Saf Dilek (Bittii... ^^ ) Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 13, 14, 15 ... 20, 21, 22, Sonraki |
|
Yazar
Mesaj
işte burada (: bu bölümden sonra sizlere kısaca Melez Kampı nı anlatacağım, aklınızın karışmasını istemiyorum da (:
17. Bölüm
Anılarım canlandı ama o canlanmadı… Sadece yavaşça gözlerini kırpıştırdı.
“Hatırlıyorum Peri’m… İlk ve tek aşkım… Gözlerinde dünyanın tüm güzelliklerini bir arada gördüğüm kişi, sevgilim… Ne kadar da güzelsin… Bu beyaz elbise… Sana Pan’ın armağanıydı değil mi? Bizi bir tek o onaylardı… Vahşi doğanın koruyucusu…” gözlerimden yavaşça bir damla süzülüp gözlerine değdi ve o tamamen gitti…
“Di İmmortales!!!”diye haykırdım Kirke’ye. Kirke’yse zalimce güldü ve arkadaşlarımı yakalattığı asma dallarına ölümcül emri verdi. Asma dalları arkadaşlarımın bedenlerini sıkıyor sıkıyor sıkıyor ve sıkıyordu. Yüzleri morarıyor, dudakları renksizleşiyordu. Bir anda peri tozuna dönüştüler ve havaya karıştılar. Geriye sadece dönüşüm kalemleri kalmıştı.
“Kes şunu, kes şunu!! Di İmmortales!” Cadı gülüyordu hala. Karanlıktan yüzünü seçemiyordum, mağaranın aydınlık kısmına yürüdü. Şimdi cadının dehşet siluetini görebiliyordum.
Sarı saçları vardı ama uçları kararmıştı. Saçlarını ya hiç taramamış, ya da hiç yıkamamıştı. Porsumuş saçları kirden karamış suratını saklayamıyordu. Kararmış suratının ortasında sağ gözünden sol alt çenesine uzanan bir yara vardı. İçi kıpkırmızı bir yarık… Tıpkı gözleri gibi kan kırmızısı… Anılarımdaki kadına hiç benzemiyordu. O kadın, bu kadın olamazdı. Anılarımdaki kadının saçları koyu renk ve uzundu. Bazı teller altın ipliklerle örülüydü. İnsanı delip geçen yeşil gözleri vardı. Siyah ipek bir silueti vardı tam anlamıyla bir güzellik abidesiydi…
Ya şimdi? Berbat bir haldeydi.
“Bana ne yaptığını görüyorsun değil mi, Helen?”konuşmadım.
“Afrodit’le anlaşmıştım peşine Paris’i takacaktı. Ama sen Endymion’a sarktın. Seni gebertince Helios bana bir büyü yaptı ve şimdi bu haldeyim seni küçük sıçan!” konuşmadım, bence hak ediyordu. Sessizliğimi bozdum ve kristalle öne çıktım.
“Seni yok etmediğine dua et! Şimdi seni ben yok edeceğim!”dedim ve kristali havaya kaldırdım. Kirke de 7 mücevheri dizdi önüne ve saldırdı hemen. Zar zor dayanıyordum buna her şey kesik kesikti. Sanırım bir ara yalvarıyordum…
“Ey Hades, yardım et bana!” dileğim gerçekleşti. Kızların ruhları yanımda belirdi ve bana güçlerini bahşettiler. Beyaz kristalin sonsuz gücünü Kirke’ye yolladım. Acıya dayanamayan Kirke’nin bedeni yerin metrelerce dibine girdi. Ve 7 mücevher üstünde patlayarak ona veda etti. Kirke’nin bordo kanı beyaz elbiseme bulaşmıştı. Savaş bitmişti ve her şey son bulmuştu. Yapayalnızdım. Şimdi ne olacaktı?
“Hades tekrar yardımına ihtiyacım var…” dileğim tekrar gerçekleşti ve bir ses bana yol gösterdi.
“Saf Dileklerin gerçekleşiyor, Helen…” ve ardından mor bir ışığın içinden beyaz tenli, kara saçlı, kara gözlü bir oğlan çıktı.
“Oh, değerli Helen, beni hatırladın mı?”
“Nico Di Angelo!” başını evet anlamında salladı. Koşup bana sarıldı.
“Kamptan beri görüşmemiştik. Neler yaptın böyle sen?”
“Beni boş ver asıl sen ne yaptın?”
“Babamın yanında staj yapıyorum, bilirsin işte, bir ölü ruhla nasıl konuşulur, adak nasıl adanır, bir minotorun ruhu neyle çekilir… Vs vs… zor iş Hades’in çocuğu olmak…”
“Haklısın Nico… Baban çok zor biri… Eee, ne gibi haberlerin var bana?”
“Bir iyi bir kötü… Kimin çocuğu olduğunu bilmiyordun değil mi? Annen Mahperi.. Ve baban…”
“Bir dakika annem Ay Tanrıçası değil miydi?”
“Ay Tanrıçası doğum yapamıyordu ve annene seni ona bırakmasını söyledi. Annen de yaptı. Neyse bunu şu an tartışamayız. Kış gündönümünden önce bunu halletmemiz gerek… Yani 1 saat içinde…” başımla onayladım fakat aklım çok karışmıştı. “Neyse işte baban yüce Zeus!” bir yıldırım bulunduğumuz yere indi. “Jüpiter’in babası mı? Yani onunla akraba mıyım?” “Ahaha.. Ne alaka? Jüpiter, Gaia ile Zeus’un çocuğu, toprak ve şimşek… Bir Titan ile bir Tanrı… Sense bir melezsin…”
“Kötü haber?”
“İyi haber arkadaşlarını kurtarabilirim canım. Reenkarnasyon yani… Hani şu yeniden doğum falan filan… Ancak Endymion için bu çok zor çünkü ölmeden önce Kirke ona bir lanet yolladı. Reenkarnasyon sonunda bilinmeyen bir yerde doğacak ve yaşayacak bunu bulmak da sana düşecek. Onu kahramanlarla arayıp bulman gerekiyor canım…” kampa gitmeyeli çok olmuştu. O zamanlar Hermes kulübesinde annesi babası kim olduğu bilinmeyenlerdendim. Herkes Athena’nın kızıyım sanıyordu ama annem belliydi. Hermes kulübesini çok seviyordum fakat prenses olduğumdan orada fazla kalamadım ve ayrıldım. Ve Kirke…
“Pekâlâ, Nico, yap şu işi, fakat benim kamp yaşım geçti alırlar mı beni içeri?”
“Bu olayı reenkarnasyonda değiştiririm. 15–18 yaşları arasında olurun sorun olmaz…” pekâlâ…
Mırıldanmaya başladı Nico… Siyah ilahi bronz bıçağını kaldırdı ve yere batırdı. Saçlarımı adak niyetine omuz hizamda kesti ve elinin içinde yaktı. Bıçağı daldırdığı yere küllerini koydu. Toprak mor bir ışık saçarak beni yanına çağırdı. Nico’ya sarıldım ve alnından öpüp çukura atladım…
17. Bölüm
Anılarım canlandı ama o canlanmadı… Sadece yavaşça gözlerini kırpıştırdı.
“Hatırlıyorum Peri’m… İlk ve tek aşkım… Gözlerinde dünyanın tüm güzelliklerini bir arada gördüğüm kişi, sevgilim… Ne kadar da güzelsin… Bu beyaz elbise… Sana Pan’ın armağanıydı değil mi? Bizi bir tek o onaylardı… Vahşi doğanın koruyucusu…” gözlerimden yavaşça bir damla süzülüp gözlerine değdi ve o tamamen gitti…
“Di İmmortales!!!”diye haykırdım Kirke’ye. Kirke’yse zalimce güldü ve arkadaşlarımı yakalattığı asma dallarına ölümcül emri verdi. Asma dalları arkadaşlarımın bedenlerini sıkıyor sıkıyor sıkıyor ve sıkıyordu. Yüzleri morarıyor, dudakları renksizleşiyordu. Bir anda peri tozuna dönüştüler ve havaya karıştılar. Geriye sadece dönüşüm kalemleri kalmıştı.
“Kes şunu, kes şunu!! Di İmmortales!” Cadı gülüyordu hala. Karanlıktan yüzünü seçemiyordum, mağaranın aydınlık kısmına yürüdü. Şimdi cadının dehşet siluetini görebiliyordum.
Sarı saçları vardı ama uçları kararmıştı. Saçlarını ya hiç taramamış, ya da hiç yıkamamıştı. Porsumuş saçları kirden karamış suratını saklayamıyordu. Kararmış suratının ortasında sağ gözünden sol alt çenesine uzanan bir yara vardı. İçi kıpkırmızı bir yarık… Tıpkı gözleri gibi kan kırmızısı… Anılarımdaki kadına hiç benzemiyordu. O kadın, bu kadın olamazdı. Anılarımdaki kadının saçları koyu renk ve uzundu. Bazı teller altın ipliklerle örülüydü. İnsanı delip geçen yeşil gözleri vardı. Siyah ipek bir silueti vardı tam anlamıyla bir güzellik abidesiydi…
Ya şimdi? Berbat bir haldeydi.
“Bana ne yaptığını görüyorsun değil mi, Helen?”konuşmadım.
“Afrodit’le anlaşmıştım peşine Paris’i takacaktı. Ama sen Endymion’a sarktın. Seni gebertince Helios bana bir büyü yaptı ve şimdi bu haldeyim seni küçük sıçan!” konuşmadım, bence hak ediyordu. Sessizliğimi bozdum ve kristalle öne çıktım.
“Seni yok etmediğine dua et! Şimdi seni ben yok edeceğim!”dedim ve kristali havaya kaldırdım. Kirke de 7 mücevheri dizdi önüne ve saldırdı hemen. Zar zor dayanıyordum buna her şey kesik kesikti. Sanırım bir ara yalvarıyordum…
“Ey Hades, yardım et bana!” dileğim gerçekleşti. Kızların ruhları yanımda belirdi ve bana güçlerini bahşettiler. Beyaz kristalin sonsuz gücünü Kirke’ye yolladım. Acıya dayanamayan Kirke’nin bedeni yerin metrelerce dibine girdi. Ve 7 mücevher üstünde patlayarak ona veda etti. Kirke’nin bordo kanı beyaz elbiseme bulaşmıştı. Savaş bitmişti ve her şey son bulmuştu. Yapayalnızdım. Şimdi ne olacaktı?
“Hades tekrar yardımına ihtiyacım var…” dileğim tekrar gerçekleşti ve bir ses bana yol gösterdi.
“Saf Dileklerin gerçekleşiyor, Helen…” ve ardından mor bir ışığın içinden beyaz tenli, kara saçlı, kara gözlü bir oğlan çıktı.
“Oh, değerli Helen, beni hatırladın mı?”
“Nico Di Angelo!” başını evet anlamında salladı. Koşup bana sarıldı.
“Kamptan beri görüşmemiştik. Neler yaptın böyle sen?”
“Beni boş ver asıl sen ne yaptın?”
“Babamın yanında staj yapıyorum, bilirsin işte, bir ölü ruhla nasıl konuşulur, adak nasıl adanır, bir minotorun ruhu neyle çekilir… Vs vs… zor iş Hades’in çocuğu olmak…”
“Haklısın Nico… Baban çok zor biri… Eee, ne gibi haberlerin var bana?”
“Bir iyi bir kötü… Kimin çocuğu olduğunu bilmiyordun değil mi? Annen Mahperi.. Ve baban…”
“Bir dakika annem Ay Tanrıçası değil miydi?”
“Ay Tanrıçası doğum yapamıyordu ve annene seni ona bırakmasını söyledi. Annen de yaptı. Neyse bunu şu an tartışamayız. Kış gündönümünden önce bunu halletmemiz gerek… Yani 1 saat içinde…” başımla onayladım fakat aklım çok karışmıştı. “Neyse işte baban yüce Zeus!” bir yıldırım bulunduğumuz yere indi. “Jüpiter’in babası mı? Yani onunla akraba mıyım?” “Ahaha.. Ne alaka? Jüpiter, Gaia ile Zeus’un çocuğu, toprak ve şimşek… Bir Titan ile bir Tanrı… Sense bir melezsin…”
“Kötü haber?”
“İyi haber arkadaşlarını kurtarabilirim canım. Reenkarnasyon yani… Hani şu yeniden doğum falan filan… Ancak Endymion için bu çok zor çünkü ölmeden önce Kirke ona bir lanet yolladı. Reenkarnasyon sonunda bilinmeyen bir yerde doğacak ve yaşayacak bunu bulmak da sana düşecek. Onu kahramanlarla arayıp bulman gerekiyor canım…” kampa gitmeyeli çok olmuştu. O zamanlar Hermes kulübesinde annesi babası kim olduğu bilinmeyenlerdendim. Herkes Athena’nın kızıyım sanıyordu ama annem belliydi. Hermes kulübesini çok seviyordum fakat prenses olduğumdan orada fazla kalamadım ve ayrıldım. Ve Kirke…
“Pekâlâ, Nico, yap şu işi, fakat benim kamp yaşım geçti alırlar mı beni içeri?”
“Bu olayı reenkarnasyonda değiştiririm. 15–18 yaşları arasında olurun sorun olmaz…” pekâlâ…
Mırıldanmaya başladı Nico… Siyah ilahi bronz bıçağını kaldırdı ve yere batırdı. Saçlarımı adak niyetine omuz hizamda kesti ve elinin içinde yaktı. Bıçağı daldırdığı yere küllerini koydu. Toprak mor bir ışık saçarak beni yanına çağırdı. Nico’ya sarıldım ve alnından öpüp çukura atladım…
I'm the bone of my sword.
yaa bölüm çok güzel olmuş ama sen konuyu iyice saptırmışsın bu artık sailor moon'dan çıkmış...
resmen percy jackson olmuş...
bari karakterleri değiştirseydin...
resmen percy jackson olmuş...
bari karakterleri değiştirseydin...
Tavuklar çiçek açmış ellerinde poğaça... Madem yüzme bilmiyon niye çıktın ağaca? Alakaya maydonoz bu ne biçim lacivert? Seni çok özledim, Yaşasın cumhuriyet!
FiRe SouL seni seviyorummmm <3
FiRe SouL seni seviyorummmm <3
karakterleri değiştirmek istemedim sadece kız bir süreliğine orada bulunacak, çünkü o da bir melez ve onun melez oldugunun bılındıgı bi yere gitmesi gerekiyor, melz kampına gidecekse eger orada gercek kahramanların yanında olmalı... ama görevine percy ve annabethle gitmeyecek... yeni kahramanlar var kampta )))
I'm the bone of my sword.
ya benim kafam karışmadı ama sailor moon değil artık bu.(yani bence)
ben percy jackson u hayal edemeyeceğiniz kadar severim ama bence pek güzel olmadı. sailor moon'a geri dönsek??(bu benim isteğim tabi çoğunluk devam derse sorun olmaz )
ben percy jackson u hayal edemeyeceğiniz kadar severim ama bence pek güzel olmadı. sailor moon'a geri dönsek??(bu benim isteğim tabi çoğunluk devam derse sorun olmaz )
Tavuklar çiçek açmış ellerinde poğaça... Madem yüzme bilmiyon niye çıktın ağaca? Alakaya maydonoz bu ne biçim lacivert? Seni çok özledim, Yaşasın cumhuriyet!
FiRe SouL seni seviyorummmm <3
FiRe SouL seni seviyorummmm <3
mini-usagi yazmış:
ya bu percy olmayacak tamamen percy den alakasız olacak, sailor moon olacak fakat, Helen in bi yere gitmesi bilge insanlara danışması gerekecek ve bnm aklıma Melez Kampı geldi, oradan gelip geçecek, o kadar...
I'm the bone of my sword.
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): mini-usagi
14. sayfa (Toplam 22 sayfa) [ 330 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |