BÜYÜK YOLCULUK (yeni bölüm) Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4 ... 6, 7, 8, Sonraki |
Yazar
Mesaj
@usagididem okuduğun için teşekkür ederim aslıcım ya
şimdi Metis Camellia'nın hocası evet önceki bölümde onların belirli bir yaşa kadar çeşitli eğitimlerden geçtiğini söylemiştim zaten Camellia'nın hocası da Metis'di. çoculuğundan beri her şeyin farkında ama eğer metis bunu şimdiye kadar Camellia'ya söylemediyse mutlaka bir bildiği vardır bu sorunun cevabını öteki bölümlerde mutlaka alırsın fıstık içim
gizli kitap şimdilik merak konusu balım bakalım ne yazıyor içinde
canımcım kitabı ilk elden vermemesinin çeşitli nedenleri var eheh fanfic ilerledikçe bunu da göreceğiz hep birlikte
canımsın aslı ben de hastayım sana
@Saffiru
teşekkürler halil ah keşke öyle bir dünya olsa değil mi mistik insan sen ütüpyalardan anlarsın
yorumlar için çok teşekkür ederim
şimdi Metis Camellia'nın hocası evet önceki bölümde onların belirli bir yaşa kadar çeşitli eğitimlerden geçtiğini söylemiştim zaten Camellia'nın hocası da Metis'di. çoculuğundan beri her şeyin farkında ama eğer metis bunu şimdiye kadar Camellia'ya söylemediyse mutlaka bir bildiği vardır bu sorunun cevabını öteki bölümlerde mutlaka alırsın fıstık içim
gizli kitap şimdilik merak konusu balım bakalım ne yazıyor içinde
canımcım kitabı ilk elden vermemesinin çeşitli nedenleri var eheh fanfic ilerledikçe bunu da göreceğiz hep birlikte
canımsın aslı ben de hastayım sana
@Saffiru
teşekkürler halil ah keşke öyle bir dünya olsa değil mi mistik insan sen ütüpyalardan anlarsın
yorumlar için çok teşekkür ederim
+++
by BaLıMSuLTaN *-*
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): neptune
@ sağol larum ballı sütüm benim^^
BÖLÜM 5- KENTAUR
Yolun bitip ormanın başladığı düzlükte ilerliyorlardı.Atlar diledikleri gibi yayılıyorlardı.Alan bir ağaca yaslanmış haritayı inceliyordu.Camellia sırtını başka bir ağaca yaslamış oturuyordu.Saraydan mukaddes ormana kadar kah yarışmış kah rahvan yürüyüşlerle ağır ağır gelmişlerdi.Camellia’nın aklını bir sürü soru kurcalıyordu.Bazı teorileri vardı fakat ortaya çıkan başka sorular bunları çürütüyordu.Alan kardeşinin tedirginliğini farketti:
ALAN:Yoruldun mu?
CAMELLİA:Pek sayılmaz.Paradise beni yormuyor.
Camellia ormana derin bir sükunetle baktı:
CAMELLİA:Karanlık bölgeye kadar onlar yaşıyor değil mi?
“Onlar” kelimesini üzerine basarak söylemiştiKaranlık bölgeye kadar mukaddes ormanda Kentaurlar yaşıyordu.Bunlar; dev cüsseli, üst kısmı insana alt kısmı ise ata benzeyen yaratıklardı.Krala hep sadık kalmışlardı.Atalar zamanına değin sarayın en büyük destekçilerindendiler.Camellia bazen av derslerine prens ve babasıyla birlikte giderdi.Kentaurlarla ilk o zaman tanışmıştı.Birçok kez karşı karşıya gelmelerine rağmen hala onlardan ürküyordu.
ALAN:Geldiğimizden haberleri yok Camellia.Rahat ol! Sessizce yol alırsak bizi fark etmezler.
CAMELLİA: (düşünceli bir tavırla) Umarım!
ALAN:Artık yola çıkalım mı? Yeterince vakit kaybettik.Aradığımız şey eminim bu kadar vakit kaybını kaldıramaz!
Bunu kendisiyle dalga geçerek söylemişti.
ALAN: (atına binerken) Söyler misin Camellia ben ne arıyorum? Çünki ne aradığımı bilmeden sadece öylesine bakınıyorum!
Son cümlesini sinirli ve isterik bir tavırla söylemişti. Camellia bir kahkaha attı.
ALAN:Senin şu rüyaların bu konuda bir işe yarasa bari!
Camellia sinirden yumruğunu sıktı:
CAMELLİA:Bu kolay mı zannediyorsun? Her zaman olmuyor.
Paradisee bindi.
CAMELLİA::Artık gidelim.
Mukaddes orman Leda’nın doğu sınırı idi ormana girdiklerinde baş eyalet Leda geride kalmıştı.Kuş sesleri ormanın içinde çok daha yakından geliyordu. Onlara hamadryadların kanat sesleri ve kıkırtıları da eklenmişti.Ağır ağır yol alıyorlardı.Etraf ulu, büyük ve yüksek dallı ağaçlarla çevriliydi.Burunlarına çeşitli bitki ve meyvelerin kokusu geliyordu.Birkaç muzip hamadryad paradis ve texi rahatsız ediyordu.Bazıları üzerlerine biniyor, bazıları ise kulaklarını ve yelelerini çekiştiriyordu.Camellia onları ilgili bir gülümseme ile izliyordu.Alan birden texi durdurdu.Paradise de durdu.
CAMELLİA:Niçin durduk?
ALAN: (elini ağzına götürerek) Sessiz ol!
Prens birden kılıcını çekti.Camellia yayına bir ok yerleştirip gerdi.Kısık gözlerle hedef arıyordu. Alçak bir sesle sordu:
CAMELLİA:Ne oldu Alan sorun ne?
Camellia bunları söylerken sağ tarafında bir gölge ağaçların arasından süzülüp kayboldu. Camellia paradisei sağa çevirdi. Okçulukta onun kadar iyisi Leda’da görülmemişti.Keskin gözleri vardı ve çok iyi bir nişancıydı.
ALAN:Sakın bir şey yapma!
Prens attan indi.Kılıcı toprağa dayadı ve gür bir şekilde seslendi:
ALAN:Kimsiniz? Hemen ortaya çıkın. Sirius prensi olarak size emrediyorum!
İlerideki ağaçların arasında bir kıpırdanma oldu.Alnında tuhaf bir işaret olan yapılı bir kentaur öne çıktı.Alan hislerinde yanılmamıştı.Cesareti aklından önce geliyordu ama onun askeri zekasını küçümsemek aptallık olurdu.Ormana girdikten bir süre sonra muhafız kentaurlar tarafından takip edilmeye başlanmışlardı.Kentaur kendilerine dahada çok yaklaşmıştı. Önlerinde saygıyla eğildi:
_Prens Alan sizi burada görmek büyük bir şeref mukaddes ormana hoş geldiniz. (Camellia’ya döndü) Siz de prenses.
Camellia gerdiği yayı yavaş yavaş bıraktı.Kafasını yere inmiş olan Alan’a uzattı:
CAMELLİA: Bir şey mi demiştin?
_________________________________________
Ormanın içindeki geniş düzlükler kentaurların yerleşim mekanlarıydı.Bunlardan en büyüğü olan Centiman dedikleri yere gelmişlerdi.Karanlık iyice bastırmıştı.Düzlükte ateşler yakılmış etraf aydınlanmıştı.Alpos kentaurların beyiydi ve alnındaki işaret bunun göstergesiydi.Hanımı ise Amata adını taşıyan bir kentaurdu.Centiman'a vardıklarında Alan ve Camellia ile birlikte diğer kentaurları o karşılamıştı.Gedikleri haberi öçnceden ulaşmış, küçük bir şenlik düzenlenmişti. Çeşitli meyve ve içeceklerin yanı sıra her türlü lezzetli etin bulunduğu sofralar açılmıştı.Alan ve Camellia en büyük sofranın baş köşesinde oturuyordu. Karşılrında Alpos ve Amata vardı.Camellia onların her şeyini tuhaf bulduğu gibi oturuşlarını da tuhaf bulmuştu.Hele küçük kentaurları görünce hayreti bin kat artıyordu.
ALAN:Ormana girdiğimizden beri bizi takip ediyordunuz. Oysa Leda sınırında muhafız bulundurmak kentaurların adeti değildir.
Alpos şaşırmıştı.Alan'ın niyetini anlamak için dikkatlice baktı.Prensin sorusunda ciddi olduğunu görünce hayretler içinde cevabını verdi:
ALPOS:Metis bize bugün geleceğinizi bir hafta öncesinden haber vermişti.Sizi bekliyorduk ve en ufak bir rahatsızlık vermemek için bütün önlemleri aldık.
Camellia ve Alan birbirlerine baktılar.Alan ne diyeceğini bilemiyordu fakat her şeyden habersiz bir prens görüntüsü vermek de istemiyordu.Canının sıkıldığını belli etmemeye çalışarak:
ALAN:Metis'i size ben yollamıştım. Aklımdan tamamen çıkmış.
ALPOS:(gülerek)O da onu sizin yolladığınızı söyledi. Selamınızı aldık Prens Alan. Sizi mukaddes ormanda ağırlamak Amata ve benim için bir şereftir.
Amata eşini doğrulamak için gülümseyerek başını salladı.Gözlerini Camellia'dan ayırmıyordu.Prenses bunu fark etmiş Amata'yla göz göze gelmemek için farklı taraflara bakıyordu.
AMATA:Leydim!
Camellia önce biraz duraksadı sonra çaresiz amataya döndü.
AMATA:Sizi ağırlamak benim için büyük bir şeref!
CAMELLİA: (gülümseyerek) O şerefbana ait!
Geceyarısı olduğunda herkes çekilmişti.Yerden yüksek bir düzlük Camellia ve Alan için ayrılmıştı.Herkes uykudaydı.
Merdivenleri hızla çıktı.Koridorda Alan isterik ve hızlı adımlarla dönüp duruyordu.Birkaç cariye kraliçenin yatak odasına doğru koşuşturdu.Alan merdivenin başında kardeşini görünce çocuksu bir sinirle ona doğru geldi.
ALAN:Camellia böyle bir zamanda nasıl uyursun? Neden bu kadar geç geldin? Çok heyecanlıyım!
Camellia etrafına ilk kez görüyormuş gibi baktı.Sersemlemişti.Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.Kraliçenin odasından bir kadının bağırma sesleri geliyordu.Çığlık zaman zaman yükseliyor zaman zaman iniyordu.Alan eliyle kulaklarını kapattı:
ALAN:Bu ses! İyi midir sence?Of! Niçin içeri girmeme izin vermiyorlar!
CAMELLİA:Alan neden saraydayız? Ne oldu?Mukaddes ormandn buraya nasıl geldik?Peki ya yolculuk?
Alan anlamsızca kardeşine bakıyordu.Güldü:
ALAN:Cam sen neler saçmalıyorsun böyle! Lütfen burada durma Aura'nın yanına git.Böyle bir durumda onun yanında olmalısın.
Camellia şüpheli gözlerle Alan'a bakıyordu. Gördükleri rüya olabilir miydi?
CAMELLİA:Aura da kim?Sen ne söylüyorsun Alan biz neden buradayız?
Alan öfkelenmişti:
ALAN:Camellia karım içeride doğum yapıyor.Lütfen onun yanına git.
Camellia Alan'ın başındaki kral tacını görmüştü ve giyimi de krala özel cinstendi.Ağır adımlarla kraliçenin odasının önüne geldi. Kapıyı yavaşça açtıçTiz bir çığlıkla irkildi.Yatakta bir kadın vardı.Bir sürü cariye ordan oraya koşturuyordu.Sarayın ebesi doğumla meşguldü. Camellia annesini gördü.Kadının elini tutmuş teselli ediyordu.Kraliçe Camellia'yı görünce gülümsedi.Kadının öteki eli Camellia'ya uzandı. Camellia da elini uzattı....
ALAN:Camellia!Cam!
Camellia gözlerini açtı.Uykulu gözlerle prense baktı.
ALAN:Gitme vakti!
Camellia tamam anlamında başını salladı.Bir saat sonra yola koyulmaya hazırdılar.Camellia bir ağaca yaslanmış ileride Alpos'la konuşan prense bakıyordu, rüyasını anlamaya çalışıyordu.Neydi bu? Geçmiş mi yoksa gelecek miydi? Anlamıyordu.Yanıbaşında bir ses belirdi:
AMATA:Leydim lütfen bunu alın.Halkım arasında şans getirdiğine inanılır.
Amatanın elinde ucunda küçük bir kentaur bulunan ağaçtan yapılmış bir kolyeydi.Camellia gülümseyerek kolyeyi aldı, avuç içinde sıkarak kalbine yasladı.Bu kentaurlar arasında minnet gösterme şekliydi.Amata da gülümsedi. Bu arada Alan ve Alpos yanlarına gelmişlerdi.
ALPOS:Karanlık bölgeye kadar size biz eşlik edeceğiz.
BÖLÜM 5- KENTAUR
Yolun bitip ormanın başladığı düzlükte ilerliyorlardı.Atlar diledikleri gibi yayılıyorlardı.Alan bir ağaca yaslanmış haritayı inceliyordu.Camellia sırtını başka bir ağaca yaslamış oturuyordu.Saraydan mukaddes ormana kadar kah yarışmış kah rahvan yürüyüşlerle ağır ağır gelmişlerdi.Camellia’nın aklını bir sürü soru kurcalıyordu.Bazı teorileri vardı fakat ortaya çıkan başka sorular bunları çürütüyordu.Alan kardeşinin tedirginliğini farketti:
ALAN:Yoruldun mu?
CAMELLİA:Pek sayılmaz.Paradise beni yormuyor.
Camellia ormana derin bir sükunetle baktı:
CAMELLİA:Karanlık bölgeye kadar onlar yaşıyor değil mi?
“Onlar” kelimesini üzerine basarak söylemiştiKaranlık bölgeye kadar mukaddes ormanda Kentaurlar yaşıyordu.Bunlar; dev cüsseli, üst kısmı insana alt kısmı ise ata benzeyen yaratıklardı.Krala hep sadık kalmışlardı.Atalar zamanına değin sarayın en büyük destekçilerindendiler.Camellia bazen av derslerine prens ve babasıyla birlikte giderdi.Kentaurlarla ilk o zaman tanışmıştı.Birçok kez karşı karşıya gelmelerine rağmen hala onlardan ürküyordu.
ALAN:Geldiğimizden haberleri yok Camellia.Rahat ol! Sessizce yol alırsak bizi fark etmezler.
CAMELLİA: (düşünceli bir tavırla) Umarım!
ALAN:Artık yola çıkalım mı? Yeterince vakit kaybettik.Aradığımız şey eminim bu kadar vakit kaybını kaldıramaz!
Bunu kendisiyle dalga geçerek söylemişti.
ALAN: (atına binerken) Söyler misin Camellia ben ne arıyorum? Çünki ne aradığımı bilmeden sadece öylesine bakınıyorum!
Son cümlesini sinirli ve isterik bir tavırla söylemişti. Camellia bir kahkaha attı.
ALAN:Senin şu rüyaların bu konuda bir işe yarasa bari!
Camellia sinirden yumruğunu sıktı:
CAMELLİA:Bu kolay mı zannediyorsun? Her zaman olmuyor.
Paradisee bindi.
CAMELLİA::Artık gidelim.
Mukaddes orman Leda’nın doğu sınırı idi ormana girdiklerinde baş eyalet Leda geride kalmıştı.Kuş sesleri ormanın içinde çok daha yakından geliyordu. Onlara hamadryadların kanat sesleri ve kıkırtıları da eklenmişti.Ağır ağır yol alıyorlardı.Etraf ulu, büyük ve yüksek dallı ağaçlarla çevriliydi.Burunlarına çeşitli bitki ve meyvelerin kokusu geliyordu.Birkaç muzip hamadryad paradis ve texi rahatsız ediyordu.Bazıları üzerlerine biniyor, bazıları ise kulaklarını ve yelelerini çekiştiriyordu.Camellia onları ilgili bir gülümseme ile izliyordu.Alan birden texi durdurdu.Paradise de durdu.
CAMELLİA:Niçin durduk?
ALAN: (elini ağzına götürerek) Sessiz ol!
Prens birden kılıcını çekti.Camellia yayına bir ok yerleştirip gerdi.Kısık gözlerle hedef arıyordu. Alçak bir sesle sordu:
CAMELLİA:Ne oldu Alan sorun ne?
Camellia bunları söylerken sağ tarafında bir gölge ağaçların arasından süzülüp kayboldu. Camellia paradisei sağa çevirdi. Okçulukta onun kadar iyisi Leda’da görülmemişti.Keskin gözleri vardı ve çok iyi bir nişancıydı.
ALAN:Sakın bir şey yapma!
Prens attan indi.Kılıcı toprağa dayadı ve gür bir şekilde seslendi:
ALAN:Kimsiniz? Hemen ortaya çıkın. Sirius prensi olarak size emrediyorum!
İlerideki ağaçların arasında bir kıpırdanma oldu.Alnında tuhaf bir işaret olan yapılı bir kentaur öne çıktı.Alan hislerinde yanılmamıştı.Cesareti aklından önce geliyordu ama onun askeri zekasını küçümsemek aptallık olurdu.Ormana girdikten bir süre sonra muhafız kentaurlar tarafından takip edilmeye başlanmışlardı.Kentaur kendilerine dahada çok yaklaşmıştı. Önlerinde saygıyla eğildi:
_Prens Alan sizi burada görmek büyük bir şeref mukaddes ormana hoş geldiniz. (Camellia’ya döndü) Siz de prenses.
Camellia gerdiği yayı yavaş yavaş bıraktı.Kafasını yere inmiş olan Alan’a uzattı:
CAMELLİA: Bir şey mi demiştin?
_________________________________________
Ormanın içindeki geniş düzlükler kentaurların yerleşim mekanlarıydı.Bunlardan en büyüğü olan Centiman dedikleri yere gelmişlerdi.Karanlık iyice bastırmıştı.Düzlükte ateşler yakılmış etraf aydınlanmıştı.Alpos kentaurların beyiydi ve alnındaki işaret bunun göstergesiydi.Hanımı ise Amata adını taşıyan bir kentaurdu.Centiman'a vardıklarında Alan ve Camellia ile birlikte diğer kentaurları o karşılamıştı.Gedikleri haberi öçnceden ulaşmış, küçük bir şenlik düzenlenmişti. Çeşitli meyve ve içeceklerin yanı sıra her türlü lezzetli etin bulunduğu sofralar açılmıştı.Alan ve Camellia en büyük sofranın baş köşesinde oturuyordu. Karşılrında Alpos ve Amata vardı.Camellia onların her şeyini tuhaf bulduğu gibi oturuşlarını da tuhaf bulmuştu.Hele küçük kentaurları görünce hayreti bin kat artıyordu.
ALAN:Ormana girdiğimizden beri bizi takip ediyordunuz. Oysa Leda sınırında muhafız bulundurmak kentaurların adeti değildir.
Alpos şaşırmıştı.Alan'ın niyetini anlamak için dikkatlice baktı.Prensin sorusunda ciddi olduğunu görünce hayretler içinde cevabını verdi:
ALPOS:Metis bize bugün geleceğinizi bir hafta öncesinden haber vermişti.Sizi bekliyorduk ve en ufak bir rahatsızlık vermemek için bütün önlemleri aldık.
Camellia ve Alan birbirlerine baktılar.Alan ne diyeceğini bilemiyordu fakat her şeyden habersiz bir prens görüntüsü vermek de istemiyordu.Canının sıkıldığını belli etmemeye çalışarak:
ALAN:Metis'i size ben yollamıştım. Aklımdan tamamen çıkmış.
ALPOS:(gülerek)O da onu sizin yolladığınızı söyledi. Selamınızı aldık Prens Alan. Sizi mukaddes ormanda ağırlamak Amata ve benim için bir şereftir.
Amata eşini doğrulamak için gülümseyerek başını salladı.Gözlerini Camellia'dan ayırmıyordu.Prenses bunu fark etmiş Amata'yla göz göze gelmemek için farklı taraflara bakıyordu.
AMATA:Leydim!
Camellia önce biraz duraksadı sonra çaresiz amataya döndü.
AMATA:Sizi ağırlamak benim için büyük bir şeref!
CAMELLİA: (gülümseyerek) O şerefbana ait!
Geceyarısı olduğunda herkes çekilmişti.Yerden yüksek bir düzlük Camellia ve Alan için ayrılmıştı.Herkes uykudaydı.
Merdivenleri hızla çıktı.Koridorda Alan isterik ve hızlı adımlarla dönüp duruyordu.Birkaç cariye kraliçenin yatak odasına doğru koşuşturdu.Alan merdivenin başında kardeşini görünce çocuksu bir sinirle ona doğru geldi.
ALAN:Camellia böyle bir zamanda nasıl uyursun? Neden bu kadar geç geldin? Çok heyecanlıyım!
Camellia etrafına ilk kez görüyormuş gibi baktı.Sersemlemişti.Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.Kraliçenin odasından bir kadının bağırma sesleri geliyordu.Çığlık zaman zaman yükseliyor zaman zaman iniyordu.Alan eliyle kulaklarını kapattı:
ALAN:Bu ses! İyi midir sence?Of! Niçin içeri girmeme izin vermiyorlar!
CAMELLİA:Alan neden saraydayız? Ne oldu?Mukaddes ormandn buraya nasıl geldik?Peki ya yolculuk?
Alan anlamsızca kardeşine bakıyordu.Güldü:
ALAN:Cam sen neler saçmalıyorsun böyle! Lütfen burada durma Aura'nın yanına git.Böyle bir durumda onun yanında olmalısın.
Camellia şüpheli gözlerle Alan'a bakıyordu. Gördükleri rüya olabilir miydi?
CAMELLİA:Aura da kim?Sen ne söylüyorsun Alan biz neden buradayız?
Alan öfkelenmişti:
ALAN:Camellia karım içeride doğum yapıyor.Lütfen onun yanına git.
Camellia Alan'ın başındaki kral tacını görmüştü ve giyimi de krala özel cinstendi.Ağır adımlarla kraliçenin odasının önüne geldi. Kapıyı yavaşça açtıçTiz bir çığlıkla irkildi.Yatakta bir kadın vardı.Bir sürü cariye ordan oraya koşturuyordu.Sarayın ebesi doğumla meşguldü. Camellia annesini gördü.Kadının elini tutmuş teselli ediyordu.Kraliçe Camellia'yı görünce gülümsedi.Kadının öteki eli Camellia'ya uzandı. Camellia da elini uzattı....
ALAN:Camellia!Cam!
Camellia gözlerini açtı.Uykulu gözlerle prense baktı.
ALAN:Gitme vakti!
Camellia tamam anlamında başını salladı.Bir saat sonra yola koyulmaya hazırdılar.Camellia bir ağaca yaslanmış ileride Alpos'la konuşan prense bakıyordu, rüyasını anlamaya çalışıyordu.Neydi bu? Geçmiş mi yoksa gelecek miydi? Anlamıyordu.Yanıbaşında bir ses belirdi:
AMATA:Leydim lütfen bunu alın.Halkım arasında şans getirdiğine inanılır.
Amatanın elinde ucunda küçük bir kentaur bulunan ağaçtan yapılmış bir kolyeydi.Camellia gülümseyerek kolyeyi aldı, avuç içinde sıkarak kalbine yasladı.Bu kentaurlar arasında minnet gösterme şekliydi.Amata da gülümsedi. Bu arada Alan ve Alpos yanlarına gelmişlerdi.
ALPOS:Karanlık bölgeye kadar size biz eşlik edeceğiz.
+++
by BaLıMSuLTaN *-*
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): neptune
BÖLÜM 6- SIRLAR
Mukaddes ormanla karanklık bölgeyi birbirinden ayıran Selen ırmağını geçmişlerdi. Alpos ve Amata Selen ırmağına kadar Prens ve Prensese eşlik etmiş, uzun bir vedalaşmadan sonra ayrılmışlardı. Alan ve Camellia bir süre nehrin kıyısında dinlenmiş, temizlenmiş ve mataralarını doldurup yola koyulmuşlardı.Nehirden bu yana yola çıkalı üç saat olmuştu.
CAMELLİA:Buraya neden karanlık bölge dedikleri anlaşıldı. (başını göğe kaldırdı)
Ağaçlar çok yüksek ve dalları sıktı. Gökyüzü belli belirsiz görünbüyordu.Saat ilerledikçe hava koyulaşıyordu.Çok basık ve nemli bir hava ormana hakimdi.
ALAN:Burada duralım.Güneş batıyor.Atlar daha fazla ilerleyemez.
Atını durdurdu ve indi.Dizgini Camellia'ya uzattı:
ALAN:Onları bağla, sabaha kadar buradayız.
Camellia endişelenmişti.Karanlık bölgeye girdiklerinden beri tek bir kuş sesi duymamış, ortalıkta dolaşan bir hamadryad dahi görmemişti.
CAMELLİA:Meşalelerle devam etsek olmaz mı?
Çevresine baktı. Alan çoktan ayrılmıştı. Çaresizce paradiseten indi.Atları bir ağaca yan yana bağladı. Yolculuğun başından beri merakı korkusuyla savaşmış ama en sonunda merakı galip gelmişti. Çantasından Gizli Kitabı alıp yerdeki ağaç kütüklerinden birine oturdu. Siyah kadife kılıfı titreyen elleriyle açtı. En az kılıf kadar siyah kenarları ve kilidi altın olan kitabı eline aldı. Açmak için anahtar lazımdı. Kılıfın içine daldırdığı elini çıkardı:
CAMELLİA: (gülümseyerek) İşte buradasın!
Anahtarı kilide yerleştirdi ve çevirdi. Küçük bir ses "klick"! Kitabı açtı. Daha fazla ışık gerekiyordu. Kalp atışlarını duyuyordu.Hikayesi kadar laneti de büyük olan ataların kitabı elindeydi.Kitabı gözlerine iyice yaklaştırdı. İlk sayfada büyük harflerle sadece tek bir kelime yazıyordu:
" S I R L A R ! "
Bir gürültüyle yüreği ağzına geldi. Alan kucağındaki bütün odunları yere bırakmıştı.
CAMELLİA: (sinirli bir tavırla) Bilerek mi yapıyorsun? Burası yeterince ürkütücü!
ALAN:Küçük kitabına dalmıştın. Rahatsız etmek istemedim Cam.
Odunları yerleştirirken başıyla kitabı işaret etti:
ALAN:Ne yazıyor?
CAMELLİA:Bilemiyorum daha fazla ışık lazım.
Bir süre sonra ikisi de ateşin başındaydı.Alan sırt üstü uzanmış Centimanda aldığı bir meyveyi iştahla yiyordu. Camellia kitabı şimdilik bir kenara bırakmış ağabeyini izliyordu.
ALAN:Ne? Neden öyle bakıyorsun?
CAMELLİA:Nasıl bu kadar soğuk kanlı olabiliyorsun?
Alan doğruldu:
ALAN:Camellia soğuk kanlı filan değilim. Sadece düşünmeye çalışıyorum. Endişe bizi yanıltır Cam. Hata yapmamıza neden olur. Benim ikimizin iyiliği için sakin kalmam lazım.
Camellia anladığını belirtmek için kafasını salladı.
ALAN: Güzel! Metis'e ne kadar güveniyorsun Camellia?
Camellia bu beklenmedik soru karşısında şaşırmıştı.Metis yıllardır ona ve ailesine kusursuz biçimde hizmet etmişti.Kral ona kayıtsız şartsız güvenirdi.Camellia'nın ikinci babası gibiydi.Metis her zaman gizemli olmuştu fakat yolculuğu kentaurlara çok önce bildirmesi Camellia'yı da endişelendirmişti.
CAMELLİA:Yeteri kadar!
ALAN: Cam yok edilmesi gereken bir kitabı babam dahil herkesten sakladı.Bu hanedana ihanet demektir.
Camellia ağabeyine kitap konusunda hak vermöesine rağmen ihaneti Metis'e asla yakıştıramıyordu.
CAMELLİA:Metis'in mutlaka bir bildiği vardır.
ALAN:Kalbin iyilikle dolu Cam. Kırılmasından korkuyorum. Bukadar güvenme ona!
Alan tekrar uzandı.
ALAN:İyi geceler Camellia. Dinlenmene bak bu yolculuk çok büyük olacak!
Camellia ağabeyine cevap vermedi.Ateşi birkaç odunla besledikten sonra kitabı tekrar aldı.İlk sayfa:
" S I R L A R ! "
Camellia sayfayı çevirdi. Okunaklı bir el yazısı bütün sayfayı doldurmuştu. Okudukça gözbebekleri büyüyordu:
Kulaklarıma bir takım sesler geliyor.Kadınların çığlıkları çocukların ağlama seslerine karışıyordu.Her yer alev alev yanıyordu.Gökyüzünü dumanlar kapladı.Etrafta patlama ve kılıç sesleri vardı. Gökten alev topları büyük bir gümbürtüyle düşüyordu.Kulağımda yanı başımdan geçen bir okun sesi vızıldadı.Herkes bir tara deli gibi koşuşturuyor.Sarayı çevreleyen taş duvarları yer yer yıkmayı başardılar.Altında kalan kanlı cesetler bir yığın oluşturuyordu.Kollar bacaklar birbirine karışmış bir çok insan tek bir vücut olmuştu.Dönüp saraya bakmaya cesaret edemiyordum.Olduğum yerde donup kalmış isterik bir dehşet içinde olanları izliyordum.Kulağıma atlıların ayak sesleri geldi.Biri sürekli bağırıyordu:
_Geldiler!
Camellia kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Bu nasıl mümkün olurdu? Heyecanla okumaya devam etti:
"kim geliyor?" diye kendime sordum.Yükselen alevlerden ve koşuşturan insanlardan başka bir şey göremiyordum.Gözyaşlarımın aktığını farkettim.Alevlerin yüzümde bıraktığı sıcaklığa gözyaşlarımın tatlı sıcaklığı da eklenmişti.Atlıların sesleri gittikçe yaklaşıyordu.Uzaktan bir ses duydum:
Sesi zar zor duyabiliyordum.Biri var gücüyle adımı haykırıyordu.Arkama dönüp bakmaktan çok korkuyordum."Saray!Saray ne durumda!" diye geçirdim içimden.Biraz ileriye ateşler içinde çığlık çığlığa yanan bir muhafız düştü. Görmemek için elimi yüzüme kapattım.Alnım ter içindeydi.Gözyaşlarımı durduramıyordum.Bayılacağımı hissettim.Kararsız ama hızlı bir hareketle arkamı döndüm.ellerim hala yüzümdeydi. Çığlıklar giderek artmış duman kokusuna yanan insan etlerinin ağır kokusu da karışmıştı.Başımı yukarı kaldırdım ve ellerimi indirdim.Saray olduğu gibi duruyordu. Nasıl yapıyordum bilmiyorum ama sarayı ben koruyordum!
Camellia sayfayı bitirdiğinde okuduklarına inanamıyordu.Kısık bir sesle kendine sordu:
CAMELLİA:Nasıl olur? Gördüklerim bir başkasının hayatı mı?
Mukaddes ormanla karanklık bölgeyi birbirinden ayıran Selen ırmağını geçmişlerdi. Alpos ve Amata Selen ırmağına kadar Prens ve Prensese eşlik etmiş, uzun bir vedalaşmadan sonra ayrılmışlardı. Alan ve Camellia bir süre nehrin kıyısında dinlenmiş, temizlenmiş ve mataralarını doldurup yola koyulmuşlardı.Nehirden bu yana yola çıkalı üç saat olmuştu.
CAMELLİA:Buraya neden karanlık bölge dedikleri anlaşıldı. (başını göğe kaldırdı)
Ağaçlar çok yüksek ve dalları sıktı. Gökyüzü belli belirsiz görünbüyordu.Saat ilerledikçe hava koyulaşıyordu.Çok basık ve nemli bir hava ormana hakimdi.
ALAN:Burada duralım.Güneş batıyor.Atlar daha fazla ilerleyemez.
Atını durdurdu ve indi.Dizgini Camellia'ya uzattı:
ALAN:Onları bağla, sabaha kadar buradayız.
Camellia endişelenmişti.Karanlık bölgeye girdiklerinden beri tek bir kuş sesi duymamış, ortalıkta dolaşan bir hamadryad dahi görmemişti.
CAMELLİA:Meşalelerle devam etsek olmaz mı?
Çevresine baktı. Alan çoktan ayrılmıştı. Çaresizce paradiseten indi.Atları bir ağaca yan yana bağladı. Yolculuğun başından beri merakı korkusuyla savaşmış ama en sonunda merakı galip gelmişti. Çantasından Gizli Kitabı alıp yerdeki ağaç kütüklerinden birine oturdu. Siyah kadife kılıfı titreyen elleriyle açtı. En az kılıf kadar siyah kenarları ve kilidi altın olan kitabı eline aldı. Açmak için anahtar lazımdı. Kılıfın içine daldırdığı elini çıkardı:
CAMELLİA: (gülümseyerek) İşte buradasın!
Anahtarı kilide yerleştirdi ve çevirdi. Küçük bir ses "klick"! Kitabı açtı. Daha fazla ışık gerekiyordu. Kalp atışlarını duyuyordu.Hikayesi kadar laneti de büyük olan ataların kitabı elindeydi.Kitabı gözlerine iyice yaklaştırdı. İlk sayfada büyük harflerle sadece tek bir kelime yazıyordu:
" S I R L A R ! "
Bir gürültüyle yüreği ağzına geldi. Alan kucağındaki bütün odunları yere bırakmıştı.
CAMELLİA: (sinirli bir tavırla) Bilerek mi yapıyorsun? Burası yeterince ürkütücü!
ALAN:Küçük kitabına dalmıştın. Rahatsız etmek istemedim Cam.
Odunları yerleştirirken başıyla kitabı işaret etti:
ALAN:Ne yazıyor?
CAMELLİA:Bilemiyorum daha fazla ışık lazım.
Bir süre sonra ikisi de ateşin başındaydı.Alan sırt üstü uzanmış Centimanda aldığı bir meyveyi iştahla yiyordu. Camellia kitabı şimdilik bir kenara bırakmış ağabeyini izliyordu.
ALAN:Ne? Neden öyle bakıyorsun?
CAMELLİA:Nasıl bu kadar soğuk kanlı olabiliyorsun?
Alan doğruldu:
ALAN:Camellia soğuk kanlı filan değilim. Sadece düşünmeye çalışıyorum. Endişe bizi yanıltır Cam. Hata yapmamıza neden olur. Benim ikimizin iyiliği için sakin kalmam lazım.
Camellia anladığını belirtmek için kafasını salladı.
ALAN: Güzel! Metis'e ne kadar güveniyorsun Camellia?
Camellia bu beklenmedik soru karşısında şaşırmıştı.Metis yıllardır ona ve ailesine kusursuz biçimde hizmet etmişti.Kral ona kayıtsız şartsız güvenirdi.Camellia'nın ikinci babası gibiydi.Metis her zaman gizemli olmuştu fakat yolculuğu kentaurlara çok önce bildirmesi Camellia'yı da endişelendirmişti.
CAMELLİA:Yeteri kadar!
ALAN: Cam yok edilmesi gereken bir kitabı babam dahil herkesten sakladı.Bu hanedana ihanet demektir.
Camellia ağabeyine kitap konusunda hak vermöesine rağmen ihaneti Metis'e asla yakıştıramıyordu.
CAMELLİA:Metis'in mutlaka bir bildiği vardır.
ALAN:Kalbin iyilikle dolu Cam. Kırılmasından korkuyorum. Bukadar güvenme ona!
Alan tekrar uzandı.
ALAN:İyi geceler Camellia. Dinlenmene bak bu yolculuk çok büyük olacak!
Camellia ağabeyine cevap vermedi.Ateşi birkaç odunla besledikten sonra kitabı tekrar aldı.İlk sayfa:
" S I R L A R ! "
Camellia sayfayı çevirdi. Okunaklı bir el yazısı bütün sayfayı doldurmuştu. Okudukça gözbebekleri büyüyordu:
Kulaklarıma bir takım sesler geliyor.Kadınların çığlıkları çocukların ağlama seslerine karışıyordu.Her yer alev alev yanıyordu.Gökyüzünü dumanlar kapladı.Etrafta patlama ve kılıç sesleri vardı. Gökten alev topları büyük bir gümbürtüyle düşüyordu.Kulağımda yanı başımdan geçen bir okun sesi vızıldadı.Herkes bir tara deli gibi koşuşturuyor.Sarayı çevreleyen taş duvarları yer yer yıkmayı başardılar.Altında kalan kanlı cesetler bir yığın oluşturuyordu.Kollar bacaklar birbirine karışmış bir çok insan tek bir vücut olmuştu.Dönüp saraya bakmaya cesaret edemiyordum.Olduğum yerde donup kalmış isterik bir dehşet içinde olanları izliyordum.Kulağıma atlıların ayak sesleri geldi.Biri sürekli bağırıyordu:
_Geldiler!
Camellia kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Bu nasıl mümkün olurdu? Heyecanla okumaya devam etti:
"kim geliyor?" diye kendime sordum.Yükselen alevlerden ve koşuşturan insanlardan başka bir şey göremiyordum.Gözyaşlarımın aktığını farkettim.Alevlerin yüzümde bıraktığı sıcaklığa gözyaşlarımın tatlı sıcaklığı da eklenmişti.Atlıların sesleri gittikçe yaklaşıyordu.Uzaktan bir ses duydum:
Sesi zar zor duyabiliyordum.Biri var gücüyle adımı haykırıyordu.Arkama dönüp bakmaktan çok korkuyordum."Saray!Saray ne durumda!" diye geçirdim içimden.Biraz ileriye ateşler içinde çığlık çığlığa yanan bir muhafız düştü. Görmemek için elimi yüzüme kapattım.Alnım ter içindeydi.Gözyaşlarımı durduramıyordum.Bayılacağımı hissettim.Kararsız ama hızlı bir hareketle arkamı döndüm.ellerim hala yüzümdeydi. Çığlıklar giderek artmış duman kokusuna yanan insan etlerinin ağır kokusu da karışmıştı.Başımı yukarı kaldırdım ve ellerimi indirdim.Saray olduğu gibi duruyordu. Nasıl yapıyordum bilmiyorum ama sarayı ben koruyordum!
Camellia sayfayı bitirdiğinde okuduklarına inanamıyordu.Kısık bir sesle kendine sordu:
CAMELLİA:Nasıl olur? Gördüklerim bir başkasının hayatı mı?
+++
by BaLıMSuLTaN *-*
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): laru
ayyy ayy harika bir bölümdü güll bayıldım yaa sonunda şu gizli kitapta ne yazıyor birazını öğrenmiş olduk. cam başkasının hayatınımı rüyasında gördü diğer sayfalarda ne yazıyor çok merak ettim yaaa... Hmmm belkide camelia bir başkasının reenkarnasyonudur bilemiyorum ya yaa gül heycanlı kesmişin yaaa... alan ve cam'ın dialoglarına bayılıyorum
Not: alan'ı sevmeye başladım yaa çok olgun davranıyor vede çok akıllı
ellerine sağlıkkk canımm böcüğümm harikaydıı
Not: alan'ı sevmeye başladım yaa çok olgun davranıyor vede çok akıllı
ellerine sağlıkkk canımm böcüğümm harikaydıı
Spoiler:
3. sayfa (Toplam 8 sayfa) [ 107 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |