Çikolatalı Aşklar Tarifesi
Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 10, 11, 12, Sonraki

Sailor Moon Forum -> Fanart ve Fanfic
 

Beğendiniz mi?
Evet
100%
 100%  [ 7 ]
Hayır
0%
 0%  [ 0 ]
Toplam Oylar : 7

Yazar
Mesaj
OleSea
Aşk'ın Koruyucusu
Aşk'ın Koruyucusu



Yaş: 30
Kayıt: 24 May 2011
Mesajlar: 1,239
Cinsiyet: Erkek
Nerden: ...
Teşekkür: 550

Durumu: Çevrimdışı

OleSea
Aşk'ın Koruyucusu
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 47
Alıntıyla Cevap Gönder
Elaaa anlata anlata bitiremedi fanficini..Boş bir zamanımda üstüne çullanacağım fanficinin.Herkes beğeniyorsa :bir şey mutlaka vardır bu fanficte dğeil mi?..Hem..Lady'm ne zaman kötü bir iş yaptı ki?..
Yakında yorumlarımla burada olacağım . Kötülük Düşünmekte! Dil Çıkartıyor


En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
24 Ekm 2012 17:00
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 47
Alıntıyla Cevap Gönder
Beklerim Ole

Yalnız biz öyle kalabalık değiliz.

Sağolsun bir Jan var. Sonra okursa bir de Ela okuyor. Onun harici takip eden var mı pek emin değilim. Yeni okuyuculara her zaman kapım açık ama Dil Çıkartıyor

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
24 Ekm 2012 17:03
hp*star
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Kayıt: 19 Ksm 2010
Mesajlar: 730
Teşekkür: 320

Durumu: Çevrimdışı

hp*star
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 47
Alıntıyla Cevap Gönder
LadyinDeath yazmış:

Sağolsun bir Jan var. Sonra okursa bir de Ela okuyor.


vaaayy bee! bunu da mı görecektik!? Peh!
her defasında unut beni zaten
-_-

Spoiler:






Çok Yanlışım.



En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
24 Ekm 2012 17:33
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): OleSea

OleSea
Aşk'ın Koruyucusu
Aşk'ın Koruyucusu



Yaş: 30
Kayıt: 24 May 2011
Mesajlar: 1,239
Cinsiyet: Erkek
Nerden: ...
Teşekkür: 550

Durumu: Çevrimdışı

OleSea
Aşk'ın Koruyucusu
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 47
Alıntıyla Cevap Gönder
LadyinDeath yazmış:
Beklerim Ole

Yalnız biz öyle kalabalık değiliz.

Sağolsun bir Jan var. Sonra okursa bir de Ela okuyor. Onun harici takip eden var mı pek emin değilim. Yeni okuyuculara her zaman kapım açık ama Dil Çıkartıyor


Aşk olsun Madde Madde Madde Çıldırmış Durumda ..

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
24 Ekm 2012 17:55
elaaa
Süper Üye
Süper Üye



Yaş: 30
Kayıt: 17 Oca 2012
Mesajlar: 824
Cinsiyet: Kız
Nerden: Bermuda.
Teşekkür: 280

Durumu: Çevrimdışı

elaaa
Süper Üye
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 47
Alıntıyla Cevap Gönder
LadyinDeath yazmış:
Beklerim Ole

Yalnız biz öyle kalabalık değiliz.

Sağolsun bir Jan var. Sonra okursa bir de Ela okuyor. Onun harici takip eden var mı pek emin değilim. Yeni okuyuculara her zaman kapım açık ama Dil Çıkartıyor


Okursa mıı Çıldırmış Durumda
Hakaret kabul ederim.Aşk olsun Gülsüm.Yorum yapmıyorum diye öyle mi sanıyorsun?Yorumsuz geçmicem bundan sonra..OleSea emin ol pişman olmayacaksın Göz Kırpıyor



Alıntı:
“Bende seni hatırlatan şey narin kar tanesi....Gökteyken bir kar tanesi ve soğuk ama eline konunca ince sıcaklık hissettiren bir gökyüzü damlası”
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
24 Ekm 2012 18:56
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 47
Alıntıyla Cevap Gönder
Hp ilk kısmı okuduğunu biliyorum teşekkür ederim de ikinci kısmı okuduğundan haberim yoktu Dil Çıkartıyor Çok Mutlu Bekliyorum yorumlarını o halde:D

Elaa ahaha okuduğunu biliyorum. Okuyor olman gerek Çok Mutlu Dedim ya fazla kişi değiliz zaten bir de siz okumazsanız ben yine bir başıma triplerine girerim herhalde:D

Okuyan ve değerli vaktini ayıran herkese teşekkür ederim o halde.

Gülücük DağıtıyorGülücük Dağıtıyor

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
24 Ekm 2012 18:58
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 47
Alıntıyla Cevap Gönder
BÖLÜM 48-ACI

Hem ölüm nedir ki dedi.

Sadece yok oluyorsun. Yok olmaktan korkmuyordu. Gözlerini tek bir noktaya dikmişti. Şimdi hatırlıyorum da saçları uzundu. Gurur duyduğu pırıltılı saçlarını ne zaman dramatik bir hava yaratmak istese etrafında savururdu. Tıpkı şu filmlerdeki gibi… Sonra gözlerini ileride bir noktaya diker ve bakışlarına hüzünlü bir hava armağan ederdi. Dudağının bir köşesi minicik bir şekilde büzülürdü. Yüzünden tüm acısını ve kederini rahatlıkla okuyabilirdiniz. Sanki arkasında rüzgar varmış gibi sanki arkasından sonbaharın savurduğu o sarı yapraklar uçuşuyormuş gibi öylece dururdu. Bu sadece bir oyundu. Sıradan oyunlarımızdan biri… O buna film derdi. Kendi filminin yönetmeni aynı zamanda oyuncusu olur beni de yanında figüran olarak kullanırdı. Ben hep sorgulayan taraf olurdum. Oysa farklıydı. O filmlerin en vurucu yerlerinde lafı gediğine oturtan oyunculardandı. Beylik cümleler kurmayı sever ve kendisini o cümlelere inandırırdı. Hayatı boyunca tek bir erkekle beraber olmamış biri olmasına rağmen eşiyle problemleri varmış gibi davranabilir ve belki de sağlığı son derece yerinde olmasına rağmen ölüm döşeğindeki bir hasta misali hayatın son anlarını yaşayabilirdi. Yine de hangi karakter olursa olsun gözlerinde hep o hüzün olurdu. Onun gözlerine baktığımda bu lanet olası bir oyun olsa bile içimde beni kemiren o minik fareleri hissederdim. İçimde acıttığı yerler bana yaklaştıkça sızlardı.
Hatırlıyorum da yine bu şekilde beni aptal bir oyununa ortak etmişti. Ölüyordu. Öleceğini söylemişti. O zaman tam 9 yaşındaydı. Bense 8 yaşındaydım. İlkokul 2. Sınıfa gidiyordum yine de sitemizin bahçesinde onunla oyun oynamayı severdim. Hava ne kadar soğuk olursa olsun bu umurumuzda olmazdı. Parkın en köşesindeki çardakta oturur ve kendimizi onun deyişiyle karaktere hazırlardık. Boğazını temizlemek için ki bunu da televizyonda birlikte izlemiştik öksürüşünü kulağımda hala net bir şekilde duyabiliyorum. Karşısına oturmuştum. O ise kırmızı şalını boynuna bağlamış. Rüzgarda uçuşmasına izin veriyordu. Siyah uzun kabanından uzun saçları dışarı taşmış ve rüzgar eşliğinde dans ediyordu. Kırmzı ve kahvenin dansı… Büyüleyici göründüğünü söyleyebilirdim. Tıpkı o filmlerdeki esas kızlar gibi… Gözlerini her zamanki gibi çok uzak bir noktaya dikti. Bense ellerimi birleştirmiş ağlamamak için kendisini tutan zavallı sevgilisi rolünü üstleniyordum. İçim gülmek istese de güldüğümde beni çok kötü fırçalıyordu ve o gün fırça yemek istemiyordum. Başını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. Gülümsedi. Gülümseyişindeki o hoş tınıyı hatırlıyorum. Farklıydı. Rol değil gibi.

‘Korkma. Ben öldüğümde yalnız olmayacaksın. Kimse yalnız değildir. Hayat devam edecek. Hem eminim ki birisini seveceksin. Gerçekten çok. Onunla evleneceksin. Bunun gibi şeyler işte… Bunları benim yaşayamam sorun değil. Ağlamak zorunda değilsin. Ailem ve çevrem bana üzülüyorlar. Benim yanımda herkes kendisine sahip çıkıyor; ama yanımda olmadıkları zamanlar ağladıklarını biliyorum. Bunu o şişmiş gözlerinden ve kısılmış seslerinden anlayabiliyorum. Buna üzülmüyorum dersem yalan olur; ama benim canımı sıkan konu ölüyor oluşum değil. İnsanların bu tutumu… Bunu anlayabiliyor musun? Bilmiyorum. Ben ölüyorum diye mi üzülüyorlar yoksa ben öldüğümde oluşacak boşluk için mi üzülüyorlar anlamıyorum. İnsanlar bencil olabiliyor biliyorsun. Onların hislerini hiçbir zaman çözemezsin. Birisi dibine gelip nefesini burnuna değdirse ve gerçeğin gerçekte ne olduğundan bahsetse ona inanıp inanmamak tamamen ön yargıların neticesinde şekillenir. Yani bu da böyle bir şey insanların duygularıyla oynamak istemiyorum. Yine de kimsenin sırf alışkanlık olduğum ve kaybolduğumda yok olduğum için üzülmesini istemiyorum. Bu çok acınası. Ben öleceğim. Bunu biliyoruz; ama daha da kötüsü hepimiz öleceğiz. Eninde sonunda bu hayat sona erecek. Bunu anlıyor musun? Belirli bir tarih içinde olması durumu bu kadar kötüleştirebiliyorsa vakitsiz ölenler ne kadar da şanslı sayılırlar öyle değil mi? Diyeceğim o ki. Sen üzülme. Yazılması gereken bir son olduğunda mutlaka yazılacaktır. Asıl düşünülmesi gereken bu sonun ne zaman ve kim tarafından yazılacağıdır. Elinde bir silah tutuyorsun. Silahı kullanan mı yoksa silah tarafından vurulan mı olduğun tamamen senin tercihin. Peki ya her iki tarafta da olmak istersen… Bunu bir düşün. Zamanı geldiğinde…

Sonra derin bir nefes aldı. Nefesini dışarı üflediğinde buhar çıkıyordu. Dediklerini hiçbir zaman anlamıyordum zaten. Ölüm hakkındaki bu konuşmasını da anlamamıştım. Büyük ihtimalle yine okuduğu bir kitaptan etkilenmişti. Kafasını geriye atıp büyük bir kahkaha attı. Yapmacık ve korkutucu…

-Sıkıldım eve gidelim mi?

-Olur. İleride gerçek bir oyuncu olmalısın bu konuda çok iyisin.

-Ezbere konuşma Duru. Ben yazar olacağım. Oynamaktansa insanların oynadıkları şeyleri yazmayı tercih ederim.

-O zaman bana güzel bir hikaye yazarsın değil mi Elif?

-Belki de.

Bu oyunların üzerinden yıllar geçmişti. Elif ortaokula geçmişti ve benim de bir senem vardı. Bir gece onun balkonda ağladığını duymuştum. Önce yanına gitmek istedim ama sonra beni azarlamasından korktum. Ne zaman onu istemediği o özel anlarında rahatsız etsem beni şahane bir şekilde azarlıyordu ve onun yaygaralarını duymak midemi bulandırıyordu. Üzerine bir battaniye almış elinde kahvesiyle kendi çapında bir şeyler mırıldanıyordu. Kapıya iyice yaklaşıp onu dinledim.

-Kalbimden büyük bir gerçeği kendi içimde nasıl tutabilirim? Bu yalanı nasıl sürdürebilirim? Bilmiyorum. Bende sizin gibi yalnızım sanırım. Çocukken hep bir prenses olduğuma inanırdım. Bize ait olmayan bu topraklarda sürgüne gönderildiğimizi ve gün geldiğinde yeniden tahtımıza sahip çıkacağımızı düşünürdüm. Ne kadar da aptalmışım. Sadece bana ait olmayan bir hikayenin ortasında yalnızlığımda boğuluyorum. Beni neden bıraktın? Beni neden sevmedin? Beni neden getirdin? Beni sevmediğin halde neden kabul ettin? Anne… Neredesin? Çok yalnızım ve ben özledim.

Söylediklerini anlıyordum ama anlamsız geliyordu. Her zamanki zırvalıkları olduğunu düşündüm. Yerden kalkıp onu korkutmayı planlıyordum. Usulca doğruldum. Kalkmak için yanımda duran koltuktan destek aldım. O kadar dalmıştı ki ve ağlamaktan sesi öyle titriyordu ki onu korkutmamak elde değildi. Korktuğundaki yüz ifadesini düşünerek gülmemeye çalışıyordum. Tam o esnada o cümleyi duydum.

-Buraya bile ait değilim. Onun kızı değilim. Aptal Duru’nun kardeşim olmadığına emindim; hayallerim hep bu şekildeydi ama artık öyle olmasını istemiyorum. Bu aileden olmak istiyorum. Annemin benim de başımı okşamasını istiyorum. Benimle gurur duymasını değil beni sevmesini istiyorum. Gerçek bir aile olmak istiyorum. Lütfen. Eğer oradaysan lütfen. Bana da bir şans ver.

Kaydım. Elim koltuğun kenarından kaydı. Büyük bir gürültü ile düşüp çenemi koltuğun kenarına vurdum. Ağzımdan kan geliyordu. Burnumu da vurmuş olacağım ki direği sızlıyor ve aynı zamanda kanıyordu. Elif’in yerinden sıçrayışını duydum. Bana doğru hızlı bir şekilde iki adım attı. Yüzündeki öfkeyi görebiliyordum.

-Ne yapıyorsun burada?

-Seni korkutmayı planlıyordum.

-Beter olmuşsun. Ders olsun sana. Geri zekalı. Bekle de ağzını yüzünü silelim.

-Bırak şimdi ağzımı yüzümü. Yine neler saçmalıyorsun?

-Bir şey saçmalamıyorum. Kendini aptal hikayelere inandırma. Sende benim kadar onların çocuğusun. İğrenç bir ailemiz olabilir ama sen de bu bataklığa en az benim kadar aitsin. Bunu beynine kazı ve salak salak konuşmayı kes.

Burnumun acısı veya akan kan umrumda değildi. Onun yardımına ihtiyacım yoktu. Öfkeyle oturduğum yerden kalktım ve odama doğru yürümeye başladım. Kolumu tuttu. Boğazından gelen hırıltıyı duyabiliyordum. Aptal triplerinden ve şu ergen tavırlarından bıkmıştım. Elini kolumdan savurdum ve arkama bakmadan yürümeye devam ettim. Arkamdan bağırmaya başladı.

-Ben buraya ait değilim anlıyor musun? O sadece senin annen. Onu aptal kızılşınla konuşurken duydum. Seneler önce… Ben onun kızı değilim. Ben istenilen birisi bile değildim. Bana sormadılar. Bana seçme şansı vermediler. İğrenç bir trajedinin ortasına bırakıldım. Benimle neden gurur duyuyor neden sürekli sana daha çok çalış diyor biliyor musun? Neden benden uzak durduğunu biliyor musun? Bunu uzun zamandır biliyordum bunu uzun zamandır hissedebiliyordum. Beni sevmedi o. Ben onun yuvasını yıkan canavarım. Ben ona karşı işlenilen günahın ben ihanetin bir bedeliyim. Ben sonucum anlıyor musun? Onun asla yok sayamayacağı zavallı bir sonucum… İnsanların varlığı neden bu kadar iğrenç sanıyorsun; yaşamak istemediğin bir şeyi yok sayabilirsin ama onu hatırlatacak kanıt her gün ve her gün gözünün içine bakıyorsa ve sana bir de anne diyorsa o kantı sevemezsin anlıyor musun? Bu gerçekle büyümenin ne demek olduğunu anlayamazsın. Barbie bebeklerinle oyna Duru. Onların biricik kızı sensin. Bu böyle devam etmeyecek ama anlıyor musun? Onlardan intikamımı alacağım. Bunları anlayabiliyor musun?

Hiçbir şey demedim. Yatağıma yattım kulaklığımı taktım ve yorganı üzerime çektım. Söyledikleri başta saçma geliyordu. Yine o aptal oyunlarından biri diye düşünmüştüm. Sonra ağlaması o gerçekti Haykırışında rol yoktu. İlk defa kendisiymiş gibi tüm gerçeği önüme döküyordu. Korkmuştum. O bu dünyada sahip olduğum tek gerçek dostumdu. Benden nefret etmesini istemiyordum. Hikayeyi tahmin etmem tüm gecemi almıştı. Canım acıyordu. Tüm bu salak saçma entrikaların içerisinde Elif kim bilir ne kadar zamandır mücadele ediyordu. Kim bilir kaç zamandır bu acıyı kalbinde taşıyordu? Hayatta güvendiğiniz tek kişinin tek kapının sizden nefret ettiğini düşünebiliyor musunuz? Kalbime çöreklenen onun acısıydı.

Ertesi gün hiçbir şey yaşanmamış gibi hayatımıza devam ettik. Ne o bu konuşmadan bahsetti. Ne de ben bir daha bu konuşmaya değindim. İkimizde kendi hayatlarımıza gömüldük. Elif ile aramız bir daha eskisi gibi olmadı. Benimle bir daha oyun oynamadı. Ya da bir daha evde yalnız başına konuşmadı. İçine kapanık sıradan birisi oldu. Tüm günü bilgisayar başında arkadaşları ile konuşarak geçiriyordu. Bazen ondan gizli msn kayıtlarını okuyordum. Başka kimlikler ile insanları kandırıyor ve bana sergilediği oyunculuğunu onların da takip etmesine izin veriyordu. Onun yalnızlığını kelimelerinde hissedebiliyordum. Annemin ona bakışını artık daha net okuyabiliyordum. Haklıydı. O bakışlarda nefreti ben göremiyordum belki ama sevgiye dair tek bir iz bile yoktu. Bazı geceler kavgalarına şahit oluyordum ve hep ondan bahsediyorlardı. O’nun kim olduğunu hiçbir zaman anlamamıştık ve çözmeye de hiçbir zaman fırsatımız olmamıştı. O günden sonra artık her şey daha mantıklı geliyordu.

Son sınıfa geçmiştim. Elif ise liseye gidiyordu. Otobüsle okula gidiyordum. Sonra onu gördüm. Kumral saçları ve koyu gözleri ile bana bakıyordu. Arkadaşları ile birlikte oturuyordu. Zamanla konuşmaya başlamıştık. Ondan deliler gibi hoşlanıyordum. Benden büyüktü. Fazlasıyla… Lise son sınıfa gidiyordu. Hakkında yığınla dedikodu dönüyordu. Herkesin ortak olduğu fikir ise zeki bir serseri olduğuydu. Annemin ahbap sohbetlerinde onun adı geçtiğinde kulak dikilir dinlerdim. Her gün onunla okula gitmek için yolumu uzatıyordum. Sonra bir gün eve birlikte yürüdük. 1 saat boyunca yürüdük. Yorulduğumu bile fark etmemiştim. Bana gülümsemişti. Kahkaha atmıştı. Sevdiği şeylerden ve nefret ettiği şeylerden bahsetti. Bana hayallerinden ve olmasını istediği şeyleri anlattı. Sitenin bahçesine girdiğimizde arkamdan adımı haykıran bir ses duymuştum. Elif beni fena yakalamıştı. Koşarak yanıma geldi ve o herkesi kıskandıran gülümsemesi ile ona gülümsedi. Bu gülümseyişin tek bir anlamı vardı. Bu sadece erkeklere takındığı o hoş geldin gülümsemesiydi. Yine de umutluydum. Olmak istiyordum.

Otobüste konuşmaya devam ediyorduk. Yarı yıl tatiline kadar bu şekilde konuşmuştuk. Yar yıl tatili ise işkence gibiydi. Aynı sitede oturuyorduk ama onu görmem neredeyse imkansızdı. Bu kocaman alanda onunla karşılaşamıyordum bile. Sonra bir gün karşılaştım. Karşılaşmak istemediğim şekilde karşıma çıktı. Elifle çardakta oturuyorlardı. Elif onun elini tutarak hararetle bir şeyler anlatıyordu. Onunsa gözleri gülüyordu. Heyecanını hissedebiliyordum. Sonra kalktılar. Beni görmelerini istememiştim. Gizlice onları izledim. Elif ona sarıldı ve onun gitmesine izin verdi. O da Elif’e el salladı ve ararım işareti yaptı. Midem bulanıyordu. Karnıma yumruk yemiş gibi hissediyordum.

Aklım bunu yorumlamakta güçlük çekiyordu ama kalbim halihazırda olan biteni biliyordu. Can yakıcı… Bir şekilde Elif’ten olan biten hakkında bilgi alacaktım. Birlikte yemek yediğimiz bir anda konuyu öylesineymiş izlenimi vererek açtım. Onu sordum. Elif gözlerini kısarak fazla meraklı olduğumu söyledi.

-Biliyorsun. Beni ilk gördüğü anda aramızda elektriklenme olmuştu ve işte görüştük konuştuk. Geçen gün oturup konuştuk. Bana telefon numarasını verdi ve benimle ciddi düşünmek istediğini söyledi. Tabi bu konuda bazı çekincelerim vardı. O bu sene mezun olacaktı ve ben liseye daha yeni başlamıştım; ama Duru düşünebiliyor musun bunu hiç umursamadı. Yanağımı okşadı ve elimi tuttu. Tek istediğinin benimle birlikte olmak olduğundan bahsetti. Biz çıkıyoruz sanırım.

Yemeğimi bitirememiştim. Tabağımı kaldırdım. Bulaşığı makineye yerleştirdim. Bir çikolata aldım ve dışarı çıktığımı söyledim. Onları gördüğüm çardağa oturdum ve sessizce ağladım. Hayal ettiğim bu değildi. Benimle olması zaten aptalca olurdu. Benden oldukça büyüktü. Annemin dediği gibi benim bu işler içinse yaşım bir hayli küçüktü. Elif benden sadece 1 yaş büyüktü ama o artık liseye gidiyordu. Benim hazırlanmam gereken sınavı o çoktan vermişti. Her zamanki gibi benden bir adım öndeydi. Ne kadar aklıma getirmemeye çalışsam da bakışları aklımdan gitmiyordu ve o gülüşü… Elif’e büyük bir heyecanla gülüyordu. Elif’e gülüşü mutluluktan uçacakmış izlenimi veriyordu. Acı neydi. Fiziksel bir şey olmadan dahi gözler bu acıya nasıl bu kadar keskin tepki verebiliyordu? Kalbimde batan o kocaman kütle nefessiz kalmama sebep oluyordu. Anneme sarılıp sabaha kadar ağlamak istiyordum. Saçımı okşamasını ve geçecek demesini istiyordum. Onun yerine soğukta sessizce oturdum. Belki uyuşurum düşüncesiyle hiçbir şey hissetmeyene kadar oturdum.

Bir daha otobüse binmedim. Okula babamla gittim. Bir daha onunla hiç görüşmedim. Sadece uzaktan Elif’in telefonuna gelen mesajlara gülerek cevap yazmasını izledim. Elif mutluydu. Öyle gözüküyordu. Elif’ten uzaklaştıkça anneme yaklaşıyordum. Canım acıdıkça ona olan ihtiyacım artıyor gibiydi. Ona sarıldığımda acımın hafiflediğini hissediyordum. Elif’in ne hissettiğini düşünmek dahi istemiyordum. Sığındığım bu yerin sahte olması düşüncesi omuzlarıma büyük bir yük gibi biniyordu ama benden alınana karşılık bazılarının bir bedel ödemesi gerektiği de bir gerçekti.

Yaz gelmişti ve sınav bitmişti. Elif neşeyle etrafta geziniyordu. Sevgilisinin bir parti düzenlediğinden bahsetti. Arkadaşları olacaktı ve benimde katılmamı istiyordu. Ailesi evde olmayacaktı. Bu yüzden gitmemizde bir sakınca yoktu. Benim büyüklerin dünyasını görmem de bir sakınca olmadığından bahsetti. Gitmek istemiyordum. Onları birlikte görmek istemiyordum. Bu çok mide bulandırıcı olurdu. Elif her gün ısrar ediyor ve beni zorluyordu. Başka seçeneğim olmadığını biliyordum. Bu Elif’in benden intikam alışıydı. Beni bu şekilde kandırmaya çalışıyordu. Benden kendince haksızca intikam almak için uğraşıyordu. Ona bu seferlik bu hakkı verecektim ama ufak bir bedeli de yanımda götürecektim.

Dolabıma gittim ve kıştan kalma o ince eldivenleri elime aldım. Beyaz elbisemle uyumlu olacaktı. Bunlar onun okul bitmeden önce bana verdiği yeni yıl hediyesiydi. Yazın bu sıcaklığında bana fazla kaçacaktı biliyordum ama ona küçük bir hatırlatma yapmış olacaktım. Elif’in bazı şeyleri bilmesi gerekiyordu bu hediye gibi. Onu usulca çantama koydum ve söylenerek Elif’le onların evine doğru yol aldık.
Evleri genişti. Girişte bir ayakkabılık vardı. Boydan boya epey uzun ve büyüktü. Çantamı yanıma aldım. Bizi içeri davet etti. Ben köşeye geçip oturdum. İçeride 3 arkadaşı vardı. Aralarında kendimi rahatsız hissediyordum. Birlikte tuttuğumuz takımdan ve okullardan bahsediyorduk. Elif onu içeri doğru davet etti. Bu sırada eldivenlerimi çıkarıp ilk kez giymiştim bile. Bir arkadaşının imalı şakasına aldırmadan hoşuma giden bir hediye sergilemek istediğimden bahsettim. Arkadaşlarına alışıyordum. Tam bu esnada şangırtı sesi evi inletti. Bir şeyin kırılma sesiydi.

Elif’in başına bir şey gelmesinden korktum. Koşarak içerideki odalara gittik. Arkadaşları da peşimden gelmişti. Yatak odasının kapısı kilitliydi. İçeriden bağırış sesleri geliyordu. Elif bağırıyordu ve kapıyı açmak için uğraştık ama bir yolunu bulamadık. Arkadaşları da benim gibi şaşkındı. Bağırışlar çığlıklara dönüşmüştü ama biz kapıyı kıramamıştık. Bu yeni tarz kapıların lanet olası bir camı bile yoktu ve yatak odası olduğu için kilidi oldukça sağlamdı. Kapıyı tekmelemekten ne yapacağımı bilemez bir hale gelmiştim. Onun bağırışını da duyuyordum ama Elif’in gürültülü çığlığı onu bastırıyordu. En sonunda telefonumu almak aklıma geldiğinde kapı açılmıştı. Kapının önünde yıkılmış bir halde beklerken onun çıkışını gördüm. Yüzü öfkeyle doluydu. Yüzünde çizik izleri ve kan vardı. Midem bulanıyordu. Ne yapacağımı bilemez bir halde orada öylece kalmıştım. Arkadaşlarını da alarak aceleyle evden çıktılar. Elif’in içeriden iniltiyle karışık sesi geliyordu.

Sürünerek odaya girdim. Beynim durmuş artık çalışmıyordu. Seslere tepki veriyordum ama anlamlandıramıyordum. Oda birbirine karışmıştı. Yerde cam kırıkları vardı. Elif yatakta yarı çıplak uzanıyordu. Makyajı ağlamaktan akmış saçları birbirine karışmıştı. Kollarında çizikler vardı. Midem bulanıyordu. Ona bunlar olurken hiçbir şey yapamamıştım. Çığlık atmak istiyordum kaçmak istiyordum ama yerime yapışmış gibi hissediyordum. Elif’in sesi yükselmişti. Bana sesleniyordu.

-Bir kez olsun cesur ol. Bir kez olsun beni yarı yolda bırakma. Bir kez olsun intikamımı al.

Gözlerim acıyordu. Onu yine yarı yolda bırakmıştım. Onu yine yalnızlığa gömmüştüm. O benim kardeşimdi ve ben onu destekleyeceğime bunca zaman ona işkence etmiştim. Kalbim acıyordu. Kalbime sığmayan tüm acıları onun yüklenmesine izin vermiştim. Üstelik yalnız başınaydı. Onu bu yalnızlığa itmiştim. Ona onu ne kadar sevdiğimi hiç söylememiştim. Saçlarımı okşayışını ve o aptal oyunlarını ne kadar sevdiğimi hiç anlatmamıştım. Öleceğinden bahsettiği akşamlar hüngür hüngür ağladığımdan hiç haberi yoktu. Tek arkadaşım olduğundan ve onun yerine ölüme seve seve gideceğimi o bilmiyordu. O benim sahip olduğum tek kişiydi o benim ablamdı ve ben ona hiçbir zaman layık bir kardeş olamamıştım.

-Ne yapmam gerekiyor. Sen iyi misin? Buradan gidelim hadi.

-Hayır. Bunu onun yanına bırakmayacağım. Çekmeceyi aç.

-Saçmalama Elif. Lütfen buradan gidelim. Hadi. Senin yanındayım. Lütfen.

-Korkuyorsun değil mi? Bunu da yok sayacaksın. Daha ne kadar beni yok sayacaksınız. Özür dilerim Duru ben ailene yük olmak hiçbir zaman istemedim. Bende sizinle yaşamak istedim. Bana sorulmadı biliyorsun. Hepsi benim suçum biliyorum. Üzgünüm. Sen git ben hallederim.

-Saçmalama! Yaptığın saçmalık. Bunun böyle olmadığını biliyorsun. Seni seviyorum Elif. Benim için en değerli sensin. Lütfen gidelim. Söz veriyorum seni yalnız bırakmayacağım.

-O zaman bana yardım et. Eğer şimdi gidersek bize yakışanı yapıyor olmayız. Küçük bir oyun oynayacağız seninle. Küçüklüğümüzdeki gibi… O filmlerdeki gibi. Korkmak hiçbir şey olmayacak. Sadece kanımızın son damlasına kadar intikam alacağız.
Beynimin uyuşmasını bir kenara ittim. Çekmeceyi açtım. Çekmecede bir silah duruyordu.

-Ne saçmalıyorsun Elif. Onu öldüremeyiz.

-Biliyorum sadece bana zarar verdiğini kanıtlamak istiyorum. Kimse ölmeyecek sadece duvarda delik açacaksın. Bunu yapabilirsin değil mi?

-Bu ne işe yarayacak?

-Geri döndüğünde intihar ettiğimi düşünecek bunun acısını düşünebiliyor musun? Ben burada olmayacağım bir şekilde beni götürdüklerini düşünecek ve öyle vicdan azabı çekecek ki buralardan gidecek. Korkudan ne yapacağını şaşıracak.

-Bunu yapamayız. Saçmalama. Ya bir şey olursa.

-Aptal mısın? Hiçbir şey olmayacak. Duru. Bana dokundu anlıyor musun? Bana dokundu. Canım acıyor. Kalbim daha fazla acıyor. Ben bu şekilde nasıl yaşayacağımı bilmiyorum. Canım çok acıyor Duru. Sadece biraz olsun acımı hafifletmen için. Biz kardeşiz öyle değil mi? Senin için çok daha kötüsünü dahi yapardım.

-Sadece duvara tamam mı? Saklan.

-Saçmalama. Uzağa doğru git. Dibinden vurursan seker falan.

-Bu çok ağır zaten tutamıyorum. Dediğimi yap yoksa yapmam.

-Kes sesini ve duvara ateş et tamam mı? Bir şey olmayacak.

Elimdeki silah ağırdı. Korkuyla karışınca dünya ellerimde duruyordu. Gözlerimse görmüyordu. Duvarda rastgele bir noktayı hedef aldım. Tetiği çekmeye çalıştığımda başarılı olamadım. Emniyet kilidi vardı. Emniyet kilidini açtım. Noktayı hedef aldım. Kalbim ağzımda atıyordu. Nefesim kesilmişti. Bu saçmalıktı. Beynim bunu reddediyordu ama bu Elif’in yanında olmak için son şansımdı. Kafam karışıktı. Elimdeki silahı ne yaptığımı anlamıyordum. O esnada Elif’İn çığlığı kulağımda çınladı. Bağırıyordu. Baz geceler çığlıklar içinde uyanırdı. Sonra gece uyanır yanıma yatardı. Ben onun geldiğini fark etmemiş gibi davranırdım. Uykumda ona sarılıyormuş gibi sarılırdım. Saçlarımı okşardı. Sonra uyurdu. Sabaha karşı ben uyanmadan yatağına geri giderdi. Benimse onun yatağına gelmeme asla izin vermezdi. Güçlü ol ve tek kalmayı öğren derdi. Sonra o kapıdan o pisliğin çıkışı gözlerimin önüne geldi. Yüzünde benim ablamın kanı vardı. Benim kanım onun yüzüne bulaşmıştı. Midem iyice bulanıyordu. Bir şey yapamadan öylece kalakalmıştım. Polisi bile aramayı akıl edememiştim. Bu onlara iyi bir ders olabilirdi. Elif haklıydı bu asla yanlarına kalmayacaktı. Tetiği çektim. Elimdeki silah ağırlaştı. Sadece bir saniyelik bir serzeniş oldu. Sonrasında Elif’in hıkladığını duydum. Ne olduğunu anlamamıştım. Gözleri büyüdü. Gözleri kocaman bir halde bana odaklanmıştı. Sonra olduğu yerde yığıldı. Silahın elimden düşüşünü hatırlıyorum. Elif’in kocaman olmuş gözlerini saniyenin onda birindeki o andaki bakışları hafızam bir türlü silmiyordu. Elif gözümün önünde yığılıyor. Adını sayıklıyorum. Önce sessiz. Sonra sesli. Bağırıyorum. Elif kıpırdamıyor. Elif duymuyor. Elif hareket etmiyor. Ben yanına gitmekten olacaklardan korkuyorum. Yerimden kalktım. Koşarak oradan uzaklaştım. Elimde bana ait o kolyesi ile odamın camına oturdum ve kim olduğumu düşündüm.


Beynimin içinde onun sesini duyuyordum.

Seni asla affetmeyeceğim.

Seni asla affetmeyeceğim.

Seni asla affetmeyeceğim.

Elif’in kanı ellerimde kuruyordu ve ben onu unutmak için derin bir uykuya gönderiliyordum.
Her şey gün yüzüne çıktığında ben olan biteni çoktan unutmuştum.

O beni buldu.

O benimle hayat buldu.

Şimdi beni istiyordu.



Bir çift göz… Sonsuz bir yolculuğa doğru kendini hazırlıyordu. Doğruldu.

Çevresine bakındı ve haykırdı.

Bir el daha oynayacağız sizinle ve şimdi sıra sizde!

Duvarlar kırmızı renkle dans ediyordu.

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
24 Ekm 2012 22:23
jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 48
Alıntıyla Cevap Gönder
Allahım Allahım Allahımm ...

Heyacandan nesefesim kesildi... Yazı bitti ama bende bittim kalbim küt küt atıyo yaaa..

NAsı bişiysin sen ya.. Neydi o öylee .. Tövbe yarebbim Çıldırmış Durumda

Yaa nasıl sezon uzatılırmış şu senaristler görselerde örenk alsınlar.. PESS diyorum, ayakta alkışlıyorum seni Düşünce

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
24 Ekm 2012 22:44
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 48
Alıntıyla Cevap Gönder
bir de buzdağının görünmeyen kısmı var ki o ilerleyen bölümlerde:)

Teşekkür ederiiim Gülücük Dağıtıyor

İçime baktım. Onu gördüm. Hem üstünden uzun zaman geçmiş hem de hiç eskimemiş gibi. Bak dedim Elif'e belki bir şans daha... Büyümek ister miydin? Benim için dedi benim için zaman çoktan bitti. Eğer seçme şansın olsaydı... Belki yeniden... Bir an bile tereddüt etmedi. Yeniden bu yolu seçerdim. Benim için yaşanacak tek hikaye yaşandı ve bitti.

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
24 Ekm 2012 22:46
elaaa
Süper Üye
Süper Üye



Yaş: 30
Kayıt: 17 Oca 2012
Mesajlar: 824
Cinsiyet: Kız
Nerden: Bermuda.
Teşekkür: 280

Durumu: Çevrimdışı

elaaa
Süper Üye
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 48
Alıntıyla Cevap Gönder
Of naptın gülsüm.
Yorum yapıcam dedim ama diyecek söz yok.Hani bir film izlersin böyle oyuncu nefes nefese kalır ve o repliğini sonlandırınca sende derin bir nefes verirsin ya öyle bir şey işte.
Üzerine tanımam bu kadar söylüyorum.Ellerine sağlık.



Alıntı:
“Bende seni hatırlatan şey narin kar tanesi....Gökteyken bir kar tanesi ve soğuk ama eline konunca ince sıcaklık hissettiren bir gökyüzü damlası”
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
25 Ekm 2012 0:16
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 48
Alıntıyla Cevap Gönder
Son 2-3 bölüm sonra bitiriyoruz hikayemizi. Gülücük Dağıtıyor

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
25 Ekm 2012 23:24
hp*star
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Kayıt: 19 Ksm 2010
Mesajlar: 730
Teşekkür: 320

Durumu: Çevrimdışı

hp*star
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 48
Alıntıyla Cevap Gönder
oldu mu ama Hüzünlü ben de tam güncele yaklaşmıştım..

yıkıldım -_-


Spoiler:






Çok Yanlışım.



En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
25 Ekm 2012 23:48
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 48
Alıntıyla Cevap Gönder
ahaha güncele yaklaş ve bitir diye işini kolaylaştırıyorum Dil Çıkartıyor

Okuyucudan saymıyor muyum aşk olsun:(

Ben sen yorum şey etmedin diye şeeetmiştim yoksa

Yaniii

Yaniii

O kocaman yorumlarını bekliyorum

Son 2-3 mü demiştim. 50de biter bu hikaye dostlar:)

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
26 Ekm 2012 11:47
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 48
Alıntıyla Cevap Gönder
...

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
27 Ekm 2012 23:49, Değiştirme: 27 Ekm 2012 23:53 (Toplamda 1 kere)
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 48
Alıntıyla Cevap Gönder
BÖLÜM 49-SON ADIM

Başucumda çalan zil beynimin içini kemiriyordu. Uyanmak istemiyordum. Uyanmak gerçeğe gözlerimi açmak demekti. Aklımın alabileceği tek soruysa buna gücümün olup olmayacağıydı. Yıllar boyu bilmeden gerçeklerden kaçarak yaşadım. Bundan utanmıyorum. Bu benim gerçeğim. Olaylar bu noktaya gelmeden çok önce bile bu inkâr mekanizmasını kabullenmiştim. Çevremde dönen olayları görüyordum ama bunları kavrayacak gücü kendimde bulamıyordum. Şekeri elinde olduğu sürece mutlu olan çocuklar gibiydim. Annesi ölürken elindeki şekere odaklanmış küçük çocuklar gibi… Acıyı görmezden gelirseniz canınız acır mıydı? Canı acıyan siz olmadığını sürece birilerinin sizin yerinize canının acıması çok büyük bir ayrıntı mıydı? Bu soruları cevaplayamayacak kadar çocuktum. Bu sorulardan kaçacak kadar korkak…

İnsan çocukken daha fazla vahşi oluyor sanırım. Kırmaya, çevresini yıkmaya daha eğilimli belki de. Doğduğumuzdan bu yana içimizde bastırılmamış bizi hali hazırda bekleyen bir öfke taşıyoruz sanki. Sonra zaman geçiyor ve hayat bize ehlileşmeyi öğretiyor. Önceleri isyan ediyoruz. Anlamak isyandan sonra geliyor. İsyan etmek anlamanın atası sanırım. Bir olayı gerçekten anlamak istiyorsanız o olayın karşısında durmanız gerekir. Ne zaman o ergen takıntılarında buluyoruz kendimizi sorun birden bire çözülüyor. Kendimize milyon kere neden böyle diye soruyoruz. Neden böyleyim? Neden hiç değişmiyor? İnsanlar neden okuduğum o kitaplardaki gibi değiller? Onların kaç maskesi var? Kaç insan gerçek? İnsanlar neden yalan söyler? İnsanlar neden kötü? Kötü nedir? Neden yaşıyorum? Sonu yokluk olan varlığın yaşamasındaki amaç nedir? Beynimizi kemiren yığınla soru büyüdükçe yok oluyor. Sorun şu ki biz anlamlarını öğrenmiyoruz. Hiçbir zaman… Anlamını bilmediğimiz soruları sormaya o kadar çok alışıyoruz ki bir süre sonra onları yok saymaya başlıyoruz. Hayattaki amacının ne olduğunu bilmeyen insanların bu hayatta kalmak adına verdiği mücadeleleri izliyoruz. Büyüyoruz ve ölüyoruz. Nedenleri ve niçinleri bize ait olamayan soruların içerisinde bırakmışçasına unutuyoruz. Büyümek unutmak sanırım bir noktadan sonra. Kendi benliğini unutmak… Kendinden sıyrılmak…

Unuttuğum hikâyeler uyuttuğum hikâyeler omuzumda büyük bir yük olmaya başlamıştı. Artık her şeyi net bir şekilde görebiliyordum. Kalbime çöken ağırlık umrumda değildi. Tek istediğim vardı. Bundan sonra yapabileceklerim tek bir istek üzerine kuruluydu. Onun dediğini yapacaktım. Bir kez olsun cesur olacaktım. Bu zor olmamalıydı. Söz konusu bir intikamdı. Uğrunda hayatımı kaybetmem ya da delirmem umrumda bile değildi. Kendi gerçeklerimden o kadar çok kaçıyor. Kendi gerçeklerimi o kadar çok hiçe sayıyordum ki. Kim olduğumu bilmediğim onca zamanı düşündüm.

Çalar saat tekrar ve tekrar çalıyordu. Sese dayanamıyordum ve en nihayetinde öfkeyle yataktan kalktım. Saati kapadım. Üzerime ağırlık yapan yorganı bir köşeye attım. Odam soğuktu. Günlerden pazartesiydi. Baş ucumda bir bardak su vardı. Annemin gece ziyaretime geldiğini anlayabiliyordum. Büyük ihtimal kabus görmüştüm ve o da beni uyandırmadan bu suyu tepeme bırakmıştı. Ona karşı içimde biriken nefretin yanında garip bir anlayış hissi vardı. Yatakta doğruldum. Sudan bir yudum aldım. Gözlerim ağrıyordu. Burnum tıkanmıştı ve başıma ağrı yapıyordu. Midem bulanmıştı. Ayak parmaklarıma odaklanmış bir halde öylece düşünüyordum. Aklımda hiçbir soru ya da düşünecek hiçbir şey yoktu. Saniyeler dakikalara dönüşüyor ve ben amaçsızca bekliyordum.

Yatağımdan kalktım. Odanın köşesinde duran boy aynasının karşısına geçtim. Askılı beyaz eski
bir penye üzerimdeydi altımda mor bir eşofman vardı. Göbeğim hafif çıkmış saçlarım birbirine karışmıştı. Gözlerim ağlamaktan kızarmış bir haldeydi. Burnumun ucu gözlerimin rengine eşlik ediyordu. Gözlerimin altı şişmişti. Gözlerimin minicik bir hal aldığını net bir şekilde hissedebiliyordum. Zorlu bir gece geçirmiştim. Sonra aynaya dikkatlice baktım. Ağzım ve burnum bana ait gibiydiler ama bir yandan da benim gibi değildiler. Yüzümün, vücudumun beynimin ne kadarının bana ait olduğunu düşündüm. Güldüm, suratımı astım. Beynimden geçen her şeye tepki verebiliyordum. Sonra dikkatim gittikçe gözlerime odaklanmıştı. Gözlerimde kendimi görebiliyordum. Acınası bir bakış içerisindeydim. Aynada gördüğü zavallıya acıyan bendim. Sonra derinlere indim. Oradaydı. Kendime yüksek sesle sordum. Ben kimim? Sen kimsin? Gözlerimin için parlıyordu.

Ben Hatice’yim.

Ben Duygu’yum.

Ben Elif’im.

Ben Duru’yum.

Ben senim.

Ben benim.

Biz hepimiz bir araya geldiğimizde bir anlam ifade ediyorduk. İçimde derin bir acı kıvranıyordu. Kendime baktım. Aynadaki kendimle konuşuyordum. Beynim kendi kendine hesap sorar gibiydi.

-Biliyor musun? Ağlamaktan nefret ediyordum. Ağlamak bana zavallılık gibi geliyordu. Düşünebiliyor musun? Acizliğin göstergesi. Ben en güçlü olmak istiyordum. Bu hayattan hiçbir beklentisi olmayan ben sadece ve sadece en güçlü olabilirsem hayatta kalabilirdim; ama sen ağlayabiliyordun. Senin bir karakterin vardı. İmrendiğim bir karakter. Duygusal ve naif… Sen ağladığın zaman herkesin sana olan ilgisinin sana olan merakının katlanarak arttığını düşünürdüm. Gözyaşların o kadar berrak o kadar sevimliydi ki ağlamanın sadece sana yakıştığına yemin edebilirim. Ağlamandan zevk alıyordum belki de. Öyle aşağılıktım ki sen ağlarken ağlayan ben olmadığım için seviniyordum. Senin ne hissettiğin umrumda değildi. Umrumda olan tek şey ağlayanın ben olmadığım gerçeğiydi.

-Üzülme. Ağlamanın duyguların dışa vurumu olduğunu söylerler. Ağlamak ayıp değil. Ağlamak hiçbir zaman zayıflık değil. Ben ağladığım zaman mutlu oluyorum; çünkü bu içten içe beni rahatlatıyor. Bundan dolayı suçluluk duymamalısın. Ben bunun için vardım. Hep senin yanındaydım. Ağlaman gerektiği zaman ağlamak için. Benim eksikliğim sendin. Senin eksikliğin ise kalbindeki sevgiydi.

-Ben gerçekten özür dilerim. Seni hiçe saydım. Seni yok saydım.

-Önemli değil gerçekten. Sonra her şey değişti biliyor musun? Artık eskisi kadar canım acımıyor. Sen sevdin. Sen yeniden birini sevdiğinde ben artık boş işlerden vazgeçtim. Bir gün geldi ve sen gerçekten ağladın. Bu sefer senin ağlayışını senin homurtularını buradan ben duyuyordum. Seninle birlikte ağladım. Bu sorun değildi. İnan bana dilediğin zaman ağlayabilirsin. Ağlamaktan hiçbir zaman utanma. Hissettiklerinden duygularından hiçbir zaman utanma. Dedim ya ben eksiktim. Senin eksiğin bendim. Sen duygularına kapıları açarak duygularını benim omzumdan alarak beni rahatlattın. Ben artık rahatım. Sesimi duymana gerek yok ve benim arkadaşlığıma ihtiyacın yok. Yeniden hissettiğin noktada Duygu artık sensin. Duygu’ları olan sensin.

Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Görebiliyordum.

-Kaçtığım tek gerçek sendin. Ben sadece yaşayandım. Göremedim. Sen benim tüm yaşananlar sonrası olmak istediğim kişiydin. Hayatında hiç entrika dönmemiş o geri kafalı kızdın. Beni düşünen kişiydin. Beni benden koruyan sendin. Benim beynim sendin. Senden korkuyordum. Yalan söyleyemem senden kimseden korkmadığım kadar korkuyordum. Senden kaçıyordum. Sana yaklaşmanın gerçeğe yaklaşmak olduğunu bilmeden kaçıyordum. Sen sorumluluktun. Ben sorumluluktan kaçıyordum. Sen yapılması gerekendin. Ben yapmaktan utanıyordum.

-Ben yol ayrımıydım. Biliyordum ama bilmemem gerekiyordu. Bizler senin en yakın dostunuz. Senin çevrende dönün uydularız. Bunu anlayabiliyor musun? Varlığımız ve yokluğumuz senin elinde. Ölmemizi istersen ölürüz. Yok olmamızı istersen oluruz. Önemli olan senin ne hissettiğindi. Bu dünyanın Alice’i sendin. Bizim tavşan deliğimizde yolculuğa çıkan sendin. Burada küçülen ve büyüyen sendin. Başkası değil. Sen kendi içinde bir yolculuğa çıktın. Artık bana ihtiyacın yok. Artık mantıklı kararlar alacağından ziyade ki bu konuda gerçekten şüphelerim var bu kararların sonucundan kaçmayacağını sana yakıştığı gibi bu sorunlarla baş edeceğini biliyorum. Ben susalı çok oluyor biliyorsun. Hatice nedir ki? Biz sadece tamamlanmayı bekliyorduk. Bir köşede bize ulaşmanı bekliyorduk. Bizimle birken tek olmanı yoktan var olmanı bekliyorduk. Geldin. Eninde sonunda gelecektin. Bu zor bir savaş. Biliyoruz. Seninle birlikteyiz. Sana güvenmek zorundayız.

Duygu ve Hatice benim iki zıt kutbumdu. Birinde üzüntüm ötekinde aklım yatıyordu. Biri sağ duyumken diğeri kalbimi içinde taşıyordu. Onlarda kendi duygularımı arıyordum. Kaybettiğim anlamları yeniden kazanmaya çalışıyordum. Mantığım ve kalbim benimle barışalı uzun zaman olmuştu bunu biliyordum. Bunu Emre hayatıma girdiğinden beri biliyordum. Onların bana benim de onlara ihtiyacım olmadığını biliyordum. Emre ile hepimizin şansı olmuştu. Hepimiz mutlu olmuştuk. Geriye sadece bir kişi kalmıştı. Hala aynaya bakıyordum. Mideme saplanan acı kıvrılmama sebep oluyordu. Ayna karşımda büyüyor. Ben karşısında küçülüyordum. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Yok saymak nedir o an bilmiyordum. Sonra bir an tereddüt ettim. Buna hazır değildim. Aynaya arkamı döndüm. Onunla konuşmak istememiştim. Homurdanıyordu. Mırıl mırıl bir şeyler söylüyordu. Sinirlenerek aynaya geri döndüm. Bakışlarımın içinde onu görebiliyordum. Kalbim en net onun gözlerini alıyordu. Kalbim onun kalp atışını içinde saklıyordu. Bir an için sadece kısa bir an için yüzümde bir gülümseme oluştu.

-Üzgünüm.

-Sen sadece korkaksın.

-Ben kaçmak istememiştim. Beni buna sen zorladın.

-Ellerinde benim kanımla kaçtın. Beni yok saydın. Kendi ellerinle sonlanan bir hikayeyi geçmişinde yarım bıraktın. Bana en büyük ihaneti sen yaptın. Sonumu yazmadın. Benim intikamımı almadın. Kaçtın. Şimdi gelmiş benden özür diliyorsun. Sen korkaksın. Kendisiyle yüzleşemeyecek kadar korkaksın. Beni sevmedin. Beni hiç sevmedin. Benden öyle nefret ettin ki benim senin gerçek kardeşin olmadığımı öğrendiğin zaman içini kaplayan derin bir huzurdu. Karşında artık rakibin yoktu. Bana hep acıdın. Benden hep kaçtın. Benimle yarışmak istiyordun. Benimle yarışmayı asıl sen seviyordun. Kaçmama izin vermedin. Kazanacağını anladığın her an daha fazla üzerime geldin. Senden nefret ediyorum. Senden tüm hücrelerimle her zerremle nefret ediyorum. Varlığından tiksiniyorum.

-Biliyor musun? Bunları gerçekten senin için hissettim. Bana o sözleri söylediğin gece içimi huzur kaplamıştı. Seni yenmek istiyordum. Çocukluğumdan beri sana gösterilen tüm o ilgi ve alakanın odağındaki kişinin ben olmam gerektiğine inanıyordum. Aptal oyunlarından gereksiz kaprislerinden nefret ediyordum. Sanki dünyanın yükünü omuzlarında bir sen taşıyormuşsun gibi gezinmen midemi bulandırıyordu. Bana karşı işlediğin suçların göze aldığın ihanetlerin hep bir bedeli olmasını istedim. Senin ölmeni gerçekten istedim. Senden öyle nefret ettim ki. Seni öldürdüğüm an bunu gerçekten istediğimi fark ettiğimde elimde senin kolyeni tuttuğumda ne hissedeceğimi bilemeden öylece oturdum. Sanki sen arkamdan gelecekmişsin sanki beni oturduğum yerde azarlayacakmışsın gibi bekledim. Senin gözünde ben hep hatalıydım. Hiçbir zaman mükemmel olamadım. Senin gözünde ben hep o sana layık olamayan aptal kardeştim. Hatalı olan kusurlu olan düzeltilmesi gereken bendim. Okumayı senin kadar erken öğrenemedim. Derslerimde senin kadar başarılı olamadım. O büyük cümleleri dahi kuramazdım. Birisinden hoşlandığımı sandım ama o seni seçti. Benden hoşlandığına yemin edebilirdim. Onun beni sevdiğini biliyordum ama sen onu benim elimden aldın. İnan bu bile umrumda değildi. Sen beni her alanda geçiyordun. Bir kez olsun defolup gitmeni bir kez olsun kalplerin prensesi olmayı ben istiyordum. Benimde sıramın geleceği günleri iple çekiyordum. Senden nefret ettim. Senden öyle nefret ettim ki kendimden nefret ettim. Kaçtığım yarıştığım sen değildin. Ben kendimden nefret ederek büyüdüm. Sen bilmiyordun annemin saçımı okşaması midemi bulandırıyordu. Arkadaşlarına seni anlatırken övünüyor laf bana geldiğinde konuyu geçiştiriyordu. Ben ablasının gölgesinde kalan o zavallı kızdım. Ben sevgi istemiyordum ben başkasını istemiyordum. Tek istediğim senin beni sevmendi. Tek istediğim benimle gurur duyanın sen olmasıydı. Ben yalnızdım ben sadece seni seviyordum. Sen benim gerçek ailemdin. Senin bu aileden olmayışın benim iyice yalnız kalmamdı. Sen benim yarım kalan yerimdin. Sen benim geçmişimde gurur duyduğum tek kişiydin. Giderken bile bakışlarında o nefreti gördüm. Bana nanik yapan çocukların bakışıyla gittin. Sen kazandın. Bana bunu yaparak sen kazandın. Her şeyin galibi sensin ve beni öylece tüm bu acıların ortasında bıraktın ve gittin. Senden öyle nefret ettim ki her gece anlamını bilmeden rüyalarımda senin ardından ağladım. Kanının ellerimde kuruması vicdanımı yokluğun ise kalbimi ağlatıyordu. Senin acın kalbime milyon tane iğne olup saplanıyordu ve sen bunların hiçbirini bilmeden öylece yatıyordun. Ben seni çok sevdim. Korktuğum kaçtığım nefret ettiğim hepsi kendimdi. Ben en çok benden nefret ettim. Sen sadece maskeydin. Sen çocukluğumun gizli kalmış yeriydin. Ben özür dilerim.

Elif’İn sesi gelmiyordu. Canımın acıdığını hissedebiliyordum. Göz yaşlarım hızlanmıştı. Başım ağrıyordu. Aynanın karşısında yere çökmüş bir vaziyette ağlıyordum. Kalbim acıyordu. Tüm bunların gerçek olduğuna inanmak istemiyordum. Yeniden reddetmek ise istediğim son şeydi. Yerimden kalktım ve bağırdım.

-Ne olursa olsun intikamını alacağım.

Korkmuyorum.

Korkmayacağım.

Ne olursa olsun seni kurtaracağım.

Aynanın önünden çekildim. Banyoya geçip sıcak suyun altında yarım saat bekledim. Başım zonkluyordu. Umrumda değildi. Kalbim hafiflemişti. Büyük bir yük orada oturuyordu. Üzerimi değiştirdim dolaptan ilaç aldım. Öncesinde biraz atıştırdım ve ilacımı içtim. Öğleye kadar gözlerimi dinlendirdim. Öğlen uyandığımda telefonu elime aldım. Bana mesaj yazan beş ayrı numarayı bir kenara not ettim ve mesaj gönderdim.

‘Bitirmemiz gereken bir hikâye var. Sen ve ben… Sana nasıl ulaşabilirim?’

Mesajın üzerinden geçen bir saat sonra cevap gelmişti.

1 Yeni Mesaj
‘Posta kutunda bir anahtar var. Nereye ait olduğunu biliyorsun. Yarın öğlen 12de… Bekliyor olacağım’

Yerimden sıçradım. Üzerime montumu aldım ve apartmanın girişine indim. Posta kutusunda bir anahtar vardı. Cebime attım. Anahtarın nereye ait olduğunu çok iyi biliyordum.

Akşam olmuş annem ve babam eve gelmişlerdi. Yemeğimi usulca yedim. Onların her zamanki sessizliklerinde yemeklerini bitirişlerini ve kendi köşelerine çekilişlerini izledim. Her zamanki sahnelerini sergiliyorlardı. Karşılarına geçtim ve öylesine konuşuyormuş gibi davrandım.

-Yarın konuşmamız gerekecek.

-Neden bahsediyorsun tatlım?

-Yarını bekleyin. Bu gece biraz rahatsızım. Şimdi odama gidiyorum iyi geceler.

Annem ve babamın arkamdan öylece bakakaldıklarını biliyordum. Odama gittim. Işıkları kapadım kapıyı kilitledim ve yatağıma yattım. Annem yarım saat sonra gelip kapıyı açmaya çalıştı. Açmayı başaramayınca adımla birkaç kez seslendi. Sesimi çıkarmadım. Uyumak için fazlasıyla erkendi ama yapacaklarımı düşünmem gerekiyordu. Karanlık odamı aydınlatan telefonun ışığı oldu.

1 Yeni Mesaj
-Yapabileceğim bir şey yoktu. Öncesinde hiç sevmemiş birisinden sevdiği zaman nasıl gidildiğini bilmesini bekleyemezsin. Ben gitmeyi bilmiyorum. Kalmamı sen istemiyorsun. Bir anda neyin değiştiğini merak ediyorum. Mutlu musun?

Mesajı okuyup telefonu yerine koydum. Herkesi mutlu etmeden kendimi mutlu edemezdim. Buna hakkım yoktu. Önce sorunlarımı çözecektim. Herkesin sevinmeye hakkı vardı ve tüm bu duygular sadece bana ait sadece bana özel olamazdı. Ağlamayı artık huy edinen gözlerime yeniden ağlaması için izin verdim. Telefonun ışığı yeniden yandı.

1 Yeni Mesaj
Elimde bir kutu var. Gelecek bir aptal kutuya sığar mı? Ben o geleceği senin kalbine sığdırmak istedim. Ben bu minik kutuyla senin sonsuzluğunda kaybolmak istemiştim. Yanımda susmanı bana yine o garip bakışını takınmanı istemiştim. Sorun yoktu. Sen yanımda olduğun sürece hiçbir şey sorun olmayacaktı. Gittin. Hayatın bana her şeyi öğrettiğini düşünürdüm. Payıma düşen her şeyi aldığımı… Yanılmışım. Bir gitmeyi öğrenememişim bir de vazgeçmeyi. Hayat en acı tecrübeleri en sona saklıyor galiba. Son dakika golü gibi…

Telefonu yeniden yerine koydum. Emre’nin yokluğu beynimdeki tümörün kendisiydi. Onunla konuşmamak onda kendi duygularımı anlamlandıramamak kalbimi acıtıyordu. Bu bir gerçekti. Kafamı yastığa her gömüşümde onun yüzünü görüyordum. Onun sırıtışı karşımda parlıyordu. Benimle ukala ukala konuşmasını bile özlüyordum. Sonra garip bir şey oldu. İçimden yükselen homurtu ilk defa garip bir şekilde beni suçlamadan soru sordu.

-Cevap yazmayacak mısın?

-Benim de ödemem gereken bedeller var. Bunu sen söylemiştin.

-Bu sadece seni sınamak içindi. Bunu yapacağını düşünmemiştim.

-Beni… Kendini hafife alma.

-Devam ettirmek zorunda değilsin.

-Çözmemiz gereken bir mesele var. O zamana kadar tek başıma sevinemem.

-Emre. Bu isim ne kadar da güzel. Keşke . Keşke benim de bir şansım olsaydı ama yoktu…

-İkimiz birden sevinebiliriz Elif. Göğe bakalım.. Uyu yarın büyük bir gün bizi bekliyor ve bana belki de ilk kez inan.

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
27 Ekm 2012 23:51
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 10, 11, 12, Sonraki
11. sayfa (Toplam 12 sayfa) [ 175 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız