BÜYÜK YOLCULUK (yeni bölüm) Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 5, 6, 7, 8, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Aslımmm Larummm okuduğunuz için çok teşekkürler caneee^^
BÖLÜM 11- HİS
Bir odadaydı.Burası şirin mobilyalarla döşenmiş süslü bir bebek odasıydı.Beşiğin başında ninni söyleyen bir kadın görüyordu.Çok güzel bir sesi vardı.Beşiğe doğru ilerledi.Bir bebek; ellerini ayaklarını oynatıyor, ninni söyleyen kadına gülüyordu.Camellia beşiğe doğru biraz daha yaklaştı.Bebek kadına bakmayı bırakıp gözlerini Camellia'ya çevirmişti. Vücudu kıpırdamıyor, bir heykel gibi sadece Camelli'aya bakıyordu.İçinden "beni görüyor" diye geçirdi.Birden bütün varlığını titreten bir şey hissetti. Bu hissi daha önce de yaşamıştı. Beşiğin diğer tarafında; uzun siyah dalgalı saçları olan, koyu tenli, siyah gözlü, yapılı ve oldukça yakışıklı bir adam belirmişti. Camellia'ya gülümsüyor, onu hayranlıkla izliyordu.
_Vakit yaklaşıyor!
Camellia kendine söylenileni anlamıyordu. Kadın ninniyi kesti. Gözlerini adama dikti ve saygıyla başını eğdi:
_Sizi bekliyorduk lordum!Çok uzun zamandır sizi bekliyorduk!
Adam gözlerini Camellia'dan ayırmayarak kadına cevap verdi:
_Bu sırrı saklamazsan ölürsün!
Kadın başını eğerek cevap verdi:
_Lordumuz çok güçlü!
Adam Camellia'ya son bir kez gülümsedi:
_Vakit yaklaşıyor aşkım!
Kaybolmaya başlamıştı.Lord kızıl bir ışık huzmesine dönüşüyordu.Havalandı, bebeğin beşiğinin üstünde dolandı ve bedeninin içine girdi.Kadın ışık yüzünden kapattığı gözlerini açtı ve bebeği kucağına aldı:
_Emrinizdeyim lordum!
Bebek kadının kucağından Camellia'ya gülümsedi.
Birden gözlerini açtı. Sakindi.Bir süre yatağına tavana baktı.Kıpırdamıyordu. Kapısının önünde bazı sesler duydu. Alan ve Aura idi.Koşarak kapıyı açtı. Alan gördüğü manzara karşısında şaşırmış aynı zamanda büyük bir endişe duymuştu:
ALAN:Camellia , bembeyaz olmuşsun, hasta mısın?
Camellia ağlamaklı gözlerle ağabeyine baktı. Alçak sesle konuşuyordu.
CAMELLİA: Buradan ayrılmalıyız. Hem de en kısa sürede!
Aura ne olduğunu anlamaya çalışıyor, düşünceli bir tavırla Camellia'ya bakıyordu.Çok korktuğu her halinden belliydi.Gözü göğsünden dışarı çıkmış olan kolyesine takıldı. Aura birden allak bullak olmuştu. "Bu, bu kraliyet nişanı!" diye geçirdi içinden.İnanamıyordu. Sonra Alan'a baktı.Bu mümkün olabilir miydi?
ALAN: Cam! Sen neyden bahsediyorsun. Henüz.......
Camellia Alan'ın cümlesini bitirmesine izin vermedi:
CAMELLİA:Vakit yok! Biran önce buradan gitmeliyiz Alan!Çabuk ve sessiz!
Alan anlamsız bir şekilde kardeşine bakıyordu.
CAMELLİA: Pazara gidin, yol için ihtiyaç duyacağımız her şeyi almalısınız. Dikkat çekmeyin, özellikle seyisin dikkatini.Mecbur kalırsanız yarın sabah yola çıkacağımızı söyleyin. Gece yarısı ayrılmak zorundayız.
Alan tam bir şey söyleyecekken Aura onun kolundan tuttu:
AURA: Söylediğini yapalım.
Alan Aura'ya tamam anlamında başını sallamıştı.Odalarının anahtarlarını Camellia'ya verip ayrıldılar. Camellia bütün odalardaki eşyaları topladı.Bütün bunları mümkün olduğunca sessiz yapmaya çalışıyordu. Her şeyin bittiğini görünce yatağına oturdu ve kara kitabı eline aldı. Cevaplar istiyordu.
_____________________________________
AURA: Uzaktan bu kadar gürültülü gelmemişti bana.
Alan Aura'yı duymuyor gibiydi. Aklı Camellia'daydı.Rüya gördüğü zamanlar hep böyle olurdu.Onun için büyük bir üzüntü duyuyordu. Her zaman neşeli olan kardeşini; günden güne daha suskun ve daha üzgün görüyordu.
AURA:Alan!
Alan irkilerek kendine geldi. Aura koluna dokunmuştu. Bu şevkatli ve yumuşak bir dokunuştu.Auraya baktı. Aura gözlerine bakıp gülümsedi:
AURA: Nereden başlayalım?
ALAN:Bir bakalım!! Kurutulmuş et, peksimetler,kuru meyveler ve sana da yol için bazı şeyler gerekli.
AURA: Ne gibi?
ALAN: Battaniye, matara, birkaç kıyafet, bir pelerin ve bir at.
Aura'nın kaşları çatıldı. Yüzü gerginleşti. Kolundaki bilekliği çıkarıp Alan'a uzattı:
ALAN: Tek değerli eşyam bu!
Alan derin bir nefes aldı.
ALAN: Buna gerek kalmayacak, sadece normal davranmaya çalış.
Aura'nın yüzüne yine o kavgacı tavır yerleşmişti:
AURA: Sence anormal davranışlar içinde miyim?
ALAN: Biraz incik boncuk bakmalısın!
Birbirlerine bakıp güldüler. Pazarda ilerliyorlardı. Her tezgahın tentesi ayrı renkteydi. Bu rengarenk tenteler insanın gözünü alıyordu.Uzun bir yol sağlı sollu bu renkli tezgahlarla donanmıştı. Gösteri yapan hokkabazlar; zaman zaman ağızlarından çıkan ateşlerigökyüzüne doğru birer ejderha gibi savuruyorlardı. Etrafta küçük çocuklar koşuşturuyor, onlara uçuşan hamadryadlar eşlik ediyordu.Her tezgahta müşterilerle satıcıların pazarlık sesleri duyuluyordu. Alan ve Aura ihtiyaçları doğrultusunda tezgahların başına geliyorlardı. Alan da dikkat çekmemek için satıcılarla pazarlık yapıyordu. Bu manzara Aura'yı hem güldürüyor, hem de üzüyordu.Gördüğü nişan kraliyet ailesinindi.Yanılmıyordu. Camellia Sirius prensesi, Alan da ölenin varisiydi. Ne yapacağını bilemiyordu. Ondan bunu saklamışlardı. Buna kızamıyordu çünki yeni tanıştığı insanlara o da güvenmezdi. Neden böyle bir yolculuğa çıktıklarını ve neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.Kafasında onlarca teori kuruyor fakat hiçbiri onu tatmin etmiyordu.Bundan sonra ne olacaktı? Bunu kendisi de merak ediyordu. Kafasındaki düşünceleri savuşturdu. Alan'ın yanında olmanın verdiği mutluluğun şimdilik tadını çıkarıyordu.
_________________________________________
Onu yakaladıklarını en yakın hizmetkarım söylemişti. Savaş bittiğinden bu yana sürekli kaçıyordu. Krala başkaldıran güçleri o kumanda ediyordu.Ona bunu yapmamasını söylemiştim ama beni dinlememeyi tercih etti. Kralla beni artık yan yana görmeye dayanamadığını söylüyordu. Oğlumuz krala baba demeyecekti. Öz babasıyla birlikte büyüyecekti.
Camellia okumayı bıraktı. Bir süre camdan gökyüzünü izledi. Samimi bir güneş etrafı aydınlatıyordu. Mavi gökyüzü insanı kendine çağırıyordu. Derin bir nefes alıp tekrar kitaba döndü:
Savaşta krala ettiğim gibi ona da ihanet ettim. Bunu bana bebeğimiz yaptırmıştı. Onun savaş sonrasındaki kaosta büyümesini istemiyordum.Üstelik halk hanedana güveniyordu. Oğlum da bu güvenden payına düşeni almalıydı. Aşkıma ihanet pahasına bunu yapmalıydım! O, saray zindanlarından birinde tutuluyordu. Yarın ilk ışıklarla idam edilecek!
...........
İnfaz sona erdi.Kendimi odaya güçlükle atmıştım. Gözlerimin içine bakarken boynunu vurdular. Biliyorum, beni anlıyordu. Her zamanki gülümsemesiyle bana güldü.Gözümü kırpmadan idam edilişini izledim. Başı yere düştü. Bebeğim bunu hissetmişti. Ani bir sancıyla zar zor odama kadar gelebildim. Sarayın hekimi bana çeşitli ilaçlar verdi ve gitti. Bir gün bunun hesabı herkesten sorulacaktı. Bebeğim üzerine yemin ederim ki suçlular zamanı gelince cezalandırılacaklar!
Camellia büyük bir soğuklukla kitabı elinden bıraktı. Ellerini yüzüne kapatıp isterik bir şekilde ağlamaya başladı. Vücudu sarsılıyordu. Ses çıkarmamak için çabalıyordu. Ruhunda büyük bir azap hissediyordu. Artık yorulmuştu. Çocukluğundan beri gördüğü rüyalardan,bunları saklamaktan yorulmuştu. Uyuşmuş gibiydi. Birdenodanın kapısı vuruldu. Camellia titriyordu.........
BÖLÜM 11- HİS
Bir odadaydı.Burası şirin mobilyalarla döşenmiş süslü bir bebek odasıydı.Beşiğin başında ninni söyleyen bir kadın görüyordu.Çok güzel bir sesi vardı.Beşiğe doğru ilerledi.Bir bebek; ellerini ayaklarını oynatıyor, ninni söyleyen kadına gülüyordu.Camellia beşiğe doğru biraz daha yaklaştı.Bebek kadına bakmayı bırakıp gözlerini Camellia'ya çevirmişti. Vücudu kıpırdamıyor, bir heykel gibi sadece Camelli'aya bakıyordu.İçinden "beni görüyor" diye geçirdi.Birden bütün varlığını titreten bir şey hissetti. Bu hissi daha önce de yaşamıştı. Beşiğin diğer tarafında; uzun siyah dalgalı saçları olan, koyu tenli, siyah gözlü, yapılı ve oldukça yakışıklı bir adam belirmişti. Camellia'ya gülümsüyor, onu hayranlıkla izliyordu.
_Vakit yaklaşıyor!
Camellia kendine söylenileni anlamıyordu. Kadın ninniyi kesti. Gözlerini adama dikti ve saygıyla başını eğdi:
_Sizi bekliyorduk lordum!Çok uzun zamandır sizi bekliyorduk!
Adam gözlerini Camellia'dan ayırmayarak kadına cevap verdi:
_Bu sırrı saklamazsan ölürsün!
Kadın başını eğerek cevap verdi:
_Lordumuz çok güçlü!
Adam Camellia'ya son bir kez gülümsedi:
_Vakit yaklaşıyor aşkım!
Kaybolmaya başlamıştı.Lord kızıl bir ışık huzmesine dönüşüyordu.Havalandı, bebeğin beşiğinin üstünde dolandı ve bedeninin içine girdi.Kadın ışık yüzünden kapattığı gözlerini açtı ve bebeği kucağına aldı:
_Emrinizdeyim lordum!
Bebek kadının kucağından Camellia'ya gülümsedi.
Birden gözlerini açtı. Sakindi.Bir süre yatağına tavana baktı.Kıpırdamıyordu. Kapısının önünde bazı sesler duydu. Alan ve Aura idi.Koşarak kapıyı açtı. Alan gördüğü manzara karşısında şaşırmış aynı zamanda büyük bir endişe duymuştu:
ALAN:Camellia , bembeyaz olmuşsun, hasta mısın?
Camellia ağlamaklı gözlerle ağabeyine baktı. Alçak sesle konuşuyordu.
CAMELLİA: Buradan ayrılmalıyız. Hem de en kısa sürede!
Aura ne olduğunu anlamaya çalışıyor, düşünceli bir tavırla Camellia'ya bakıyordu.Çok korktuğu her halinden belliydi.Gözü göğsünden dışarı çıkmış olan kolyesine takıldı. Aura birden allak bullak olmuştu. "Bu, bu kraliyet nişanı!" diye geçirdi içinden.İnanamıyordu. Sonra Alan'a baktı.Bu mümkün olabilir miydi?
ALAN: Cam! Sen neyden bahsediyorsun. Henüz.......
Camellia Alan'ın cümlesini bitirmesine izin vermedi:
CAMELLİA:Vakit yok! Biran önce buradan gitmeliyiz Alan!Çabuk ve sessiz!
Alan anlamsız bir şekilde kardeşine bakıyordu.
CAMELLİA: Pazara gidin, yol için ihtiyaç duyacağımız her şeyi almalısınız. Dikkat çekmeyin, özellikle seyisin dikkatini.Mecbur kalırsanız yarın sabah yola çıkacağımızı söyleyin. Gece yarısı ayrılmak zorundayız.
Alan tam bir şey söyleyecekken Aura onun kolundan tuttu:
AURA: Söylediğini yapalım.
Alan Aura'ya tamam anlamında başını sallamıştı.Odalarının anahtarlarını Camellia'ya verip ayrıldılar. Camellia bütün odalardaki eşyaları topladı.Bütün bunları mümkün olduğunca sessiz yapmaya çalışıyordu. Her şeyin bittiğini görünce yatağına oturdu ve kara kitabı eline aldı. Cevaplar istiyordu.
_____________________________________
AURA: Uzaktan bu kadar gürültülü gelmemişti bana.
Alan Aura'yı duymuyor gibiydi. Aklı Camellia'daydı.Rüya gördüğü zamanlar hep böyle olurdu.Onun için büyük bir üzüntü duyuyordu. Her zaman neşeli olan kardeşini; günden güne daha suskun ve daha üzgün görüyordu.
AURA:Alan!
Alan irkilerek kendine geldi. Aura koluna dokunmuştu. Bu şevkatli ve yumuşak bir dokunuştu.Auraya baktı. Aura gözlerine bakıp gülümsedi:
AURA: Nereden başlayalım?
ALAN:Bir bakalım!! Kurutulmuş et, peksimetler,kuru meyveler ve sana da yol için bazı şeyler gerekli.
AURA: Ne gibi?
ALAN: Battaniye, matara, birkaç kıyafet, bir pelerin ve bir at.
Aura'nın kaşları çatıldı. Yüzü gerginleşti. Kolundaki bilekliği çıkarıp Alan'a uzattı:
ALAN: Tek değerli eşyam bu!
Alan derin bir nefes aldı.
ALAN: Buna gerek kalmayacak, sadece normal davranmaya çalış.
Aura'nın yüzüne yine o kavgacı tavır yerleşmişti:
AURA: Sence anormal davranışlar içinde miyim?
ALAN: Biraz incik boncuk bakmalısın!
Birbirlerine bakıp güldüler. Pazarda ilerliyorlardı. Her tezgahın tentesi ayrı renkteydi. Bu rengarenk tenteler insanın gözünü alıyordu.Uzun bir yol sağlı sollu bu renkli tezgahlarla donanmıştı. Gösteri yapan hokkabazlar; zaman zaman ağızlarından çıkan ateşlerigökyüzüne doğru birer ejderha gibi savuruyorlardı. Etrafta küçük çocuklar koşuşturuyor, onlara uçuşan hamadryadlar eşlik ediyordu.Her tezgahta müşterilerle satıcıların pazarlık sesleri duyuluyordu. Alan ve Aura ihtiyaçları doğrultusunda tezgahların başına geliyorlardı. Alan da dikkat çekmemek için satıcılarla pazarlık yapıyordu. Bu manzara Aura'yı hem güldürüyor, hem de üzüyordu.Gördüğü nişan kraliyet ailesinindi.Yanılmıyordu. Camellia Sirius prensesi, Alan da ölenin varisiydi. Ne yapacağını bilemiyordu. Ondan bunu saklamışlardı. Buna kızamıyordu çünki yeni tanıştığı insanlara o da güvenmezdi. Neden böyle bir yolculuğa çıktıklarını ve neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.Kafasında onlarca teori kuruyor fakat hiçbiri onu tatmin etmiyordu.Bundan sonra ne olacaktı? Bunu kendisi de merak ediyordu. Kafasındaki düşünceleri savuşturdu. Alan'ın yanında olmanın verdiği mutluluğun şimdilik tadını çıkarıyordu.
_________________________________________
Onu yakaladıklarını en yakın hizmetkarım söylemişti. Savaş bittiğinden bu yana sürekli kaçıyordu. Krala başkaldıran güçleri o kumanda ediyordu.Ona bunu yapmamasını söylemiştim ama beni dinlememeyi tercih etti. Kralla beni artık yan yana görmeye dayanamadığını söylüyordu. Oğlumuz krala baba demeyecekti. Öz babasıyla birlikte büyüyecekti.
Camellia okumayı bıraktı. Bir süre camdan gökyüzünü izledi. Samimi bir güneş etrafı aydınlatıyordu. Mavi gökyüzü insanı kendine çağırıyordu. Derin bir nefes alıp tekrar kitaba döndü:
Savaşta krala ettiğim gibi ona da ihanet ettim. Bunu bana bebeğimiz yaptırmıştı. Onun savaş sonrasındaki kaosta büyümesini istemiyordum.Üstelik halk hanedana güveniyordu. Oğlum da bu güvenden payına düşeni almalıydı. Aşkıma ihanet pahasına bunu yapmalıydım! O, saray zindanlarından birinde tutuluyordu. Yarın ilk ışıklarla idam edilecek!
...........
İnfaz sona erdi.Kendimi odaya güçlükle atmıştım. Gözlerimin içine bakarken boynunu vurdular. Biliyorum, beni anlıyordu. Her zamanki gülümsemesiyle bana güldü.Gözümü kırpmadan idam edilişini izledim. Başı yere düştü. Bebeğim bunu hissetmişti. Ani bir sancıyla zar zor odama kadar gelebildim. Sarayın hekimi bana çeşitli ilaçlar verdi ve gitti. Bir gün bunun hesabı herkesten sorulacaktı. Bebeğim üzerine yemin ederim ki suçlular zamanı gelince cezalandırılacaklar!
Camellia büyük bir soğuklukla kitabı elinden bıraktı. Ellerini yüzüne kapatıp isterik bir şekilde ağlamaya başladı. Vücudu sarsılıyordu. Ses çıkarmamak için çabalıyordu. Ruhunda büyük bir azap hissediyordu. Artık yorulmuştu. Çocukluğundan beri gördüğü rüyalardan,bunları saklamaktan yorulmuştu. Uyuşmuş gibiydi. Birdenodanın kapısı vuruldu. Camellia titriyordu.........




by BaLıMSuLTaN *-*

noluyo ya.ben iice karıştım.cam'ın rüyasını ben gördüm sanki.gülo çabuk açıkla şu rüyanın sebebini.bu lord ne iştir.belkide o cam'ın geleceğidir.ama neden bebeğin içine girdi.aurayla alan temem anladık mercimek fırın olayına başladılar
ama cam'a noluyo yahuu
o kitabı aura yazdı bence ayrıcada
böcüğüm fazla bekletme yeni bölüm için balböceğim




Spoiler:

asiyem vinii*-* harikasın
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): neptune

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): neptune
ufak bir bölümle hikayeme kaldığım yerden devam ediyorum
BÖLÜM 12- YOLA DEVAM
Sakin ama korkulu adımlarla kapıya yürüdü.
CAMELLİA:Kim o?
Dış taraftan seyisin kurnaz sesi duyuldu:
_Hanımefendinin bir emri var mı?
Camellia büyük bir rahatlama hissetti. Lord henüz her şeyin farkında değildi.
CAMELLİA:Hayır, teşekkür ederim.
Seyis anlık bir duraklamadan sonra kapıdan ayrıldı. Camellia ayak sesleri uzaklaşana kadar kulağıyla koridoru dinlemişti.Arkasına döndüğü zaman gördüğü manzara onu sarstı.Korku ve mutluluğu bir arada yaşıyordu.Bir an ne yapacağını bilemedi.Gözünü karşısındakinden ayırmayarak ciddi bir tavırla sordu:
CAMELLİA:Rüyamda mısın?
METİS:Rüyalar farklılıklar gösteriri prenses,bu rüya değil! Beni buraya sen çağırdın.
Camellia Metis'e biraz daha yaklaştı.
CAMELLİA:Gerçek değilsin!
METİS:Sadece aklının sana gösterdiği bir imgeyim.
Camellia Metis'in yanından geçip yatağına oturdu. Bir süre sessiz kaldı.
CAMELLİA: Bu yazılanlar hanedanın hangi çağına ait?
METİS:.....
Metis'in suskunluğu Camellia'yı sinirlendiriyordu.
CAMELLİA: Hanedan belki de yüzlerce yıl öncesinde sona erdi. O bebek kralların soyundan bile değil! Taçlandıysa bu Sirius'a ihanet demektir.
Metis Camellia'nın sözünü kesti:
METİS: O bebek hiç doğmadı!
Camellia cesaretlenmişti:
CAMELLİA:Nasıl?
METİS:.........
CAMELLİA:Neden sorularıma cevap vermiyorsun?
Metis'in yüzünde her zamanki bilge gülümsemesi belirdi:
METİS: Yolculuğun uzun ve zor olacak prenses. Aradığın cevaplar bu yolculukta. Sabırlı ol ve asla geri adım atma. Bu hepimizin sonu olur Camellia. Sen çekilirsen ortaya "O" çıkacak. Mücadeleyi asla bırakma!
Camellia başını öte tarafa çevirdi. Cevabını almaktan korkarak sordu:
CAMELLİA: Kim?
NETİS:........
Camellia başını çevirdiğinde metis yoktu.....

BÖLÜM 12- YOLA DEVAM
Sakin ama korkulu adımlarla kapıya yürüdü.
CAMELLİA:Kim o?
Dış taraftan seyisin kurnaz sesi duyuldu:
_Hanımefendinin bir emri var mı?
Camellia büyük bir rahatlama hissetti. Lord henüz her şeyin farkında değildi.
CAMELLİA:Hayır, teşekkür ederim.
Seyis anlık bir duraklamadan sonra kapıdan ayrıldı. Camellia ayak sesleri uzaklaşana kadar kulağıyla koridoru dinlemişti.Arkasına döndüğü zaman gördüğü manzara onu sarstı.Korku ve mutluluğu bir arada yaşıyordu.Bir an ne yapacağını bilemedi.Gözünü karşısındakinden ayırmayarak ciddi bir tavırla sordu:
CAMELLİA:Rüyamda mısın?
METİS:Rüyalar farklılıklar gösteriri prenses,bu rüya değil! Beni buraya sen çağırdın.
Camellia Metis'e biraz daha yaklaştı.
CAMELLİA:Gerçek değilsin!
METİS:Sadece aklının sana gösterdiği bir imgeyim.
Camellia Metis'in yanından geçip yatağına oturdu. Bir süre sessiz kaldı.
CAMELLİA: Bu yazılanlar hanedanın hangi çağına ait?
METİS:.....
Metis'in suskunluğu Camellia'yı sinirlendiriyordu.
CAMELLİA: Hanedan belki de yüzlerce yıl öncesinde sona erdi. O bebek kralların soyundan bile değil! Taçlandıysa bu Sirius'a ihanet demektir.
Metis Camellia'nın sözünü kesti:
METİS: O bebek hiç doğmadı!
Camellia cesaretlenmişti:
CAMELLİA:Nasıl?
METİS:.........
CAMELLİA:Neden sorularıma cevap vermiyorsun?
Metis'in yüzünde her zamanki bilge gülümsemesi belirdi:
METİS: Yolculuğun uzun ve zor olacak prenses. Aradığın cevaplar bu yolculukta. Sabırlı ol ve asla geri adım atma. Bu hepimizin sonu olur Camellia. Sen çekilirsen ortaya "O" çıkacak. Mücadeleyi asla bırakma!
Camellia başını öte tarafa çevirdi. Cevabını almaktan korkarak sordu:
CAMELLİA: Kim?
NETİS:........
Camellia başını çevirdiğinde metis yoktu.....




by BaLıMSuLTaN *-*


Unuttun abla gerçi ben de görmemişim burda ama
Çok sevdim hikayeni,şimdiden sonunu merak etmeye başladım
bir an önce yeni bölümleri bekliyorum 

Çok sevdim hikayeni,şimdiden sonunu merak etmeye başladım



Jeremy bu kadar tatlı olma! Bebeğimi gölgeliyorsun:(
Dünyamın 8. harikasına giden yol...


yeni bölüm^^ sonunda yazabildim umarım beğenirsiniz
BÖLÜM 13- KAÇIŞ
Odada bir mırıldanma sesi vardı. Masanın üzerindeki yazısına eğilmiş bir baş…. Hem aklından geçenleri yazıyor hem de kısık bir sesle bir melodi mırıldanıyordu. Kalemini bırtaktı.Dışarıdan gelen seslere kulak kabarttı.Hızla uzaklaşan atların sesi beyninde yankılanıyordu. Yakışıklı yüzünde kederli bir ifade belirdi. İçinden “gidiyor” diye geçirdi. Vakit yaklaşıyor ama zamanı değil! Kalbinde büyük bir acı hissediyordu, kendine geldi. Elini kalbine koymuştu. Hızlıca masadan kalktı ve cama yöneldi. Ay ışığında hızla uzaklaşan beyaz atı fark etti. Güçlükle pervaza tutundu. Kendini zorlayarak “kaç!” diyebildi. Gözleri karardı, olduğu yere düştü.
____________________________________________________________
Kalp atışlarının sesinden atların nal seslerini duyamıyordu. Ay ışığının aydınlattığı iki yanında ağaçlar uzanan yolda hızla ilerliyorlardı Gerena geride kalmıştı. Kalbinde bir burkulma hissetti. Geriye dönmek istiyordu. Sebebini bilmiyordu ama orada bir şey unutmuş gibiydi. Alan’ın kılıcına vuran ay ışığıyla irkildi. Şimdi sadece ağabeyini düşünüyordu. Kafası karışıktı. Ataların kılıcı düşmemeliydi. Peki Aura! O gerçekten ağabeyinin eşi mi olacaktı? Kahverengi atında bir heykel gibi kusursuz duran kadına baktı. Paredisein yavaşladığını hissetti. Yola çıkalı ne kadar olmuştu bilemiyordu. Alan birden texin dizgini çekti. Yorgun hayvan güçlükle durakladı. Aura ve Camellia’ya da Alan’ı izledi.
CAM: Sorun ne?
AURA:İki kişiler!
Alan başıyla Aurayı onayladı. Camellia yola göz gedirdi. Uzakta iki karartı gözüne ilişti.
AURA: Bizi durdurmak için mi geldiler?
Alan gözlerini kıstı.
ALAN:İki kişiyle imkansız.
Camellia kulaklarına gelen fısıltılar duyuyordu. Bir an için delirdiğini sandı. Zaman durmuş gibiydi. Midesi bulanıyordu. İçinde bir ferahlama hissetti ve bir ses:
_Leydim!
Camellia aceleyle atına bindi. Alan ve Aura şaşkınlıkla onu izliyordu.
ALAN: Cam ne yapıyorsun?
Camellia cevap vermeden paradisei mahmuzlamıştı. Büyük bir hızla karaltıya doğru ilerliyordu. Alan ve Aura çaresiz onu takip ettiler. Alan kardeşi için büyük bir endişe duysada onun bilgileğine sonsuz bir güven duyuyordu. Az sonra iki karaltının önünde atları üzerinde duruyorlardı. Gün ışımaya başlamıştı. Camellia atından indi. Alan şaşkındı Aura ise olan biteni anlamaya çalışıyordu. Camellia karşısındakine biraz daha yaklaştı. Bir süre bakışmadan sonra:
_ Şaşkınlığını ne zaman bırakacaksın genç Camellia?
Konuşan yaşlı adamın yüzünde bilge bir gülümseme belirmişti. Camellia da yolculuk boyunca ilk kez bu kadar aydınlık gülümsedi:
CAMELLİA: Metis!!!!
Genç kız yaşlı adama gözleri dolarak sarılmıştı. Kendini yine hiç olmadığı kadar güvende hissediyordu…. Alan ve Aura atlarından indiler. Alan Metis’in yanında duran Amata’yı başıyla selamladı. Dişi kentaur prense aynı şekilde karşılık verdi. Aura kafasında gelen bu iki yabancı ile ilgili hükümler veriyordu. Alan’ın ilk kez bu kadar şaşırdığının farkına varmıştı. Camellia yaşlı adama sıkmayı bıraktı. Amata ile gözgöze geldiler. Kentaurlardan her ne kadar çekinse de Amata’yı görmek bile onun için çok şeydi artık!
CAMELLİA: Amata!
AMATA: Leydim!
Bu kısa selamlaşma bile Alan’ı tedirgin etmeye yetmişti. Camellia unutabilirdi ama Alan unutmamıştı: Aura hala hiçbir şey bilmiyordu. Ona duyduğu hislerin kendini yanıltmasından korkuyor bu yüzden temkinli davranıyordu. Metis’in elini sıktı.
ALAN:Burada durmamız tehlikeli! Yoldan ayrılmalıyız.
Metis muzipçe gülümsedi:
METİS: Artık öfkenle değil de aklınla mı hareket ediyorsun Alan?
Alan yine öfkelenmişti. Bu yaşlı bunak onun hep sinirlerini oynatacak bir şeyler buluyordu. Kaşları çatıldı:
ALAN:Sen kendi işine işine baksana!
Amata acele etmek istiyordu:
AMATA:Yolun aşağısında küçük bir göl var. Kampımızı orada kurduk.
Hepsi sessizce Amata’yı izliyorlardı. Herkesin aklında bir sürü soru ve buyolculukta karanlıkta kalmış bir sürü sır vardı.

BÖLÜM 13- KAÇIŞ
Odada bir mırıldanma sesi vardı. Masanın üzerindeki yazısına eğilmiş bir baş…. Hem aklından geçenleri yazıyor hem de kısık bir sesle bir melodi mırıldanıyordu. Kalemini bırtaktı.Dışarıdan gelen seslere kulak kabarttı.Hızla uzaklaşan atların sesi beyninde yankılanıyordu. Yakışıklı yüzünde kederli bir ifade belirdi. İçinden “gidiyor” diye geçirdi. Vakit yaklaşıyor ama zamanı değil! Kalbinde büyük bir acı hissediyordu, kendine geldi. Elini kalbine koymuştu. Hızlıca masadan kalktı ve cama yöneldi. Ay ışığında hızla uzaklaşan beyaz atı fark etti. Güçlükle pervaza tutundu. Kendini zorlayarak “kaç!” diyebildi. Gözleri karardı, olduğu yere düştü.
____________________________________________________________
Kalp atışlarının sesinden atların nal seslerini duyamıyordu. Ay ışığının aydınlattığı iki yanında ağaçlar uzanan yolda hızla ilerliyorlardı Gerena geride kalmıştı. Kalbinde bir burkulma hissetti. Geriye dönmek istiyordu. Sebebini bilmiyordu ama orada bir şey unutmuş gibiydi. Alan’ın kılıcına vuran ay ışığıyla irkildi. Şimdi sadece ağabeyini düşünüyordu. Kafası karışıktı. Ataların kılıcı düşmemeliydi. Peki Aura! O gerçekten ağabeyinin eşi mi olacaktı? Kahverengi atında bir heykel gibi kusursuz duran kadına baktı. Paredisein yavaşladığını hissetti. Yola çıkalı ne kadar olmuştu bilemiyordu. Alan birden texin dizgini çekti. Yorgun hayvan güçlükle durakladı. Aura ve Camellia’ya da Alan’ı izledi.
CAM: Sorun ne?
AURA:İki kişiler!
Alan başıyla Aurayı onayladı. Camellia yola göz gedirdi. Uzakta iki karartı gözüne ilişti.
AURA: Bizi durdurmak için mi geldiler?
Alan gözlerini kıstı.
ALAN:İki kişiyle imkansız.
Camellia kulaklarına gelen fısıltılar duyuyordu. Bir an için delirdiğini sandı. Zaman durmuş gibiydi. Midesi bulanıyordu. İçinde bir ferahlama hissetti ve bir ses:
_Leydim!
Camellia aceleyle atına bindi. Alan ve Aura şaşkınlıkla onu izliyordu.
ALAN: Cam ne yapıyorsun?
Camellia cevap vermeden paradisei mahmuzlamıştı. Büyük bir hızla karaltıya doğru ilerliyordu. Alan ve Aura çaresiz onu takip ettiler. Alan kardeşi için büyük bir endişe duysada onun bilgileğine sonsuz bir güven duyuyordu. Az sonra iki karaltının önünde atları üzerinde duruyorlardı. Gün ışımaya başlamıştı. Camellia atından indi. Alan şaşkındı Aura ise olan biteni anlamaya çalışıyordu. Camellia karşısındakine biraz daha yaklaştı. Bir süre bakışmadan sonra:
_ Şaşkınlığını ne zaman bırakacaksın genç Camellia?
Konuşan yaşlı adamın yüzünde bilge bir gülümseme belirmişti. Camellia da yolculuk boyunca ilk kez bu kadar aydınlık gülümsedi:
CAMELLİA: Metis!!!!
Genç kız yaşlı adama gözleri dolarak sarılmıştı. Kendini yine hiç olmadığı kadar güvende hissediyordu…. Alan ve Aura atlarından indiler. Alan Metis’in yanında duran Amata’yı başıyla selamladı. Dişi kentaur prense aynı şekilde karşılık verdi. Aura kafasında gelen bu iki yabancı ile ilgili hükümler veriyordu. Alan’ın ilk kez bu kadar şaşırdığının farkına varmıştı. Camellia yaşlı adama sıkmayı bıraktı. Amata ile gözgöze geldiler. Kentaurlardan her ne kadar çekinse de Amata’yı görmek bile onun için çok şeydi artık!
CAMELLİA: Amata!
AMATA: Leydim!
Bu kısa selamlaşma bile Alan’ı tedirgin etmeye yetmişti. Camellia unutabilirdi ama Alan unutmamıştı: Aura hala hiçbir şey bilmiyordu. Ona duyduğu hislerin kendini yanıltmasından korkuyor bu yüzden temkinli davranıyordu. Metis’in elini sıktı.
ALAN:Burada durmamız tehlikeli! Yoldan ayrılmalıyız.
Metis muzipçe gülümsedi:
METİS: Artık öfkenle değil de aklınla mı hareket ediyorsun Alan?
Alan yine öfkelenmişti. Bu yaşlı bunak onun hep sinirlerini oynatacak bir şeyler buluyordu. Kaşları çatıldı:
ALAN:Sen kendi işine işine baksana!
Amata acele etmek istiyordu:
AMATA:Yolun aşağısında küçük bir göl var. Kampımızı orada kurduk.
Hepsi sessizce Amata’yı izliyorlardı. Herkesin aklında bir sürü soru ve buyolculukta karanlıkta kalmış bir sürü sır vardı.




by BaLıMSuLTaN *-*


BÖLÜM 14- KESİŞEN YOLLAR(1)
Yanan ateşin çıtırtıları dışında bir ses duyulmuyordu. Ara sıra atların homurtuları ileriden kulaklara çarpıyor, aynı sessizlikte bu sesler de son buluyordu. Herkes ateşin başında derin düşüncelere dalmış gibiydi. Gölü sıyırarak esen rüzgar ateşin sıcağına inat yüzlerinde serinlik bırakıyordu.
METİS: Yolculuğunuz nasıl geçti genç Alan?
Alan birden irkildi. Bu yaşlı bilgeye baktı. Metis’ten şüphe etmek için artık bi sebebi daha vardı. Leda’da olması gerekirken sarayı ve kraliçeyi yalnız bırakmıştı. Bunun için ona öfkeliydi. Alaycı bir tavırla cevap verdi:
ALAN:Sen söyle?
Ağabeyinin söyledikleri Camellia’yı sinirlendirmişti. Kaşları çatıldı. Alan’ın aksine Camellia Metis’e sonsuz bir güvenle bağlıydı. Metisin yüzünde her zamanki bilge gülümseme vardı. Amata gerginlik istemiyordu:
AMATA: İyi olduğunaza çok sevindim.
Aura sessizce olanları izliyordu. Herkes o yokmuş gibi davranıyordu. Bu onu oldukça huzursuz etmişti. Aklında gitmeyi planlıyordu, herm de Alan’a duyduğu hislere rağmen…
METİS: Gitmenin değil kalmanın vaktidir leydim!
Aura kendisine söylenenler karşısında irkilmişti. Bu adam içindeki saklı her şeyi biliyordu. Bir ürperti hissetti. Üşüyor gibiydi.
AURA: Ben sadeceyabancı olduğum için gitmek istemiştim……
Metis’in gülümsemesi şefkatli bir hal almaya başlamıştı:
METİS: Prens Alan ve prenses Camellia’ın size ihtiyacı var!
Alan ve Aura şaşkınlıkla Metis’e bakıyorlardı. Alan başının döndüğünü hissetti.Aura başını eğdi bir suçlu gibi konuşuyordu:
AURA: Her şeyi biliyorum! Gerena’dayken kraliyet mühürünü gördüm.
Bakışları Camellia’yı işaret ediyordu. Camellia gömleğinin üzerinden kolyesini tuttu, şaşkındı. Aynı zamanda bir şeyler saklamamanın verdiği hafiflikle rahatlamıştı.
CAMELLİA: En azından artık saklayacak bir şeyimiz yok. Üzgünüm Aura böyle olması gerekiyordu.
Bunları samimi bir gülümsemeyle söylemişti. Alan kardeşinin rahat tavrından dolayı rahatsızdı. O sevdiği kadından hayatının en önemli gerçeğini saklamıştı. Bunu düşündükçe hem utanıyor hem de guruıru inciniyordu. İçinde bastırılması gereken büyük bir isyan hissetti. Aura bütün zerafetiyle onun yalanına katılmış, kendisini küçük düşürmekten çok yüceltmişti. Aura’nın önünde gittikçe küçüldüğünü hissetti. Nefes alamıyordu sanki. Ayağa kalktı:
ALAN: Biraz dinleneceğim.
Bunu bütün duygusuzluğu ile söylemişti. Alan otağa doğru yönelirken Aura da dolaşmak için izin istemiş ve gitmişti.
CAMELLİA: Düzelirler mi dersiniz?
Metis gülümsedi:
METİS: Alan onurlu bir erkek ama kendisini affetmeyi de öğrenmeli!
Ortama tekrar bir sessizlik hakim olmuştu.
AMATA: Leydim gitmeliyiz.
Camellia bu imalı gitmeliyiz sözünün ardından dehşetle Metis’e baktı.
METİS: Senin ve ağabeyinin yolculuğu burada ayrılıyor Camellia. Biz bu yüzden geldik!
Camellia başını olumsuz anlamda sallıyordu. Elleri titremeye başladı:
CAMELLİA: Alan’ı bırakamam! Onun bana ihtiyacı var. O, o kral olmalı!
Son sözlerini ağlamaklı bir tonda söylemişti. Metis elini Camellia’nın omzuna koydu:
METİS: Kader farklı yolların kesişen köşesidir Camellia! Yolunuz tekrar kesişene kadar kendi yolunu takip etmelisin!
Cmellia bakışlarını ateşe çevirmişti. Şimdi içinde gitmekle kalmanın savaşı başgöstermişti…..




by BaLıMSuLTaN *-*

önceki bölümü yeni görüyorum
Metis'ten ben de hiç hoşlanmıyorum var bi kıllık
Yine heyecanlı bi bölüm olmuş abla olayları çok merak edip 4 gözle bekliyorum yeni bölümleri

Metis'ten ben de hiç hoşlanmıyorum var bi kıllık

Yine heyecanlı bi bölüm olmuş abla olayları çok merak edip 4 gözle bekliyorum yeni bölümleri


Jeremy bu kadar tatlı olma! Bebeğimi gölgeliyorsun:(
Dünyamın 8. harikasına giden yol...
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): neptune
bu fanficccccc <3 bölümleri baştan okuyup yorumumu öyle yapıcam yarım kaldı diye üzülmüştüm ya 

"ilk önce kalbin kırılır, sonra çürümeye başlarsın... (C.S.)"
>funnylife<
yenielmakurdu

>funnylife<
yenielmakurdu

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): neptune

abla
takip edip merakla beklediğim hata bulmadığım bu yüzden de okurken büyük bir keyif aldığım nadide fanficlerden bi tanesiydi bu üzüldüm şimdi

takip edip merakla beklediğim hata bulmadığım bu yüzden de okurken büyük bir keyif aldığım nadide fanficlerden bi tanesiydi bu üzüldüm şimdi


Jeremy bu kadar tatlı olma! Bebeğimi gölgeliyorsun:(
Dünyamın 8. harikasına giden yol...


6. sayfa (Toplam 8 sayfa) [ 107 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |