Çikolatalı Aşklar Tarifesi
Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 6, 7, 8 ... 10, 11, 12, Sonraki

Sailor Moon Forum -> Fanart ve Fanfic
 

Beğendiniz mi?
Evet
100%
 100%  [ 7 ]
Hayır
0%
 0%  [ 0 ]
Toplam Oylar : 7

Yazar
Mesaj
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -22-
Alıntıyla Cevap Gönder
23.Bölüm-Masum-

Çok çok çok eğlendim bugün.

Zavallı küçük balık hemen nasıl oltaya geldi. Sadece biraz daha eğlenebilirim. Gözümün içine baka baka ve hatta o bakışı bir de saklama çabalarına girişerek mutlu olmanın nasıl bir duygu olacağını görecek. Benim mutsuzluğumdan mutluluk çıkarmanın nasıl bir şey olduğunu görecek? Benden habersiz benim oyunumda eğlenmek üstelik aklı sıra beni kandıracağını düşünerek bunun olabileceğini nasıl da düşündü? Bir insan nasıl bu kadar aptal olabilir? Yine de bugünkü suratını görmek beni oldukça mutlu etti. Sonrasında takındığı o gariban hastalıklı suratı ve sanki hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi takındığı o mutsuz yüzü midemi bulandırıyor. Gülmeyi hak edermiş gibi. Sanki her şey illa onun olmak zorundaymış gibi… Her şeyden şikayetçi her şeyden nefret ediyor buna rağmen her şey onun ellerinde bundan nefret ediyorum. Normal bir insan olduğunda onu sevebilirim belki ama yeniden o suratı ve bakışları takındığı an ona olan öfkemin tüm benliğimi sardığını hissettim. Bugünkü gülümseyişini asla unutmayacağım. Benim gülümseyişimi bana takınmanın acısı kötü olacak. Bunu o da biliyor bende.


00.00


Dün akşam yoktu. Sessizlik… 01.00’a kadar süren bekleyiş… Dikkatini yeterince çekememekten korkuyorum. Yine de zavallı eninde sonunda benim ellerime düşecek. Sadece onu yakalamam lazım. Şimdi bu sessizlikte yeniden bir bekleyişe gömülmek bir yanım bundan oldukça mutluluk duyuyor diğer bir yanım öfkeli bir bekleyişte. İçimi kemiren garip bir soru var? Neden? Bir nedeni elbette yoktu sadece dikkatini çekmek arkamdan dönen oyunları bozmak istiyordum. Ya da daha da önemlisi sadece vakit doldurmak… Düşünün ki hayatınız kısacık ve her an öleceğinizi hissediyorsunuz kontrolün sizden başkasına geçeceğini ve bir daha bu hayatı yaşayamayacağınızı o zaman tüm o kariyerin o aptal duyguların ne anlamı olurdu? Benim için o anda tek önemli gerçek vardı. Kontrolü ele geçirdiğin an eğlencenin tadını çıkar çünkü sıranın bir daha ne zaman sana geçeceğini asla bilemezsin. Köpüklü kahvemden bir yudum alıyorum. Uykum iyice açılmış. Kafamı koysam uyuyacağımı biliyorum çünkü ne zaman koysam kolaylıkla dalarım ama şu anda tüm algılarım açık ve tek bir hedefe yönelik.


00.15


Hala ortalarda yok. Bu saatlerde girebileceğini geçenlerde ima ettiğine eminim. Yine de bekliyorum. Saygısızlık… Belki de işi vardır yalanına içim inanmıyor. Olamaz. Sadece burada olmasını o kadar çok istiyorum ki. Kafa dağıtmak ve konuşmak… Mert sürekli mesaj yolluyor. Nerede olduğumu ne yaptığımı sorup durmaktan vazgeçemedi. Pislik herif arkamdan konuşmayı hem çok seviyor yüzüme karşıysa meraklı insan tavırlarını takınmış. Sahtekar… Böyle insanlardan nefret ediyorum. Benim oyuncağım olmayı özü sözü bir insanlar hak ediyor. Onun gibi… Şimdi burada bana edeceği yığınla hakaret beni sadece mutlu eder; çünkü yüzüme karşı takınılan tavrı her zaman tercih ederim. İnsanların dışa vurduğu o saf karşı koyulmaz duygular biçimlendirilmiş sosyalleştirilmiş bir metin haline geldiğinde kaçmak istiyorum. Kelime oyunlarını seviyorum ama bana karşı ukalaca beni küçük görme pahasına kullanılmasından nefret ediyorum. Bekleyiş… Odaklanmak… Saatlerin akmasını istiyorum ona doğru yeni bir maceraya doğru…


00.20


Kutay Çevrimiçi oldu…


Nihayetinde! Burada… Şimdi tek yapmam sanki fark etmemişim gibi bana yazmasını beklemek hepsi bu kadar… Eğer bunu başarırsam onu beklediğimi düşünmez. Bu da benim istediğim kapıya çıkar. Peşimden koşuluyor izlenimi verir. Duru’yu düşünüyorum tam da şu anda. Şimdi mışıl mışıl uykusunda uyuyor ve olan bitenden haberi yok. Tehditimi aldı ama ne yapacağını bilemez halde… Onu bana kaptıracağından korkuyor. Eğer beni azda olsa tanıyorsa kurallarımı çok iyi biliyordur ve eminim bu onun daha da korkmasına sebep oluyor.

-İyi geceler.

-Aaa burda mıydın? Görmedim hiç kusura bakma.

-Yok bende yeni açtım. Seni çevrimiçi görünce yazayım dedim.

-Anlıyorum. Nasılsın bakalım?

-Bomba gibiyim. Şahaneyim. Sen nasılsın?

-Bende iyiyim diyelim idare edelim. Bomba gibi olmak… Hiç olamadım
kıskandım doğrusu.

-Evet gerçekten şahane bir duygu. İnsanı düz duvara tırmandıracak kadar gerçek…

-Nedir bu işin sırrı? Benimle de paylaşır mısın?

-Aslında herkesin bildiği şeyler işte. Sadece kalbin biraz daha hızlı çarpması… Günlerin daha manalı geçmesi… Falan filan.. Böyle şeyler.

-Anlıyorum yine de benim pek öyle günlerim olmuyor.

-Tabi duvarların arkasında senin de işin zor. Arada bir tatile çıkmayı denesen.
Farklı insanlar görsen falan senin için daha iyi olmaz mı?

-Yapamam. Başka insanlarla konuşmayı sevmiyorum. Utanıyorum.

-Sen mi utanıyorsun? Mert ‘i tavlama olaylarına girişip ardından oltayı bana takan sen başkalarından utanıyorsun öyle mi? Bu benden de komik.

-Sana oltayı taktığım da nereden çıktı?

-Sadece bir his. Hislerim oldukça kuvvetlidir. Ayrıca benim gelmemi beklediğine de eminim.

-Fazla açık sözlüsün.

-Ben doğruları söylüyorum ve sende şu ana kadar inkar etmedin.

-Belki de amacım budur. Belki de Mert’e yaklaşmak için seni kullanıyorumdur.
Ya da belki de tıpkı Duru’nun benim için yaptığını bende onun için yapıyorumdur?

-Neymiş o.

-Lafı ağzından almak… Onun hakkında ne düşündüğünü öğrenmek… Biliyorsun Duru benim en yakın arkadaşım. Konuştuklarınızı bana sıklıkla anlatır. Farkındaysan bende bunun üzerine ekledim zaten seni.

-Ben o klavye meselesi üzerine eklediğini düşünmüştüm.

-Hayır. Madem doğruyu öğrenmek istiyorsun sana karşı dürüst olacağım seni eklememdeki asıl amaç seni denemek… Bunu Duru istedi anlıyor musun? Sana güvenip güvenmeyeceğini sınamak için beni kullanıyor.

-Nasıl?

-Senin düşündüğün gibi seni elde etmek için elimden geleni yapacağım ve eğer başarılı olursam senin ona karşı sadakatinin hiç olmadığını öğrenecek.

-İyi ama buna gerek yok ki. Benim zaten bir kız arkadaşım var Diana.

-Bunu biliyorum söylemişti. Yine de onu saf dışı edebileceğini düşünüyor. Onu saf dışı ederse seni elinde tutma oranını merak ediyor. En başından seni ekleme amacımız buydu. Seni bir şekilde bana doğru itecekti ve bammm iş benim kucağımda olacaktı.

-Siz gerçekten de tehlikelisiniz.

-Aslında ben tehlikeli sayılmam. Yanı sadece arkadaşıma yardım ediyorum. Tehlikeli olmayı, Duru ne anlattı bilmiyorum ama onun anlattığı biri gibi olmayı isterdim. Düşünebiliyor musun o zaman o arkadaşın benim hakkımda bu kadar rahat atıp tutamazdı. Herkes benden korkuyorsa neden hep dışlanan ben oluyorum? Neden hep hor görülen ben oluyorum?

-Abartıyor olamaz mısın?

-Hayır. Bak sen karar ver. Dün ne yaptı biliyor musun? Okula yüzünde kocaman bir sırıtışla girdi. Sanki bana meydan okuyordu. Mutluluğuyla bana hava atıyordu düşünebiliyor musun? İlk başta o bakışına anlam veremedim sonra ona bende gülümsedim. Yani sonuçta komik bir olay var sandım; ama sonra o bir anlığına beni bileğimden tuttu ve kendine çekti. Kulağıma ‘Şah’ diye fısıldadı. Bu ne demek oluyor? Bazen beni öldüreceğinden korkuyorum. Çok tutarsız davranıyor. Hep bizden şikayetçi ama hiç yanımızdan ayrılmıyor. Onun en yakın arkadaşım olduğunu düşünürdüm; ama Mert mevzusundan beri sanki ondan önce birini bulmam ona koydu da kendini benim karşımda üste çıkarma çabasındaymış gibi anlıyor musun?

-Tuhaf halbuki onun konuşmalarından hiçte böyle birisi olduğunu çıkaramazdım. Senin anlattığının tersine çok sempatik birisi olduğunu düşünmüştüm sadece biraz içine kapanık hepsi bu.

-Göreceksin… Seni elde etmeye çalışacak. İşte o zaman bu dediklerimi sakın unutma. Sadece ben mi aralarında kötüyüm? Eğer düşündükleri kadar kötüysem hala benimle işleri ne? Ben sadece yaşamak istiyorum. Yalnız kalmamak sıkıntılarımı birileriyle paylaşmak istiyorum çünkü bu bedende boğuluyorum anlıyor musun?

-Tamam sakin ol. Sorunun ne olduğunu bilmiyorum ama bak her şey aşılır meraklanma. Duru konusunda uyardığın için de teşekkür ederim. Daha dikkatli olacağım.

-Sahiden mi? Buna çok sevindim… Gerçekten başına benim yüzümden bir şey gelsin istemem. Bunu herkese yaptık. Daha doğrusu o yaptı. Sürekli nette insan avlayıp onlarla görüşmek istediğini söyledi. Sonra onları orada bekletti. Bir tanesi saatlerce bekledi ama hiçbir şey yapamadım. Eğer yaparsam beni gruptan atar ve ben yalnız kalırım.

-Duru tam bir baş belası sanırım.

-Hayır aslında iyi birisidir sadece insanların kendisinden önde olmasını hazmedemiyor. Bunun için ona kızamıyorum. Aile sorunları var ve sürekli yalnız. Tek eğlencesi bizleriz. Bu yüzden bizimle uğraşıyor. Hiç tanımadığı kişileri kendine kurban seçiyor çünkü tehlikesiz. Sende onun için tehlike oluşturmuyorsun bu yüzden de dikkatli olmanı istiyorum.

-Meraklanma herkes o kadar aptal değil. Seni kullanmasına izin vermemelisin.

-Bunu biliyorum yine de onun arkadaşlığnı seviyorum. Canım sıkıldığında yanımda oluyor ve beni koruyor. Onunla her şeyi konuşabileceğimi biliyorum. Zaten bu yüzden diğerlerini değil sadece beni bu görevde seçti. Benden Mert ile görüşmememi özellikle istedi. Bu şekilde daha inandırıcı olacaktım. Halbuki onunla konuşmayı ona karşı hissettiğim hayal kırıklıklarını anlatmayı arkamdan konuştuklarına ne kadar alındığımı söylemeyi o kadar çok istiyorum ki. Ben ne yaptım ki ona sadece kendimi açtım. Ona içimi açtım kendim olarak geldim. Bu şekilde hislerimi kötüye kullanması gerekmezdi.Bana bir darbeyi de onun vurması gerekmezdi. Ben kötü biri değilim öyle değil mi? Ben de sevilebilirim öyle değil mi? O zaman neden herkes beni kullanıyor.

-Saçmalama tabi ki seni de eminim ailen arkadaşların seviyordur. Mert’in biraz öküzlük yaptığını kabul ediyorum. Onunla senin adına konuşacağım ve tüm sorunu halledeceğim tamam mı? Aranızı da yaparım belki benim sözümü dinler o hıyar ne dersin?

-Hayır. Hayır bunu istemiyorum. Ben onun gibi ihanet edenleri hayatımda istemiyorum. Sadece herkesin hayatımdan gitmesini beni yalnız bırakmasını istiyorum. Belki yarına öleceğim bunu kimse düşünmüyor. Herkes zaten en başından beri ölüymüşüm gibi beni dışlıyor. Öyle yalnızım ki bazen korkudan ne yapacağımı bilemiyorum. Sonra kafama yorganı çekip usulca bildiğim tüm duaları okuyorum. Yine de kimse yanıma gelmiyor içimdeki korku hiç gitmiyor. Bu yüzden bu saatte ayaktayım. Eğer ayakta kalırsam korkmam.

-Korkmanı gerektirecek hiçbir şey yok. Hayat sadece başkalarından ibaret değildir. Kendine sahip olduğun için şükretmelisin ve bu düşünceleri aklından kovmalısın. Herkesin hayatı elbette zor ve hatta senin hayatın en bktanı olabilir ama bu senin uğraşmaman gerektiği anlamına gelmiyor. İnan bana mutlu olmak tüm bu mutsuzluklardan daha önemli.

-Teşekkür ederim gerçekten beni bir tek sen dinliyorsun ve ben seninle konuştuktan sonra huzurla uyuyabiliyorum. Bu çok mutlu edici.

-Önemli değil hadi şimdi git güzel bir uyku çek… Uyandığında daha güzel bir gün olacağını düşün…

-Ve senin gibi birisinin artık bana destek olacağını da düşünebilir miyim? Yalnız olmadığımı… Tüm bu karanlığın ortasında senin olduğunu…

-Düşünebilirsin galiba.

-Tıpkı bir süper kahraman gibi.

-Belli mi olur belki pelerinim bile vardır ne dersin?

-Belki de uçabiliyorsundur da bu çok güzel. Bunun hayalini kurabilirim evet iyi geceler.

-Bazı çocuklar hiç büyümez öyle değil mi Elif? Hep o noktadadır. Canlarının acıdığı noktada… Hiç ileri gitmezler. Hiç ilerleme göstermezler. Hayat devam eder ama onlar hep orada sayarlar. Yine de ilerlemene yardım edeceğim merak etme. Güzel bir uyku uyu.

-Teşekkür ederim gerçekten.



Bazı çocuklar büyümez bu doğru… Acıyı karnında hisseden çocuklar o anın etkisinden çıkamaz. Eğer derin bir yara kapladıysa içinizi bundan kaçış yoktur. Derinizi kestiğinizde kan değil akan irindir. O iğrenç irinin vücudunuzdan çıkmasının tek sebebi kalbinizin mikrop kapmasıdır. Vücudunuza acıyla enjekte edilen lanet olası bir mikrop… Sizi olduğunuz yerde saydırır ve tam o anda zaman durur. Hayat akar ama zaman sizin için akmıyordur. Tam da bu anda kendimi içimdeki uçurumdan aşağı itiyorum ve orada onun gölgesini görüyorum. Milyonlarca km düzlüğünde bir yükseklik bu yine de orada olacağını biliyorum.

Aptal…

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
16 May 2012 20:40
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): LALE

LALE
Ay Fedaisi
Ay Fedaisi



Yaş: 31
Kayıt: 01 Şub 2012
Mesajlar: 453
Nerden: gizemli bahce ;-)
Teşekkür: 43

Durumu: Çevrimdışı

LALE
Ay Fedaisi
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -23-
Alıntıyla Cevap Gönder
güzeldi gülsüm...arkasını sabirsizlikla bekliycem iyi geceler Gülücük Dağıtıyor

mutluluk mutsuz olmak beyaz siyah için iyi kötü için yokmu zaten

teşekkürler KEŞFEDİLMEMİŞ ELMAZ...ve ya KAR TANESİ


Yalnızlık güzeldir ama yalnızlıkdan çıkdıgında seni bekleyen biri varsa......

Teşekkürler_Kar tanesi....

büyük hayal kırıklıgı yaşayıp ben artık sevemem deme .unutma ki en güzel çiçekler mezarlıkda yetişir..

Nazim Hikmet..

ne güzeldir insanin kendini birakip gitmesi.ama olmuyor
Can Yücel
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
16 May 2012 23:11
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -23-
Alıntıyla Cevap Gönder
Teşekkür ederim Lale Gülücük Dağıtıyor
Zaten olmuş 23 bölüm yakında finaller falanda başlayacak malum son dönem son sınavlar biraz oraya kasmam gerekecek. Artık bunu da bitirmenin zamanı geldi. Benim için fazla bile uzadı ya neyse:) 30. bölümde bitiririm büyük ihtimal konu uzarsa onu bilemem o ayrı ama kafamda tasarladığım kadarıyla 30da biter bu hikaye. Fazla da dallandırıp budaklandırıp suyunu çıkarmanın lüzumu yok:) Son 2 bölümü zaten bu hikayenin 5. veya 6. bölümünü yazarken hazırlamıştım onlar duruyor:D O kadar kesin bir sonuçla biten bir hikaye bu Dil Çıkartıyor Zaten 26 27 ve 28. bölümlerinde konusu belli son 2 bölümü de ekleyince 30 bölüm iyidir iyi. Bana düşen geriye kalan 24 ve 25i doldurmak oralara pek bulamadım bir şeyler:) En geç Pazara kadar biter bizde rahata ereriz diye düşünüyorum. Gülücük Dağıtıyor

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
17 May 2012 8:40
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): jandark

jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -23-
Alıntıyla Cevap Gönder
Ayyy Hayranlık Besliyor Hayranlık Besliyor

Sevdim ben bunları yaee Kayan Gözler
Bak artık ne denli monoton olmuşsam. En son kore dramalarımda bu diyologlardan gördüm ben Üzgün ya da Ağlıyor Üzgün ya da Ağlıyor
Yani buna benzerdi Şaşırmış Durumda

Bak ne monoton olmuşsan artık, bu muhabbet bile benim yüzümde gülümseme yaptı.

Uzatma uzattıkça suyu çıkıyo, işin. Ben de çok uzadı mesela,şimdide bölüm yazmaya fırsat bulamıyorum.

Nese Duru-Kutay gidişatını merakla bekliyorum..

Eleştiri yapamıyorum. Bu eksik filan die söyleyemiyorum. Kafam çok dolu Sadece kaçmak için gelip okuyorum, gidiyorum.
Darısı nice yeni hikayeler ne diyim ..
(Ayrıca bu ikkinci yaızşım msj düşmedi,sayfa gitti. Şimdi bunu kopyalıcm tekrar giderse past yaparım Çıldırmış Durumda )

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
17 May 2012 11:44
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -23-
Alıntıyla Cevap Gönder
24.Bölüm-Doğruluk ve Cesaret

Ekranın karşısında sabırla bekliyorum. Saat 18.58 yani gelmesine 2 dakika var. Gelmemesi beni ürkütüyor. Gelmemesi bu gece onunla konuşamayacağım demek. Onun sohbeti olmadan geçen bir gece ise tam bir işkence.18.59. Saat altıda işten çıkmış olması gerekiyor. Yarım saat içinde evine gitmiş geri kalan yarım saatte ise yemek yiyip üstünü değiştirmiş olması gerek. Yani her zamanki gibi saat 19.00'da ekranımın sağ alt köşesinde onun oturum açtığı yazmalı.19.00. Gözlerim o küçük yazıyı arıyor. Nefesimin tıkandığını hissedebiliyorum. Tuhaf. Oysa sadece harfleri okuyacağım. Tanımadığım bir yabancı gelip benimle konuşacak ve ben o gece huzurlu bir uykunun dibine vurmuş olacağım. Sebep? Arkadaşlarım benimle görüşmek istiyor ama ben bu saati ona ayırdım. Hayatımı bu saata göre planladım sanırım. Tuhaf değil mi? Bir başkasına bağlanmış bir hayatın kuklası olduğumu hissediyorum ama elimden gelen tek şey tadını çıkarmak... Aşk konusunda tecrübesizim. En yakın arkadaşım ki bu konuyu sadece o biliyor bunun aşk olduğunu söylüyor. Benim içinse sadece küçük bir oyun. Sağ köşede küçük bir mavi ışık yanıyor.-Emre Kutay şu anda oturum açtı.- Kalbim duracak gibi.

-Selam.

-Merhaba geciktin.

-Özür dilerim sadece trafik vardı biliyorsun hava yağmurlu.

-Önemli değil.

-Seni özledim Duru özür dilerim.

-Bende. Seni özledim. Hem de çok...

-Nasılsın bakalım?

-Bıraktığın gibi… Sen nasılsın? Nasıl geçti günün.

-Valla yoruldum ya. Sırtlarım nasıl ağrıyor sana anlatamam. Sanki üzerimden kamyon geçmiş gibi.

-Gerçekten amelesin galiba.

-E kızım şartları baştan söyledim. Bana geliyorsan bana ve kamyonuma yeşil ışık yakacaksın. Yumurta topuk ayakkabılarımın boyasını yapacaksın benim olayım bu yani.

-Aramızdaki statü farkı bu büyük aşkımıza engel olacak Emre. Ya annemgil beni sana vermezse?

-Ne yapalım annesigil kızını verecek yeni kişiler arayacağız. Çevrende varsa işimi kolaylaştırırsın aslında.

-Hemen de satış bakıyorum. İnsan bir anda satar mı be? Bari gözüme gözüme yapma şunu.

-Ne var kızım hemen pes eden sensin. Bize kimse demedi Kraliçe Elizabeth’in torununu seçtik diye. Hayır bilseydik önlem alırdım.

-Fena mı yeni nesil Romeo ve Juliet oluruz.

-He ne şehittir ne gazi göndereceksin beni lağım yoluna desene.

-Bana değeceğini düşünmüştüm.

-Bu konuda haklısın yine de seninle yaşamayı ölmeye tercih ederim. Bu daha cesurca olurdu.

-Galiba. Bizden efsanelik aşklar çıkmaz.

-Biz de seninle Rocky ve Adrian oluruz.

-Sen seviyorsun sanırım o seriyi. Sadece ilk filmlerini. Zamanın efsanesiydi kızım o. Sen bana fakir olduğum için tripleri basarsın. Sonra ben bir dövüş kazanırım ağzım burnum dağılmış senin adını haykırırım. Sonra o tripler geçer gibi me geliyor ne dersin?

-Filmin gidişatı böyle olabilir ama benim gidişatım böyle mi olur bilemiyorum.

-Çok zorlayıcısın farkında mısın? İnsan hiç böyle olur mu? Azıcık nazlı olursun anlarımda sende hiç oralı olmuyorsun he. İşimi zorlaştırma benim.

-Yok öyle hem önce ben açılcam aklın başına gelecek sonrasında da ben sürüklicem. Olmaz benim de bir gururum var.

-Gurur gurur dediğin nedir ki gülüm…

-Ay sakın o geyiğe girme gerçekten oldukça itici bir hal alıyor.

-Öyle mi dersin? Bu konuda sana katılıyorum galiba. Gerçekten iğrenç.

-Tamam şimdi geyiğin dibine vurman bittiyse ne konuşacağız?

-Bilmem ne konuşmak istersin?

-Bilmem bu konularda pek iyi değilimdir. Sen ne istersin böyle sürekli geyik yapmaksa o da olur.

-Aslında seni daha fazla tanımak istiyorum. Kim olduğunu ne yaptığını? Bunun gibi şeyler işte.

-Beni tanıyorsun zaten. En sevdiğim çikolata çeşidine kadar bildiğini düşünmüştüm.

-Ben senden duymak istiyorum belki yeniden. Olamaz mı?

-Olabilir tabi.

-Benimle oyuna var mısın?

-Yine mi oyun ya. Ama seninle oynayabilirim bu sorun olmaz.

-Oyunlardan bu kadar korkan birisi. Gerçekten tuhafsın Duru hanım. Neyse önce ben sana soracağım sonra sen bana soru soracaksın tamam mı? Cevaplanamayan her soru için cevaplayamayan cevaplayanın istediği bir şeyi yerine getirecek tamam mı?

-Zor şeyler istersen olmaz ama basit şeyler istersen olabilir. Gidip yoldan geçen birini öp deme de sonra.

-Bunu asla yapmam!

-Pekala önce sen başla o zaman.

-Duru nasıl biri? Sen kendini nasıl görüyorsun?

-Tek soru soracaktın hani haksızlık bu?

-Ya hayır aynı sorular sonuç olarak ikinci birincinin açıklanışı. Mızımada cevapla ya.

-Peki. Duru 17 yaşında lise öğrencisi. Annesi bankacı. Babası doktor. Bir tane abisi var. Hepsi bu. Ailesinin durumu iyi… Büyüdüğünde diş hekimi olmak istiyor. Neden onu bende bilmiyorum. Yani neden doktor ya da avukat değil de diş hekimi? Küçükken kendi diş doktorunu örnek aldığı içindir belki de? Onun gibi olmak istiyor olabilir. Anne ve babası yüzünden doktorluk ve aptal ticaret işlerinden nefret ediyor olabilir. Duru şımarık birisi. Her şeye sahip ama yetmiyor çünkü tek istediği şeye sahip değil ve bu onu çok üzüyor. İşte Duru böyle birisi?

-Neymiş o sahip olamadığı şey?

-Hey tek soru sorabilirsin. Şimdi sıra bende. Peki Emre nasıl birisi?

-Aynı soruyu ısıtıp sor bakalım. Emre basit birisi.Emre’nin iniş çıkışları yok. Sığ bile denebilir. Basitliği belki de onu kolay kılıyordur bu yüzden de çevresi kalabalıktır belli mi olur? Ailesi kendisinin aksine tutucu bir aile ve yaşlılar. En küçük çocuk olmanın sorumluluğu olsa gerek en büyük amacı onlara bakmak… Gerisi onun için hikaye. Emre çok haşarı bir çocuk olmuş hep. Okuldan atılmış amelelik yapmış sürünmüş yine de bir şekilde yaşamış. Sonra boşvermiş hayata her şeye. Bırakmış akışına. Ne olacaksa olsun demiş. Emre’de böyle birisi işte.

-Emre olduğu gibi birisi yani. Buna sevindim doğrusu. Sıra sende…

-En çok hangi rengi seversin?

-Turuncu peki ya sen?

-Siyah. Erkek rengi siyah ya bir kere asil.

-Hangi takımlısın?

-Beşiktaş.

-Ben Galatasaraylıyım bak bu olmadı ama.

-Sorun etme benim için takımını değiştirebilirsin?

-Hadi ordan sen değiştir neden ben değiştirecekmişim?

-Soru sayılır. Çünkü benim takımım daha cool. Bir düşünsene siyah ve beyaz. Ortası karmaşıklığı yok. Ben olsa seçerdim. İğrenç renklerdense…

-Ya sorumu harcadın resmen ayrıca takımımı değiştirmem!

-Peki o zaman derbilerde ayrı trübünlerde takılırız. Peki soru sırası bende? Nelerden hoşlanırsın?

-Müzik dinlemekten, günümün çoğunu geçirdiğim gibi uyumaktan, gezmekten, görmekten, kitap okumaktan falan işte bilindik şeyler. Sen?

-Maç izlemekten arkadaşlarımla takılmaktan müzik dinlemekten film izlemekten bunlardan hoşlanırım işte. Kötü alışkanlığın var mı kız?

-Yok ben Yeşilaycıyım.

-Tüh keşke bende olabilsem. Sigara var bende bir de arada alkolde var işte. Yine de bırakmak istiyorum.

-İyi olur ben yanımda sigara içilmesinden hoşlanmam.

-Sırf bu yüzden bile bırakabilirim sanırım. Sor bakalım.

-Kaç kızla çıktın?

-Çok.

-Ya düzgün cevap ver.

-Kaç kız dedin. Bende çok olduğunu söyledim daha detaylı sorsaydın sende. O zaman sıranı savdın şekerim. Sıra bende. Eksik olan şey ne?

-Anlamadım.

-Az önce bahsettiğin o eksiklik. Onun ne olduğunu sordum?

-Dürüstçe cevaplarsam soracağım sorulara dürüstçe cevap verecek misin?

-Pazarlık yok. En başta kuralları koyduk. Soru hakkını boşuna harcama bence.

-Ya tamam bu sayılmazdı. Sevgi… Benim aradığım bu galiba. İçimde bir boşluk var… Kocaman ve kocaman hiçbir şey doldurmuyor. Sevgi sadece başarı değildir öyle değil mi? Ama onlar bunu anlamıyor onlar ne kadar yalnız kaldığımı ne kadar korktuğumu görmüyorlar. Belki normal olsaydı bende kendimi bu kadar yalnız hissetmezdim. Eğer onlar beni yalnız bırakmasaydı belki başım belaya girmezdi. O zaman kafamı dinleyebilirdim. O zaman sadece ben olurdum.

-Bu ne demek şimdi?

-Soru hakkın geçti. Şimdi açıkla bakalım o çok neymişte böyle dedin nedeni
neymiş onun?

-Neden çok mu kız oldu? Bilmem onlar benimle çıkmak istediler bende buyrun dedim eyvallah dedim. Ama hiçbiri için çaba göstermedim. Yani bunlar tuhaf şeyler. Evlenmeyi bile düşünmüyorum ben gereksiz geliyor. Sonra seninle konuştuk hatırlıyor musun? O zaman birden eğlenceli geldi bana. Seninle evlensem eğlenebilirdim. Biraz hanım evladısın ama bu hoşuma giderdi. Seninle film izlerdik. Sonra uyurduk. Sonra yemek yerdik. Gezerdik. Yine de gülüyorum bunlara. Benimde içimde bir Romeo varmışta uyanmış gibi. Bir çocuğun ellerinde. .Komik değil mi?

-İçeriği güzel olsa da sonunda bozdun Emre farkında mısın?

-Soru sayarım ona göre.

-Ya tamam ya zaten sorma sırası sende.

-Neden kendini bu yalnızlığa hapsediyorsun?

-Ben bir şey yapmıyorum sadece korkuyorum. Hem arkadaşlarım var yanımda öyle değil mi?

-Bilmem o senin bileceğin iş ama bu açıklayıcı olmadı.

-Daha açıklayıcı sorsaydınız beyefendi.

-Hemen de açığı yakala önüme copy paste’le sor bakalım bayan çok bilmiş?

-Madem bir anda kararların değişecekti neden benim söylememi bekledin?

-Beklemedim. Ben isimlendirmek istememiştim. Sen sadece beni buna zorladın. Bende kör değilim merak etme. Bazı şeyleri hala anlayabiliyorum ama ne ara ne oldu onu anlamıyorum işte. Yani seninle her akşam öyle çok konuşmuşuz ki kendimi zaten bildiğim gerçeğin içinde buldum. Karşılaştırma şansın olduğunda bunu daha net görüyorsun.

-Bunu ne zaman anladın ki?

-Hop soru sorma sırası bende canım. Sen cevapla bakalım. Arkadaşlarınla nasıl
tanıştınız?

-Hiç duygusal değilsin Emre. Arkadaşlarımla hazırlıkta tanıştım. 15
yaşındayken. O sonbahar. Ben kendimi boşlukta hissediyordum. Farklı bir ortamdaydım ve orada herkes farklıydı. Ergen yığınla genç ve herkes etiket arayışında sonra onları gördüm. Elif umursamazca orada duruyordu. Geldi ve benimle tanıştı. Ona gitmeme gerek yoktu o bana gelmişti. Sonra Hatice kaybolduğunu söyledi ve ona yol gösterdik. Duygu ise bu kalabalıkta tek başına çok korkmuştu. Onlarla ilk tanıştığımda ne hissettim biliyor musun? Hani şu Deja vu dedikleri şeyden… Sanki onları daha önceden tanıyormuş gibiydim. Onları hiç yadırgamadım. Her şeye rağmen onlar benim hep yanımda oldular. İnan bana bu her şeyden önemli.

-Onlara gerçekten değer veriyorsun öyle değil mi?

-Onlarsız kendimi eksik hissediyorum. Onlarsız ben ben değilim. Onlarla tanıştığım için şanslıyım; çünkü ben gerçekten öyle yalnızdım ki kafayı
yiyecektim. Sonra annemin beni sorunlarımdan kurtarmak için psikoloğa sürükleyişini hatırlıyorum. Sorunlarımı aşmam için eskileri yenilerle değiştirmem gerekiyordu. Her şeyin üstünden gelmem gerekiyordu. Yine de annem onları sevmiyor. Onlardan kurtulmam gerektiğini düşünüyor ve ben onları annemden saklamak zorunda kalıyorum. İlk başlarda iyiydi. Onlarla vakit geçirmeme izin veriyordu. Onları seviyordu ama sonra artık bunun yanlış olduğunu düşünmeye başladı. Kendim gibi olamadığımı söyleyip durdu. Sadece küçük çocuklarız sözde ama hayatımız pembe dizi gibi…

-Gerçekten de öyle; ama herkesin öyle sanırım. Yani bende irdeleyince kendimi
ne çok yalnız hissettiğimi hatırlıyorum. Bende istediğim hayatı hiç yaşayamadım. Yaşasaydım daha fazla serseri olurdum belki ama şimdi böyle bu kadar sorumlulukla çok mu iyi diye düşünmeden de edemiyorum. Bu çok karışık. Sıra sende?

-Ne zamandır biliyordun?

-Belki de en başından beri…

-Yine de hiç belli etmedin.

-Bilmemi isteseydin söylerdin.

-Korktun mu?

-Hayır. Peki sen yazacak mısın o sonu?

-Yazarsam gerçek olur. Senin gerçek olmanı istemiyorum. Eğer benimle orada hayallerde olursan bize kimse karışamaz. Eğer yazarsam son olur. Sonu olan hikayenin devamı yoktur.

-Sen korkuyor musun?

-Çok. Yine de sen varsın.

-Ben varım her zaman.
---------------------------------------------------------------------------------------

25.Bölüm-Toplantı-

Bugün hava ne kadar da güzel... Yağmur kendisini geriye çekmiş. Bulutlar yerini bırakmış güneşin o güzel ışıklarına… Hayat güzel... Yaşamak güzel… İyi ki iyi ki ve iyi ki… Yine de içimdeki bu sıkıntının sebebini bilmiyorum. Öğle arasında bahçede oturuyoruz. Ben boş boş çevreyi izliyorum. Güneşin sırtımı ısıtmasına hatta biraz daha ısınırsam yakmasına izin veriyorum. Kemiklerimin ısınması… Temiz hava bu çok güzel mayışmamı sağlıyor. Elif yine kâğıda gömülmüş bir şeyler karalıyor. Uzun zamandır bana o şeytani bakışları atmıyor. Korkutucu öyle değil mi? Haziranın ortası ve okulun kapanmasına çok az bir süre kaldı kimsecikler yok. Zaten ders bile işlenmiyor ama biz gelmek zorundayız. Bundan nefret ediyorum. Okulun demirbaş listesine yazılmamız olası yani.

Duygu kulaklıklarını takmış müzik dinliyor. Sessizliği dinlemektense notaların kulağına doluşması hem ilham yaratıyormuş hem de rahatlamasını sağlıyormuş. Küçük Emrah’ı ile aralarının iyi olduğunu anlatmıştı geçen sefer. Herkesten gizli konuşma fırsatı yakaladığımızda.. Onun ne kadar kibar birisi olduğunu ve mahremiyetine ne kadar saygı duyduğunu vurgulamıştı. Yine de Duygu’nun korkusu başkaydı. Hatice’nin gerçekleri öğrenmesinden korkuyordu. Daha da kötüsü öğrendiği takdirde müdahaleleri canını sıkıyordu. Hepimiz biliyorduk ki Hatice bir doğruyu öğrendiğinde sadece bilmekle kalmayacaktı buna karışacaktı da. Hepimiz en çok bundan çekiniyorduk.

Bugünün bu boğucu sebebinin esas sebebi aslında Hatice’ydi. Bir yandan önündeki test kitabına bakıyordu diğer taraftan da hepimizi ayrı ayrı süzüyordu. Bu çok korkutucu. Yine de onun bu şekilde takındığı bakış beni rahatsız ediyordu. Çok hem de…

Elif bana şah çekeli 4 hafta oldu. Emre’yle bilinmezliğe sürükleneli ise 4.5 hafta… Zaman hızlı geçiyor. Hani kelebeklerin ömrü sadece bir gündü? Karnımdaki kelebekler hiç uçuşmayı kesmiyor. Elif’in bakışları hiç benim gözlerimle kesişmiyor. O başka bir alemde. Onu hiç böyle görmedim. Gerçekten de yalnız gözüküyor. Yine de bu sessizliği canımı sıkmıyor değil. Duygu ve Hatice’nin uğraşlarına gömüldüğü bir anda kulağına fısıldadım.

-Bir sorun mu var?

-Sadece düşünüyorum.

-Bu aralar çok durgunsun. Oyun pek sarmadı herhalde yoksa yenildin mi?

-Canım oynamak istemiyor.

-Bu kadar çabuk mu pes ediyorsun?

-Oyun oynamak istemediğini düşünmüştüm. Durduk yere neden beni
kışkırtıyorsun?

-Seni kışkırtmıyorum sadece senin gibi bir farenin neden bu kadar sessiz
olduğunu düşünüyorum.

-Kes sesini ve başımdan defol git.

-Sana bir sır vereyim mi?

-Duru ne saçmalıyorsun sen?

-Beni yenemeyeceksin.

-Aptal mısın kızım sen?

-Minik fındık kurdu bu kadar sinirlenmen yersiz biliyorsun değil mi? Yoksa bana
şah çektiğin günü unuttun mu ve ben hala mat edilmedim. Böyle giderse pata
kalacaksın.

-Bunun olması hoşuna giderdi öyle değil mi? Sana artık oynamak istemediğimi söyledim.

-Zavallı Elif. Onun gerçekten de senden hoşlandığını mı düşünüyorsun. O peleriniyle seni kurtaracağını ve artık ileriye bakacağına mı inanıyorsun? Sen kurtulmak istemedikçe kimse seni o andan kurtarmayacak bunun farkına varamadın mı yoksa?

-Ne saçmalıyorsun sen geri zekalı?

-Oyundan çekilmene izin vermediğimi söylüyorum. Ben kazanmak üzereyim. Eğer ben kazanırsam ne olur biliyorsun değil mi?

-Susarım sonsuza kadar.

-Bu hoşuna gider miydi?

-İstediğin bu değil mi? Kendi ellerimle ben sana bu isteğini veriyorum. Bana ne yapıp yapmayacağımı söylemekten vazgeç.

-Sana bir sır vereyim mi? Her şeyi biliyorum. Her gece seninle konuştuktan sonra konuşmalarını bana yolluyor. Benim nasıl bir pislik olduğumdan bahsettiğini biliyorum. Kendini nasıl acındırdığını ve arkamdan nasıl da kuyu kazdığını çok iyi biliyorum. Senin ellerin ona ulaşamayacak anladın mı? Ama benim ellerim sana çoktan ulaştı bile. Ne zaman biliyor musun?
Ona ne kadar yalnız olduğunu söylediğinde… Elif bu senin için bile çok acınası…

Elif susuyordu. Sustu ve sadece yüzüme baktı. Gözlerindeki o ateşi görebiliyordum. Bu çok korkutucuydu. Onu kışkırtan bendim ama artık hiçbir şey yapamayacağından emindim. Emre benim tarafımdaydı ve Elif sadece ilk defa bir oyununda yenilerek artık susacaktı. Onun sesinin alçalmasını o kadar çok istiyordum ki. Bir zamanlar en yakın arkadaşımdı ama artık şimdi susması gerekiyordu. Ben hissettiğim sürece onun susması lazımdı. Sonra tekrar Hatice’nin öfkeli bakışlarını üstümde hissettim. Beni süzüyordu ve tabi Elif’i. Sonra Elif herkesin dikkatini çekebilecek bir şey yaptı. Öfkesini içine attı ve sustu. Gözleri dahi konuşmadı yine o yalnızlığına gömüldü. Onun o ince sesli gülüşünü bir nefes arası yaptığı o meydan okumayı sadece ben duymuştum.


00.00


Yalnızlık ne kadar da zor? Şimdi bu dört duvar arasında sadece istediğim uyumak… Uyursam hayallerim gerçek olur? Ben gerçekten kötü müyüm? Oyun oynamak bu kadar zor mu? Neden kendimi yorulmuş hissediyorum. İçimde bana karşı çıkan bir şey var ilk kez bir ses beni çağırıyor. İleriye ve ileriye. Gitmek için adım atıyorum ama sonuç bulamıyorum. Beynimde sadece çığlıklar var neden sadece ben bu işkenceye katlanıyorum. Neden sadece ben o andayım. Bende ilerlemek istiyorum bende yok saymak istiyorum. Acı yok sayılınca yaşanmamış sayılır mı? Konuştukça azalan acı var mıdır gerçekten? Ben anlamıyorum. Benim o minik aklım bunlara ermiyor. Mutsuzluk katmer katmer büyüyor zihnimde. Susmasını istiyorum herkesin. En çokta kendim susmak istiyorum. Ben yorulduğumu hissediyorum ama şimdi şu anda bana meydan okunması… Neden izin vermiyorlar gitmeme? Neden izin vermiyorlar son vermeme? Tam çekilirken tam kendi kendimi sobelerken neden davet ediyorlar beni oyunlarına? Şimdi ben burada defalarca ve defalarca yeniden oyun oynamalıyım. Benim var oluş sebebim bu. Benim mahkumiyetim bu. Beynim ağır. Kafam uyuşmuş. Beni kullanmasına izin veriyorum. Yine de… Yine de ne? Hiç… Şimdi son bir el daha… Tıpkı istediğin gibi. Bir el daha oynayacağız.


Kutay titreşim gönderdi.

-Hoş geldin.

-Merhaba küçük fındık kurdu.

-Çok dakiksin yalnız.

-Eh idare ediyoruz işte. Uyumamışsın yine.

-Artık öğrenmiş olmalısın. Ben uyuyamıyorum. Geceler benim. Benim uyku
vaktim gündüzleri. Işık varken. Vampir bile olabilirim dikkat et.

-Artık sen de cididyeti bir kenara koydun ya şaşıyorum buna.

-Şaşırılacak bir şey yok. Gülmeyi bende sevmeye başladım. Aslında her şey olağan gitmeye başladı buna inanabiliyor musun?

-Buna sevindim. Gerçekten. Senin açından bu harika…

-Eğer yeteri kadar şanslı olursam en azından Duru kadar… Benim de bu hayatta
şansım olabilir öyle değil mi?

-Senin Duru’dan bir eksiğin yok. Herkes kendisi kadar özgündür ve değerlidir. Bunu unutma. .Kendini artık onunla bununla kıyaslamayı bırak.

-Haklısın. Seninle bir aydır görüşüyoruz ve ben kendimi o kadar iyi
hissediyorum ki. Öfkemin bastırılmış olduğunu ve nasıl da sakinleştiğimi…
Kalbim ve beynim sana minnettar.

-Ben hiçbir şey yapmadım ufaklık. Sadece konuşuyoruz işte. Bu konuda her seferinde söylüyorum sana arkadaşlarına da fırsat tanımalısın. Onlar senin gibiler sadece hepsi bu.

-Böyle mi dersin? Bu arada sanırım Çarşamba doğum gününmüş.

-Sen nereden biliyorsun bakalım?

-Hem sitede gördüm. Hem de Duru güzel bir planı olduğunu anlattı.

-Neymiş bakalım. Merak ettim doğrusu. Söz konusu Duru olunca sürprizlere
hep açığım.

-Ne güzel. Bazen sizi kıskanıyorum hayır imreniyorum. Seninle tanıştı tanışalı sürekli aptal aptal sırıtıyor. Anlamadığımızı düşünüyor herhalde ama biz oldukça iyi anlıyoruz.

-Bende onunla mutlu hissediyorum kendimi. Bak bu aramızda sır olarak kalsın ama ben ona yüzük aldım. Yani çok fazla bir şey değil ama o sevdiği bir çizgi filmde bunun ne kadar da tatlı bir şekilde geçtiğini anlatmıştı ve bende bunun iyi bir karar olduğunu düşünmüştüm.

-Bu harika hem o yüzüğü ona bizzat verebilirsin.

-Nasıl yani?

-Ooopppsss. Sen böyle bir şeyi benden duymadın tamam mı? Bu her şeyi mahfeder.

-Dökül dökül. Çıktı bir kere ağzından.

-Offf Duru bana çok kızacak ama o sana sürpriz yapmayı planlıyor. Doğum
gününde senin yanına gelecek.

-Bu gerçek mi?

-Evet çalıştığın yere gideceğini söyledi. Pasta alıp sürpriz yapacakmış. Ama lütfen bunu yumurtladığımı sakın ona söyleme.

-Hayır bu hiç sorun değil. Duru gerçekten beni ziyarete mi gelecek.

-Çok sevinmiş gördüm seni.

-Allahh be demek üzereyim şu an. Çarşambaya da iki gün var iyi mi? Çok heyecan yaptım ben şimdi. Uyuyamam da görüyor musun?

-Sakin ol. Eninde sonunda görecektin değil mi?

-Galiba. Yine de heyecan yaptım galiba. Neyse hem saatte geç oldu. Merak etme bunu ona söylemeyeceğim. Çıksak iyi olacak ne dersin?

-Pekala sevincini yaşa bakalım. İyi geceler.

Bazen gerçekten Duru’yu kıskanıyorum. Onun yerinde olmak isterdim. Emre’ye
dokunan kişi olmak… Onun hayatını yaşamak ve yaptığım her şeyin sorumluluğunu başka insanlara yıkmak… Bu çok güzel olurdu. Bir uykusuz gece daha tıpkı diğerleri gibi…

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
17 May 2012 15:43
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): elaaa

LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -23-
Alıntıyla Cevap Gönder
26.Bölüm-Armağan

Neler olduğunu bilmiyorum. Sadece Elif’in son zamanlardaki tavırları beni korkutuyor. Onu oyuna davet ettiğimde bile yüzünde o sanki her şeyin sorumlusu benmişim bakışlarıyla beni aşağılama çabası vardı. Bana öyle bakmasından nefret ediyorum. Beni suçlamasından ve sürekli beni yenmeye çalışmasından nefret ediyorum. Ben küçük bir prensesmişim gibi beni korumasından o minik aklında yaptığı planlardan nefret ediyorum. O sessizliği beni delirtiyor. Bu haksızlık… Bu haksızlık… Yorulduğumu hissediyorum. Beynimi kemiren düşüncelerden… Emre her gece onunla konuşuyor. Elif’in bana nasıl çamur attığını beni nasıl karalamaya çalıştığını ve nasıl benim karakterimi çalmaya çalıştığını kendi gözlerimle izledim. Ondan nefret etmem gerekirken içimdeki bu acının sebebi ne? Neden onun acı taklidi yapan cümlelerinde kendimi buluyorum. Bir keresinde demişti:


Bazen hiç olmak istiyorum yok olmak… Bu benim isteğim değildi. Ben yaratıldım. Ben acılardan kurtulmak uğruna bir başkası tarafından yaratıldım. Sonra dedi geçer dedi. Ben yoktum sen varsın dedi. Bana düşen görev buydu. Benim varlığım bu yüzdendi. Neden bu kadar acı çektiğimi anlayamazsın. Eğer ihaneti sırtında hissetmediysen eğer ihanetin pençeleri kalbini eline alıp sıkıp bir kenara atmadıysa bunun ne demek olduğunu bilemezsin.
Bana hiç böyle şeylerden bahsetmezdi. Elif bana ne hissettiğini hiçbir zaman söylemedi. Öyle ki onun bir şeyler hissedebileceğinden bile şüpheliydim. Onun yazdığı her satırı okurken milyon kez şüphe ile yaklaşıyordum. Bu o muydu? Bu onun acısı bu onun hayatı mıydı? Sonra bir başka sefer de şöyle demişti:
Benim de hatalarım oldu Çok çocuk oldum. Çok yoruldum. Büyümekten korktum. Büyümekten öyle korktum ki direkt büyümeye kalkıştım. Bunun bedelinin ağır olacağını hiçbirimiz bilmiyorduk. Duyguların bu kadar tekrarlanabileceğini bir başkasının bizi alt edebileceğini ve nihayetinde yenileceğimizi hem de bu kadar acı bir şekilde… Hayat tam da bu noktadaydı atamadığımız o çığlıkta saklıydı. İlk nefes alışında bilinçsizdir insan.; ama gerçekten ilk nefesi alıyorsa o zaman hatırlar o zaman o nefes öyle bir anlam kazanır ki. Kaybetmek çok zor.


Elif korkuyordu. Zavallı Elif onun böyle şeyler hissedebileceği gerçekten çok komik. Yine de her okuyuşumda canımı sıkan şeyin ne olduğunu bulamıyordum. Onun bugünkü sessizliğinde beni en çok ne rahatsız etmişti. Gözlerini kapatışı ve ilgilenmeyişi… Sadece önüne bakışı… Sessizliği… Uzaktan seyretmek hakkında söyledikleri… Sonra birden beynimde şimşekler çaktı. Onun yalnızlığı ne kadar da tanıdıktı.


Bir kız ip cambazlığı yapıyordu. Her an düşebilir ama düşmeyeceğinden emin. Bir kız usulca süzülüyordu. Onun için üzülebilirim. Kendisine o kadar çok güveniyor ki sonucundan korkmuyor. Korkması gerekir mi? Gerekir hem de öyle bir gerekir ki? Suçu kimsenin üstüne atamazsınız. Sonra düşüyor. Hayır birisi onu o ipten aşağı karanlığa itiyor. Yalnızlık… Sessizlik… Dışarı çıkmasını istemiyorum. Sadece normal bir hayat sürmek istiyorum. Bana bunu çok görmemelisin. Sadece derinlerde kal ve beni rahat bırak. En başında karar verdiğimiz gibi…


Hayır bu Elif değil. Elif benim kimliğimi çalıyor. Onun duyguları değil bunlar. Tüm bunlar benim hislerim. Elif okuduğumu biliyor. Elif her şeyi biliyor. O bana karşı beni sergiliyor. Benim bugün söylediğim tüm sözler sadece kendimin söyleyebileceği sözler… Bana karşı ben oluyor. Tabiki de oyundan çekilmedi o bu kadar aptal değil ama yaptığı kesin bir şey varsa da o da benim karakterimi ele geçirmek bu çok acınası… Eğer ben olursa eğer benim derinime inerse işte o zaman beni ele geçirecek. Bu düşünce beynimi kemiriyor. Elif piyonu 7. Kareye doğru iteliyor. Sonra o gülümsemesi ile yine kulaklarımı inletiyor.


Kutay bir titreşim gönderdi.


Duru’ya.. Dosyasını kabul etmek istiyor musunuz?

-Hoş geldin bu nedir böyle?

-Dinle bakalım senin için…

-Benim için?

-Sadece kabul et ve gelmesini bekle ve sonra dinle.
Ölümsüz bir aşk bitmeyen bir tutku bu.
Ölümsüz bir aşk vazgeçilmez bir tutku.
Gel şimdi tut hadi ellerimi
Duru çok seviyorum ben seni
Gel şimdi tut hadi ellerimi
Ben gerçekten çok seviyorum seni.
Bu aşk devam eder mi?
Acaba mutlu sonla biter mi?
Hayaller gerçekleşir mi?
Bir ömür birlikte sevgilim…

-Bu bana mı?

-Evet mmm ben senin için yazdım.

-Bu nasıl desem. Çok özel. İlk defa biri benim için bir şeyler yapıyor. Ben ne diyeceğimi bilmiyorum çok mutlu oldum gerçekten.

-Ben teşekkür ederim. Bunca zamandır konuşmalarımız için beni her şeyden sıyırdığın beni adam akıllı toparladığın için ve tüm bunları bir ekranın başından yapabildiğin için.

-Ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Bu gerçekten çok güzel bir şey… Çok mutlu oldum gerçekten.

-Bende mutlu olacağım. Daha çok hem de bunu hissediyorum biliyor musun?

-Ben seni seviyorum Emre.

-Bende.

-Teşekkür ederim gerçekten bu. Dinledikçe öyle tuhaf hissediyorum ki… Belki bir gün bana bu şarkıyı söylersin.

-Belki bir gün bu şarkıyı gözlerinin içine bakarak söylerim. Ellerin ellerimde…

-Bu çok güzel olurdu. Bu sabırsızlanmama sebep oluyor bu duygu. Sana bir şey soracağım?

-Sor bakalım kıymalı böreğimm.

-Bir insan bir insanla nasıl öpüşüyor.

-O nereden çıktı kız?

-Bunun karşısında verebileceğim en güzel tepkinin bu olduğunu düşündüm. Sonra aslında bunun nasıl olacağını hiç bilmediğimi farkettim. Bu işte profesyonel olan sensin.

-Saçmalama duyguların profesyonelliği mi olur ben ne diyeceğimi bilmiyorum.

-Diana ile hiç öpüşmedin sanki. Filmleri yavaş çekimde not almamı mı tercih edersin yoksa kendin söylemeyi mi?

-Beni gerçekten çok zorluyorsun. Bu nasıl söylenir ki? İnan hiçbir fikrim yok.

-Daha fazla şey sormadığım için şükretmelisin bence şimdi söylemek istemediğine emin misin?

-Pekala şimdi. Mmmm nasıl desem. İki insan düşün.

-O kadarını bende akıl edebiliyorum Emre.

-Ya işte bu iki insan biri akrep öteki yelkovan saat 12’ye 10 var.

-O ne alaka be.

-İşte of düşün bir işte. Sonrası öpüyorsun işte.

-O çapraz olur yalnız. Pek mantıklı durmadı. Neyse filmlerden öğrenirim artık.

-Duru sakın böyle bir şeye kalkışma lütfen.

-Tamam tamam. Yine de saatin 12yi 5 geçmesini tercih ederim. Bu daha
mantıklı olurdu.

-Öyle diyorsan. Neyse o zaman gelirse görürsün.

-Haklısın galiba.

-E neler yaptın bayan Kutay yokluğumda.

-Heeeç napam beyim çocuğğları yıka et hep aynı goy goy.

-Bak hele sen şuna . Hepte şikayet. Başında ağrır senin.

-Ecnebi adetleri çıkarma başıma ben onlara gelemem biliyon.

-Deliii.

-Teşekkür ederim gerçekten. Ben tekrar tekrar şarkıyı dinliyorumda. Bu çok güzel oldu.

-önemli değil beğenmen yeterli.

-Aklıma gelmişken bizim yarım akıllı ile konuştunuz mu dün?

-Hayır dün hiç karşılaşmadık.

-Gerçekten mi? Halbuki seninle konuşacağına emindim.

-Neden bir şey mi var?

-Yok hayır ne olabilir ki öyle değil mi?

-Neyse Duru benim çıkmam gerekiyor. Abimlere mi ne gidecekmişiz. Bekliyorlar beni.

-Anladım. Gitmeni istemesem de aile mevzuları ne de olsa.

-Teşekkür ederim anlayışın için hadi iyi geceler.

-İyi geceler.

Sürekli aynı şarkı dönüyor ve dönüyor.

Bu aşk mutlu sonla biter mi?

Hayaller gerçekleşir mi?

Ben de en çok bunları merak ediyordum. Olan ve biteni bilmeden… Yine de umut etmek güzeldi. Umut en hakiki gerçekti.
---------------------------------------------------------

27.Bölüm-Düşler Perdesi-

Aklım takıldı!

Bir şey diyeceğim!

Yok, yok demeyeceğim!

Vazgeçeceğim!

Aslında başka bir şeydi söylemek istediğim.

Yazdım, sildim…
Yazdım, sildim…
Yazdım, sildim…

Seni düşünüyorum ne yalan söyleyeyim. Ama sorsan söylemem! Sen anla!
Hisset ya da.


Yormak istemiyorum artık hiç kimseyi. Yorgunum zira! Yeniden kurasım yok hiç, aşka dair cümleler. Kelimeleri yan yana getiresim yok bir de, kendimi anlatmak için.

Sen anla!

Konuşmak istemiyorum kısaca. Konuşacak ne var ki? Benim sana gelene kadar ne yaptığım mı, senin bana gelene kadar ne yaşadığın mı?

Saçma!

Ne geçmişe aidim artık ne de geleceğe ve kaçırmak istemiyorum şu anı da, olmuşların, bitmişlerin, gelmişlerin, geçmişlerin laf kalabalığında. Olacakların, biteceklerin ve geleceklerin kurgusunda ya da…


Ama şimdi burada, seni düşünüyorum ne yalan söyleyeyim. Ama sorsan söylemem!
Sen anla!


Ne şu andan öncesi ne şu andan sonrası… Dedim ya; bir tek şu an'ın ciddiyetindeyim.


Hayallerim yok sana uzun uzun anlatabileceğim ama çok istersen kurarım tabi senin için ve illâ merak ediyorsan hatırlarım elbet canımın yanmışlığını da zira unutmuş değilim.


Ruhumda dikiş izlerim…

Yeni bir alfabe arıyorum konuşabilmek için! Hiç söylenmemiş sözler duymaya ihtiyacım var, ve belki yeniden cümleler kurmaya ihtiyacım var, yetmiyor bildiklerim.

Şimdilik, baş edilir gibi değil içime çekilmişliğim...

Sözlerini duyuyorum; düşüncemi zorlayan, aklımı sana uçuran. Her anlamaya çalıştığımda merak edilen oluyorsun. Anlamak istemiyorum merak etmekten korktuğum için!

Yoksa buradayım yani, yörüngendeyim.


Masallar tadındayım… Zehirli elma hevesindeyim! Bul beni! Lakin ne soru istiyor canım ne cevap. Ne bir beklentim var ne de bir söz verebilirim.


Bulursan, sadece bulduğuna sevineceğim! Ve eğer geleceksen, seni burada bekleyeceğim.

Ama ben sana, gün dünü unutmadıkça ve beyaz sayfalar gibi olmadıkça ruhum, gelmeyeceğim…

Özür dilerim bu kadar yorgun olduğum için!
- ALINTI –

19.30

Kutay şimdi oturum açtı..

-Geç kaldın.

-Özür dilerim malum biraz trafik vardı. Sen erkencisin ne güzel.

-Önemli değil neyse eh zamanlamam harikadır biliyorsun. Bugün nasılsın bakalım.

-Yaşlanmış ama mutlu…

-O nedenmiş.

-Doğdum. Bugün üstümde garip bir mutluluk var biliyor musun?

-Nedenmiş bakalım? Biz de ortak olalım şu mutluluğuna.

-Eve gelene kadar seni düşündüm. Seni düşünmek beni gerçekten mutlu ediyor.

-Benim içinde öyle. Kendimi durup dururken seni düşünürken yakalıyorum ve bu gülümsememi sağlıyor. Mutluluk bulaşıcı sanırım.

-Öyle değil mi? Senden bana bulaştı.

-Ben pek mutlu birisi sayılmam ama seninle mutlu oluyorum.

-Bende.

-E anlat bakalım ne düşündün? Bensiz hayal kurmakta neymiş hem.

-Hiç sadece yolda yürürken yanımda senin olduğunu düşündüm. Bu beni çok mutlu etti biliyor musun? Kalbim çok pis atıyordu. Sonra seninle tüm bu
bildiğim sokakları yeniden yürüdüğümü… O zaman farklı olurdu. O zaman
seninle güzel olurdu. Sanki oraları yeniden görmüş gibi hissederdim.

-Benim için zaten yeni olduğu için fark etmezdi sanırım. Sen yanımda olsaydın ve ben bilmediğim o yollarda yürüseydim korkmazdım. Senin yanında korkmazdım ben. Sana güvenebileceğimi hissediyorum.

-Bana güvenmen beni mutlu ederdi. Hatta sadece yanımda olman. Bu çok hoş olurdu… Sana dokunmak nasıl olurdu bu zamana kadar hiç düşünmedim biliyor musun? Yani parkta beraber oturmak gibi… Beline sarılmak ya da yanağını sıkmak bu gibi şeyler… Saçlarının nasıl koktuğunu merak ediyordum mesela… Kendine has o kokunu merak ediyordum. Bir insanın bir insan hakkında meğer ne çok merak edebileceği şey varmış. Düşündükçe buna şaşırıyorum.

-Bende senin yürüyüşünü merak ediyorum. Sonra nasıl baktığını.. Konuşurken yüzünün aldığı ifadeyi… Saçlarının yüzüne düşüp düşmediğini? Kollarında o gücü hissedip hissetmeyeceğimi? Ve senin varlığının gücünün her şeyi yenileyip yenilemeyeceğini merak ediyorum.

-Bu çok güzel olurdu değil mi? Sadece seninle olmak… İstediğim fazla bir şey değil öyle değil mi? Bugün mutluyum ben gerçekten Duru. Teşekkür ederim.

-Ben bir şey yapmadım ki.

-Sen çok şey yaptın. Ben öğrendim. Gerçekten… Bu her şeye değerdi. Şimdi biraz uyuyabilir miyim? Malum bugün biraz yoruldum.

-Tamam ama erkencisin.

-sadece aklımdakilerin tadını çıkarmak istiyorum. Bu sorun olur mu?

-Hayır elbette sorun olmaz. İyi geceler Emre…

-İyi geceler Duru. Ben seni seviyorum.

-Ben de…

Ona dokunmak güzel olurdu gerçekten. Yanında yeniden farklı bir hayata başlamak ve tek olmak. Aşk her şeye kadir dedikleri böyle bir şey miydi? Ben bu gücü fazla yadırgamıştım. Kendimi başka aptallıkların peşinde öyle sürüklemiştim ki bunu farkedememişim. Başımı usulca yastığıma koyuyorum ve hayal ediyorum. Emre’nin hayaline ortak oluyorum. O ve ben yürüyoruz. Bu çok güzel. Derin bir deniz… Mutluluk insanın beynini uyuşturan bir morfin. Her an bağımlısı olabileceğiniz…

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
17 May 2012 15:50
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): elaaa

LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -23-
Alıntıyla Cevap Gönder
28.Bölüm-Mat

Güzel bir rüyanın ardından yeni bir güne başlamak… Okulun son Cuması… Nihayetinde haftaya Cuma karneleri alacağız tüm bu işkence bitecek ve ben yazlıkta denizin tadını çıkaracağım. Bir sürü kitabın stoğunu yaptım. Tüm yazımı okuyarak ve yüzerek geçireceğim. Her şeyden ve herkesten uzakta bana yakın bir kişi olacak. Sadece o… Haftasonumu hazırlanarak geçirmem gerekse de buna değer. Okula gitmekten onların yüzünü görmekten nefret ediyorum. Hayatımda görmek istediğim tek yüz Emre’nin yüzü… Beni anlayan ve dinleyen bir tek o… Hayatım sadece ondan ibaret olsa ne güzel olurdu.
Okulun kapısından içeri giriyorum. Suratımdaki gülümsemeye her zamanki gibi engel olmaya çalışıyorum. Diğerleri farkederse nedenini sorarlar. Bilmelerini istemiyorum. Kurduğum düşleri ve hissettiklerimi bilmelerini bunlara ortak çıkmalarını istemiyorum. Onlarla paylaşmak istemiyorum. Haticenin bakışlarından Elif’in iğnelemelerinden bıktım. Sadece bir hafta kaldı. Sonra uzun bir tatil beni bekliyor. Derin bir nefes alıp katları çıkıyorum.

Sonra Elif’i görüyorum. Beni gördüğü an kahkaha atmaya başlıyor. Yanımdan geçerken ortak derste çok eğleneceğimizi söylüyor. En son takındığı yüz ifadesi ile şimdiki arasındaki 9 farkı kolaylıkla bulabilirim. Elif eski Elif kendine güvenen yine aynı hareketleri tekrarlayacak olan Elif. Bu çok tuhaf onun kahkahalarını kulaklarımda duymak mideme bir yumrunun oturmasına sebep oluyor. Yine de lanet olası 5. Derse kadar beklemem gerek. Beklemenin bu kadar zor olabileceğini hiç düşünmezdim.


Sınıfa giriyorum Hatice’nin bakışları sert. Duygu ise anlamsız bir bakış içerisinde. İçimi bir korku kaplıyor? Elif her şeyi anlattı. Hatice ve Duygu her şeyi biliyorlar ve şimdi şu anda beni büyük bir gerçekle yüzleşme bekliyor. Yine de usulca sırama oturuyorum. Hatice arkasını dönüp gülümsüyor. Zoraki bir gülümseme. Aynı şekilde karşılık veriyorum. Duyguya dönüp kaş göz yapmaya çalışıyorum görmüyor.


Hatice bana dönüp bugün defteri götürme sırasının onda olduğunu söylüyor. Bende çıkışta ona vereceğimi ama Elif’in ailesi ile ilgili bir sorunu özel olarak konuşmak istediğini söylüyorum. Ortak derste… Yine bir yalan. Bu yalanlar artık beynimi sulandırıyor. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamıyorum.
Zil çalıyor ve ilk ders başlıyor. Dayan… Hatice cırlamadığına göre henüz tehlike yok. Kalbim yerinden çıkacak gibi. Başım dönüyor. Elif teneffüslerde bana bakıyor ve daha fazla gülerek yanımdan ayrılıyor. İkinci teneffüs ve üç sonra dört. En nihayetinde öğle yemeği öncesi derse giriyoruz… Ortak ders… Coğrafya hocası… Elif ve ben başbaşayız. Elif defteri çıkarıp çevresini kontrol ediyor ve sonra o bilindik notu sayfaya döşüyor.


Elif ve Duru Arasında…

-Haklıydın böylesi bir oyundan çekilmek hata olurdu…

-Neler saçmalıyorsun yine. Formundasın Elif?

-Saçmalamıyorum bunu sen istemiştin öyle değil mi?

-Evet bunu ben istedim ve beni hiçbir saçmalamanla kandıramazsın. O benim anladın mı?

-Tabi ki anlıyorum zavallı küçük aşık şimdi söyle bakalım nasıl gidiyor?

-Oldukça iyi hatta şahane… Sana yazdıklarına kıyasla benimle o sen bize karışamayacaksın. Bu oyunun galibi benim anladın mı?

-Buna sevindim. Bir dosta yenilmeyi tercih ederim. Neyse anlat bakalım Çarşamba ne yaptınız?

-Ne gibi?

- Doğum günüydü yoksa görmedin mi sitede yazıyordu.

-Hadi canım. Ben hiç fark etmedim onu. O yüzden erken çıktı demekki
konuşmadan; ama bana gönül koymadı.

-Ahh neden acaba? Belki de senin ona hediyeni verdiğini düşünüyordur.

-Saçmalama. Ben tamamen unuttum. O da bana söylemediği için hiç hatırlatma gereği de duymadı.

-Buna inanmak güzel olurdu öyle değil mi?

-Sen kutladın mı?

-Elbette. Okutmadı mı sana?

-Hayır bana bu hafta hiç konuşmadığınızı söyledi.

-Emre çok iyi birisi biliyorsun değil mi? Keşke bu oyuna sürüklenmeseydi. Bu
onun için çok acıklı oldu. Onun adına üzülüyorum. Halbuki o iyi bir dinleyici.

-Neler saçmalıyorsun Elif ya.

-Sende çok iyi biliyorsun. Ben oyundan çekilecek kadar aptal değilim. Hatta
sonuca bu kadar yaklaşmışken…

-Ama yenildin kabul et artık.

-Yenildim. (mi?) Biliyor musun Duru sana şahı çektiğim an dikkatli olmalıydın. İşte o zaman en ufak ayrıntıya kadar sorgulamalıydın. Sen bana yakın olarak
bunu aşabileceğini sandın. Sen beni benim oyunlarımla yenebileceğini sandın. Hatırlıyor musun o günü? Şah…


Ve Duru cebinden gümüş bir yüzük çıkarıyor. Düz ama parlak ve bir o kadar da güzel. Yüzük dikkatimi çekiyor. Öylesine bir yüzük değil bu. Hani şu pastahane yüzüğü dediklerinden. Şaşkınlığımı dizginleyemiyorum. Elif yüzüğü defterin ortasına atıyor ve o kocaman sırıtışı ile bana bakıyor. Sonrasında yazdığı tek satır.


-Mat…


Zil çalıyor. Öğle teneffüsü. Bunun ne demek olduğunu anlayamıyorum. Bir sonraki derse kadar beklemeliyim. Dışarı çıkmıyorum. Dizlerimde derman yok. Elif yüzüğü alıp tekrar kimse görmeden cebine koyuyor. Hatice bakışlarımdan korkuyor. Ben bakıyorum ama görmüyorum. Duygu ne olduğunu kulağıma fısıldıyor. Ben bilmiyorum. Kalbime oturan bir ağırlık var ama anlamı yok. Bunu bana yapmış olamaz? Yapmış olabilse bile neyi? Bundan ne anlamam gerekiyor? Her şey elimdeyken nerede hata yapmış olabilirim. Neden korkuyorum. O kız neden çığlık atamıyor. Elif neden sürekli kahkaha atıyor. Çıldırmak üzere olduğumun farkındayım. Derin nefes alıyorum ama aldığım nefes değil. Her nefes alışımda zehirliyorum kendimi. İğrenç bir küf dibime oturuyor. Zil çalıyor. Hatice’nin gözü üstümüzde ama yapacağı bir şey yok. Elif kalemi tekrar eline alıyor ve yazmaya başlıyor.


-Ona senin harika bir planının olduğunu söyledim. Pazartesi günü… Aslında bu çok ansızın oldu… Sen beni kışkırttıktan hemen sonra. Doğum günü olduğunu farkettim ve onu ziyaret etmenin ne kadar da harika olacağını düşündüm. Seni görmemişti öyle değil mi? Saçlarını yüzünü bakışlarını sesini bilmiyordu. Sen olmak hiçte zor değildi. Sadece biraz aptallaşmam gerekiyordu hepsi bu. Ona ağzımdan kaçırmışım gibi bir pastayla iş yerinde Duru seni ziyaret edecek dedim. Çarşamba günü doğum gününde…


-Bunu yapmış olamazsın. Bu kadar aşağılık olamazsın.


Kalem elimden kayıyor. Nefes alamıyorum. Tüm o neşem ve bildiklerim hafızamdan uçup gidiyor. Sonra onunla olan konuşmamız aklıma geliyor.
Hiç sadece yolda yürürken yanımda senin olduğunu düşündüm. Bu beni çok mutlu etti biliyor musun? Kalbim çok pis atıyordu. Sonra seninle tüm bu bildiğim sokakları yeniden yürüdüğümü… O zaman farklı olurdu. O zaman seninle güzel olurdu. Sanki oraları yeniden görmüş gibi hissederdim.
Sinirlerimin benden bağımsız olduğunu hissedebiliyorum. Yerime geçmiş olamaz. Onu ziyaret etmiş olamaz. Ona gitmiş olamaz.


-Sonra Duru sen onun yanına gittin. Bir pasta aldın ve karşısına çıktın. Nasıl biri olduğunu biliyor musun sana anlatayım mı? Kumral beyaz tenli yuvarlak suratlı siyah saçlı.. Saçları oldukça gür. Boyu uzun kalıplı cidden de. Tuttu mu kavrıyor? Duru ama sen onun yanında çok utandın. Nasıl utandığını tahmin bile edemezsin.


-Bunu yapmadın. Bu sadece blöf.


-Sonra senin utanmandan o da utanıyor. O beyaz teni kızarınca ne kadar tatlı oluyor biliyor musun? Sonra gözleri küçülüyor. Oturup pasta yiyorsunuz o senin yanağında kalmış pastayı temizliyor. O zaman onun alanına girmiş oluyorsun. Onun büyüsüne kapılınca nasıl desem zaman hızlıca akıp gidiyor. Sonra yürüdük. Sana bir şarkı bile mırıldandı. Nasıldı? Gel şimdi tut hadi ellerimi… Her neyse bu öyle hoşuna gidiyor ki. Sonra elini tutuyor. Nazikçe seni incitmeyi asla istemiyor. O çok sevimli gerçekten. Bu kadar iyi bir seçim yapmanı beklemezdim.


-Seni aşağılık yosma senden nefret ediyorum. Gerizekalı!


-Sakin ol. Defteri yırtma sonra yapıştıramazsa her kes her şeyi öğrenmiş olur bunu istemezsin öyle değil mi. Hem en önemli yere daha gelmedik. Sonra ona yaklaşıyorsun ne olduğunu bilmeden usulca. Saat12yi 5 geçiyor. Bunun anlamı ne öğreniyorsun. Sadece masum minik bir öpücük. Tüm bedenin karıncalanıyor. Korkuyorsun ürperiyorsun ama öyle güzel ki. Çok şanslısın Duru. Keşke orada olsaydın. Orada olsaydın ve bu anın tadını çıkarsaydın.

Neredeyim? Yerde mi gökte mi? Kalbim! Kalbim artık atmıyor. Kalbim anlamsız. Ders bitiyor. Elif sayfayı yapıştırıyor. Onun yüzüne kocaman bir yumruğu yerleştirmek istiyorum ama yapamıyorum. Koşar adım uzaklaşıyorum. Ondan kendimden her şeyden. Sonra ağlıyorum. Öyle bir ağlıyorum ki. Yeniden ve yeniden. Canım çok acıyor. Benim yerime geçmiş olması ve o yüzük… Benim olması gereken her şeye el koyuyor. Bana lanetler saydırıyor. Benim ona yaptığımı şimdi kendi isteğiyle yapıyor. Zamanında benim yerimi alması için onu ben zorluyorum ve şimdi o benim yerimi isteyerek alıyor. Eve gidiyorum. Banyo yapıyorum. Ellerimi yıkıyorum defalarca defalarca. Her şeyi unutmak istiyorum hiçbir şey temizlenmiyor.Üstümdeki mutsuzluk kalkmıyor kalbimdeki acı durulmuyor. Kendimi nefes almaya zorluyorum. Bir kez daha derin bir nefes al ve bir kez daha… Sonrasında acı ve uyku…
-----------------------------------------------------------

29.Bölüm-İhanet-


En sevdiğim arkadaşımın adını dahi hatırlamıyorum. O zamanlar çok küçüktüm. Onun bu davranışlarına anlam veremiyordum. Ben ne kadar sessizsem o o kadar kaprisli ve başına buyruktu. Onu engellemeye çok çalıştım. Yapmamasını dikkatli olmasını istedim; o beni hiçbir zaman dinlemedi. Beni dinlemek yerine kendi bildiğini okumayı tercih ederdi. O hayatın çocuk anını hep yaşamak isterdi ve sorumluluğu asla kabul etmezdi. Hayatı okuduklarından ibaret görürdü. Erkekler tıpkı o kitaplardaki gibi flörtöz tipler içindi. Yaşın bir önemi yoktu eğer bilirseniz yaşlanmazdınız. Onun çok bilmiş bir tip olduğunu biliyordum. Varlığı benden daha fazla sıyrılır ve beni bastırırcasına kendini belli ederdi. Ben ona karışamazdım. Sonra bir gün kendini bıraktı. Oradan o bitmek bilmez acılardan… Ona engel olamadım. Onun yaralanmasına onun tamiri zor acılar kazanmasına engel olamadım. O gün dedim kendi kendime. Toparlan… Çevrende gerçekten değer verdiğin insanlar varsa korumalısın. Üzerinde kurulan bu baskıları yok sayıp sen onların üstünde baskı kurmalısın. Gerekirse senden korksunlar bunun bir önemi yok. Sen sadece koru. Herkesi ve her şeyden…

Benim dünyamda yanlışlıklar geçici… Ben yanlışlığı kabul edemiyorum. Düşünebilen varlık çok az hata yapar ve bu hataların tamir edilemez olması imkansızdır. Yine de şu anda ne yapacağımı bilmeden oturduğum yerde düşünüyorum. Karşımda o defter… Yanında falçata… Eğer müdahale etmem gerekiyorsa olaylara en doğru an ne zaman? Bir insanı kendi kurallarıma rağmen koruyabilir miyim?

Düne gidiyor aklım aniden. Duru’nun sabah hüküm süren mutluluğu ve Elif’in bu mutluluğu linç etmesi… Duru’nun aklını kaybetmişçesine sahip olduğu bakışlar… Neler döndüğünü bilmiyorum ama Duru’nun hakimiyetini kaybettiğini hissedebiliyorum. Eğer müdahale etmezsem sonuçların çok daha fazla ağırlaşacağını hissedebiliyorum. Şimdi karşımdaki bu şıkları düşününce ihanetin aslında nasıl bir şey olduğunu anlayabiliyorum. Bu çok acı. Yapmam gereken karşımda duruyor.

Falçatayı aldım ve sayfaları özenle ayırdım. Kendi kurallarıma karşı gelmek benim için acı olsa da korumam gereken insanlar var ne pahasına olursa olsun. Kimsenin beni ayıplamaya hakkı yok. Beni hayatlarından soyutladıkları için ancak ben onları yargılayabilirim. Buna hakkım var bu hakkı bana onlar verdi.
İki küçük kız… Oyun oynuyorlar. Acı ve yalan dolan… Tüm sayfaları teker teker okuyorum. Kalbimi kaplayan derin öfke… Arkamdan dönen olaylara baktıkça sinir katsayım daha da artıyor. Onlar için üzülüyorum. Müdahale etmem gerek. Çığrından çıkan bir hal? Geç kalmış olabilir miyim. Korkuyorum yine de deneyeceğim.

Bilgisayarın karşısına geçiyorum ve defterde yazan siteyi tıklıyorum. Her şey karşımda Elif’in ve Duru’nun yazdıkları… Azil ve Kutay… İki farklı oyun. Herkes sessiz. Artık sıra bende. Bunu biliyorlardı sessiz kalmayacağımı… Sadece biraz karışacağım ve sonra her şey eski haline dönecek.

Üyeliğimi oluşturuyorum ve tek yaptığım Kutay’ın sayfasını açmak. Fazla bir şey yazmıyorum kısa ve öz:


Hiç kaç kişi olduğunu düşündün mü? Bir insan içinde kaç kişiyi barındırır? Kaç kişi tarafından kandırılırız? Bazen en büyük acılar çocukların oyunundan öğrenilir. Sen bu oyunun neresindesin? Dikkatli ol.


Karpuz kabuğunun usulca düşüşünü izliyorum ve hepsi bu. Ben hiçbir şey yapmadım. Oturduğunuz yerden beni yargılayabilirsiniz ama yeterince zekiyse bunu anlayacaktır ve onları kurtarmış olacağım. Bu kadar uzamasına dahi izin vermemeliydim biliyorum ve nihayetinde bir sonuca varacak işte buna seviniyorum…

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
17 May 2012 15:57, Değiştirme: 17 May 2012 16:43 (Toplamda 1 kere)
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -23-
Alıntıyla Cevap Gönder
30.Bölüm-Son

Midem bulanıyor. Okulun son günü... Elif bir daha o konuyu açmadı. Bir daha msn adresimi açmadım. Bir daha onun karşısına çıkmadım. Hiçbir şey bilmemesi çok şey bilmesinden iyiydi yine de korkuyordum. Midem bulanıyor hem de çok. Neden? Yalnız kalmak istiyorum. Beynimin sessizliğine ihtiyacım var. Sadece derin bir sessizlik. Başımı kaldırdığımda karşımda birisi...

Emre elleri cebinde gülümsemesiyle karşımda duruyordu.

Neden?

Tıpkı onun söylediği gibi... Kumral kısa saçlar. Yuvarlak bir yüz kahverengi gözler ve kaşlar. Kirli sakalı ve pek ince sayılmayacak dudakları… Hep merak ettiğim o içten ve samimi bakışları.

Yine de içimdeki korkunun sebebi ne?

En son hatırladığım her zamanki gibi okula geldiğim. Sonra ilk ders bitişinde sadece biraz dolanmak için bahçeye inmek istemiştim. Onun gidişini düşünüyordu beynim. Onun hayatımda olmayacağını düşünmek içimi acıtıyordu. Hangimizin hayatında olmayışı benim mi yoksa onu bana bağlayan Elif’in mi? Bana ait olmayan bir hikâyede başrolü oynuyordum. Yalan yok hiç pişman olmadım. Öyle ki onun bana yazdığı her satır en mutlu olduğum anlar olmuştu. Bana özel olmasa da sadece günün belirli zamanı sadece benim olsa da. Şimdi bana karşı takındığı o gülüşü beni mutlu ediyordu. Sonuçta o beni biliyordu öyle değil mi? Bunun aksi olduğunu düşünemezdi. Peki o zaman neden korkuyordum? Dizlerimin bağının çözüldüğünü hissediyorum. Sonra Emre’nin gülüşü değişti.

-Elif nerede?

-Bilmiyorum sınıfındadır

-Seni sevmiştim biliyor musun? Gerçekten sevmiştim.

-Ben anlamıyorum. Sadece burada ne işin var.

-En başında yapmam gerekeni yaptım. Seni araştırdım Duru. Hayır yoksa Elif
mi demeliydim?

-Neler saçmalıyorsun sen?

-Beni ve en yakın dostumu aynı anda idare edişinden bahsediyorum. Arkadaşım
tarafından ağlatıldığında teselliyi bende mi buluyordun? Peki biz aynı sofrada aşktan konuşurken aslında tek bir kişiden mi dem vuruyorduk? Bunu nasıl yapabildin? Gerçekten anlamıyorum.

-Saçmalıyorsun. Elif burada! Sana onu çağıracağım!

-Okulunda böyle bir kaydın olmadığı söylendi. İnan bunu öğrenmek için çok
uğraştım. Şimdi sen karşıma başka birini Elif diye çıkarsan bile buna
inanmayacağım. O küçücük yaşına rağmen hepimizi parmaklarında oynattın. En yakın arkadaşlar öyle mi? Diğerleri neredeler peki? Onlarda yoklar öyle değil mi?

-Hayır hepsi gerçek. Saçmalıyorsun Emre. Onları çağıracağım bekle.

-Biliyor musun Duru. Sana acıyorum.
İşte tüm durumu değiştiren bu cümle olmuştu. Birinin bana acıyışı… Sorun neydi? Tamam Elif ve ben kötü bir şey yapmıştık. Tüm bunlar birer oyundu ve ben bu oyunda ona deliler gibi aşık olmuştum ama Emrenin bunu bilmemesi lazımdı. Elif neler söylemişti? Şimdi burada neler dönüyordu. Gözlerimden yaşların akmasına engel olamıyordum. Hayır ben ağlamaktan nefret ederdim. Sonra içimi derin bir acının kapladığını farkettim. Sonra arkadaşlarım yanımdaydılar. Hatice’nin kızgınlığını duyabiliyordum.

-Arkamdan iş çevirdiğinizi biliyordum. Benimle paylaşmalıydınız! Kendi başınıza iş yaptığınızda hep bunlar oluyor zaten.

-Suçlu biziz öyle mi? Madem öyle bunu farketseydin o zaman? Bu o kadar zor değildi öyle değil mi?

-Tüm bunlar senin aptal oyunların yüzünden oluyor Elif ve sen hala konuşma cesaretini gösterebiliyorsun.

-Kızlar lütfen rica ediyorum lütfen yapmayın. Beni korkutuyorsunuz. Bu çok acımasızca. Gitmek istiyorum burada olmak istemiyorum.
Sonrasında hatırladığım Emre’nin yüzüne bağırdığımdı.

-Bak onlar burada. Söylediklerin hakkında pişman mısın? İnsanları yargılamak ne kadar kolay öyle değil mi? Seni sevmiştim. Seninle konuşmalarımı seninle ilgili her şeyi sevmiştim. Sende kendimi tamamladığımı hissetmiştim. Şimdi karşıma geçip takındığın bu tavır gerçekten yanlış düşünmüşüm. Benden ve arkadaşlarımdan özür dileyeceksin.

Emre aptal aptal bana bakıyordu. Gelecek hem gelecek nedir ki? Akan her dakika şimdiki zamanın geçmişi gelecek her an ise şimdiki zaman olabiliyorsa zaman ne sayılır. Bu anda bitecek ve ben bu işkenceden kurtulup derin bir uyku çekeceğim. Zor bir şey değil bu. Emre’yi unutacağım. Aptal bakışlı Emre. Sonra gözlerine acınası bir tavır takındı.


-Hangi arkadaşların Duru?
Afalladığımı biliyordum. Başım ağırıyordu hem de çok. Katlanılmaz bir acı tüm benliğimi ele geçirmişti. Bu çok saçma Emre’nin kör olabileceği gerçeğini düşünmemiştim. Saçmaladığımın farkındayım.Elif kulağıma fısıldıyor.Diğer herkes suskun. Yenilgiyi kabullendiler. Elif ondan kurtulmamı söylüyor.Bu oyundan artık sıkıldığını kendisine yeni bir oyuncak istediğini dile getiriyor.Elif bıktığını defalarca tekrarlıyor.Kahkahaları şimdi kulaklarımda. Sesi çığlığa dönüşüyor ve Emre’nin tıpkı ona benzediğini söylüyor.

Peki ama kime?

İçimde derin bir acı. Başım dönüyor. Sonrasında hatırladığım derin bir karanlık.

BAŞLANGIÇ


İsmim Duru. Aslında normal çocukluğum oldu. Ailem varlıklı insanlardı. Başarıyı benden daha fazla sevdiklerini düşünsem de yine de idare ederdi. Annem dışarıdaki dünyanın kötülüklerini göstermek adına beni sürekli yetimhanelere götürürdü. Onlar için üzülmeli kendim için sevinmeliydim. Bu şekilde ailemin ve sahip olduklarımın değerini anlayabilirdim. Şimdi düşününce bunların ne kadar da acımasızca olduğunu farkediyorum. Her neyse ortaokul yıllarımın sonuna kadar uslu birisi olmayı başarmıştım. Herkes benim ne kadar neşeli ve biraz da yaramaz olduğumdan bahsederdi. Evet yerimde duramıyordum. Yaşımın getirdiği bir şeydi bu.

Son zamanlarda çok fazla aşk mektubu almıştım. Bu çok eğlenceliydi. Bir tanesi ne kadar kibar olduğumdan bir tanesi ne kadar akıllı olduğumdan bahsediyordu. Birkaç tane de nefret mektubu vardı.


‘’Duru seni umursamaz sürtük. Bizimle uğraşmayı bırak ve sevgilimden uzak dur yoksa o lanet saçlarını yolarım’’

Gücü yetecekmiş gibi. Hiçbiri umurumda değildi. Ben de çocuktum bende büyümek istiyordum. O zaman sitemizde oturan bir çocukla tanışmıştım. Adı neydi hatırlamıyorum. Ama kumral saçlarını ve kahve gözlerini hatırlayabiliyorum. Herkes gibiydi ama yine de o bakışlarında onu ayıran bir şeyler vardı. Onu ilk gördüğümde kalbimin durduğuna yemin edebilirim. Zaten arıyordum zaten biliyordum. Ben aşık olmak istiyordum. Aşktan yanmak ilk kez birinin elini tutmak ve bunlarla arkadaşlarıma hava atmak istiyordum. Daha fazla çalışmam daha çok fedakarlık yapmam gerekiyorduysa da umrumda değildi. Bir yandan iyi aile kızı olmak bir yandan da kendi istediğim gibi özgür olmak istiyordum. Dengeyi iyi oturttuğumu düşünmüştüm. Bu yaşıma kadar aksamadan geldim. İnternet üzerinden dalga geçtiğim insanları ve çevremde benden nefret eden insanları düşünürsek hala yaşıyor olmam bir mucize ama ne önemi var ki nasıl olsa çocuktum. Nasıl olsa kimsenin farketmeyeceği kadar ufaktı düşüncelerim.


Onu her gün görüyordum. Aynı duraktan otobüse biniyorduk. Ben bir durak sonra insem de o okuluna kadar devam ediyordu. Evet babamı zar zor ikna ederek kendim okula gidiyordum. Otobüse sırf onu görmek için biniyordum yalan söyleyemem. Her sabah uykulu gözlerle çevresine bakınırdı. Yakışıklıydı sonra zeki olduğuna emindim yine de çevresinde arkadaşlarını görürdüm. Mini etekli kızlar ve garip garip adamlar. Herkesle iyi anlaştığına eminim ondan da bu beklenirdi. Sitede onu araştırmaya başladım. Gizliden herkese onu soruyordum. Bir keresinde düşerken beni kaldırdığı yalanını söylemiştim. Bir başka seferde ise düşen bir kitabımı bana verdiğini. Sonuç olarak tek çocuk olduğunu öğrendim. Lise son sınıfa gidiyordu. Biraz uçarı sayılırdı. Hatta bir komşumuz onun ne kadar da serseri olduğundan hayıflanmıştı. Hakkında hiç hoş şeyler konuşulmuyormuş. Şaka gibi. İnsanların dış görünüşlerine göre nasıl da karar veriyorlar. Ön yargılardan nefret ederim. Yine de annemden öğrendiğim bir şey varsa her zaman kibar olacağım gerçeğidir. Bir kuğu gibi süzülmelisin Duru derdi. Bir kuğunun nasıl süzüleceğini sorduğumda kibar olmaya çalışmam gerektiğini söyler dururdu. Bu çok saçma öyle değil mi? Yine de sırf bu yüzden komşularımıza bir kelime edemedim. İçim onu savunmak için yanıyordu ama bunu yapamazdım.


Sonra bir gün otobüste arkadaşlarıyla gülüşürlerken birden bana döndü. Gülümsedi. O nasıl sevimli bir gülüştü. Annemin sözleri aklımda yankılandı. Bir kuğu kadar narin bir hanıfendi olmalısın. O zaman değerli olursun inan bana. Gülümseyişi karşısında en kibar gülümsemi takınarak başımı önüme hafifçe eğdim ve onu selamladım. İlk defa dikkatini çekmiştim. Bu benim için harika bir duyguydu tamam ama artık bir durak sonra inmem saçma olacağından okula yarım saat yürümem gerekecekti. Beynim bir yandan da bunun hesabını yapıyordu. Bir durak sonra indim.


Günler birbirini takip etti. Her sabah bana gülümsedi ve ben her sabah aynı şekilde ona selam verdim. Kalbimi delen o bakışlar. Kalp kalp kalp. İkinci bir kişi olduğunda insanın diğer organları yok oluyor. Puff. Buna inanabiliyor musunuz? Kalp beyin oluyor kalp sen oluyor kalp onu istiyor. Uyuşturucu bağımlısı gibi sadece onun bakışı için ölebileceğini söylüyor. Sesini duyamasam da bana bakışı çıldırmama sebep oluyordu. Gireceğim sınav umurumda değildi. Dengeler elimden kayıp gidiyordu farkedemiyordum. Oysa ki her zaman hayatta her şeyi dengede tutuşumla övünürdüm. Denge hayat demekti. Dengede duran her şey her zaman yolunda giderdi. Beynim bunun yanlış olduğu konusunda beni uyarıyordu. Olacakları olabilecekleri ve hatta olması imkansız şeyleri karşıma getiriyordu ama önemi yoktu. Olmasını istediğim an işte tam da buydu; çünkü bu an sadece onu içeriyordu. Sadece beni ve onu…
Sonra bir gün otobüse tek başına bindi. O garip arkadaşları yanında yoktu. Özellikle iki kişilik bir yere geçtim. Yanıma oturdu. Gözlerini kısarak bana günaydın dedi. Annemin öğütlediği gibi masumhane bir şekilde teşekkür ettim. Kibar olmaya çalışıyordum. Bir yandan da eğreti durmaması için uğraşıyordum. Tanrım bayan olmak ne kadar da zor. Aynı sitede oturduğumuzdan bahsetti. Bana kendisini tanıttı. Lanet olsun adını hatırlayamıyorum. Adını nasıl da unuttum? Kalbimi böyle attıran birisinin adını unutmak hakaret gibi. Her neyse 18 yaşındaydı. Lise sonda okuyordu. Bu sene sınavlara girecekti. Oldukça başarılıydı. Doktor olmak istiyordu. Ne istediğini biliyordu. Bende ne istediğimi biliyordum. Bana örnek oldu. Bana abimmiş gibi davranmaya başladı. Bu çok sinir bozucu. Yaşımın küçük görülmesinden nefret ederdim. Nefret ne demek ölüm gibi bir şeydi. Okuduğum onca kitap beni onca kişiden öne taşımışken sırf saçma yaş tabuları tarafından küçük görülüyordum bu inanılmaz öyle değil mi? O gün için konuştuklarımız bundan ibaretti.

Sonrasında aylar geçti. Her sabah ve her akşam konuşuyorduk. Her akşam yürüyüş sahasında karşılaşıp gibi yapıp görüşüyorduk. O benim en yakın arkadaşımdı. Benim abim sayılırdı ama kalbim bununla yetinmiyordu. Benimle oynuyordu. Kedinin fareyle oynaması gibi… Bana sormaması gereken soruları soruyordu. Anlamını anlamayacağımı düşünerek gülüyordu; ama ben hepsini anlıyordum. Sonra bu algıma hayran kalıyordu. Bende ona kaçamak cevaplar veriyordum. Bu beni onun gözünde daha da büyük gösteriyordu. Bu şahane bir duyguydu akıl oyunları. Yaptığımız tam da buydu. Kimse konunun ne olduğunu bilmiyordu ama ikimiz de ne hakkında olduğunu çok iyi biliyorduk. Bu bir savaştı aşk bir savaştı. Aşk beni çocukluğumdan çıkaracak bir gerçekti. Onun bana aşkına inanıyordum.


Sınavlar bitmiş ikimizde yaz tatiline girmiştik. 15. Yaşımı kutlamıştım. O ise üniversite yolunda ilerliyordu. Eğlenceli bir yılın arkasından harika bir yaz bizi bekliyordu bunu biliyordum. Aramızdaki yaş farkı önemli değildi bunu çok iyi kapayacağımı çok açık görüşlü olduğumu söylüyordu. Kalbim eriyordu kalbim bunlar karşısında şımarıyordu. O kibar gülüşüme o narin hareketlerime hayrandı. Sen her hareket edişinde demişti bana bir tanrıçanın bakışlarında ellerinde dans ettiğini düşünüyorum demişti. Usulca yanağımı okşamıştı ve benim bu şaheser niteliğindeki hareketlerimin onu tamamen bana bağladığından yakınmıştı. Yine aynı gülüşü takınmıştım. Kalbim çıldırmak üzereydi. Bu oyun eğlenceliydi. Bu oyun beni sıkmıyordu.


Bir yaz günü beni evindeki bir partiye davet etti. Severek kabul ettim. Ailesi iş gezisinde olacaktı ve o tüm arkadaşları için bir parti hazırlamıştı. Tüm arkadaşları orada olacaktı ve ben tüm arkadaşlarıyla tanışacaktım. Yeniliklere açıksan demişti ve büyümek istediğini biliyorum diye kulağıma fısıldamıştı. Tüylerimin ürperdiğini hissedebiliyordum. Büyük olduğumu biliyorsun yaşımdan oldukça büyüğüm bunu en iyi sen biliyorsun demiştim. Beynim hiç konuşmuyordu. Artık beynimi duyamıyordum. Kalbimin atışları o kadar hızlıydı ki artık beynimi bastırıyordu.Böyle böyle kendimden çok başkasına benziyordum. Ben ben değildim ben yerde değildim ben gökte herkesten uzakta onun ellerindeydim. Ben ölümün nefesinde ölümün ipinde cambazlık ediyordum ve bu çok eğlenceliydi.


Yürüyorum. Çocukken en sevdiğim elbisem beyaz arkadan bağcıklı uzun elbisemdi. Babam onu bana prenses olmam için almıştı. Onu giydiğimde ve halamın hediye ettiği papatyalarla süslenmiş tacımı taktığımda etrafta prensesler gibi gezerdim. Başım dik burnum havada ve asla yere bakmadan…
Elbisemin artık bana küçük geliyordu. Boyu dizlerimin üzerindeydi. Bağcıklarını sıktığımda olmayan fiziğim ortaya çıkıyordu. Bu güzeldi. Arkadaşları beni bir çocuk olarak görmeyecekti. Onların gözünde genç bir kız olarak gözükecektim. Elimde kocaman bir pastayla kapısını çaldım. Beni içeri davet etti. 3 arkadaşıyla oturuyorlardı. Pastayı mutfağa bıraktım. Gülümsedim ve yanağına öpücük kondurdum. Seni özledim dedi. Beni özlediğini biliyordum. Hafifçe kulağına fısıldadım. Ben de seni. Bu kadar kişi miyiz diye gülümsedim. Herkes gülümseyerek bana bakıyordu. Beynim kalbimden daha ağır gelmişti o an. Olacaklar… Olabilecekler… ve asla olamayacaklar… Hayatta neyin garantisi vardı ki olamayacağın olmayacağı garantisi olabilirdi? Yine de kalbim beynimi bastırdı. Korkmam gereken bir şey yoktu. En köşedeki kanepeye oturup diğerlerinin ne zaman geleceğini sordum. Diğer 3 arkadaşını tanıyordum. Otobüste gülüştüğü arkadaşlarıydı. Bana bakmadan hemen önce konuştuğu arkadaşları. Beynim aptal olmamam gerektiğini bağırıyordu. Kalbimde artık daha az sesini çıkarıyordu. Evet ürkmüştüm. Yerimden kalkıp bir bahaneyle oradan ayrılmak istiyordum. Birden oyundan ne kadar çok sıkıldığımı farkettim. Evime gidip uyumak ve başka bir oyun oynamak istiyordum. Bu oyun tehlikeli bir hal almaya başlamıştı ve ben oyunlardan nefret ederdim.


Bana durmamı söyledi. Benim ne kadar nazik olduğumdan bir tanrıçanın avuçlarımda saçlarımda nasıl da dans ettiğinden bahsetti. Bunları daha önce de söylemişti ama bu sefer korkuyordum. Üzerime yürüyordu. Kaçacak yerim yoktu. Ne yapmaya çalıştığını sordum. Bunun sadece bir oyun olduğunu söyledi. Midem bulanıyordu. Beynim çığlıklar atıyordu ama bir şey yapamıyordum. Zamanı gelmişti dedi. Sen benimle oynuyordun. Sen benim bir oyun olduğumu düşünüyordun. Boyundan büyük laf etmenin cezası o lafların sonuçlarına katlanmaktır demişti. Saçlarımı çekiştiriyordu. Arkadaşları ise gülüyordu. Kaçmak istiyordum. Ben kibar biri değildim. Ben… Ben.. Ben mantığımı nasıl kaybettiğimi bilmiyordum. Ben kimseyle oynamamıştım. O benimle oynamıştı. Sonra:


Korkuyorum. Kendi evimdeyim halbuki. Bir ben varım. Ailem neredeler? Beni yalnız bırakmazlar onlar hiç. Bana bir şey olmasından korktuklarına eminim. Bende yalnızlıktan korkarım bir de karanlıktan. Karanlıkta neyin gerçek neyin doğru olduğunu seçemiyorum. O lambanın bir hayalet olmadığını karanlığın derinliğinde bana kim ispatlayabilir. Yürüyorum. Evimiz ne kadar büyük. Onlar yokken ne kadar kasvetli. Adımlarım ve nefesim hızlanıyor. Neden? Düşünüyorum eksik bir şeyler var. Duyguları hissedebiliyorum çok keskin. Bazen geçmişe gitmek istediğim anlarda gözlerimi kapar ve havayı koklarım. O güne ait bir koku ararım ve o kokuyu hissettiğim an gözlerimin arkasında o gün canlanır. Peki şimdi neden hiçbir şey çağrışım yapmıyor? Bilmiyorum. Bildiğim tek şey korku. Düşünebiliyor musunuz nefesinizi kesecek kadar keskin genzinizi yakacak kadar acı bir korku. Ölseniz korkmanıza gerek kalmaz. Ölümden korkmuyorum hayır. Ölüm gelene kadar olacaklardan yaşananlardan ve insanlardan korkuyorum. Neden? Bilmiyorum. Düşün, düşün, düşün. Sonra adımlarım daha da hızlanıyor. Koşuyorum ama kaçamıyorum. Beni tutuyor. Elbisemin arkasındaki beyaz bağcıklardan tutuyor. Gitmeme izin vermiyor.


Nefesim kesiliyor.



Karanlık. Her yer derin bir karanlığa hapsolmuş. Korkum katlanarak devam ediyor. Yürümüyorum olduğum yerdeyim şimdi. Yürümemi engelleyen bir güç beni kendine çekiyor. Karanlıktan nefret ettiğimi defalarca söyledim sana bana herkese en çokta kendime. O halde neden aydınlanmıyor? Neden gözlerim açamıyorum? Bir adım. Hareket et. Etmelisin kaçmalısın. Güvenmemelisin. Kimse güvenini hak etmiyor. Lanet olsun. Başım dönüyor. Mideme derin bir acı saplanıyor. Sonrasında ise bedenime saplanan derin bir acı. Sesi kulaklarımda:


-Korkma. Bir şey olmayacak.

Ama oluyor.

Neredeyim? Rüyada mıyım yoksa gerçekte miyim?
-----------------------------------------------------------------------
Uyandığımda bir hastane odasındaydım. Emre korkuyla gözlerimin içine bakıyordu. Annem ağlamaklı gözlerle beni süzüyordu. Emre’nin benden nefret eden bakışları artık bir anlayış edası takınmıştı. Bu tavrı haketmediğimi biliyordum. En son hatırladığım başımın dönmesiydi. En son hissettiğim ise derin bir utançtı.Öfkeyle arkadaşlarımın nerede olduğunu sordum.
Annem göz yaşlarını bastırmaya çalışarak onların okulda kaldığını söyledi. Tuhaf halbuki Elif’in sözlerini kulağımda duyabiliyordum. Uyanmamı söylüyordu kalkmamı ve yeni bir oyun oynamamı istiyordu. Hatice ise ona kızıyordu. Hatice dengeydi.Onun sözünü her zaman dinlerdik çünkü onun sözünden çıktığımızda başımıza bir işin geleceğini bilirdik. Duygu ise sadece korkardı. O kibar ve narin hallerine rağmen asla kimseyi yanına yaklaştırmazdı ve her zaman yaptığı gibi ağlıyordu. Onun susmasını istiyordum. Ağlayacak bir şey yoktu. Ağlamak ona yakışmıyordu. Sonra tavanın beyazlığına daldım ve içimi saran korkuları bastırarak gülmeye başladım.

Nihayetinde annemle tanıştırmıştım onu ve şimdi bana Elif'i soruşu anlam kazanıyordu. Zaten biliyordu her şeyi.

Elif, Duygu ve Hatice ile lisenin başında tanışmıştık.15 yaşında…O zamandan beri onlar benim en iyi arkadaşlarımdı. Sadece ben hem hepsinin sorunlarını biliyordum hem de ayrı ayrı her birinin içindeki hisleri duyabiliyordum. Bu güvenirliğim beni onların merkezi yapmıştı. Ben kocaman bir gezegendim onlar benim minik uydularımdı.Bu benim aralarından kaybolmamla hepsinin derin bir sessizliğe gömüleceği bir evrendi.
---------------------------------
-Ne zamandır biliyorsun?

-Bilmiyorum.

-Bu tuhaf öyle değil mi?

-Önemi yok. Yine de benden kaçman gerekmezdi.

-Korktum. Gerçekten. Ne yapacağımı bilemedim.

-Korkma. Ben yanındayım.

-Olacak mısın?

-Evet.

-Yine de sana minnettarım. Her şey için.

-Mühim değil.

-Bu bir veda mı?

-O sonu yazacak mısın?

- Yazarsam gerçek olur. Senin gerçek olmanı istemiyorum. Eğer benimle orada hayallerde olursan bize kimse karışamaz. Eğer yazarsam son olur. Sonu olan hikayenin devamı yoktur.
SON

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
17 May 2012 16:16, Değiştirme: 17 May 2012 19:12 (Toplamda 1 kere)
LALE
Ay Fedaisi
Ay Fedaisi



Yaş: 31
Kayıt: 01 Şub 2012
Mesajlar: 453
Nerden: gizemli bahce ;-)
Teşekkür: 43

Durumu: Çevrimdışı

LALE
Ay Fedaisi
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -30-SON
Alıntıyla Cevap Gönder
gülsüm cok ama cok duygulu vee de güzel ekrana kilitlendim resmen ama bir sey sorucam duru ve elif ayri insanlar ve duru ile emre arasında neler gecdi boyle duru biy oyun qurbanmiolmusdu emre onu buna ragmen kabulmu ediyor hastanede ne zaman okulda konusurken geldiler yoksa durunun hatirladigi korkumuydu....her sey cok güzel yaziyorsun bence kitap cikara blirsin okunur çünki dediyim gibi cok büyük hevesle okudum ama bazi yerleri onlari da yazdim cevaplarsan sevinirim oraları bir az anlıya madım ama dediyim gibihikaye yazmayi ciddilesdir iyi yazar olursun ciddiyim ellerine emeyine saglik Gülücük Dağıtıyor Gülücük Dağıtıyor

mutluluk mutsuz olmak beyaz siyah için iyi kötü için yokmu zaten

teşekkürler KEŞFEDİLMEMİŞ ELMAZ...ve ya KAR TANESİ


Yalnızlık güzeldir ama yalnızlıkdan çıkdıgında seni bekleyen biri varsa......

Teşekkürler_Kar tanesi....

büyük hayal kırıklıgı yaşayıp ben artık sevemem deme .unutma ki en güzel çiçekler mezarlıkda yetişir..

Nazim Hikmet..

ne güzeldir insanin kendini birakip gitmesi.ama olmuyor
Can Yücel
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
17 May 2012 18:47
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -30-SON
Alıntıyla Cevap Gönder
genellikle cocukluk yaslarinda cok agir fiziksel, cinsel ve ruhsal baski altinda kalan kisilerin, olay anini yasamayi reddetme amacli gelistirdikleri savunma mekanizmasidir. dayak yiyen ya da cinsel tacize ugrayan cocuk, bunu kabullenemez ve "su anda ben burada degilim, bunu yasamiyorum" diyerek olaydan soyutlanmaya calisir.
icinde birbirinden farkli yankisilikler hissedip, bunlara uyan karakterler yaratmasi, bu kisiliklerin etkisi altinda oldugu anlarda yaptiklarından bihaber olma halidir. bu kisilikler bireyin kendisinden tamamen farkli olabilir (bozuklugu yasayan bir erkekse, bir kadin, cok zengin bir insansa fakir oldugunu varsayabilir -and viceversa-). bu kisiler gibi dusunebilir, hatta onlar tarafindan emir aldigina, yonlendirildigine, seslerini duyduguna inanabilir. diger kisilikleri esas kisiligine zarar verici davranislarda bulunabilir (hirsizlik yapmak, esi, arkadaslariyla olan iliskilerini zedelemek), esas kisiligi oldurup yerine gecmek icin intihar girisiminde bulunabilir.

bu kimliklerden en az ikisi zaman zaman tekrarlayarak kisinin davranislarini yonetir. cift kisilikli ise, her iki kisiligin de hayatlari, zevkleri, sevmedikleri seyler olacaktir. boylelikle, mesela ilk (ve gercek) kisilige ait onemli bir tarihi, unutkanlik olarak adlandirilamiyacak bir sekilde unutabilir yok sayabilir.

uzun sureli psikoterapi, ilac ve yatak tedavisi gorulmelidir. ancak burada durumu zorlastiran, hastanin her seferinde degisik bir kisilige burunme ve onun sikayetlerini yansitma olasiligi olacaktir.

Bir de sırf bu yüzden bir an önce bitsin istedim eğer bölümler arası açılsaydı konu karmaşıklaşacaktıGülücük Dağıtıyor Teşekkür ederim Lale okuduğun için ama burada bile öyle imla hataları vs yapıyorum ki kitap yazabileceğimi hiç sanmıyorum. Şimdi anlamadığın noktaları anlıyorum ama şöyle bir hikayeye bakacak olursak daha önceki mesajlarımda kimse bunları sormuyor demiştim yığınla açık kapı vardı aslında:D
Yalnız kimse sormuyor ben soracağım
1.20 bölümdür oyun da oyun oyun da oyun hey maşallah bu oyun nedir? Hiç açıklama yapmamış yazar. Herkes bir oyundan bahsediyor ama sözde 20 bölüm oldu biz oyun falan göremedik.

Hikayede her ne kadar oyun bir adamı elde etmek gibi gözükse de Elif'in Duru hakkındaki duygularının keskinliği aslında tek sorunun bu olmadığını gösteriyordu. Duru Hatice'nin dediği gibi diğerleri arasında köprüydü hepsi ile iletişim halindeydi ve hepsinin hislerini biliyordu ve eğer ona bir şey olsaydı o minik uyduların hepsi sönecekti. Oyun aslında ele geçirmekti bir beynin bir ruhun kontrolünü.

2.Hikaye ilk başladığında Elif'in tamam takıntılı bir tipi vardı az da olsa ama bu kadar bariz değildi bölümler ilerledikçe o baştaki dostlukları tuhaf bir hal aldı. İlk bölümlerde yerimde Elif'in olmasını isterdim diyen Duru şimdilerde ölmesini diliyor?

İlk başlarda her şey normaldi ama son bölümde Elif'in söylediği bir söz var gitmesini istiyorum çünkü ona benziyor. Elif'in Mert ile yaptığı sadece kendi basit oyunlarıydı. Oyun oynamak acı çekmek onun göreviydi. Sonra araya Duru'da girdi. Onu orada yalnız bırakan Duru...Bu yüzden her şey değişti.

3.Çok mu gossip girl izliyorsun acaba kendimi yukarı doğu yakasında hissettim. Sürekli birbirinin kuyusunu kazan insanlar.

Bu ne saçma soru olmuş. Fight Club belki:P

4.Bir de o karakterler ne kadar tek düze. Hiç farklı hisleri yok gibi. Elif hep uyuz olan Duygu ise sürekli zırlak tek yönlü bu kişilikler ve yazdıkça hep aynı yönleri tekrarlayıp duruyorsun sürekli bir tekrar söz konusu hikayende farkında mısın?

Bu şekilde eleştirilmeyi bekliyordum bunu istemiştim aslında ama kimse yapmadı sağolsun büyük ihtimalle alınırdımÇok Mutlu Özetle Duru en başında yani son bölümdeki başlangıç kısmında o beyninde kendisini kemiren şeyi hatırlıyor. Zamanında oynadığı bir oyunun sonucunu... Orada fazla değinmedim ama anlamışsınızdır herhalde başına neyin geldiğini ve Duru orada olmayı reddediyor. Yerine Elif'i geliştiriyor. Elif Duru'nun isyanı kendisini alt etmeye çalışan egosu Duru'nun esas yüzü. Hatice Duru'nun vicdanı ve beyni onu geri plana attığında başına gelenin ne olduğunu biliyor. Duygu ise Duru'nun hisleri. Duru ilk ağladığında Duygu'nun kelimeleri de tükenti. O sessizleşti çünkü Duru artık bunu kendi başına başarabiliyordu. Duru oyuna dahil olduğunda Elif çekilmek istedi ama Duru bırakmadı.
5. Neden Elif ve Duru özellikle ön plandalar?

Çünkü Elif Duru'nun unutmak istediği geçmişi...
6.Neden bunlar okul dışı görüşemiyorlar yani madem o kadar samimiler? İlk bölümlerde Elif'in Duru'ya mesaj yazdığını biliyoruz demek ki Duru'nun telefonu var peki neden sürekli yok diye söylüyor.

Duru uyumayı seven birisi. Neden sürekli yorgun olduğunu ve uyumak istediğini söylüyordu çünkü bir karakter geçtiğinde ötekisi yerini alıyordu. Bazen ikisi birlikte. Ailesi bunu biliyordu bu yüzden ilerlemesini yeni arkadaşlar edinmesini istediler.

Son olarak Emre Elifle konuştuğu an zaten şüphelenmişti ve sonra onu bahçede gördüğü an anladı. Tek bir kişi vardı ama bunun bir rahatsızlık olduğunu değil de kendisinin kandırıldığını düşündü ta ki hastaneye kadar...

Hepsi bu:)

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
17 May 2012 18:54
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): hp*star, LALE

LALE
Ay Fedaisi
Ay Fedaisi



Yaş: 31
Kayıt: 01 Şub 2012
Mesajlar: 453
Nerden: gizemli bahce ;-)
Teşekkür: 43

Durumu: Çevrimdışı

LALE
Ay Fedaisi
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -30-SON
Alıntıyla Cevap Gönder
senin hikayen gili bir kutu inan ki duruy üzülmüşdüm ama inan bunlara dikkat etdikden sonra bütün bunların durunun içindeki keçmişi duyguları vicdanı mantigi bunlar karakter adları olarak durunun arkadasları gibi hikayede vermissin...ben bu hikayenin ardından senden rica ediyorum sınavların bitince zaten bende de baslıycak ama bitince yenisini de yaz...şimdi bu söylediklerinden sonra hikayeyin yeniden satr satr okuyup her kelimeyi beynimde analize edicem...benim fikrim kesin senden çok ama çok iyi yazar olur hem de aynı yazını bir kaç defa okuyup daha güzel sonuçlar çıkara bilir insanlar....teşekkürler.... Gülücük Dağıtıyor Gülücük Dağıtıyor

mutluluk mutsuz olmak beyaz siyah için iyi kötü için yokmu zaten

teşekkürler KEŞFEDİLMEMİŞ ELMAZ...ve ya KAR TANESİ


Yalnızlık güzeldir ama yalnızlıkdan çıkdıgında seni bekleyen biri varsa......

Teşekkürler_Kar tanesi....

büyük hayal kırıklıgı yaşayıp ben artık sevemem deme .unutma ki en güzel çiçekler mezarlıkda yetişir..

Nazim Hikmet..

ne güzeldir insanin kendini birakip gitmesi.ama olmuyor
Can Yücel
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
17 May 2012 20:14
jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -30-SON
Alıntıyla Cevap Gönder
Işyerinde kafamm okadar doluyduki . ne yaptım ettim okudum bölümlerini. eline fikrine sağlık.daha öncede dediğim gibi Konu hakkında fikirvermeyi severim. O kad ar kafam dolu ki sadece okuyup kaçmal yetindim. telefondn. yaziyorum. binbir zorlukta dusun artik. pc başına geçince. bi kaç soyleceklerim olucak . kalp kalp *

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
17 May 2012 21:32
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -30-SON
Alıntıyla Cevap Gönder
Aslında arka arkaya sürekli yayınlayabilseydim o kadar dağılmayacaktı bu bölümlerde bile çok açık bıraktım benim aklımda bu kadar bile bırakmak yoktu Çok Mutlu Aslında ben bu hikayeyi son bölüm için yazdım galiba:P Aklımdaki son bölümdü. O bölümü de 5. bölümden sonra sanırım Ela'ya göndermiştim okusun diye. Onda denedim çözdü bende ona göre doldurdum gitti. En başta dediğim gibi böyle ahım şahım aman aman bir hikaye zaten değildi bu. Ben yazar değilim zaten nerdee bende öyle olaylar olaylar yazacak. Sadece nasıl olurdu diye düşündüm hepsi bu. En başında hikayeyi benim kafamda tasarlayışım şöyleydi normal gelişir sonra olaylar fişekler arada bölük börçük kısımlar oluşur son bölümde birleşir:D
Her karakterin böyle tek düze sadece bir kısmı göstermesinin sebebi de buydu. Kişilik bölünmesi.. Tabi ben bunu ne kadar hikayeye yansıtabildim o tartışılır Çok MutluÇok Mutlu
,
Jan Abla korksam mı ki acaba Çok Mutlu Yok pc başına geçince yazacakların beni endişelendirmeye başladı. Yalnız monotonluktan hoşuna giden kısımları bir düşünÇok Mutlu Artık ne kadar yalnızsam oturup tek başıma geyiğin dibine vurdum. Saçmalamalar saçmalamalar arka arkaya Dil Çıkartıyor

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
18 May 2012 8:55
elaaa
Süper Üye
Süper Üye



Yaş: 30
Kayıt: 17 Oca 2012
Mesajlar: 824
Cinsiyet: Kız
Nerden: Bermuda.
Teşekkür: 280

Durumu: Çevrimdışı

elaaa
Süper Üye
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -30-SON
Alıntıyla Cevap Gönder
Bitmiş Hüzünlü .
Şimdi kendimi boşlukta hissettim.Oysa neredeyse her gün Emre Duru muhabbeti yapmaya o kadar alışmıştım ki.İnsan sonunu bildiği şeyi bu kadar merak eder mi ya?
İşte bu yüzden güzel yazıyorsun Gülsüm.Sonunu bildiğim şey için heyecanlandırıyorsun beni.Bitti mi şimdi bu? =(
Bitmesin Hikayemiz Gülsüm Gülücük Dağıtıyor
Ama bundan sonra Emre-Duru yapsana Çok Mutlu (tamam olmayacağını biliyorum)
Valla o tatlı bölümler varya hani işte onları okurken sırıttım =))
Son olarak "keşke" diyorum.
Ama ben şu Elif'in Duru yerine geçip Emre'yle buluştuğu yerde koptum.Hani bir durdum.Derin bir nefes aldım öyle okumaya devam ettim.Burayı bilmiyordum.Tek tek yorum yapamadım ya bölümlere destan yazasım var şimdi.Neyse efendim mükemmel yazdığını, fazla beğendiğimi,.... biliyorsun.Yeni yaz Gülsüm.Nolurrrrrr Üzgün ya da Ağlıyor

Ellerine sağlık.Gülücük Dağıtıyor

Spoiler:




Alıntı:
“Bende seni hatırlatan şey narin kar tanesi....Gökteyken bir kar tanesi ve soğuk ama eline konunca ince sıcaklık hissettiren bir gökyüzü damlası”
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
19 May 2012 22:25
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): LadyinDeath

LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -30-SON
Alıntıyla Cevap Gönder
sınavlarım vs olmasa sayfalarca geyik çevirebilirdim aslında daha aklımda ne çetrefelli işler vardı da uzatmaya gerek yok dedim tadında kalsınÇok Mutlu

Eğer saçmalığın dibine vurursam bu kesin Duru ve Emre üzerinden olur. Aslında düşünüyorum da Emre'nin hikayesi komik olurdu. Bir yanda Duru bir yanda Elif aniden erkek düşmanı hatice çıkıyor çat tokat Çok Mutlu Komik olurdu:D

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
19 May 2012 22:28
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 6, 7, 8 ... 10, 11, 12, Sonraki
7. sayfa (Toplam 12 sayfa) [ 175 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız