (1970), Sonraki hikâye kitapları: Geride Kalanlar (1975), Geriye Dönenler (1986).
Daha çok çocuk edebiyatıyla uğraşan, 1963/71 yıllarında çocuklar için, birer hikayelik yirmi altı küçük kitap çıkaran Dayıoğlu, gene bu alanda Fadiş
(1971), Dört Kardeştiler (1971), Suna’nın Serçeleri (1974), Yurdumu Özledim (1977), Ben Büyüyünce (1979), Dünya Çocukların Olsa (1981), Ölümsüz Ece (1985) Parpat Dağının Esrarı (1989), Midos Kartalının Gözleri (1991), Tuna’dan Uçan Kuş (1992), Yeşil Kiraz (1992) romanlarını yayımladı. Uçan Motor (1965), Kırmızı Bisikletin Binicisi (1965), Leylek Karda Kaldı (1979), Şenlik Günü (1983), Kır Gezisi (1983), Azat Kuşu (1984), Deli Bey (1984), Kumluktaki Yavru Martı (1984), Sıcak Ekmek (1984), Uçurtma (1984), Neşeli
Boyacı (1988), Küskün Ayıcık (1989), Yaşanmış Havan Öyküleri I-II (1991), Leylek Karda Kaldı (1991) uzun öyküleridir. Akıllı Pireler (1982) ve Işın Çağı
Çocukları (1987) bilimkurgu türündeki çocuk kitaplarıdır.
Gezi Kitapları: Kafdağı’nın Ardına Yolculuk (1987;roman) Bambaşka Bir Ülke Amerika’ya Yolculuk (1990), Efsaneler Ülkesi Çin’e Yolculuk (1990), Kangurular Ülkesi Avustralya’ya Yolculuk (1991), Doğal Güzellikler Ülkesi Kenya’ya Yolculuk (1993). Altı-dokuz yaş kesimi için hazırladığı 20
kitaplık dizinin adı: Ece ile Yüce. İki hikayesiyle de Arkın Çocuk Edebiyatı Yarışması’nda birincilik ve ikincilik kazandı (1974), Gül Gelin öyküsüyle 1987
Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı Ödülü’nü, Kafdağı’nın Ardına Yolculuk ile 1987 Kültür ve Turizm Bakanlığı Çocuk Edebiyatı Ödülü, Parpat Dağı’nın Esrarı ile 1989 İzmir Büyükşehir Belediyesi Çocuk Romanı Ödülü ve 1990 Altın Kitap Ödülü’nü kazandı.
Yeşil Kiraz serisinin yazarının diğer kitaplarını da tavsiye ederim...
(Bu arada Gülten Dayıoğlu annemin hemşerisi olur... )
1935 yılında Kütahya’nın Emet ilçesinde doğdu. İstanbul’da Atatürk Kız Lisesi’ni bitirdi, bir süre Hukuk Fakültesi’nde okudu. Dışarıdan sınavlara girerek ilkokul öğretmeni oldu. On beş yıllık hizmetten sonra 1977 yılında bu görevinden istifa etti. Romanlar, öyküler, radyo ve televizyon oyunları yazdı. 1965 yılında beri eğitim ve öğretim mes’elelerini sorgulayan yazıları, Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleri ile çeşitli dergilerde yayınlanmaktadır.
ESERLERİ
Cumhuriyet Gazetesi’nin 1964-1965 Yunus Nadi Hikâye yarışmasında ikincilik kazanan Döl, ilk kitabının adı oldu (1970), Sonraki hikâye kitapları: Geride Kalanlar (1975), Geriye Dönenler (1986).
Daha çok çocuk edebiyatıyla uğraşan, 1963/71 yıllarında çocuklar için, birer hikayelik yirmi altı küçük kitap çıkaran Dayıoğlu, gene bu alanda Fadiş
(1971), Dört Kardeştiler (1971), Suna’nın Serçeleri (1974), Yurdumu Özledim (1977), Ben Büyüyünce (1979), Dünya Çocukların Olsa (1981), Ölümsüz Ece (1985) Parpat Dağının Esrarı (1989), Midos Kartalının Gözleri (1991), Tuna’dan Uçan Kuş (1992), Yeşil Kiraz (1992) romanlarını yayımladı. Uçan Motor (1965), Kırmızı Bisikletin Binicisi (1965), Leylek Karda Kaldı (1979), Şenlik Günü (1983), Kır Gezisi (1983), Azat Kuşu (1984), Deli Bey (1984), Kumluktaki Yavru Martı (1984), Sıcak Ekmek (1984), Uçurtma (1984), Neşeli
Boyacı (1988), Küskün Ayıcık (1989), Yaşanmış Havan Öyküleri I-II (1991), Leylek Karda Kaldı (1991) uzun öyküleridir. Akıllı Pireler (1982) ve Işın Çağı
Çocukları (1987) bilimkurgu türündeki çocuk kitaplarıdır.
Gezi Kitapları: Kafdağı’nın Ardına Yolculuk (1987;roman) Bambaşka Bir Ülke Amerika’ya Yolculuk (1990), Efsaneler Ülkesi Çin’e Yolculuk (1990), Kangurular Ülkesi Avustralya’ya Yolculuk (1991), Doğal Güzellikler Ülkesi Kenya’ya Yolculuk (1993). Altı-dokuz yaş kesimi için hazırladığı 20
kitaplık dizinin adı: Ece ile Yüce. İki hikayesiyle de Arkın Çocuk Edebiyatı Yarışması’nda birincilik ve ikincilik kazandı (1974), Gül Gelin öyküsüyle 1987
Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı Ödülü’nü, Kafdağı’nın Ardına Yolculuk ile 1987 Kültür ve Turizm Bakanlığı Çocuk Edebiyatı Ödülü, Parpat Dağı’nın Esrarı ile 1989 İzmir Büyükşehir Belediyesi Çocuk Romanı Ödülü ve 1990 Altın Kitap Ödülü’nü kazandı.
Yeşil Kiraz serisinin yazarının diğer kitaplarını da tavsiye ederim...
(Bu arada Gülten Dayıoğlu annemin hemşerisi olur... )
süper bi kitap gülten dayıoğlunun en sewdiğim 2. kitabı
bence kitap çok güzel bir gençlik kitabı. Kiraz'ın başından geçenleri anlatıyo ve okuyan gençlere çok özel ve güzel dersler veriyo... Herkesin okumasını tavsiye ediyorum çünkü tam bize yani gençlere göre bir kitap..
Eğer başka yaşamları tanımak istiyorsanız ve hayata başka bir başık açısından bakmak istiyorsanız şiddetle öneriyorum
Eğer başka yaşamları tanımak istiyorsanız ve hayata başka bir başık açısından bakmak istiyorsanız şiddetle öneriyorum
1. sayfa (Toplam 2 sayfa) [ 28 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |