Çikolatalı Aşklar Tarifesi
Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 10, 11, 12

Sailor Moon Forum -> Fanart ve Fanfic
 

Beğendiniz mi?
Evet
100%
 100%  [ 7 ]
Hayır
0%
 0%  [ 0 ]
Toplam Oylar : 7

Yazar
Mesaj
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 49-Finale1AdımKala
Alıntıyla Cevap Gönder
BÖLÜM 50-VEDA

Tüm vücudum titriyordu. Çalar saati ikiletmeden uyanmıştım bu sefer. Korkuyordum ama korkunun bedenimi ele geçirmesine izin vermeyecektim. Alternatif sonlara hazırlıyordum kendimi. Annem ve babam çoktan gitmişlerdi. Evde kimsenin olmaması çok daha iyi gelmişti. Bugün dersim 12de başlıyordu. Yetişebileceğimi sanmıyordum ama büyük bir problem haline de getirmemiştim.

Dolabımı açtım ve kalın bir kot pantolon ve siyah boğazlı kazağımı üzerime geçirdim. Saçlarımı saldım ve mutfakta hafif bir kahvaltı yaptım. Televizyonu açtım kanallarda aynı saçmalıklar vardı. Ya eski tv dizilerinin tekrarı ya da aptal programlar vardı. Rastgele bir tanesini açtım. Amacım sadece geride ses olmasıydı.

Odama gittim. Anahtarı elime aldım. Bu anahtarın nereye ait olduğunu adım gibi biliyordum. Herhangi bir ipucuna veya söyleme ihtiyacım yoktu. Ayaklarım geri geri gitse de ben yapmam gerekeni biliyordum. Anahtarın köşelerinde parmağımı gezdirdim. Sonra yerimden kalktım. Odama gittim. Uzun süre öncesine ait o kutuyu aldım. Bu kutunun buradaki varlığını yeni yeni hatırlıyordum. İçinde olanlar beni şaşırtmayacaktı elbet ama kırılma noktası yaşamama yeterliydi.

Elif ve ikimize ait bir fotoğraf vardı. Bahçede oturuyorduk. İkimizin de suratında aynı gülücük vardı. Bir diğer fotoğrafta parkta oyun oynuyorduk. Elif ile birlikte kumdan kaleler yapıyorduk. Sonra ailecek çekilmiş bir fotoğrafımız vardı. Abim ikimizi kucağına almış objektife gülümsüyordu. Sonra küçükken biriktirdiğimiz kartlar bir köşede duruyordu. İkimize ait tüm anılar bu kutunun içindeydi. En dipte ise bir kolye vardı. Bende olan kolyenin aynısıydı. Elime aldım. Broş şeklinde olan kolyenin içinde resimler vardı. Bendeki kolyenin içerisinde Elif’in ve benim fotoğraflarımız vardı. Bu kolyenin içindeyse annemin ve benim fotoğraflarımız eskimiş bir halde bize göz kırpıyordu. Arkasının rengi atmıştı. Bunun Elif’e ait olduğunu tahmin edebiliyordum ama fotoğrafları ilk kez görüyordum. Bir köşede birbirine geçirilmiş beyaz eldivenler vardı. Onları en son bıraktığımdaki gibi bembeyaz bir halde duruyorlardı. Eldivenleri ve kolyeyi aldım. Yaz için belki ağırdı ama bu kış havası eldivenler için idealdi. Salona geçtim. Televizyonu kapadım. Çantamı alarak evden çıktım. Sitede o gün onları gördüğüm bankta oturmaya başladım. Midem bulanıyordu. Dakikaları sayıyordum.

Arkamda beni izleyen bir gölgenin varlığından haberim yoktu. Benim ayak sesim kalbimin ritmine karışırken bir başkasının gürültüsü kulağıma varmıyordu bile. Çantadan çıkardığım eldivenleri taktım. Kolyeyi boynuma geçirdim ve kalbimin üzerine doğru sallanmasına izin verdim. Anahtarı elime aldım ve sitenin içerisinde yürümeye başladım.

Ayaklarım beni kendiliğinden götürüyordu. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen yine de ilk günkü gibi hatırlıyordum. En son bloktaydı. Bizden 15 dakika uzaklıkta… İstemsizce belki de bilinçsizce buradan o olaydan sonra hiç geçip geçmediğimi düşündüm. Cevabı beni şaşırtmamıştı. Belki bilerek belki de bilmeyerek sebebi ne olursa olsun o zamandan bu yana bu yolu hiç kullanmamıştım. Adımlarım ileriye yöneldikçe geçmiş gözümün önünden geçiyordu. Elif’in yüzündeki kararlılığı okuyabiliyordum. Ben ileriye gidiyordum kalbim geçmişe geçiyordu. Ben bilmediğim olaylara gidiyordum kalbim ne olacağını umursamıyordu. Sonunda apartmanın önünde durdum. Gözlerim istemsizce evin camına gitti. Herhangi bir yaşam belirtisi yoktu. Apartmanın kapısı açıktı. İçeri girdim. Asansör kullanmadım. 3 kat yukarıya çıktım. Kapının önünde dizlerim titriyordu. Anahtarı ait olduğu yuvaya usulca soktum. Düşündüğüm gibi anahtar buraya aitti. Kapıyı açtım. İçeriye doğru bakıyordum. Bir anlık tereddütten sonra içeri doğru yöneldim. Giriş büyüktü ama daha önceden gördüğüm hiçbir eşya yoktu. Evin içi bomboştu. Salona doğru usulca ilerledim. İçerisi boştu. Bu evin uzun zamandır kullanılmadığına artık emindim. İşim ne mutfakta ne de salondaydı. Beni bekleyen sonun ait olduğu odayı biliyordum. Yatak odasına doğru yürüdüm. Kapı kapalıydı. Elimi uzattım. Beni neyin beklediğini bilmeden sonuma doğru bir adım attım.

Yerde oturmuş beni bekliyordu. Gözleri sadece bir noktaya odaklanmıştı. Benim varlığımın farkında değildi. Elinde bir silah vardı. Ağır olduğuna yemin edeceğim o silahla boş odada oturuyordu. Sesi çıkmıyordu. Onu o bakışlarından tanımıştım. Geri dönmüştü. Nereden ve nasıl bilmesem de o günden kalma bir hali olmasa da onun olduğunu biliyordum. Nefesimi içime çektim. Seslenmekten başka çarem yoktu. İkimizde habersizdik ardımızda bizden başka birisinin olduğunu bilmeden öylece birbirimize bakıyorduk. İki yabancı gibiydik.

-Emre?

Sessizlik… Bir an için arkamdan bir sesin geldiğine yemin edebilirdim. Orada bizden başka birisinin olduğuna… İç güdüsel olarak arkama döndüm. Kimse yoktu.

-Korkma. Bizden başka kimse yok. Sana zarar vermek istemiyorum. Zarar vermek istediğim sen değilsin?

-Geri dönmemeliydin. Yaptıklarından sonra seni karşımda görmek midemi bulandırıyor.

-Bunun nasıl bir şey olduğunu bilemezsin. Kabusların ve kaçtığın gerçeklerin omzunda büyüyen bir yük olmasının… Sonsuz yalnızlığın nasıl iğrenç bir duygu olduğunu bilemezsin.

Yanılıyordu bu duyguyu ondan çok daha iyi biliyordum. Ondan nefret ediyordum. Bir yandan da nefret edemiyordum. İkimizin tenine de onun kanı bulanmıştı. Aramızdaki fark o bunu isteyerek elde etti benimki sadece bir hataydı. Böyle aptalca bir gerçeği beynim bile kabul etmiyordu.

-Yanılıyorsun. Bunu en iyi ben bilirim. Kaçtım. Korktum ve kaçtım. Bunun nasıl mide bulandırıcı bir durum olduğunu bilemezsin. Onu ben vurdum. Elindeki silahla ona ateş eden bendim.

-Yanılıyorsun.

Sesi kahkahaya dönüşmüştü. Oturduğu yerde sallanıyordu. Kendinde değil gibiydi. Benimle konuşuyor ama hiç yüzüme bakmıyordu.

-Sen ona ihanet ettin. Ona olan duygularını kötüye kullandın. Herkes haklıydı sen iğrenç bir pisliktin. Ona dokunmana izin verdim. Kendi ellerimle onu sana ben getirdim. Bunların hepsinin sorumlusu bendim. Sen sadece zavallı bir böcek olarak yaşadın. O benim kardeşimdi. Biz birbirimize olan kinimizin içinde boğulduk. Sen buna alkış tutan el oldun. Anlıyor musun? Biz suçluyuz. O ise masumdu. Şimdi burada biz dururken o çoktan geçmişte bir hikaye oldu.

Konuşurken ağladığımı fark etmemiştim. Göz yaşları yanağımdan süzülüyordu. Canım elbette acıyordu. Bu acıya alışalı uzun zaman olmuştu. Başını iyice aşağı eğdi. Onunda iniltisini duyabiliyordum. Onunda acısını hissedebiliyordum. Sonra kafasını kaldırdı. Gözleri bir zamanlar uğruna öldüğüm karşısında titrediğim gözler şimdi benim gözlerime dikilmişti. Benim gözlerimin içerisine bakıyordu. Orada ona ait olan bir şeyler arıyordu. Belki de dürüstlük… Bu gözler karşısındakini kendisine inandırmak istiyordu.


-Benim sevdiğim o değildi.

-Yalan söylüyorsun. Sen onunla çıkıyordun. Bizimle oynadın. Benden hoşlandığına yemin edebilirdim. Buna emindim. Bende seni seviyordum. Sevmiştim. Benim zaferim sendin. Benim Elif’e karşı aldığım sayı sendin. Sonra sizi gördüm el ele. Bahçede oturuyordunuz. Ona sarıldın. Yüzünde gülümseme ile onu uğurladın. Ona mesajlar yazdın. Elif her şeyi anlattı. Sizin çıktığınızı onu ne kadar sevdiğini… Buna inanmak istemedim. Önceleri inkar ettim; ama sonra alıştım biliyor musun? Onun mutlu olmasını istiyordum. Seninle olmasa bile bir şekilde mutlu olması gerektiğine inanıyordum. Sen onu kullandın. Kendi ellerinle o kuyudan aşağı attın.

-Yalan. Yalan. Yalan. Bu hikayedeki tek suçlu o. Ben bu masala ait bile değildim. Beni siz çektiniz. Sizin aptal oyununuzda beni oyuncu ettiniz.

-Suçlu sendin. Suçlu bendim. Artık kendimi kandırmıyorum. Kendini kandırma artık!

-Bilmiyorsun değil mi? Seni böyle mi kandırdı? Aklını böyle mi zehirledi?

-Kes sesini. Onun hakkında bu şekilde konuşamazsın. Senden nefret ediyorum. Seninle tanıştığım güne lanet ediyorum. Allah belanı versin. Kes sesini!

-Seninle tanıştığım gün hayatımın en güzel günüydü. Üzerindeki okul üniformanı ve o gülümseyişini hatırlıyorum. Arkadaşlarım benimle alay ediyordu ama inan umurumda değildi. Odaklanmam gereken bir sınav vardı. Bir yandan da sen vardın. Aklım hep sana gidiyordu. Seninle sürekli konuşmak istiyordum. Senden haber almak istiyordum. Bir yandan da beni reddetmenden korkuyordum. Zaman geçtikçe sen benim en büyük korkum haline gelmiştin. O eldivenler… Onları sana verdiğim günü hatırlıyorum. Kabul ettiğinde gerçekten mutlu olmuştum. Kalbim uçuyordu. Ben seni gerçekten sevmiştim.

-Öyle büyük bir sevgiydi ki bu benim yerime kardeşime gittin. Bizi kullandın.

-Benim Elif’le hiçbir zaman ilişkim olmadı. Bahsettiğin gün bankta oturuyordum. Orada oturuyordum çünkü sen ne zaman dışarı çıksan dönüş için o yolu kullanırdın. Seni görmek için orada beklerken Elif geldi. Yanıma oturdu. Bana sıkıntımı bildiğini söyledi. Sana olan duygularımı anlayabiliyordu. Senin yaşının benim için küçük olduğundan bahsetti. Sana uygun olmayışımdan…

-Yalan konuşuyorsun. Sonra da ona uygun olduğuna mı kanaat getirdin. Yeter sus artık!

-Hayır. Bana senin sınava hazırlandığından bahsetti. Bende sınava hazırlanıyordum ve bunu anlayabiliyordum. Ayrıca ortaokul öğrencisi ile çıkmak lise öğrencisi ile çıkmaktan çok farklıydı. Bana öyle dedi. Çevremin ilişkimizi kabul etmesi için beklemem gerektiğinden bahsetti. Ben buna inandım. Senin de benden hoşlandığını söyledi. Kalbim deli gibi çarpıyordu. O senin ablandı ve bana yardım teklif ediyordu. Bu benim için bulunamayacak bir şanstı kabul ettim. Bana numarasını verdi. Yaza kadar beklemem gerektiğini sınav bittiğinde sana açılmamın daha doğru olduğunu söyledi. Bu zamana kadar da bana mesajla neler yaptığından ve neleri sevdiğinden bahsedecekti. Bu süre boyunca senden uzak duracaktım ve sende derslerine odaklanabilecektim. Ona minnettardım. Mesajlarımız hep seninle ilgili olurdu. Neleri sevdiğinden ve nelerden hoşlanmadığından bahsederdi. Tüm kışı bu şekilde geçirdik. Ne olduğunu bilmiyordum ama sen benden uzaklaşıyordun. Seni bir daha görmemiştim. Elif bana bu kararımızı onayladığını söyledi. Senin de bu durumdan haberin olduğunu biliyordum. Öyle söylemişti bana. Buna inandım ve benden kaçışını buna yorumladım. Başka bir anlam olduğu aklımın ucundan bile geçmiyordu.

Sözler… Kulağıma gelen sözler anlamsızdı. Kulağıma çalınan sözler buram buram ihanet kokuyordu. Elif’in kokusuna ihanet karışıyordu. Elif’in nefesine ihanet damgalanıyordu. Mideme saplanan bir ağrıydı. Kalbim küt küt atıyordu. Bu hikayenin gerçek olmamasını diliyordum. Elif benimle oyununu çoktan oynamıştı. Elif benimle oyun oynuyordu. Elif’İn romanında bir karakterden başka bir şey değildik. Yazarı bu lanet olası dünyayı terk etse de gerisinde bıraktığı romanı kusursuz bir saat gibi işliyordu. Kendimi iplerinden tutulan bir kukla gibi hissettim. Artık ayakta kalmaya halim yoktu. Hikayenin devamı daha da korkmama sebep oluyordu. Neyin gerçek ya da neyin yalan olduğunu ayırt edemez bir halde olduğum yerde çöktüm. Öylece kalakaldım. Adı Emre’ydi. Onun gibiydi. Elif’in Emre takıntısı benim Emre takıntım belki de bu yüzdendi. Gözleri benden ayrılmıştı. Elindeki silaha odaklanmış. Hıçkırıyordu. Karşımdaki kocaman adam küçük bir bebek gibi ağlyordu. Sonra omuzumda bir el hissettim. Tüm tüylerim diken diken oldu ve yerimde irkildim. Bir başkasının orada olduğunu biliyordum. Bunu en başında hissetmiştim ama emin olamamıştım. Başımı döndürdüğümde onun gözlerini gördüm. Emre beni takip etmişti. Peşimden gelmişti. Şimdi ondan sakladığım bu hikayenin ortasında benimle birlikteydi. Her şeyi duyduğundan emindim. Benim hayatıma girmişti. Midem daha da bulanıyordu. O ise hiçbir şeyi umursamadan hikayesine devam etti.

-Sonra sınavlar bitti. Bana bir parti vermemi ve o gün her şeyi itiraf etmem gerektiğini söyledi. Bunu birlikte ayarlamıştık. Yakın birkaç arkadaşımı çağırdım. Bir de Elif ve sen olacaktın. Fazla kalabalık olup seni korkutmak istemiyordum. Arkadaşlarım sana olan ilgimi biliyorlardı bu yüzden onlardan çekinmen gerekmeyecekti. Siz geldiğinizde kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Sonra Elif beni içeri davet etti. Yatak odasına girdi. Birlikte son planımızın üzerinden geçeceğimizi düşünmüştüm. Bunun yerine kapıyı kilitledi. Önce çantasından çıkardığı silahı çekmeceye koydu. Ne yaptığını anlamadan onu izliyordum. Bu çok gereksizce bir davranıştı. Sonra bana yaklaşıp beni öpmeye kalkıştı. Amacını anladığımda onu kendimden uzaklaştırdım ve kapıyı açmaya çalıştım. Kapının anahtarını almış çoktan göğsüne saklamıştı. Çıkmak istiyorsam onu almam gerektiğini söylüyordu. Ona doğru yürüdüm. Benimle küçük bir oyun oynayacağından bahsediyordu. Oyunlardan sıkılmıştım. Bunun yanlış anlaşılmasından korkuyordum. Ona doğru yaklaştım ve bileğinden sıktım. Ona lanet olası anahtarı vermesini söyledim. Bağırmaya başladı. Çığlık atıyordu; yüzünde şeytani bir gülümseme ile bağırıyordu. Dokunma bana diyordu ona dokunmuyordum bile. Karşımda soyundu. Ne yapacğımı bilmiyordum. Tüm odaya darmadağın etti. Dışarı çıkamıyordum çünkü anahtarım yoktu. Anahtarı alsam bile bu görüntünün sonrasında oluşacak durumdan korkuyordum. Gözündeki imajım yerle bir olacaktı. Ona kızmaya başlamıştım. Bağırıyordum. Bağırtımı bastırmaya başlamıştı. Ellerini kesip yüzüme kanını sürdü. Bileklerimi tırmaladı. Kendisine zarar vermeyi bitirdiğinde bana da zarar vermeye başlamıştı. Kolunu sinirle sıktım. Morardı. Psikopat gibi bundan zevk alıyordu. Başım dönüyordu. Nihayetinde anahtarı yere doğru fırlattı. Kapıyı açtım. Yerde oturuyordun. Bana nefretle baktın. Ne yapacağımı bilemeden açıklama yapamadan oradan gitmek zorunda kaldım. Arkadaşlarımla konuştum. Neye uğradığımı şaşırmış bir halde öylece geziyordum. Tüm bu zaman boyunca gözümün önünde senin bakışların vardı. Beni sevmesini istediğim bakışlar artık bana buz gibi bakıyordu ve biliyordum yapacak bir şeyim yoktu.

Emre elimi tutuyor. Bayılacak gibi hissediyorum. Konuşmakta güçlük çeker bir halde konuşmaya çabalıyorum.

-Ona dokunduğunu söyledi. Çekmecedeki silahı alıp ateş etmemi… Bu senin üzerine kalacaktı öyle söyledi. Böylelikle vicdan azabı duyacak ve her şeyin bedelini ödeyecektin. Beni buna inandırdı. Suçluluk hissediyordum. Ellerim titriyordu. Elimdeki silah ağırlaşıyordu. Ateş ettim. Elif yere yığıldı. Elif ölmüştü. Ben onu öldürmüştüm. Gidip bakamamıştım bile. Öyle çok korkmuştum ki orayı terk ettim. Eve geldim. Kafayı yemek üzereydim. Onun sesi kulaklarımı zonklatıyordu. Elimde bir kolye sadece bir noktaya odaklanmış unutmaya çalışıyordum. Benim suçum. Hepsi benim suçumdu.

-Onu öldüren sen değildin. Seni kandırmış. Eve girdiğimde her yer dağınıktı. Yatak odasına gittim. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Odaya girdiğimde orada öylece yığılmıştı. Kafası yerinde yoktu. Duvarda beyin parçacıkları ve yerde kan gölü bulunuyordu. Ölmüştü. Neye uğradığımı şaşırmış bir halde o kan gölünün içinde kalakaldım. Kusmuştum. Başım dönüyordu. Ambulansı ve polisleri çağırdım. Silahla iki kez ateş edilmişti. İlki duvara isabet etmişti. Bunu kimin ateşlediği bilinmiyordu. Silahta sadece Elif’in parmak izi vardı. Elif intihar etmişti. Beynini dağıtmıştı. Onu öldüren sen değildin. Bu onun bize bıraktığı son hediyeydi. Sana ve bana geride bıraktığı büyük bir vicdan azabından başka bir şey değildi. Kendisi gitse bile geride gurur duyacağı bir eser bırakmıştı.

Elif’in bana olan bakışları artık anlam kazanıyordu. Elif bana utançla ya da pişmanlıkla bakmıyordu. Bu bakış onun maskesiydi. Onun o aptal filmleri taklidini o kadar çok izlemiştim ki artık her şey mantıklı geliyordu. O bakışlarda gurur vardı. Geride bıraktığı hikayeyle gurur duyan bakışlarla bana bakmıştı. Elif oyuncuların oynayacağı bir hikaye yazmıştı. Elif benim başrolünde olacağım bir hikaye ile hayatını sonlandırmıştı. Buna inanamıyordum.

-Ailem beni yurtdışına gönderdi. Bir süre görmezden geldim. Yaşadığım vicdan azabı ile defalarca intihara kalkıştım. Sürekli psikolojik yardım aldım. Ne yaparsam yapayım onun çığlıklarından ve kâbuslarımdan kaçamıyordum. Bu hikâyeye karışma sebebim sendin. Her şeyi bilmeni istediğim için geri geldim. Ben artık bu yükle yaşayamıyorum. Kalbim beynime sığmıyor. Ben artık yaşamak istemiyorum.

Onun gözünde kendi gözlerimde gördüğüm bıkkınlığı ve kaçış hissini gördüm. İkimizde acınacak bir halde o duvara bakıyorduk. Emre yanımda duruyordu. Kendini zor tutuyordu. Bense bayılmamak için dayanıyordum. Son bir çaba ile başladım cümlelerimi kurmaya.

-Uyanabilirsin artık. Kabuslar bitti. İkimiz de bize düşen rolü oynadık. Oyun oynama sırası bizde değil artık anlıyor musun? Bu hikaye bitti. Elif kabuslarıyla birlikte öldü. O kendi seçimini yaptı. Kendi rolünü oynadı ve gitti. Biz de gideceğiz; ama şu an gidersen şu an gidersek onun kazanmasına izin veririz. Yapabileceğimiz tek bir şey var. Bana inan. Onunla bir el daha oynayacağız ve bu sefer asla ama asla kazanmasına izin vermeyeceğiz. Sonuna kadar yaşayacak ve bu oyunu kazanacağız. Senin benim ve onun için. Anlıyor musun?

Karşımda yıkılmış duran adamın gözlerinde umut yeşeriyordu. Tıpkı benim gibi o da yeniden bir hikayeye başlamak istiyordu. Elif’in oyunu son bulmuş sırası bitmişti. Bizim oyunumuz basitti. Yeniden başlayacaktık. Sıfırdan…

Duyduğum hikayeyi hazmetmem ve yeniden başlamam bir ayımı almıştı. Bir ay sonrasında eskisi gibi tepki verebiliyordum. Bu sefer bilinçli olarak yeniden tedaviye başladık. Yeniden annem gururunu hiçe sayarak Emre’nin yanımda olmasına izin verdi. Her şeye yeniden başlamıştım. Ona ne olduğunu bilmiyordum. Yeniden geri gittiğine emindim. Hepimizin bir şansı olmalıydı. O da kendi payına düşen şansın arkasındaydı. Bu büyük olaydan 2 ay sonra artık rahatlıkla okula gidebilir hale gelmiştim. Halletmem gereken şeylerin henüz bitmediğini biliyordum. Emre’yi aradım ve bana son bir yolculukta eşlik etmesini istedim.
Birlikte mezarlığa gittik. Onun yanına…

Önce ne diyeceğimi bilemeden orada öylece dikildim. Söylenecek bir şey yoktu. Aldığım çiçekleri mezarına koydum. Bana ait olan kolyeyi mezarlığa gömdüm. Onunla birlikte bu kolyenin de huzura kavuşmasını istiyordum. Sonra ona teşekkür ettim. Bana yazdığı hikayesi için…

İçime baktım. Onu gördüm. Hem üstünden uzun zaman geçmiş hem de hiç eskimemiş gibi. Bak dedim Elif'e belki bir şans daha... Büyümek ister miydin? Benim için dedi benim için zaman çoktan bitti. Eğer seçme şansın olsaydı... Belki yeniden... Bir an bile tereddüt etmedi. Yeniden bu yolu seçerdim. Benim için yaşanacak tek hikaye yaşandı ve bitti.

Arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Artık yalnız yürümüyordum. Arkamda Elif, Hatice ve Duygu vardı hepsinin yüzü gülüyordu. Emre kollarıyla belimi sardı. Başımı onun göğsüne yasladım. Sessizce yürüdük. Bizim sahilimize…

-Evet.

-Ne evet?

-Teklifine evet diyorum.

-Bir daha teklif edeceğimi nereden çıkardın?

-Etmeyecek misin?

-Bilmiyorum bence hak etmiyorsun. Ben sıramı savdım. Şimdi teklif sırası bence sende.

-Saçmalama Emre. Evet dedim kararımı değiştirmemi istemezsin değil mi?

-Tatlım senin geleceğin benim. Bu bir kere belli. Artık boşuna kendini kandırma. Anangil seni benden başkasına vermez.

-Kendine çok güveniyorsun.

-Bu çok öncesinden öğrendiğim bir dersti.

Emre o minik kutu ile yeniden karşıma geçti. Diz çöktü ve bana aynı teklifi yineledi. Biraz homurdandı ama evet dediğimde beni havalara uçurmasına engel olmamıştı. Emre haklıydı. Bir kutuya sonsuzluk sığabilir miydi? Sığıyordu işte. Bir tabuta veya küçük bir evlilik kutusuna sonsuzluğu sığdırmak hayalleri koymak bu kadar kolaydı. Hayat size seçme imkanı sunmadığında belki de tek yapmak seçimsiz kalmaktı. Emre hayatta yaptığımız tek doğruydu ve bu beni mutlu etmeye yetiyordu.

-Biliyor musun Duru? Bu ayrılık zamanında bende bir şeyi keşfettim.

-Nemiş?

-Benim de içimde bir Ahmetçik varmış meğerse.

-Ahmetçik ne be?

-Biliyorsun işte. Bizim Ahmetçik sizin Elif’e çok uygun. Ya da oradaki herhangi birisine. Aralarını yapsak mı? Yalnız bizim delikanlı yeni reddedildi. Biraz hassas.

-Benimle dalga mı geçiyorsun?

-Ahmetçik’in kalbini mi kırıyorsun? İyi bir çift olacaklarına eminim.

Emre her zamanki gibi yine saçmalıyordu. Onunla birlikte gülüyordum. Gülmek güzeldi. Sahilde birlikte yürüdük. Rüzgar burnumu kaşındırıyordu. Emre’nin elleri ellerimi sıcacık yapıyordu. Sonra gerçekten güldüm. Arkama döndüm ve onlara tekrar güldüm. İçime mırıldandım. Bundan sonra içime söyleyeceğim tek bir şey vardı. Bu hikayenin sonu tam da böyle olmalıydı.

Hepimiz birden sevinebiliriz. Göğe bakalım…


he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
28 Ekm 2012 17:38
MoonBeste
Beni Görmeye Alışın
Beni Görmeye Alışın



Yaş: 33
Kayıt: 08 Ksm 2011
Mesajlar: 248
Nerden: Antalya-Türkiye
Teşekkür: 26

Durumu: Çevrimdışı

MoonBeste
Beni Görmeye Alışın
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 50-VEDA
Alıntıyla Cevap Gönder
Okuken her bölümde heycanlandım adı gibi çikolata tadında kaldı içinde acı çikolası'da vardı tatlısı'da diyecek başka söz yazsam yeretsiz kalır Hayranlık Besliyor Hayranlık Besliyor Hayranlık Besliyor Hayranlık Besliyor

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
28 Ekm 2012 20:10
jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 50-VEDA
Alıntıyla Cevap Gönder
----------The End------------


Ladyin; bu güzel, müthiş psikolojik gerilim dolu, bol entrikalı hikaye için teşekkürü borç biler, seni anlından öperim...

Tebrikler...İçelim Eğlenelim İçelim Eğlenelim

Başka hikayelerde görüşmek üzere Hayranlık Besliyor

VAyy beee Kayan Gözler

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
29 Ekm 2012 0:53
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 50-VEDA
Alıntıyla Cevap Gönder
O halde hikayeyi kaleme alan kişi olarak değerli okuyucularıma teşekkürü borç bilirim efendim Gülücük DağıtıyorGülücük Dağıtıyor

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
29 Ekm 2012 11:29
elaaa
Süper Üye
Süper Üye



Yaş: 30
Kayıt: 17 Oca 2012
Mesajlar: 824
Cinsiyet: Kız
Nerden: Bermuda.
Teşekkür: 280

Durumu: Çevrimdışı

elaaa
Süper Üye
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 50-VEDA
Alıntıyla Cevap Gönder
Kendimi koskocaman bir boşlukta hissettim.Elveda demek ne zormuş meğerse.
Emre'yi çok özleyeceğimi biliyorum, biliyorsun.
Aslında sonsuza kadar Emre'nin konuşmalarını duyabilirdim asla asla sıkılmayacağıma söz dahi verebilirdim.
Diğerinin adının Emre olduğunu bilmiyordum.Onun içinde çok üzüldüm.Hatta belkide en çok onun için üzüldüm.Tek suçu sevmek olan biriydi.Mutlu olsun isterdim.Umarım olmuştur Gülücük Dağıtıyor
Emre var mıdır bilmiyorum ama umarım seni bulur Gülsüm.
Ellerine Sağlık.Elli bölüm yazıp paylaştığın, kafa yorduğun için de teşekkür ederim.
O zaman,

Göğe Bakalım..




Alıntı:
“Bende seni hatırlatan şey narin kar tanesi....Gökteyken bir kar tanesi ve soğuk ama eline konunca ince sıcaklık hissettiren bir gökyüzü damlası”
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
29 Ekm 2012 19:42
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): LadyinDeath

LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 50-VEDA
Alıntıyla Cevap Gönder
Aklıma isim gelmedi bende elimde olanlardan yararlandım.

Şayet ben yazmaya devam edersem Emre her hikayede olacaktır eminim.

Emre diye birisi yok. Yaşamıyor. Gerçek olması için elimden geldiğince kusurlu yarattım. Yakışıklı değil şahane bir işi yok. Edepsiz ama yine de yok. Olmayınca olmuyor.

Bir yerlerde Emresi ile yaşayanlar mutlu olsunlar.

Yazmak bir şey değil. her bölüm ortalama 6 a4 sayfası. 300 sayfayı sıkılmadan okuyup takip ettiğiniz için ben teşekkür ederim asıl Gülücük Dağıtıyor

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
29 Ekm 2012 21:23
hp*star
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Kayıt: 19 Ksm 2010
Mesajlar: 730
Teşekkür: 320

Durumu: Çevrimdışı

hp*star
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 50-VEDA
Alıntıyla Cevap Gönder
en son 44.bölümü okuyabildim Hüzünlü
Allah matemetikle geometrinin binbir türlü..canını sıksın Madde*belaokuyamayıncamecnunabağladımhemen):*

kız oğlanı elinde yüzük, kalbinde,koca bir enkaza dönüşen,tatlı heyecanının kırıntılarıyla; düdük gibi bırakıp gitti ya la..! vallahi yüreğim cız etti ):


Spoiler:


okumak için ölüyorum resmen ama üç kelimeyle özetlesem anlar ve beni mazur görürsün diye umuyorum; Hüzünlü ÖDEV,YAZILI,ÖDEV!!
dammit! Madde


selam eder fiziğin kollarına koşarım
-__-'





Çok Yanlışım.



En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
30 Ekm 2012 19:00
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 50-VEDA
Alıntıyla Cevap Gönder
44 sonrasında sanırım 3 bölüm kadar geçmiş bölümleri var. Yani epey bir geçmişe gidiyoruz.
Son 3 bölüm olaylar olaylar zaten
Tam yerinde bırakmışsın zaten bundan sonrası tek çırpıda okuncak cinste yoksa karışır Gülücük DağıtıyorGülücük Dağıtıyor

Ne demek efendim okuduğun için teşekkür edebilirim ancak Çok Mutlu

Başarılar diliyorum Göz Kırpıyor

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
30 Ekm 2012 19:05
elaaa
Süper Üye
Süper Üye



Yaş: 30
Kayıt: 17 Oca 2012
Mesajlar: 824
Cinsiyet: Kız
Nerden: Bermuda.
Teşekkür: 280

Durumu: Çevrimdışı

elaaa
Süper Üye
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 50-VEDA
Alıntıyla Cevap Gönder
Spoiler:


Canım sıkkındı, aklıma bu kısım geldi.Bir daha okuyayım dedim.Defalarca, defalarca okudum şurayı.Ne güzel yazmışsın Gülsüm ya..



Alıntı:
“Bende seni hatırlatan şey narin kar tanesi....Gökteyken bir kar tanesi ve soğuk ama eline konunca ince sıcaklık hissettiren bir gökyüzü damlası”
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
15 Oca 2013 21:53
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 50-VEDA
Alıntıyla Cevap Gönder
yakında tanıdığım birisinin daha başına gelecek Dil Çıkartıyor

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
16 Oca 2013 0:07
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 10, 11, 12
12. sayfa (Toplam 12 sayfa) [ 175 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız