Saf Dilek (Bittii... ^^ ) Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 17, 18, 19, 20, 21, 22, Sonraki |
|
Yazar
Mesaj
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Daisy~
teşekkür ettim (:
1-2 kişi daha beklerse senin gibi yeni bölüm gelecek..
yeni bölümle ilgili bir kaç ipucu..
Sandık Peri'ye oyunlar oynuyor.. Angelo kim? Bu çizimleri yaparken aklı neredeydi bu kızın? Bi saniye hangi çizimler? Peki ya şu kapı? Neden sadece Ang ve o? Diğerleri neden arkada kaldı?
Reklamlara benzedi

1-2 kişi daha beklerse senin gibi yeni bölüm gelecek..
yeni bölümle ilgili bir kaç ipucu..
Sandık Peri'ye oyunlar oynuyor.. Angelo kim? Bu çizimleri yaparken aklı neredeydi bu kızın? Bi saniye hangi çizimler? Peki ya şu kapı? Neden sadece Ang ve o? Diğerleri neden arkada kaldı?
Reklamlara benzedi


I'm the bone of my sword.





23. Bölüm
Rüya görüyorum… Evet, bu bir rüya… Ah, tabii ki de bu bir rüya… Tahtta oturan kişi Endymion… Ve şey… Benim üzerimde bembeyaz ipek bir elbise var… Omuzlarımda kaşmir bir şal, üşümemi engelliyordu. Kaşmir eldivenler ellerimi sıcacık yapıyordu. Elbise, saçlarımla beraber arkamdan sürünüyordu. Saçlarım o denli uzamıştı ki, odangolarım bile onları tutamıyordu. Odangolarımın etrafında inciler vardı. Sağdakinde 5, soldakinde 8… Helen ve Endymion… Güzel bir düşünceydi… Ayaklarımdaki camdan pabuçlar her ne kadar hızlı yürümemi engellese de onun yanına ulaşmak için koşturuyordum. Endymion… Yanına vardığımda neredeyse unuttuğum sesiyle bana “Kraliçem, hayatımın kadını, yine muhteşemsiniz, balo umarım hoşunuza gider…” dedi. Yanına oturdum hemen, ellerini tuttum. Eğlenen insanları, şarap içen uşakları ve büyük bir çemberin içinde dans eden pembe saçlı, yeşil gözlü bebeği gördüm oturduğum yüksek tahttan. Pembe saçlı bebek ufak bir sihirle kucağıma yerleşti. Sol yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. İçim cız etti… Bebeğe döndüm.
“Sen kimin kızısın?”diye fısıldadım kulağına. Sadece güldü. Eğlenmişti. Sessizce,
“Anne!”dedi bana. Krala döndüm. Gülümsüyordu.
“Daphne, yapma in hadi annenin kucağından, lütfen,”dedi. Çocuğum mu?
Aniden taht odasının kapısı açıldı. Uşaklardan biri megafonla beraber duyuruda bulundu. “Sir Nicholas Angelo De La Scudo, şeref verdiniz…” içeri simsiyah uzun saçlı, saçlarını arkadan beyaz bir kurdeleyle bağlamış, bembeyaz takım elbiseli, siyah fularlı genç, yakışıklı ve oldukça ukala biri girdi.
“Kraliçe Helen!” diye bana seslendi. “Efendim?”dedim hemen. Tanıyordum bu adamı… Bir saniye… ANGELO! Hemen koşup sarıldım ona. Endymion gıkını bile çıkarmadan bana baktı. Gülümsedi. Angelo çok sakindi. Hafifçe gülümsedi. “Dans et benimle,”dedi. “Aklından bile geçirme,” kısa bir kahkaha kopardı. “Prensesim lütfen sizi kurtarmaya geldim. Yaşam enerjiniz bitmeden hayaletle aranızdaki bağı koparmalıyım…” bir dakika… Ne hayaleti? “Bakın prenses, ah pardon burada kraliçesin tabii, bakın kraliçem, burası sanal, bir bakıma gerçek ama eksikleri var… Burada yıl 2500lerde… Ama fark ettiyseniz arkadaşlarınız yok…” Kafamı çevirip etrafıma baktım. Eda, Yaren, Seval ve Ela… Yoklardı… Angelo’yla dans etmeye başladım. “Neler oluyor burada?” belimden tutarak beni döndürdü Angelo, yetenekli bir dansçıydı. “Bak Helen, gelecekte yaşayacakların bunlar… Ve hayallerin… İkisi de karışmış durumda… Seni kurtarmamın tek yolu var o da… Dur bir saniye... Şey evet tek yolu benimle bir bağ kurman…” “Bağ mı? Nasıl bir bağ kurmam gerek?” hafifçe gülümsediğine yemin edebilirdim. “Mesela beni öpersen aramızda bir bağ kurulur. Cher öyle söyledi.” Bir anda kıpkırmızı kesildim. Tüm krallığın ve Endymion’un önünde Angelo’yu mu öpecektim? Ama haklı da olabilirdi. Cher çok zekiydi. Haftalardır yoldaydık ve Cher ne kadar akıllı olduğunu kanıtlamıştı bize. Dans ederken yavaşça Angelo’ya yaklaştım. “Tamam,” gülümsedi. “Ama sadece kurtulmak için… Affet beni Endymion,” Angelo’nun suratına bir elimi, diğer elimi de göğsünün üstüne koyarak tuttum onu ve hızla öptüm. Aslına bakarsak, onu öpmek çok ilginçti… Haz duyuyordum sanki zevk alıyordum bir bakıma… Tanıdığım biri öpermişçesine… Onu öpüyordum ama hiçbir şey olmuyordu. İki elimi de omuzlarına koydum. Öpmeye devam ettim. Ne bir şey oluyordu ne de kımıldıyorduk. Kapattığım gözlerimi açtığımda herkes donmuş bizi izliyordu. Herhalde tüm halk kraliçelerinin bir yabancıyla öpüşmesini yaymak için bekliyordu. Kralsa sadece bakıyordu. Daphne uyumuştu. Hey biz kaç saattir böyleyiz ki ufacık kız uyudu hemen? Angelo’dan ayrıldım. Yüzünde sersem bir gülümsemeyle bana bakıyordu. “Bir şey olması gerekmez miydi?” dudaklarını yaladı. “Hayır. Ama bir an beni hiç bırakmayacaksın sandım. Kaç saat oldu, bilemiyorum…” o an yerin dibine geçtiğime eminim. Hızla yanıma geldi, belimden tuttu ve taht odasının dışına çıkardı beni. Boynundaki fuların kelepçe gibi bileklerimize bağladı. “Evet, bu güzel öpücük için teşekkür ederim. Şimdi asıl planda sıra…” “Beni kandırdın mı? Seni pislik, hayvan, ukala, serseri!” gülümsedi ve bana sarıldı. “Benim suçum değil, tamamen senin suçun, neden bu kadar güzel olmak zorundasın ki?” o anda siyah fular parıldamaya başladı. Göz açıp kapayıncaya kadar ormanın içinde bir çadırdaydık. Gece olmuş, herkes uyumuştu. Üzerimde turuncu kamp tişörtü, kısa bir blucin ve spor ayakkabılarım vardı. Saçlarım yine kısalmıştı. Angelo’da üzerinde mavi bir tişört altında kahverengi bir şort ve spor ayakkabılarıyla duruyordu. Fuları bileğimden aldı.
“İlginç ve aşk dolu bir maceraydı.”dedi sırıtarak. Fuları alıp hızla boğazına doladım. Arkasına geçip fuları sıktım. “Bir daha sakın beni öpme!”diyerek fuları bıraktım. Çadıra girmeden bileğimi yakaladı. “Beni öpen sendin,” “Zorunda bırakmıştın!” “Ben seni 10 dakika olunca bırakacaktım ama tam ben bırakırken sen ellerinle beni durdurdun ve omuzlarıma koydun ellerini, ben kimseyle 1 saat boyunca öpüşmem tamam mı?” ben mi? ben mi yaptım? Ah… Olamaz! “Olabilir bana yalan söyledin!” “Tatlı bir yalandı, zevkliydi. Kabul et…” Bileğimi ondan kurtarıp çadıra girdim. Tulumumu açarken Cerise uyandı.
“Helen, döndün!”diyerek sarıldı bana. “Cher haklıydı, o fular işe yaradı değil mi?” “Yarın konuşalım Cerise, çok kötüyüm şu an…” ellerini çekti ve tulumuna döndü. “Kötü bir şey yok değil mi?” “Hayır yok, Ang’e söyle de yatsın,” “Nöbet sırası onda, unuttun mu?” “Ha, evet doğru, neyse iyi geceler…” “İyi geceler…” tulumun fermuarını çekerek uykuya daldım…
I'm the bone of my sword.


Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Daisy~
Angelo sadece elindeki küçük bir fırsatı değerlendirdi
Yüklenmeyin çocuğa bu kadar da
* Bu bölümde ileriki bölümlere dar bir kaç ipucu verdim. Ara bölüm gibiydi.. Ama bu rüyayla beraber birçok şey aydınlanacak..
İleriki bölüm için bir resim koyuyorum, iyi incelemeler


Yüklenmeyin çocuğa bu kadar da

* Bu bölümde ileriki bölümlere dar bir kaç ipucu verdim. Ara bölüm gibiydi.. Ama bu rüyayla beraber birçok şey aydınlanacak..
İleriki bölüm için bir resim koyuyorum, iyi incelemeler


I'm the bone of my sword.



Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Daisy~
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Daisy~

harukacım ne zamandır takip etmiyodum.şimdi eeennn baştan başladım ve 13. sayfadayım o yüzden yorumum oradan itibaren olacak.çok hoş bir dil kullanmışsın.baştaki bir kaç bölümün aksine sonuna geldikçe mangadan ayrılıp kendi yolunu çiziyor gibi.mitoloji kullanman ve en azından kullandıklarını da açıklaman çok iyi olmuş.yazma yeteneğin var.ve bunu yetenekten anlayan yeteneksiz olduğunu düşünen biri söylüyorsa gerçekten değerlidir inan bana.sanki sailor moon'un gerçek senaristiymişsin gibi bir anlatım ve yazarken içindeymişsin gibi oluyor ama küçük bir problem var.anlatımların içindeymiş gibi ama sanki burada bir kaç yapboz parçası eksik gibi.peri'nin konsere gittiği yeri örnek vereceğim.orada otobüse binerken...yürürken...hiç bir anlatım kullanmıyorsun.o nasıl bir kılıkla oraya geldi...?hele hele özel bir durumsa okurlar genelde bilmek ister.eğer olayları perinin ağzından yazıyorsan...mesela etraftan tuhaf bakışların üstüne geldiğini farkedebilir.ben beceremiyorum ama sana söylüyorum ki:mutlaka betimleme yap.ancak bu betimlemeler de aşırıya kaçmasın.örneğin bir tarih kurgu serisi almıştım.oradaki en kalın kitap olan (5 kitap vardı) "kızıl venüs"ü gece gündüz okudum.kitapta o kadar çok betimleme yapılmıştı ki konu geçişlerini anlayamıyordun.karakterin bir durumdaki tepkisi gözünün önüne gelirken diğer yerleri okurken anlamamana sebep oluyordu.bugün(saat 2 xD ve teknik olarak 8 temmuzda yazıyorum ama 7 temmuz sayalım biz yine)devmını okuma fırsatı bulamıyorum bunu yazana kadar okusaydın ya diyebilirsin ama bunu yazarken de annem tarafından uyku baskıları altındayım sanırım 16. ya da 17. bölüme kadar okudum ve çok beğendim böyle devam et diyorum,GO THİS WAY!!


Spoiler:


öncelikle venusstarpower o uzun ve güzel yorumun için teşekkür ediyorum.. Bi okuyucunun bu kadar iyi analiz yapması beni mutlu eder her zaman (: söylediklerini dikkate alacagım.. Betimlemelere daha çok yer vereceğim buna emin olabilirsin (:
Ve Makotom, emin ol yazmaya devam etmek istiyorum.. Ama öncelikle tatilden dönmem ve bigisayarımın basına dönmem gerek (: inş en kısa zamanda yeni bölümü yazacagım (:
* öm attım dedin ama ben göremiyorum nedense..
Ve Makotom, emin ol yazmaya devam etmek istiyorum.. Ama öncelikle tatilden dönmem ve bigisayarımın basına dönmem gerek (: inş en kısa zamanda yeni bölümü yazacagım (:
* öm attım dedin ama ben göremiyorum nedense..
I'm the bone of my sword.



18. sayfa (Toplam 22 sayfa) [ 330 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |