EFSUN ÖĞRETİSİ Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 11, 12, 13 ... 62, 63, 64, Sonraki |
|
Yazar
Mesaj
3.5 - 4 saat sürdü ama hepsini okudum çok şükür =)
Şu Palomita bana çok ot gibi geldi lan her bişiye ağlıyor o__O"
Bir de şey inşallah bu ikisi aşık oluyorlar
Şu Palomita bana çok ot gibi geldi lan her bişiye ağlıyor o__O"
Bir de şey inşallah bu ikisi aşık oluyorlar
Min-Hyeok Gang aşksın seeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeen >.<
tipini yerim oy oy "unni!" >.< Bana Hande unni de evlenelim <3 Sasuke ve Hitsugaya baskılı yastıklarda uyuruz beraber <3 Sana yemek ısmarlayayım ablan olayım <3
not: you've fallen for me dizisindeki Lee Shin'den bi tane de ben istiyorum. evcil hayvan gibi lan.
tipini yerim oy oy "unni!" >.< Bana Hande unni de evlenelim <3 Sasuke ve Hitsugaya baskılı yastıklarda uyuruz beraber <3 Sana yemek ısmarlayayım ablan olayım <3
not: you've fallen for me dizisindeki Lee Shin'den bi tane de ben istiyorum. evcil hayvan gibi lan.
bekliyor olucam sun-chan eğer koymazsan koyarsın koyarsın (saçmaladım iyice )
vel hasılı kelam (uzun lafın kısası demekmiş) yeni bölüm bekleyen biri var gözde ablacığım
vel hasılı kelam (uzun lafın kısası demekmiş) yeni bölüm bekleyen biri var gözde ablacığım
EFSUN ÖĞRETİSİ ve KADİM SÖYLEV fanı
Efsane serisi '' ZAİNİN & PALOMİTA '' fanı
domo arigatoo gozaimasu NQS ^_^
Selam millet...biliyorum cuma günü koyacağım dedim yeni bölüm...ama anlaşılan cuma yine yokum bu nedenle de yemedim içmedim ve düzenlemelerini de yapıp size sürprizlerle dolu yepyeni ve upuzun bir bölüm hazırladım.İşte yeni bölüm:
Öğreti 11: Sır sık bir ormanın gizemi gibidir her şeyi bildiğini zannederken seni yutabilir, yolunu kaybedebilirsin.
Şafak henüz sökmemişti Palomita ve Zainin görünmeyen bariyerin dalgalanışıyla diğer tarafa geçmişlerdi.Oranın sakinleri orya ne isim vermişti bilinmezdi ama ormanın dışındakiler oraya Drahsein Plaent yani hiçlik ormanı diyordu.Çünkü oraya giden birçok kişi oradan çıkmamıştı çıkanlar da ya delirmiş ya da orada olanların hiçbirini hatırlamıyor haldeydi.Bu nedenle orada ne olduğunu kimse kestiremiyordu.Palomita bu ormandan biraz ürkmüştü.İçinde burasıyla ilgili garip bir his vardı.Etraf karanlıktı ve uzun süredir yürüyorlardı en azında o öyle sanıyordu…Sonunda yorgunlukla kendini yere bıraktı:
-Saatlerdir yürüyoruz yoruldum!
-Saçmalama Lithyasis! Daha on beş dakikadır yürüyoruz…
-Bu imkansız!
-Bu ormanın efsunu…Birçok insan bu yüzden kendini kaybediyor zannediyorum.Zihnini odakla yoksa sen de onlar gibi olursun.
-Neden buradan geçmek zorundaydık ki?Ölürsek de Kutsal Hanımı bulamayız!
-Sakinleşmeye çalışır mısın?
-Ben sakinim!
“Sakinmiş bıktım senle uğraşmaktan küçük velet!”
-Bana ne dedin sen!
-Hiçbir şey demedim!
-Yalan söyleme duydum!
“Yalan mı? Burada tek yalancı sensin! Ukala öğrenci!”
-Sensin ukala..hem ukalasın hem bencilsin!
-Palomita kendine gel yoksa…
-Yoksa ne? Yeter bıktım senin emirlerinden! Tamam buralara yabancı olabilirim sizin dünyanızı bilmiyor olabilirim ama her şeyimi geride bırakıp geldim buraya ! Sanırım biraz saygıyı hak ediyorum!
“Yeter sessiz ol artık!İstenmeyen ırk!”
-Bana bağıramazsın!
Zainin şaşırmıştı: -Ben bağırmıyorum sana…sadece…
Palomita ise ona baktıkça ona hakaretler eden birini görüyordu.Ve karşısındaki kişi ona daha sert , iğrenerek bakıyordu gittikçe.Bu iyice dayanılmaz bir hal almıştı.
Zainin kızı kavramaya çalıştı kendine getirmek için ama Palomita hızla geri çekildi: -Bana ne yapacaksın?, korkmuş görünüyordu.
-Hi-hiçbir şey…
-Neden sana günahkar diyorlar? Bir sebebi olmalı…belki de çok kişiye zarar verdin belki de içinde büyük bir nefret var…
-Palomita… Bak belki de gerçeği anlatmalı- ama Palomita artık onu hiç duymuyordu.
“Lanet Pusula! Evet! Evet nefret var …ama en çok neyden nefret ediyorum biliyor musun?Seninle geçirdiğim her andan!”
-Anlıyor musun şimdi neden öyle dediklerini?, dedi Zainin öylece durup.
Palomita durakladı:-Demek öyle…o halde ben de gidiyorum! Demek öyle demek benden nefret ediyorsun!
-Ne?Ben öyle bir şey demedim…dur…Palomita! “Estrgo ne im-“ Ahhhh!!!
Palomita, Zainin’in beklemediği bir şekilde onu geriye fırlatacak bir efsun yapmıştı ve hızla korkuyla ormanın derinliklerine koşmaya başladı:
-Beni öldürecekti …beni öldürecekti… Slithliam’ın yanında kalmalıydım…gitmeliyim gitmeliyim…-yüzüğü siyahlaşmaya başlamıştı-
“Slitliam…o…o beni olduğum gibi kabulleniyor…”
-Yine mi sen?
“Beni bulmalısın…bir an önce…”
-Ben Kutsal Hanımı arıyorum sen kimsin?
“Beni ne çabuk unuttun? Ama kabul etmeliyim unutturmak için çok uğraştılar…”
-Unutturmak mı?
“Beni kimin bulacağı umurumda değil ama Zainin’e güvenmiyorum aslında Slithliam’a da…”
-Ne?
“Slithliam…onun yanına git… o aslında öyle güçsüz ki…bilemiyorum ya da Zainine mi gitmen daha iyi olur acaba…zavallı Palomita…ama önce sana çıkışı göstereyim…kararı daha sonra veririz”
“Hayır! Kimse beni bulmamalı…Hiç kimse!Koş ormanın içine koş! Ve sonsuza dek burada yaşa…”
-Kutsal Hanım ama benim buraya getiren sizdiniz…Neden?
Palomita’nın yüzüğü bir siyahlaşıyor bir beyazlaşıyordu acıyla sadece koşuyordu …kafasında iki farklı ses vardı ve ikisini de anlamıyordu…sadece korkuyordu…İçindeki seslerden kaçmaya çalışıyordu ama hiçbir işe yaramıyordu onlar orda bir yerlerde kavga etmeye devam ediyorlardı.
Sonunda hiç bitmeyecek sandığı sesler Palomita’nın bir şeye çarparak düşmesiyle bitmişti ve yüzüğü yine eski kızıllığına dönmüştü.Şimdi ise boğazına dayanmış demir bir sopa vardı.
-Sen de kimsin?
*******
Zainin de telaşla Palomitayı arıyordu:
-Aptal kız! Ona zihnini toplamasını söylemiştim!Orman onunla oynadı işte!
“Ya sen Zainin? “
-Lanet olsun…Kendine gel Zainin kendine gel…
“Biraz geç kaldın…onu neden arıyorsun ki?İstesen Kutsal Hanımı sen bulabilirsin zaten…”
-Beni kandırmaya çalışma lanet efsun…
Zainin yere oturmuş başını ellerinin arasına armış kendine gelmeye çalışıyordu.
“Kandırmak mı? Güldürme beni…ben seni hiç kandırmadım…” Zainin karşısında beyaz bir ışıkla parlayan kutsal hanım duruyordu “Neden beni tek başına aramıyorsun Zainin?Ben sadece seni bekliyorum…” Genç efsun ustası gözleri dolarak bir süre siluete baktı. Ona doğru birkaç adım atsa da acıyla zihnine bir hatıra yansıdı:
“Zainin sarayda her tarafa bakınmaktan yorulmuştu ve sonunda gülümseyip başını iki yana salladı:
-Her zaman harika saklanıyorsun.
Cebinden taşlarla bezeli usturlabı çıkardı ve açtı.Etrafını kaplayan gökyüzünde en parlak yıldızı takip etti nerede olduğunu ona fısıldıyordu yıldız.Sonunda onun yanına gelmişti.Koridorların açıldığı gizli bir bahçedeydi.
-Demek beni buldun…
-Bunun sayesinde tabiyki…
-Bazen sana onu vermese miydim diyorum Gümüş Efsuncu
-Eğer vermeseydiniz sizi ararken diğerleri gibi çılgına dönerdim efendim.
-Diğerleri gibi mi?Yani aynı onların yaşadığı tür bir korku yüzünden mi çılgına dönerdin?
-Kutsal Hanım…, başını yere eğmişti.
-Ben…farklı düşünmüştüm bu usturlabı sana verirken…onu bana geri vermelisin belki de…
-Olmaz!
Kutsal Hanım bir iki adım geri çekilmişti tam usturlabı almaya niyetlenmişken:-Gümüş efsuncu…
-Benimle oyun mu oynuyorsunuz?Eğer amacınız buysa tebrik ederim! Çok güzel başarıyorsunuz! Sayenizde nasıl davranmam gerektiğini şaşırmış durumdayım!
-Amacım bu değildi seni üzgün görmek beni de üzüyor…benim suçum ama…her şey gibi bu da benim suçum…
-Hiçbir şey senin suçun değil!Sadece kendine dürüst olmanı istiyorum! Bu kafes bir gün açılacak sadece sen de kendine dürüst ol en azından bir an için…
Kutsal Hanıma doğru birkaç adım atmıştı Zainin.
-Bir an için…,dedi gülümseyerek Kutsal Hanım., O kadar isterdim ki…bu yükten, benim gardiyanım olan nişanlımdan diğer bekçilerim olan konsül üyelerinden…söz de korumalarımdan…onlar beni korumuyor insanları benden koruyorlar.Bir tek sen…bir tek sen…-ama bir süre ışıldayan bakışları yine kararmıştı- ama onlar haklılar.
-Hayır…bu bencilliğe bir an önce son vermelisin yoksa ben bile onun üstesinden gelemem.
-Ona izin vermeyeceğim merak etme, artık daha ciddi ve kararlı koşuyordu Kutsal Hanım – ama sen…bu durum…beni zayıflatıyor.Eğer böyle devam ederse asıl o galip gelir.
-Yanılıyorsun kendini reddettikçe o güçlenecek asıl! O zaman senin gönderdiğin yerden gelecek…
-Öyle bir şey olursa…sakın sakın beni arayan sen olma…beni kimse aramasın aslında biliyorum aslında herkes haklı, iyi niyetliler hatta Slithliam bile iyiliğimi istiyor.Belki de en az senin kadar…ona da haksızlık ediyorum , onu da yaralıyorum…en iyisi öyle bir şey olursa beni kimse aramasın…sizi çağırsam bile duymayın beni….çünkü biliyorsun o zaman size seslenen ben olmam…ama farkındayım yine beni bulmaya çalışacaksın. O zaman bu usturlap bir işe yaramayacak sevgili gümüş efsuncum, o zaman senin beni bulmana izin vermeyeceğim…”
-Hala acı veriyor –isteği dışında gülüyordu- hayal olsa bile bunu duymak güzeldi…Keşke gerçek Kutsal Hanım da-
Bir sesle geriye zıplamıştı Zainin karşısında hiç ummadığı biri duruyordu:
-Burada ne işin var senin?
-Anlaşılan hala onun isteği mi bencillik yoksa senin isteğin mi bir karar verememişsin.
-Kararımı çoktan verdiğimi biliyorsun.Şimdi öğüt vermeyi kes de beni nasıl bulduğunu anlat Raini…
********
Palomita korkuyla bir efsun savurmuştu bir işe yaramasa da zaman kazandırmış ve en azında ayağa kalkmıştı.
-Vay vay vay…bir Lithyasis ha? , Sopasını yere indirmişti alaycı bir gülümsemeyle karşısındaki genç oğlan., Ben de seni orman ırkından zannetmiştim.
-O-orman ırkı mı? Burada yaşanlar mı var?
-Öyle sanıyorum…bu orman benim oyun alanım sayılır onların gölgelerini görmekte ustayım artık ama hala yetişecek kadar hızlı değilim.
-Yani sen…burayı biliyor musun?
-Sayılır her zaman sürprizlerle doludur yine de…senin burada ne işin var genç hanım?Birilerinden mi kaçarken buraya geldin yoksa?
-Aslında…yalnız değildim ama…ama yol arkadaşımdan kaçtım…nasıl oldu hatırlamıyorum…
-Ormanın efsunu Lithyasis…bunu anlaman ve zihnini toplaman lazımdı…
-Şey aslında ben hala öğrenciyim.
-Yol arkadaşın da hocan mıydı?
-E…evet…
-Ne kadar aptal bir hoca, dedi gülümseyerek, böyle hoş bir öğrencim olsa ben gözümü bir an için üstünden ayırmazdım.
Ona ilk kez biri bu kadar iyi davranıyordu.Rahatlayan ve sakinleşen Palomita karşısındakine adam akıllı bakmayı sonunda akıl edebilmişti. Karanlığa gözü biraz olsun alışmıştı ve şimdi daha net görüyordu.Karşısında yirmilerinde uzun boylu zayıf ama çelimsiz olmayan, gür kahverengi saçlı cam gibi açık renkte yeşil gözleri olan hoş bir oğlan duruyordu.Demir sopasına bir falso attırarak sırtındaki yerine koydu güler yüzlü genç.
-Ben Liam, elini uzattı kıza…
-Ben-ben de Palomita…, kız da çekinerek elini uzatmıştı ki oğlan önünde diz çöküp el sıkışacaklarını düşünen genç kızın elini umulmadık bir centilmenlikle öpmüştü.Palomita bu durum karşısında kıpkırmızı kesilmişti.
-Merak etme Palomita.Bundan sonra benim himayemdesin bu orman bile sana zarar veremez.Sana yemin ediyorum.
Palomita diyecek söz bulamıyordu sadece başını sallayabildi.
***********
Zainin ve Raini sabırla ormanda Palomita’yı arıyorlardı.
-Sessizlik sinir bozucu.Biraz konuşsan fena olmaz Zainin…
-Resmiyete ne oldu?
-Resmiyet…ama sanırım resmi olması gereken kişi sensin şu halde.
- Flearkalar…siz asla fırsatı kaçırmazsınız değil mi? Vatanınıza yakın bir yerde olunca hemen küstahlaşıyorsunuz.
-Sanki siz de öyle değilmişsiniz gibi konuşma., derin bir nefes aldı ve gülümsedi, hem burası benim minik vatancıklarımdan biri biliyorsun.Biz insana oğlundan daha şanssızız .Onlar dünyayı tamamen sahiplenirken bize iki gezegende de rahat verilmedi. Biz de minik vatancıklarımızda huzurlu bir hayat arıyoruz.Artık kendi içimizdeki ırk ayrımlarımız sadece isimde kaldı çünkü önceden bizim de her yerde olabilme hakkımız vardı.O kadar azız ki Flea ya da Flearka fark etmiyor.
-İstenmeyen ırklar…size her zaman şaşırmışımdır.Onca badireler atlattınız, gerçi yaşadıklarınızın sorumlusu sizsiziniz ama yine de yok olmanın eşiğinde bile hiçbir istenmeyen ırk birbirine yardım etmedi.Hep merak etmişimdir neden diye?
-Aslında sizin tam şu anda yaptıklarınızla aynı sebepten.Hepimiz farklı yollarda yürüyorduk…belki kalplerimiz belki de düşüncelerimiz hiçbir zaman tam olarak birleşemedi, Zainin’e kurnazca bir bakış atmıştı, belki taraflardan biri bencildi belki de herkes…
-Yine haddini aşıyorsun Raini.Saraydaki uslu haline dönsen iyi olur…Şu an yaşamanı o sarayın mensubu olan üvey babana borçlusun unutma.
-Üvey babam bencil olmayanlardan biri sanırım, derken yine o masum halini almıştı badem gözlü kız, o gerçeklere hep saygı duydu en azından. Beni olduğum gibi sevdi.Siz ise bu yüzden hep onu uzak görevlere gönderdiniz ve elbette bana en yakın o kişiyi de…
-Bu konuda bana kızma ben de gönderildim.
-Kimseye kızmıyorum.Ben de üvey babamdan olduğu gibi sevmeyi öğrendim.Belki de halkımdan öğrenemediğim tek şey buydu. Eskiden Flealar gibi ormanı olduğu gibi severdik.Ne zaman küstahlaştık bilmiyorum ama daha sonra gerçeği görsek de geri dönemedik çünkü artık istenmiyorduk.İstenmeyen ırk dediğiniz denen şeyi biz ikinci kez yaşadık bu gezegende…oysa baştan başlamak için gelmiştik buraya…yazık oldu…yine kalanlarımız pişman ve kararlı vatancıklarımızı ve herkesi olduğu gibi sevmeye çalışıyoruz.Bu yüzden hala ayaktayız.Ama şimdi yıkılan sizlersiniz.
-Raini…,pes edercesine konuşuyordu, lütfen artık bu manasız konuya bir son verelim. Benim onu bulacağımı biliyoruz.Kendimi de onu da yeterince sorguladım.
-Haklısın.Ama onu içten içe suçlarken beraat ettirdin kendine ise hak verirken kendi hapsinin içine attın. Her şey fazlasıyla karıştı Zainin. Tek başına bu düğümü çözemeyeceğini bildiğin için Palomita’yı yanına aldın ama daha da beter oldu değil mi?
-Onu almak istemediğimi biliyorsun…O aptal Slithliam’ın suçu…Eğer onun peşine düşmeseydi ben pusuladan çoktan vazgeçmiştim…
-Yanılıyorsun o da senin kadar haklı…kim nişanlısını gerçekten sevdiği insanı bulmak için her şeyi yapmaz ki? Sen aslında onu kıskanıyorsun çünkü Kutsal Hanım her şeyi yapmadı ama Slithliam yapıyor ve bunları yaparken senin gibi Kutsal Hanımı suçlamıyor.
Zainin saraydaki halinden bambaşka duran kızın karşısında kendini biraz olsun çaresiz hissediyordu.Çünkü her şey denebilecek kadar çok şey biliyordu.Ve sözünü sakınmaktan çekinmiyordu.Sarayda farklı davranmak zorundaydı çünkü yalnızdı ve ancak o şekilde onu koruyanların başını derde sokmazdı ama şimdi “vatancık” dediği yerde kendi olabiliyordu. Ve öyle görünüyordu.Beyaz üstüne kıvrımları yeşil-sarı hatlarla belirlenmiş sadece zarif yakası açık bir tunik altına aynı renklerde bir tayt giymişti.Saçlarını birkaç yerden yarım balıksırtı örmüş ve boynundaki gümüş zarif kolye ile uyumlu bir taç başının etrafını süslüyordu.Gerçekten halkının güzelliği, asaleti ve gizemini temsil eder bir haldeydi.
-Pekala , dedi kız biraz üzgün, seni fazla zorladım sanırım.Beni bağışla…sadece gerçekleri sana benden başka hatırlatacak kimse yok gibi…kendin bile bunu yapmıyorsun.
-Artık Palomita’yı bulmalıyız.
-O iyi…,dedi Raini gülümseyerek., bana ağaçlar onun bir koruyucusu olduğunu söyledi.
-Koruyucu mu?, gerilmişti.
-Sakin ol…bu ormana sıkça gelen bir ziyaretçi.
-Yabancılara izin verilmediği için hiçlik ormanı haline geldiğini sanıyordum buranın.
-Öyle ama bu kişi özel biri.Bir sebepten dolayı orman ona saygı duyuyor ve bu nedenle halkım onu sadece gözlemliyor.Artık şehre gitme zamanı…
-Ya Palomita? Yine de bir yabancıyla olması hiç hoşuma gitmiyor.
-Dediğim gibi orman ona güveniyor.Üstelik orman onları da şehre yönlendirdi bile…Orada buluşacağız. , kıkırdadı çocukça sonra ciddileşti, gerçekten merak ediyorum zamanı geldiğinde kimi koruyacaksın?
***********
Liam ve Palomita sessiz sedasız ormanın derinliklerinde çıkışa doğru ilerliyorlardı.Palomita belli etmeden Liam’ı inceliyordu.Oldukça farklı giyinmişti.Burada gördüğü birçok kişinin aksine kendi gezegenindekine yakın ancak daha çok eski zamanlardaki gibi tarzdaydı kıyafetleri.Beyaz bir penye üstüne yakası gri püsküllü koyu yeşil bir ceket ve onunla aynı renkte giydiği pantolon ile bir çeşit pilotu andırıyordu genç Lithyasis öğrencisine.Belindeki kahverengi kemer ve onunla aynı tarzda sırtındaki kemerde havalı duruşunun aksine iliştirilmiş basit demir bir sopa durması garip gelmişti sadece.Eğer Palomita ciddi anlamda ona saldırsaydı o sopayla ne yapabilirdi ki?
-Hep sessiz misindir yoksa sadece birisini keserken mi böyle sessizleşirsiniz küçük hanım?
Palomita kıpkırmızı olmuştu:-Be-beni yanlış anladınız!
-Ya öyle mi?, çarpık bir gülümseme ile kıza baktı, keşke yanlış anlamamış olsaydım.
Bir kat daha kızaran kız kekeleyerek konuyu çevirmeye çalıştı:-Be-ben…sade-ce şe-şey…giysileriniz burada-kile-re ço-çok farklıda…o-ona bakmıştım…
-Ben de ne zaman dikkatini çeker diye düşünüyordum.Bunun ardından gelecek soruyu da tahmin ediyorum sanırım. “Sen aslında kimsin?” değil mi?
Palomita ciddileşip başıyla onayladı.
-Şu an hayat hikayemi anlatmanın sırası değil ama özetle şunu söyleyebilirim.Ben Wreachların lideriyim.
-Wreach?
-Hehehe adımız kitaplarda geçmez pek…çok gezip görmüş biri gibi de değilsin…gerçi biz de kendimizi çok göstermeyiz.Bunun anlamı “aykırı”lardır.
-Peki neden kendinize Aykırılar dediniz? Bir çeşit isyancılık mı bu?
-İsyan? Yok canım daha neler…Bizim alanımız bambaşka…
Genç adamın dediklerinden hiçbir şey anlamamıştı.Bildiği tüm grupları düşünüyordu ama onun anlattığı şeylerden hiçbirini hiçbir gruba benzetememişti.Tam bir şeyler daha sormak için ağzını açacaktı ki Liam kızın dudaklarına işaret parmağı ile dokundu.Birkaç saniye sonra ise bunun sebebi anlaşılmıştı.Karanlık ormanın derinliklerinde önce hırıltılar yükseldi sonra bunların sahipleri kendilerini gösterdi.Palomita gözlerini kısmış yüzlerini anlamaya çalışıyordu ama dört ayaklı bir hayvana benzeyen şeylerin sade gözleri eşil renkte parlıyordu onun dışında sanki gölge gibiydiler…tamamen siyah…
-Bunlar ormanın gölge bekçileri…garip…,dedi oğlan endişeyle.
-Neden?
-Bana alıştıklarını, saygı gösterdiklerini sanıyordum.Sanırım sebebi sizsiniz sevimli bayan…
-A-ama neden?Yoksa…onları Lord Slithliam mı kontrol ediyor?
-Slitliam mı?,kıza şüpheyle baktı, Ondan mı kaçıyorsun?
-Biraz karışık…
-Hızlı birkaç kelime bulsan iyi olur yoksa seni bırakıp giderim…, oğlanın yüz ifadesi değişmişti.Yine de Palomita ona kızamıyordu.bir liderse olanları anlamak onun hakkıydı.
-Ben Kutsal Hanımın Pusulasıyım…yani-HEYYY!!!, genç Palomitayı hızla omzuna almış ve bir ağacın dalına sıçramıştı.Aynı anda Gölge bekçilerinde biri büyük bir gürültüyle neredeyse onları yakalayacak şekilde sıçramıştı.Bir süre güvende olduklarını anlayınca Liam kıza bakıp gülümsedi.
-Bir an beni endişelendirdin,kızın saçlarını karıştırdı ve ayağa kalktı, karanlık tarafta olmamana sevindim.Yoksa önemli kurallarımdan birini yıkmış olacaktım.
Gölge bekçileri her seferinde daha yükseğe sıçrıyorlardı.Etraftaki diğer ağaçları kullanmaya başlamışlardı.
-Ne kuralıymış o?
-Bilirsin, dedi oğlan oturdukları daldan ayağı doğrulup gözlerini kaçırdı ve aşağıdakilere yoğunlaşmaya çalıştı, “Kötü birisinden asla hoşlanma…” kuralı., Sırtına iliştirilmiş demir sopayı çekip ileri doğru uzattı ve gölge bekçilerine tehditkar bir şekilde , anlaşılan size kötü tarafımı hatırlatma zamanı geldi kuçu kuçular!, Liam’ın elindeki o masum demir sopanın onun bir dokunuşu ile hızla çıkan, katlanmışlıkları açılıp birleşene parçaların neticesini gördüğünde Palomita çok şaşırmıştı. Wreachların liderinin elinde ucu kılıç biçiminde kocaman bir silah belirivermişti sanki.Bir iki el ateş ettikten sonra gölge bekçilerinin arasına atlayan genci izlerken Palomita neden kendilerine Wreach dediklerini anlamıştı.Efsun yoktu ortada ama sıradan bir savaşçı da değildi…Bu dünya için aykırı denebilecek bir teknoloji kullanıyordu hızlı hareketlerinin yanında.Kimi zaman kılıç gibi kesiyordu gölge bekçilerini kimi zaman ise yankılanan seslerinin arasında isabet eden kurşunlarla parçalanıyorlardı.Fakat oğlan ne kadar çabalarsa çabalasın yeni bekçiler ortaya çıkıyordu.Palomita Liam’ın hareketlerini bile takip etmeye zorlanmaya başlamıştı hızından ama nihayetinde gölge bekçileri etrafını sarmıştı.
-“Tra!” ,demesiyle oğlanın gözünü yarı saydam bir bant bağladı ve hemen ardından“Lömostrah!”, Palomita’nın tek kelimesi etrafı temizlemişti.Ortaya çıkan parlak ışık ile gölge bekçileri yok olmuşlardı.Aşağı sıçrayan genç kızı, şaşkınlığına rağmen Liam silahını tekrar hızla katlayıp sırtına koyduktan sonra yakaladı.Palomita gülümsedi enerjik Wreach liderine.
-Sanırım senin de birkaç numaran olduğunu unutmamam gerek, dedi kızın gülümsemesine karşılık vererek Liam.Ama birkaç saniye içinde yine etraftan hırıltılar yükselmeye başlamıştı, Üzgünüm Palomita ama anlaşılan ormanın derinliklerine doğru kaçmaktan başka şansımız yok şu an…
-Acele etsek iyi olur.
-Çok hızlı koşabilir misin?
-Senin gibi mi?Zannetmiyorum…
-Sorun değil o halde sırtıma sıkı tutun.
Ve ardlarından yükselen yeni gölge bekçilerinden büyük bir hızla kaçmaya başlamışlardı.Liam hızla koşarken Palomita da bekçilere efsunlar savuruyordu.Böylece ormanın derinliklerine ilerledirler.
Şafak henüz sökmemişti Palomita ve Zainin görünmeyen bariyerin dalgalanışıyla diğer tarafa geçmişlerdi.Oranın sakinleri orya ne isim vermişti bilinmezdi ama ormanın dışındakiler oraya Drahsein Plaent yani hiçlik ormanı diyordu.Çünkü oraya giden birçok kişi oradan çıkmamıştı çıkanlar da ya delirmiş ya da orada olanların hiçbirini hatırlamıyor haldeydi.Bu nedenle orada ne olduğunu kimse kestiremiyordu.Palomita bu ormandan biraz ürkmüştü.İçinde burasıyla ilgili garip bir his vardı.Etraf karanlıktı ve uzun süredir yürüyorlardı en azında o öyle sanıyordu…Sonunda yorgunlukla kendini yere bıraktı:
-Saatlerdir yürüyoruz yoruldum!
-Saçmalama Lithyasis! Daha on beş dakikadır yürüyoruz…
-Bu imkansız!
-Bu ormanın efsunu…Birçok insan bu yüzden kendini kaybediyor zannediyorum.Zihnini odakla yoksa sen de onlar gibi olursun.
-Neden buradan geçmek zorundaydık ki?Ölürsek de Kutsal Hanımı bulamayız!
-Sakinleşmeye çalışır mısın?
-Ben sakinim!
“Sakinmiş bıktım senle uğraşmaktan küçük velet!”
-Bana ne dedin sen!
-Hiçbir şey demedim!
-Yalan söyleme duydum!
“Yalan mı? Burada tek yalancı sensin! Ukala öğrenci!”
-Sensin ukala..hem ukalasın hem bencilsin!
-Palomita kendine gel yoksa…
-Yoksa ne? Yeter bıktım senin emirlerinden! Tamam buralara yabancı olabilirim sizin dünyanızı bilmiyor olabilirim ama her şeyimi geride bırakıp geldim buraya ! Sanırım biraz saygıyı hak ediyorum!
“Yeter sessiz ol artık!İstenmeyen ırk!”
-Bana bağıramazsın!
Zainin şaşırmıştı: -Ben bağırmıyorum sana…sadece…
Palomita ise ona baktıkça ona hakaretler eden birini görüyordu.Ve karşısındaki kişi ona daha sert , iğrenerek bakıyordu gittikçe.Bu iyice dayanılmaz bir hal almıştı.
Zainin kızı kavramaya çalıştı kendine getirmek için ama Palomita hızla geri çekildi: -Bana ne yapacaksın?, korkmuş görünüyordu.
-Hi-hiçbir şey…
-Neden sana günahkar diyorlar? Bir sebebi olmalı…belki de çok kişiye zarar verdin belki de içinde büyük bir nefret var…
-Palomita… Bak belki de gerçeği anlatmalı- ama Palomita artık onu hiç duymuyordu.
“Lanet Pusula! Evet! Evet nefret var …ama en çok neyden nefret ediyorum biliyor musun?Seninle geçirdiğim her andan!”
-Anlıyor musun şimdi neden öyle dediklerini?, dedi Zainin öylece durup.
Palomita durakladı:-Demek öyle…o halde ben de gidiyorum! Demek öyle demek benden nefret ediyorsun!
-Ne?Ben öyle bir şey demedim…dur…Palomita! “Estrgo ne im-“ Ahhhh!!!
Palomita, Zainin’in beklemediği bir şekilde onu geriye fırlatacak bir efsun yapmıştı ve hızla korkuyla ormanın derinliklerine koşmaya başladı:
-Beni öldürecekti …beni öldürecekti… Slithliam’ın yanında kalmalıydım…gitmeliyim gitmeliyim…-yüzüğü siyahlaşmaya başlamıştı-
“Slitliam…o…o beni olduğum gibi kabulleniyor…”
-Yine mi sen?
“Beni bulmalısın…bir an önce…”
-Ben Kutsal Hanımı arıyorum sen kimsin?
“Beni ne çabuk unuttun? Ama kabul etmeliyim unutturmak için çok uğraştılar…”
-Unutturmak mı?
“Beni kimin bulacağı umurumda değil ama Zainin’e güvenmiyorum aslında Slithliam’a da…”
-Ne?
“Slithliam…onun yanına git… o aslında öyle güçsüz ki…bilemiyorum ya da Zainine mi gitmen daha iyi olur acaba…zavallı Palomita…ama önce sana çıkışı göstereyim…kararı daha sonra veririz”
“Hayır! Kimse beni bulmamalı…Hiç kimse!Koş ormanın içine koş! Ve sonsuza dek burada yaşa…”
-Kutsal Hanım ama benim buraya getiren sizdiniz…Neden?
Palomita’nın yüzüğü bir siyahlaşıyor bir beyazlaşıyordu acıyla sadece koşuyordu …kafasında iki farklı ses vardı ve ikisini de anlamıyordu…sadece korkuyordu…İçindeki seslerden kaçmaya çalışıyordu ama hiçbir işe yaramıyordu onlar orda bir yerlerde kavga etmeye devam ediyorlardı.
Sonunda hiç bitmeyecek sandığı sesler Palomita’nın bir şeye çarparak düşmesiyle bitmişti ve yüzüğü yine eski kızıllığına dönmüştü.Şimdi ise boğazına dayanmış demir bir sopa vardı.
-Sen de kimsin?
*******
Zainin de telaşla Palomitayı arıyordu:
-Aptal kız! Ona zihnini toplamasını söylemiştim!Orman onunla oynadı işte!
“Ya sen Zainin? “
-Lanet olsun…Kendine gel Zainin kendine gel…
“Biraz geç kaldın…onu neden arıyorsun ki?İstesen Kutsal Hanımı sen bulabilirsin zaten…”
-Beni kandırmaya çalışma lanet efsun…
Zainin yere oturmuş başını ellerinin arasına armış kendine gelmeye çalışıyordu.
“Kandırmak mı? Güldürme beni…ben seni hiç kandırmadım…” Zainin karşısında beyaz bir ışıkla parlayan kutsal hanım duruyordu “Neden beni tek başına aramıyorsun Zainin?Ben sadece seni bekliyorum…” Genç efsun ustası gözleri dolarak bir süre siluete baktı. Ona doğru birkaç adım atsa da acıyla zihnine bir hatıra yansıdı:
“Zainin sarayda her tarafa bakınmaktan yorulmuştu ve sonunda gülümseyip başını iki yana salladı:
-Her zaman harika saklanıyorsun.
Cebinden taşlarla bezeli usturlabı çıkardı ve açtı.Etrafını kaplayan gökyüzünde en parlak yıldızı takip etti nerede olduğunu ona fısıldıyordu yıldız.Sonunda onun yanına gelmişti.Koridorların açıldığı gizli bir bahçedeydi.
-Demek beni buldun…
-Bunun sayesinde tabiyki…
-Bazen sana onu vermese miydim diyorum Gümüş Efsuncu
-Eğer vermeseydiniz sizi ararken diğerleri gibi çılgına dönerdim efendim.
-Diğerleri gibi mi?Yani aynı onların yaşadığı tür bir korku yüzünden mi çılgına dönerdin?
-Kutsal Hanım…, başını yere eğmişti.
-Ben…farklı düşünmüştüm bu usturlabı sana verirken…onu bana geri vermelisin belki de…
-Olmaz!
Kutsal Hanım bir iki adım geri çekilmişti tam usturlabı almaya niyetlenmişken:-Gümüş efsuncu…
-Benimle oyun mu oynuyorsunuz?Eğer amacınız buysa tebrik ederim! Çok güzel başarıyorsunuz! Sayenizde nasıl davranmam gerektiğini şaşırmış durumdayım!
-Amacım bu değildi seni üzgün görmek beni de üzüyor…benim suçum ama…her şey gibi bu da benim suçum…
-Hiçbir şey senin suçun değil!Sadece kendine dürüst olmanı istiyorum! Bu kafes bir gün açılacak sadece sen de kendine dürüst ol en azından bir an için…
Kutsal Hanıma doğru birkaç adım atmıştı Zainin.
-Bir an için…,dedi gülümseyerek Kutsal Hanım., O kadar isterdim ki…bu yükten, benim gardiyanım olan nişanlımdan diğer bekçilerim olan konsül üyelerinden…söz de korumalarımdan…onlar beni korumuyor insanları benden koruyorlar.Bir tek sen…bir tek sen…-ama bir süre ışıldayan bakışları yine kararmıştı- ama onlar haklılar.
-Hayır…bu bencilliğe bir an önce son vermelisin yoksa ben bile onun üstesinden gelemem.
-Ona izin vermeyeceğim merak etme, artık daha ciddi ve kararlı koşuyordu Kutsal Hanım – ama sen…bu durum…beni zayıflatıyor.Eğer böyle devam ederse asıl o galip gelir.
-Yanılıyorsun kendini reddettikçe o güçlenecek asıl! O zaman senin gönderdiğin yerden gelecek…
-Öyle bir şey olursa…sakın sakın beni arayan sen olma…beni kimse aramasın aslında biliyorum aslında herkes haklı, iyi niyetliler hatta Slithliam bile iyiliğimi istiyor.Belki de en az senin kadar…ona da haksızlık ediyorum , onu da yaralıyorum…en iyisi öyle bir şey olursa beni kimse aramasın…sizi çağırsam bile duymayın beni….çünkü biliyorsun o zaman size seslenen ben olmam…ama farkındayım yine beni bulmaya çalışacaksın. O zaman bu usturlap bir işe yaramayacak sevgili gümüş efsuncum, o zaman senin beni bulmana izin vermeyeceğim…”
-Hala acı veriyor –isteği dışında gülüyordu- hayal olsa bile bunu duymak güzeldi…Keşke gerçek Kutsal Hanım da-
Bir sesle geriye zıplamıştı Zainin karşısında hiç ummadığı biri duruyordu:
-Burada ne işin var senin?
-Anlaşılan hala onun isteği mi bencillik yoksa senin isteğin mi bir karar verememişsin.
-Kararımı çoktan verdiğimi biliyorsun.Şimdi öğüt vermeyi kes de beni nasıl bulduğunu anlat Raini…
********
Palomita korkuyla bir efsun savurmuştu bir işe yaramasa da zaman kazandırmış ve en azında ayağa kalkmıştı.
-Vay vay vay…bir Lithyasis ha? , Sopasını yere indirmişti alaycı bir gülümsemeyle karşısındaki genç oğlan., Ben de seni orman ırkından zannetmiştim.
-O-orman ırkı mı? Burada yaşanlar mı var?
-Öyle sanıyorum…bu orman benim oyun alanım sayılır onların gölgelerini görmekte ustayım artık ama hala yetişecek kadar hızlı değilim.
-Yani sen…burayı biliyor musun?
-Sayılır her zaman sürprizlerle doludur yine de…senin burada ne işin var genç hanım?Birilerinden mi kaçarken buraya geldin yoksa?
-Aslında…yalnız değildim ama…ama yol arkadaşımdan kaçtım…nasıl oldu hatırlamıyorum…
-Ormanın efsunu Lithyasis…bunu anlaman ve zihnini toplaman lazımdı…
-Şey aslında ben hala öğrenciyim.
-Yol arkadaşın da hocan mıydı?
-E…evet…
-Ne kadar aptal bir hoca, dedi gülümseyerek, böyle hoş bir öğrencim olsa ben gözümü bir an için üstünden ayırmazdım.
Ona ilk kez biri bu kadar iyi davranıyordu.Rahatlayan ve sakinleşen Palomita karşısındakine adam akıllı bakmayı sonunda akıl edebilmişti. Karanlığa gözü biraz olsun alışmıştı ve şimdi daha net görüyordu.Karşısında yirmilerinde uzun boylu zayıf ama çelimsiz olmayan, gür kahverengi saçlı cam gibi açık renkte yeşil gözleri olan hoş bir oğlan duruyordu.Demir sopasına bir falso attırarak sırtındaki yerine koydu güler yüzlü genç.
-Ben Liam, elini uzattı kıza…
-Ben-ben de Palomita…, kız da çekinerek elini uzatmıştı ki oğlan önünde diz çöküp el sıkışacaklarını düşünen genç kızın elini umulmadık bir centilmenlikle öpmüştü.Palomita bu durum karşısında kıpkırmızı kesilmişti.
-Merak etme Palomita.Bundan sonra benim himayemdesin bu orman bile sana zarar veremez.Sana yemin ediyorum.
Palomita diyecek söz bulamıyordu sadece başını sallayabildi.
***********
Zainin ve Raini sabırla ormanda Palomita’yı arıyorlardı.
-Sessizlik sinir bozucu.Biraz konuşsan fena olmaz Zainin…
-Resmiyete ne oldu?
-Resmiyet…ama sanırım resmi olması gereken kişi sensin şu halde.
- Flearkalar…siz asla fırsatı kaçırmazsınız değil mi? Vatanınıza yakın bir yerde olunca hemen küstahlaşıyorsunuz.
-Sanki siz de öyle değilmişsiniz gibi konuşma., derin bir nefes aldı ve gülümsedi, hem burası benim minik vatancıklarımdan biri biliyorsun.Biz insana oğlundan daha şanssızız .Onlar dünyayı tamamen sahiplenirken bize iki gezegende de rahat verilmedi. Biz de minik vatancıklarımızda huzurlu bir hayat arıyoruz.Artık kendi içimizdeki ırk ayrımlarımız sadece isimde kaldı çünkü önceden bizim de her yerde olabilme hakkımız vardı.O kadar azız ki Flea ya da Flearka fark etmiyor.
-İstenmeyen ırklar…size her zaman şaşırmışımdır.Onca badireler atlattınız, gerçi yaşadıklarınızın sorumlusu sizsiziniz ama yine de yok olmanın eşiğinde bile hiçbir istenmeyen ırk birbirine yardım etmedi.Hep merak etmişimdir neden diye?
-Aslında sizin tam şu anda yaptıklarınızla aynı sebepten.Hepimiz farklı yollarda yürüyorduk…belki kalplerimiz belki de düşüncelerimiz hiçbir zaman tam olarak birleşemedi, Zainin’e kurnazca bir bakış atmıştı, belki taraflardan biri bencildi belki de herkes…
-Yine haddini aşıyorsun Raini.Saraydaki uslu haline dönsen iyi olur…Şu an yaşamanı o sarayın mensubu olan üvey babana borçlusun unutma.
-Üvey babam bencil olmayanlardan biri sanırım, derken yine o masum halini almıştı badem gözlü kız, o gerçeklere hep saygı duydu en azından. Beni olduğum gibi sevdi.Siz ise bu yüzden hep onu uzak görevlere gönderdiniz ve elbette bana en yakın o kişiyi de…
-Bu konuda bana kızma ben de gönderildim.
-Kimseye kızmıyorum.Ben de üvey babamdan olduğu gibi sevmeyi öğrendim.Belki de halkımdan öğrenemediğim tek şey buydu. Eskiden Flealar gibi ormanı olduğu gibi severdik.Ne zaman küstahlaştık bilmiyorum ama daha sonra gerçeği görsek de geri dönemedik çünkü artık istenmiyorduk.İstenmeyen ırk dediğiniz denen şeyi biz ikinci kez yaşadık bu gezegende…oysa baştan başlamak için gelmiştik buraya…yazık oldu…yine kalanlarımız pişman ve kararlı vatancıklarımızı ve herkesi olduğu gibi sevmeye çalışıyoruz.Bu yüzden hala ayaktayız.Ama şimdi yıkılan sizlersiniz.
-Raini…,pes edercesine konuşuyordu, lütfen artık bu manasız konuya bir son verelim. Benim onu bulacağımı biliyoruz.Kendimi de onu da yeterince sorguladım.
-Haklısın.Ama onu içten içe suçlarken beraat ettirdin kendine ise hak verirken kendi hapsinin içine attın. Her şey fazlasıyla karıştı Zainin. Tek başına bu düğümü çözemeyeceğini bildiğin için Palomita’yı yanına aldın ama daha da beter oldu değil mi?
-Onu almak istemediğimi biliyorsun…O aptal Slithliam’ın suçu…Eğer onun peşine düşmeseydi ben pusuladan çoktan vazgeçmiştim…
-Yanılıyorsun o da senin kadar haklı…kim nişanlısını gerçekten sevdiği insanı bulmak için her şeyi yapmaz ki? Sen aslında onu kıskanıyorsun çünkü Kutsal Hanım her şeyi yapmadı ama Slithliam yapıyor ve bunları yaparken senin gibi Kutsal Hanımı suçlamıyor.
Zainin saraydaki halinden bambaşka duran kızın karşısında kendini biraz olsun çaresiz hissediyordu.Çünkü her şey denebilecek kadar çok şey biliyordu.Ve sözünü sakınmaktan çekinmiyordu.Sarayda farklı davranmak zorundaydı çünkü yalnızdı ve ancak o şekilde onu koruyanların başını derde sokmazdı ama şimdi “vatancık” dediği yerde kendi olabiliyordu. Ve öyle görünüyordu.Beyaz üstüne kıvrımları yeşil-sarı hatlarla belirlenmiş sadece zarif yakası açık bir tunik altına aynı renklerde bir tayt giymişti.Saçlarını birkaç yerden yarım balıksırtı örmüş ve boynundaki gümüş zarif kolye ile uyumlu bir taç başının etrafını süslüyordu.Gerçekten halkının güzelliği, asaleti ve gizemini temsil eder bir haldeydi.
-Pekala , dedi kız biraz üzgün, seni fazla zorladım sanırım.Beni bağışla…sadece gerçekleri sana benden başka hatırlatacak kimse yok gibi…kendin bile bunu yapmıyorsun.
-Artık Palomita’yı bulmalıyız.
-O iyi…,dedi Raini gülümseyerek., bana ağaçlar onun bir koruyucusu olduğunu söyledi.
-Koruyucu mu?, gerilmişti.
-Sakin ol…bu ormana sıkça gelen bir ziyaretçi.
-Yabancılara izin verilmediği için hiçlik ormanı haline geldiğini sanıyordum buranın.
-Öyle ama bu kişi özel biri.Bir sebepten dolayı orman ona saygı duyuyor ve bu nedenle halkım onu sadece gözlemliyor.Artık şehre gitme zamanı…
-Ya Palomita? Yine de bir yabancıyla olması hiç hoşuma gitmiyor.
-Dediğim gibi orman ona güveniyor.Üstelik orman onları da şehre yönlendirdi bile…Orada buluşacağız. , kıkırdadı çocukça sonra ciddileşti, gerçekten merak ediyorum zamanı geldiğinde kimi koruyacaksın?
***********
Liam ve Palomita sessiz sedasız ormanın derinliklerinde çıkışa doğru ilerliyorlardı.Palomita belli etmeden Liam’ı inceliyordu.Oldukça farklı giyinmişti.Burada gördüğü birçok kişinin aksine kendi gezegenindekine yakın ancak daha çok eski zamanlardaki gibi tarzdaydı kıyafetleri.Beyaz bir penye üstüne yakası gri püsküllü koyu yeşil bir ceket ve onunla aynı renkte giydiği pantolon ile bir çeşit pilotu andırıyordu genç Lithyasis öğrencisine.Belindeki kahverengi kemer ve onunla aynı tarzda sırtındaki kemerde havalı duruşunun aksine iliştirilmiş basit demir bir sopa durması garip gelmişti sadece.Eğer Palomita ciddi anlamda ona saldırsaydı o sopayla ne yapabilirdi ki?
-Hep sessiz misindir yoksa sadece birisini keserken mi böyle sessizleşirsiniz küçük hanım?
Palomita kıpkırmızı olmuştu:-Be-beni yanlış anladınız!
-Ya öyle mi?, çarpık bir gülümseme ile kıza baktı, keşke yanlış anlamamış olsaydım.
Bir kat daha kızaran kız kekeleyerek konuyu çevirmeye çalıştı:-Be-ben…sade-ce şe-şey…giysileriniz burada-kile-re ço-çok farklıda…o-ona bakmıştım…
-Ben de ne zaman dikkatini çeker diye düşünüyordum.Bunun ardından gelecek soruyu da tahmin ediyorum sanırım. “Sen aslında kimsin?” değil mi?
Palomita ciddileşip başıyla onayladı.
-Şu an hayat hikayemi anlatmanın sırası değil ama özetle şunu söyleyebilirim.Ben Wreachların lideriyim.
-Wreach?
-Hehehe adımız kitaplarda geçmez pek…çok gezip görmüş biri gibi de değilsin…gerçi biz de kendimizi çok göstermeyiz.Bunun anlamı “aykırı”lardır.
-Peki neden kendinize Aykırılar dediniz? Bir çeşit isyancılık mı bu?
-İsyan? Yok canım daha neler…Bizim alanımız bambaşka…
Genç adamın dediklerinden hiçbir şey anlamamıştı.Bildiği tüm grupları düşünüyordu ama onun anlattığı şeylerden hiçbirini hiçbir gruba benzetememişti.Tam bir şeyler daha sormak için ağzını açacaktı ki Liam kızın dudaklarına işaret parmağı ile dokundu.Birkaç saniye sonra ise bunun sebebi anlaşılmıştı.Karanlık ormanın derinliklerinde önce hırıltılar yükseldi sonra bunların sahipleri kendilerini gösterdi.Palomita gözlerini kısmış yüzlerini anlamaya çalışıyordu ama dört ayaklı bir hayvana benzeyen şeylerin sade gözleri eşil renkte parlıyordu onun dışında sanki gölge gibiydiler…tamamen siyah…
-Bunlar ormanın gölge bekçileri…garip…,dedi oğlan endişeyle.
-Neden?
-Bana alıştıklarını, saygı gösterdiklerini sanıyordum.Sanırım sebebi sizsiniz sevimli bayan…
-A-ama neden?Yoksa…onları Lord Slithliam mı kontrol ediyor?
-Slitliam mı?,kıza şüpheyle baktı, Ondan mı kaçıyorsun?
-Biraz karışık…
-Hızlı birkaç kelime bulsan iyi olur yoksa seni bırakıp giderim…, oğlanın yüz ifadesi değişmişti.Yine de Palomita ona kızamıyordu.bir liderse olanları anlamak onun hakkıydı.
-Ben Kutsal Hanımın Pusulasıyım…yani-HEYYY!!!, genç Palomitayı hızla omzuna almış ve bir ağacın dalına sıçramıştı.Aynı anda Gölge bekçilerinde biri büyük bir gürültüyle neredeyse onları yakalayacak şekilde sıçramıştı.Bir süre güvende olduklarını anlayınca Liam kıza bakıp gülümsedi.
-Bir an beni endişelendirdin,kızın saçlarını karıştırdı ve ayağa kalktı, karanlık tarafta olmamana sevindim.Yoksa önemli kurallarımdan birini yıkmış olacaktım.
Gölge bekçileri her seferinde daha yükseğe sıçrıyorlardı.Etraftaki diğer ağaçları kullanmaya başlamışlardı.
-Ne kuralıymış o?
-Bilirsin, dedi oğlan oturdukları daldan ayağı doğrulup gözlerini kaçırdı ve aşağıdakilere yoğunlaşmaya çalıştı, “Kötü birisinden asla hoşlanma…” kuralı., Sırtına iliştirilmiş demir sopayı çekip ileri doğru uzattı ve gölge bekçilerine tehditkar bir şekilde , anlaşılan size kötü tarafımı hatırlatma zamanı geldi kuçu kuçular!, Liam’ın elindeki o masum demir sopanın onun bir dokunuşu ile hızla çıkan, katlanmışlıkları açılıp birleşene parçaların neticesini gördüğünde Palomita çok şaşırmıştı. Wreachların liderinin elinde ucu kılıç biçiminde kocaman bir silah belirivermişti sanki.Bir iki el ateş ettikten sonra gölge bekçilerinin arasına atlayan genci izlerken Palomita neden kendilerine Wreach dediklerini anlamıştı.Efsun yoktu ortada ama sıradan bir savaşçı da değildi…Bu dünya için aykırı denebilecek bir teknoloji kullanıyordu hızlı hareketlerinin yanında.Kimi zaman kılıç gibi kesiyordu gölge bekçilerini kimi zaman ise yankılanan seslerinin arasında isabet eden kurşunlarla parçalanıyorlardı.Fakat oğlan ne kadar çabalarsa çabalasın yeni bekçiler ortaya çıkıyordu.Palomita Liam’ın hareketlerini bile takip etmeye zorlanmaya başlamıştı hızından ama nihayetinde gölge bekçileri etrafını sarmıştı.
-“Tra!” ,demesiyle oğlanın gözünü yarı saydam bir bant bağladı ve hemen ardından“Lömostrah!”, Palomita’nın tek kelimesi etrafı temizlemişti.Ortaya çıkan parlak ışık ile gölge bekçileri yok olmuşlardı.Aşağı sıçrayan genç kızı, şaşkınlığına rağmen Liam silahını tekrar hızla katlayıp sırtına koyduktan sonra yakaladı.Palomita gülümsedi enerjik Wreach liderine.
-Sanırım senin de birkaç numaran olduğunu unutmamam gerek, dedi kızın gülümsemesine karşılık vererek Liam.Ama birkaç saniye içinde yine etraftan hırıltılar yükselmeye başlamıştı, Üzgünüm Palomita ama anlaşılan ormanın derinliklerine doğru kaçmaktan başka şansımız yok şu an…
-Acele etsek iyi olur.
-Çok hızlı koşabilir misin?
-Senin gibi mi?Zannetmiyorum…
-Sorun değil o halde sırtıma sıkı tutun.
Ve ardlarından yükselen yeni gölge bekçilerinden büyük bir hızla kaçmaya başlamışlardı.Liam hızla koşarken Palomita da bekçilere efsunlar savuruyordu.Böylece ormanın derinliklerine ilerledirler.
Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
bölüm süper ona süphe yokta bir soru aklıma takıldı o__O
-Dediğim gibi orman ona güveniyor.Üstelik orman onları da şehre yönlendirdi bile…Orada buluşacağız. , kıkırdadı çocukça sonra ciddileşti, gerçekten merak ediyorum zamanı geldiğinde kimi koruyacaksın?
bu ne demek acep o.O
bide su
-Onu almak istemediğimi biliyorsun…O aptal Slithliam’ın suçu…Eğer onun peşine düşmeseydi ben pusuladan çoktan vazgeçmiştim…
-Yanılıyorsun o da senin kadar haklı…kim nişanlısını gerçekten sevdiği insanı bulmak için her şeyi yapmaz ki? Sen aslında onu kıskanıyorsun çünkü Kutsal Hanım her şeyi yapmadı ama Slithliam yapıyor ve bunları yaparken senin gibi Kutsal Hanımı suçlamıyor.
NEEEE Zainin ile kutsal hanım nişanlı mıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı
-Dediğim gibi orman ona güveniyor.Üstelik orman onları da şehre yönlendirdi bile…Orada buluşacağız. , kıkırdadı çocukça sonra ciddileşti, gerçekten merak ediyorum zamanı geldiğinde kimi koruyacaksın?
bu ne demek acep o.O
bide su
-Onu almak istemediğimi biliyorsun…O aptal Slithliam’ın suçu…Eğer onun peşine düşmeseydi ben pusuladan çoktan vazgeçmiştim…
-Yanılıyorsun o da senin kadar haklı…kim nişanlısını gerçekten sevdiği insanı bulmak için her şeyi yapmaz ki? Sen aslında onu kıskanıyorsun çünkü Kutsal Hanım her şeyi yapmadı ama Slithliam yapıyor ve bunları yaparken senin gibi Kutsal Hanımı suçlamıyor.
NEEEE Zainin ile kutsal hanım nişanlı mıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı
Vinnie~
Sailor Star Fighter yazmış:
1.si bu cümleyi Raini önceden de söylemişti orda kimi kastettiğini o bölümden anlayabilirsin sanırım^^
2.si Zainin başında beri Palomitayı tam olarak istemedi...onunla alakalı birdurum
3.sü orda cümlenin gelişine biraz daha dikkat et anlarsın^^ "o" dediği Zainin değil ama yine de daha iyi bir açıklama için önceki bölümün sonunda Slithliam ın dediklerine de bakabilrisin...ve bir de Zainin in hatırası var...
Bir dahaki bölüm daha açıklayıcı olacak...
Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
Sailor Star Fighter yazmış:
Bölümün içinde geçen hatıradan bahsediyorum hani Zainin Kutsal Hanımı arıyor filan ya...
Neden istemediği?Hmmm oraya daha var işte...hem istemiyor hem koruyor değil mi ne alaka
Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
Sun abla senden tırsmaya başladım
Neden oraya var hem isteyip hem korkmasının sebebi neee?
sonunun diğer Lithyasis'inki gibi mi olacağını düşünüyor onu kaybetmekten falan mı korkuyor yoksa Kutsal Hanımla bir çıkar içinde mi bide şu soru var aklımda nden bir süre sonra pusula göstermez oldu uzaklaştı... Tamam kutsal hanımın gücü azaldıkça olabilir ama biraz garip isteyen her yerde gösterir kendini sanırım Kutsal Hanım Zainin ne bilim sanki aralarında bir şey olmuş gibi ve Nişanlısı olan diğer Lord ile de Zainin in zıt düşmesi garip oysa ikiside Kutsal Hanım'ı arıyor... Rain bunları nerden biliyor ayrıca Liam a güvenilebilir mi yoksa o Lord Slithliam ın adamından biri mi o.O birde neden lord Slithliam pusulayı yani Palomitayı bu kadar çok istiyor
Ay üff bissürü soru kafamda dönüyoorrr duruyorr işin sinir tarafı bazı sır küpleri(SaILoRSuN) sorumu yanıtlamıyor
Neden oraya var hem isteyip hem korkmasının sebebi neee?
sonunun diğer Lithyasis'inki gibi mi olacağını düşünüyor onu kaybetmekten falan mı korkuyor yoksa Kutsal Hanımla bir çıkar içinde mi bide şu soru var aklımda nden bir süre sonra pusula göstermez oldu uzaklaştı... Tamam kutsal hanımın gücü azaldıkça olabilir ama biraz garip isteyen her yerde gösterir kendini sanırım Kutsal Hanım Zainin ne bilim sanki aralarında bir şey olmuş gibi ve Nişanlısı olan diğer Lord ile de Zainin in zıt düşmesi garip oysa ikiside Kutsal Hanım'ı arıyor... Rain bunları nerden biliyor ayrıca Liam a güvenilebilir mi yoksa o Lord Slithliam ın adamından biri mi o.O birde neden lord Slithliam pusulayı yani Palomitayı bu kadar çok istiyor
Ay üff bissürü soru kafamda dönüyoorrr duruyorr işin sinir tarafı bazı sır küpleri(SaILoRSuN) sorumu yanıtlamıyor
Vinnie~
12. sayfa (Toplam 64 sayfa) [ 955 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |