HOBBİT |
Yazar
Mesaj
J.R.R. Tolkien‘in kurmuş olduğu fantastik dünyanın küçük insanları hobbitlerin öyküsünün başlangıcı.
Bilbo Baggins, Shire’daki evinde sessiz sakin bir yaşam süren bir hobbittir. Bay Baggins de ,her hobbit gibi, Shire dışındaki yaşam hakkında efsaneler duyarak büyümüştür. O, Took kanı taşımaktadır. Yani Shire kasabasında maceraya düşkünlükleri bilinen ve bu nedenle biraz garip bulunan hobbit ailesi. Bilbo Baggins de her zaman maceraya atılma, dağların ardını görme fikrini cazip bulmuş; ancak yine her hobbit gibi evinden uzaklaşma fikrinden ise uzak durmuştur. Ta ki Büyücü Gandalf kapısını çalana dek.
Gandalf ile tanışmaları kapı önünde edilen bir sohbet ile olur. Bilbo Baggins bu garip görünümlü büyücüden korkar ancak maceranın kokusunu da bir kere almıştır. Bir gün Gandalf evine 13 cüce ile birlikte geldiğinde, Bay Baggins sıcak yuvasını cücelerin hazinelerini bulmak için bırakır ve gider. Böylece hem önündeki uzun yıllar boyunca anlatacağı kahramanlık hikayesi başlar, hem de o uzun yılları bir o kadar sağlıklı ve genç sayılabilecek bir şekilde geçirmesini sağlayan kıymetlisini bulmuş olur.
Hobbit, Bilbo Baggins’in Shire sınırlarını aşarak maceradan maceraya atladığı kahramanlık öykülerini anlatır. Bir zamanlar cücelere ait olan Erebor Dağı’na ve cücelerin hazinelerine el koyan Ejderha Smaug’u öldürmek amacıyla yola çıkan kafile yolculukları sırasında trollerle, goblinlerle savaşır. Elflerle karşılaşırlar ve onların gizemli dünyasını da tanıma fırsatı bulurlar. Gandalf da ejderhaya giden bu yolda onlara yardım eder. Bu hikaye Bilbo Baggins’in Gandalf ve cücelerle çok iyi dostluklar kurmasını da sağlayan kahramanlık öyküsüdür.
Hobbit’in en önemli bölümü ise Bilbo Baggins‘in, kendisinin ve ileride yeğeni Frodo’nun hayatını değiştirecek olan yüzüğü bulmasıdır. Kitabın bu bölümü, Yüzüklerin Efendisi serisinin önemli karakterlerinden olan Gollum‘un, kıymetlisi olan yüzüğü nasıl Bay Baggins’e kaptırdığını anlatır. Goblinlere esir düşen Bay Baggins’in kaçışı sırasında yanlışlıkla Gollum’u bulması, Gollum’un o sırada hobbiti yiyecek derecede aç olması, Bay Baggins’in ise Gollum’u sorduğu kurnaz soru sayesinde alt etmesi yüzüğü Bagginslere getirmiştir. Kimin parmağındaysa o kişiyi görünmez yapan bir yüzüktür bu. Bu sırada yüzüğün gerçek esrarı henüz bilinemese de Bilbo Baggins onu düşmanlarından korunmak için bolca kullanır, ancak o da Gollum gibi yüzüğe aşık olmuştur. Bu nedenle artık kendi kıymetlisi olan yüzükten kimseye bahsetmez.
Hobbit‘i okumadan Yüzüklerin Efendisi’ni okuyan ya da izleyenler, Bilbo Baggins’in ünlü namının nereden geldiğini, yazdığı biyografisinde hangi olayları anlattığını, ejderhayı nasıl alt ettiğini ve kıymetli yüzüğün nasıl Bilbo Baggins’e geldiğini malesef bilemezler. Yakın zamanda sinemaya aktarılacak olan Hobbit, Yüzüklerin Efendisi tutkunlarının da bir çok sorusuna cevap verecektir. Ancak her zamanki gibi filminden önce kitabını ısrarla tavsiye ediyorum J.R.R. Tolkien‘in içinde olmak için can atacağınız Orta Dünya’sı, kapılarını Hobbit ile açıyor.
Bu mesaja teşekkür edenler (7 kişi): Turkuaz, neptune, Valkyrie Cain, mamaru, setsuna_san, sailor V, Lola
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Saffiru
Üstteki ön kapak resmi eski yayınevi "Altıkırkbeş" in kapağı, 1 yıl önce yayın haklarını "İthaki" yayınevi aldı ve sayfanın altında görünen yüzük kapaklı kitabı yayınladı. Kitabevlerinde artık "Altıkırkbeş" in yayınladığı kitap satılmıyor, onu sadece ikinci el kitap satan yerlerde bulabilirsiniz
evet, hobbit sevilmez mi... bir taşınma esnasında, iki yıl önce abimin yatağının arkasında bulmuştum.. annem tozdan ellettirmemişti ama ben alıp sayfalarını tek tek silerek temizlemiştim ve okumuştum. bazı yerleri bana azıcık sıkıcı gelse de, yüzüklerin efendisine olan aşkımı pekiştirdi bu kitap arigato saffiru
İsim Makotom-->Valkyrie Cain
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Saffiru
Başka bir yerden daha tanıtım koyuyorum, çok hoşuma gittide
Bilbo Baggins, yer altındaki kovuğunda kendi halinde yaşayan basit bir hobbittir. Bu cümleden de anlaşıldığı gibi hobbitler kovuklarda yaşarlar ama onları bir kemirgenle veya toprak altında yaşayan pis orklarla karıştırmamak gerekir. Bir hobbit kovuğu yerin altındadır bu doğru ama hiç de pis değildir. Tam tersine geniş, ferah, temiz ve her zaman yeni pişmiş kek kokusunun karıştığı taze bir havaya sahiptir. Bilbo Baggins, işte böylesine konforlu kovuğunun bahçesinde neşe ile piposunu tüttürür ve guruldayan karnını -ki bir hobbitin karnı hep guruldar!- ne ile doyuracağını düşünürken Büyücü Gandalf çıkagelir!
“İyi günler” der Bilbo ona, büyücü ise karşılık verir: “Ne demek istiyorsun, iyi bir gün geçirmemi mi diliyorsun yoksa günün iyi bir gün olduğunu mu söylüyorsun?”. Anlarsınız ya büyücüler her zaman biraz gariptir ve Gri Hacı veya Gri Gezgin adlarıyla da bilinen Gandalf da bir istisna değildir. Bilbo kibarlığın bozmaz ve her ikisini de dilediğini söyler. Fakat Gandalf’ın dikkatini çekmiştir bir kere. Bir süre sonra konuşma Bilbo’nun ve daha doğru hiçbir hobbitin sevmediği bir konuya gelir: Macera! Bilbo huysuzlanır ve Gandalf’ı başından kovmak için şunu der:
“Evet doğru iyi günler!”. Gandalf cevap verir: “İyi günleri ne kadar çok anlamda kullanıyorsun öyle. Şimdi de beni başından atmak için kullandın”. Gerçekten de büyücüyü başından atmak isteyen (ve biraz da macera kelimesinden korkan) Bilbo, Gandalf’ı ertesi gün çaya davet ederek kapıyı büyücünün suratına kapatır.
Bu sevimsiz konuşmayı ve maceraları unutmak isteyen Bilbo çok gariptir ki gerçekten unutur. Ta ki ertesi gün kapısı büyük bir gürültü ile çalınana kadar. Aklına bir gün önce büyücüyü çaya davet ettiği gelir ve bir yandan -bir büyücüyü kapıda bekletmenin tehlikelerini bildiğinden- kapıya koşarken bir yandan da onu çaya davet ettiği için homurdanmaktadır. Kapıyı açar, fakat karşısında bir cüce bulur. Çok geçmeden cüceler 13 tane olur: Fili, Kili, Oin, Gloin, Dwalin, Balin, Bifur, Bofur, Bombur, Dori, Nori, Ori ve Thorin Meşekalkan.
Thorin Meşekalkan, Dağın Altındaki Krallık’ın son kralı Thrór’un torunu ve Thráin’in oğludur (Thráin aynı zamanda âli yüzüklerden birinin da sahibiydi. Ölümü korkunç olmuştur. İsmi Ölüm Büyücüsü olarak da bilinen Sauron’un elinde Dol-Guldur’un zindanlarında can vermiştir. Gandalf kuzeyde büyüyen bu gölgenin Sauron olduğundan kuşkulanmış ve tek başına Dol-Guldur’a girmiş ve Thráin’i ölmek üzere iken bulmuştu. Fakat bu olay başka başka bir hikayenin konusu). Dağın Altındaki Krallık, Güneşin Üçüncü Çağı’nda Orta Dünya’nın o bölgesinin en varlıklı ülkesiydi. Cüceler ve elfler ve insanlar birbirlerinde çok hazzetmeseler de aralarında ticarete dayanan bir ortaklık vardı ve bu ortaklık hepsinin oldukça varlıklı olmasına neden olmuştu. Ama zenginlik çok dikkat çeker ve herkesin niyeti de iyi değildir. Dikkati çekilenlerden biri de ejderha Smaug’du. Pek çoğunuzun bildiği gibi ejderhalar açgözlüdür. Hiç kullanmasalar ve hiç yapamasalar da cücelerin ve elflerin ve insanların yaptığı kıymetli şeyleri çok severler. İşte dünyanın başka bir çağından kalma bu dehşetli yaratık; Altın Smaug birdenbire ortaya çıkmış ve cüceleri dağdan sürmüştür.
Thorin Meşekalkan ve 13 cücenin, hazinelerini geri almak için bir hırsıza ihtiyacı vardır ve Gandalf onlara hiç bir şeyden haberi olmayan bizim sessiz, küçük hobbitimiz Bilbo’yu önerir.
Şimdi Bilbo’nun düştüğü durumu daha iyi görüyorsunuz sanırım. Maceranın isminden bile korkan Bilbo’nun, içinde ejderhalar ve ölüm olan bu hikayeden ne kadar korkmuş olduğunu tahmin edebilirsiniz herhalde. Fakat onun içinde Took kanı vardı (Took’lar maceraya olan düşkünlükleri nedeniyle diğer hobbitler tarafından biraz garip bulunurlardı) ve biraz bu kan biraz da Gandalf’ın dürtüklemesi ile cücelere yardım etmeye karar verir.
Gandalf bu hafif kilolu ve besbelli hırsızlıktan ve maceradan pek de bir şey anlamayan hobbit konusunda emin olup olmadığını soran Thorin’e; “Onda göründüğünden çok daha fazlası var” diyerek cevap verir ve Bilbo’da maceraları sırasında bunun gerçek olduğunu pek çok kez ispat eder.
1937 yılında ilk kez İngiltere’de yayımlanan ve sonra sayısız dile çevirisi yapılan Hobbit’in diğer Tolkien yapıtlarına göre çok eşsiz bir yanı vardır. O, yazarın Orta Dünya’sının şekillenmeye başladığı günler hakkında bize ipuçları verdiği gibi aslında tamı tamına bir masaldır da. Daha sonraki hikayelerde bahis konusu olan her karakter, her ırk Hobbit’te daha masalsı ve deyim yerindeyse daha yumuşaktır.
Orkları ele alalım mesela. Her ne kadar kitapta onlardan goblinler olarak bahsedilse de onlar orktur. Orklar kötüdür, pis ve iğrençtirler. Ayrıca acımasızlardır. Tutsaklarına işkence etmekten hoşlanırlar ve iyi olan herşeyin mutlak düşmanıdırlar. Oysa Hobbit’te Bilbo ve cücelerin karşısına çıkan orklar her ne kadar yolcuları görmüş olmaktan bir mutluluk duymasalar da, onları serbest bırakmayı bile düşünmüşlerdir ki orklar ve cüceler birbirlerinin can düşmanlarıdır. Bir ork ve cücenin karşılamasından en az bir ölü çıkması kesindir.
Sadece orklar değil, bu saflıktan elfler ve hatta Gandalf bile nasibini almış. Elfler ormanlarda yaşayıp devamlı şarkı söyleyen gizemli bir halk olarak gösterilmiş ki sonradan yazılan Yüzüklerin Efendisi ve özellikle Silmarillion ile hiç bağdaşmayan bir durum bu. Elbette elfler şarkılara ve şarkı söylemeye düşkünlerdir ama aslında onlar Hobbit’te resmedilenlerden çok daha ciddi bir halktır. Keza Gandalf da, muzip, yarı deli bir büyücü gibi giriyor olaya. Hobbit’in söylediklerine hep komik cevaplar veriyor, masallarda karşımıza çıkan büyücü tiplemesine uygun olarak. Oysa Gandalf ketumdur doğru, planlarının çok azını yoldaşlarına açıklar ama aklı gayet başındadır. Fakat ilginç olan bir şey var ki büyücü Gandalf’ı, Hobbit’te, Yüzüklerin Efendisi’nde yaptığından çok daha fazla büyü yaparken görüyoruz.
Tolkien’in Hobbit’i yazdığı dönemlerde görkemli Orta Dünya hakkında bazı şeyleri yaratmış olduğunu söylemek mümkün. Örneğin, Valar’ın (Orta Dünya panteonunda Arda’ya yani dünyaya inen baş tanrılar. Bir de inmeyenler vardır ama Eru dışında hiçbirinin ismi öykülerde geçmez) yaşadığı Ölümsüz Toprak’lar ve Orta Dünya’da uyanan elflerin bu topraklara yaptığı yolculuğun ipuçlarını romanda görebiliyoruz. Fakat Silmaril’lerden hiç bir iz yok. Diğer yandan Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’nin ana olayını oluşturan öğelerden biri olan Sauron’u yaratmaya başladığı da anlaşılıyor. Fakat onun da henüz Tek Yüzük ile bir ilişkisi yok.
Hobbit’in değişmeden Yüzüklerin Efendisi’ne taşınan tek karakteri ise Gollum. Yüzük’e aşık, hesapçı, kalleş ve acımasız (fakat yine de “cebimde ne var” sorusunu bir bilmece olarak kabul edip cevabını bulmaya çalışacak kadar saf) Gollum bizim bildiğimiz Gollum.
Bilbo Baggins, yer altındaki kovuğunda kendi halinde yaşayan basit bir hobbittir. Bu cümleden de anlaşıldığı gibi hobbitler kovuklarda yaşarlar ama onları bir kemirgenle veya toprak altında yaşayan pis orklarla karıştırmamak gerekir. Bir hobbit kovuğu yerin altındadır bu doğru ama hiç de pis değildir. Tam tersine geniş, ferah, temiz ve her zaman yeni pişmiş kek kokusunun karıştığı taze bir havaya sahiptir. Bilbo Baggins, işte böylesine konforlu kovuğunun bahçesinde neşe ile piposunu tüttürür ve guruldayan karnını -ki bir hobbitin karnı hep guruldar!- ne ile doyuracağını düşünürken Büyücü Gandalf çıkagelir!
“İyi günler” der Bilbo ona, büyücü ise karşılık verir: “Ne demek istiyorsun, iyi bir gün geçirmemi mi diliyorsun yoksa günün iyi bir gün olduğunu mu söylüyorsun?”. Anlarsınız ya büyücüler her zaman biraz gariptir ve Gri Hacı veya Gri Gezgin adlarıyla da bilinen Gandalf da bir istisna değildir. Bilbo kibarlığın bozmaz ve her ikisini de dilediğini söyler. Fakat Gandalf’ın dikkatini çekmiştir bir kere. Bir süre sonra konuşma Bilbo’nun ve daha doğru hiçbir hobbitin sevmediği bir konuya gelir: Macera! Bilbo huysuzlanır ve Gandalf’ı başından kovmak için şunu der:
“Evet doğru iyi günler!”. Gandalf cevap verir: “İyi günleri ne kadar çok anlamda kullanıyorsun öyle. Şimdi de beni başından atmak için kullandın”. Gerçekten de büyücüyü başından atmak isteyen (ve biraz da macera kelimesinden korkan) Bilbo, Gandalf’ı ertesi gün çaya davet ederek kapıyı büyücünün suratına kapatır.
Bu sevimsiz konuşmayı ve maceraları unutmak isteyen Bilbo çok gariptir ki gerçekten unutur. Ta ki ertesi gün kapısı büyük bir gürültü ile çalınana kadar. Aklına bir gün önce büyücüyü çaya davet ettiği gelir ve bir yandan -bir büyücüyü kapıda bekletmenin tehlikelerini bildiğinden- kapıya koşarken bir yandan da onu çaya davet ettiği için homurdanmaktadır. Kapıyı açar, fakat karşısında bir cüce bulur. Çok geçmeden cüceler 13 tane olur: Fili, Kili, Oin, Gloin, Dwalin, Balin, Bifur, Bofur, Bombur, Dori, Nori, Ori ve Thorin Meşekalkan.
Thorin Meşekalkan, Dağın Altındaki Krallık’ın son kralı Thrór’un torunu ve Thráin’in oğludur (Thráin aynı zamanda âli yüzüklerden birinin da sahibiydi. Ölümü korkunç olmuştur. İsmi Ölüm Büyücüsü olarak da bilinen Sauron’un elinde Dol-Guldur’un zindanlarında can vermiştir. Gandalf kuzeyde büyüyen bu gölgenin Sauron olduğundan kuşkulanmış ve tek başına Dol-Guldur’a girmiş ve Thráin’i ölmek üzere iken bulmuştu. Fakat bu olay başka başka bir hikayenin konusu). Dağın Altındaki Krallık, Güneşin Üçüncü Çağı’nda Orta Dünya’nın o bölgesinin en varlıklı ülkesiydi. Cüceler ve elfler ve insanlar birbirlerinde çok hazzetmeseler de aralarında ticarete dayanan bir ortaklık vardı ve bu ortaklık hepsinin oldukça varlıklı olmasına neden olmuştu. Ama zenginlik çok dikkat çeker ve herkesin niyeti de iyi değildir. Dikkati çekilenlerden biri de ejderha Smaug’du. Pek çoğunuzun bildiği gibi ejderhalar açgözlüdür. Hiç kullanmasalar ve hiç yapamasalar da cücelerin ve elflerin ve insanların yaptığı kıymetli şeyleri çok severler. İşte dünyanın başka bir çağından kalma bu dehşetli yaratık; Altın Smaug birdenbire ortaya çıkmış ve cüceleri dağdan sürmüştür.
Thorin Meşekalkan ve 13 cücenin, hazinelerini geri almak için bir hırsıza ihtiyacı vardır ve Gandalf onlara hiç bir şeyden haberi olmayan bizim sessiz, küçük hobbitimiz Bilbo’yu önerir.
Şimdi Bilbo’nun düştüğü durumu daha iyi görüyorsunuz sanırım. Maceranın isminden bile korkan Bilbo’nun, içinde ejderhalar ve ölüm olan bu hikayeden ne kadar korkmuş olduğunu tahmin edebilirsiniz herhalde. Fakat onun içinde Took kanı vardı (Took’lar maceraya olan düşkünlükleri nedeniyle diğer hobbitler tarafından biraz garip bulunurlardı) ve biraz bu kan biraz da Gandalf’ın dürtüklemesi ile cücelere yardım etmeye karar verir.
Gandalf bu hafif kilolu ve besbelli hırsızlıktan ve maceradan pek de bir şey anlamayan hobbit konusunda emin olup olmadığını soran Thorin’e; “Onda göründüğünden çok daha fazlası var” diyerek cevap verir ve Bilbo’da maceraları sırasında bunun gerçek olduğunu pek çok kez ispat eder.
1937 yılında ilk kez İngiltere’de yayımlanan ve sonra sayısız dile çevirisi yapılan Hobbit’in diğer Tolkien yapıtlarına göre çok eşsiz bir yanı vardır. O, yazarın Orta Dünya’sının şekillenmeye başladığı günler hakkında bize ipuçları verdiği gibi aslında tamı tamına bir masaldır da. Daha sonraki hikayelerde bahis konusu olan her karakter, her ırk Hobbit’te daha masalsı ve deyim yerindeyse daha yumuşaktır.
Orkları ele alalım mesela. Her ne kadar kitapta onlardan goblinler olarak bahsedilse de onlar orktur. Orklar kötüdür, pis ve iğrençtirler. Ayrıca acımasızlardır. Tutsaklarına işkence etmekten hoşlanırlar ve iyi olan herşeyin mutlak düşmanıdırlar. Oysa Hobbit’te Bilbo ve cücelerin karşısına çıkan orklar her ne kadar yolcuları görmüş olmaktan bir mutluluk duymasalar da, onları serbest bırakmayı bile düşünmüşlerdir ki orklar ve cüceler birbirlerinin can düşmanlarıdır. Bir ork ve cücenin karşılamasından en az bir ölü çıkması kesindir.
Sadece orklar değil, bu saflıktan elfler ve hatta Gandalf bile nasibini almış. Elfler ormanlarda yaşayıp devamlı şarkı söyleyen gizemli bir halk olarak gösterilmiş ki sonradan yazılan Yüzüklerin Efendisi ve özellikle Silmarillion ile hiç bağdaşmayan bir durum bu. Elbette elfler şarkılara ve şarkı söylemeye düşkünlerdir ama aslında onlar Hobbit’te resmedilenlerden çok daha ciddi bir halktır. Keza Gandalf da, muzip, yarı deli bir büyücü gibi giriyor olaya. Hobbit’in söylediklerine hep komik cevaplar veriyor, masallarda karşımıza çıkan büyücü tiplemesine uygun olarak. Oysa Gandalf ketumdur doğru, planlarının çok azını yoldaşlarına açıklar ama aklı gayet başındadır. Fakat ilginç olan bir şey var ki büyücü Gandalf’ı, Hobbit’te, Yüzüklerin Efendisi’nde yaptığından çok daha fazla büyü yaparken görüyoruz.
Tolkien’in Hobbit’i yazdığı dönemlerde görkemli Orta Dünya hakkında bazı şeyleri yaratmış olduğunu söylemek mümkün. Örneğin, Valar’ın (Orta Dünya panteonunda Arda’ya yani dünyaya inen baş tanrılar. Bir de inmeyenler vardır ama Eru dışında hiçbirinin ismi öykülerde geçmez) yaşadığı Ölümsüz Toprak’lar ve Orta Dünya’da uyanan elflerin bu topraklara yaptığı yolculuğun ipuçlarını romanda görebiliyoruz. Fakat Silmaril’lerden hiç bir iz yok. Diğer yandan Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’nin ana olayını oluşturan öğelerden biri olan Sauron’u yaratmaya başladığı da anlaşılıyor. Fakat onun da henüz Tek Yüzük ile bir ilişkisi yok.
Hobbit’in değişmeden Yüzüklerin Efendisi’ne taşınan tek karakteri ise Gollum. Yüzük’e aşık, hesapçı, kalleş ve acımasız (fakat yine de “cebimde ne var” sorusunu bir bilmece olarak kabul edip cevabını bulmaya çalışacak kadar saf) Gollum bizim bildiğimiz Gollum.
Bu mesaja teşekkür edenler (4 kişi): laru, setsuna_san, neptune, Valkyrie Cain
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): Saffiru, gurbt
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): SaILoRSuN
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Saffiru
filmide çıkıcak yakında. çok merakla bekliyorum. ! şu aralar pek izlenicek 'güzel' bi film yok ! malesef.. umarım merakımda haklı olurum ve filmi güzel olur. u.u bildiğim kadarıyla yüzüklerim efendisiyle bağlantılı bi filmmiş. ama yüzüğün gelmesinden önceki yaşamı anlatıyomuş. tabi bu durumda oyuncularda değişir.
inş. pek çok umutlandığım film gibi vasat çıkmaz. ! ♥
inş. pek çok umutlandığım film gibi vasat çıkmaz. ! ♥
Forumdan ayrılıyorum hadi kalın sağlıcakla...
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Saffiru
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): laru
Harika bi kitaptı
filmini de 4 gözle bekliyorum artık
filmini de 4 gözle bekliyorum artık
"ilk önce kalbin kırılır, sonra çürümeye başlarsın... (C.S.)"
>funnylife<
yenielmakurdu
>funnylife<
yenielmakurdu
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Saffiru
Tolkien'in tüm kitaplarını okudum ve çok sevdiğim bir yazar.Hobbit en akıcı kitaplarından biri bazı kitapları çok ağır aksa da Silmarillion ve Roverrandom gibi , onun edebiyatı üzerine saatlerce konuşabilirim.Dili kullanışına , hayal dünyasına , masallarına , kelime dağarcığına , o elfçe kelimelerinin güzelliğine , masum sevgilerine , kanlı savaşlarına , inceliğine , herşeyine ölürüm Tolkien'in ...
[central] [/central]
[central] ♥ [/central]
[central] ♥ [/central]
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Saffiru
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Saffiru
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 15 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |