Çikolatalı Aşklar Tarifesi
Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4, 5 ... 10, 11, 12, Sonraki

Sailor Moon Forum -> Fanart ve Fanfic
 

Beğendiniz mi?
Evet
100%
 100%  [ 7 ]
Hayır
0%
 0%  [ 0 ]
Toplam Oylar : 7

Yazar
Mesaj
hp*star
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Kayıt: 19 Ksm 2010
Mesajlar: 730
Teşekkür: 320

Durumu: Çevrimdışı

hp*star
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi
Alıntıyla Cevap Gönder
vay Normal


ellerine saglik gulsum <3

damla ya rakip mi cikiyor ne? -,- ^^






Çok Yanlışım.



En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
30 Nis 2012 13:27
jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi
Alıntıyla Cevap Gönder
Haa bide bana şizofren muamelisi yapılıyor. Depresif takılıyomuş üzücü yazıyomuşumda bilmem ne İnanamıyor! İnanamıyor!

Ahha bu ne Çıldırmış Durumda
Resmen psikolojik gerilim yapıyo bu kız burda. Kaçak izinsiz hemde Madde
Çocuğum, anneem yawrum Öpücük Veriyor Bu "Elif" bildiğimiz "Eliflerden" değel zannımca Madde (şivelii okuncak İlkel Adam )
Biraz kötümser kokular geliyo burnuma...
Annam yoksa Çıldırmış Durumda
Aa tamam tamam pisleştirdim yorumumu, haklısın Çok Hoşlanmışa Benziyor

Çok ii gidiyor. Adını görünce bakıyım bu kız ne yazmış yine diyorum... Hala merak heyecan tam gaz gidiyoruz.
Sadece "Allah" benzetmesi hoşuma gitmedi. Belki -Tanrı- nitelemesini yapsaydın daha ii olacaktı kanaatindeyim.

Sevgilerle Jan

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
30 Nis 2012 13:48
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): LadyinDeath

LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi
Alıntıyla Cevap Gönder
9.Bölüm-Karanlık

Neredeyim? Rüyada mıyım yoksa gerçek mi?

Yürüyorum. Çocukken en sevdiğim elbisem beyaz arkadan bağcıklı uzun elbisemdi. Babam onu bana prenses olmam için almıştı. Onu giydiğimde ve halamın hediye ettiği papatyalarla süslenmiş tacımı taktığımda etrafta prensesler gibi gezerdim. Başım dik burnum havada ve asla yere bakmadan… Annem bu hallerimin çok komik olduğunu söyler ve kahkahalarla gülerdi. Yine de onun o gözlerinde geçmişe olan özlemini hissederdim. O bunu hiç hissettirmediğini düşünürdü. Korkmamamız için annem hiç geçmişi yokmuş gibi davranırdı. Onun adına üzülüyorum. Kendin için güçlü durabilirsin gözlerini intikamla bürürsün ve gidersin; ama başkaları için güçlü olman gerektiğinde tek yapman gereken kalmaktır. Ölümüne… Annem de bunu biliyordu gidemeyeceğini ne yaparsa yapsın onu engelleyeceğini… O yüzden hayata inat hep gülümsedi. Şimdi bile onun gülümseyişini düşününce içimi derin bir huzur ve mutluluk kaplıyor.

Korkuyorum. Kendi evimdeyim halbuki. Bir ben varım. Ailem neredeler? Beni yalnız bırakmazlar onlar hiç. Bana bir şey olmasından korktuklarına eminim. Bende yalnızlıktan korkarım bir de karanlıktan. Karanlıkta neyin gerçek neyin doğru olduğunu seçemiyorum. O lambanın bir hayalet olmadığını karanlığın derinliğinde bana kim ispatlayabilir. Yürüyorum. Evimiz ne kadar büyük. Onlar yokken ne kadar kasvetli. Adımlarım ve nefesim hızlanıyor. Neden? Düşünüyorum eksik bir şeyler var. Duyguları hissedebiliyorum çok keskin. Bazen geçmişe gitmek istediğim anlarda gözlerimi kapar ve havayı koklarım. O güne ait bir koku ararım ve o kokuyu hissettiğim an gözlerimin arkasında o gün canlanır. Peki şimdi neden hiçbir şey çağrışım yapmıyor? Bilmiyorum. Bildiğim tek şey korku. Düşünebiliyor musunuz nefesinizi kesecek kadar keskin genzinizi yakacak kadar acı bir korku. Ölseniz korkmanıza gerek kalmaz. Ölümden korkmuyorum hayır. Ölüm gelene kadar olacaklardan yaşananlardan ve insanlardan korkuyorum. Neden? Bilmiyorum. Düşün, düşün, düşün. Sonra adımlarım daha da hızlanıyor. Koşuyorum ama kaçamıyorum. Beni tutuyor. Elbisemin arkasındaki beyaz bağcıklardan tutuyor. Gitmeme izin vermiyor. Nefesim kesiliyor.

Karanlık. Her yer derin bir karanlığa hapsolmuş. Korkum katlanarak devam ediyor. Yürümüyorum olduğum yerdeyim şimdi. Yürümemi engelleyen bir güç beni kendine çekiyor. Karanlıktan nefret ettiğimi defalarca söyledim sana bana herkese en çokta kendime. O halde neden aydınlanmıyor? Neden gözlerim açamıyorum? Bir adım. Hareket et. Etmelisin kaçmalısın. Güvenmemelisin. Kimse güvenini hak etmiyor. Lanet olsun. Başım dönüyor. Mideme derin bir acı saplanıyor. Sonrasında ise bedenime saplanan derin bir acı. Sesi kulaklarımda:
-Korkma. Bir şey olmayacak.
Ama oluyor.
Neredeyim? Rüyada mıyım yoksa gerçekte miyim?



Elif’in Hikayesi

Zaman ne çabuk geçiyor. Onunla görüşmeye başlayalı ne kadar çok zaman geçmiş. Tam 3 ay. Durumun vahimliğinin bende farkındayım. Bu süre boyunca onun güvenini kazandığımı düşünüyorum. Bu konuda oldukça iyiyim hatta hiç zorluk çekmiyorum diyebilirim. Her gün koşarak eve geliyorum ve bilgisayarımın başına oturuyorum. Biliyorum ki Azil online. Çalışıyor. Çalıştığı süre boyunca msn adresi hep açık. Tvlerin kadın kuşağı gibiyim. Hafta içi her gün aynı saatte yine aynı kanalda buluşmak üzere…. Saat 3 olduğunda evdeyim. Yarım saat boyunca beni fark etmiyor. Bense asla ondan önce bir tek kelime dahi yazmıyorum. Önce o yazacak. O esnada aceleyle yemeğimi yiyip üstümü değiştiriyorum. Annem işime gelince nasıl da hızlı iş yaptığımı söyleyip kahkahayı basıyor. Zavallı kadın modern anne görünümü ile eski kafalı kadın arasında gidip geliyor. Kızının ne haltlar karıştırdığını öğrenmek için can atıyor ve hatta erkek arkadaşı durumları olduğuna emin bunu onaylamadığına da eminim; ancak bunu benim söylememi yine de yeğliyor. Bunu söyleyecek kadar aptal değilim. Sadece birisinden hoşlandığımı söyledim o kadar ve tabiki de kendi okulumdan bir çocuktu ve benden büyük birisi tarafından başıma bir iş getirilmeyecekti. Zaten Mert hiç öyle birine benzemiyordu. Konuştuğumuz tüm bu süre boyunca bana karşı bir yanlışı olmadı. Şükür.

Konumuza dönelim. Sonra üç buçuk gibi benim msnde olduğumu farkedip dakikliğim konusunda beni takdir edip halimi hatrımı soruyor. Her gün olduğu gibi günün özetini geçiyorum. Sonra bir süre işine gömülüyor. Bende o esnada ödevlerimi hallediyorum. İşten çıkmasına yakın tekrar benimle konuşuyor ve sonra Azil çevrimdışı oluyor. Akşam msn açma huyu yok. Gözleri yoruluyormuş. Bu canımı sıkıyor. Kızlarla hep aynı konular hakkında konuşmaktan sıkıldım. Ondaysa her konu var. Foruma o girmeyince kimseyle de konuşamıyorum. Mutaassıp aile kızı havamı bozamam.

Geçen ay telefon numaralarımızı bile aldık. Onu arayacağım diye kontöre harcadığım para yakında beni batıracak. Allahtan hattımın kampanyası var da artık o kadar pahalıya gelmiyor. Yine de mesajlaşmayı sevmeyen birisi. En azından mesajlarıma cevap verebilirdi. Bir de tabi gecenin 11inde herkes uyurken konuşabiliyoruz. Aksi durumda ne zaman arasam meşgule veriliyorum ve bu çok can sıkıcı.


Durum bundan ibaret. Bir adım dahi ilerleyemedim. Aslında denedim. Ona bir çok kez açık kapılar bıraktım. Bana aşk hayatımı sordu ona açıkça düşüncelerimi söyledim. Hayır aşka inanmıyordum. Aşk yorucu aşk sıkıcı bir duyguydu. Okuduğum kitaplardan hissettiğim buydu. Benim içine girdiğimde kendimi bırakacağım bir aşka ihtiyacım vardı. Aşık olduğum kişide kendimi milyon kez geliştirmenin yolunu bulmalıydım. Hayır aşk asla bir ağaç altında el ele oturmak olmadı benim için. Aşk benim için bir yarış. İki kişinin karakter yarışı. Her kim galip gelirse diğerine hükmetme hakkını kazanır. Başka birisinin hayatında söz sahibi olma başka birinin kaderini yönetebilme düşünebiliyor musunuz ne büyük güç. Yaratanına kul olamayan insan yaratılana bir çırpıda köle olabiliyor. Eğer bunu sağlarsam eğer birisinin hayatını etkilersem işte bu aşk olur.

Eğer birisi bunu bana yaparsa benim hayatımı benden habersiz yönetmeye kalkarsa işte bu ölüm olur. Ben aşkı tercih ederim. Ben aşkı severim. İnsanların tanımlayamayacağı kadar zor bir kelime değil yani. Aşk basittir karşındakini yönetebilme şeklindir. Onun elini tuttuğunda heyecan duyarsın çünkü o eli nereye yönlendireceğin konusunda özgürsündür. Baktığın gözler kalbinin atışlarına tavan yaptırır çünkü o gözler senin etki alanına girmiştir. Sevdiğin kişinin hayır aşk birliği taşıdığın kişinin senin için bu kadar vazgeçilmez bu kadar net ve kesin olmasının sebebi içten içe senin egolarını tatmin edebilmesidir. Yani senin çevrende dönebilme gücünün büyüklüğü ile orantılı şekilde ona olan tutkun genişler ve genişler sonucunda aşk olur. Sonucunda son olur. Aşk yalan olur. Tabi yarım saat sonra cevap geldi.

Gerçekten böyle düşünüp düşünmediğimi sordu. Düşüncelerimden korktuğuna emindim. Sorun yoktu. Düşüncelerim korkunç olabilirdi ama düşünmeyen bir toplumda hem de onun küçümsediği bu yaşta düşünmem bile büyük başarıydı. Her cümlemle birlikte onun bana hayranlığını hissedebiliyordum.Önemli olan cümlelerde aranacak mantık veya saflık değildi. Cümlelerim eğer onu yeterince etkilerse ona ulaşabileceğimi biliyordum. Onun zekasını kendime rakip olarak görüyordum. İşte önemli olan buydu. Sıkıcı insanlarsa sıkıcı sohbetler benim sadece yerimde saymama sebep oluyordu. Bu çok gülünç… Daha fazlası için daha iyisine ihtiyacım var. Aşk hakkımda düşüncelerim hususunda sustu. Bu şekilde düşünmemiştim dedi. Biliyordum şaşırdığını biliyordum. Bu benim için zafer sayılabilirdi. Sadece başlangıç için.


Diğer bir seferimizde ise hayat hakkında konuşuyorduk. Normalde benimle bu konuları konuşmayı sevmiyor. Daha çok gelecekten hayallerden güzel şeylerden bahsetmek istiyor. Doğal. Yaşıma en uygunun bu olduğunu düşündüğünü biliyorum. Mühim değil onu kendi oyunuma çekmek hoşuma gidiyor. Kendisini ister istemez benim sohbetlerimin içinde buluyor. Onun nitelediği gibi derin ve karışık sohbetler. Onunla oynamak kedinin fare ile oynaması gibi… Ölmesini istemiyorum bu oyunun daha da devam etmesi için ne gerekiyorsa yaparım.

Ona hayat hakkında ne düşündüğünü sormuştum. Şaşırdı. Ne beklediğini çok düşünmüştü. Bunu düşünmek için çok fazla vakti ve çok fazla acısı olmuştu. Dile getirmeye ise hiçbir zaman ihtiyacı olmamıştı. Ondan çok şey beklediğimi dile getirdi. Onu sürekli onun hakkında yeni ve yeni bilgiler vermek için zorluyordum. Onun duvarları vardı ve ben bu yaptıklarımla onun o çok güvendiği duvarlara çivi çakıyordum.Bu da bir adım sayılırdı öyle değil mi? O duvarları yıkacağıma ilk gün karar vermiştim. Üzülmesine gerek yoktu o duvarları büyük bir darbeyle yıkacaktım. Yerine ise kendi ellerimle yeni bir duvar örmesine yardım edecektim. Sadece onun ve benim için…


Hayattan fazla beklentisi yoktu. Bu hayatın bir rüyadan ibaret olduğunu biliyordu ama yine de insan bilmesine rağmen kendisine engel olamıyor demişti. Bunun faydasız olduğunu biliyorsun hatta Allah’a hayırlısı için yalvarıyorsun ama için dudaklarından dökülenden çok farklı bir şekilde haykırıyor bunun olmasını çok istiyorum yemin ederim o kadar çok istiyorum ki bunun kaderimde olup olmaması umurumda değil. İşte benimde böyle isteklerim oldu nefsimin karşısında duramadığım zamanlar. O zamanlar kendimden korktum. İnsan her korkusunu yeniyor da diğer korkularının karşısında ne yapacağını bilemiyor. Benim için hayat gerçekleştirdiğim her şey. Ben sen o biz herkes. Hayat basit bir denklem. Elbette doğuyor ve ölüyorsun. Sonrasında ne oluyor bunu kimse bilmiyor yine de her iki taraf için çalışmamız gerek bundan eminim.

Söylediklerinin çok politik olduğunu söyledim. Hayır bu cevaplar benim için bir korkağın cevapları olabilirdi. Bir korkak ancak bu kadar iki ucu da mutlu edecek cevaplar verebilirdi. Bunların sahte olduğuna eminim. Esas duyguların seni ne kadar yaralıyor olmalı ki bunları bu şekilde herkesi mutlu edecek cevaplarla saklıyorsun dediğimde şaşırmıştı. Böyle bir çıkışmayı beklemiyordu.


-Beni bu kadar iyi tanıdığını düşünme küçük prenses bu kadar basit biri değilim.

-Bunun farkındayım sadece senin de en azından bana karşı bunun farkında olmanı istedim. Yani sözlerinde neyin sahte neyin gerçek olabileceğini görüyorum. İçini okuyabiliyorum.

-Bundan bu kadar emin olamazsın. Kimsenin içi okunmaz değildir.

-Senin içini okuyabileceğime eminim.

-Peki o halde benim hakkımda ne düşündüğünü söyle.

-Senin iyi birisi olduğunu düşünüyorum. Soğuk ama iyi birisi... Etrafını bir duvarla çevrelemişsin. Öyle bir duvar ki bu içeri girmesi imkânsız. Bu senin özgürlüğünü de kısıtlıyor. Kimse giremiyor ve sen de çıkamıyorsun. Sağlam bir karakterinin olduğunu düşünüyorum. Güven veriyorsun. Güven duymak iyidir. Ben sana güveniyorum. Yalnızlığınsa bu güvenin ortasında neden bu kadar derin bilmiyorum. Benden ileride olduğun yıllar seni yaşından da mı ileri taşıdı merak ediyorum. Yaşadıklarımız ve canımıza kanımıza saplanan bu her acı bizi adımlarca ileriye mi götürüyor? Biliyorum yaşanan yılların önemi yok. Kalbini eline alıp paramparça kırdıklarında küçücük bir çocuktan kocaman bir adam çıkabiliyor. Hayat böyle bir gerçek işte… Sen bu gerçeğin neresindesin bilmiyorum ama mutlu olmanı istiyorum. Öyle işte…

-Teşekkür ederim. Hakkımda böyle düşünmene sevindim. Bu kadar bir sohbetle bile yaptığın tespitler evet bunlar doğru; ama bunlar benim tavırlarım. Ben bunlar değilim. Bunlar sadece bir parçam. Belki de bir anım. Biz öyle mükemmel yaratılmış varlıklarız ki kimin iyi kimin kötü olduğunu bilemeyiz. İçimizde milyonlarca duyguyu barındıran bizler keskin çizgilerle birbirimizden ayrılamayacak kadar benzeriz. Bizler ince bir çizgide yürüyoruz ve o duvarın ne zaman çökeceğini ya da altında kaç kişinin kalacağını hiçbirimiz bilemeyiz. Hayat kesin yargılara varılmaması gerektiği kadar değerli.

-Hayatı bu kadar değerli kılan nedir? Öldüğünde ölüme bu değerli hayatın hangi kısmını savunacaksın. Ben bu şekilde hissedemiyorum.O Ölümle karşılaşmak ve hayatımı ona karşı savunmak istemiyorum. Onun karşısında kesin kayıp yaşamak istemiyorum. Benim için hayat bir kumar. Nihayetinde ölüm kazanacak ama ona karşı kartlarımı ne kadar iyi oynarsam oyun o kadar çok eğlenceli olur.

-Ölümden korkuyor musun?

-Korku… Bilmiyorum. Ölümden korkmadığımı düşünürdüm. Aslında ölüme saygı duyuyorum. İnsan öyle anlar yaşıyor ki ölmeyi tercih ediyor. Düşün ki bir kabusun içindesin. Acı boğazına oturuyor. Gözlerin yuvalarından çıkacak gibi büyüyor. Kaçmak istiyorsun ama kaçamıyorsun. Birisi seni o bağcıklarından tutup kendisine çekiveriyor. Niyeti kötü bunu biliyorsun ama sonuçlarını çözemiyorsun. Ağlamak istiyorsun ama ağlamak bile o kadar imkansız ki. Ağzının üzerinde bir ağırlık. O ağırlık ruhuna yayılıyor. Tam o anda içindeki tüm çığlığa inat ölmeyi diliyorsun. Ölümle karşılaşmak istiyorsun ama ölmüyorsun. Sonra diyorsun kendi kendine:

Neredeyim? Rüyada mıyım yoksa gerçek mi?


he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
05 May 2012 19:27
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): hp*star, elaaa

elaaa
Süper Üye
Süper Üye



Yaş: 30
Kayıt: 17 Oca 2012
Mesajlar: 824
Cinsiyet: Kız
Nerden: Bermuda.
Teşekkür: 280

Durumu: Çevrimdışı

elaaa
Süper Üye
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi
Alıntıyla Cevap Gönder
Yine döktürmüşsün.
Yorumsuzum.
Ellerine Sağlık Gülsüm =))



Alıntı:
“Bende seni hatırlatan şey narin kar tanesi....Gökteyken bir kar tanesi ve soğuk ama eline konunca ince sıcaklık hissettiren bir gökyüzü damlası”
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
06 May 2012 11:37
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): LadyinDeath

LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi
Alıntıyla Cevap Gönder
Hikayeye biraz aksiyon gerekiyordu o da olacak sanırım yavaş yavaş Gülücük Dağıtıyor Sürekli bilgisayar başında geçtiğinden tasvirlerde zorlanıyorum. İnsanın kısıtlı olması ne zormuş

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
06 May 2012 14:24
elaaa
Süper Üye
Süper Üye



Yaş: 30
Kayıt: 17 Oca 2012
Mesajlar: 824
Cinsiyet: Kız
Nerden: Bermuda.
Teşekkür: 280

Durumu: Çevrimdışı

elaaa
Süper Üye
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi
Alıntıyla Cevap Gönder
LadyinDeath yazmış:
Hikayeye biraz aksiyon gerekiyordu o da olacak sanırım yavaş yavaş Gülücük Dağıtıyor Sürekli bilgisayar başında geçtiğinden tasvirlerde zorlanıyorum. İnsanın kısıtlı olması ne zormuş


Kendi adıma konuşayım.Ben okurken zorlandığını anlamıyorum.Bence çok akıcı yazıyorsun.
Aksiyon konusunda zaten psikolojik gerilim var Çok Mutlu Sağolsun Elif Kahkaha Atıyor



Alıntı:
“Bende seni hatırlatan şey narin kar tanesi....Gökteyken bir kar tanesi ve soğuk ama eline konunca ince sıcaklık hissettiren bir gökyüzü damlası”
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
06 May 2012 18:15
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi
Alıntıyla Cevap Gönder
Elif ismi de bizim Eliften geliyor yalnız Dil Çıkartıyor

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
08 May 2012 11:18
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: 10.Bölüm-Kalabalık
Alıntıyla Cevap Gönder
10.Bölüm-Kalabalık

Duygu aşık oldu duyurulur!

Hem de herkesten önce ve tabi ki teknolojinin ellerinden. Hayatı okul ve dershane olan bir kızın aksi bir davranışı sergilemesi düşünülemez bile. Tamam bu sadece arkadaşımı temize çekmek için kullanılmış bir yalan ama yine de kimin umurunda. Sonuçta içimizden biri kaderin çemberini kırdı. Lanetli sayılmayız öyle değil mi? Ayrıntılar ise en güzel olan kısım.

Her zamanki gibi pazartesi erkenden uyandım. Saçlarımı toparlayıp banyodaki işlerimi hallettikten sonra aceleyle yola atıldım. Şanslıyım ki pazartesileri babam arabasıyla bırakıyor. Yoksa Pazar gecesi sabaha karşı yatmanın okula geç kalmak gibi bir bedeliyle karşılaşma ihtimalim var. Müdür yardımcımız da sağolsun böyle şeyleri hiç sevmez. Paşa paşa eve geri gitmek zorunda kalırım ki işte bu annemi deli çıldırmanın eşiğinde dansöz haline getirir. Her neyse gözlerimden uykunun resmen damladığı bir halde okula girdim. Pazartesi sabahları İstiklal Marşı okunarak sınıflara dağılırız. Hepimiz sıraya gireriz. Tabi bu bizim için kaynatmanın başka bir yolu. Her pazartesi okulun bahçesi kahkahalarla inler. Bir grup öğrencinin bir araya toplanıp sessiz kalması beklenemez zaten. Sonra azarımızı işitir sınıflara dağılırız. Sırama girmiş sakince beklerken Duygu’nun sesini duydum. Sadece bir fısıltı. Duygu bunu sadece diğerlerinin duymamasını istediği zamanlarda yapardı. Hemen kulak kesildim.

-Seninle bir şey konuşmam gerek.

-Dinliyorum.

-Şimdi olmaz.

-Neden FBI mı dinliyor? Böceğimi taktıktan sonra devam ederiz tamam mı Jo?

-Dalga geçme lütfen durum ciddi.

-Kızını kaçırdılar.

-Duru!

-Tamam özür dilerim ama şu gizli ajan triplerini bir kenara bırakıp olayı anlatsan daha mantıklı olacak.

-Diğerlerinin en azından şimdilik duymasını istemiyorum.

-Ne oldu?

-Hatice birazdan damlar o yüzden kısaca anlatacağım.

-Anlat şunu be zaman geçiyor.

-Benim bir erkek arkadaşım var.

-Nasıl?

-Bir erkek bir kıza çıkma teklif ederse bu erkek arkadaşı olduğu anlamına gelir öyle değil mi?

-Evet teorik olarak öyle. O halde onunla çıkıyorsun. İnanmıyorum ne ara? Hem kimmiş bu?

-İşte birisi.
-Anlat şunu Hatice’nin gelmesine çok var. Biliyorsun onun dakikası hiç şaşmaz.

-Ah tamam. Telefonumu yanlışlıkla birisi aramıştı. Bende aradığı kişinin burada olmadığını bir yanlışlık olduğunu ona anlattım. Sonrasında bana mesaj yazmaya başladı. Sürekli ve sürekli… Önceleri cevap vermedim. Sonra gizli numaradan aranmaya başladım. Tabi onun aradığına emindim ama yine de cevap verdim. Her seferinde karşı taraf susuyordu. Bu çok komik. Sadece dinlemek için arıyor düşünebiliyor musun? Sonrasında sesimin güzelliği hakkında mesajlar yollayıp durdu. Bu beni mutlu etti tabi.

-Aptal aşık. Bunlar ne zamandır oluyor?

-Bir ay kadar oldu. Hiç fırsatım olmadı ki. Biliyorsun biraz da Hatice’den korktum. Elif’te bu aralar pek asık suratlı.

-Tabi senin de neşen içine kaçtı.

-Sana da ulaşmak mümkün olmuyor. Bir insan nasıl yığınla hat sahibi olup hepsinin pin kodlarını unutabilir anlamıyorum. Telefonlarını kaybetmen cabası. Annen akşam aramamızdan hoşlanmıyor. Okul ve dershanede kızlardan vakit
kalmıyor.

-Farkındayım ama msn ve telefon bana göre değil. Akşamları başım fazlasıyla ağrıyor biliyorsun. Hem tüm gün sizlerin yüzünü görmektense kaybolmayı tercih ederim.

-Çok kötüsün Duru. Biliyorsun senden başkasıyla bu konu hakkında konuşamam.

-Çok utangaçsın. Ne olacak ki? Bu senin hayatın Hatice’den ondan bundan korkmana gerek yok.

-Hayır lütfen Duru. Lütfen bak rica ediyorum. Ben söyleyene kadar bu sadece ikimiz arasında sır. Hem daha tamamını anlatmadım bile.

-E hadi Hatice gelmeden anlat öyleyse madem bu kadar korkuyorsun.

-Bak şimdi. İlk başlarda mesajlarına cevap vermedim ama sonra bir sabah erkenden defalarca aradı ve konuşma cesaretini gösterdi. 2 hafta önce hatırlıyor musun yağmur yağıyordu. Okula geç kaldım. Islanmıştım.

-Islak köpek gibiydin tanrım her yerinden sular akıyordu evet. Ve biraz da asalaklaşmıştın hatırlıyorum. Elif mahallenin seni zehirlediğini söylemişti hatta.

-Allah kimseyi onun diline düşürmesin bazen çok kırıcı olabiliyor. Ayrıca hiç hoş bir espri değildi. Sadece bunu dile getiremiyorum. Neyse işte o sabah bu yine beni aradı. Emrah… Küçük Emrah gibi ne kadar itici öyle değil mi? Otobüsten indim. Öfkeyle 15. Arayışında açtım. Ben dedi uyuyamadım. Bir ses var hem benden uzak hem bir yüze sahip değil. Ne önemi var sadece var. O sesin sadece kalbi olmak isterdim. Böyle bir nazikliğin hayatı olmak isterdim. Bana sadece ismimle hitap etmesini o zaman mutlu olurdum. O zaman yalnızlıktan kurtulurdum. Şiir gibi düşünebiliyor musun? Hepsi hala aklımda burada işte…

-Seni bu şekilde etkiledi öyle değil mi? Bir ismin kalbi olmak… Ekşi sözlük karıştırdığına eminim. Böyle basit numaralar orada var.

-Yine de bende işe yaradı öyle değil mi? Daha bir sürü şey söyledi ama bunları sana anlatamam. Utanıyorum. Bu çok garip bir duygu Duru. Karnım çok ağrıyor biliyor musun? Yemek yemek istemiyorum. Sadece gözüm telefonda mesaj bekliyorum. Nasıl bir mutluluk bu? Yalnızlık ne sıkıcıymış. Birine kendini anlatmak başka birisini tanımak ortak nokta bulmak farklı düşünceleri tartışmak bu sadece çok güzel.

-Senin adına sevindim. E kimmiş bakalım bu küçük Emrah.

-Ona bu şekilde seslenmesen daha iyi olur. Aslında Futbolla uğraşıyor. Tek kötü yanı çok uzaklarda. Samsun’da ama bende yazın Kastamonu’ya gidiyorum. O zaman görüşeceğiz o zamana kadar sadece telefonda konuşuyoruz. Akşam üstü idmanları olduğu ve akşamda ben yorgun düştüğüm için sadece gündüzleri mesajlaşabiliyoruz. O akşamları da mesaj atıyor ama ben ödevlere öyle dalıyorum sonrasında öyle bir uyku bastırıyor ki görmüyorum bile. Hem okul hem ilişki biraz zor ama yine de idare edebilirmişim gibi geliyor.

-Merak etme. Sorun olursa sana yardım ederim.

-Burada neler konuşuluyor bakalım.

-Günaydın sadece hafta sonundan bahsediyoruz. Nasılsın?

-Çok yorgunum tüm haftasonum temizlik yapmakla geçti. İnsanın odasını temizlemesi ne kadar iğrenç bir şey. Sırf bu yüzden asla evlenmeyeceğim.

-Evlenmezsen sebebi sadece temizlik olmaz bundan eminim Hatcuk.

-Günaydın Elif. Erkencisin.

-Bu fırsatı kaçıramazdım. Tam da zamanında geldim öyle değil mi?

-Sabah sabah senle uğraşamayacağım. Bugün başım çok ağrıyor.

-Pekala pekala bugün sessiz kalacağım rahat olabilirsin.


Duygu’nun ilişkisini işte böyle öğrendim. Aslında bizim gibi aşksızlar grubunun bu denli aşk manyağı olması bana da garip geliyor. Yine de Duygu adına seviniyorum. Duygu en kibarımız. O kimseyi kıramayacak kadar nazik. Kimseye laf söyleyemeyecek kadar da utangaç. Onun saflığına öyle imreniyorum ki. Hani böyle doğuştan zarif insanlar olur ya onların her yaptığı öyle güzeldir öyle göz doldurucudur ki hayran kalırsınız. Duygu’da tam da böyle işte zerafetiyle insanları büyülüyor. Ancak utangaçlığı yüzünden kimseyi kendisine yaklaştıramıyor. Telefonda tam üstüne isabet olmuş. Sonrasında uzun bir pazartesi gününe merhaba dedik. Malum sınav sisteminin değişikliği yüzünden sayısal olsak bile Türkçe ve Coğrafya gibi ortak dersleri almak zorundayız. Bu yüzden Elif ve kızlar hep bir araya gelebiliyoruz.

Onlarla hazırlıkta tanışmıştım. O zamanlar ben elifle arkamda ise Duygu Hatice ile otururdu. Derslerde o kadar sıkılırdık ki en sonunda Duygu elinde oldukça sade ama bir o kadar zarif bir defterle geldi. Ders sırasında tüm konuşmaları bu deftere yazıyorduk. Her konuşma tarih ve saatiyle not düşülürdü. Defter bittikçe Duygu yenilerdi. Elif’te gizliliğe önem vermişti. Böylelikle bizim de defterimizin kuralları oldu.

1.Defteri sadece derslerde konuşamadığımız zaman kullanıyorduk.
2.Konuşmalar herkese açık olduğu gibi iki kişi arasında da kalabilirdi. Eğer iki kişi yazmak istiyorsa diğerleri ne olduğunu asla sormayacaktı.
3.Bunu sağlamak için her konuşma ilgili ders bitiminde kendisinden bir önceki sayfaya yapıştırılmak zorundaydı.
4.Defterin çabucak bitmemesi için her ders için yalnızca bir sayfa kullanılmak zorundaydı. Yazıların şekli biçimi yazanın ve sayfanın bileceği işti.
5.Defter dönüşümlü olarak her hafta sonu başkasının evinde kalırdı. Onun harici sıranın altında kitapların arasında kalırdı. Her hafta sonu eve götürülmeden önce sayfaların açılıp açılmadığı kontrol edilirdi. Aynı şekilde pazartesi kontrolü de olurdu.


Bu şekilde defterimizi de bir oyun haline getirmiştik. Sonra 2. Sınıfta bölümlerimiz ayrı olduğu için defter bizde kaldı. Bir tek Elif eşit ağırlıkta okuyordu. Hatice Duygu ve ben sayısal öğrencileriydik. Sınıf mevcudumuzun azlığı sebebiyle her sınıf diğer sınıfla ortak derslerde görüşürdü işte kurallar bu zaman işleme konulurdu. Yine bir coğrafya derdinde oturuyorduk. Coğrafya dersi Elif için uyku saati demekti. Hoca ile arası çok iyi olduğundan ve coğrafyası da aynı oranda iyi olduğundan bizimkisini öğretmeni sonuna kadar sömürürdü. Duygu ise Coğrafya hocasına saygısından kadının üstünden gözlerini alamazdı. Sürekli göz temasını kurardı aksi halde ona saygısızlık ettiğini düşünürdü. Ben ve Hatice ise arkalarında SoS oynardık. Başka türlü sözel dersler geçmek bilmezdi çünkü. Ben kağıdı çıkarmış kareleri eşitlemeye çalışıyordum ki; Hatice defteri çıkartıp tarihi attı. Elif ve Duygu’nun bizimle alakası yoktu. Sonra sayfaya başlığı düştü.

Duru ve Hatice Arasında.

-Sabah ben yokken fısır fısır neler konuşuyordunuz?


Kalemi usulca elinden aldım. Hatice dürüstlük abidesiydi. Hepimizin çekindiği tek kişi varsa o da Haticedir. Asla kötü biri olduğundan değil. Sadece onun kesin kuralları vardır. Çevresindeki herkesin o kurallara uymasını ister. Basit bir defter için bile kuralları var. Sonra o ne kalp kırmayı ne kalp almayı sever. Onun için bitmişseniz onun çevresindeki herkes için bitmişsinizdir çünkü kendi verdiği kararları başkasının da uygulamasını ister. Bizim kural koyucumuz bizim düzenimiz bizim anayasamız Hatice’dir. Tabi bu çoğu zaman ona karşı dürüst olmamamıza sebep oluyor ama sorun değil. Herkesin kalbi sağlam kaldığı sürece arkadan dönen oyunların bir oyunu yok. Bu yüzden Duygu’ya verdiğim sözün arkasında durdum cevap verdim.

-Haftasonu hakkında konuştuk. Sadece pek fısır fışırda sayılmazdı.

-Bana pek öyle gelmedi.

-Abartıyorsun Hatice gerçekten önemli bir şey yok.

-Bak arkamdan iş çevirdiğinizin farkındayım. Yine de bana dürüstçe söylemeniz için ses çıkarmıyorum; benden bu kadar çekinmenize gerek yok. Sizler benim dostlarımsınız. Sizin hakkınızda kötü bir şeyi asla düşünmem.

-Biliyorum herkes biliyor merak etme. Senden kimse bir şey saklamıyor.

-Bak Duru bu grupta en çok sana güveniyorum. Elif umursamaz birisi biliyorsun. Hiçbir şey asla umurunda değilmiş gibi davranıyor. Onun asla canı yanmazmış o hep mutluymuş gibi maske takınıyor ve benim söylediğim hiçbir şeyi umursamadığını hatta arkamdan taklidimi bile yaptığını biliyorum ve ne kadar inkar edersen et bunun hep farkında oldum ama o kayıp bir çocuk. Ona destek olmam gerektiğini hissediyorum. Onun otorite eksikliği var. Ailesinin üzerinde bir otorite kurması gerekirken o ailesinin üstünden bu otoriteyi kurmuş ve onları ellerinde oynatıyor. Bunu herkese karşı yapıyor. Belki siz farkedemiyorsunuz ama ben çok güzel görüyorum. Kendi düşüncelerini insanlara empoze ediyor. Duygu ise o utangaç ve zarif hallerinin altında hala çok saf. Kandırılmaya çok müsait. İnsanların ondan yararlanmasını istemiyorum. Kimsenin mantığı yerinde değil. Biliyorsun eksiklikler var. Bu eksiklikler onların başına dert açacak. Onlarsa başlarına dert açılmasına öyle müsaitler ki işte bu beni korkutuyor.

-Peki Hatice ben bu hikayenin neresindeyim?

-Sen Duru köprüsün. Hepimiz arasında bağlantıyı sen kuruyorsun. Sen en güvenilirimizsin. Biliyorum hepimizin aksine sen sadece bizi düşünürsün. Gülüşünle ve hareketlerinle her zaman bize dönüksün bu yüzden senden ne olursa olsun bana bahsetmeni istiyorum. Onları ve grubumuzu korumanın tek yolu sadece basit bir takip ve bunu sen ve ben haricinde kimsenin bilmesine gerek yok. Sana güveniyorum ve bana dökülmeni bekliyorum.


Sayfa bitmişti. Ders bitiminde Hatice sayfayı özenle uhulayarak yapıştırdı. Ben aralarında köprüydüm bu doğru. Sadece ben hem hepsinin sorunlarını biliyordum hem de ayrı ayrı her birinin içindeki hisleri duyabiliyordum. Bu güvenirliğim beni onların merkezi yapmıştı.

Ben kocaman bir gezegendim onlar benim minik uydularımdı.Bu benim aralarından kaybolmamla hepsinin derin bir sessizliğe gömüleceği bir evrendi.

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
08 May 2012 12:56
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): elaaa, hp*star

hp*star
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Kayıt: 19 Ksm 2010
Mesajlar: 730
Teşekkür: 320

Durumu: Çevrimdışı

hp*star
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -10-
Alıntıyla Cevap Gönder
iki bolumu birden okudum ve bitti. bu kadar arkadas. ben artik bu iste yokum. daha ne kadar "bundan nefret ediyorum" deyip duracagim kendime.
evet buradayim ve anlatiminda, cumlelerinin derin sadeliginin karmasasinda bogulmak uzere bu okyanusa en dalgali yerinden atliyorum..

artik buradayim ve eminim her bolumden sonra "eline saglik" diyecegim...






Çok Yanlışım.



En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
08 May 2012 14:24
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): LadyinDeath

elaaa
Süper Üye
Süper Üye



Yaş: 30
Kayıt: 17 Oca 2012
Mesajlar: 824
Cinsiyet: Kız
Nerden: Bermuda.
Teşekkür: 280

Durumu: Çevrimdışı

elaaa
Süper Üye
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -10-
Alıntıyla Cevap Gönder
Artık beğenmekten ileri bir şey galiba benim ki Çıldırmış Durumda
Ben hiç sıkılmadan senin yazdıklarını defalarca okuyabiliyorum İnanamıyor!
Spoiler:


Efendim her zamanki gibi çok güzel bir bölümdü.Ellerine Sağlık Gülücük Dağıtıyor



Alıntı:
“Bende seni hatırlatan şey narin kar tanesi....Gökteyken bir kar tanesi ve soğuk ama eline konunca ince sıcaklık hissettiren bir gökyüzü damlası”
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
09 May 2012 18:43
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -10-
Alıntıyla Cevap Gönder
11.Bölüm-Başkası

Zaman…

Sabır…

Mükemmellik…

Küçükken Jetgiller adlı o çok sevdiğim çizgi filmden öğrendiğim bir şey varsa o da şudur ki: her yerin bir şeyi, her şeyin bir yeri vardır. Kesinlikle bu çok doğru bir yaklaşım... Önemli olan zamandır. Zamana katlanmak için de sabırlı olmak gerekir. Tüm bunların sonunda ise sadece en mükemmel şey için vaktim var. Benim mizacım bu şekilde. Kendimi hiçbir zaman soğuk görmedim. Soğuk olduğumu düşünmedim. Sadece eksiksiz olmaya çalışıyorum. Görmeye çalışıyorum. Evet ben biraz ben merkeziyetçiyim.


Dışarı kafanızı uzatın ve çevrenizi kontrol edin. İnsanların ne kadar alçak olabileceğini televizyonlardan izleyin. Düşünün böyle bir dünyada yaşıyor böyle bir gezegende nefes alıyoruz. Benim yaptığımsa sadece tedbir almak… Bunun bu kadar da kötü ve horlanacak bir şey olmaması gerektiğini herkesin bilmesini isterdim.


Allah kılı kırk yaracak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır; bir de ölmek zamanı....
Tam da bundan bahsediyorum işte. Zamanını şaşmış saat bozuk saattir. Bunun bilincindeyim. Herkesin olmasını isterdim. Herkesin üstüne düşen sorumluluğu almasını. İnsan bazen bir başkasını düşünürken nasıl da yoruluyor. Beynimin içinde bir başka ben sürekli o konuşuyor. Elif hepimizin Azrail’i. Ne demişti bana neden izin vermiyorsun kalbinin konuşmasına. Yoksa ona konuşmayı öğretmedin mi? Ne kadar da acınası. Elif her şeyimize karışıyor. Onun bu çocukluğundan asla büyüyemeyen tavırlarından ve sanki hayatta bir tek onun hayatı berbatmışta biz hepimiz özel hayatlarla kutsanmışız gibi tavırları artık beni iyiden iyiye yoruyor. Onunla oturup mantıklı bir konu hakkında konuşamazsınız; ama en ufak bir konu hakkında kendisine meydan okuduğunuzda sizden şahanesi yoktur. Sonunu ve başlangıcını düşünmez hemen kabul eder. Onun için her şey oyun çünkü. Ben oyunları sevmem ama hiçbir zamanda sevmedim.


Belki de benim de bu halimin temelinde çocukluğum vardır. Belki de yetiştirilme şeklim beni bu şekle sokmuştur. Ben tutucu bir ailenin kızıyım. Geri kafalı olduklarını hiçbir zaman düşünmedim. Sadece tutucular. Ben de onlara benziyorum ve bununla gurur duyuyorum çünkü bu olması gereken şey. Yanlış olanın bizler olduğumuza kesinlikle inanmıyorum. Yanlışlık varsa eğer bunu kendimde aramak istemiyorum; çünkü gerek yok. Hepimiz nihayetinde bembeyaz bir sayfa olarak doğmadık mı zaten? Sonra bizi satır satır işlediler. Yaşadığımız hayat biz farkında olmadan bizim tabularımızı bizim doğru ve yanlışlarımızı oluşturdu. Doğru ve yanlış nedir? İnsanlar neden doğru ve yanlışa ihtiyaç duyar. Kendi nefsimizi geri planda tutup bu soruyu dürüstçe cevaplarsak sorun kalmayacak halbuki. Bu dünyada iyi ve kötü doğru ve yanlışa göre şekillenir. Doğru nedir? Birden bire ortaya atılan doğruya inanır mısınız? Ben inanmazdım. Minikken hangimiz sobaya dokunup elimizi yakmadık ki? Annemin hayır bu çok tehlikeli deyişini hatırlıyorum. Çok doğru tehlikeliymiş ben bunu yaşayarak öğrendim. Annemin sözlerine karşın o sobaya dokundum ve elimi yaktım. Doğru da yanlışta budur. Kalbinizi acının içine koyduğunuzda acı dayanılmaz hal alıyorsa ve beyniniz bunu reddediyorsa bu acıdır bu kötüdür. Bu yanlıştır. Sadece canınız acıdığı için bu yanlış olmaz. Milyonlarca insan aşk acısı ölüm acısı da yaşıyorlar bunlar kötü değil. Beynimiz bunu reddetmiyor çünkü.

Benim için doğru ve yanlış arasındaki ince çizgi budur.


Bizler bu dünyada ölümlüyüz. İnancı ve kalbi tam olan herkes bunu bilir. Ölümü göre göre ölmeyeceğini sanan insanlardan olmamak ne büyük bir ayrıcalık… Ben hiçliğe de yokluğa da inanmıyorum. Dünya bir hayal perdesi… Hepsi bu kadar. Buna göre yaşamam gerektiğini düşünüyorum. Tüm doğrularım bu şekilde. Benim için zorluk kendi nefsime sahip çıkamamamdır. Ötesi ile her şekilde başa çıkabilirim. İnsanlar kontrolü beyinlerinden alıp kalplerine bıraktıklarında hata yapıyorlar. Önce beynimize danışsak salt gerçekleri onun en iyi şekilde yorumlayacağına ve bizimde doğrudan sapmayacağımıza inanıyorum. Bu beni herkesten uzak tutuyorsa mühim değil. Yalnız olmak yanlış yerde olmaktan iyidir klişesini bende yenileyeceğim. İnandıklarımız doğrultusunda yalnız kalmayı da göze almalıyız. Göze aldıklarımız kadar varız. Varlığımızı hafife almak kendimize yaptığımız bir ihanettir.

Duygu bana bayan beyin diyor. Bu tamlama benim hoşuma gidiyor hem de çok. Elif’in hakkımdaki düşüncelerini zaten biliyorum ama diğerlerinin benim yargılarıma güvendiğini biliyorum. Yargılamak en kolay iştir. Hangimiz yaptığımız her hata sonrası kendimizi defalarca bıkmadan usanmadan yargılamıyoruz ki ama sadece yargılamakla kalıyoruz. Kendimize söz geçiremediğimiz zamanlarda kalbimizin beynimizi bastırdığı zamanlarda tüm gerçekleri hiçe sayabiliyoruz. Ben bunu önlemek için varım. Çevremde az insan olması sorun değil. Varlıkları için şükredebileceğim kadar, benim varlığım için sevinecek kadar arkadaşım olması benim için yeterli. İşte benim grubumda onlardan.


İçlerinde en çok Duru’ya güveniyorum. Evet benim gizli sırlarım gizli duygularım yok. Ben kesin yargılarla olaylara yaklaşırım ve benim tüm düşüncelerim ortadadır. Yine de Duru’nun diğerleri üzerindeki etkisini hissedebiliyorum. Onun uzlaşmacı kişiliği diğerlerinin benden daha fazla ona güvenmesini sağlıyorlar. Benim tek düzeliğim onları Duru’nun o nabza göre şerbet akıllılığına yönlendiriyor. Tam da bu yüzden Duru’yu kendime çekmem gerektiğini düşündüm.


Arkamdan işler çevirdiklerini biliyorum. Ne olduğunun önemi yok ama benden gizli olaylar oluyor. Sonunda ise yine ağlayarak yanıma gelecekler. Yeniden keşke seni dinleseydim diyecekler bende omzuma yasladıkları kafalarını okşayarak her şeyin geçeceğini söyleyeceğim. Eğer aldıkları darbeler ucuz darbelerse yaraları hemen kapanacak; ama eğer derin izler bırakmışsa çok uğraşmam gerekecek bunun olmasını istemiyorum. Onları ve kendimi korumak istiyorum. Tıpkı yalnız yaşayamayan sürü olmaya muhtaç hayvanlar gibi… Belki de onlar benim anaç tarafımı ortaya çıkarıyorlar. Duygu’nun naifliği, Duru’nun içtenliği ve Elif’in umursamazlığı. Benim tekdüze olmam onlar için bir avantajsa bunu seve seve kabul ederim. Bazı hayatların yücelmesi için bazı hayatların ödün vermesi gerekir. Onlar için bunu yapmak benim bir görevim. Zevk aldığım bir görev. Bunları düşündüğümde mutlu oluyorum. Birisi gelip bana akıl danıştığında ve çıkışın neresi olduğunu sorduğunda işte o zaman kendimi işe yarar hissediyorum.


Benim yargılarıma benim dürüstlüğüme olan inançları benim ilerlememi her zaman kendimi ileri taşımamı sağlıyor. Bu yüzden sürekli ders çalışıyorum. Okulun en iyi öğrencisi benim. Yine de fazla kişi tarafından tanınmıyorum. Resim yeteneğine sahip olduğumu söylüyorlar oysa ki hayatta her şey hesap işi. Açıları simetriyi öngörüyü işin içine kattığında hangi resim berbat olur ki. Duygu ismine layık olacak şekilde tek eksiğin duygu olduğunu söylüyor. Benim resimlerimde duygusallığa yer yok. Her şey olması gerektiği kadar. Dengede durmalı. Kum saati gibi sürekli aynı oranda bir devinim göstermeli.
Yine de içimi huzursuz eden bir şeyler var. Elif’in sözleri, onlar için bu kadar uğraşmama rağmen Elif’in sözleri hala beni yaralamaya devam ediyor. Ben üzüldükçe ki bunu mümkün olduğunca belli etmemeye çalışıyorum. Elif’in içten içe sevindiğine eminim.


‘’Biliyor musun Hatice bu çok kötü. Sürekli bizim hayatımızı yaşıyorsun. Hep bizim yerimizde olsan neler yapacağından veya neler yapmamız gerektiğinden bahsediyorsun. Konu hiçbir zaman en olmuyorsun. Konu her zaman biziz ve bizim eksikliklerimiz. Bizdeki eksiklerinde sanki kendini tamamlıyorsun. Üstümüzde kurduğun hükmünle sanki kendi dünyanı yaratıyorsun. Bu çok yanlış Hatice. Neden biliyor musun çünkü ben birini öptüğümde öpüşen sen olmayacaksın ben olacağım. Ne demek istediğimi anlıyor musun? Kendi hayatını yaşamayı öğrenmelisin’’


Bana akıl vermesi hatta bana yol göstermesi sinirlerimi bozmuştu. Bazen onu tek bir hamlede öldürmek istiyorum. Onun gibi birisinin yokluğu çok fazla hissedilir mi ki? En fazla ailesi ve bizim kızlar üzülür. Yine de bu benim değer yargılarıma aykırı. Onun bu edepsiz yaklaşımlarına aynı şekilde cevap vermekte aynı şekilde. Bu yüzden her iğneleyici her kötü lafına söylemek istediğimi açıklayıcı bakışlar atıyorum. Anlamasını bekliyorum ama anlamıyor. Tekrar ve tekrar aynı laflara devam ediyor. Esas acınası kişinin kendisi olduğunu da görecek. Birisi onu kullandığında ve onu bir kenara attığında benim omuzlarımda ağlayacak. Hayır bunun olmasını istemem ama olduğunda orada olacağım.


Sonra birden defterimin arasında Duru’nun benim için yazdığı o şiiri buluyorum.

Defalarca ve defalarca okuyorum.

Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum,
kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer.'.. Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış
hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına niye kimselerizin vermez yollarıma kuş konmasına?
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.


Gülümsememe sebep oluyor. İçimden kendisine teşekkür ediyorum. Sonra diyorum evet benim hayatım tek düze ama ben bu şekilde mutluyum. Tek düzeliğimin için yalnızım. Ben burada öylece duruyorum. Ben burada öyle durdukça ve bıkmadıkça kimse bana zarar veremeyecek. Tüm sorun buydu.

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
09 May 2012 19:55
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): hp*star, elaaa

LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -11-
Alıntıyla Cevap Gönder
12-Bölüm-Orkide

Hep birlikte film izliyoruz. Bu okul sonrası birimizin evinde vakit geçirdiğimiz nadir anlardan. Duru itiraf etmek istemiyor ama o da benim gibi yalnızlıktan korkuyor. Ailesi bir iş gezisinde…. Abisinin de eve çok geç geleceğini söyleyip durdu tüm gün. Yalnız kalmak çok korkutucu olmalı. Yerinde olmak istemezdim. Yalnızken tüm gerçekler yanlış gözüküyor. Elimde değil karanlık her şeyin üzerine hükmetme yetisine sahip. Ne kadar müthiş bir yaradılış… Düşünün ki aslında doğru bir tane ama ona ulaşmak için milyonlarca farklı düşünce yapısı var. Bu da tıpkı bu şekilde... O oyuncak bir tane ama karanlıkta aldığı milyon şekil var ve bu beni gerçekten korkutuyor. Bu yüzden Duru’yu o yalnız olacağı zamanlarda destekleriz. Bu çok nadir olur aslında ama olduğu zamanda Duru’nun yanında oluruz. Yine böyle bir günde Duru kabarık film koleksiyonundan bir filmi bizim için seçti. Mısırları patlattık ve ışıkları söndürdük. Tabi ben korktuğum için soluğu Hatice’nin yamacında aldım. Sesini çıkarmadan saçlarımı okşayarak beni sakinleştirdi. Bunu hep yapar. Anne kucağı gibi hem yumuş yumuş hem morfin etkisi gibi dingin bir deniz…

Filmimiz Eternal Sunshine Of The Spotless Mind

Ekşi sözlükten okuduğumuz yorumlara bakacak olursak popüler olanın yerildiği bir film. Konusu beni benden aldı itiraf etmeliyim. İki farklı kişilik birbirinden farklı iki insan birbirine aşık oluyor. Hayır belki de aşık olduğunu sanıyor. Erkek durgun bir karakter. Hayatında aksiyonlar iniş çıkışlar yok. Düz devam ediyor. Kız ise erkeğin doğasına tamamen aykırı. Nasıl desem o marjinal. Rengarenk saçları ve turuncu montuyla erkeğin o gri dünyasını renklendirecek seviyede bir kız. Belki de adamı kıza iten bu farklılık olmuştur. Bizden farklının bize cazip gelme güdüsü arkamızda bırakamadığımız bir gerçek. Mesela ben herkes benim ne kadar narin ve zarif olduğumdan bahseder. Ben bunun doğruluğundan şüphe etsem de çevremdeki herkes bunda hemfikir. Bunun yanında herkes ne kadar korkak ve sulugöz olduğum konusunda da hemfikir. Arkadaşlarıma bakacak olursak hiçbir ortak noktamız yok; ama şimdi şu anda Hatice’nin kollarında karanlık korkumu gidermek aslında ne kadar doğru bir karar verdiğimi gösteriyor. Adam da benim gibi düşünmüş olacak ki kızı bir anda hayatının merkezi yapıyor. Kız onda tüm hüznünü giderme çabasında adam ise kızın o derin hayatında önce kayboluyor sonraysa çıkış yolunu bulmak için çabalıyor. Kızın renkli kişiliği en nihayetinde onun çocuksuluğunu beraberinde getiriyor ve adam için bu hayat artık eğlenceli olmaktan çıkıyor. Buraya kadar her şey beklenilen şekilde. Sonrasında hanım kızımız hiç tasvip etmesem de anılarını sildiriveriyor. Adam da kalkışıyor bu işe ama kalbi buna izin vermiyor. Filmin ana konusu bu aslında.


Benim için harika bir film. Tüm duyguları içinde barındıran filmleri severim. Hayat her zaman mutlu olamıyor maalesef yine de hayata karşı ne kadar kibar bir tavır takınırsak bize aynı şekilde döneceğine inanıyorum. Tabi bu arkadaşlarımın sıkılmamasına sebep olmuyor. Hatice’nin filmi öfkeyle izlediğine eminim. Sahneler onu nedense benim kadar etkilemiyor. Elif ise bir köşede oflayıp pofluyor. Bitse de gitsek modunda. Aslında onun böyle şeylerden hoşlanacağını düşünmüştüm. Bugün herkes özel hayatından fedakârlık etmeye karar verdi ve burada toplandık. Şimdi bu tavırlarına anlam veremesem de benim gözlerimden süzülen yaşları görünce başını çevirdi. Benim ağlamamdan nefret eder. Ona göre bu aptallık göstergesi. Zaten benimle en çok o dalga geçiyor. Geçen gün hakkımda ıslak köpek esprisini başlatan da oydu. Allahtan kimse onun bu düşüncesine katılmadı da adım okulda böyle anılmadı. Ben onlar için hala o zarif kızım. Bu ıslak köpek olmaktan çok daha güzel…
Adamın beyin silme işlemindeyiz. Ben dikkat kesilmiş bir halde izliyorum. Elimde değil bu tarz şeyler beni oldukça etkiler. Sonra başroldeki kız bir şiir okuyor:

Ne mutludur suçsuz bakirenin dostları
Unutulmuş dünyada, dünyanın unuttuğu
Lekesiz zihnin sonsuz gün ışığı
Her dua kabul edilmiş, her istek bırakılmış.

Zavallı patronunu etkilemek isterken ismi yanlış söyledi. Elif yüksek sesle güldü. Onun için gereken buydu. Sonrasında sildirme işlemini gerçekleştiren şirketin bir çalışanı bizim renkli kişilikli kıza aşık olmuş. Onu tavlamak için ne kullanıyor dersiniz? Kızın aklından sildirmek istediği adamla olan hatıralarını. Adam bizim gri kişiliğin karakterini çalmış. Düşünebiliyor musunuz? Bu çok korkutucu. Zavallı kız aslında onun eski sevgilisiyle paylaştıkları olduğunu bilmeden bu yeni adama aşık oldu.


-İşte şimdi ilginçleşmeye başladı.

-Buraya kadar ofluyordun ne oldu?

-Bu adamı sevdim. Oyun oynamasını biliyorum. Bir başkası gibi davranmak işte bu şahane olurdu. Düşünsenize bir başkasının karakteri ile kızın gözünde bir numara oldu. Ahhah bunu not almalıyım.

-Bunun ne kadar kalp kırıcı olduğunu göremiyor musun?

-Neden o çok narin kalbi kırılır mıydı? Aptal bir filmde bile.

-Benim üstüme bu kadar gelme tamam mı! Bu aptal film gerçekte olabilirdi o zaman kız için çok kötü olurdu.

-Anılarını sildirmeseymiş o zaman. Aptallık onda.

-Çok kabasın Elif! Demek ki acısı o kadar büyüktü ki ondan kurtulmak istiyordu. Kendini yeni baştan yaratmak istiyordu. Canını yakan her şeyi bir kenara atıp yeni baştan başlamak istiyordu. Bunun için zavallı kızı mı suçluyorsun? Hırsızın hiç suçu yok mu Elif? Nasıl bu kadar! Nasıl bu kadar şey olabiliyorsun?

-Ne olabiliyorum!

-…

-Ne olabiliyorum kızım! Cesaretin varsa söylesene; ama o kadar korkaksın ki söyleyemiyorsun. Biliyor musun eğer hafıza silme aleti olsaydı en başta sen kullanırdın. Tüm korkularını ve hafızandan sildirmek için öyle uğraşırdın ki sonra puff o beynin buharlaşırdı. Iyyy vıcık vıcık beyin olurdu her yer. Aslında güzel bir şey sonrasında sen ölürdün.

-Bu çok hoşuna giderdi öyle değil mi? Sorun film değil. Sorun benim değil mi? Benim filme ağlamamdan nefret ediyorsun! Belki de benden nefret ediyorsun. Hayır sen hepimizden nefret ediyorsun. Peki o zaman neden buradasın. Ben ağlamaya devam edeceğim tamam mı! Bu benim karakterim bu benim rahatlama şeklim.

-Bu gece çok açık sözlüsün sana ne oldu böyle. Hatice’ye sığınıyorsun öyle değil mi? Bana bak küçük solucan yattığın an seni boğabilirim. Karanlıkta. Hiç ummadığın anda saçlarını yolarım gözlerini açmana izin bile vermem. Bu kadar emin konuşma bence.

-Kes sesini aptal. Senden nefret ediyorum. Senden nefret ediyorum. Bizimle neden arkadaşlık ediyorsun. Senin gibi birisine ihtiyacımız yok tamam mı?

-Şimdi şu anda seni o aptal t-shirtünden çeksem bu seni korkutur muydu?

-Yeter Elif. Bu artık şaka değil. Çok uzatıyorsun. Üstüne gitmekten vazgeç. İnsanları değiştiremezsin.

-İnsanları değiştiremezsin Hatice bunu sen mi söylüyorsun? Söylediklerini arada bir dinlemeyi dene. Emin ol çok daha farklı sonuçlar elde edeceksiniz. Tanrım çok sıkıcısınız. Şu an tek başıma olabilirdim ve hepiniz yok olurdunuz. Sizin olmadığınız bir hayat ne kadar güzelmiş artık çok daha iyi anlıyorum.

-Gidebilirsin seni kimse zorla tutmuyor öyle değil mi?

-Gidebilirim evet. Peki ev sahibi bunu istiyor mu sizce? Duru ne dersin?

-Aslında ben… Bu konuya karışmak istemiyordum. Hatice senin halledeceğini düşünmüştüm. Hadi ama kızlar kaç kez bu şekilde rahat rahat zaman geçirebiliyoruz ki? Bunu bu şekilde mahfetmeyelim. Biraz eğlenebiliriz öyle değil mi? Kimsenin kimseyle sorunu olsun istemiyorum ve kimsenin buradan gitmesini de istemiyorum. Şimdi herkes sakinleşirse filme devam edelim.

-Aptal.

-Beyinsiz.

-Susacak mısınız?


Elif bizden sıkılıyor. Bunun bilincindeyim. Ona yine de kızamıyorum. Bana ıslak köpek dediğinde bile ona kızamamıştım; çünkü ona baktığımda ne kadar yalnız olduğunu görebiliyorum. Elif her zaman dört ayak üstüne düşeceğine inanıyor. İşleri eğer gizliden yapabilirse onun için sorun olmayacak çünkü her zaman onun açıklarını kapatacak biri orada olacak. Bu Hatice ya da Duru olabilir sorun değil. Elif sadece oyun oynamayı seven bir çocuk. Oyun bittiğinde ise asla kırılan oyuncağının sorumluluğunu almak istemez. O hala küçük bir kız… Bu yüzden ona kızamıyorum. Burada olmak benim için de güzel değil belki ama arkadaşlarım için burada olmak zorunda olduğumu hissediyorum. Bu iyi bir şey. Bu onlara ne kadar değer verdiğimi gösterir aslında neden bunu göremiyor ki?
Her neyse yine de Hatice’den cesaret almış olsam da ona karşı gelebilme üstünlüğünü gösterdiğime sevindim. Yine de tüm gece sabaha kadar uyuyamayacağım. Kapımı kilitlesem bile o çatlak bir şekilde beni korkutmanın yolunu bulacaktır buna eminim. Bu yüzden tüm geceyi Hatice ile geçirme kararı aldık. Duru ile Elif ne yaparlarsa yapsınlar asla umurumda değildi. Benden uzak olduğu sürece sorun değildi. Sadece sabah olmasını istiyordum. Sabah olduğunda onunla konuşacaktım. Güne onun mesajı ile başlayacaktım.

-GünaydınDuygu. Gecenin güzel geçmesini umuyorum. Benim gecem güzeldi.
İçinde sen vardın.

Bu çok utanç verici. Otobüste bu mesajları okurken nasıl kızardığımı tahmin bile edemezsiniz. Her sabah bu tarz edepsiz mesajları bana yolluyor. Bir başkası için bunlar belki normal olabilir ama benim için çok utanç verici. Telefonda bile bu kadar utanıyorsam yanımda olsa nasıl hissedeceğimi tahmin bile edemiyorum. Düşünsenize o filmdeki gibi elimi tutmaya çalışıyor. Kalbim şimdiden titriyor bile. Kimsenin bana yaklaşmasını istemiyorum. Ben zarif bir orkide olmak istiyorum. Her zaman nazik ve kibar aynı zamanda dokunulmayacak kadar narin. Sonra mesajı bir daha okuduğumda Hatice’nin sözleri kulaklarımda çınlıyor.

Eğer biri seni gerçekten seviyorsa sana dokunmak bile onun için ihanettir. Aşk işte böyle bir şeydir.

Peki o halde bu aşk mıydı? Ben aşık mıydım? Ben dokunmaya kıyamayanlardan mıydım yoksa korkanlardan mı? Bilmiyordum. Bilmek istediğim tek şey.
Teşekkürler mesajıma gelen cevap.

Varlığın ben teşekkür ederim prenses.

he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
10 May 2012 18:40
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): elaaa

elaaa
Süper Üye
Süper Üye



Yaş: 30
Kayıt: 17 Oca 2012
Mesajlar: 824
Cinsiyet: Kız
Nerden: Bermuda.
Teşekkür: 280

Durumu: Çevrimdışı

elaaa
Süper Üye
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -12-
Alıntıyla Cevap Gönder
Hatice'yi çok sevdim...
"Eğer biri seni gerçekten seviyorsa sana dokunmak bile onun için ihanettir. Aşk işte böyle bir şeydir." Tam şair kız ya Çok Mutlu
Duru'da hiç bir işe karışmıyor ikiyüzlü gibi geliyor bilemiyorum Madde Duygu'ya yazık ya kıyamam çok minik =)))
Ah Elif ah ömür törpüsü mübarek.Neyse inatla onu sevmeye devam ediyorum...

Ellerine Sağlık Hayranlık Besliyor Her zaman ki gibi çok ama çok güzeldi =))
Teşekkürler...Her şey için.. Gülücük Dağıtıyor

Spoiler:




Alıntı:
“Bende seni hatırlatan şey narin kar tanesi....Gökteyken bir kar tanesi ve soğuk ama eline konunca ince sıcaklık hissettiren bir gökyüzü damlası”
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
10 May 2012 18:47
LadyinDeath
Lanetli
Lanetli



Yaş: 34
Kayıt: 18 Ekm 2011
Mesajlar: 896
Teşekkür: 401
Uyarı: 3

Durumu: Çevrimdışı

LadyinDeath
Lanetli
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -12-
Alıntıyla Cevap Gönder
13.Bölüm-Hüsran-

Sonunda odamdayım ve yalnızım. Saat tam 19.00
Damarlarımda gezinen kan değil. Hayır bu çok komik olurdu.

Karıncıkların kasılması ile sol karıncıktan aort atardamarı ile çıkan heyecan tüm vücuda yayılır, sonuçta heyecan kılcal damar ağına girer. buradan sırayla küçük toplardamarlara, sonra büyük toplardamarlara ve sonunda iki ana toplardamarlara ulaşarak sağ kulakçığa geri döner. Buna büyük heyecan dolaşımı denir.

Biyoloji hocamın buna kahkahalarla güleceğine eminim. Yine de duyduğum heyecanı başka şekilde tanımlayamam. Artık günlerim öyle sıradan ki o sıradanlıkta kaybolabilirim. Sıradanlığı bile sevmeye başladım galiba.
Okuldan koşa koşa geliyorum ödevlerimi falan yapıyorum herhalde. Herhalde çünkü bende bilmiyorum. O anlar kendimde değilim sanki. Ben ben değilmişim de ben başkası olmuşum. Tekrar ben olacağım saati bekliyormuşum gibi hissediyorum. Onun msn açacağı saati… Ne zaman bu duruma geldiği hakkında hiçbir fikrim yok. Çevremdekilerin akıp giden hayatına kendimi öyle kaptırdım ki kendi duygularımı fark edememişim meğer. Duygunun küçük Emrah aşkını gizliden gizliye anlatışı o duygularından utanarak yine de mutlu oluşu beni o kadar içine çekmiş ki aynı şeyleri ben Emre’ye hissettiğimi fark edememişim bile. Emre Kutay. Bu ismi adımla birleştirip ilkokul ergenliği yaparak defterime kalpler çizebilirim. Sonra tüm balonları toplayıp gökyüzüne özgürlüğe bırakabilirim. Taşın üstüne çıkıp senden hoşlanıyorum ben diye bağırabilirim. Düşünebiliyor musunuz bunları ben yapacağım? Sizin de güldüğünüzü hissedebiliyorum. Aşk böyle bir şeyse demek ki. Önce karnınız karıncalaşıyor. Sonrasında göğsünüzde bir sancı sanki pırrrr uçacak tutmanız gerekirmiş gibi. Okuduğunuz tüm kitapları tüm o süslü aşk cümlelerini kenara atın. Aşk bunların hiçbiri değil mesela. Aşk tek cümle. Hoş geldin. Aşk tek merak. İyi misin? Aşk tek isim. Emre. Ben tek kişi ben onunla bir kişi… Tek sorun Emre bunu bilmiyor ve hala o kendini benim değerli bir abim olarak görüyor.


Aceleyle mutfağa gidip kendime kocaman bir bardak kahve yapıyorum. Yar yine bana uykusuz geceler anlayacağınız. Her zaman ki gibi anneme kitap okuyup yatacağımı söyleyerek yanağından kocaman öpüyorum. Ben gidince yanağını sildiğine eminim. Yine de izin vermesi de bir şey öyle değil mi? Her neyse sonrasında aptal abimin saçlarımı karıştırıp bardağımdakinin süt olup olmadığıyla ilgili her seferinde değişen esprilerine göz yumarak odama geçiyorum. Ayrıca abimin tam bir öküz olduğu gerçeğini de düşünmeden edemiyorum. Öküz işte. Yontulmamış odun. Her neyse. Kapımı kilitliyorum. T-shirtlerimden bir tanesini ışığı geçirmemesi için direkt kapının altına yerleştirip ekranın başında soluğu alıyorum. Bu sırada ekranım parıl parıl parlıyor. Bu orantıda gözlerim ona eşlik ediyor.


-Duruuuuuu!

-Heeey.

-Hoş geldin yok mu?

Kutay size bir titreşim gönderdi.


Beni merak ettiğine inanamıyorum. Aslında ona sormak istediğim o kadar çok şey var ki; tabi buna cesaret edemiyorum. Sanki ona yakınlaşırsam şu anın büyüsü bozulacakmış gibi. İçim beni o minik kardeşi olarak bile görse sadece yanımda bulunmasının bile yeterli olacağını söylüyor. Bu konu hakkında Duygu’yla da görüştük. Birisiyle konuşmam gerekiyordu. Kendimi patlamaya hazır volkan gibi hissediyordum. Bende defteri çıkarttım.


Duygu ve Duru arasında

-Sana şimdi yazacaklarım karşısında aşırı tepkiler vermemeye çalış.

-Hatice’yi araya katmayacak mısın?

-Ders dinliyor. Matematik en sevdiği ders bırak derse odaklansın. Onun
bilmemesi daha iyi.

-Neler oluyor Duru? Kötü bir şey mi var?

-Aslında bakış açısına göre değişir?

-Açık olur musun Duru? Korkuyorum.

-Emrah’la nasıl gidiyor?

-Aslında iyi yani bilmiyorum iyi gibi gözüküyor. Bu nereden çıktı. Hatice’nin bunu öğrenmesinden korkuyorum. Lütfen burada konuşmasak… Aklım çıkıyor şu an.

-Korkma. En başta not düştüm görmedin mi bu ikimizin arasında? Duygu onun aradığın kişi olduğunu nereden anladın?

-Bu da nereden çıktı böyle? Aklından neler geçiyor Duru?

-Uzatma da soruma cevap ver.

-Bilmiyorum. Anlamadım. Yani gerçekten bilmiyorum. Onun yazdığı her mesaj yüzümün kızarmasına sebep oluyordu. Bu kötü bir şey olarak değil. Sadece daha fazla utanıyordum. Türkan Şoray bakışları gibi. Alttan alttan ama narin… Kendimi özel hissettiğimi anladım ve sonra bir sabah onun mesajlarını okurken onun yanında nasıl da farklı olacağımı düşündüm. Onunla yüz yüze hiç konuşmadım ama mesajlarını her okuyuşumda sanki onları yüzüme söyler gibiydi. Aramızdaki mesafeler kayboluyordu anlıyor musun?

-Bu kadar yani. Kesin bir yargı yok. Kesin kanıtın yok. Belki de aşık olmak istiyordun?

-Ben mi? Saçmalama insan aşık olmak için aşık olur mu? Bu sadece mutluluk. Hani çikolata yersin de bitmesini istemezsin ya.

-Sonunda bayar o ama.

-Of Duru. İşi espriye almak zorunda değilsin. Bunlar olağan duygular. Saçma gelmek zorunda değil.

-Tamam öyleyse şimdi yazacaklarım sadece ikimizin arasında. Özellikle Elif bilmeyecek. Hiçbir şekilde.

-Söyle şunu artık!!!!

-Ben birinden hoşlanıyorum galiba.

-Haddii be! Sen mi Duru. İnanamıyorum bu şahane. Artık yalnız değilim. Karnındaki o karıncalanmayı hissedebiliyor musun? Hani sana ilk gün bahsettiğim.

-Ben daha çok kalbimden bir peşin pırrladığını hissediyorum.

-Ve heyecan ne kadar güzel öyle değil mi? Tek bir cümleyi insan nasıl da bekliyor öyle.

-Bilmiyorum galiba. Bak bundan kimseye bahsetmek yok bu bizim küçük sırrımız.

-Tamam kimseye bir şey söylemeyeceğim. Sen benim sırrıma ihanet etmedin benden bunu asla bekleme. Merak etme.

-Biliyorum teşekkür ederim. Senin kibarlığına ihtiyacım var. Onu kendime nasıl çekerim bilmiyorum. Beni küçük kardeşi olarak görüyor.

-Bu çok kötü. İşin biraz zor olacak ama sakın olduğundan farklı görünme. Bu işlerin biraz zaman almasına sebep olur belki ama olması gereken her şey olacaktır. Yaşanması gereken her şey yaşanır bunu sakın unutma ve o aptal Elif’e de tek kelime etme. Kendini saçma oyunların içinde bulmanı istemem.

-Bu konuda haklısın. Elif bin bir tane farklı kişilikle karşıma gelecektir. Bazen karakter dolabı olduğunu düşünüyorum. O gün gözüne neyi kestiriyorsa o oluyor.

-Ama her zaman kırıcı.

-Bu onun karakteri değiştiremeyiz. Her neyse onu boşver şimdi.

-Duru! Senin adına çok mutlu oldum. Eğer bunun gerçekten aşk olduğuna inanıyorsan asla peşini bırakma. Eğer kendin olursan bu ilişkiyi sen yaşarsın ve birinin sana güven vermesi senin yanında olması öyle güzel bir şey ki. En sevdiğin tatlının kokusunu ciğerlerine çektiğini düşün. Enfes.

-Obur Duygu. Aklın fikrin yemekte.

-Ama çok güzel.

-Neyse şimdi bu sayfayı yapıştırıyoruz ve her şey havada kalıyor.

-Tamamdır madam
.


İşte böyle. Artık Duygu’nun sırrı bende benimki de onda. Birine kendinize ait en ufak bir ayrıntıyı dahi verecek olursanız o kişiye sizi eleştirme hakkını da vermiş olursunuz. Duygu bu yönden en ideal kişi. Beni asla kırmayacağını ve her zaman mutlu olmamı isteyeceğini biliyorum. Bu yüzden kendime bile zor itiraf ettiğim konularda ona açılmak rahatlatıcı. Hatice bizi saran anneyse Duygu içimizi rahatlatan yoga hocamız. Emre meselesine geri dönecek olursak evet onunla her konuşmam beni heyecandan deli ediyor. Evet onunla ilgili her ayrıntı beni ona çekiyor. Bunların bana ters olduğunu biliyorum. Ben her zaman aileme layık olmak zorundayım ve bunlara vaktim yok. Gerçek bir ilişki gerçek kişilikler gerektirir. Ben hangi kişiliğimi takınacağımı bile bilmiyorum. Eğer ben ben olacaksam Emre gerçek beni mi tanıyacak? Kafam çok karışık. Hem salak sitedeki kızlar resmen ona yazıyor. Onunda hoşuna gidiyordur eminim. Lanet olsun çevresindeki herkesten nefret ediyorum.


-Duru oradaysan ses ver!

-Özür dilerim. Mutfaktaydım kahve alıyordum.

-Biliyorum seni her akşam uykundan ediyorum öyle değil mi?

-Yo hayır. Aslında okuldan gelince uyuyorum ben sorun olmuyor (Tabi ki yalan)

-Emin misin bak gerçekten senin için sorun olacaksa…

-Eğer sorun olursa ne olacak ki?

-Bilmem seni konuşmaya tuttuğumu hissediyorum.

-Hayır ben konuşmaya tutulmak istiyorum.

-Öyle diyorsan abisi… Nasılsın bakalım?

-Bomba gibiyim. Sen nasılsın dost.

-Bende var ya pimi çekilmiş bomba. Sanki tüm gün ben çalışmadım o biçim bir enerji geziniyor etrafımda.

-Olaylar olaylar diyorsun yani. Güzelmiş. Bu akşam yine erkenden gideceksin öyleyse.

-Arkadaşlar beni bekler. Mehmet salağı ile görüşmem gerek. Akşamını bensiz geçirince eksik hissediyor.

-Belki eksik hisseden sadece o değildir.

-Hayranım çok yalan değil. Yine de Mehmet gibi hayranım yoktur. Adamın cebinde beş kuruşu olmadığından en büyük hayran kontejyanımı çok iyi
değerlendiriyor.

-Vuu. Senin hayranın olmanın epey bir getirisi varmış desene.

-Tabi istersen sana bir bardak ılık süt ısmarlayabilirim.

-Heeey buna alındım ama.

-Saçmalama neden alınıyorsun. Abisi senin süt içmen büyüyüp kocaman kız olman için gerekli biliyorsun. Sıpalık yapma.

-Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?

-Nasıl?

-Benim çocuk olduğumu büyümem gerektiğini falan.

-Şaka yapıyordum sadece tamam tamam alındıysan özür dilerim. Bu yaşlarda ne kadar alıngan olduğunuzu unutmuşum.



Ciddiydi. Beni çocuk görme konusunda ciddiydi. Benimle her akşam konuşuyordu. Ben her akşam 19.00da ekranın başında sadece onun için oluyordum. Her akşam muhakkak orada oluyordu. Yine de beni hala çocuk olarak görüyordu. Yeniden kırıldığımı hissettim. Acıyordu. Büyük heyecan dolaşımı….İnsan ne zaman ölür? Beyin ölümü gerçekleştiğinde…. Beynime kan beynime heyecan pompalanmazsa… Ölecektim onun ellerinde. İrkildim korktum.

-Özür dilerim gerçekten. Ben seni kırmak istememiştim.

-Sanki umurundaymış gibi.

-Duru ayıp ediyorsun ama tabi ki umurumda. Seni kırmak istemem. Kırılmak için çok gençsin.

-Yeşilçam’a bağladın yine. Ben çıksam iyi olacak bu sohbet beni sarmadı.

-Duru tamam. Pekala eğer hayran kontejyanımda olursan kapına kocaman bir sepet içerisinde çikolata bırakırım. Her çeşit çikolata… Sütlü, bademli, fıstıklı ve senin en sevdiğin çeşit olan bitter çikolatadan. Kocaman bir sepet. Sonra içerisinde şekerler olur. Bonibon bile olabilir eğer istersen. Papatyalarla süslü bir sepet. En sevdiğin filmin dvd’si yumuşacık bir battaniye ve ayıcık olur. En derinine indiğinde küçük bir not olur. ‘özür dilerim’ diyen. Yine de gitmek ister misin?

-Eğer böyle bir şey yaparsan eminim o bir bavul olurdu. Sepet değil. Ayrıca ancak böyle bir şeyle beni ikna edebilirdin. Tüm bunları nerden biliyorsun ki hem sen? En sevdiğim filme kadar üstelik.

-Sitedeki cevaplarından aklımda kalmış.

-Ben bile yazdığımı hatırlamıyorum.

-Mühim değil ben hatırlıyorum ya sen ona bak. Nedense böyle şeyleri hatırlamak hep biz erkeklerin görevi oluyor.

-Böyle şeyleri hatırlamamanı tercih ederdim ama.

-O nedenmiş kadınlar böyle şeylere bayılırlar kızım.

-Tam da bu yüzden. Bundan bu kadar çok emin olan erkek kim bilir kaç kadınla görüşmüştür. Yaşı benden büyük olgun kadınlar. (Asla rekabet edemeyeceğim.)

-Aslında bu konuda haklısın. Biraz kalabalık listem var ama bu konuları konuşmamayı tercih ederim. Arkadaşlarla yapılan muhabbetleri bırak onlar çeksinler. Sen bunlarla kafanı ütüleme sakın. Kim olursa olsun.

-Hep beni bu şekilde düşüneceksin öyle değil mi?

-Abilik vazifemiz küçük hanım. Seni korumak benim için bir görevdir.

-Neden peki? Yani her akşam sende benimle aynı saatte msn açıyorsun. Benimle konuşuyorsun beni kırmamaya özen gösteriyorsun. Tüm bunların nedeni ne?

-Sana değer veriyorum çünkü. Sohbetin benim için eğlenceli. Bana güvendiğini hissediyorum ve senin karakterinin ismin gibi duruluğuna hayran olduğumu hissediyorum. Bu yüzden de fırsat buldukça seninle konuşuyorum.

-Bende aynı şeyleri senin için hissediyorum belki çok daha fazlasını.

-Buna sevindim prenses. Senin için her zaman en iyi abi olacağım. O çok şikayet ettiğin abinden de daha iyi belki de. Ben en küçük kardeşim. Abimler ve ablam benden yaşça oldukça büyükler. Yeğenlerime amcalık ve dayılık yapmaktan yoruldum. Biraz da abi olabilirim öyle değil mi?

-Olabilirsin…

-Neyse küçük hanım sayın ot. Diana beni bekliyor çıkmam gerek. Yarın yeniden
konuşuruz öyle değil mi?

-Diana kim?

-Kız arkadaşım. Onunla tanışmalısın oldukça iyi birisidir.

-Hoşça kal.

Kutay çevrimdışı oldu.


Kalbimdeki neydi. Tarifi yok.

Ellerim -elleri-

Ne kaldı?

Bir insan bu kadar sever mi?

Biri için böyle karşı çıkar mı? Her şeyini bir adama bu kadar bağlar mı? Adam ona bakmaz mı? Adam baksa kız görmez mi? Sevgilisi de varmış üstüne üstlük. Bir umut olur mu bir sarılış? Bir kendini kaybediş… Bir el... Seni görünce hatırlamaz mı seni? Gözüne bakar da söylemez mi adını? Sana bakar mı? Bakmaz! Artık! Ne yapsan boş kızım o sana bakmaz. Baksa da görmez! Görse; gelmez artık. gelse, bilse ki gelmez! Bir insan sever mi bir adamı bu kadar çok? Sever... Sevmez olur mu hiç. Âmâ adam… -boş-
(...)


he's like fire and ice and rage. he's like the night and the storm in the heart of the sun. he's ancient and forever. he burns at the centre of time and can see the turn of the universe and... he's wonderful.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
10 May 2012 19:55
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): hp*star, elaaa

jandark
Ay Savaşçısı
Ay Savaşçısı



Yaş: 36
Kayıt: 17 Ağu 2007
Mesajlar: 728
Nerden: Kristal Tokyo
Teşekkür: 261

Durumu: Çevrimdışı

jandark
Ay Savaşçısı
Çikolatalı Aşklar Tarifesi Konu: Yanıt: Çikolatalı Aşklar Tarifesi -13-
Alıntıyla Cevap Gönder
Yuhh diyorum Çıldırmış Durumda Çıldırmış Durumda
Dahada bişiy demiyorum...

Bi daha da fanfic yazmam arkadaş ...

Bitti (.)

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
11 May 2012 13:05
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): LadyinDeath, hp*star

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4, 5 ... 10, 11, 12, Sonraki
4. sayfa (Toplam 12 sayfa) [ 175 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız