Saf Dilek (Bittii... ^^ ) Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4, 5 ... 20, 21, 22, Sonraki |
|
Yazar
Mesaj
<=SeReNiTy=> yazmış:
mangayı hiç okumadın sanırım ^^' ya da animede de "kısmen" de olsa "kısacık" da olsa böyle bir durum var...
fanficinin mantığı güzel bu arada.Vakti zamanında birçok kişi kendini usagi yerine koymuştur sanırım.Manga hikayesinden de gitmen iyi en azından biraz olsun mangada neler oluyor bilinir.eline sağlık devam et bakalım^^

Sessizlik var olmamak değildir...Sessizliğim asaletimdendir... Buradayım...
Spoiler:
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Daisy~
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Daisy~

sailorsun mangayı okumuştum ama belki değişiklikler yapar diye demiştim...
Evet ne olur hemen koy süper gidiyosun benim gibi ezik değilsin 



Uploaded with ImageShack.us
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Daisy~

bak sakın venüs prenses olmasın haaaaa
( öldürürüm venüsü )


Uploaded with ImageShack.us


10. Bölüm
Dün geceden beri deliksiz uyumuştum. Keder de hazırlanmıştı şüphesiz… Saatime baktım gözlerimi yavaşça açarak. 13.21… okula gitmeyi kesinlikle reddediyordum. Evde kalıp bu işi çözecektim. Tapınak yerine bizim evde buluşacaktık saat 13.30’da. Kızlar gelecekti birazdan. Kalkıp banyoya geçtim. Aynadan kendime baktım. Salyalarım yine ay işareti yapmışlardı. Alnıma baktım. Sivilcelerim azıyordu sürekli. NE!? Dikkatle aynadaki aksime baktım. Alnımdaki sivilcelerim… Yukarı doğru bakan bir yeni ayı oluşturuyorlardı. Yüzümü hızla yıkayıp kuruladım. Yok artık! O benim hayal gücümden dolayı oluşan bir şeydi. Saç tokalarımı alıp saçlarımı iki yandan yumrusuz topladım. Saçlarımın önünü orijinal şekli olan perçem olarak taradım. Üstüme beyaz kısa kollumu giyip altıma şortumu geçirdim. Yatağımı topladım. Yastığımı kaldırınca altından bir saat çıktı. Onun saati… O… Pikemi yastığımın üstüne kapadım. Saati de cebime attım. Mutfaktan yiyecek bir şeyler getirip odamdaki masaya yerleştirdim. O sırada zil çaldı. Aşağıya inip kapıyı açtım. Hepsi toplanmıştı.
“Hoş geldiniz…” gülümsediler. “Hoş bulduk..”dedi Ela gülerek.
“Ne haber?”dedi Seval.
“İyidir…”dedim sakince. Eda ve Yaren ellerinde kocaman poşetlerle içeri girdiler.
“Selam!”dedi Eda. Yaren de “Merhaba!”dedi. Poşetlerin içinde bir sürü cips vardı.
“Ne gerek vardı?”
“Aaa, olur mu? Misafiriz biz. Elimiz boş mu gelseydik?”
“Peki, madem öyle olsun…” cipsleri ellerinden alıp mutfağa geçtim. Annemin değerli Bor camlarının içine doldurup odama götürdüm.
“Odan çok güzelmiş…”dedi beyaz kedi. Adı Artemis’ti sanırım. Bir ara adı geçiyordu. “Teşekkür ederim.” Kızlar konuşup gülüşüyorlardı. Herkes Prenses Helen’in daha çok şey anlatması yanlısıydı. O birçok şey anlatmaya başladı. Krallığın merkezinden tutun da kraliyet hizmetçilerine kadar her şeyi anlattı. Tabii kızlar da sürekli bir şeyler sipariş ediyorlardı. Hizmetçi gibi bir sağa bir sola ilerliyordum.
“Yha Pericim, sana zahmet olmazsa şu aldığımız cipslerden biraz daha getirsene.”dedi Seval cipsleri beşer altışar yiyerek.
“Tabii canım ne demek!” tabağını alıp içeri geçtim. Ardımdan Yaren de geldi.
“Peri,”
“Efendim?”
“O, gerçekten de prensesimiz mi? Sanki bize daha yakın biriydi… ”
“Nasıl yani?” gözlerini belli belirsiz bir yere dikerek konuştu.
“Hatıralarımın yarısına kavuştum sayılır… Ancak prensesin yüzü, sesi, davranışları… Yoo, o bizim prensesimiz değil,”
“Neler söylüyorsun sen? Ağzından çıkanı kulağın duysun! O bizim prensesimiz! Nasıl söylersin böyle bir şeyi onun için? Ne kadar yanlış!” kaşlarını çattı ve gözlerime baktı.
“Ben öyle düşünüyorum!” bu kız gerçekten de ciddi mi? Adı üstünde prenses o… Prenses… Helen…
“Ela bunları duymasın, olsun olmasın!” Yaren saçlarını savurarak içeri geçti. Ben de üst raftaki cipsleri toplayıp büyük kâseye doldurdum. İçeri geçtiğimde koyu bir sohbet başlamıştı. Yaren sandalyeme kurulmuş, onlardan ayrı bir biçimde kitaplarımı karıştırıyordu. Yere oturup sohbete katıldım.
“-Sonra da Peri koşmaya başlamıştı. Beni bulamayınca da koşup anneme söylemişti. Ne ceza yemiştim ama…” bu anıyı biliyorum sanki. Gözümün önünden hızla birkaç kare geçti…
“Anne, bu kadar katı olmamalısın!” cırtlak ses koridorlarda yankılanıyordu. Sarışın zayıf biriyle karşı karşıyaydım.
“Venüs az daha çıldıracaktı, Helen. Her Ay’a geldiğinde bunu yapmamalısın… Venüs’ü kaybetmek istemezsin.” Yanıma baktım. Yerlere kadar eğilmiş bir kızın sarı saçları arasından düşen bir damla çıplak koridorda yankılandı. Sarışın hanıma döndüm.
“Peki, Latmos’a çıksam olur mu?”
“Helen! Daha az evvel ne konuştuk biz? Önce Venüs konusunu konuşmalıyız.” diyordu sarışın hanım.
“Venüs de gelsin, beraber çıkalım.” Sarışın kız eğildiği yerden birazcık da olsun doğrulmuyordu.
“Bu ne ciddiyet kuzum?”dedi cırtlak ses. Saçlarını savurdu. Sarı ve uzun ipeksi saçlar…
Göğsümde bir acı…
“Hatırladım…” Ela sivri gözleriyle hemen bana döndü. “Neyi?”
“O anı… Anlattığın anı…” Ela’nın gözleri dondu. “Sen ciddi misin, Venüs?” Venüs… Neden bu kelime bana bu kadar uzak?
“Evet,”
“Tamamen mi? Yoksa kesik mi?” düşündüm. Aslında şu anda yarısından çoğunu unutmuş bir vaziyetteydim. “Kesik,”
“Neler hatırlıyorsun?” gözlerim doldu. Bu sorgulama neden?
“Neden soruyorsun?”dedi Yaren. Artemis Yaren’in önüne çıktı anında.
“Helen ile böyle konuşamazsın!”
“İstediğim gibi konuşurum! Nedir bu sorgu?”
“Ben… Ben sadece şeyi merak ettim…” sözünü bitirmeden Yaren kesti. “Neyi?” Ela’nın surat ifadesi değişti. Şimdi kızgın ve öfkeliydi.
“Sana hesap vermek zorunda değilim!”
“Peri de değil!”Yaren’in sesi tam gırtlaktan geliyordu. Sinirliydi.
“Ben Prensesim! Anladın mı beni!? Ben Prenses Helen’im Ay’ın varisi! Ne cürettir bu!? Derhal yıkıl! Kutsal Ay’ın gücünü esirgiyorum senden! Küstah!” Yaren yarım ağız gülümsedi.
“Gerçek ne biliyor musun? Sen prenses felan değilsin!” gelirken getirdiği ince hırkasını alıp çıktı Yaren. Helen sarsılmıştı.
“Evimden çık.” Gözlerini yuvarladı.
“Efendim?”
“Derhal evimden çık!”
“Sen de mi? Bir de başka-”
“Kapa çeneni!” etrafımdaki aura hızla renk veriyordu. Pembe bir şey sarmıştı bedenimi…
“Kimse, anladın mı kimse; arkadaşlarımla bu derecede kendini beğenmişlikle konuşamaz! Böyle birini evime almam!” Elimi kapıya uzattığım anda açıldı tahta kapı. Helen sakince çıktı odadan. Etrafımdaki aura kayboldu. Luna gözleri sonuna kadar açık bir biçimde bana bakıyordu.
“Luna ne olur bana kızma,”
“Ne kızması? Şu an sana hayranlıkla bakıyorum… Ben bu derecedeki bir aurayı en son Ay yıkılırken Helen de görmüştüm…”
Prenses Helen??
“Aaah!” kalbim… neden bu kadar çok yanıyor? Bağırmamaya özen göstermeliyim…
Nefes almam güçleşiyor… Ağzımı açıp söyleyebildiğim tek şey…
“Endymion?” gözlerim doluyor. Odadakiler etrafımda fır dönüyor ama en önemlisi cam kenarında beyaz bir ışık beden buluyordu.
“Anne?” annem Mahperi beyaz ışığın içinden çıkıyordu. Üzerinde günlük kıyafetleri vardı. Fritözün yağları içinde kalmış saçları ve elinde tuttuğu kepçesini sallayarak geliyordu.
“Seni küçük cüce! Ne hakla benim sandığımı açarsın!?” Nefes almıyordum. Suratım beyazlaşıyor dudaklarım morarıyordu.
“Paralel bir evrende sonsuza dek yaşayamayacaksın… Bilmiyor musun?” gözleri dolmuştu. Benimkilerse yuvalarından fırlayacaklardı. Gözünden bir yaş damla süzüldü.
“Ben bu hayattan bıktım ve sıradan bir dünya diledim sense her şeyi mahvettin velet! Sandığın tek şartı bir daha hiçbir dileğin dilenmemesiydi. Senin bu ahmak dileğin benim dileğimdi! Anasına çekmiş derler ya, o derecede!”
Ölecektim neredeyse ve annemin kolunu kıpırdattığı yoktu. Elimi yavaşça burnuma götürüp çektim. Kanıyordu…
“Ölmeni engelleyebilirim…” Elini şaklattı. Bedenim yeniden eskisi gibi hayat dolu oldu.
“Nasıl? Neden ölüyordum?”
“Paralel evrene geçiş yapan bir enerji varlık oradaki en yakınını öldürür. Fizik kuralı…” Enerji varlık mı?
“O da ne demek?” gözlerini kıstı. Bana tıpkı bir cahilmişim gibi baktı. Sonra da önüne döndü.
“Bir enerji varlık,” dedi sıkkın bir ses tonuyla. “Tamamen enerjiden üretilmiş, manyetik özelliklere sahip, eşyalara ve diğer tüm canlılara hükmedebilen saf enerjidir. Ben ve sen… İkimizde enerji varlıklarız. Sana karışamıyorum çünkü etrafındaki enerji bağlantılı aura benimkinden kat kat güçlü… Senin plazmatik auran benim eskimiş auramı deler geçer ve yok olurum. Şimdi sana soruyorum, bu oyuna devam edecek misin?” tek şey söyledim.
Dün geceden beri deliksiz uyumuştum. Keder de hazırlanmıştı şüphesiz… Saatime baktım gözlerimi yavaşça açarak. 13.21… okula gitmeyi kesinlikle reddediyordum. Evde kalıp bu işi çözecektim. Tapınak yerine bizim evde buluşacaktık saat 13.30’da. Kızlar gelecekti birazdan. Kalkıp banyoya geçtim. Aynadan kendime baktım. Salyalarım yine ay işareti yapmışlardı. Alnıma baktım. Sivilcelerim azıyordu sürekli. NE!? Dikkatle aynadaki aksime baktım. Alnımdaki sivilcelerim… Yukarı doğru bakan bir yeni ayı oluşturuyorlardı. Yüzümü hızla yıkayıp kuruladım. Yok artık! O benim hayal gücümden dolayı oluşan bir şeydi. Saç tokalarımı alıp saçlarımı iki yandan yumrusuz topladım. Saçlarımın önünü orijinal şekli olan perçem olarak taradım. Üstüme beyaz kısa kollumu giyip altıma şortumu geçirdim. Yatağımı topladım. Yastığımı kaldırınca altından bir saat çıktı. Onun saati… O… Pikemi yastığımın üstüne kapadım. Saati de cebime attım. Mutfaktan yiyecek bir şeyler getirip odamdaki masaya yerleştirdim. O sırada zil çaldı. Aşağıya inip kapıyı açtım. Hepsi toplanmıştı.
“Hoş geldiniz…” gülümsediler. “Hoş bulduk..”dedi Ela gülerek.
“Ne haber?”dedi Seval.
“İyidir…”dedim sakince. Eda ve Yaren ellerinde kocaman poşetlerle içeri girdiler.
“Selam!”dedi Eda. Yaren de “Merhaba!”dedi. Poşetlerin içinde bir sürü cips vardı.
“Ne gerek vardı?”
“Aaa, olur mu? Misafiriz biz. Elimiz boş mu gelseydik?”
“Peki, madem öyle olsun…” cipsleri ellerinden alıp mutfağa geçtim. Annemin değerli Bor camlarının içine doldurup odama götürdüm.
“Odan çok güzelmiş…”dedi beyaz kedi. Adı Artemis’ti sanırım. Bir ara adı geçiyordu. “Teşekkür ederim.” Kızlar konuşup gülüşüyorlardı. Herkes Prenses Helen’in daha çok şey anlatması yanlısıydı. O birçok şey anlatmaya başladı. Krallığın merkezinden tutun da kraliyet hizmetçilerine kadar her şeyi anlattı. Tabii kızlar da sürekli bir şeyler sipariş ediyorlardı. Hizmetçi gibi bir sağa bir sola ilerliyordum.
“Yha Pericim, sana zahmet olmazsa şu aldığımız cipslerden biraz daha getirsene.”dedi Seval cipsleri beşer altışar yiyerek.
“Tabii canım ne demek!” tabağını alıp içeri geçtim. Ardımdan Yaren de geldi.
“Peri,”
“Efendim?”
“O, gerçekten de prensesimiz mi? Sanki bize daha yakın biriydi… ”
“Nasıl yani?” gözlerini belli belirsiz bir yere dikerek konuştu.
“Hatıralarımın yarısına kavuştum sayılır… Ancak prensesin yüzü, sesi, davranışları… Yoo, o bizim prensesimiz değil,”
“Neler söylüyorsun sen? Ağzından çıkanı kulağın duysun! O bizim prensesimiz! Nasıl söylersin böyle bir şeyi onun için? Ne kadar yanlış!” kaşlarını çattı ve gözlerime baktı.
“Ben öyle düşünüyorum!” bu kız gerçekten de ciddi mi? Adı üstünde prenses o… Prenses… Helen…
“Ela bunları duymasın, olsun olmasın!” Yaren saçlarını savurarak içeri geçti. Ben de üst raftaki cipsleri toplayıp büyük kâseye doldurdum. İçeri geçtiğimde koyu bir sohbet başlamıştı. Yaren sandalyeme kurulmuş, onlardan ayrı bir biçimde kitaplarımı karıştırıyordu. Yere oturup sohbete katıldım.
“-Sonra da Peri koşmaya başlamıştı. Beni bulamayınca da koşup anneme söylemişti. Ne ceza yemiştim ama…” bu anıyı biliyorum sanki. Gözümün önünden hızla birkaç kare geçti…
“Anne, bu kadar katı olmamalısın!” cırtlak ses koridorlarda yankılanıyordu. Sarışın zayıf biriyle karşı karşıyaydım.
“Venüs az daha çıldıracaktı, Helen. Her Ay’a geldiğinde bunu yapmamalısın… Venüs’ü kaybetmek istemezsin.” Yanıma baktım. Yerlere kadar eğilmiş bir kızın sarı saçları arasından düşen bir damla çıplak koridorda yankılandı. Sarışın hanıma döndüm.
“Peki, Latmos’a çıksam olur mu?”
“Helen! Daha az evvel ne konuştuk biz? Önce Venüs konusunu konuşmalıyız.” diyordu sarışın hanım.
“Venüs de gelsin, beraber çıkalım.” Sarışın kız eğildiği yerden birazcık da olsun doğrulmuyordu.
“Bu ne ciddiyet kuzum?”dedi cırtlak ses. Saçlarını savurdu. Sarı ve uzun ipeksi saçlar…
Göğsümde bir acı…
“Hatırladım…” Ela sivri gözleriyle hemen bana döndü. “Neyi?”
“O anı… Anlattığın anı…” Ela’nın gözleri dondu. “Sen ciddi misin, Venüs?” Venüs… Neden bu kelime bana bu kadar uzak?
“Evet,”
“Tamamen mi? Yoksa kesik mi?” düşündüm. Aslında şu anda yarısından çoğunu unutmuş bir vaziyetteydim. “Kesik,”
“Neler hatırlıyorsun?” gözlerim doldu. Bu sorgulama neden?
“Neden soruyorsun?”dedi Yaren. Artemis Yaren’in önüne çıktı anında.
“Helen ile böyle konuşamazsın!”
“İstediğim gibi konuşurum! Nedir bu sorgu?”
“Ben… Ben sadece şeyi merak ettim…” sözünü bitirmeden Yaren kesti. “Neyi?” Ela’nın surat ifadesi değişti. Şimdi kızgın ve öfkeliydi.
“Sana hesap vermek zorunda değilim!”
“Peri de değil!”Yaren’in sesi tam gırtlaktan geliyordu. Sinirliydi.
“Ben Prensesim! Anladın mı beni!? Ben Prenses Helen’im Ay’ın varisi! Ne cürettir bu!? Derhal yıkıl! Kutsal Ay’ın gücünü esirgiyorum senden! Küstah!” Yaren yarım ağız gülümsedi.
“Gerçek ne biliyor musun? Sen prenses felan değilsin!” gelirken getirdiği ince hırkasını alıp çıktı Yaren. Helen sarsılmıştı.
“Evimden çık.” Gözlerini yuvarladı.
“Efendim?”
“Derhal evimden çık!”
“Sen de mi? Bir de başka-”
“Kapa çeneni!” etrafımdaki aura hızla renk veriyordu. Pembe bir şey sarmıştı bedenimi…
“Kimse, anladın mı kimse; arkadaşlarımla bu derecede kendini beğenmişlikle konuşamaz! Böyle birini evime almam!” Elimi kapıya uzattığım anda açıldı tahta kapı. Helen sakince çıktı odadan. Etrafımdaki aura kayboldu. Luna gözleri sonuna kadar açık bir biçimde bana bakıyordu.
“Luna ne olur bana kızma,”
“Ne kızması? Şu an sana hayranlıkla bakıyorum… Ben bu derecedeki bir aurayı en son Ay yıkılırken Helen de görmüştüm…”
Prenses Helen??
“Aaah!” kalbim… neden bu kadar çok yanıyor? Bağırmamaya özen göstermeliyim…
Nefes almam güçleşiyor… Ağzımı açıp söyleyebildiğim tek şey…
“Endymion?” gözlerim doluyor. Odadakiler etrafımda fır dönüyor ama en önemlisi cam kenarında beyaz bir ışık beden buluyordu.
“Anne?” annem Mahperi beyaz ışığın içinden çıkıyordu. Üzerinde günlük kıyafetleri vardı. Fritözün yağları içinde kalmış saçları ve elinde tuttuğu kepçesini sallayarak geliyordu.
“Seni küçük cüce! Ne hakla benim sandığımı açarsın!?” Nefes almıyordum. Suratım beyazlaşıyor dudaklarım morarıyordu.
“Paralel bir evrende sonsuza dek yaşayamayacaksın… Bilmiyor musun?” gözleri dolmuştu. Benimkilerse yuvalarından fırlayacaklardı. Gözünden bir yaş damla süzüldü.
“Ben bu hayattan bıktım ve sıradan bir dünya diledim sense her şeyi mahvettin velet! Sandığın tek şartı bir daha hiçbir dileğin dilenmemesiydi. Senin bu ahmak dileğin benim dileğimdi! Anasına çekmiş derler ya, o derecede!”
Ölecektim neredeyse ve annemin kolunu kıpırdattığı yoktu. Elimi yavaşça burnuma götürüp çektim. Kanıyordu…
“Ölmeni engelleyebilirim…” Elini şaklattı. Bedenim yeniden eskisi gibi hayat dolu oldu.
“Nasıl? Neden ölüyordum?”
“Paralel evrene geçiş yapan bir enerji varlık oradaki en yakınını öldürür. Fizik kuralı…” Enerji varlık mı?
“O da ne demek?” gözlerini kıstı. Bana tıpkı bir cahilmişim gibi baktı. Sonra da önüne döndü.
“Bir enerji varlık,” dedi sıkkın bir ses tonuyla. “Tamamen enerjiden üretilmiş, manyetik özelliklere sahip, eşyalara ve diğer tüm canlılara hükmedebilen saf enerjidir. Ben ve sen… İkimizde enerji varlıklarız. Sana karışamıyorum çünkü etrafındaki enerji bağlantılı aura benimkinden kat kat güçlü… Senin plazmatik auran benim eskimiş auramı deler geçer ve yok olurum. Şimdi sana soruyorum, bu oyuna devam edecek misin?” tek şey söyledim.
I'm the bone of my sword.


tek şey söyledim süper . hemen yeni bölüm lütfen kırma beniiiiii




Uploaded with ImageShack.us




olmadı bu ya
tatile girmeden önce koysan yeni bölümü ???


Uploaded with ImageShack.us


şey-şey ben mi????
sınavlarım bitti yarın koyucam 



Uploaded with ImageShack.us

4. sayfa (Toplam 22 sayfa) [ 330 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |