Hikayemde Amie Mizuno,Minna Aino adlı en iyi arkadaşının ölümünden sonra onu hayallerinde yaşatır.Ve bir gün gelip bir savaşta kaybolan Amie,Minna'nın daima yanında olduğunu anlar.

Jessica Mizoshima yoğun çalışmalarıyla Tokyo'daki en iyi okula gitmeye hak kazanmış bir lise öğrencisi. Hayalini kurduğu okul ona beraberinde yalnızlıklar getirir. Okula gelen yeni bir hoca (Andrew fox) onun hayatını değiştirir ve hayatının eksik parçası olan AŞK'ı tamamlar. Jessica i ailesi sandığı kişilerin aslında onu evlad edinmiş olduklarını öğrenir ve kendini onu korumak üzere Andrew tarafından görevlendirilmiş iki arkadaşı (Miyuki ile Ayumi) ve Andrew ile sınırsız bir macerada bulur.

Unutulan geçmişi onu kovalamaktadır...

Savaş, Kan, Ölüm, Ayrılık , Aşk , İhanet
Hayatınızda daha önce hiç karşılaşmadığınız biri sizin hayatınızı kurtarıp sonrada kendi dünyasına katılmaya davet etseydi ne yapardınız?
Herşey Zaman Lordlarının Melekler Kalesiyle ittifak kurup Savaş Lordlarına saldırmasıyla başlamıştı. Zaman Lordları adındanda anlaşılacağı gibi Zamanı kontrol etme yetkisi olan muhafızlardı. Melekler kalesine ait bilgiler ise henüz tam ve yeterli derecede değildi. Tek yaptıkları şey yaşam ve ölüm arasındaki köprüyü kurmaktı. Savaş Lordları ise kutsal bir ırktı. Ulu ormanın kalbinde , dev savaş kalelerinde yaşarlardı. Irklarının bayanları olağan üstü güzel erkekleri ise bir okadar çekiciydi.
Görevleri evrenin dengelerini korumaktı. Dengeler ölüm ve yaşam, cennet ve cehennem, iyi ve kötü gibi kavramlarla tanımlanıyordu. Bu kavramların herhangi birinde dengeyi bozacak bir unsur görüldüğünde savaş lordları devreye girerlerdi. Onlar evrenin en kutsal varlılarıydı fakat zaman lordlarının ihanetine uğramışlardı. Savaş lordları ülkelerine dostça gelip sonrada misafirperlikten yararlanıp ülkelerini yok eden ittifaka karşı koyamamışlardı. Zaman lordları savaş lordlarının her birini kalelere hapsederek diri diri yakmışlardı. Ama 3 savaş lordu son anda kurtarılmışlardı. Üç çocuk üç ayrı sandalla limandan denizin engin kollarına bırakılmışlardı. Savaş lordları yok olamazdı. Ne olursa olsun yükselmeleri gerekiyordu....... http://forum.venus.gen.tr/yabanci-t8702.html

Sanırım sadece tanıtımı koyuyoruz hikayenin o zaman sadece tanıtımını yapayım.
Imm,bir moda tutkunu,bir ajan,kötü kalpli bir melek veya aptal bir peri,hayır Lantu hiçbiri olamayacak kadar değişik bir kızdı.Lantu bir su cadısı olarak yaşıyordu,Rini ile ettiği kavgadan sonra her fırsatta yeni bir arkadaş edininen Lantu Poppy Mylen'in başına gelmeyen kalmaz.Kötülüklerle savaşmış,sınavlardan geçip büyümüş,bir gün Lantu'nun veda etmesi gerekmiştir.O gün kraliçenin yardımıyla indirildiğinde,kendisini hastanede bulan Lantu bir Rüya gördüğünün farkına vardığında,kendi eski kişiliğini unutup yepyeni iyi bir kız olmuştur.

Anna eski bir azkaban suçlusudur, Hanry ve birkaç arkadaşıyla birlikte karanlık taraf adına çalışmaktadırlar. Hanry bakanlıkta karanlık taraf adına çalışan bir casusdur. Anna ve çevresi dışında bakanlıkta kimse onun Lord adına çalıştığını bilez. Aydınlık ve karanlıklığın en mücadeleli zamanlarından biridir. Aydınlık taraf Lord adına çalışanları tek tek bulup Azkaban'a gödermektedir. Hanry'de bu durumdan telaşlanıp Anna ve diğer kişileri ele verir ve Azkaban'a gönderilmesine neden olur. Fakat eski dosyaları her ihtimale karşı saklayıp kendi savunmasını da korumaktadır. Zaman sonra Anna suçundan dolayı yargılanır ve cezasını çeker. Kendi adına yeni bir sayfa açar fakat Henry yine kendi menfaatine baktığından kısa bir not ile Anna'ya eğer onunla yeniden iş birliği yapmazsa dosyaları sihir bakanlığına vereceğini açıklar. Yeni bir yaşantı isteyen Anna bunu kabul eder. Fakat sonra kendi dosyalarının hâlâ var olduğuna göre herkesinkinin var olduğunu düşünür ve bir zamanlar karanlık tarafa çalışan fakat artık hayatını yoldaşlığa adamış olan arkadaşı Julia'ya gider. Olaylar bundan sonra Anna'nın eski arkadaşlarını toplama ve Henry'nin gerçek yüzünü bakanlığa gösterip, karanlıkla savaşmak amacıyla yoldaşlığa, Julia'ya katılmasıyla başlar.

Düğününe bir kaç hafta kala çevreden gelen tepkilerden işkillenen Nihal o zamanlarda pek ünlü olmayan L'yi işi çözmesi için bir kaç tepsi baklavayla tutar. Ailesine Japonya seyahatinde tanıştığı bir arkadaşı olarak tanıştırıp konağa getirir. L daha konağa girer girmez Bihter'in kenafir gözlerinden olayı anlamıştır. Konaktakiler gibi saf değildir. Ancak onu konağa bağlayan biri vardır. o da konağın ahçısının süper türk tatlıları yapan kızı Cemiledir. Daha ilk künefe yudumunda Cemile'ye vurulmuştur. Ancak Cemile emo kılıklı L den hiç hoşlaşmamıştır. Zaten tüm kalbiyle Beşiri sevmektedir. L olayı çözsede içindeki duygusal karmaşa nedeniyle Nihal'e gerçekleri söyleyemez. Gel zaman git zaman Japonyadan kira'nın ortaya çıktığı haberi gelir. Kesinlikle daha çekici olan bu olayı incelemek üzere L japonya'ya dönme kararı alır. Cemile'nin ölüm döşeğindeki Beşiri bırakmayacağını bildiği için Nihale bir not bırakıp ve Bihter'in olayları söylememesi için ona verdiği bir çuval kestane şekeriyle sabahın köründe gider. Nihal gayet açık olan notu anlayamayacak kadar saftır...

Selene 16 yaşında bir kızdır.Ailesini küçükken kaybetdi ve onlardan sonrada sürekli dünyayı dolaşıp ait olabileceği bir yer aradı.Sonunda kendini Japonyada buldu.Burayı sevmiyordu.Japonyada olmak onu mutlu etmiyordu ama elinden ne gelir.Yeni okuluna gitmek üzere evinden çıkarken hayatının tamamen değişiceğinden haberi yoktu.Bundan tam bir milenyum önce tanrı ve tanrıçaların henüz var olduğu bir dünyada çıkan savaşta Ay tanrıçası Artemis ve Küçük kız kardeşi geleceğin Ay tanrıçası Selene Ay da huzurlu dünyalarında mutluluk ve büyük bir huzur içinde yaşamlarını sürüyorlardı.Ancak karanlık bu huzurlu dünyadada uyanmayı başarmıştı.Ay tanrıçası Artemis Karanlığı durmaya çalışırken kız kardeşi Seleneye yardım edememişti ne olduğunu anladığında ise çok geçti.Geleceğin tanrıçası Selene sevgilisinin öldüğünü görmüş ve Ayda bulunan bütün gücü bedenine toplamıştı.Kardeşini durdurmaya çalışan Artemis çok geç kalmışt.Ayın bütün gücü Karanlıkla beraber Geleceğin tanrıçasınıda yok etmişti.
Karanlık bu yenilinin ardından tam bir millenyum güç toplamış ve yeniden saldırıya geçmiti.Bu arada Selene ninde tanrıça ruhu yavaş yavaş uyanmıştı ve arkadaşlarıyla mükemmel bir maceraya atılmıştı.Her şey bittiğinde ise Selene yaşadıklarını bir rüya sanıyordu.Fakat yaşadıkları bir rüya olamıyacak kadar gerçekti...

Gümüş rengi tül perdelerin arasından ay rengi teni ışıldıyor. Maziden gelen mutsuz bir senfoninin feryatları titretiyor ölümlü bir bedeni, karışıyor soluklara. Havaya karışan her solukta biraz daha gölgeye itilen düşler. Denize düşen kar tanelerinin hikâyesi olsun mu bizimkisi? Acıtıyor güzelliğin. Seni çağıyorum beni sarmalayan günahların arasından. Gün ışığı benimle, gece paletiyle fırçasını uzak tutuyor benden.

“Dokunuşlarıma kucak aç.
Çünkü herkes yanında olsa bile ben asla olmayacağım.
Senden uzak duracağım çünkü bu eğlenceli.
İyi bir poker oyuncusu değilsin, ha?”

Uzaklaşma. Dudaklarıma morfin sür tek bir gece için acı sona ersin. Çünkü buna ihtiyacım var.... http://forum.venus.gen.tr/viewtopic.php?p=354264#354264

“Ağlama…”
Bu ses kulaklarıma yankılandığında yavaşça başımı kaldırdım.Gölgelerin arasından bir adam çıkıp bana yaklaşmaya başladığında ben de cesetler gibi sessiz ve hareketsizdim.Yabancı hafifçe gülümsedi bana.Ağlamaktan kızarmış gözlerim yabancının azı dişlerinin uzunluğunu ve sivriliği gördü.Sonra gözlerini…Kahverengi gözlerinin kırmızımsı bir hal aldığını…

O gün hala gözlerimin önünde…Korkunç manzara…Ailem…O yabancı...Kanlarla dolan salon ailemin cesetleri…
Ama kimse ne onlar ne de benim için ağlayabilir artık, çünkü ölümlerinden yüzyıllar gelip geçti.İşte o gün o canavarlardan biri oldum.
Ben bir vampirim…
İsmim Lorelei ve bu benim hikayem… http://forum.venus.gen.tr/lorelei-t10021.html

Palomita sıradan sevgisiz ve monoton bir hayata sahiptir. Onu hayata bağlayan tek şey hayal gücüdür. Ancak en iyi arkadaşı, abisi, annesi ve babasını ondan uzaklaştıran en büyük neden de budur. Böyle çekilmez bir hayatın içinde Palomita geceleri kötü kabuslar ve ona seslenen bir kadının sesi yüzünden yüreğinde bir acı ile hayatı gittikçe beter hale gelmeye başlar. Kabusunu realist arkadaşına anlatırken gerçekten olan kabusu esnasında buz bakışlı ve altın saçlı bir adam onu öldürmeye kalkarken gümüş saçlı kızıl gözlü iki adamın ortaya çıkışı her şeyin tam bir değişim içine girmesini başlatır. Aynı yerde üç ay sonra ise kanlı bir kızıl taş ortaya çıkar bedeninin içinden. Bu iki adamın altın ile gümüş efsun ustaları ve kendisinin de yüreğindeki sesin sahibi olan “Kutsal Hanım” ile bağa sahip Pusula olduğunu öğrenen Paomita bundan sonra Hangi efsun ustasının yanında olacağına, kanlı kızıl taşın sınavları sonucunda kızıl efsuncu mu yoksa bir kölemi olacağına, kutsal Hanımı bulup bulamaması gerektiğine kadar bir.ok seçim yapması gerekecektir. Palomita "Geleceğin efsunla yazıldıysa..." diyerek başlayan yolsuluğunda her öğreti ile bir gerçeğin daha farkına varmakta va hem kendini hem de etrafındakileri daha yakından tanımaktadır. Geri bıraktıklarını da unutmamak gerek elbette...Dostluk, ihanet, aşk, ölüm, mutluluk, hüzün, acı gibi birçok duyguyu flea, flearka, efsuncular, insanoğulları ve daha birçok ırkın içinde bulunduğu fantastik bir yolculukta size hissettirecek bir hikayeyi okumaya hazıır olun..... http://forum.venus.gen.tr/efsun-ogretisi-t7495-0.html

“Sen sana verilen büyük şansı geri tepiyorsun. Sonsuz güç avuçlarının arasında… Kaderine kulak ver… Seçeneklerin sınırlı. Ölüm yâda güç. Karar senin…”
Sadece bir sesti onların hayatını mahveden…
Aslında sadece bir ses değil, geçmişten gelen, ölümsüz bir varlığın sesi…
Kaderleri onların peşini bırakmayacak,çünkü onları içinde zaten…
Ölümsüz tekrar uyanmayı bekliyor…
“ Ben onları diğer insanlardan üstün kıldım… Kıymetli ruhumu onların bedenlerine bahşettim… 5 seçilmiş insan, kaderlerine kulak vermeli ve bana; ateşe hükmeden yenilmez efendiye hayat bahşetmeli… Onlar kıvılcımlar, zamanı geldiğinde ateşi var kılacaklar…”
Kıvancın hayatı Nazlı’nın hayatına karışmasıyla değişti. Ama onların hayatlarına karışan tek şey aşk değildi. Ölümsüz bir ateş onların hep etrafında olacak, ne zaman sınırı aşarlarsa kavuracaktı. Ölümün nefesi hep üzerlerinde olacaktı. Sonsuzluğa karışmış ama ölü bir nefes… Tekrar hayat bulmayı bekleyen Sonsuz bir nefes… http://forum.venus.gen.tr/sonsuz-nefes-t9671.html

Bundan yüzyıllar önce henüz dünyada yeni yeni insan toplulukları gözlenmeye başlamışken galakside güneş ve ay krallıkları bulunuyordu. İki krallık da son derece medeni koşullarda yaşıyor, halkları mutlu ve huzurlu bir biçimde geçimlerini bazı meslek gruplarıyla uğraşarak sağlıyorlardı. Güneş krallığı kral Raion ve ailesi ile yönetilirken, Ay krallığı ise kraliçe Serenity ve ailesi ile yönetiliyordu. Kral Raion’un oğlu Kai, ileride geleceği koruyan savaşçı ve evrene hükmeden imparator olacağı konusunda son derece titiz bir şekilde eğitiliyor ailede ve krallıkta herkes onun üzerine düşüyordu. Kraliçe Serenity ise kızı prenses Serenity ve kızının koruyucusu olacak olan 4 dostunu korumak konusunda çok temkinli davranıyordu. İşin bir değişik tarafında ise galaksinin en uç kısmında bulunan evrendeki tüm kötülerin toplandığı Necromancia krallığı vardı. Ülkenin kralı necromander Juntar, evrene hükmetmek için ay ve güneş krallıklarını yok etmesi gerektiğini çok iyi biliyordu ve bu sebeple evrendeki en güçlü kötü savaşçıları kendisine yardım etmesi konusunda ikna etmek için uğraş veriyordu. Ama bu iş öyle kolay olmayacaktı çünkü evreni koruyan tarihin en büyük savaşçısı Akhira iş başındaydı ve ona yardım edecek pek çok dostu vardı, başta Serenity ve Raion olmak üzere…