Çikolatalı Aşklar Tarifesi
Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 9, 10, 11, 12, Sonraki

Sailor Moon Forum -> Fanart ve Fanfic
 

Beğendiniz mi?
Evet
100%
 100%  [ 7 ]
Hayır
0%
 0%  [ 0 ]
Toplam Oylar : 7

Yazar
Mesaj
jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 45
Alıntıyla Cevap Gönder
Anlamadım Çıldırmış Durumda









Yeterince karmaşık şeyler yaşıyorum bari sen işimi biraz kolylaştırsan Madde


En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
09 Ekm 2012 15:27
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 45
Alıntıyla Cevap Gönder
Sana inanmam için bir hamle daha. Kurtul ondan ve sonra tüm hikaye senin…

Kız kalktı ve tıpkı o filmlerdeki gibi koşarak uzaklaştı.

t: neden kapıyı çalıyorsun?
a:çünkü içeri girmek istiyorum.
t:neden?
a:çünkü yanına gelmek istiyorum.
tavşan kapıyı açar; dışarı çıkar. Alice’in tam yanında durur.
t:işte. Şimdi içerdesin.

Hikayemde…


Gülücük Dağıtıyor

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
09 Ekm 2012 15:33
jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 45
Alıntıyla Cevap Gönder
Beynimde bir şimşek çaktı.

"Kurtul ondan ve sonra tüm hikaye senin…" dedin...

Evet kurtulmam gereken biri var. Kafamı bulandıran. Beynimin rahatsız eden bir kıymık gibi. Unuttuğun anda kendini hatırlatan bir karabasan...

Ondan kurtulmam lazım...
Sonra tüm hikaye benim*

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
09 Ekm 2012 16:07
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 45
Alıntıyla Cevap Gönder
Best of Jan Dil Çıkartıyor
Seninde inner Elif'in olurum Jan merak etme Dil Çıkartıyor

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
09 Ekm 2012 16:11
jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 45
Alıntıyla Cevap Gönder
2 Elif çok gelmez mi??

İnanamıyor!

Nese, içimdeki karanlığı çıkarma vakti geliyor. Hak edenler, paylarına düşenleri almalı *

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
09 Ekm 2012 16:29
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 45
Alıntıyla Cevap Gönder
Her türlü giderimiz olur Jan.

Hikayenin geri kalanı için bazı fedakarlıklar yapmak gerek.
Hayat'ta Elif gibiyse demek..
Hikayenin devamı için önce ne kadar cesur olduğunu göstermen gerek.

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
10 Ekm 2012 10:46
jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 45
Alıntıyla Cevap Gönder
Hazırlanmıştım ama karşılaşamadım...
Dolayısıyla ilk karşılaşmamıza kaldı bu oyunun finali Çıldırmış Durumda

Off duru gel bizee bişiylerr sölee...Hoş evdende pc açamıyorum ki kafam düzgün göreyim dediklerini Madde

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
10 Ekm 2012 17:53
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 45
Alıntıyla Cevap Gönder
BÖLÜM 46-GEÇMİŞ

Derin bir çukurun içerisinde olduğumu hatırlıyorum. Belki de sadece bir rüyaydı; rüya olsa bile kemiklerime ve hatta iliklerime kadar işleyen soğuğun tarifinin mümkün olduğunu sanmıyorum. Nefes alıyorum ve sonra veriyorum. Bu ikisi arasında yalnızım. Nefesim buza dönüyor. Buz kalbime dönüyor. Tek başınayım kalabalığın ortasında yalnızım. Kurtulmak istiyorum ama yapamıyorum. Sonra tanımadığım bir ses hayallerimi bölüyor. Uyan diyor bana ama nereden? Buranın çıkışı yok. Hala düşündükçe mideme saplanan acının keskinliği ve o çürümüş ölüm korkusu aynı kümede kesişiyor. Korkuyorum. Sözleri mantıksız ve anlamsız… Sonra fısıltı nefese nefes cümlelere dönüşüyor.

‘Eğer en dibe battıysan kuvvet alacağın bir alan var demektir. Bas ve yukarı tırman. Batmadan çıkamazsın. Bu süreç sonsuzluğa battığın ana kadar devam edecektir. Şimdi söyle neredesin tavanda mı tabanda mı? Fark eder mi? Çıkmak elinde olduğu sürece…
Sonra kâbuslarımdan uyanıyorum ve yalnızlığımdan. Hayatta hiçbir şeyden korkmadım. Kediden veya köpekten yılandan veya ölümden… Hepsini bir şekilde alt edebileceğime emindim; ancak hayatta baş edemeyeceğimiz bazı şeyler de var. Yalnızlık gibi… Ben çok yalnızdım. Nefesimi kesecek bir yalnızlıkta boşluğa bırakılmış bir zavallıydım.

Ölümü bir şekilde anlıyorsunuz ama yalnız bırakılmayı geride kalmanın uygun görünüşünü yaşınız kaç olursa olsun anlamıyorsunuz. Beni bu yetimhanenin soğuk duvarlarının arkasına bıraktıklarında adı bile olmayan zavallı bir bebekmişim. Beyaz tenli yuvarlak suratlı tosun bir bebek… Hizmetliler meleğe söylediğimi düşünmüşler. Oradaki bir teyze beni nüfusuna almış. Orada yaşarmış. Gündüzleri temizlik yapar geceleri bekçilikle uğraşırmış. Bana Melek demişler.

Kaderi bahtsız bir melek…

Günlerimiz olağan geçiyordu yani her şey normal… Farklı yaşlarda yalnız çocuklar olarak büyüdük. Birbirimizin kardeşi olduk ama hepimiz özünde birer yalnızlık abidesiydik. Kendimize bakmıyorduk. Bazen bazı hafta sonları ziyaretçilerimiz olurdu. Bize oyuncak getirirler ve onların çocuklarıymışız gibi saçlarımızı okşarlardı. O zaman teyzemiz bize en güzel kıyafetimizi giydirir saçlarımıza rengârenk kurdeleler takardı. Onlara güzel gözükmeliydik. Lanet olası süs bebekleri gibi güzel olmalıydık.

İnsanların saçlarımı büyük bir sevecenlikle okşadıklarını hatırlıyorum. Onlar hiçbir zaman bu sevecenliğin sonunun geceler boyu süren ağlayışlar olduğunu bilmezlerdi. Onlar gözlerimizin içine o acınası tavırları ile baktığında bizim içimizde ölenin ne olduğuna dair hiçbir fikir sahibi değildiler. Üzülmüyorduk artık. Üzüntünün sonu alışkanlık… Duruma alıştığın için mi artık acımıyordu yoksa artık acımadığı için mi alışıyordun hiçbir zaman bilemedik. Bizler yalnızlığın arasında kısılıp kalmış kalmış zavallı birer hücreydik.

Bu şekilde geçen yılların ardından elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. İlkokul ve ortaokuldan sonra liseye gittim. Bir şekilde burslar yardımıyla üniversiteyi bitirdim. Kendime beni geçindirecek bir iş buldum. Tüm bu süre boyunca insanlardan uzak durdum. Hiç sinemaya gitmedim. Ya da hiç kendi zevkim için kitap alıp okumadım. Güncel hiçbir konuyu takip etmedim. Sadece bana lazım olan bilgileri ezberledim. Tek istediğim başarılı olmaktı. Birinciliklerle dolu bir hayat geçirdim. Sınavlarım şahaneydi.

Mezuniyet günü geldiğinde birincilik belgemi aldım. Alkışlar kulaklarımda çınlıyordu. Arkadaşlarım benim adımı diğer sınıflara nispet yaparcasına haykırıyorlardı. Bunları duyuyordum ama algılayamıyordum o sıra tek gördüğüm kalabalıktı ve o kalabalıkta bana ait olan tek bir anı tek bir hayat belirtisi bile yoktu. Birinciliğimle yurduma geri döndüğümde günlerce ağladığımı hatırlıyorum ve hep aklımda o soru vardı neden? Neden ben bırakılan neden ben terkedilen olmuştum hiçbir zaman anlamadım. Her zaman en iyisi olmak için uğraştım. Hayır bunun başka şansım olmaması ile alakası yoktu. Bunun tamamen ailem olduğunu düşündüğüm kişilerle alakası vardı. Bir gün akıllarına geldiğimde beni ararlarsa şayet varlığımın onlara pişmanlık vermesini istiyordum. Benimle gurur duymalıydılar. Öyle gurur duymalıydılar ki tüm bu yalnızlığın ortasında büyümüş bu kızı uzaktan her seyredişlerinde başarılarım öyle gözlerini doldurmalıydı ki nihayetinde pişman olmalıydılar.

Sonrasında yeni bir ortama girmiştim. Sıfırdan bir işe başlıyordum. Hiç bilmediğim bir ortamda yeni insanlarla tanışıyordum. İlk gün ölüm gibiydi. Gişenin başında çaresizce saatlerin geçmesini beklerken hata hata üstüne yapıyor tüm dikkatleri üstüme çekiyordum. Nihayetinde gün bittiğinde berbat bir gün geçirsem de kasanın tam çıkmasını başarmıştım. Sonrasında bir hafta boyunca daha dikkatli çalıştım. Benimle arkadaş olmak isteyen insanlarla yakınlık kurmaya çalıştım. Onlarla konuştum. Onlarla birlikte yemek yedim ve sanırım ilk defa hayatımda gerçekten iletişim kurabilmiştim.

İlk günümden tam bir ay sonra bir Cuma akşamı bireyselde çalışan çocuk ismi Deniz’di yanıma yaklaşıp akşam bir şey yapıp yapmayacağımı sormuştu. O sırada aklımdan geçenler nelerdi hatırlamıyorum bile; ama tek tahmin edebileceğim bunun bana fazla geldiği oldu. Başım dönüyordu. Midem bulanıyordu. Bir şeyler kalbime baskı yapıyordu. Sonrasında hayat karardı. Karanlığın ortasında içine doğru bir yolculuğa çıktım. Karanlığın kalbine gömüldüm.
Gözlerimi açtığımda etrafımda bir grup doktor toplanmıştı. Sonrasında onların şu meşhur acemiler olduğunu anladım. Bir şeyim olmadığından sadece strese dayalı bayılma olduğundan bahsettiler. Bir tanesine serumumu değiştirmesi söylendi. Sesleri duyuyordum ama gözlerim uykuya yenik düşüyordu. Yapılanın sakinleştirici olduğunu düşündüm.

Gözlerim dünya ile bağlantısını kısa süreli de olsa kestiğinde tekrar açma isteği duyuyordum. Birisi başımda bir şeyler çeviriyor gibiydi. Sonrasında kendimi uyanmak için zorladım.
Sadece bir saniyeliğine dahi olsa gözüme ilişen o gülümsemeyi hala unutamam. Kalbimin atışı bana ait olamazdı. Ben bile gümbürtüsünü duyabiliyordum. Bir çift normal göz bana bakıyordu. Sadece kısa süreliğine… Kahverengiydi gözlük takıyordu hepsi bu. Bana bakan o minik gözlerin içi parlıyordu. O gözler yıldızlardan daha parlaktı. Bana bir şeyler mırıldığını biliyordum ama kelimeler o an için imkansız derecesinde mantıksızdı. Sadece o gözleri düşünüyordu aklım. Bana bakan bir çift mahcup göz… Sonrasında saçının bir anlığına gözünün önüne düşüşü ve eliyle saçını geriye savuruşu… Kalbinin bu şekilde çarpmasını açıklayamıyordu. Gördüğü adam yakışıklı mıydı bilmiyordu tek bildiği bu adamın içindeki tüm duyguları harekete geçirdiğiydi. Sonrasında kendisine yönelen soru tınısına kulak kesildi ve anlamaya çalıştı.

-Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

-İyiyim yani galiba. Bilmiyorum.

-Merak etmeyin size sakinleştirici iğne yapıldı. Bir süre bu şekilde olmanız normal ama birkaç
saate toparlarsınız. Bu kadar stres yapıp kalbinizi bu yaşta yormamalısınız.

-Teşekkür ederim ben aslında şey. Yeni işe başladım da sanırım şimdiden yorulmaya başladım.
Bu çok utanç verici.

-Üzülmeyin iş deneyimleri her zaman istediğimiz gibi gitmez. Size bir sır vereyim. Bende buradaki ilk iş günümde lağma yapmak zorunda kalmıştım. Gerçekten kötüydü.

Kaslarım bana ihanet ediyor gibiydi. Gözlerimdeki ağırlığı hissediyordum; ama yine de içim dışımı bu adama karşı kibarca gülmeye davet ediyordu. O bakışlarla saatlerce sohbet edebilirdim. Gerçek olmasa bile ona hayallerimde neyin ne olduğunu benim kim olduğumu anlatabilirdim.

-Kötüymüş.

-Oldukça. Arayabileceğimiz bir akrabanız veya yakınınız var mı? Aslında bu gibi durumlarda telefonda anne baba isimlerini ararız ama bulamayınca kimseye haber veremedik.

-Önemli değil. Ben yalnız yaşıyorum.

-Haber vereceğimiz bir iş arkadaşınız var mı? Size çıkış işlemlerinde yardımcı olabilecek herhangi biri?

-Ben hallederim. Kimsem yok diyebilirim.

-Anladım. Sizi uykunuzla başbaşa bırakıyorum o halde. Sabah çıkış işleminizi yaparız. Kendinize dikkat edin ve dinlenmeye bakın.

-Teşekkürler.

Rüyamda onun gözlerine doğru yüzüyordum. Bana uzaktan bakıyor ve bir an önce ona yetişmem için tezahürat yapıyordu. Gülen gözleri umutla parıldıyordu. Heyecanını durduğum yerden hissedebiliyordum. Son ana kadar nefessiz bir şekilde onun yanına yaklaşmak için hızlı hızlı yüzmeye çalıştım. Sonra ansızın derin bir çukurun içerisine çekildiğimi farkettim. Ona seslenmek istiyordum. Buradan gitmesini bu lanet çukurdan kendisini kurtarmasını istiyordum. Sesim ona yetişmiyordu. Sesim kendi kulaklarıma bile gelmiyordu. Umutsuzlukla başımı salladım. Kollarımı çırptım ama anlamadı. Hareket ettikçe karanlık beni kendi derinliğine çekiyordu. Derin bir nefes aldım. Bunun nasıl bir duygu olduğunu zaten biliyordum. Bu hissizliğin duygusuydu ve bu karanlık yalnızlığın tortusuydu. Usulca kendimi karanlığa bıraktım. Sustum ve sonumun gelmesini bekledim. Her zaman olduğu gibi. Sonra o karanlıktan adımı haykıran bir ses duydum. Bana yöneldi. Elini uzattı ve beni o derin kuyudan bir çırpıda çekti. Beni yanına yaklaştırdı. Ellerin dedi.

Ellerin soğuk…

Üzgünüm. Yalnızlık gerçekten soğuk oluyor ama ben alışığım merak etme.

Bir daha gitme.

Keşke…

O an anlamıştım o bakışların sırrını… O bakışlar benim hayatımda olmayan şeyi içeriyordu. O bakışlar benim geleceğimi benim umutlarımı içinde taşıyordu. Ben o bakışlarda bir ömrü görmüştüm. Benim olmasını dilediğim ömrü ve ben o bakışlarda yalnızlığın ne kadar da gereksiz olduğunu okumuştum. Usulca… Sindire sindire…

Sabah olup hastahaneden çıktığımda ilaçların etkisini hala üstümde hissedebiliyordum. Ara ara aksak bir şekilde yürüsem de eve bir şekilde varabileceğimden emindim. Merdivenleri yavaşça indim. Köşede duran aynadan yansımama baktım. Saçlarım karma karışık olmuş kıyafetlerim ise buruşmuş bir hal almıştı. Gözlerim ise uyumaktan davul gibi şişmişti. Çirkinlik abidesi gibi karşımda dikilirken aklımda dün onun karşısında nasıl iğrenç bir görüntü sergilediğim sorusu vardı. Yanaklarımın kızarışını aynada ben bile görebiliyordum. Bu utanç verici bir andı. Sonra saçlarımı bir hamlede topladım. Çantamdan çıkardığım tokayı saçıma tutturdum. Üstüme çeki düzen vererek başarısızlıkla dolu da olsa hastane bahçesine kadar yürümeyi başardım. Dalgın bir şekilde evime gitmek için bir araç ararken omzumda bir el hissettim.

-Afedersiniz. Aslında çıkışınıza yetişecektim ama sanırım biraz geç kaldım üzgünüm.

O bakışlar benim şişmiş gözlerime bakıyordu. Yüzünde bir gülümseme… Zoraki değil, alaycı hiç değil. Olsa anlardım. Ya da olmamasını umuyorum diyelim. Omzuma yaslanmış elimi tutuyor. Bana eşlik etmek istediğinden bahsediyor. Gözlerimi kısa bir süreliğine kapıyorum ve bunun rüya olmaması için yalvarıyorum yavaşça kendi canımı acıtıyorum ve bu gerçek. Gözlerimi açtığımda mahcup bir şekilde gözlerimin içine bakıyor.

-Sorun yok öyle değil mi?

-Ben size zahmet vermeyeyim. Teşekkürler kendim gidebilirim.

-Hayır size eşlik etmeyi gerçekten çok istiyorum ve bu konuda hiçbir şekilde itiraz kabul etmiyorum. Sonuç olarak sorumluluğumdaki bir hastasınız.

-Lağman tecrübeniz size çok şey öğretmiş olmalı.

-Hayat dersi gibiydi inanın. Gülüşünüz çok güzel bu arada. Devam ettirmelisiniz o zaman
parlıyorsunuz.

-Teşekkür ederim. Sizin de gözleriniz…

-Gözlerim mi? Eh yüksek derece miyop olunca insan gözlük takmak zorunda kalıyor.

-Umut dolu.

-Aslında bunu beklemiyordum. Bende teşekkür ederim. Buyrun o halde.

-Teşekkürler.

-Bu arada isminiz?

-Melek…

-Aksini düşünmek bile istemiyordum zaten. Aslında ismimi söylersem gülmeyeceğinizi
söylemelisiniz.
-Elbette ki gülmem.

-Peki o halde ismim Umut.

-İsminiz size gözlerinize çok yakışıyor demek ki.

-Biliyor musunuz sizi rüyamda gördüm. Oradaydınız. Karanlığın içinde. Yardımcı olmak için
geldim. Güzel bir rüyaydı. Gerçekten.


Bir umut bir meleğin yüreğinde sonsuzluğa yeşeriyordu. Karanlık yerini maviye yeşile ve pembeye bırakıyordu ve derin kuyu kalbin ritminde yok oluyordu.

Aşk gerçekten de huzurluydu.

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
17 Ekm 2012 22:11
jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 46
Alıntıyla Cevap Gönder
Kim bunlar Çılgın

Konu bi yerlerden tanıdık gibi ama İnanamıyor!
Beni kim oldukları ilgilendirir Çıldırmış Durumda

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
17 Ekm 2012 23:00
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 46
Alıntıyla Cevap Gönder
BÖLÜM 47-GERÇEK

-Beni istemiyorlar.

-Biliyorum.

-Bunu yapamam. Seni onlardan koparamam.

-Ben onlardan bu mesleği seçtiğim zaman zaten koptum. Anlamıyorsun senin için herkesten rahatlıkla vazgeçebilirim.

-Bunu yapmanı istemiyorum. Benim için benim yüzümden bu derin yalnızlığa sürüklenmeni istemiyorum. Yanında sevdiğin insanlar olduğunda böyle beylik cümleler kurmak elbette kolaydır ama yalnız kaldığında inan bununla baş etmesi öyle zor ki. Ben buna alışığım. Ben yalnız kalabilirim. Sonsuza kadar… Senin bunu yaşamanı istemiyorum. Sen bunu hak etmiyorsun.

-Ne önemi var ki? Sen yanımda olursan ben yalnız olmayacağım. Sen benimle olursan ben hep mutlu olacağım. Ben kayıp bir ruhtum farzı misal. Geriye kalanımı sende buldum. Bundan öyle çabuk vazgeçmek erkekliğe sığar mı? Bana yakışır mı? Kendi kararlarımı alabilecek yaştayım. Buna saygı duymaları lazım. Onların saygınlığı ya da paraları umurumda değiller. İnsanlar paradan ya da maldan ibaret değildirler. İnsanlar kalplerinden sorumludurlar ve o kalp birisi için değil de saçma bir şey için atıyorsa bu hayatın hiçbir anlamı yok demektir. Seni anlayamam belki ama anlamaya elimden geldiğince çalışırım. Senden beni anlamanı elbette beklemiyorum sadece anlamaya çalış. Dene. Ben geleceğimi seninle kurmak istiyorum. Zorluklar elbet olacak. Birlikte olduğumuz sürece yalnız olmayacağız. Ben hep senin yanında olacağım.

-Bunu sana yapamam.

-Bunu bana sen yapmıyorsun eğer için rahat edecekse bunu bana ben yapıyorum. Senin yaptığın tek şey beni deliler gibi mutlu etmek… Hepsi bu.

-Buna inanamıyorum.

-Şimdi tekrar soruyorum. Siz gökyüzünün güzel meleği bir Umut yeşerir mi yüreğinizde? Benimle gelir misiniz belirsiz bir geleceğe? Tek bir cevabı bekliyorum. Tek bir yanıt…
Gökyüzünde sayısız balon uçuyordu. Gökyüzünde rengarenk bulutlar ahenkle dans ediyordu.

Kadın tüm korkusunu en derinine attı. Hayatı boyunca bilinmezliklerin kucağında yaşamıştı. Şimdi birisi karşısına geçmiş bu bilinmezliğe ortak olmak istiyordu. Kadın deliler gibi korkuyordu yine de kalbinin bu denli hızlı çarpmasına sebep olan farklı duygular vardı. Kadın adamın elinden tuttu. Adamı kendisine çekti ve sıkıca sarıldı. Yanağına minik bir buse kondurdu ve elleri buz kesilmiş adamın ellerinden tutarak kulağına fısıldadı.

-Evet her ne olursa olsun evet.

-Teşekkür ederim. Ben bundan daha fazla sevineceğimi bundan daha fazla mutlu olacağımı sanmıyorum. Bir ömür bahşettin bana sonsuza kadar mutlu sürmesini istediğim bir ömür…

Sonrasında geçen yıllar masal gibiydi. Umut zengin bir aileden geliyordu bense yetimhanede tek başına büyümüş zavallı bir kızdım. Ailesi elbette beni istemedi. Beni sosyeteye tanıtacak kadar değerli ve de eğitimli görmediler. Tahsilim onlar için yeterli değildi Beni temsil eden bir ailem olmayışı beni kolayca ezebilecekleri düşüncesinin de yeşermesine sebep oluyordu. Annesi bizi ayırmak için bin bir plan yaparken biz herkesten gizli kendi planlarımızı yapıyorduk.

Günden güne biriktirdiğimiz para artıyordu. Biraz daha sabretmemiz gerektiğini biliyorduk. Umut ailesine evleneceğimizi söylediğinde ailesi buna büyük bir kararlılıkla karşı çıkmıştı. Benim bir gönül eğlencesi olduğumdan ve böyle bir mevkiye layık olmadığımdan dem vuruyorlardı. Gururuma dokunuyordu ama sesimi çıkarmadım. Umut’u ailesinden koparan kişi olmak istemiyordum. Bu kötülüğü ona yapamazdım. Bu yüzden tüm sözleri yuttum. Hayatım boyunca yaptığım gibi tüm acıları içimde yaşadım ve elime geçen bu güzel duyguların keyfini çıkarmaya baktı. Her geceyse duam bu mutlu günlerin bitmemesi üzerineydi.

Nihayetinde birikmiş paramız olmuştu. Tanışmamız üzerinden 1 yıl geçmişti. Son 3 ayında birbirimizle çok nadir görüşüyorduk ve bu görüşmeleri herkesten saklamaya özen gösteriyorduk. Umut bunun en iyi şey olduğundan bahsediyordu. Ortada olduğumuz süre boyunca yıpranacaktık eğer saklarsak eğer birlikteliğimizi gözlerden ırak yaşarsak her şey daha kolay olacaktı. Böylelikle ailesi yollarımızın ayrıldığına yavaş yavaş inanmıştı.

Tüm bu dinginlikte gizliden gizliye işleri hızlandırmıştık. Önce evlilik için tarih aldık. Sonrasında bütçemize uygun minik bir ev satın aldık. Tek odası ve minik bir salonu olan ufak bir evdi. İçinde fazla eşya yoktu. Bir yatak ve bir çekyat… Ufak bir masa birkaç mutfak eşyası ve bu gereksiz yığına ait değilim diye bağıran güzel bir kütüphane…

Sonrasında herkesten gizli evlendik. Ailesi bilmiyordu. İş arkadaşlarımız şahitliğimizi yaptı.Hayatımın en güzel günüydü. İlk defa yalnız bir uykuya yatmamıştım ve ilk defa bir bütün olmak ne demek anlamıştım. İşler yolunda gibiydi. İlk haftamızı birlikte geçirdik. Dışarıyla hiç iletişimimiz olmadı. Sadece o ve ben vardık. Sonrasında ailesi gizlice evlendiğimizi öğrendi.
O geceyi hatırlıyorum da kapı gümbür gümbür çalıyordu. Uykudan sıçrayarak uyanmıştık. Umut afallamış gözlerle gözlüğünü arıyordu. Tüm günün yorgunluğu ağır bir uykuya sebebiyet vermiş olacaktı ki neye uğradığını şaşırmış bir halde üstünü giyindi. Bir yandan bende üstüme adam akıllı bir şeyler geçiriyordum. Umut şaşkın gözlerle bana odada kalmamı söyledi. Kapımıza kimin dayandığını bilmiyorduk. Umut kapıyı açtığında odaya gelen bir kadın sesiydi. Önce bir bağırış ardındansa feryat kopmuştu. Ne olduğunu anlayamadım. Kafamı odadan dışarı uzattığımda gözleri kıpkırmızı olmuş bir kadın bana nefret dolu sözler sarfediyordu. Onun Umut’un annesi olduğunu anlamıştım. Perişan görünüyordu. İçeri girmeye tenezzül bile etmedi. Babası ise oğluna tek cümle sarfetti.

-Bizimle geliyorsun. Bu iğrenç yerde bitleneceksin.

Umut’un gözleri benimle buluşmuştu. Gideceğini sandım. Onu engelleyemezdim. Sonuç olarak gerçekten güzel günler geçirmiştim bu güzel anları kaybetmek istemiyordum. Elimde onlardan başka bir şey yoktu. Bundan sonraki ömrümü bana ilk dokunuşunu bana ilk sarılışını düşünerek geçirmenin eskisinden daha da zor olacağı gerçeği kalbime oturmuştu. Yapacak bir şeyim yoktu. Odaya çekildim ve odanın kapısını usulca kapadım. Kendimi yorganın altına soktum ve sessizce her gece yaptığım gibi ağladım. Onun tarafı hala sıcaktı ve kokusu tüm çarşafa sinmişti. Son kezmiş gibi kokuyu ciğerlerime doldurdum ve bunun sadece bir hayal olduğunu düşündüm. Eninde sonunda bitmesi gereken bir hayal…

Sonrasında kapı gürültüyle kapandı. Gittiğini anlamıştım. O an sırtımdan dökülen kaynar suyun bıraktığı acı tarif edilemeyecek kadar büyüktü. Sonra evin içinde ayak seslerini duydum. Kapı açıldı. Umut gözlüklerini çıkararak bir kenara koydu. Üstüne geçirdiği kazağını savurdu ve eşofmanını değiştirdi. Gözlerini ovuşturarak yatağın içine girdi.

-Yarın erken kalkmamız gerekecek ve bu saatte uyanığız buna inanamıyorum.

Bir kolunu belime doladı ve her akşam yaptığı gibi saçlarıma kafasını gömerek derin uykusuna daldı. Onun en sevdiğim özelliklerinden bir diğeri de buydu. Kafasını koyduğu an uyuyabiliyordu. Nefes alış verişinin uzunluğundan uykusunun derin olduğunu anlamıştım. Saçlarımı usulca kurtardım ve ona doğru döndüm. Gözlerimden yaşlar akıyordu engel olamıyordum. Uyuyordu yüzü o kadar tatlı ve sevimliydi ki. Karşımdakinin neyim olduğunu anlamıyordum. Kocamdı ama ona sadece kocam demek yanlış olurdu. O benim evladım gibiydi hiç sahip olmadığım kardeşim ya da. Tüm dertlerimi bir kahve molasında dökeceğim dert ortağımdı. Yanağını usulca okşadım.

Derin bir nefes aldı.

-Yatağın sen gibi kokmasını seviyorum. Gitseydim bunu özlerdim.

-Parfümümün ismini istersen verebilirim.

-Ona sarılamam öyle değil mi?

-Uyuduğunu sanmıştım. Gözlerin hala kapalı…

-Ağlama.

-Ağlamıyorum. Gözlerin kapalı ağladığımı nereden çıkarıyorsun.

-Sesin yavru bir kedi gibi geliyor. Gözlerimi açarsam daha fazla ağlarsın bundan korkuyorum.

-Aç.

Kokum onun kokusuydu. Tenimse onun teni… Bedeni kokumla tenimle uyum gösteriyordu. Kalbim beynim ve ruhum ortak bir anlaşmaya imza atmışlardı ve hepsi sadece onu istiyordu. Onun bana ait olmasını ve yalnızca benim için böyle kokmasını… O sadece benim olmalıydı. Bu dünyada sahip olduğum tek gerçeğim olarak kalmalıydı.

Günler geçiyor karnım büyüyordu. O gecenin üzerinden sadece 3 ay geçmişti. Beklenmedik bir hamilelikti benimkisi. O gecenin hatırası… Ailesi Umut’un soyadını elinden almadı. Dahası benden de almadılar. Sadece tüm mirastan mahrum ettiler ve bir daha hiçbir şekilde karşılaşmamak üzere anlaştılar. Umut bu süre boyunca sessizce işini yapacaktı. Aynı şekilde bende. Hiçbir şekilde ailenin adını lekeleyecek işler yapmayacaktık. İsimleri varlığımla ve karnımdaki iğrenç varlıkla iyiden iyiye kirlenmişti. Bir de buna davranışlarımızın eklenmesi ikimizin de sonu olacaktı. Umut ailesi ile anlaşmaya çalıştı ancak çabaları her seferinde boş çıkıyordu. En nihayetinde onların şartlarını kabul etmek zorunda kaldı. Artık dünya sadece üçümüz çevresinde dönüyordu.

Eşyasız evimize yavaş yavaş yeni eşyalar ekleniyordu. Sobanın bulunduğu odada güneş gören köşeye minik bir beşik almıştık. Beşiğin içinde bir battaniye ve ayıcıklarla süslü yatak örtüsü vardı. Arkadaşlarımızın yardımıyla yavaş yavaş eksiklikler tamamlanıyordu. Bebek bezlerini kendi ellerimle dikiyor. Kendi ellerimle kundaklar hazırlıyordum. Hem çalışıp hem ev kadını olmak yorucuydu ama inanılmaz huzur veriyordu. Umut için işler iyi gidiyordu. Aslında stresli olduğunu biliyordum ama bana yansıtmamak için elinden gelen tüm çabayı gösteriyordu. Takdire şayan bir davranıştı onunkisi.

Geçen altı aylık süre bize bir oğlan getirmişti. Beyaz tenli bir oğlan… Gözleri onun rengindeydi. Minicik elleri yuvarlak bir yüzü vardı. Umut onu ilk görmeye gittiğinde parmağını sıkmış. Sevinçten delireceğini sanmıştım. Oğlum diye ortalarda geziniyordu. Umut’un oğlu da Ümit olmalıydı. Böylelikle oğlumuzun adını Ümit koyduk. İlk bir yıl işimde izinliydim. Oğlumu evimde büyüttüm. Sonrasında Umut’un çalıştığı hastane de bırakmak zorunda kaldık oğlumuzu. Ondan ayrılmak işkence gibi olsa da bir şekilde yaşamamız gerekiyordu. Oğlumuz büyüyor biz de elimizden geleni yapıyorduk. Umut nihayetinde doktorluk unvanını almıştı. Maaşı da aynı doğrultuda artış göstermişti. Benim de işlerim iyi gidiyordu. Ben de terfi almıştım. Umut’un maaşına oranla düşük olsa da elimize bizi idare edecek bir para geçiyordu.

Oğlumuz 3 yaşına geldiğinde onun tek başına oluşu bana çocukluğumu hatırlatıyordu. Onun yanında belki annesi ve babası vardı ama yalnızlığa mahkum bir bebek olarak yetişiyordu. Bu hali içimi acıtıyordu. Umut’la o zaman yeni bir bebeğin ailemize katılma zamanı geldiğine karar verdik. Bu ikimiz içinde zor olacaktı çünkü geçen bu süre zarfında işler ikimiz içinde zorlaşmıştı. Durumumuzsa ona göre iyiden iyiye düzelmişti. Biriktirdiğimiz paraya sattığımız evin parasını da katarak 2 odalı bir ev almayı başardık. Bu evimiz normal standartlarda bir evdi. Üstüne üstlük eski eşyalarımızdan kurtulduk ve yenilerini de evimize döşedik. Ancak işler yolunda gitmiyordu. Çocuk için uğraşıyorduk ama bir sonuç alamıyorduk.

Umut tanıdığı doktor arkadaşlarını görünmemizi istedi. Tahlillerimizde herhangi bir sorun gözükmüyordu. Beklememizi öğütlemişti doktor. Sabırlı olmamız gerektiğini… Bunların biraz da nasip işi olduğundan bahsetti. Ümit’e baktıkça içimdeki acı katlanarak büyüyordu. Onda kendi yalnızlığımı görüyordum. Umut artık daha yoğun çalışıyordu ve beni evde yalnız vakitler bekliyordu. Ümit sessiz bir çocuktu. Sessizliği yalnızlığından mı yoksa mizacından mı kaynaklanıyor hiçbir zaman anlamadım. Sonrasında içimde biriken korku gittikçe büyüdü.
Umutla sorunlarımız o zaman başladı. Ümit 5 yaşına basmıştı. 2 yıl süren denemelerimiz sonuç vermemişti ve bir çocuğumuz daha olmadı. Umut’un işleri gittikçe yoğunlaşıyordu. Bazı zamanlar haftanın 2 3 günü eve dahi gelmediği oluyordu. Onun olmadığı gecelerde yatak buz gibi oluyordu. Yine yalnızlığıma hapsolmuştum. Yine o karanlık kuyuya doğru sürükleniyordum. Umut benden kaçıyordu. Bana dokunmuyordu benim yanıma dahi yaklaşmıyordu. Ben korkularımdan kaçıp ona sığındıkça o benden uzaklaşıyor ve kendini işine veriyordu. Artık tüm zamanını sadece Ümit’e ve işine ayırıyordu. Banaysa onun derin uykudaki yüzünü izlemek düşüyordu.
Sonra bir mucize oldu. Tüm bu olaylardan 2 yıl sonra yeniden hamile kaldım. Ümit okula başlamıştı. Umut işinde uzman olmuştu. Bense yönetici kadrosuna atanmıştım. Durumumuz oldukça iyiydi. Elimize geçen para gün geçtikçe değerleniyordu. Finanstan anlamam da bu işin tuzu biberiydi. Hamileliğim süresince her şeyin normale döndüğünü hissettim. Karnımda yeniden hareketlenen bu yeni hayat bize neşe getirecekti. Onun o masum halleri bizi yeniden birleştirecekti.

Karnım büyüdükçe Umut’un bana olan ilgisi artmıştı. Bebeğimiz bir kız olmuştu. Tıpkı abisi gibi o da dünyalar güzeli bir bebekti. Yüzü tıpkı benim gibiydi. Pembe yanakları ve babası gibi kahverengi gözleri vardı. Sürekli ağlıyordu. Ümit gibi sessiz bir bebeğin aksine kızımız oldukça cırlaktı. Onun adını sesini duyduğum ilk an duymuştum. Bu ses yalnızca böyle duru bir bebeğe ait olabilirdi. O adıyla gelmişti dünyaya. Onun adı Duru’ydu.

Duru bir yaşına bastığında Umut yeniden tuhaf davranışlarına büründü. Sinirliydi çocuklarının yanına yaklaşmıyordu. Ne yapacağını bilmez bir halde hayalet misali ortalıklarda geziniyordu. Bunun önce iş yüzünden olduğunu düşündüm. Beni o umut dolu bakışlarla bağlayan gözler karşımda günden güne eriyip bitiyordu. Bana her dokunuşunda suçluluk hissettiğinden bahsediyor ve benden hatta çocuklarından günden güne uzaklaşıyordu.

Bir yıl sonra tüm hikayeyi öğrendim. O an dünyanın başıma yıkıldığı andı. Bir cumartesi akşamıydı. Dışarıda hava ılıktı. Ümit ödevleri ile uğraşıyor Duru ise yaramazlık peşinde koşuyordu. Bense mutfakta akşam yemeğini hazırlıyordum. Sonra kapı çalındı. Koşarak kapıyı açtım. Her zamanki gibi… Ama karşılaştığım manzara hiçte her zamanki gibi değildi. Umut karşımdaydı. Gözlerinde suçluluk ile karışık aşağılanmış bakışlar vardı. Elindeyse bir kız çocuğu. Duru’dan 1 yaş büyük bir kız çocuğuydu. Hiçbir şey anlamadan etrafa bakınıyordu. Umut ve ben birbirimizin gözünün içine baktık. Ne olduğunu anlamıyordum. Çocuğun kim olduğunu çözememiştim. Sonra elini tutan kız huysuzlandı ve Umut’un pantolonunun paçasına yapıştı. Söylediği sözler azdı ama net anlaşılıyordu.

-Baba. Baba.

Kulaklarım uğulduyordu. Kelimeleri duymak yetmiyordu. Onların anlamlarına ihtiyaç duyuyordum. Ne olup bittiğini anlamamış bir halde etrafa bakınırken Umut içeri girdi.

-Özür dilerim gerçekten. Böyle olsun istemedim.

-Bu kim?

-Ben yanlış yaptım. Bir hataydı sadece tek gecelik bir hata. Böyle sonuçlanacağını bilemedim.
Sarhoştum. Ömrümde ilk defa sarhoş oldum. Sen benim üstüme çok geliyordun. Sana yetmediğimi seni mutlu etmediğimi düşünüyordum. O bana yaklaştı ve onu mutlu edebileceğimden bahsetti. Anlamı yoktu. Yıllarca suçluluk duygusu hissettim. Bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilemeden yaşadım. İnan uzun süreli değildi. Bir hataydı bedeli ağır olan bir hata. Gideceğim hiçbir yer yok. Yapacağım başka hiçbir şey yok. Lütfen beni affet.

Sadece baktım. Karşımda ağlayan adama baktım. Korkularımdan kendimden kaçırdığım adama. Ağlayışı canımı yaktı. Kendimi yıllar yılı öyle alıştırdım ki suçlu hissetmeye bu durumda da kendimi suçlamıştım yine. Umut haklıydı aklımı kaçırmış gibi davranıyordum. Onun benden kaçtığını göre göre bunu bile bile hiçbir şey yapmadım. Bu duruma engel olmadım. Her şeyin sorumlusu bendim. Benim için ailesine sırtını dönmüş sıfırdan başlamış bir adama ben tek hamlede sırtımı dönmüştüm. Gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Kadınlık gururum bunu hazmedemiyordu ama ezikliğim suçlu sensin diye bağırıyordu. Umut beni en derin yaramdan yakalamıştı. Yalnızlığımdan…

-Onun varlığını geçen yıl öğrendim ama ne yapacağımı bilemedim. Annesi ile karşılaşmak istemiyordum. Bu durumdan dahi haberim yoktu. Önce buna inanmadım ama sonuçlar bunun doğru olduğunu gösteriyordu. Elimden geleni yapacağımı söyledim ama sonra annesi öldü. Ölmeden önce onu bana bıraktı. Ne yapacağımı bilemedim. Onu yetimhaneye bırakmayı düşündüm ama bunu yapamadım. Buraya dönmekten başka çarem yoktu Melek yapabileceğim başka bir şey yoktu inan. Çok canım acıyor Melek. Ölmeyi bile istedim bana inanmak zorundasın. Yalvarırım bana sırtını dönme. Yalvarırım beni affet.

Karşımda duran minik bir beden… Babasının paçasına yapışmış korkuyla etrafına bakınıyordu. O an güvendiği tek kişi yanında duran bu adamdı. Konuşamıyordu bile. O çocuktan nefret ettiğini hissetti. O çocuğa baktığında kendisine ait tek bir parça bile yokken kocasının yüz ifadesi o çocukta yer etmişti. İçini kaplayan derin bir kıskançlıktı. Öylece kalakaldı. İçindeki kadın adamın yakasına yapışıp nasıl başkasına dokunduğunu nasıl bir başka tene değebildiğinin cevabını istiyordu. İçindeki kadın karşısındaki adamın ağzını burnunu dağıtmak istiyordu. Sonra o minik kızı duydu. Neden burada olduğunu asla anlayamayan o minik kızı… Anne ve babasının nerede olduğunu düşünen ve hiçbir zaman cevap alamayan o minik kızı… Karşısındaki kız ağlıyordu. İçini çeke çeke ağlıyordu. Sustum ve o minik bebeği kucağıma aldım.

Duru zaten minik olduğundan bu olayı hatırlamayacaktı. Ümit için işler daha zordu her şeyi duymuş ve her şeyin bilincinde olarak büyümüştü. Yine de ona bir şey yansıtmadı. Hepimiz onu ailemizden biri olarak gördük. Ona olan nefretimi içime gömdüm ve onu kendi öz kızım gibi büyüttüm. Elimden gelenin en iyisini yaptım. Onu kendi kızımdan bile sakındım. Bir daha ise asla eşime karşı eskisi gibi olmadım.

Söyle dedim minik kıza senin adın ne?

Minik kız düşündü. Ağlıyordu. Hıçkırıkları arasında yarım yamalak anlaşılır bir şekilde adını
söylüyordu.

-Elif.

Adam araya girdi.

-Onun adı Elif.


Balkonda kitabını okuyan kız elinden kitabını usulca yere düşürdü. Duydukları beyninde mantıksız birer masal olarak kalmıştı. Tavşan deliğinden içeri girmiş ve hiç bilmediği bir hikayenin ortasında yalnızlığa hapsolmuştu. Kulaklarında çınladı o isim…

Onu aldım.

Kendi kızım gibi büyüttüm.

Ama… Ama… Ama… Amalar büyük bir taş oldu kızın yüreğinde… Çıkışı bulamayan bir zavallıydı.

Ondan nefret etmekten kendimi alıkoyamadım.

Kızın kalbinde hissettiği sonsuzla çarpılı kocaman bir acıydı.

Sonra kardeşinin sesini duydu.

-Demek oradasın Elif. Hadi gel benimle oyun oyna.


he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
18 Ekm 2012 21:50
jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 47
Alıntıyla Cevap Gönder
Allahımm noliiyii yaa Çıldırmış Durumda

AY şaştım kaldımm , şaşa şaşa bi hal oldumm Çıldırmış Durumda Çıldırmış Durumda

Ladyin valla psikolojimi sarsıyorsunn Madde

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
18 Ekm 2012 23:39
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 47
Alıntıyla Cevap Gönder
Yeaaa daha dur kızım bu bölümler sadece başlangıçtı.
Şimdilik Elif ve Durunun aslında kardeş olduğunu...
Elif'in gerçekten de var olan biri olduğunu biliyoruz.
Aynı zamanda üvey kardeş olduğunu.
Daha önceki bölümlerden takıntılı ve IQ seviyesi yüksek bir izlenim çizdiğini de biliyoruz.
Annelerinin bu soyad takıntısının nedenini de öğrenmiş olmamız lazım.
Asıl önemlisi geçmişte bugünü etkileyecek ne oldu?
Ne olmuş olabilir ki bir küçük kız kendisine farklı farklı karakterler yaratma pahasına gerçeklerden kaçıp onları yok sayabiliyor? Bence en önemli soru bu. Demek ki sadece tecavüz değil sebebi. Belki de öyle bir olay bile yok.
Bir sonraki bölümde göreceğiz efendim takipte olanlara teşekkür ediyorum:)

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
19 Ekm 2012 11:25
jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 47
Alıntıyla Cevap Gönder
Yaaaa ladyinn yaa Üzgün ya da Ağlıyor Üzgün ya da Ağlıyor


Bana bak sen iiyice rayından çıktın, terliği kapıp geliyorumm Çılgın
Allahım yaa , duru duru değil Mellow , umut baba Neee? , anne melek melek değil cennet kaçma bi şeytan Katılmıyorum! , abi kim ümitt Duygusal ..Ayy o elif ben myiim yoksaa ... annem babam benim değil mii ,, Allahım matrix mi oldum yoksaa.. Karışık

(Benim günlüğede yazsanda bitse üstümden bir yük kalkmış olurdu Kayan Gözler )

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
19 Ekm 2012 14:41
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 47
Alıntıyla Cevap Gönder
Bu hikayede kimse masum değil Dil Çıkartıyor

Senin hikayen bitmez Jan. Gecinden versin sen ölmedikçe o hikayede sürer gider demedi deme yani:DÇok Mutlu

O değil senin hikayeye ben yorum yazmadım galiba. En son 2 bölüm falan okumuştum ama dur bakalım bir daha bakayım ben ona. Sen deyince aklıma geldi Çıldırmış Durumda

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
19 Ekm 2012 15:43
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi Bölüm 47
Alıntıyla Cevap Gönder
Sıkıntıdan patlamak bu olsa gerek bende çikileta için imza çalışması yapayım dedim. İlk ilk ve de ilk denemem Çok Mutlu

Spoiler:


he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
23 Ekm 2012 23:01
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 9, 10, 11, 12, Sonraki
10. sayfa (Toplam 12 sayfa) [ 175 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız